Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/1159 E. 2022/662 K. 25.10.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/1159
KARAR NO : 2022/662
KARAR TARİHİ : 25.10.2022

Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi

MLKP silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanıklar …, … ve …’ın TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5, TCK’nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 7 yıl 6’şar ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna, cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin … Ağır Ceza Mahkemesince verilen 29.03.2016 tarihli ve 204-154 sayılı hükmün sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 30.03.2017 tarih, 6354-3505 sayı ve oy çokluğu ile onanmasına karar verilmiş,
Daire Üyeleri M. Öztunç ve M. Kurtaran;
“…
Somut olayda, sanıklar Hülya Yalçın ve … dışındaki sanıklar yönünden dosya kapsamındaki ortaya konan delillerden mahkeme kararı ile hukuka uygun olarak yapılan telefon dinlemelerinden elde edilin tapeler, fiziki takip, uçak bilet ve rezervasyonlar, HTS kayıtları sanıkların savunmaları ile diğer delillere göre silahlı terör örgütü MLKP/ ESP silahlı terör örgütü ile hiyerarşik ilişki içinde olduklarını gösteren eylemlerindeki çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk nedeniyle örgüt üyesi oldukları sabit ise de;
Sanıklar … ve …’ın KESK’e bağlı sendikaların üyeleri olup bazı sendikal faaliyetlerde bulundukları bu faaliyetlerin örgütsel bağının bulunduğuna dair dosyada yeterli delilin bulunmadığı gibi bu sanıkların örgüt hiyerarşisine dahil olduklarını gösterecek yeterlilikte eylem ve faaliyetlerinin de bulunmadığı anlaşılmakla sanıkların terör örgütü üyeliklerini ispatlamaya yetecek her türlü şüpheden uzak kesin, yeterli ve inandırıcı delil bulunmadığından ‘şüpheden sanık yararlanır’ evrensel hukuk ilkesi gereği her iki sanığın ‘terör örgütü üyelik suçu’ sabit olmadığı…” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 22.05.2017 tarih ve 314114 sayı ile;
“…
İtirazın konusu, sanıklar …, … ve …’ın atılı suçtan mahkumiyetini gerektirir kesin ve inandırıcı delil bulunmadığına dairdir.

Sanıkların bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat teorikte olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. O hâlde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir ihtimale değil, kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Bu nedenle sanıkların mahkûmiyetinin gerektirir düzeyde, her türlü kuşkuyu ortadan kaldırabilecek ölçüde delil bulunmadığı….” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 19.10.2017 tarih, 1606-5119 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; sanıklar hakkındaki hükümlerin Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından,
… İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğünce MLKP (Marksist Leninist Komünist Partisi) terör örgütü faaliyetlerinin deşifresine yönelik sürdürülen çalışmalar kapsamında; … ilinde sorumlu düzeyde faaliyet gösteren şahısların… ilçesine gelerek yapmış oldukları örgütsel çalışmalar sonucu örgütsel faaliyetlerini artırdıkları, … ilinde Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nde sorumlu düzeyde faaliyet yürüten inceleme dışı sanık … Ok’un… ilçesine gelerek burada inceleme dışı sanık … ile görüşmelerde bulunduğu, … Ok’un … ilçesinde cezaevinde yatmakta olan … Işık isimli şahsı ziyaret ettiği, inceleme dışı sanıkların çevre illerde düzenlenen etkinliklere katıldıkları yönünde istihbari bilgiler elde edildiği belirtilerek yapılan soruşturma sonucunda sanıklar ve inceleme dışı sanıkların silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmaları talebiyle … Cumhuriyet Başsavcılığının 09.12.2014 tarihli ve 1824-108 sayılı iddianamesi ile kamu davası açıldığı,
… Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 29.03.2016 tarih ve 204-154 sayı ile; iddianamede belirtilen anlatımın tekrarı, sanıkların savunmaları, örgüte ilişkin açıklama ve tapeler de belirtilerek; “MLKP terör örgütünün tüzüğünde; örgütün çizgisi ve kararları doğrultusunda faaliyet gösterecek yerel örgütler oluşturacağı ve bu oluşumların MLKP çizgisinde çeşitli yayınlar çıkarabileceği, legal alanda söz konusu oluşumları vasıtasıyla sempatizan kadrolarını şuurlandırarak propaganda çalışmaları yapacaklarının belirlendiği, bu amaç doğrultusunda örgüte yönelik operasyonlarda ele geçirilen örgütsel dökümanların tüzükte belirtildiği şekilde legal alanlarda faaliyet yapıldığı, bu çalışmaların yazılı ve görsel basında, sendikalarda dernek ve vakıflarda, sanat ve kültür evlerinde yoğunlaştığı, bunların başında SGD, ESP, EKD, Atılım Gazetesi ,Dayanışma Gazetesi,Sanat ve Hayat Gazetesi gibi oluşumların olduğu.Bu oluşumlardan özellikle SGD ve ESP nin eylem ve stratejilerinde kullanılan temaların, temaların işleyiş tarzı ve zamanlamasının MLKP ile paralellik ve eş zamanlılık gösterdiği, MLKP terör örgtü içerisinde eylem ve faaliyet gösterirken güvenlik güçleri ile çatışmaya girip ölen yada cezaevlerinde ölüm oruçlarına girerek burada ölen örgüt mensuplarını şehit olarak nitelendirildiği ve bu kişilere sahip çıktkları, örgüt üyelerinin gençlik üzerinde çalışma yaptığı, derneğin asıl amacının şahısları önce SGD üyesi yapmak daha sonra da ESP ye aktarmak,bu aşamadan sonra da MLKP terör örgütünün illegal yapılanması olan FESK (Fakirlerin ve Ezilenlerin Silahlı Kuvvetleri) MLKP/KGÖ (MLKP Komünist Gençlik Örgütü) ve Kürdistan örgütü içerisinde silahlı faaliyet göstermek üzere yapılanmaya yönelik olduğu ve bu oluşumların MLKP terör örgütünün legal yapılanmaları olduğu,
Böylece tüm dosya kapsamına göre; çelişkili, suçtan kurtulmaya dönük olağan hayat akışı ile uyuşmayan sanık savunmaları, mahkeme kararı ile yapılan fiziki teknik takip ve iletişimin tespiti tutanakları, katıldıkları eylem ve olaylar birlikte değerlendirildiğinde sanıkların terör örgütü Marksist Leninnist Kominist Parti (MLKP) üyesi olarak terör örgütünün amaç ve hedefleri doğrultusunda çalıştıkları, gençlik yapılanması oluşumu için çalışmalarda bulundukları, örgüt ve sanıkların eylemleri arasında ve tüm sanıklar arasında organik bir bağ olduğu, sanıkların örgüt talimatı kapsamında halkı sivil itaatsizliğe yönlendirmeye çalıştıkları ve Anayasal düzenin bozulması için hareket ettikleri, sanıkların eylemlerinin Anayasal fikir beyan etme, temel hak ve hürriyetlerin kullanılması niteliğinde olmadığı, sanıkların faal terör örgütü üyesi olarak ve örgüt adına hareket ederek silahlı terör örgütü üyesi olmak suçunu işledikleri sanıkların ifadeleri, İletişimin Dinlenmesi, Tespiti, Kayda Alınması ve Değerlendirilmesi ile İlgili Tapeler ve Ses Kayıtları, Fiziki Takip Tutanakları, Açık kaynaklar (İnternet Tespitleri), nüfus ve adli sicil kayıtları ile tüm evrak kapsamından anlaşıldığı…” şeklindeki gerekçeyle sanıkların silahlı terör örgütüne üye olma suçundan ayrı ayrı mahkûmiyetlerine karar verildiği,
Bu hükümlerin sanık … ve sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince oy çokluğu ile onanmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kararların gerekçeli olması” başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında; “Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.”,
“Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar” başlıklı 230. maddesinde de;
“(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanunu’nun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanun’un 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir.”,
“Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar” başlıklı 232. maddesinde ise;
“(1) Hükmün başına, ‘Türk Milleti adına’ verildiği yazılır.
(2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
Yazılır.
(3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
(4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
(5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
(6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
(7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir.”,
Hükümlerine yer verilmiştir.
Buna göre, Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşmalıdır. “Başlık” bölümünde; hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile hâlen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, “sorun” bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, “gerekçe” kısmında; mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve sonuç bölümünde açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, “sonuç (hüküm)” kısmında ise; CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun’un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun’un 53. ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercisi tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının “gerekçe” bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının belirtilmesi zorunludur. Gerekçe; hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Ayrıca, hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, 5271 sayılı CMK’nın 289/1-9 ve 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/7. maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini oluşturacaktır.
Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33.). AİHM; mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesinin ihlali olarak nitelendirmektedir (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85.).
AİHM ayrıca, derece mahkemelerinin, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak özellikle delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir (… Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50; Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68.). Bu bağlamda, temel hak ve özgürlüklerin ihlali sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün (tanık beyanı, bilirkişi raporu veya uzman mütalaası) kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin ilk derece mahkemelerinin görevi olduğunu vurgulamaktadır (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44.).
Bunun yanı sıra AİHM, derece mahkemelerinin kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmamakla birlikte somut davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunun, açık ya da zımni anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararında yer almasına önem vermektedir (Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30; Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27.). Zira mahkemelerin, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan “kararlarını hukuken geçerli hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama” yükümlülüğü altında bulunduklarını belirtmektedir (Hadjianastassiou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33.).
Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34.).
Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35.).
Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39.).
Nitekim, Anayasa Mahkemesinin 25.05.2017 tarihli ve 11798 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun konusu değerlendirildiğinde;
… İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğünce MLKP (Marksist Leninist Komünist Partisi) terör örgütü faaliyetlerinin deşifresine yönelik sürdürülen çalışmalar kapsamında; … ilinde faaliyet gösteren şahısların… ilçesine gelerek yapmış oldukları örgütsel çalışmalar sonucu örgütsel faaliyetlerini artırdıkları, … ilinde Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nde sorumlu düzeyde faaliyet yürüten inceleme dışı sanık … Ok’un… ilçesine gelerek burada inceleme dışı sanıklar ile görüşmelerde bulunduğu, … Ok’un … ilçesinde cezaevinde yatmakta olan … Işık isimli şahsı ziyaret ettiği, inceleme dışı sanıkların çevre illerde düzenlenen etkinliklere katıldıkları yönünde istihbari bilgiler elde edildiği belirtilerek yapılan soruşturma sonucunda; sanıklar ve inceleme dışı sanıkların silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmaları talebiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda; delillerin değerlendirilmesi ve gerekçe kısmında yasal düzenlemeler, örgütün yapısı, tape kayıtları ve şüpheli ifadeleri belirtilerek “…Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde yapılan yargılama sonunda; MLKP silahlı terör örgütüne yönelik olarak ülke genelinde yapılan operasyonlarda ele geçen örgütsel dökümanlar irdelendiğinde, örgütün dernek, sendika, vakıf, çeşitli gazete ve dergiler aracılığıyla örgütün propagandasının yapıldığı; çeşitli faaliyetler yapıldığı, bunların örgütün merkez komitesi tarafından yönetildiği, çeşitli illerde benzer şekilde yapılanmaların oluşturularak örgütün faaliyetlerinin yürütüldüğü, bu oluşumların 2005, 2006 yllarında 21 Mart Nevruz ve 1 Mayıs işçi bayramı kapsamında etkinlikler yapıp, pankartları astıkları, örgüt ve çatışmalarda ölen örgüt üyeleri lehine sloganlar atıp, cenaze törenleri düzenledikleri, düzenlenen cenaze törenlerine toplu katılıma yönelik faaliyette bulundukları ve bu eylemleri yukarda da açıkladığımız SGD, ESP ve benzer şekilde LÖB yapılanmaları çatısı altında yaptıkları, tüm dosya kapsamına göre çelişkili, suçtan kurtulmaya dönük olağan hayat akışı ile uyuşmayan sanık savunmaları, mahkeme kararı ile yapılan fiziki teknik takip ve iletişimin tespiti tutanakları, katıldıkları eylem ve olaylar birlikte değerlendirildiğinde sanıkların terör örgütü Marksist Leninnist Kominist Parti (MLKP) üyesi olarak terör örgütünün amaç ve hedefleri doğrultusunda çalıştıkları, genlik yapılanması oluşumu için çalışmalarda bulundukları, örgüt ve sanıkların eylemleri arasında ve tüm sanıklar arasında organik bir bağ olduğu, sanıkların örgüt talimatı kapsamında halkı sivil itaatsizliğe yönlendirmeye çalıştıkları ve Anayasal düzenin bozulması için hareket ettikleri, sanıkların eylemlerinin Anayasal fikir beyan etme, temel hak ve hürriyetlerin kullanılması niteliğinde olmadığı,” şeklindeki gerekçe ile tüm sanıkların silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmış ise de;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kararların gerekçeli olması” başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında; “Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.”, “Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar” başlıklı 230. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde ise “Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanunu’nun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanun’un 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.” gerektiği ifade edilmiştir. Bu kapsamda 8 sanık hakkında yapılan yargılamada sanıkların hangi eylemlerinin örgüte üye olma suçunu oluşturduğu, hangi sanığın hangi eyleminin suç ihtiva ettiği ve suçun unsurlarını oluşturduğu bireysel olarak değerlendirilmeyerek CMK’nın 230. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendine muhalefet edildiği,
Hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesinin, 5271 sayılı CMK’nın 289/1-9 ve 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/7. maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini oluşturacağı, aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması ise hak ihlaline neden olabileceğinden, hükmün Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçeyi içermediği kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkeme hükmünün Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçeyi içermediğinden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmelidir.
Ulaşılan bu sonuç karşısında sanıklara atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunun sabit olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık bakımından bir değerlendirme yapılmamıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının DEĞİŞİK GEREKÇE İLE KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 30.03.2017 tarihli ve 6354-3505 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- … Ağır Ceza Mahkemesince verilen 29.03.2016 tarihli ve 204-154 sayılı mahkûmiyet hükmünün, sanıklar …, … ve … yönünden Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçeyi içermediği isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 25.10.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.