Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/1138 E. 2018/547 K. 20.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/1138
KARAR NO : 2018/547
KARAR TARİHİ : 20.11.2018

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 18. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 64-323

Sanık …’ın kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan TCK’nın 125/3-a, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Mersin 11. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 26.11.2013 tarihli ve 447-835 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 18. Ceza Dairesince 09.11.2015 tarih ve 9605-10570 sayı ile;
“Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Olay günü sanığın, icra memuru olan katılanın haciz işlemi yapmak amacıyla eve girmek istemesi üzerine ‘Burası dağ başı mı? Nereye giriyorsun? Eşkıya mısın?’ şeklinde ve kaba hitap tarzı niteliğindeki sözlerin, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, mahkûmiyet kararı verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 06.05.2016 tarih ve 64-323 sayı ile;
“Türk Ceza Kanunu’nda kamu görevlisine hakaret suçunu tanımlamış. Hakaret suçu; kişinin onur, şeref ve saygınlığına rencide edecek somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek suretiyle onur, şeref ve saygınlığına saldırıda bulunmaktır. Hakaret suçunda korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Hakaret suçunun unsuru sayılan davranışın; tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşa yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemelidir. Hakaret kabul edilecek sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte; somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Kamu görevlisine hakaret suçu; görevli memurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edecek somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek suretiyle onur, şeref ve saygınlığına saldırıda bulunmaktır. Bu açıklamalar ışığında sanık …’ ın icra dairesinde görevli …’e görevinden dolayı ‘Nereye giriyorsun, sen kimsin, burası dağ başı mı, eşkıya mısın?’ şeklindeki sözler ile kamu görevlisine hakaret suçunu işlediği kabul edildiğinden, Mersin 6. İcra Dairesinde yetkili ve görevli olan müşteki bu hakaret karşısında görevini yapamadığı, kolluk görevlisi alarak yeniden olay yerine gittiği ve mahkememizin 26.11.2013 tarihli kararının gerekçesi yerinde görüldüğü” gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki kararda olduğu gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık ve Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.09.2016 tarihli ve 288746 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 1217-1749 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, inceleme yapan Yargıtay 18. Ceza Dairesince 26.04.2017 tarih ve 541-4738 sayı ile gönderme kararı verilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.06.2017 tarihli ve 288746 sayılı “bozma” istekli ek tebliğnamesi ile dosyanın gönderildiği Yargıtay 18. Ceza Dairesince 01.11.2017 tarih ve 4484-12287 sayı ile; CMK’nın 307. maddesi uyarınca yapılan inceleme sonucu Yerel Mahkeme kararı yerinde görülmediğinden Yargıtay Birinci Başkanlığına tevdi edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup direnme kararının kapsamına göre inceleme sanık hakkında kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; haciz tutanağında sanığın mağdura hitaben “Nereye giriyorsun, sen kimsin, eşkıya mısın?” sözünün yanı sıra “Polisin de Allah’ını sinkaf ederim, senin de Allah’ını sinkaf ederim, buradan s…olun gidin lan, adam mısınız, kendi başına eşkıya mısınız?” dediğinin belirtilmesi, mağdurun aynı yönde beyanının bulunması ve sanığın atılı suçu işlemediğini savunması karşısında, haciz tutanağınında imzası bulunan tutanak imzacılarının dinlenmesi hususunda eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
07.02.2013 tarihli haciz tutanağında; alacaklı vekilinin talebi doğrultusunda borçlu İlyas Yılmaz’ın evinin bulunduğu belirtilen adrese gidildiği, söz konusu evin girişinde bulunan sanık …’a borçlunun evi sorulduğunda sanığın, evin gelinen yer olduğunu söyleyerek kendisini borçlu İlyas Yılmaz’ın kardeşi olarak tanıttığı, geliş sebebi anlatıldığında ise söz konusu yerin babasına ait ev olduğunu, babasının borçlu İlyas’ı iki yıl önce evden kovduğunu belirterek, eve kimseyi çıkarmayacağını ifade ettiği, icra memurunun borçlunun belirtilen adreste oturmadığına dair belge veye fatura sunulması hâlinde işlem yapılmayacağını söylediği, bu sırada icra memurunun eve doğru yöneldiği, ancak sanığın “Nereye gidiyorsun, sen kimsin, eşkıya mısın, haciz yapamazsınız, kendi başınıza ne kesiliyorsunuz” dediği, zorluk çıkarması hâlinde takviye polis memuru alınacağı söylenince de “Polisin de Allah’ını sinkaf ederim, senin de Allah’ını sinkaf ederim, buradan s…olun gidin lan, adam mısınız, kendi başına eşkıya mısınız?” dediği, bir süre sonra polis memurlarıyla aynı adrese tekrar gelindiği, çevreden gelen 20-25 kişinin olaya müdahil olduğu, sanığın kardeşi olduğunu söyleyen bir kişi tarafından…. adına elektrik faturası sunulduğundan ve yeterli sayıda polis memuru görevlendirilmediğinden haciz işlemine son verildiği bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur … soruşturma evresinde; icra memuru olduğunu, olay günü alacaklı temsilcisi ile birlikte borçlu İlyas Yılmaz’ın adresine haciz yapmak için gittiklerini, borçlunun kardeşi olan sanığın kendilerine “Burada işlem yapamazsınız” dediğini, söz konusu adrese haciz işlemi yapmak için çıkmaları gerektiğini söyleyince sanığın kendilerine hitaben sinkaflı sözler söyleyip elindeki dosyaya vurduğunu, bu olaydan sonra polis memurlarını alarak tekrar aynı adrese gittiğini, sanığın polis memurlarına da “Siz de eşkiyasınız, burda kimse haciz işlemi yapamaz” dediğini, çevrede bulunan 20-25 kişilik bir grubun olay yerine gelmesi nedeniyle güvenlik sağlanamadığından haciz işlemine son verildiğini,
Kovuşturma evresinde; olay günü alacaklı temsilcisi Salim Yıldız ve şoför Seran Urganoğlu ile birlikte borçlunun evine gittiklerini, haciz tutanağının içeriğinin doğru olduğunu, sanığın kendilerine “Burada işlem yapamazsınız” dediğini, belirtilen adrese çıkıp haciz işlemi yapmaları gerektiğini söyleyince “Sen giremezsin, eşkıya mısın? Burası dağ başı mı?” diyerek dosyayı elinden düşürdüğünü, polis memuru çağırdığını, can güvenliği nedeniyle işleme son verildiğini,
Tanıklar … ve …; Mersin 6. İcra Dairesinin ilgili dosyasında borçlunun evinde yapılacak olan haciz işleminde bulunmak üzere görevlendirildiğini, borçlunun adresine gittiklerinde sanığın bu adreste kendisinin yaşadığını, borçlunun burda olmadığını söylediğini, elektrik ve su faturası sunması üzerine icra memurunun tutanak tuttuğunu, olay sırasında hakaret içerikli bir söz duymadığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık …; olay tarihinde evine girmek üzereyken mağdur ile yanındaki iki kişiyi gördüğünü, kime baktıklarını sorduğunda kardeşinin borcundan dolayı geldikleri söylenince bu adreste kendisinin oturduğunu ifade ettiğini, mağdurun eve girip haciz işlemi yapacağını ifade etmesi üzerine “Burası dağ başı mı? Nereye giriyorsun? Sen eşkıya mısın?” dediğini, mağdurun elindeki dosyaya o anki sinirle vurduğunu, hakaret etmediğini, evden ayrılan mağdurun on dakika sonra iki polis memuruyla tekrar evlerine geldiğini, adresin kardeşine ait olmadığını belgelemek için babası…. adına olan su faturasını ibraz ettiğini, buna ilişkin tutanak tutularak haciz işlemi yapmadan görevlilerin gittiklerini savunmuştur.
Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nın 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler dışında kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Anılan Kanunun 170. maddesinin dördüncü fıkrasında da; “iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” düzenlemesine yer verilmiştir.
CMK’nın 225. maddesi uyarınca ise; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.” Bu madde gereğince hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise, ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
Anılan kanuni düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır. Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır.
Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK’nın 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir.
Bu aşamada uyuşmazlık konusuyla bağlantılı olan tek fiil veya bir fiilden ne anlaşılması gerektiğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki manada hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tek olması, doğal anlamda değil hukuksal anlamda tekliği ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar, suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki tek bir fiili oluşturmaktadır (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2016, s. 492). Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk vurmak suretiyle yaralaması durumunda, failin birden fazla hareketi olmasına rağmen kastı bir kişiyi yaralamaya yönelik olduğundan ortada tek fiil ve neticesi ile birlikte tek suç vardır.
Diğer taraftan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
İcra memuru olan mağdurun alacaklı temsilcisi Salim Yıldız’ın talebi üzerine şoför Seran Urganoğlu ile birlikte borçlu İlyas Yılmaz’ın adresine gittiğinde, sanığın, önce söz konusu yerde kardeşi olan borçlu İlyas’ın oturduğunu ifade etmesine rağmen haciz işlemi için gelindiği söylenince bu adreste kendisinin oturduğunu, borçlunun söz konusu yerde iki yıl önce oturduğunu söyleyip görevlilerin eve girmelerine engel olması üzerine polis memurları eşliğinde yeniden aynı adrese gidildiği ve güvenlik nedeniyle haciz işleminin yapılamadığı olayda;
İddianamede, sanığın oturduğu adrese haciz amacıyla gelindiğini öğrenince mağdura “Nereye giriyorsun, sen kimsin, burası dağ başı mı, eşkıya mısın?” diyerek hakaret ettiğinin iddia edildiği, suça konu haciz tutanağında da sanığa zorluk çıkarması hâlinde takviye polis memuru alınacağı söylenince, sanığın söz konusu bu sözlerin yanı sıra “Polisin de Allah’ını sinkaf ederim, senin de Allah’ını sinkaf ederim, buradan s…olun gidin lan, adam mısınız, kendi başına eşkıya mısınız?” dediğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar sanığın söylediği iddia edilen bir kısım sözler iddianame metninde yer almamış ise de haciz tutanağında sanığın aynı mağdura karşı, aynı yerde ve aynı zaman dilimi içerisinde hakaret ettiğinin belirtilmesi, sanık hakkında haciz işlemi için gelindiği sırada mağdura hakaret ettiği gerekçesiyle hakaret suçundan kamu davası açılması ve iddianamenin deliller kısmında tüm dosya kapsamının delil olarak gösterilmesi karşısında, sanığın haciz işlemi sırasında söylediği belirtilen hakaret içerikli tüm sözlerin doğal anlamda birden fazla hareket içerse de hukuki anlamda tek fiil oluşturduğu ve CMK’nın 225. maddesi uyarınca iddianamede unsurları gösterilen hakaret suçuna ilişkin fiil kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, sanığın söylediği belirtilen sözlerin bir kısmının iddianame metninde yer almamasının bu suçtan dava açılmadığı anlamına gelmediği anlaşılmakla; iddianamede ifade edilen sözlerin yanı sıra haciz tutanağında sanık tarafından söylendiği belirtilen “Polisin de Allah’ını sinkaf ederim, senin de Allah’ını sinkaf ederim, buradan s…olun gidin lan, adam mısınız, kendi başına eşkıya mısınız?” şeklindeki sözlerinden dolayı da kamu davası açıldığı kabul edilmelidir.
Sanığa atılı hakaret suçunun tespiti bakımından, haciz tutanağında yazılı olan ve sanığın söylediği belirtilen sözlerin, mağdur tarafından doğrulanması, sanığın ise yalnızca “Nereye giriyorsun, sen kimsin, burası dağ başı mı, eşkıya mısın?” dediğini ve hakaret içerikli bir söz sarf etmediğini savunması, olay yerine sonradan gelen ve haciz tutanağında imzası bulunan polis memuru tanıklar … ve …’ın sanığın hakaret içerikli bir söz söylediğini duymadıklarını belirtmeleri karşısında, sanığa isnat edilen hakaret suçunun işlenip işlenmediğinin tespiti bakımından, olay hakkında görgüye dayalı bilgisi bulunması gereken tutanak imzacıları Salim Yıldız ve Seran Urganoğlu dinlendikten sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Ceza Genel Kurulu Üyesi …;
“Sanık … hakkında kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan açılan kamu davasında Yerel Mahkemenin sanığın atılı suçu işlediği kanaatine vararak TCK’nın 125/3-a ve 62. maddeleri gereğince cezalandırılmasına dair kararını sanığın temyizi üzerine Yargıtay 18. Ceza Dairesi tarafından hakaret suçunun unsurları oluşmadığından bahisle beraat kararı verilmesi gerekirken mahkûmiyetine karar verilmesi kanuna aykırı görülerek bozulması üzerine Yerel Mahkemenin kararında direndiği, Yargıtay C. Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamede de direnme kararının bozulmasının istendiği görülmekle evrak Yargıtay Ceza Genel Kurulumuza gelmiş olup, Ceza Genel Kurulumuzca değerlendirilecek husus sanığa atılı kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; haciz tutanağında sanığın mağdura hitaben ‘Nereye giriyorsun, sen kimsin, eşkıya mısın’ sözünün yanı sıra ‘Polisin de Al… sinkaf ederim, senin de Al…sinkaf ederim buradan s… gidin lan, adam mısınız, kendi başına eşkıya mısınız’ dediğinin belirtilmesi, mağdurun da aynı yönde beyanının bulunması ve sanığın atılı suçu işlemediğini savunması karşısında haciz tutanağında imzası bulunan tutanak imzacılarının iddianamede anlatılmayan ancak haciz tutanağında yer alan bu sözleri de söyleyip söylemediğinin tespiti bakımından dinlenmesi hususunda eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesi ile ilgili Yargıtay Ceza Genel Kurulumuzda çoğunluk görüşü olarak ortaya çıkan haciz tutanağındaki imzacı tanıkların dinlenmeksizin eksik araştırma ile karar verilmesinin isabetsizliği nedeniyle direnme kararının bozulmasına dair görüşe farklı gerekçe ile muhalifim. Şöyle ki;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2013/13-274 Esas, 2014/78 Karar 18.2.2014 tarihli kararında da açıkça belirtildiği üzere ‘Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler dışında, kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Belirtilen Kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; ‘iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır’ düzenlemesine yer verilmiştir.
CMK’nun 225. maddesi uyarınca da; ‘Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir’. Bu düzenleme gereğince hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise, ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
Anılan kanuni düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır. Öğretide ‘davasız yargılama olmaz’ ve ‘yargılamanın sınırlılığı’ olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır.
Diğer taraftan CMK`nun 226. maddesinde ise; ‘Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez. Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK’nun 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir. CMK`nun 226. maddesindeki düzenlemeyle iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olduğunda, kanun koyucu o eylemin hukuki niteliğinde değişiklik olmasını ‘yargılamanın sınırlılığı’ ilkesine aykırı görmemiş, bu gibi hallerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre bir hüküm kurulmasına imkan sağlamıştır. Bu düzenlemenin bir sonucu olarak mahkeme, eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin, iddianamede hırsızlık olarak nitelendirilen eylemin suç eşyasının kabul edilmesi suçunu oluşturacağı görüşünde olan mahkemece, sanığa ek savunma hakkı da verilmek suretiyle bahse konu suçtan hüküm kurulabilecektir. İddianamede anlatılan ve kapsamı belirlenen olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması hâlinde gerekli görülürse her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidilebilecektir.
Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 16.04.2013 gün ve 1307-151 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.’ demiştir.
Yargıtay 14. Ceza Dairesi E. 2016/6573 K. 2016/7987 K.T. 23.11.2016 tarihli kararı ile ‘5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesindeki ‘Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.’ şeklindeki düzenleme karşısında, hükmün konusunun iddianamede gösterilen eylemden ibaret olduğu, açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılması, davaya konu edilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulmasının kanuna aykırı olduğu, 29.05.2015 tarihli iddianame ile sanık …’ın mağdur …’u bir kez evine alarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işlediğinin belirtilip atılı suçu zincirleme şekilde işlediğine dair anlatım bulunmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde ek savunma hakkı verilerek sanık hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması,
Kanuna aykırı, katılanlar …. ve … vekili, katılan … ve … vekilleri, sanık müdafii, O Yer Cumhuriyet Savcısı ve katılan … Bakanlığı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, 23.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.’ demiştir.
Eylemin ne olduğu ve eylemin hangi suçu oluşturduğu açıkça iddianamede gösterilmedir. Yani iddianameye konu olan olayın tam olarak anlatılması gerekir. Çünkü CMK m. 225/1’e göre mahkeme hükmünü verirken iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili ile bağlıdır.
9. CD, 20/11/2013, 2013/9789, 2013/14201,E.K sayılı kararında dava konusu yapılacak eylemin açıkça ve bağımsız olarak gösterilmesi gerektiğini belirterek iddianamede dava konusu yapılmayan eylem nedeniyle verilen kararı bozmuştur.
4. CD, 16/09/2013 tarih, 2011/17946, 2013/22233, E.K sayılı kararında iddianamenin; sanığa savunma hazırlayabilme imkanı vermesi açısından isnat edilen ve suç sayılan maddi fiilleri, fiillerin hukuki nitelendirmesini, yerini, zamanını açıkça göstermesi gerektiğini, hukuki nitelendirmesi yapılan fiilin, kanunda karşılığı olan suç ve cezası hakkında da bilgi içermesi gerektiğini belirtmiştir
Maddi olaylar hakkında sanığın bilgilendirilmemesi AİHS’nin 6(3)(a) bendini ihlal eder bkz: Doğru, Nalbant, s. 646;
Nitekim 4. CD de 16/09/2013 tarih, 2011/17946, 2013/22233,E.K sayılı kararında AİHS’nin 6(3)(a) bendinin ihlal edileceği görüşündedir;
AİHS’nin 6. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendine göre her sanık, ‘Şahsına tevcih edilen isnadın mahiyet ve sebebinden en kısa bir zamanda, anladığı dille ve etraflıca haberdar edilmek’ hakkına sahiptir. İsnadın bildirilmesinin amacı, sanığın savunma hakkını kullanmasını temin olup, 3. fıkranın (a) bendi, adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddenin bütünü içerisinde değerlendirilmelidir. Esasen, 6. maddenin 3. paragrafında sayılan ‘garantiler’, aynı maddenin 1. paragrafında yer alan adil yargılanma hakkı içerisinde yer alırlar. Bu itibarla, sanığa isnadın bildirilmediği bir yargılama, adil olarak kabul edilemez. Bu çerçevede, isnadın bildirilmesi, sanığın, savunmasını hazırlamak için gereken zaman ve kolaylıklara sahip kılınmasını hükme bağlayan (b) bendi ile de doğrudan ilişkilidir.
Bildirim hangi şekilde yapılırsa yapılsın, şu esaslara mutlaka uyulmalıdır:
Bildirim, isnadın mahiyet ve sebebini içermelidir.
Bildirimde isnad, etraflıca açıklanmalıdır.
Bildirim, sanığın anladığı dilde yapılmalıdır.
Bildirim, en kısa bir zamanda yapılmalıdır.
İsnadın bildirildiğinden söz edilebilmesi için, hem fiilin hem de nasıl vasıflandırıldığının bildirilmesi elbette gereklidir. Bu bağlamda, fiil açıklandıktan sonra, fiilin hangi kanun maddesini ihlal ettiği, hangi suça vücut verdiği de, bildirimde yer almalıdır. Ancak isnadın etraflıca açıklanması, daha ziyade fiil ile ilgilidir. Bildirimde, fiilin soyut bir şekilde açıklanması yeterli değildir. Fiil, uyuşmazlık konusu olay ayrıntılı bir şekilde açıklanmak suretiyle bildirilmelidir. Böylece sanık, hangi fiili, nerede, ne zaman işlemekle suçlandığı bilebilecek ve savunmasını buna göre yapma imkanına sahip olabilecektir.
Davasız yargılama olmaz ilkesinin bir anlam ifade edebilmesi için, mahkemenin dava açan belgeyle bağlı olması gereklidir. Aksi takdirde, dava açan belgede yer almayan fiiller de yargılama süreci içerisinde, yargılanan uyuşmazlığa dahil edilebilir. Dava açan belgede isnadın etraflıca açıklanması, isnadın somutlaştırılmasını sağlar. Böylece, mahkemenin, yargılamada bağlı kalacağı maddi olay ortaya konulmuş olur. İsnad, dava açan belgede somutlaştırılmazsa, uyuşmazlık konusu maddi olay, yargılama sırasında, yargılamayı yapan mahkeme tarafından şekillendirilir. Maddi olayın mahkeme tarafından yargılama sırasında somutlaştırılması durumunda, hem sanık hangi isnada karşı kendini savunacağını bilemez hem de mahkemenin yaptığı yargılama, adil yargılama olarak kabul edilemez (Feyzioğlu Türkiye Barolar Birliği Dergisi, sayı 55, 2004, s. 102-125 ).
Somut olay incelendiğinde davaya konu iddianamede:
‘Toplanan kanıtlara göre … adına görevli icra memuru …’in suç tarihinde şüphelinin kardeşi olan İlyas Yılmaz’ın ikametine gittiği, şüphelinin icra amaçlı gelindiğini öğrenmesi üzerine zorluk çıkararak …’e hitaben ‘Nereye giriyorsun, sen kimsin burası dağ başı mı, eşkıya mısın?’ şeklinde hakarette bulunarak icra işlemini yaptırmayacağını söylediği, olayın akabinde görevlilerin giderek kollukla geri döndükleri ve icra işlemine devam ettikleri, tüm dosya kapsamı ve şüphelinin kaçamaklı ikrarı ile atılı suçların işlendiği anlaşıldığından,
Şüphelinin yargılanarak eylemine uyan yukarıda yazılı sevk maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi kamu adına iddia ve talep olunur.’ şeklinde kamu davası açılmıştır.
İddianamede bahse konu edilmeyen ancak düzenlenen haciz tutanağında sanığın söylediğine dair tutulan tutanakta yer alan ‘Polisin de Al… sinkaf ederim, senin de Al…sinkaf ederim buradan s… gidin lan, adam mısınız, kendi başına eşkıya mısınız’ sözlerinin sanık tarafından söylenmek sureti ile müsnet hakaret suçunun işlendiği belirtilmemiştir. CMK hükümleri gereği sanığa tebliğ olunarak savunmasını hazırlaması sağlanan davaya konu iddianamede herhangi bir şekilde belirtilmeyen ve dava konusu edilmeyen bu cümlelerin yargılama aşamasında sanık tarafından söylenip söylenmemesinin araştırılması ve söylenmiş ise sanığın bu sözlerden sorumlu tutulması yukarıda belirtilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin hükmü, doktrindeki gerekçeler, yargısal kararlar birlikte değerlendirildiğinde yargılamaya konu edilemeyeceği açıktır. Gerekli görüyor ise mahkemece bu sözleri nedeniyle sanık hakkında C. Başsavcılığına ihbarda bulunup dava açılırsa her iki dosyanın birleştirilerek tek bir karar verilebileceği aksinin savunma hakkının kısıtlanması olduğunu düşündüğümden ve yine dosyadaki mevcut iddianame içeriğine göre sanığa isnat olunan hakaret suçunun ise kaba söz olarak değerlendirilmesi gerektiği ve hakaret suçunu oluşturmayacağı da anlaşılmakla yerel mahkemenin sanığın müsnet suçtan cezalandırılması yönündeki hükmünün değişik gerekçe ile bozulması” düşüncesiyle, direnme kararına konu hükmün değişik gerekçeyle bozulmasına karar verilmesi gerektiği yönünde oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Mersin 11. Asliye Ceza Mahkemesinin 06.05.2016 tarihli ve 64-323 sayılı direnme kararına konu hükmünün, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 20.11.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.