Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/232 E. 2017/499 K. 28.11.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/232
KARAR NO : 2017/499
KARAR TARİHİ : 28.11.2017

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 18.06.2014
Sayısı : 249-488

Kasten yaralama suçundan sanıklar … ve …’ın beraatlerine ilişkin İzmir 20. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.11.2011 gün ve 969-857 sayılı hükümlerin, katılan vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 06.03.2014 gün ve 16185-9390 sayı ile;
“…Müştekinin kollukta ve yargılama aşamasında kendisini yaralayan kişilerin sanıklar olduğunu ifade etmesi ve sanıklarla müşteki arasında suç atfına neden olacak önceye dayalı husumet bulunmaması ile müştekiye ait 27.06.2011 tarihli Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu raporuna göre müştekide meydana gelen kırığın yumruk ve tekme ile oluşmasınının daha mümkün olduğu yönündeki rapor göz önüne alınarak sanıkların mahkûmiyetleri yerine beraatlerine karar verilmesi…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İzmir 20. Asliye Ceza Mahkemesi ise 18.06.2014 gün ve 249-488 sayı ile;
“…Katılanın Alsancak Devlet Hastanesi’nin 07.11.2009 tarihli olayın hemen sonrasında alınan raporunda, burnunun üzerinde 0,5 cm uzunluğunda bir kesiyle, burun kemiğinde kırık tespit edildiği, yüzünün başka bir yerinde darp izinin olmadığı, ortada hiçbir sebep yokken kendisine kafa vurduğu iddia edilen sanık …’ın bu eyleminden sonra mahkememizce gözlenen haliyle iri yarı bir kişi olan diğer sanık …’ın katılana iki yumruk daha vurması ile katılanın yüzünde sadece burunda gözlenen kırık şeklindeki yaralanmanın dışında çok daha ağır yara izlerinin olması gerektiği, katılanın soruşturma sırasındaki çelişkili beyanları, sanık …’ın diğer güvenlik görevlilerinin yanında kendisine yumrukla vurduğu şeklinde iddiasının yeminli olarak dinlenen güvenlik görevlisi tanıklar Hüseyin Aktar ve …’ın beyanlarıyla doğrulanmaması, katılanın olay günü alkollü vaziyette elinde bira şişeleri olduğu halde tren vagonları arasında gezerken görülmesi ve savunmaya göre de vagonlar arasındayken bir anda gözden kaybolması, bilahare kendisinin sanık … tarafından raylar üzerinde düşmüş vaziyette görünmüş olduğu hususları nazara alındığında, katılanın yaralanmasının vagonların arasından raylara düşerek gerçekleşmiş olma ihtimalinin bulunduğu, nitekim Adli Tıp Kurumu raporunda da katılanda tespit edilen kırığın oluşum mekanizmasının tıbben kesin olarak belirlenemediği, sert-küt bir cismin, yumruk veya tekmenin doğrudan havalesiyle oluşmasının tıbben daha mümkün olduğunu şüpheli olarak bırakması ve mahkememizin açıklanan deliller ışığında bu şüphenin sanıklar lehine değerlendirilmesi gerektiği kanaatinin değişmediği…” şeklindeki gerekçe ile ilk hükmünde direnerek sanıkların beraatlerine karar vermiştir.
Bu hükümlerin de katılan vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.09.2014 gün ve 296035 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 gün ve 541-1785 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 16.02.2017 gün ve 467-1469 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı kasten yaralama suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Katılan … hakkında düzenlenen 17.11.2009 tarihli adli raporda; burun üzerinde 0,5 cm uzunluğunda kesi, burunda yaygın ödem ve şekil bozukluğu ile nazal kemikte fraktür tespit edildiği, meydana gelen yaralanmanın şahsın yaşamını tehlikeye sokmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyeceği, vücuttaki kemik kırığının hayat fonksiyonlarını orta (2.) derecede etkileyecek nitelikte olduğu bilgilerine yer verildiği,
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunca düzenlenen 14.01.2011 günlü raporda; şahsın yüz sınırlarında tespit edilen yara izinin, yüzde sabit iz niteliğinde olduğunun ifade edildiği,
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunca düzenlenen 27.06.2011 tarihli raporda ise; kişide tespit edilen kırığın oluşum mekanizmasının tıbben kesin olarak belirlenememekle birlikte, kırığın lokalizasyonu ve radyolojik görünümü dikkate alındığında, düşme veya düşürülme ile oluşmasından ziyade bu bölgeye sert-küt bir cisim, yumruk veya tekmenin doğrudan havalesi ile oluşmasının tıbben daha mümkün görüldüğünün mütalaa edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan …, olay günü saat 06.05’te Konak Alsancak Polis karakoluna giderek verdiği ilk ifadesinde; Alsancak Tren Garında yapılan İzmir Kısa Film Festivalinin kokteyline katıldığını, organizasyonun yapıldığı yerde tuvalet olmadığı için karşı tarafta bulunan tuvalete gittiğini, ihtiyacını giderdikten sonra kokteyl alanına, trenlerin arasından geçerek geri döndüğü sırada, arkasından gelen 30 yaşlarında 1,75-1,80 metre boylarında, üzerinde TCDD üniforması bulunan, kumral bir şahsın herhangi bir şey söylemeden burnunun üzerine kafa attığını, şahsa ne yaptığını sorduğu sırada, başka güvenlik görevlilerinin gelerek şahsı uzaklaştırdıklarını, kendisinin de polise giderek ismini bilmediği güvenlik görevlisinden şikâyetçi olduğunu,
Katılanın olaydan 4 gün sonra 11.11.2009 tarihinde görevli polis memurları eşliğinde gittiği Alsancak Tren Garında, sanık …’i göstererek bu kişinin kendisini darp eden şahıslardan olduğunu belirttikten sonra, aynı gün saat 14.40’ta tespit edilen ifadesinde; olay günü verdiği ifadesi sırasında yaşadığı şokun tesiri altında olduğu için bazı detayları atlamış olduğunu, olay günü kimliğini bilmediği bir TCDD görevlisinin burnuna kafa atmasından sonra olay yerine gelen bir başka görevlinin de yüzüne yumruk atarak kendisini yaraladığını, kendisine yumrukla vuran şahsın, polis ile birlikte gittiği Alsancak tren garında görüp teşhis ettiği sanık … olduğunu, burnuna kafa atan şahsı ise polisle birlikte gittikleri tren garında göremediğini,
Katılanın 11.11.2009 günü, kendisine gösterilen 5 kişi arasından sanık …’ı burnuna kafa atan şahıs olarak, … isimli TCDD görevlisini ise olay günü koluna girip kendisini olay yerinden uzaklaştıran kişi olarak teşhis ettikten sonra, 19.48’de kollukta tespit edilen ek ifadesinde; önceki beyanlarını tekrarlayarak sanık …’ın burnuna kafa atıp kendisini yaralayan şahıs olduğunu, bu sanıktan da şikâyetçi olduğunu, …’a ilişkin bir şikâyetinin bulunmadığını,
Mahkemede; olay günü sanık …’ın, kendisinin yakasından tutup suratına kafa attığını, o sırada içlerinde sanık …’ın da bulunduğu güvenlik görevlilerinin geldiğini, sanık …’ın da kendisine iki defa yumruk attığını,
Tanık Yılmaz Ali Dilsiz mahkemede; katılanın arkadaşı olduğunu, olay günü tren garında yapılan kokteyle katıldığını, tuvalete gideceği sırada, karşı tarafta sanıklardan Kenan’ın da aralarında bulunduğu 4-5 güvenlik görevlisinin arasında katılanı burnu kırılmış şekilde gördüğünü, sanık …’ın bu grubun içerisinde bulunmadığını, ne olduğunu sorduğunda, sanıklardan Kenan’ın, katılanın kendilerine küfür ettiğini söylediğini, “Küfür dahi edilse böyle mi davranmak gerekir” diyerek katılanı yaralayan kişinin ismini istediğini, sanık …’ın sadece kendi ön ismini söylediğini, katılanı hastaneye götürdüğünde katılanın, önce bir şahsın kendisine kafa attığını, sonra da sanık …’ın kendisine yumrukla vurduğunu söylediğini, doktor tarafından katılan muayene edilirken yanında olduğunu, katılanın kollarında ve bacaklarında düşme sonucu oluşabilecek herhangi bir yara bulunmadığını, sonradan olay yerine gittiklerinde gardaki güvenlik görevlilerinin kendilerini alaycı ve laubali şekilde karşıladıklarını, sanık …’ın “Yapanı biliyorum ama size söylemeyeceğim” dediğini,
Tanık Fırat Çanırtay mahkemede; katılanın arkadaşı olduğunu, olayı görmediğini, ancak hastanede iken katılanın, kendisine kafa atan şahsın üniformalı bir güvenlik görevlisi olduğunu söylediğini,
Tanık … mahkemede; TCDD görevlisi olduğunu, katılanın yaralandığı anı görmediğini, sanık …’ın gittiği yöne giderken katılanı yüzünden kan akarken gördüğünü, Kenan’la birlikte katılanı lavaboya götürdüklerini, katılanı olay öncesi elinde şişe ile etrafta dolaşırken gördüğünü, nasıl yaralandığını bilmediğini,
Tanık Hüseyin Aktar mahkemede; TCDD görevlisi olduğunu, olay gecesi garda 1 numaralı peronda davet olduğunu, diğer peronların ise kapatıldığını, katılanı kapalı peronda görünce sanık …’ın katılanın arkasından giderek bir şeyler söylediğini, katılanın eli ile işaret yaptığını, katılanın vagonlar arasından atlamaya çalışırken yere düştüğünü, sanık …’ın katılanı yerden kaldırdığını, bu sırada katılanın küfür etmeye başladığını, diğer sanık …’ın gelerek kolundan tuttuğu katılanı lavaboya götürdüğünü, her iki sanığın da katılana vurmadığını, olay öncesi elinde içki şişeleri ile gördüğü katılanın yalpalayarak yürüdüğünü,
İfade etmişlerdir.
Sanıklar … ve … aşamalarda; suçlamaları kabul etmediklerini, alkollü olan katılanın elinde bira şişeleri olduğu halde vagonlar arasından atlamaya çalışırken yaklaşık 1,5 metre yüksekten yere düşerek yaralandığını, katılanın beyanlarının çelişkili olduğunu, Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporda yaranın oluşumu ile ilgili net bir kanaat bildirilmediğini, savunmuşlardır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Olay gecesi Alsancak Tren Garında yapılan Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali kokteyline iştirak eden katılan …’in, tuvalet ihtiyacını karşılamak için kokteylin yapıldığı perondan garın karşı kısmına gittiği, kokteyl alanına döneceği sırada olay günü görevli olan ve kendisini trenlerin arasından geçmemesi hususunda uyaran TCDD güvenlik görevlisi sanık … ile tartışmaya başladığı, tartışmanın kavgaya dönüşmesi ile sanık …’ın katılanın burnuna kafası ile vurduğu, sesleri duyarak olay yerine gelen güvenlik görevlilerinden diğer sanık …’in ise katılanın yüzüne yumruk attığı, katılanın burun kemiğinde kırık oluşacak, yüzde sabit iz kalacak şekilde ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte yaralandığı, katılanın olaydan hemen sonra polis merkezine giderek şikâyetçi olduğu olayda; tanık olarak ifadesine başvurulan Yılmaz Ali Dilsiz’in beyanları, katılanın kollukta sanıkları tereddütsüz teşhis etmesi, sanıklarla arasında suç atfına neden olacak önceye dayalı husumet bulunmayan katılanın yargılama aşamasında kendisini yaralayan kişilerin sanıklar olduğu yönündeki ısrarlı beyanları, katılanın vücudunun başka bir kısmında düşme ile oluşabilecek herhangi bir ekimoz veya sıyrığın bulunmaması, 27.06.2011 tarihli Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu raporunda katılanda meydana gelen burun kırığının yere düşmekten ziyade, yumruk ve tekme ile oluşmasının daha mümkün olduğunun belirtilmesi hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, olay günü alkollü olan katılanın yere düşerek yaralandığı yönündeki sanıkların savunmaları ile iş arkadaşları olan diğer tanıkların beyanlarına itibar edilemeyeceği cihetle, sanıkların üzerlerine atılı kasten yaralama suçunu işledikleri kabul edilmelidir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, sanıkların atılı suçtan mahkûmiyetleri yerine beraatlerine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir 20. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.06.2014 gün ve 249-488 sayılı direnme hükmünün, sanıkların atılı suçtan mahkûmiyetleri yerine beraatlerine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.11.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.