Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/157 E. 2017/325 K. 13.06.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/157
KARAR NO : 2017/325
KARAR TARİHİ : 13.06.2017

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 5. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 05.02.2016
Sayısı : 113-36
.
Görevi kötüye kullanma suçundan sanıklar … ve …’ün beraatlerine ilişkin Kocaali Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.11.2010 gün ve 35-132 sayılı hükümlerin, katılan … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 19.03.2015 gün ve 6450-8490 sayı ile;
“….Fındık Sanayi Ltd. Şti.’nin 506 sayılı Kanunun öngördüğü cezai yaptırımlara maruz kalmaması için anılan şirket muhasebecisi sanık … tarafından Sosyal Sigortalar Kurumu Adapazarı Müdürlüğüne gönderilmek üzere 30.11.2007 tarihinde posta merkezine getirilen iadeli taahhütlü mektuba ilişkin alındı ve haber alma kartları üzerine sanık …’ün gişede kullanmakta olduğu tarih damgasını geriye dönük 29.11.2007 olarak tatbik edip, söz konusu mektubu 30.11.2007 tarihli ücret alma makinesinden geçirerek damgaladığı, daha sonra da tarih damgasının gün hanesinde yer alan 30 rakamını kalem kullanarak 29 olarak değiştirdiği ve bu değişikliği paraf ederek 30.11.2007 tarihinde kabul işlemlerini yaptığı, mektubu 29.11.2007 tarihinde kabul edilmiş gibi diğer sanık …’ün azmettirmesi ile sanık …’un işleme koyduğu, sanık …’un ikrarı, tanık beyanı, idari tahkikat raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşılması karşısında, sanıkların görevi kötüye kullanma suçundan mahkûmiyetleri yerine yazılı şekilde beraatlerine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 05.02.2016 gün ve 113-36 sayı ile;
“…SSK Başkanlığı Sakarya Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü tarafından verilen yazı cevabına göre; ….Fındık Sanayi Tic. Ltd. Şti.’ne 506 Sayılı Kanunun 9. maddesine aykırı davranması, yani sigortalı işe giriş bildirgesini sigortalının işe başlatılmadan önce verilmemesi nedeniyle 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 140/b maddesi gereğince 585.00 Lira idari para cezası kesildiğinin, ….Fındık Sanayi Tic. Ltd. Şti.’nce idari para cezasına 21.03.2008 tarihinde itiraz edildiğinin, idari para cezalarını inceleme komisyonunun yapılan inceleme sonucu ….Fındık Sanayi Tic. Ltd. Şti.’nin yapmış olduğu itirazı reddettiğinin anlaşıldığı, TCK’nun 257. maddesindeki yasal düzenlemenin ‘Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’ şeklinde olduğu, sanıkların eylemi sonucu katılan kurumun bir zararının meydana gelmediği, yasal düzenlemeye göre sanıkların eylemi sonucu kişilerin mağduriyeti, kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması veya kamunun zararına neden olması gerektiği, suçtan zarar görme ihtimali bulunan PTT Genel Müdürlüğünün herhangi bir zararının bulunmadığı, yapılan yazışma neticesinde SSK’nca ‘506 sayılı Kanunun 9. maddesi uyarınca süresinde verilmeyen sigortalı işe giriş bildirgesinden dolayı kurumumuzca işverene 585.00 Lira idari para cezası tahakkuk ettirildiği’ şeklinde cevap verildiği, bu haliyle herhangi bir mağduriyet veya kamu zararı bulunmadığı ve atılı suçun unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle ilk hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de katılan … vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.04.2016 gün ve 126680 sayılı “kamu davasının düşmesi” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 gün ve 672-1607 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince 24.01.2017 gün ve 126-297 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı görevi kötüye kullanma suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının tespitine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, PTT Genel Müdürlüğünün, PTT’de gişe görevlisi ve şirket muhasebe elemanı olan sanıklar hakkında görevi kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasına katılma ve bu suçtan kurulan hükümleri temyiz etme hakkının bulunup bulunmadığının, buna bağlı olarak yerel mahkemece kurulan ilk hükmün sadece … vekili tarafından temyiz edilmesi karşısında, Özel Dairece verilen bozma kararı ile buna yönelik direnme kararının hukuki değerden yoksun olup olmadığının; katılma ve temyiz hakkının bulunduğunun kabul edilmesi halinde ise dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Kocaali PTT Müdürlüğünde memur olan sanık …’ün, ….Fındık Sanayi Limited Şirketinin muhasebecisi olan sanık … tarafından Sosyal Sigortalar Kurumu Adapazarı İl Müdürlüğüne gönderilmek üzere 30.11.2007 tarihinde posta merkezine getirilen, içerisinde işe giriş bildirgesi bulunan iadeli taahhütlü mektuba ilişkin alındı ve haber alma kartları üzerine, adı geçen şirketin 506 sayılı Kanununda öngörülen cezai yaptırımlara maruz kalmaması için
sanık …’ün azmettirmesiyle, gişede kullandığı tarih damgasını geriye dönük 29.11.2007 olarak tatbik ederek, söz konusu mektubu 30.11.2007 tarihli ücret alma makinesinden geçirip damgaladığı, daha sonra da tarih damgasının gün hanesinde yer alan 30 rakamını kalemle 29 olarak değiştirdiği ve bu değişikliği paraf edip 30.11.2007 tarihinde kabul işlemlerini yaptığı, bu suretle mektubu 29.11.2007 tarihinde kabul edilmiş gibi işleme koyduğu iddialarıyla, sanıkların görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açıldığı, yargılama sırasında … vekilinin talebi üzerine kurumun kamu davasına katılmasına karar verildiği, yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda 25.11.2010 tarihinde sanıkların CMK’nun 223/2-a maddesi uyarınca beraatlerine karar verildiği,
Bu hükümlere karşı katılan … vekilince temyiz isteminde bulunulması üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesince yapılan inceleme sonucunda, sanıkların görevi kötüye kullanma suçundan mahkûmiyetleri yerine beraatlerine karar verilmesinin isabetsiz olduğu gerekçesiyle hükümlerin bozulmasına karar verildiği, bozma üzerine yapılan yargılama sonucu yerel mahkemece ilk hükümde direnilmesine ve her iki sanığın görevi kötüye kullanma suçundan CMK’nun 223/2-a maddesi uyarınca beraatlerine karar verildiği, bu hükümlerin katılan … vekili ve Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edildiği,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ikinci kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler”e yer veren dördüncü kısmının “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde “Görevi kötüye kullanma” suçu 257. maddede;
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İrtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır” şeklinde düzenlenmişken, 19.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6086 sayılı Kanunun birinci maddesi ile birinci ve ikinci fıkralarında yer alan “kazanç” ibareleri “menfaat”, birinci fıkrasında yer alan “bir yıldan üç yıla kadar” ibaresi “altı aydan iki yıla kadar”, ikinci fıkrasında yer alan “altı aydan iki yıla kadar” ibaresi “üç aydan bir yıla kadar” ve üçüncü fıkrasında yer alan “birinci fıkra hükmüne göre” ibaresi “bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile” biçiminde değiştirilmiş, 05.07.2012 günü yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 105. maddesi ile de üçüncü fıkra yürürlükten kaldırılmıştır.
Maddenin, uyuşmazlıkla ilgili birinci fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız kazanç sağlanması, suç tarihinden sonra 6086 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonrası ise haksız menfaat sağlanması ile oluşmaktadır.
Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanun veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevi dolayısıyla yetkili bulunmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanması gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak, PTT idaresinin tazminat sorumluluğunun düzenlendiği suç tarihinde yürürlükte olan 5584 sayılı Posta Kanununun 50. maddesinde;
“I – P.T.T. İdaresi haberleşme maddelerinin taahhütlü olmıyanları için tazminat vermez.
II- Taahhütlü olarak gönderilen bir maddenin kaybı halinde P.T.T. İdaresince taahhüt ücretinin 50 katı tutarında tazminat verilir.
III- Değer konulmamış bir kolinin kaybolması, çalınması veya hasarı halinde P.T.T. İdaresi, kolinin postaya verildiği yerdeki ve zamandaki gerçek değerini ve hasar halinde, uğradığı zarar derecesini gözönüne alarak bir taahhütlü mektup tazminatından az olmamak üzere, kolinin adi posta ücretinin 10 katı tutarında tazminat verir.
IV- Değerli bir mektup veya kutu ile değerli bir kolinin kaybolması, çalınması veya hasarı halinde, konulmuş olan değeri geçmemek şartiyle, hasar veya eksiklik derecesinde tazminat verilir.
Ancak, P.T.T. İdaresi gönderilen posta maddesi içindeki eşyanın postaya verildiği zaman konmuş olan değerden daha az değerde olduğunu ispat ederse bu eşyanın gerçek değerine göre tazminat verilir…” şeklinde düzenlenmiş,
Aynı Kanunun “Üçüncü kişiler aleyhine başvurma, tazminatın ödenmesi” başlıklı 55. maddesinde ise;
“I – P.T.T. İdaresi tarafından tazminat isteklerinin sonuçlandırılması, idarenin üçüncü kişiler aleyhine başvurma hakkını kaldırmaz.
 II – İdarenin göndericilere vermekle ödevli olduğu tazminat bedellerini her zaman için sebep olanlardan almaya hakkı vardır.
 Göndericiler tazminat istemezler veya bu haklarını herhangi bir suretle kaybederlerse kusurlulardan alınan paralar, istemeleri beklenmeksizin, kendilerine geri verilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu maddelerden de anlaşılacağı üzere, PTT İdaresinin değerli bir mektup veya kutu ya da kolinin kaybolması, çalınması veya hasar görmesi yahut taahhütlü olarak gönderilen bir maddenin kaybı halinde tazminat sorumluluğu söz konusu olmakla birlikte, tazminat bedellerini sorumlulardan alma hakkı bulunmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için “mağdur”, “suçtan zarar gören” ve “malen sorumlu” kavramları ile “kamu davasına katılma” kurumu üzerinde de durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nun 237/1. maddesinde; “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde belirtilmiştir. Bu düzenleme, 1412 sayılı CMUK’nun 365. maddesindeki; “Suçtan zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilir” hükmü ile benzerlik göstermekte ise de yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde; öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada yer almasına öğreti ve uygulamada “davaya katılma” veya “müdahale” denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde bulunan kişi “katılan” ya da “müdahil” sıfatını almaktadır.
Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, maddede katılma yetkisi kabul edilen, “mağdur”, “suçtan zarar gören” ve “malen sorumlu olan” kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.
Malen sorumlu; yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de, bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk- Ahmet Gökcen – A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.106-107; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s.7702-7703)
Kamu davasına katılma için aranan “suçtan zarar görme” kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 08.11.2016 gün ve 830-412, 03.05.2011 gün ve 155–80, 04.07.2006 gün ve 127–180, 22.10.2002 gün ve 234–366 ile 11.04.2000 gün ve 65–69 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.
Diğer yandan, işlenen bir suç nedeniyle, o eylemin gerçekleşmesini engellemeye yönelik yükümlülüğün yerine getirilmesinde ihmal gösterildiği takdirde tüzel kişilerin veya diğer yetkililerinin cezaî ve hukukî sorumluluklarının doğması halinin, suçtan doğrudan zarar gördükleri anlamına gelmeyeceği, bu nedenle işlenen suç açısından ilgili tüzel kişiliklere veya yetkililere “mağdur” ya da “suçtan zarar gören” sıfatını kazandırmayacağı açıktır. Yine Ceza Genel Kurulunca 25.03.2003 gün ve 41-54 sayı ile “tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı gibi dolaylı zararlara dayanarak kamu davasına katılma, dolayısıyla verilen hüküm hakkında yasa yollarına başvurmanın olanaksız olduğu” şeklinde karar verilmiştir.
Uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak, bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK’nun davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları halinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel kanun hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulunun 15.04.2014 gün 599-190, 21.02.2012 gün 279–55, 03.05.2011 gün ve 155-80 ve 22.10.2002 gün 234-366 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Kocaali PTT Müdürlüğünde memur olan sanık …’ün, ….Fındık Sanayi Limited Şirketinin muhasebecisi olan sanık … tarafından Sosyal Sigortalar Kurumu Adapazarı İl Müdürlüğüne gönderilmek üzere 30.11.2007 tarihinde posta merkezine getirilen, içerisinde işe giriş bildirgesi bulunan iadeli taahhütlü mektuba ilişkin alındı ve haber alma kartlarının üzerine, adı geçen şirketin 506 sayılı Kanununda öngörülen cezai yaptırımlara maruz kalmaması için sanık …’ün azmettirmesiyle, gişede kullandığı tarih damgasını geriye dönük 29.11.2007 olarak tatbik ederek, söz konusu mektubu 30.11.2007 tarihli ücret alma makinesinden geçirip damgaladığı, daha sonra da tarih damgasının gün hanesinde yer alan 30 rakamını kalemle 29 olarak değiştirdiği ve bu değişikliği paraf edip 30.11.2007 tarihinde kabul işlemlerini yaptığı, bu suretle mektubu 29.11.2007 tarihinde kabul edilmiş gibi işleme koyduğu iddialarıyla, sanıkların görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırılmaları talebiyle açılan kamu davasında, suçtan doğrudan zarar görmeyen ve kamu davasına katılmasını özel olarak düzenleyen bir kanun hükmünün de bulunmaması nedeniyle bu suçu takip etme görevi bulunmayan PTT Genel Müdürlüğünün, davaya katılma hak ve yetkisi bulunmadığı gibi, yerel mahkemece yanılgılı biçimde verilen katılma kararı hükmü temyiz etme hakkı vermeyeceğinden, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 19.03.2015 gün ve 6450-8490 sayılı bozma kararı ile bu karara yönelik direnme kararı hukuki değerden yoksun olup, Kocaali Asliye Ceza Mahkemesinin 25.11.2010 gün ve 35-132 sayılı hükmü kesinleşmiştir.
Bu itibarla, Özel Dairenin bozma kararı ve yerel mahkemenin direnme kararının kaldırılmasına, … vekili ile Cumhuriyet savcısının hukuken geçersiz direnme hükmüne yönelik temyiz isteklerinin, yine temyiz hakkı bulunmayan PTT Genel Müdürlüğünün yerel mahkemece verilen ilk hükme yönelik temyiz isteğinin CMUK’nun 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Hukuki değerden yoksun bulunan 5. Ceza Dairesinin 19.03.2015 gün ve 6450-8490 sayılı bozma kararı ile Kocaali Asliye Ceza Mahkemesinin 05.02.2016 gün ve 113-36 sayılı direnme kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, … vekili ve Cumhuriyet savcısının hukuken geçersiz bulunan direnme hükmüne yönelik temyiz isteklerinin, yine temyiz hakkı bulunmayan PTT Genel Müdürlüğünün yerel mahkemece verilen 25.11.2010 gün ve 35-132 sayılı hükme yönelik temyiz isteğinin CMUK’nun 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.06.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

.