Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/123 E. 2017/258 K. 09.05.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/123
KARAR NO : 2017/258
KARAR TARİHİ : 09.05.2017

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 21.05.2014
Sayısı : 150-180

Resmi belgede sahtecilik suçundan sanık …’nın 765 sayılı TCK’nun 342/1. maddesi uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 26.02.2003 gün ve 243-40 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 23.03.2006 gün ve 5609-2918 sayı ile;
“1-) Suça konu bonodaki düzenleme tarihinin belgenin kredi borcuna karşılık verildiği banka yetkililerince sonradan yazıldığının iddia edilmesi karşısında; bu husus duraksamaya yer bırakmayacak şekilde araştırılıp saptandıktan sonra sonucuna göre hukuki durumun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmesi,
2-) Kabule göre de;
Sanığın eylemine uyan 765 sayılı TCY.nın 342/1. maddesine göre, hükümden sonra 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY.nın aynı suça uyan 204/1. maddesinde öngörülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın türü, alt ve üst sınırları bakımından, anılan Yasanın 7/2, 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddeleri ışığında sanık yararına olması ve 5237 sayılı Yasa hükümleri uyarınca yeniden değerlendirme ve uygulama yapılmasında zorunluluk bulunması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 06.12.2006 gün ve 331-495 sayı ile; (2) numaralı bozma nedenine uymuş, (1) numaralı bozma nedenine;
“Sanık …, Mersin C.Savcılığında Av….’nin huzurunda vermiş olduğu ifadesinde, ‘…müşteriden biz bu senetleri alırken ödeme günü ve tanzim tarihi yazılı değildir, biz bu senetleri tahsil için bankaya vereceğimiz sırada senetlere ödeme gününü ve tanzim tarihlerini de yazıp, tahsil için bankaya koyuyoruz…’ demiştir, aynı sanık mahkememizdeki 06.03.2002 tarihli celsede ise, ‘…bu senetleri ….’a teminat olarak 22.08.2000 tarihinde vermiştim, 478 milyon TL’lik senette tanzim tarihi 22.08.2000 olarak gözüküyor ise de, bu tarih senet düzenlendiğinde yoktu, sonradan …. avukatı tarafından bu tarih yazılmıştır…’ demiştir.
Bilindiği üzere, …. kapanmıştır, söz konusu senedin verildiği ….’ta çalışan elemanların bugün için nerede olduklarını bulmak mümkün değildir, bulunduğunu farz etsek, her gün bu şekilde yüzlerce işlem yapan …. görevlilerinin 22.08.2000 tarihindeki bu olayı hatırlamaları mümkün değildir, kaldı ki, kural olarak bankalar tanzim tarihi ve vade tarihi yazılı olan senetleri alırlar, banka yetkilileri aldıkları senetlerin üzerlerine kendiliklerinden vade tarihi ve tanzim tarihi yazamazlar, kaldı ki, sanık …, yukarıda belirtildiği gibi, zaten C.savcılığında tanzim ve vade tarihini kendisinin yazdığını bizzat ifade etmiştir, sonradan o sözünün kendisi aleyhine olduğunu fark etmiş, bunun üzerine senetteki tanzim ve vade tarihini kendisinin doldurduğunu beyan etmek üzere suçtan kurtulmak istemiştir, Yargıtay’ın bozma kararında belirttiği şekilde suça konu bonodaki düzenleme tarihinin belgenin kredi borcuna karşılık verildiği banka yetkililerince sonradan yazıldığının iddia edilmesi karşısında bu husus duraksamaya yer bırakmayacak şekilde araştırılıp, saptanmaya kalkılırsa, dava zaten zamanaşımına uğrar, ancak; bu husus hiçbir zaman Yüksek Yargıtayın istediği şekilde banka yetkililerinden sorulmak suretiyle, açıklığa kavuşamaz, zaten sanığın C.Savcılığında vermiş olduğu net ve açık ifade ile bu husus duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşmuştur, sanığın mahkememizdeki beyanı suçtan kurtulmaya yönelik ve kendi kendisi ile çelişki arz eden ifadesinden başka bir şey değildir, bu nedenle mahkememizce bu hususun araştırılmasına yer olmadığı kanısı ile Yargıtayın 1 nolu bozma gerekçesine iştirak edilmemiştir.’ gerekçesiyle direnerek, sanığın lehine olduğu kabul edilen 765 sayılı TCK’nun 342/1. maddesi uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 17.11.2009 gün ve 147-265 sayı ile;
“Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, suça konu bonodaki düzenleme tarihinin banka yetkililerince sonradan yazılıp yazılmadığının araştırılmasına gerek bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; sanık hakkında hükmolunan cezanın iki yıl olması nedeniyle 5271 sayılı Yasanın 5728 sayılı Yasa ile değişik 231. maddesinin uygulanma koşullarının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Sanık hakkında iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına hükmedilmesi ve bu suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlardan veya 01.03.2008 tarihinden itibaren işlenen suçlar yönünden, ayrıca 15 yaşından büyükler açısından 3713 sayılı Yasa kapsamındaki suçlar ile 1632 sayılı Yasa kapsamında yer alan suçlardan olmaması halinde, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunan veya mahkûm olmasına karşın 3682 sayılı Adli Sicil Yasası uyarınca silinme koşulları oluşan, 01.06.2005 tarihinden sonra işlenen suçlar yönünden ise 5237 sayılı TCY’nın 58. maddesinde tekerrür hükümlerinin uygulanması için öngörülen sürelerin geçtiği mahkûmiyetlerde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin subjektif koşulların bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi açısından, hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
İnceleme konusu somut olayda; sanığın incelenen adli sicil kayıtlarında birden fazla mahkûmiyeti bulunmakta ise de, kesinleşmiş tüm mahkûmiyetlerin sanığa atılı sahtecilik suçunun işlendiği iddia edilen 22.08.2000 tarihinden sonraya tekabül ettiği, dolayısıyla suç tarihi olan 22.08.2000 tarihinde, sanık hakkında daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunma koşulunun gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Kurulan hükmün sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmamasına olanak sağlayan ve bu yönüyle de sanık lehine sonuç doğurduğunda kuşku bulunmayan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun, subjektif koşullar nazara alınarak sanık hakkında uygulanıp uygulanmayacağı, öncelikle yerel mahkemece değerlendirilmelidir.
Bu itibarla, diğer yönlerinin bu aşamada incelenmesine gerek bulunmayan yerel mahkeme direnme hükmünün 5728 sayılı Yasa ile 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 4 ve 14. fıkralarında yapılan yasal değişiklik doğrultusunda değerlendirme yapılmak üzere bozulmasına karar verilmelidir.” şeklinde diğer yönleri incelenmeyen direnme hükmü bozulmuştur.
Ceza Genel Kurulunun bozma ilamına uyan yerel mahkemece, 16.06.2010 gün ve 153-224 sayı ile; bir önceki direnme kararındaki gerekçelerle, Özel Daire bozma ilamının (1) numaralı bendindeki bozma nedenine direnilmesine, sanığın 765 sayılı TCK’nun 342/1. maddesi uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş, bu karar, Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 03.09.2010 gün ve 1158 değişik iş sayılı kararı ile sanık müdafii tarafından yapılan itirazın reddine karar verilmek suretiyle kesinleşmiştir.
Denetim süresi içinde, 25.01.2014 günü işlediği trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın, Mersin 8. Sulh Ceza Mahkemesince 13.03.2014 gün ve 75-244 sayı ile 500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, temyiz edilmeyen bu hükmün 21.03.2014 tarihinde kesinleşmesinden sonra, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar veren mahkemeye ihbarda bulunulmuştur.
Bu ihbar üzerine, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını yeniden ele alan Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesince 21.05.2014 gün ve 150-180 sayı ile; 16.06.2010 tarihli hükmün açıklanmasına karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.08.2016 gün ve 330661 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 1201-1057 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 16.02.2017 gün ve 730-355 sayı ile, yerel mahkeme hükmünün öncelikle Ceza Genel Kurulunca incelenmesi gerektiği gerekçesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı resmi belgede sahtecilik suçunun sübutu bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; öncelikle Ceza Genel Kurulu kararına uyma kararı verildikten sonra önceki Özel Daire kararına karşı direnilmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulunun 28.04.2015 gün ve 719-130, 19.03.2013 gün ve 1278-90, 26.06.2012 gün ve 816-254, 27.03.2012 gün ve 80-126 ile 05.10.2010 gün ve 172-185 sayılı kararları başta olmak üzere uyum ve kararlılık gösteren içtihatları uyarınca; Ceza Genel Kurulunun bozma kararı ile direnme hükmü tümüyle ortadan kalkmış olup, yerel mahkeme artık yeni ve değişik bir karar vermekte serbesttir. Bu şekilde verilen kararlar da yeni bir karar olup, hukuken direnme niteliğinde olmadığından Ceza Genel Kurulunca incelenmesi mümkün değildir.
Öte yandan, Ceza Genel Kurulunun bozma kararına uyulduktan sonra verilen kararın yeniden ve doğrudan Ceza Genel Kurulunca incelenmesi, Ceza Genel Kurulu kararlarına karşı direnilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326. maddesine de aykırıdır. Doğrudan doğruya Ceza Genel Kurulunca inceleme yapılması, yerel mahkeme kararına direnme niteliği kazandıracak ve Ceza Genel Kurulu kararlarına karşı yerel mahkemelerin direnme yetkisi olmadığına dair temel ilke zedelenecektir. Bu nedenlerle hukuken yeni olan bu kararın Özel Dairece incelenmesi gerekmektedir.

Bu itibarla, dosyanın temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Temyiz incelemesi yapılması için dosyanın Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.05.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.