Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/140 E. 2017/280 K. 16.05.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/140
KARAR NO : 2017/280
KARAR TARİHİ : 16.05.2017

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 04.06.2014
Sayısı : 82 – 168

Sanıklar … ve … hakkında dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından açılan kamu davalarında, Horasan Asliye Ceza Mahkemesince 04.06.2010 gün ve 107-89 sayı ile, dolandırıcılık eyleminin nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gerekçesiyle verilen görevsizlik kararı üzerine yargılama yapan Erzurum 3. Ağır Ceza Mahkemesince, 02.12.2013 gün ve 119-266 sayı ile, sanıkların mağdur …’e yönelik nitelikli dolandırıcılık suçundan TCK’nun 158/1-f, 50/1-a, 52/4 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis ve 11.000 Lira; mağdur …’ye yönelik nitelikli dolandırıcılık suçundan ise aynı sevk maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis ve 8.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, taksitlendirmeye ve hak yoksunluğuna, resmi belgede sahtecilik suçundan da aynı Kanunun 204/1 ve 53. maddeleri uyarınca ikişer kez 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluğuna, sanık … hakkında hükmolunan hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin hükümlerin, sanık … müdafii ve sanık … tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 12.03.2014 gün ve 3006-4625 sayı ile;
“…Sanıkların büyükbaş hayvan satın almak için katılanların ikamet etmiş oldukları köye gittikleri, katılan …’ye ait 7 adet büyükbaş hayvan için 9.950 TL’ye, katılan …’e ait 10 adet büyükbaş hayvan için 12.950 TL’ye anlaşmaya vardıkları, sanık ….’ın katılan …’ye 1.950 TL verdiği, sanık …’ın da katılan …’e 2.000 TL verdiği, geri kalan toplam 18.950 TL için sanıkların katılanlara çek vermeyi teklif ettikleri, katılanların çek almak konusunda tereddüt etmeleri üzerine sanık …’nun katılanlara ‘amca çek para değil mi?’ diyerek katılanları iknaya çalıştığı, bunun üzerine katılanların sanıkların teklifini kabul ederek sanıklardan 23.12.2006 düzenleme tarihli 5.000 TL, 6.000 TL ve 8.000 TL bedelli olmak üzere toplam 19.000 TL bedelli 3 adet çeki aldıkları ve sanıkların da 17 adet büyükbaş hayvanı menşei şahadetnamesini de alarak kamyona yükleyip götürdükleri, katılanların suça konu çekleri ödeme günü olan 23.12.2006 tarihinde bankaya tahsil için gittiklerinde suça konu çeklerin karşılığının olmadığı ve 08.12.2006 tarihinde kayıp nedeni ile bankaya bildirimde bulunulduğunun belirlendiğinin iddia edildiği somut olayda;
1-Resmi belgede sahtecilik suçuna konu teşkil eden çeklerin aslının dosyaya getirtilerek, yapılan sahtecilikte aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdir ve tayininin hâkime ait olduğu da dikkate alınarak, söz konusu çeklerin mahkeme heyeti tarafından incelenip, özellikleri zapta geçirilmeden, bu şekilde, iğfal kabiliyeti bulunup bulunmadığının tespiti ile, sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının belirlenmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Katılanların aşamalardaki beyanlarında, sanıklarla önce pazarlık yaptıklarını ve anlaştıklarını, kendilerine bir miktar para verdiklerini, kalanını da çekle ödeyeceklerini söylediklerini, parayı aldıklarını, sanıkların giderek çekleri getirdiklerini, çekleri de kendilerine verdikten sonra hayvanların teslim edildiğini beyan etmeleri karşısında; katılanlar yeniden dinlenerek, sanıkların katılanlarla aynı anda birlikte görüşüp görüşmedikleri, katılanlarla birlikte görüşme halinde iken mi yoksa her bir katılan ile ayrı ayrı görüşme yaptıkları esnada mı katılanları aldattıkları denetime izin verecek şekilde ayrıntılı olarak belirlenip, aynı anda görüşmüşler ise, eylemin teselsül eden tek bir dolandırıcılık suçunu oluşturacağı, ayrı ayrı görüşmeleri halinde her bir katılana karşı dolandırıcılık suçunu oluşturacağı gözetilerek sanıkların hukuki durumlarının belirlenmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre;
a-Sanıkların TCK’nın 158/1-f maddesinden mahkûmiyetlerine karar verilmesine rağmen, anılan maddenin son cümlesindeki, hapis cezasının alt sınırının 3 yıldan, adli para cezasının miktarının suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamayacağına dair düzenlemeye muhalefet edilmek suretiyle temel ceza tayinindeki isabetsizlik aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
b-Suça konu çeklerin katılan …’ye aynı anda verildiğinin anlaşılması karşısında; resmi belgede sahtecilik eyleminin tek suç oluşturacağı gözetilmeden, müşteki sayısınca suçun oluşacağı kabul edilerek sanıkların her bir müştekiye yönelik ayrı ayrı cezalandırılmalarına karar verilmesi,
c-Dolandırıcılık suçlarında belirlenen gün adli para cezası, adli para cezasına çevrilirken, sevk maddesi olarak 5237 sayılı TCK’nın 52/2. maddesi yerine aynı Kanun’un 50/1-a maddesi yazılmış ise de, bu yanlışlığın mahallinde düzeltilmesi mümkün görülmüştür.
d-Sanık …’nun kesin nitelikteki geçmiş hükümlülüğünün tekerrüre esas alınarak hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiş,
Yerel mahkeme 04.06.2014 gün ve 82-168 sayı ile resmi belgede sahtecilik suçu ile ilgili (1) nolu bozma nedenine ve kabule göre yapılan (a), (c) ve (d) bentlerindeki bozma nedenlerine uymuş, diğer bozma nedenlerine ise;
“…Bozmanın dayanağını teşkil eden TCK’nun 43. maddesidir. Buna göre, bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır….
Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.
Aynı maddenin birinci fıkra gerekçesine göre; bir suçun aynı suç işleme kararı kapsamında olsa da değişik kişilere karşı birden fazla işlenmesi hâlinde, zincirleme suç hükümleri uygulanamaz. Buna göre, örneğin, bir otoparkta bulunan otomobillerin camları kırılarak radyo teyplerin çalınması durumunda, her bir kişiye ait otomobildeki hırsızlık, bağımsız bir suç olma özelliğini korur ve olayda cezaların içtimaı hükümleri uygulanır.
Maddenin ikinci fıkra gerekçesine göre, bir fiille birden fazla kişiye karşı işlenen suçlardan dolayı sorumlulukla ilgili bir içtima hükmüne yer verilmiştir. Bu hükümle, uygulamamızda karşılaşılan tereddütlerin önüne geçilmek amaçlanmıştır. Örneğin bir sözle birden fazla kişiye sövülmüş olması durumunda, her bir mağdur bakımından ayrı sövme suçları değil, bir sövme suçu oluşur. Mesela iki kişiye karşı tek sözle ‘sizi şerefsizler’ gibi hakaret sözünde olduğu gibi,
Somut olayda ise, sanıkların köye giderek katılan …’ye ait 7 adet büyükbaş hayvan için 9.950 TL’ye, katılan …’e ait 10 adet büyükbaş hayvan için 12.950 TL’ye satın alma konusunda ayrı ayrı pazarlıklar yapılarak anlaşmaya vardıkları, her bir katılana ayrı ayrı peşinatlar verildiği, kalan için yine her bir katılana ayrı ayrı suça konu çeklerin verildiği nazara alındığında, sanıklar katılanlarla aynı anda ve birlikte görüşseler dahi her birine yönelik dolandırıcılık eylemleri ayrı ayrıdır. Zira yukarıda açıklandığı gibi, hayvanlar ayrı, bedelleri ayrı, verilen peşinat ile kalan için sunulan sahte çekler ayrıdır. TCK’nun 43. maddesi gerekçesinde açıklandığı gibi, nasıl ki bir otoparkta bulunan otomobillerin camları aynı zamanda kırılarak radyo teyplerin çalınması durumunda, her bir kişiye ait otomobildeki hırsızlık, bağımsız bir suç olma özelliğini korur ise, sanıkların mağdurlarla aynı zamanda suça konu eylemleri gerçekleştirmeleri de bağımsız suç özelliğini korur.
Yüksek Dairenin kararında açıklanan şekilde farklı kişilere karşı dolandırıcılık suçunun işlenmesi halinde, TCK’nun 43. maddesinin uygulanma ihtimali davamızın konusu olaydan farklı cerayan eden bazı olaylar için söz konusu olabilir. Mesela sanıklar aynı sürüdeki 50 adet koyunun tamamını alacak olur, bunların sahibi iki kişi ile ayrı ayrı pazarlık yapmazlar, tanesi 500 TL den hesap görüp, bunun için bir kısmi ödeme yapar ve kalan toptan borç için sahte çek ya da çekler verir. İşte burada TCK’nun 43. maddesinin uygulanması mümkündür.
Aynı olayda, sanıkların bir katılana zaten çek verdikleri, diğer katılan için de aynı anda çek verseler dahi bunlar tamamen ayrı suçlardır. TCK’nun 43. maddesindeki yasal tanım bunların tek suç olmasına imkân vermez. Birbirinden bağımsız çekler ayrı kişilere ve ayrı hukuki ilişkiler nedeniyle verildiğine göre ayrı suç oluşturur.
Kaldı ki yüksek Yargıtay’ın şimdiye kadarki uygulamalarının da mahkememizin bozma öncesi verdiği kararı doğrultusunda olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle anılan iki hususta direnme kararı verilmiştir” gerekçesiyle direnerek, sanıkların önceki hükümdeki gibi cezalandırılmalarına karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık … müdafii ve sanık … tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.09.2015 gün ve 286326 sayılı “onama” ve “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 gün ve 139-1580 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 21.02.2017 gün ve 3864-6377 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık …. hakkında nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup inceleme, direnme ve temyizin kapsamına göre sanıklar … ve … hakkında kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanıkların eylemlerinin mağdur sayısınca ayrı ayrı nitelikli dolandırıcılık suçunu mu, yoksa TCK’nun 43/2. maddesi uyarınca zincirleme şekilde dolandırıcılık suçunu mu oluşturduğunun değerlendirilmesi bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı,
2- Eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı sonucuna ulaşılması halinde, sanıklar hakkında iki ayrı dolandırıcılık suçundan mı yoksa TCK’nun 43/2. maddesi uyarınca zincirleme şekilde dolandırıcılık suçundan mı hüküm kurulması gerektiği,
3- Yargıtay 15. Ceza Dairesinin bozma ilamının kabule göre bölümünün (b) bendindeki; sanıkların resmi belgede sahtecilik eylemlerinin tek bir suç oluşturduğu yönündeki bozma nedenine yerel mahkemece direnilmiş ise de; kabule göre yapılan bozma nedenine direnmenin mümkün olup olmadığı,
4- Kabule göre yapılan bozma nedenine direnmenin mümkün olduğunun kabulü halinde ise sanıkların resmi belgede sahtecilik eylemlerinin tek suç mu, yoksa iki ayrı suçu mu oluşturduğu,
Noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya içeriğinden;
15.12.2006 tarihinde sanıklar ….ve …’in, inceleme dışı sanık …. ile birlikte mağdurların ikamet ettikleri köye gelip, mağdur …’ye ait 11 adet büyükbaş hayvanın 9.950 Lira, mağdur …’e ait 6 adet büyükbaş hayvanın ise 12.950 Lira bedel ile satın alınması hususunda mağdurlarla pazarlık ederek anlaştıkları, yapılan bu anlaşma doğrultusunda, inceleme dışı sanık ….’ın, mağdur …’ye 1.950 Lira, sanık …’ın, mağdur …’e 2.000 Lira verdiği, sanıkların, geriye kalan toplam 18.950 Lira’yı çek ile ödeyeceklerini söyledikleri, çek alma konusunda tereddüt eden mağdurları, “amca çek para değil mi?” diyerek çek kabul etmeye ikna ettikleri, çekleri de düzenledikten sonra göndereceklerini söyleyip köyden ayrıldıkları, aynı akşam inceleme dışı sanık ….’in bir kamyon ile köye geri gelerek, Tekom Tekstil Mamülleri İmalat ve İthalat İhracat Pazarlama A.Ş. ünvanlı şirketin Yapı Kredi Bankası Sanayi Mahallesi Şubesi nezdinde bulunan hesabından düzenlenen ve 08.12.2006 tarihinde “kayıp” ihbarı nedeniyle bloke konulan, 23.12.2006 keşide tarihli 5.000 Lira, 6.000 Lira ve 8.000 Lira bedelli suça konu üç adet çeki mağdurlara verip, söz konusu 17 adet büyükbaş hayvanı kamyona yükleyerek götürdüğü,
Asılları adli emanette, fotokopileri ise dosya içerisinde bulunan, Yapı Kredi Bankası Sanayi Mahallesi Şubesince verilen suça konu çeklerin incelenmesinde; çeklerin keşide tarihlerinin 23.12.2006 olup, 5.000 Lira, 6.000 Lira ve 8.000 Lira bedelli olarak hamiline düzenlendiği, hesap sahibinin ise Tekom Tekstil Mamülleri İmalat ve İthalat İhracat Pazarlama A.Ş. ünvanlı şirket olduğu, 6.000 ve 8.000 Lira bedelli olarak düzenlenen çekin arkasında mağdur …’nin, 5.000 Lira bedelli olarak düzenlenen çekin arkasında ise ….. isimli şahsın cirosunun bulunduğu,
Çeklerin hesabının bulunduğu Yapı Kredi Bankası A.Ş. tarafından gönderilen 23.02.2007 tarihli yazıda; çeklerin sahibi Tekom Tekstil Mamülleri İmalat İthalat İhracat Pazarlama A.Ş.’nin yetkilisi olan Serpil Namer tarafından 08.12.2006 tarihinde suça konu çeklerin kaybolduğuna dair ihbarda bulunulduğu ve ilgilinin talimatı üzerine söz konusu çeklere bloke konulduğu bilgilerine yer verilerek, adı geçen şirketin yetkilisi tarafından suça konu çeklerin kaybedildiğine dair verilen dilekçe örneğinin ve imza sirkülerinin ilgili yazıya eklendiği,
Yerel mahkemece, bozmadan sonra suça konu çek asıllarının getirtilerek duruşmada incelendiği ve duruşma tutanağına çeklerin yasal unsurlarının tam olduğu hususunun yazıldığı, gerekçeli kararda da söz konusu çeklerin iğfal kabiliyetinin bulunduğuna dair değerlendirmenin yapıldığı,
Dosya içerisinde, suça konu çeklerdeki yazı ve imzaların sanıklara ait olup olmadığı yönünde herhangi bir bilirkişi raporunun bulunmadığı,
Mağdurların direnme hükmünden sonra 02.06.2015 tarihinde yerel mahkemeye sundukları dilekçede; zararlarının karşılanması nedeniyle sanıklar hakkındaki şikâyetlerinden vazgeçtiklerini bildirdikleri,
Anlaşılmaktadır.
Mağdurların 22.01.2007 tarihinde Horasan Cumhuriyet Başsavcılığına birlikte verdikleri şikâyet dilekçesinde; 15.12.2006 tarihinde ikamet ettikleri köye gelen sanıkların, kurbanlık büyükbaş hayvan alacaklarını söyleyip kendilerine ait hayvanlara baktıktan sonra sanıklarla yaptıkları pazarlık sonucunda 17 adet büyükbaş hayvanın 22.900 Lira karşılığında satılması hususunda aralarında anlaşmanın sağlandığını, sanıkların üzerlerinde fazla para taşımadıklarını ifade ederek, anlaşma bedelinin 3.900 Lirasını peşin olarak verdiklerini, kalan 19.000 Lirayı ise çek ile ödeyeceklerini, ancak çeklerin yanlarında olmadığını, Horasan’a döndükten sonra çekleri göndereceklerini söyleyerek köyden ayrıldıklarını, daha sonra sanıklardan ….’ın aynı gün saat 17.00 civarlarında bir kamyon ile köye geri geldiğini, komşuları olan tanıklar …, … ve …’nin de yanlarında bulunduğu sırada sanık ….’in suça konu üç adet çeki verdiğini, bunun üzerine getirilen kamyona hayvanları yüklediklerini ve hayvanların sanık …. tarafından götürüldüğünü, çekleri tahsil etmek amacıyla bankaya müracaat ettiklerinde ödemeden men talimatı verilmiş olduğunu öğrendiklerini, çeklerin keşidecisi olarak görünen tekstil firmasının bulunduğu adrese gittiklerinde ise söz konusu firmanın adreste olmadığını gördüklerini,
Mağdur … 22.02.2007 tarihinde savcılıkta; sanıkların ikamet ettikleri köye gelip, canlı hayvan alacaklarının söyledikten sonra hayvanlara baktıklarını, daha sonra köy odasına geçerek hayvanların bedeli konusunda anlaştıklarını, kendi hayvanlarının bedelinin 9.950 Lira, diğer mağdur …’in hayvanlarının ise 12.950 Lira tuttuğunu, hayvanların bedelinin peşin olarak verileceği yönünde anlaşmanın sağlandığını, ancak sanık ….’in kendisine 1.950 Lira, sanıklardan …’in de diğer mağdur …’e 2.000 Lira verdiğini, hayvanları peşin para ile sattıklarını söylediğinde, sanıklar … ve ….’ın “amca çek de para değil mi?” dediklerini, bunun üzerine çekle ödeme yapılmasını kabul ederek satılan 17 adet hayvanı verdiğini, sanıkların çekleri Horasan’da düzenleyip vereceklerini söyledikten sonra hayvanları kamyona yükleyerek götürdüklerini, aynı akşam sanık ….’in suça konu çekleri verdiğini, çekleri bankaya ibraz ettiğinde, banka görevlilerinin çekler hakkında kayıp ihbarı bulunduğunu söyleyerek çek bedellerini ödemediklerini, bu olaydan sonra sanıkları telefon ile aradığını ancak ulaşamadığını,
08.04.2008 tarihinde savcılıkta verdiği ikinci ifadesinde farklı olarak; mağdur … ile ortak alarak imzaladığı 22.01.2007 tarihli şikâyet dilekçesi içeriğini tekrar ettiğini, 11 adedi kendisine, 6 adedi ise mağdur …’e ait olan büyükbaş hayvanların satılması hususunda sanıklarla anlaştıklarını, sanık …’in kendisine 3.900 Lira, diğer sanık ….’in de mağdur …’e 1.000 Lira verdiğini, sanık …’ın kalan miktarı kendisinin düzenleyeceği çeklerle ödeyeceğini söylediğini, aynı gün sanık …. tarafından suça konu çeklerin kendisine verilmesinden sonra hayvanların kamyona yüklenerek bu sanık tarafından götürüldüğünü, sanık …’ın, çeklerin kendisi tarafından düzenleneceğini, sanık ….’in çobanları olduğunu söylediğini, suça konu çeklerden birisini başka bir borçtan dolayı …..’a ciro ettiğini, fakat çekin karşılığı olmadığı için bu çeki geri aldığını, sanık …’nun fotoğrafı teşhis amacı ile gösterildiğinde; fotoğraftaki sakallı şahsın suç tarihinde kendisi ile pazarlık yapan fakat o zaman sakalı olmayan sanık … olduğunu,
Görevli mahkemede ise; sanıklarla önce pazarlık yaparak hayvanların bedeli konusunda anlaştıklarını, daha sonra hayvanları almaya geldiklerinde suça konu çekleri verdiklerini, suça konu çeklerin verilmesinden sonra hayvanları teslim ettiğini,
22.01.2007 ve 08.04.2008 tarihinde savcılığa verdiği beyanları okunarak çelişki nedeniyle sorulduğunda; suça konu çekleri sanık ….’in hayvanları götürmeden önce verdiğini, hayvanların satımı hususunda sanıklarla 16.000 Lira karşılığında anlaşma yaptığını, 3.000 Lirayı peşin verdiklerini, kalanı için de suça konu 8.000 Lira ve 5.000 Lira bedelli olan iki adet çeki verdiklerini,
Mağdur … savcılıkta; 21.01.2007 tarihinde verdiği dilekçeyi tekrar ettiğini, kendisine hayvan karşılığı çek veren sanıkların çek bedellerini ödemediklerini,
Görevsiz mahkemede; olayın iddianamede anlatıldığı şekilde gerçekleştiğini, 10 adet büyükbaş hayvanın sanıklar tarafından götürüldüğünü, sanıklardan 2.000 Lira aldığını, sanık …’in kalan alacağı için 6.000 Lira bedelli çeki diğer sanık …. ile yolladığını ve bu sanık tarafından çekin kendisine verildiğini,
Görevli mahkemede ise; sanıklar tarafından kendisine ve diğer mağdur …’ye hatırladığı kadarı ile 3.600 ya da 3.900 Lira verildiğini, sanıkların kalan parayı çek ile ödeyeceklerini söylediklerini, söz konusu çeklerin sanıklar tarafından verilmesinden sonra hayvanları teslim ettiklerini, kendileri ile pazarlık yapanın sanık … olduğunu, sanık ….’in çoban, sanık …’ın da patron olarak tanıtıldığını, sanıklar …. ve …’in, diğer sanık …’a saygı gösterdiklerini, “hocam, hocam” diye hitap ettiklerini,
Tanıklar …, … ve …; mağdurları tanıdıklarını, olay gecesi yatsı namazından çıktıktan sonra birlikte köy odasına gittiklerini, sanıklar ile mağdurların da orada bulunduğunu, ancak köy odasına gittiklerinde bir hayvan hariç diğer hayvanların köye gelen araca yüklenmiş olduğunu, kalan bir hayvanın da orada bulundukları sırada yüklendiğini, mağdurların çek alarak hayvanları verdiklerini söylediklerini, fakat anlaşmanın sağlandığı esnada mağdurların yanında olmadıklarını ve verilen çekleri de görmediklerini,
İfade etmişlerdir.
İnceleme dışı sanık sanık …. savcılıkta; sanıklardan …’in yanında işçi olacak çalıştığını, mağdurlar ile sanıklar …. ve …’in hayvan pazarlığı yaptıkları sırada onların yanlarında bulunduğunu, mağdur …’nin evinde hep birlikte çay içtikten sonra pazarlık sonucu mağdurlar ile sanıklar …. ve …’in aralarında hayvan alım satımı konusunda anlaştıklarını, sanık …’in mağdurlara bir miktar kapora verdiğini, kalan miktar için ise sanık …’ın cebinden çek koçanı çıkarıp bir yaprağının üzerini kendi el yazısı ile doldurup imzaladıktan sonra mağdur …’ye verdiğini, kendisinin ise hayvanları kamyonete yükleyip Erzurum iline götürerek sanıklara teslim ettiğini,
Mahkemede; hayvanları sanıklar …. ve …’in satın aldıklarını, alınan bu hayvanların kamyonete yüklenmesine yardımcı olmak amacıyla sanıklar tarafından Horasan ilçesine götürüldüğünü, alacak verecek meselesinden haberinin olmadığını, mağdurlara çek vermediğini,
Sanık … savcılıkta; olay tarihinde diğer sanıklar …. ve …. ile birlikte Hacıahmet köyüne gittiklerini, bu köyün muhtarı olarak bildiği mağdur …’ye hayvan satın almak istediklerini söylediklerini, yaptığı pazarlık sonucu 17 adet büyükbaş hayvanı 22.900 Liraya satın aldıklarını, hatırladığı kadarıyla 3.900 Liradan fazla bir miktarı peşin ödediklerini, ödemeyi sanık ….’in yaptığını, sanık …’ın “yanımızda çek yok, Horasan’a gidelim verelim” dediğini, sanık …’ın Yapı Kredi Bankasına ait üç adet çeki bizzat doldurup imzaladıktan sonra sanık …. ile mağdurlara yolladığını, daha sonra sanık ….’in hayvanları getirdiğini, suç tarihinde hayvan pazarlığını kendisinin yapması ve yardım etmesi nedeniyle sanık …’ın 1.000 Lira verdiğini, ertesi gün İstanbul’a gittiğini, burada bulunduğu sırada mağdur …’nin kendisini arayarak arkadaşlarına ait 50 adet tosun olduğunu, bu hayvanların hesaplı olarak alınabileceğini söylemesi üzerine mağdura, hayvan satışı nedeniyle verilen çeklerin keşidecisi olan şirketin İstanbul’da bulunmadığını öğrenmesinden dolayı bu durumu bildirerek, sanık …’a çek ile mal vermemesini söylediğini, bu görüşmeden sonra da sanıklar …. ve ….’in çalıntı çek ile yine mağdur …’nin yanına giderek mal almak istediklerini ancak mağdur …’nin çek karşılığı mal vermediğini, mağdurlara verilen çekteki imza ve yazıların kendisine ait olmadığını, çeklerin sanık … tarafından yanında yazılarak sanık …. ile mağdurlara yollandığını, sanık …’ın aynı tarihlerde Selim ilçesinde 23 adet çalıntı çek ile yakalandığını bildiğini ancak mağdurlara verilen suça konu çeklerin çalıntı olduğunu bilmediğini, kasap olduğundan ve hayvan işlerinden anlamasından dolayı sanık …’a yardımcı olduğunu,
17.12.2009 tarihinde görevsiz mahkemede; olay tarihinde Erzurum ilinde kasaplık yaptığını, kasaplık yaptığı dükkânın altında bulunan otelde müşteri olarak kalan sanık …’ın, Horasan’ın bir köyünden mal alacağını, hayvandan anladığını ancak kaç kilo gelebileceğini tam bilemediği için kendisinden alacağı hayvanlara değer biçmesini isteyerek, hayvan başına 50 Lira ücret ödeyeceğini söylediğini, bu durumu kabul etmesi üzerine Horasan ilçesinin bir köyüne gittiklerini, yanlarında sanık ….’in de bulunduğunu, sanık …’ın, sanık ….’in kendi yanında çalıştığını söylediğini, köye gittiklerinde sanık …’ın köyden iki kişiyle 17 adet büyükbaş hayvanı satın almak hususunda anlaştığını, akabinde bir miktar peşin para verildiğini, sanık …’ın kalan kısmı çekle ödeyeceğini söylemesi üzerine mağdur …’ye, verilen çekleri kontrol etmesini söylediğini, hayvanların tahmini kilolarını ve fiyatlarını tespit ettikten sonra köyden ayrıldığını, sanık …’ın bu olaydan sonra kendisine yaptığı bilirkişilik için 500 Lira ödediğini, kalan 350 Lirayı ödemediğini,
11.04.2010 tarihinde görevsiz mahkemede farklı olarak; sanık …’ın, bir vakıf adına aldığı hayvanları İstanbul iline kurbanlık olarak göndereceğini söyleyerek hayvanların kaç kilo geleceği ve bedelinin ne olacağı konusunda kendisinden yardım istediğini, bu nedenle o dönemde ortağı olan inceleme dışı sanık ….’i de yanına alarak Hacıahmet köyüne gittiklerini, köye geldiklerinde sanık …’ın doğrudan mağdurların yanına gittiğini, mağdurların hayvanları gösterdiklerini, kendisinin de hayvanlara baktıktan sonra kaç Lira olacağını hesaplayarak mağdurlar ile pazarlık yaptığını, hayvanların bedeli hususunda anlaşmanın sağlanmasından sonra sanık …’ın mağdur …’ye 1.950 Lira, mağdur …’e ise 2.000 Lira verdiğini, kalan kısmı ise çek ile ödediğini,
Görevli mahkemede; önceki ifadelerini tekrar ettiğini, hayvanları aldıklarının doğru olduğunu ancak çekleri kendilerinin vermediğini,
Sanık … aşamalarda; suça konu çekleri mağdurlara kendisinin vermediğini, çeklerin verilmesi sırasında da mağdurların yanında bulunmadığını, olay tarihinde, tekstil ve hayvancılık işi yapan ve aynı zamanda patronu olan Nihat Yıldırım ile birlikte tekstil işi için Erzurum ili, Horasan ilçesine gittiklerini, patronunun yanından ayrılarak Horasan ilçesine bağlı Serenli köyünde bulunan bir türbeyi ziyaret ettiği sırada orada tesadüfen daha önceden tanıdığı sanık … ile karşılaştığını, bu sanığın mağdurlarla hayvan alım satımı hususunda pazarlık yaptığını ve onlara çekle ödemede bulunmak istediğini söylediğini, mağdurların çek ile ödeme yapılması konusunda kararsız kaldıklarını görünce onlara “amca çek para değil mi?” dediğini, bunun dışında yapılan alışverişe katılmadığını,
Savunmuşlardır.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1-Sanıkların eylemlerinin mağdur sayısınca ayrı ayrı nitelikli dolandırıcılık suçunu mu, yoksa TCK’nun 43/2. maddesi uyarınca zincirleme şekilde dolandırıcılık suçunu mu oluşturduğunun değerlendirilmesi bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı;
5237 sayılı Türk Ceza Kanununa hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde dile getirilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nun “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Zincirleme suç, 765 sayılı Kanunun 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır” şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanunun 43. maddesinin ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
5237 sayılı TCK’nun 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK’nun 43/1. maddesinin düzenlemesinden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hallerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, öğretide aynı neviden fikri içtima olarak tanımlanan TCK’nun 43. maddesinin ikinci fıkrasının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
TCK’nun 43. maddesinin ikinci fıkrası; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” hükmünü içermekte olup, zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen bu durumda, fiil yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanunun 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
Ancak burada kastedilen, fiil ya da hareketin, doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmasıdır. Bazen suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk ve tekme vurmak suretiyle yaralaması, yalan tanıklık yapan failin birden fazla beyanda bulunması, kasten öldürme fiilinin her biri tek başına öldürücü nitelikte beş bıçak darbesi ile işlenmesi gibi. Bazı suç tiplerinde ise, kanundaki tanımda belirtilen birbirinin alternatifi olan birden fazla hareketin gerçekleştirilmesiyle suç işlenebilmektedir. Öğretide “seçimlik hareketli suçlar” olarak isimlendirilen bu suç tiplerinde, sayılan seçimlik hareketlerin herhangi birisinin gerçekleştirilmesi suçun oluşumu açısından yeterlidir. Belirtilen seçimlik hareketlerden birkaçının ya da tamamının yapılması halinde de birden fazla suç değil, tek suç oluşacaktır. Ancak seçimlik hareketli suçtan sözedebilmek için kanunda sayılan seçimlik hareketlerin aynı konuya ilişkin olması gerekmektedir.(Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, İzzet Özgenç, Seçkin Yayınevi, 5. Bası, Ankara, 2010, s.155; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Adalet Yayınevi, 5. Bası, Ankara, 2011, s.110)
5237 Türk Ceza Kanununda bazı suçlarda özel olarak aynı neviden fikri içtima hükmüne yer verilmiştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması halinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür. (TCK 172/2) Bu suçlar için özel bir aynı neviden fikri içtima kuralı öngörülmüş olduğundan, ayrıca TCK’nun 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılması yoluna gidilmeyecektir.
Aynı neviden fikri içtimadan söz edilebilmesi için;
1- Hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması,
2- Birden fazla suçun işlenmiş olması,
3- İşlenen birden fazla suçun “aynı suç” olması,
4- Bu suçların mağdurlarının farklı olması gerekmektedir.
Bu dört şartın birlikte gerçekleşmesi durumunda, faile tek ceza verilecek, ancak bu ceza artırılacaktır. Örneğin; bir sözle birden çok kişiye karşı cinsel tacizde bulunulması, bir mektupla birden çok kişiye hakaret edilmesi, bir odada bulunan çok sayıda kişinin üzerine kapının kilitlenmesi suretiyle hürriyetlerinden yoksun kılınmaları, içerisinde beş kişiye ait cüzdanların bulunduğu çantanın çalınması hallerinde aynı neviden fikri içtima söz konusu olup, TCK’nun 43/2. maddesi uyarınca uygulama yapılması gerekmektedir.
Yapılan bu açıklamalar uyuşmazlığa konu dolandırıcılık suçuna ilişkin olarak göz önüne alındığında; dolandırıcılık suçundaki hileli hareketin tek bir fiil ile birden fazla kişiye karşı yöneltilmesi mümkündür. Burada dikkat edilmesi gereken husus, tek bir fiilin olması, bu fiilin aynı yer ve zamanda birden fazla mağdura karşı işlenmesi ve çıkarın aynı anda sağlanmış olmasıdır. Tek bir fiil ile birden fazla kişi aldatılmış ve bunun neticesinde birden fazla kişinin zararına olarak haksız yarar elde edilmiş ise, eylem TCK’nun 43/2. maddesi kapsamında değerlendirilecek ve faile tek bir ceza verilerek verilen cezada artırım yapılacaktır. Örneğin; bir topluluğun bulunduğu yerde gerçeğe aykırı birtakım belgeler gösterilip kendisinin kanser, çocuklarının üniversite öğrencisi olduğu söylenerek birçok kişiden para ve eşya alınmasında, tek bir fiille birden fazla kişi kandırıldığından TCK’nun 43/2. maddesi uyarınca, birinci fıkra hükmü uygulanacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Aralarında fikir ve eylem birliği bulunan sanıklar …., … ve inceleme dışı sanık ….’in, mağdur …’den aldıkları 11 adet, mağdur …’den aldıkları 6 adet büyükbaş hayvanın karşılığı olarak mağdurlara cüz’i bir miktar peşin para verip, kalanı için ise çalıntı olan suça konu sahte çekleri verdikleri olayda;
Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanacağına ilişkin 5237 sayılı TCK’nun 43/2. maddesinde yer alan düzenleme nazara alındığında; mağdurların, olay tarihinde hayvan satın almak amacıyla köylerine gelen sanıklarla yaptıkları pazarlık sonucunda kendilerine ait hayvanların satımı hususunda anlaştıklarını, satılan hayvanların bedeli için bir miktar ödeme yapan sanıkların kalan parayı çekle ödeyeceklerini söyleyerek ikamet ettikleri köyden ayrıldıklarını, aynı akşam inceleme dışı sanık …. tarafından suça konu sahte çeklerin kendilerine verilmesinden sonra hayvanların bu sanığa teslim edildiğini beyan ettikleri ancak, birbirlerini önceden tanıyan mağdurların dosyaya yansıyan ifadelerinden, sanıkların, mağdurlarla aynı anda birlikte görüşüp görüşmediklerinin ve mağdurları, birlikte görüşme halinde iken mi yoksa her bir mağdur ile ayrı ayrı görüşme yaparak mı aldattıkları hususlarının açık ve net bir şekilde belirlenememesi karşısında; maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti bakımından, mağdurların yeniden beyanlarına başvurularak, sanıkların kendilerine yönelik hileli hareketlerinin ve menfaat temininin aynı anda yapılıp yapılmadığının denetime imkân verecek biçimde açıklattırılmasından sonra sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizdir.
Öte yandan, Yargıtay temyiz nedenleriyle bağlı olmaksızın, temyiz dilekçesinde ileri sürülsün veya sürülmesin son karara etkili olan tüm hukuka aykırılıkları kendiliğinden inceleyip hükmü bozabilecektir. Yargıtayca yapılacak denetimde, mevcut delillerin yerel mahkemece yanlış değerlendirildiği ve bu nedenle somut olaya ilişkin hukuki nitelemenin yanlış yapıldığı sonucuna varılırsa, karar esastan bozulmakla birlikte, uygulanması gereken hukuki kurallar da gösterilmelidir. Lehe temyiz davasında ise, suç niteliğinin belirlenmesinde yanılgıya düşüldüğü belirlenirse, cezanın tür ve miktarı yönünden önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacağı şartı ile kanuna aykırı olan hükmün bozulmasına karar verilmeli, suç niteliği dışındaki sair hallerde ise, yol göstermek ve uygulamada birliği sağlamak amacıyla eleştiri ile yetinilerek, aleyhe temyiz olmadığı vurgulanmak suretiyle hüküm onanmalıdır.
Buna göre eleştiri, temyiz mahkemesince aleyhe temyiz bulunmaması veya sonuca etkili olmaması nedeniyle mutlak bozma sebebi teşkil etmeyen bir hukuka aykırılığa uyarıcı, öğretici ve yol gösterici nitelikte işaret edilmesi olup, kural olarak “onama” kararlarında söz konusudur. Hükmün sanık lehine belirlenen hukuka aykırılıklar veya zorunluluklar nedeniyle bozulması durumunda sanığın aleyhine tespit edilen hukuka aykırılıklar da bozma sebebi yapılmalı ve hükmün lehe-aleyhe bozulmasına karar verilmelidir. Aksi takdirde sanığın; önceki yanılgılı uygulama nedeniyle ortaya çıkan hafif sonuç cezadan, ikinci kez mahkûmiyetin sonuçlarını da kapsayacak şekilde yararlandırılmasını sağlayacak, sanığa daha önce bir kez tanınmış olan atıfet genişletilmek suretiyle, hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına, adalet ve eşitlik ilkelerinin zedelenmesine yol açılmış olacaktır.
Görüldüğü gibi, hükmün bozulmasını gerektiren başka bir nedenin bulunması halinde, yerel mahkemece düzeltilmesi mümkün olabilecek nitelikteki hukuka aykırılıklar da eleştiri konusu yapılmakla yetinilmeyerek bozma nedenine eklenmelidir. Böylece bozma üzerine kurulacak yeni hükümde cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak gözetilerek hukuka aykırılıklar giderilmiş olunacaktır. Ancak, şartlarının oluşmasına karşın yerel mahkemece sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmaması gibi bazı hukuka aykırılıklar başka bozma nedeni bulunsa bile bozma nedenlerine eklenmemeli ve eleştiri ile yetinilmelidir. Zira bu halde, önceki hükmün sadece sanık lehine temyiz edilmiş olması nedeniyle, tespit edilen bu tür bir hukuka aykırılığın bozma üzerine verilecek hükümde 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddesi gözetildiğinde giderilmesi imkanı bulunmamaktadır.
Bu nedenle, Özel Dairece sanıklar hakkında dolandırıcılık suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, sanıkların eylemlerinin mağdur sayısınca ayrı ayrı nitelikli dolandırıcılık suçunu mu, yoksa TCK’nun 43/2. maddesi uyarınca zincirleme şekilde dolandırıcılık suçunu mu oluşturduğunun değerlendirilmesi bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulduğundan bahisle bozulduğu halde, bozmanın “kabule göre” bölümünün (a) bendinde, “TCK’nun 158/1-f maddesinden mahkumiyet kararı verilmesine rağmen, anılan maddenin son cümlesindeki, hapis cezasının alt sınırının 3 yıldan, adli para cezasının miktarının suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamayacağına dair düzenlemeye muhalefet edilmek suretiyle temel ceza tayin edilmesi” isabetsizliğinin aleyhe temyiz bulunmaması gerekçesiyle eleştiri sebebi yapılması, sanıklara daha önce bir kez tanınmış olan atıfet genişletilmek suretiyle, hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına neden olacağından, sanıklar aleyhine tespit edilen bu hukuka aykırılığın da bozma sebebi yapılarak, kazanılmış hak saklı tutulmak kaydı ile hükmün lehe-aleyhe bozulmasına karar verilmeli, böylece yerel mahkemece yeniden kurulacak hükümde temyiz merciince tespit edilen bütün hukuka aykırılıkların giderilmesi sağlanmalıdır.
Ayrıca, hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından, mahkemece yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkemece nitelikli dolandırıcılık suçundan direnme hükmünün eksik araştırmaya dayalı olarak verilmesi, sanıkların TCK 158/1-f maddesinden mahkûmiyetlerine karar verilmesine rağmen, anılan maddenin son cümlesindeki, hapis cezasının alt sınırının üç yıldan, adli para cezasının miktarının suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamayacağına dair düzenlemeye muhalefet edilmesi ve hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanıklar hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından, mahkemece yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması nedenlerinden, aleyhe yönelen temyiz olmaması nedeniyle 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/son maddesine göre ceza miktarı bakımından kazanılmış haklarının saklı tutulması kaydıyla bozulmasına, bozma nedeni ve tutuklulukta geçirdiği süre göz önüne alınarak sanık …’nun tahliyesine, başka bir suçtan tutuklu ya da hükümlü olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için yazı yazılmasına karar verilmelidir.
Birinci uyuşmazlıkla ilgili olarak ulaşılan sonuç nedeniyle, öncelikle sanıkların eylemlerinin mağdur sayısınca ayrı ayrı nitelikli dolandırıcılık suçunu mu, yoksa TCK’nun 43/2. maddesi uyarınca zincirleme şekilde dolandırıcılık suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesi bakımından mağdurların yeniden beyanlarına başvurulması gerektiğinden ikinci uyuşmazlığın değerlendirilmesine geçilmemiştir.
3- Özel Dairece resmi belgede sahtecilik suçu ile ilgili olarak “kabule göre” yapılan (b) bendindeki bozma nedenine direnmenin mümkün olup olmadığı:
İncelenen dosyada; yerel mahkemece resmi belgede sahtecilik suçundan verilen ilk hükmün Özel Dairece iki nedenden bozulduğu, bu nedenlerden birincisinin eksik araştırmaya, ikincisinin ise “kabule göre” değerlendirilen başka bir hususa ilişkin olduğu; bozmadan sonra yapılan yargılama sonunda yerel mahkemenin eksik araştırmaya ilişkin bozma nedenine uyduğu, kabule göre yapılan bozma nedenine karşı direndiği görülmektedir.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;
1) Bozma kararı doğrultusunda işlem ve uygulama yapmak,
2) Bozma kararında tartışılması istenen hususları tartışmak,
3) Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni kanıtlara dayanmak,
4) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hüküm, direnme kararı olmayıp, yeni bir hükümdür.
Yerel mahkeme asıl bozma nedenine uyarak gereğini yerine getirmiş, ancak kabule göre yapılan bozmaya karşı bu kez uygulamasının gerekçesini göstererek direnmiştir.
Özel Daire tarafından “kabule göre” yapılan bozma; yerel mahkeme uygulamasının hatalı görülen yönüne, uyarma, öğretme ve yol gösterme amacıyla değinmekten ibaret olup, direnmeye konu olamaz. Asıl neden bozma kararında gösterilmiş ve bu hususa yerel mahkemece uyulmuştur. Ayrıca, “kabule göre” yapılan bozmaya karşı direnilirken, yerel mahkeme uygulamasının hukuki dayanaklarını izah için önceki kararda bulunmayan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmuştur.
Bu nedenle, yerel mahkemenin son uygulaması direnme niteliğinde olmayıp, bozmaya uyma sonucu ve ilk hükümde yer almayan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurulmuş olması nedeniyle yeni hüküm niteliğindedir. Bu yeni hükmün, doğrudan Ceza Genel Kurulunca incelenmesi mümkün olmadığından, dosyanın temyiz incelemesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Üçüncü uyuşmazlıkla ilgili olarak, Özel Dairenin resmi belgede sahtecilik suçuna yönelik “kabule göre” yapılan (b) bendindeki bozma nedenine direnmenin mümkün olmadığı ve yerel mahkeme kararının “yeni hüküm” olduğu sonucuna ulaşıldığından dördüncü uyuşmazlığın değerlendirilmesine geçilmemiştir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.06.2014 gün ve 82-168 sayılı nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan direnme hükmünün, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulması, sanıkların TCK 158/1-f maddesinden mahkûmiyetlerine karar verilmesine rağmen, anılan maddenin son cümlesindeki, hapis cezasının alt sınırının üç yıldan, adli para cezasının miktarının suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamayacağına dair düzenlemeye muhalefet edilmesi ve hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanıklar hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından, mahkemece yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması nedenlerinden, aleyhe yönelen temyiz olmaması nedeniyle 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/son maddesine göre ceza miktarı bakımından kazanılmış haklarının saklı tutulması kaydıyla BOZULMASINA,
2- Bozma nedeni ve tutuklulukta geçirdiği süre göz önüne alınarak sanık …’nun TAHLİYESİNE, başka bir suçtan tutuklu ya da hükümlü olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için YAZI YAZILMASINA,
3- Yerel mahkemenin resmi belgede sahtecilik suçu yönünden verdiği son karar yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın esas hakkında inceleme yapılması için Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.05.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.