Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/114 E. 2021/99 K. 11.03.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/114
KARAR NO : 2021/99
KARAR TARİHİ : 11.03.2021

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 267-390

Sanık … hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın TCK’nın 204/1, 62, 51 ve 51/3. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının ertelenmesine ve bir yıl sekiz ay süre ile denetime tabi tutulmasına ilişkin Mersin 11. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 12.02.2013 tarihli ve 1721-144 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 16.03.2016 tarih ve 16196-2396 sayı ile;
“…Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile Dairemizin yerleşmiş kararlarında açıklandığı üzere, yasa metninin tekrarı gerekçe olmadığı gibi yasalarda yer alan hükümler uygulanırken gösterilen gerekçelerde çelişkiye, zafiyete düşülmemesi gerekir. ‘Suç işlemedeki pişmanlıkları ve cezasının ertelenmesi halinde bir daha suç işlemeyecekleri hususunda mahkememizde olumlu kanaatin oluşması’ gerekçesi ile erteleme şartlarının varlığı kabul edilmek suretiyle TCK’nun 51. maddesi uyarınca sanığın cezası ertelendiği halde ‘sanıkların tespit edilen kimlikleri, sosyal ve ekonomik durumları, yargılama sürecinde savunmaları ve davranışlarından hükmün tefhiminin geri bırakılması durumunda cezanın caydırıcı olmayacağı kanaatine varıldığından diğer taraftan mağdurun zararının giderilmediğinden’ gerekçesiyle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi suretiyle gerekçeler arasında çelişkiye düşülmesi ve işlenen suç nedeniyle CMK.nun 231/6. maddesi kapsamında giderilmesi zorunlu somut bir zararın oluşmadığı da gözetilmeden, sabıkası bulunmayan sanık hakkında daha lehe sonuç doğuran CMUK’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 25.05.2016 tarih ve 267-390 sayı ile;
“…Yasa koyucu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair düzenlemeyi ilk defa suç işleyenler bakımından ve bir kısım suçlarda uygulanması gerekçesiyle yasalaştırmış. Yasa koyucu önce suça sürüklenen çocuklar bakımından hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili düzenleme yapmış. Daha sonra yasa koyucu CMK’nın 231. maddesinde değişiklik yaparak sanıklar hakkında ve bir kısım suçlarda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını yasalaştırmış. Buna göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili gerekçe ve cezanın ertelenmesine dair gerekçe aynı doğrultuda kabul edilse bile mahkememiz sanık … hakkında hukuki sonuç doğurmayan CMK’nın 231. maddesinin tatbiki caydırıcı olmayacağı gerekçesiyle adı geçen hükmü tatbik etmemiştir. Bilindiği gibi TCK’nun 51. maddesinin uygulanabilmesi için sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan üç aydan fazla hapis cezası almaması, sonuç cezanın iki yıl hapis cezası veya daha az hürriyeti bağlayıcı ceza olması ve sanığın ileride suç işlemeyeceği hususunda kanaat oluşması gerekir. CMK’nın 231. maddesinde ise sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum edilmemesi, sonuç cezanın iki yıl hapis cezası veya daha az hapis cezası, adli para cezası olmasını ve sanığın ileride suç işlemeyeceği hususunda kanaat oluşmasını aramakta, ayrıca işlenen suçtan dolayı bir zarar meydana gelmişse bunun tazmin edilmesini şart koşmaktadır. Diğer taraftan uygulamada adli para cezası ile birlikte hapis cezası verilmesi durumunda diğer şartlar oluştuğunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmekte ise de CMK’nın 231 maddesinde sadece hürriyeti bağlayıcı ceza veya adli para cezası verilmesi durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verileceği lafzı yorumla anlaşmaktadır. Keza İnkılap Kanunlarında yer alan suçlar bakımından CMK’nın 231. maddesi tatbik edilemeyeceği sarihtir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında mahkememizin 12.02.2013 tarihli kararın gerekçesinde bir çelişki bulunmadığından; sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması şeklinde hukuki sonuç doğurmayan bir cezanın caydırıcı olmayacağı kanaati hasıl olduğundan CMK 231 maddesi tatbik edilmeyip hukuki sonuç doğuran bir ceza verilip ertelenmesi sanık için caydırıcı olacağı düşünüldüğünden TCK’nun 51. maddesinin tatbik edilmesi usül ve yasalara aykırı görülmediğinden ve mahkememizin gerekçesi yerinde olduğundan” gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.11.2016 tarihli ve 321007 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 1397-2090 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 22.02.2017 tarih ve 365-1236 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Direnmenin kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının TCK’nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine karar verilirken gösterilen gerekçenin CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken gösterilen gerekçe ile çelişip çelişmediği ve bu bağlamda sanık hakkında daha lehe sonuç doğuran hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesinin gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanık …’in, maliki bulunduğu taşınmaza elektrik aboneliği bağlatmak için Toroslar EDAŞ’a yaptığı başvuru ekinde ibraz ettiği “Mersin Toroslar Belediye Başkanlığı Mali Hizmetler Müdürlüğü” başlıklı, inşaat bitim tarihi konulu, 04.04.2011 tarihli ve 1101 sayılı belgenin sahte olduğundan bahisle Toroslar EDAŞ vekilinin şikâyeti üzerine sanık hakkındaki soruşturmanın başladığı,
Toroslar Belediye Başkanlığının 30.05.2011 tarihli yazısında; suça konu belgenin Belediye tarafından verilmediğinin belirtildiği,
11.10.2011 tarihli bilirkişi raporuna göre özetle; suça konu belge altında Belediye Başkan Yardımcısı sıfatıyla … adına atılı bulunan imzanın … eli ürünü olmadığı, söz konusu imza ve belgede yer alan rakamların inceleme dışı sanık Bekir Şimşek eli ürünü olup olmadığının da tespit edilemediği,
Mersin Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonucunda 14.09.2011 tarih ve 12543-5305 sayı ile sanık hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan kamu davası açıldığı, Mersin 11. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda ise 12.02.2011 tarih ve 172-144 sayı ile TCK’nın 204/1, 62, 51 ve 51/3. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılan sanık hakkında “Sanığın tespit edilen kimliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecindeki savunması ve davranışından hükmün tefhiminin geri bırakılması durumunda cezanın caydırıcı olmayacağı kanaatine varıldığından diğer taraftan mağdurun zararı giderilmediğinden” bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken “…sanığın suçu işlemedeki pişmanlığı ve cezasının ertelenmesi hâlinde bir daha suç işlemeyeceği hususunda mahkememizce olumlu kanaatin oluşması” şeklindeki gerekçe ile hükmolunan hapis cezasının ertelenmesine karar verildiği,
Dosya içerisinde yer alan 19.09.2011 tarihli ve UYAP sistemi üzerinden alınan güncel adli sicil kayıtlarına göre; sanığın adli sicil ve arşiv kaydının bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Müşteki …; Toroslar Belediyesinde Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığını, Toroslar EDAŞ tarafından Belediyelerine teyit amaçlı sorulan inşaat bitim tarihi konulu belgeler altındaki imzaların kendisine ait olmadığını, bu belgelerin, 27.10.2004 tarihinden önce yapılmış olan binalar yönünden maliklerin elektrik ve su aboneliklerini yaptırabilmeleri amacıyla düzenlenerek verildiğini, 27.10.2004 tarihinden sonra yapılmış olan binalar için ise kullanma izni olmadığı takdirde bu belgelerin verilmediğini, davaya konu şahısların meskenlerinin numarataj kaydında inşaat olarak görünmesi nedeniyle bu kişilere bu tür belgelerin verilemeyeceğini, bu sebeple sahte evrak tanzim edilmiş olabileceğini, suça konu belgelerdeki yazı formatının Belediyelerindeki formatla aynı nitelikte olduğunu, belgelerin muhtemelen Belediye içerisinden düzenlendiğini, belgeleri bizzat kimin düzenlediğini bilmediğini, davaya katılmak istemediğini, şikâyetçi olduğunu ifade etmiştir.
Sanık … soruşturma evresinde; Yalınayak Mahallesi 1013 Sokak No:2/1 sayılı yerde bulunan evin kendisine ait olduğunu, üç kattan ibaret olan bu evin, zemin katının bitmiş vaziyette bulunduğunu, 1 ve 2. katlar ile teras katının inşaat hâlinde olduğunu, Belediyeden inşaat bitim ruhsatı alınamadığını, kendisinin bu evi yaklaşık 7-8 ay önce bu hâli ile satın aldığını, zemin kata elektrik bağlatmak için Toroslar EDAŞ’a başvurduğunu, abonelik için hangi evrakların gerekli olduğunu kendisine söylediklerini, kendisinin de bu evrakları hazırladığını, elektrik aboneliği için Toroslar Belediyesinden o tarihte bir evrak aldığını, ancak bu evrakın suça konu belge olup olmadığını hatırlayamadığını, bu belgeyi Belediyenin hangi servisinden ve kimden aldığını da hatırlayamadığını, bu belge için 250 TL verdiğini, karşılığında makbuz alıp almadığını da hatırlayamadığını, aldığı belgenin sahte olup olmadığını da bilmediğini, kesinlikle sahtecilik yapmadığını,
Kovuşturma evresinde ise Toroslar Belediyesine belge almak için müracaat ettiğinde yanına daha önce tanımadığı üniformalı ve Belediyede çalıştığı anlaşılan bir şahsın geldiğini, şahsın kendisinden 200 TL istediğini, kendisinin de verdiğini, bu paranın verilmesi gerektiğini düşündüğünü, daha sonra belgenin kendisine verildiğini, bu belgenin sahte olduğunu bilmediğini, hakkında ceza verilecek olması hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep ettiğini, çelişki nedeniyle sorulduğunda; ilk ifadesinin de doğru olduğunu, aslında 200 TL verdiğini ifade ettiğini ancak tutanağa 250 TL olarak geçmiş olabileceğini,
Savunmuştur.
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen ve Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 346–25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıkça belirtildiği üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle de 5271 sayılı Kanun’un “hükmün açıklanması” başlıklı 231. maddesi;
“(1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.
(3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir.
(4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.
(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, bir yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.
Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir.
(7) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
(9) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.
(10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.
(13) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
(14) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.” şeklinde yeniden düzenlenerek büyükler için de uygulamaya konulmuş, 5560 sayılı Kanun’un 40. maddesi ile de 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
5560 sayılı Kanun’un 23. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişikliğe ilişkin komisyon gerekçesi; “Yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanundaki düzenlemesi itibariyle, erteleme, bir koşullu atifet kurumu niteliği taşımakta idi. Buna göre, deneme süresi içerisinde yeni bir suçun işlenmemesi halinde, ‘mahkumiyet vaki olmamış’ sayılmakta idi. Keza, erteleme, sadece hapis cezası açısından değil, ‘ertelemenin bölünmezliği’ kuralı gereğince, diğer bütün ceza hukuku yaptırımları bakımından da, kural olarak, aynı sonucu doğurmakta idi. Buna karşılık 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun sisteminde ise, erteleme, sadece hapis cezasına özgü bir infaz rejimi olarak düzenlenmiştir. Bu bakımdan, yeni sistemde artık ‘ertelemenin bölünmezliği’ kuralından söz etmek mümkün değildir. Hapis cezası açısından bir infaz rejimi olarak kabul edilen ertelemede, hükümlü, denetim süresi zarfında kasıtlı yeni bir suç işlemediği ve kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde, hakkında hükmolunan ‘hapis cezası’ infaz edilmiş sayılacaktır. Şayet hakkında hapis cezasının yanı sıra ya da sadece adli para cezasına veya güvenlik tedbirine hükmedilmişse, adli para cezası ve güvenlik tedbirleri bakımından erteleme söz konusu olmayacaktır. Bu durum, ertelemeyi hükümlü açısından, yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu sistemindeki düzenlemeye nazaran daha ağır sonuçlar doğuran bir kurum haline getirmiştir. Bu nedenle kurumlar arasındaki dengeli geçişi sağlamak amacıyla, Türk Ceza Hukukuna ilişkin yeni mevzuatımızda, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, bir kurum olarak düzenlenmesi bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır.” şeklinde açıklanarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun düzenlenme amacı ile bu kurumun hapis cezasının yanı sıra ya da sadece adli para cezasına hükmedilmiş ise erteleme kapsamı dışında kalan bu adli para cezaları hakkında da uygulanmasının mümkün olduğu belirtilmiştir. Bu anlamda CMK’nın 231. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “…iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası…” şeklindeki ifadenin TCK’nın 45. maddesinde hapis ve adli para cezası olarak düzenlenen ceza türleri açısından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun kapsamının belirlenmesine yönelik olduğunun kabulünü gerektirmektedir. Aksi yönde bir yorum kurumun düzenlenme amacına aykırı olacak ve sanık aleyhine sonuç doğuracaktır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 10.02.2009 tarihli ve 265-22, 10.03.2009 tarihli ve 48-53 ile 25.09.2012 tarihli ve 7-1783 sayılı kararlarında da “5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5. fıkrasında kast edilen adli para cezası, seçenek yaptırım olarak hükmedilen adli para ceza olmayıp, 5237 sayılı Yasanın 52. maddesinde öngörülen ve hapis cezası ile birlikte veya yalnız hükmedilen adli para cezasıdır.” denilmek suretiyle aynı sonuca ulaşılmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 25.07.2010 tarihli ve 27650 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 22.07.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna “Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” cümlesi, 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlar ile 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da bu hapis cezasının yanı sıra ya da sadece adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir süjesinin talepte bulunması şart değildir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının varlığı hâlinde, 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce resen, bu değişiklikten sonra ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması hâlinde mahkemece diğer kişiselleştirme hükümleri olan seçenek yaptırımlara çevirme ve ertelemeden önce değerlendirilmesi gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin objektif şartlarından biri, suçun işlenmesi ile mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya “tazmin suretiyle” tamamen giderilmesidir. Burada kastedilen maddi zarar olup manevi zarar bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Objektif şartlardan diğeri, sanığın suç tarihinden önce kasıtlı bir suçtan cezalandırılmamış olmasıdır. Daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmakla birlikte adli sicilden silinme şartları oluşmuş mahkûmiyet, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kanuni engel oluşturmayacak, ancak bu durum, sanığın suç işleme hususundaki eğilimini belirleme yönünden mahkemece değerlendirmeye tabi tutulabilecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 23.01.2018 tarihli ve 962-16 sayılı, 28.02.2017 tarihli ve 896-111 sayılı kararlarında da kasıtlı suçtan verilmiş hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların sanığın suç işleme hususundaki eğilimini belirlemek yönünden yargı makamlarınca değerlendirmeye tabi tutulabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın 231/6-b maddesindeki “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” şeklindeki düzenleme ile kanun koyucu, suça ve faile ilişkin tüm objektif şartları taşıyan herkes için mutlak surette hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini kabul etmeyip hâkime belirli ölçüler içerisinde bir takdir hakkı tanımıştır. Ancak, sanığın yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususundaki değerlendirmenin dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli gerekçe içermesi ve bu gerekçenin hükümde yer alan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi, ertelenmesi ve takdiri indirim uygulamalarında dayanılan gerekçe ile çelişmemesi gerekir.
Hapis cezasının ertelenmesi kurumu ise 5237 sayılı TCK’nın 51. maddesinde;
“İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Gerekir…” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezasının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olanlar bakımından ise bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Şartlarına bağlanmıştır.
Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyet, hapis cezasının ertelenmesine kanuni engel oluşturmaktadır. Bu durumda ayrıca kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının değerlendirilmesine gerek olmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hâllerde ise cezanın ertelenmesine karar verilebilmesi için, kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Anılan Kanun maddesi uyarınca, yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup hapis cezasından çevrilen veya doğrudan verilen adli para cezalarının ertelenmesi imkânı bulunmamaktadır.
07.06.1976 tarihli ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu karara uyum gösteren Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere, “erteleme” cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir şahsileştirme kurumudur. Hapis cezasının ertelenmesine veya ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken mahkemece gerekçe gösterilmeli ve bu gerekçenin dosyada bulunan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olması, aynı zamanda hükümde yer alan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi ve takdiri indirim uygulamalarında dayanılan gerekçe ile de çelişmemesi gerekir. Gerekçenin bu niteliği keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşır. Zira kanuni, yeterli ve dosya kapsamıyla uyumlu bulunmayan bir gerekçeye dayanılarak erteleme hükmünün uygulanmaması, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi cezanın kişiselleştirilmesi ilkesine de aykırı olup uygulamada keyfiliğe yol açabilecektir.
Mahkemece, hapis cezasının ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin takdir kullanılırken, sanığın yargılama sürecindeki davranışları göz önünde bulundurularak pişmanlık duyup duymadığı değerlendirilmeli ve tekrar suç işleyip işlemeyeceği hususundaki kanaat buna göre belirlenmelidir. Diğer taraftan yerel mahkemece gösterilen gerekçenin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dosya kapsamıyla uyumlu olup olmadığının Yargıtay denetimine tabi olacağında da şüphe bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması, hükmolunan hapis cezasının iki yıldan az olması, inceleme konusu suç bakımından karşılanması gereken herhangi bir zararın bulunmaması ve sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etmesi karşısında hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesinin subjektif şartı olan ve 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin altıncı fıkrasının (b) bendinde düzenlenen; “sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” şartı üzerinde durulması gerekmektedir.
İnceleme tarihi itibarıyla adli sicil ve arşiv kaydı bulunmayan, suçu işledikten sonra pişmanlık göstermediğine ilişkin bir beyanı ya da dosyaya yansıyan olumsuz bir davranışı olmayan, davete uyup duruşmaya katılması lehine takdiri indirim sebebi olarak kabul edilerek hakkında TCK’nın 62. maddesi uygulanan ve hükmolunan hapis cezasının “…sanığın suçu işlemedeki pişmanlığı ve cezasının ertelenmesi hâlinde bir daha suç işlemeyeceği hususlarında mahkememizce olumlu kanaatin oluşması…” şeklinde gösterilen gerekçe ile ertelenmesine karar verilen sanık hakkında diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce değerlendirilmesi gereken hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuna ilişkin olarak sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işleyip işlemeyeceğine yönelik bir değerlendirme yapılması, bu değerlendirme sonucunda yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varılamaması hâlinde ise diğer kişiselleştirme kurumları olan seçenek yaptırımlara çevirme ve erteleme müesseselerinin tartışılması gerektiği gözetilmeden “Sanığın tespit edilen kimliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecindeki savunmaları ve davranışlarından hükmün tefhiminin geri bırakılması durumunda cezanın caydırıcı olmayacağı kanaatine varıldığından, diğer taraftan mağdurun zararı giderilemediğinden CMK’nın 231. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına” şeklindeki erteleme kararıyla açıkça çelişen ve somut olaya göre yasal ve yeterli olamayan gerekçelerle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verildiğinin belirlenmesi karşısında, CMK’nın 231. maddesindeki diğer şartları haiz olan sanık yönünden, subjektif şart olan ve 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin altıncı fıkrasının (b) bendinde düzenlenen; “sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” şartını da verilen erteleme kararı sırasında değerlendiren Yerel Mahkemece sanık hakkında daha lehe sonuç doğuran hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken gösterilen yasal ve yeterli olmayan gerekçenin erteleme hükümlerinin uygulanmasına ilişkin gerekçe ile çelişmesi ve sanık hakkında kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken ertelenmesine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Mersin 11. Asliye Ceza Mahkemesinin 25.05.2016 tarihli ve 267-390 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken gösterilen yasal ve yeterli olmayan gerekçenin erteleme hükümlerinin uygulanmasına ilişkin gerekçe ile çelişmesi ve sanık hakkında kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken ertelenmesine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 11.03.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.