Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2017/1073 E. 2023/84 K. 15.02.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/1073
KARAR NO : 2023/84
KARAR TARİHİ : 15.02.2023

İ T İ R A Z

YARGITAY DAİRESİ : (Kapatılan) 16. Ceza Dairesi
Ülke Topraklarının bir kısmını Devlet Egemenliğinden ayırmaya yönelik eylemlerde bulunma suçundan sanık …’ın 765 sayılı (mülga) TCK’nın 146, 59, 31, 33, 40. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin … (Kapatılan) 6. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK’nın mülga 250. maddesiyle görevli) verilen 25.04.2013 tarihli ve 62-326 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 24.06.2014 tarih ve 4417-7646 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 17.11.2016 tarih ve 381456 sayı ile;
“…
1- Sanık suçlamayı ve atılı eylemlerle ilgisini başından beri kabul etmemektedir. Hizbullah örgütü ile olan ilişkisini kabul etse de, atılı eylemleri ve ‘… Kod …’ olduğunu reddetmektedir. Failin, … … ‘in kolluk beyanında ‘… Kod … Yılmaz’ olarak geçmesi, diğer kişilerin beyanlarında daha çok ‘… Kod’ olarak, bazen de soyadı ‘Yıldız’ olan örgüt üyesi veya Cihat Yıldız olarak geçmesi; sorgu kaydında sorgulanan örgüt üyesinin, ağırlaşan böbrek rahatsızlığı nedeniyle askeri kanattan ayrılmak istediğini beyan etmesine rağmen, sanığın böbrek rahatsızlığı bulunmadığına dair heyet raporu ibraz etmesi ve dosyaya da yansıyan, örgütün askeri kanadında faaliyette bulunan örgüt üyeleri arasında ‘… Kod …’ adında örgüt üyesinin yer almadığı gibi, atılı eylemleri sanıkla birlikte işledikleri iddia olunan …, …, … … …, … … ve … kolluk beyanlarında askeri kanattan tanıdıkları pek çok örgüt üyesini bildirdikleri halde ‘… Kod …’ diye bir örgüt üyesini bildirmemeleri dikkate alındığında, sanığın atılı eylemleri gerçekleştiren ‘… Kod’ örgüt üyesi olduğu konusunda şüphe bulunmaktadır. … Kod … isimli, aynı çevrede, örgütün askeri kanadında faaliyette bulunan örgüt üyesinin de bulunması, yine soyadı Yıldız olan örgütün askeri kanadında faaliyette bulunan başka örgüt üyesinin de bulunması kuşkuyu artırmaktadır.
2- Hizbullah terör örgütünün sorgucusu tarafından sorgulanan, … ya da … kod adlı, örgütün askeri kanadına mensup elemanına ait olduğu iddia edilen, sorgu kaydındaki sesin sanığa ait olup olmadığı konusunda teknik inceleme yaptırılarak, kayıttaki sesin sanığa aidiyeti kesinlik kazanmadan, ses kayıt çözüm tutanağının sanık aleyhine mahkumiyet hükmüne esas alınması hukuka aykırıdır. Yine sanık müdafisinin talebine rağmen, sanık hakkında aleyhe beyanları hükme esas alınan, diğer davalarda yargılanan …, … … …, … … ‘in sanıkla yüzleştirilmesi ve duruşmada dinlenmesi ile sanık ve müdafine soru sorma imkanı tanınması ve sorgu ses kaydının bir kopyasının sanık müdafisine verilmesi isteklerinin nedensiz reddedilmesi hukuka aykırıdır.
3- Dosyada mevcut ve örgüte ait hücre evinde ele geçirilen özgeçmiş raporu içeriğine göre sanığın örgüte 1995 yılında katıldığı belirtilmesine göre, sanığın 1995 yılında örgüte katılmış olması karşısında1992-1993 yıllarında meydana gelen eylemlere katılması veya eylem talimatı vermesi mümkün değildir.
4- Sanığa atılı 27.06.1992 tarihinde … … ve …’un öldürülmeleri ile …’ın … ili, 17. Cadde ile 12. Cadde kavşağında yaralanması eylemi; … ve … … …’ın kolluktaki ikrara ilişkin beyanları esas alınarak, sanığın, … … ve …’un öldürülmesi ile ilgili …’ın yaralanması eylemine katıldığı, bu eylemde emri Musa …’in verdiği, söz konusu eylemi sanık … kod … ile birlikte … … …’ın ve …’un gerçekleştirdiği kabul edilmiş ise de,
a) … … … 23.04.2001 tarihli savcılık ifadesinde; … ve …’un öldürülmesi eylemine katılmadığını, kendisine gösterilen ifadeli yer gösterme tutanağı altındaki imzanın kendisine ait olduğunu ancak emniyet mensuplarının kendisini olayın olduğu yakın bir yere götürdüklerini, kendisinin de korktuğu için yer gösterdiğini ancak bu eyleme katılmadığını, 23.04.2001 tarihli sorgusunda ; … ve …’un öldürülmesi eylemine katılmadığını, her ne kadar bu konuda yer gösterme tutanağı düzenlemiş ise de, polisin bu tutanağı kendisine zor ve baskı ile imzalattığını, polisin kendisine … isimli bir örgüt mensubunun … … ile …’un öldürülmesi olayında bilgi verdiğini söylediğini, kendisinin kabul etmemesine rağmen tutanağı imzalamak zorunda kaldığını; Mahkemede ise 06.11.2001 tarihli savunmasında, Hizbullah terör örgütüne üye olduğunu ancak iddianamede yazılı eylemlerin hiç birisine katılmadığını, kolluk, savcılık ve sorgu ifadelerinin doğru olmadığını, polislerin kendisini tehdit etmeleri nedeni ile eylemleri kabullenmek zorunda kaldığını, okunan yer gösterme tutanaklarını kabul etmediğini polislerin kendisini gezdirdiklerini ancak yer gösterme yapmadığını beyan etmesi,
b) … … 3 Nolu DGM’nin 2000/171 esas sayılı dava dosyasında 29.08.2001 tarihli celsede alınan ifadesinde; isnat olunan eylemlere katılmadığını, örgüt üyesi de olmadığını, iddianamede yazılı şahısların hiç birisini tanımadığını, kod ismi kullanmadığını, kolluk, savcılık ve hakim huzurundaki ifadelerini kabul etmediğini, bunların tamamen polisin senaryosu olduğunu, polislerin kendileri gözaltında iken ifadeleri imzalamazlarsa eşlerine de aynı işkenceyi yapacaklarını söylediklerini ve eşini de iki gün boyunca yasal olmayan şekilde gözaltına aldıklarını beyan etmesi,
c) Sanık Musa … hakkında … DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 03.07.2000 tarihli ve 2000/263 esas sayılı iddianamesi ile 26.07.1992 tarihinde … … ve …’un öldürülmesi, …’ın yaralanması eylemli nedeni ile kamu davası açılmış ise de sanığın 29.07.2006 tarihinde vefat etmesi nedeni hakkındaki kamu davasının TCK’nın 64/1. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verildiği, sanık Musa …’in aşama ifadelerinde bu eylemden bahsetmediğinin anlaşılmasına göre; baskıya dayalı olduğu bildirilerek sonradan geri alınan, hazırlık soruşturmasında, müdafi huzurunda olmaksızın, hakları hatırlatılmadan alınan ikrarların, hükme esas alınarak mahkûmiyet kararı verilmesi usul ve yasaya, hakkaniyetli yargılama ilkesine aykırıdır.
5- … … … 21.04.2001 tarihli … Emniyet Müdürlüğü tarafından alınan kolluk ifadesinde; …’un vurulacak şahsın PKK’lı olduğunu söyleyerek … kod ve kendisine cemaat mensuplarına ait bir evde 2 adet makarov marka tabanca verdiğini, bunun üzerine tekrar …’un evine giderek beklemeye başladıklarını, bu sırada eve küçük yaşlarda bir çocuğun gelerek şahsın evden çıktığını söylediğini, …’un kendisini ve … kodu otomobil ile 12. Caddeye getirerek şahsı kendilerine gösterdiğini, bunun üzerine … kod ile birlikte otomobilden inerek şahsı takip etmeye başladıklarını, bir süre sonra … kodun hızlanarak şahsa yaklaştığını ve 12. Cadde ile 17. Caddenin kesiştiği yerde şahsa ateş etmeye başladığını, kendisinin bu eylem sırasında koruma olduğunu, bu sırada maktülün yanında bulunan bir kişinin … koda müdahale etmek için hamle yaptığını, kendisinin de silahını çıkararak bu şahsa ateş ettiğini, daha sonra 17. Cadde istikametine doğru kaçarak uzaklaştıklarını ve …’in evine gittiklerini, silahları eve bırakıp kendilerine eylem talimatını veren … kod …’un evine gittiklerini ve ona eylemi gerçekleştirdiklerini, tabancaları da …’in evine bıraktıklarını söyleyip ayrıldıklarını beyan ettiği hâlde;
… 02.02.2000 tarihli kolluk ifadesinde (Dz. 7/358; 16/378); kendisine bağlı olarak faaliyet gösteren ve soyadı ‘Yıldız’ olan örgüt üyesinin … isimli şahsın PKK örgüt mensubu olduğuna dair …’da iken örgüte rapor verdiğini, …’dan …’a bazı insanların göç ettiğini, örgütün de göç eden bu insanları takip için … kodu …’a gönderdiğini, … kodun çarşıda gezerken …’nın …’da olduğunu görüp onu takip ederek bu şahsın Bağlar Mahallesinde bir eve girdiğini örgüte bildirdiğini; eylem kanadı sorumlusu olan Musa …’in bir gün kendisini evine çağırdığını ve durumu anlatarak …’nın öldürüleceğini söylediğini ve …’e ait olan, öğrenci örgüt mensuplarının kaldığı eve giderek orada bulunan tabancaları … kod ile … ’a vermesini, onların da eylemi gerçekleştirmelerini istediğini, bunun üzerine … koD ile … ’u alarak …’ün evine gittiğini ve oradan markasını ve çapını hatırlayamadığı 2 adet tabancayı alıp … kod ve … ’a verdiğini ve eylemi gerçekleştirmelerini istediğini; … kod ve … ’un evden ayrılmalarından bir süre sonra silahlı eylem olduğu söylentisinin yayılmaya başladığının, akşam olmadan … ’un beklemekte olduğu …’ün evine geldiğini, eylemin gerçekleştiği dönemde grup ayrımlarının belirgin olarak yapılmadığını, bu nedenle … ’un eyleme tetikçi olarak katıldığını beyan ettiği ve her ikisinin de bu beyanlarının kendi özgür iradelerinin ürünü olmadığı dikkate alındığında;
a) … … …’ın ifadesinde, … kod’un çarşıda gezerken …’nın …’da olduğunu görüp onu takip ederek bu şahsın Bağlar Mahallesinde bir eve girdiğini örgüte bildirdiğinin kabul edilmesine göre, …’un evi zaten bilen … kod’a arabasıyla götürüp göstermesi mantıklı olmadığı gibi; …’un ifadesinde, kendisinin arabasıyla götürüp evi gösterdiğinden bahsetmemesi,
… Hususları dikkate alındığında; kolluk beyanlarının, … … … ve …’un belirttikleri gibi, muteber ve sağlıklı olmadığını göstermektedir
6- Sanığa atılı 04.09.1993 tarihinde … DEP Milletvekili … ile … DEP İl Başkanı …’in öldürülmesi eylemi, sanığın DEP milletvekili … ve koruması …’in öldürülmesi eylemine katıldığı, bu eylemde emri …’ın verdiği, eylemi sanık … kod … ile birlikte …, … ve … … ‘in gerçekleştirdiği kabul edilmiş ise de,
a) … 06.12.2001 tarihli kollukta vermiş olduğu ifadesinde, eylem evrakında yer aldığı şekilde cadde, sokak hatta bazen kapı numarasını da belirtip, isim, yer ve zaman bildirerek, 21 ayrı öldürme ve yaralama eylemini ikrar ettiği hâlde, Cumhuriyet savcılığınca alınan ifadesinde; kollukta vermiş olduğu ifadesini aynen kabul ettiğini, yer göstermeleri kendi hür iradesi ile yaptığını belirtmesine rağmen ikrar ettiği eylem sayısı 14’te kalmış, sorgu ifadesinde savcılıktaki beyanlarının doğru olduğunu beyan etmiş, … 3 Nolu DGM’nin 2000/171 esas sayılı dava dosyasında 06.02.2009 tarihli celsede alınan savunmasında; sadece sahte kimlikle yakalandığının doğru olduğunu, Türkiye Cumhuriyetinin şeri esaslarla yönetilmesi nedeniyle askerlik yapmamak için bu sahte kimliği kullanmadığını, (duruşma tutanaklarındaki beyanlarından da anlaşıldığı üzere sanığın Türkçesi iyi değil) kendisinin bildiği kadarıyla Hizbullah davasının diğer sanıkları hep işkence gördüklerini, ancak işkenceye ilişkin raporların çoğu imha edildiğini ve ayrıca rapor almak üzere gittikleri doktorlar tehditle veya başka bir şekilde ayarlanmak suretiyle işkenceye ilişkin emareler raporlara yazdırılmadığını beyanla kolluk beyanlarının işkenceye dayalı olduğunu beyan etmiştir.
…’in, … Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde görev yapıp, kollukta ifadesini alan polis memuru Bahadır Kıcır hakkında, kendisine işkence yaptığı iddiasıyla şikâyetçi olması üzerine, Fatih Cumhuriyet Başsavcılığının 2002/2179 sayılı soruşturmasında Bahadır Kıcır’ın şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde ‘…’in vücudundaki rapora yansıyan yara ve ekimozların, sanığın yakalanması sırasında ve ifade almadan önce oluştuğunu, gözetim altında bulunduğu süreçte kendisini kötü muamelede bulunulmadığını’ beyan ettiği 30.04.2002 tarihli savcılık ifade tutanağı örneğinden anlaşılmaktadır.
b) … … savcılık beyanında susma hakkını kullanmıştır. Sorgu beyanında da terörle mücadele şube müdürlüğünde vermiş olduğu ifadenin doğru olmadığını, bu ifadenin psikolojik baskı ve tehdit altında verildiğini, bu nedenle imzalamak zorunda kaldığını, sadece … Salih Kölge’yi akrabası olması nedeniyle tanıdığını, hizbullah örgütüyle herhangi bir alakasının bulunmadığını beyan etmiştir.
c) … … 3 Nolu DGM’nin 2000/171 esas sayılı dava dosyasında 29.08.2001 tarihli celsede alınan ifadesinde; isnat olunan eylemlere katılmadığını, örgüt üyesi de olmadığını, iddianamede yazılı şahısların hiç birisini tanımadığını, kod ismi kullanmadığını, kolluk, savcılık ve hakim huzurundaki ifadelerini kabul etmediğini, bunların tamamen polisin senaryosu olduğunu, polislerin kendileri gözaltında iken bu ifadeleri imzalamazsanız eşinizi de aynı işkenceyi yapacaklarını söylediklerini ve eşini de iki gün boyunca yasal olmayan şekilde gözaltına aldıklarını beyan etmiştir.
d) Atılı eylemlerde adları geçen … hakkında … 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2000/171 sırasında kayıtlı kamu davası açılmış ise de …’e atılı eylemler arasında bu eylem bulunmamaktadır.
Yine karar da kabul edildiği üzere …’ın … 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/259 esas sayılı dosyasında Hizbullah örgütü adına eylemlere katılmak suçundan yargılandığı, ancak iddianamelerinde bu eylemin yer almadığı ve savunmalarında da bu eylemle ilgili herhangi bir beyanın bulunmamasına göre,
Bu eyleme dair de, baskıya dayalı olduğu bildirilerek sonradan geri alınan, hazırlık soruşturmasında, müdafi huzurunda olmaksızın, hakları hatırlatılmadan alınan ikrarların, hükme esas alınarak mahkûmiyet kararı verilmesi usul ve yasaya, hakkaniyetli yargılama ilkesine aykırıdır.
e) Sanığın savunmalarında …’da Milletvekilinin öldürülmesi olayının kendisiyle ilgisi bulunmadığını, bu eylemin daha önce … ve başka şahıslar tarafından üstlendiğini savunması ve gerekçeli kararın 51 ve 54. Sayfalarında ‘…’ün 11.09.1993 tarihli kollukta vermiş olduğu ifadesinde, 04.09.1993 tarihnde saat 17.40 civarında Çarşı Mahallesi, 2. Cadde, Elma Sokak girişinde meydana gelen ve … Milletvekili … ile eski DEP il başkanı yeğeni …ın öldürülmesi, … Milletvekili Nizamettin Toğuç’un ve olay yerinden geçmekte olan üç vatandaşın yaralanması ile neticelenen eylemin talimatını … Tuncer’in verdiğini, olay günü kendisinin 08.30 civarından evden ayrıldığını, saat 10.00 sıralarında Hürriyet camiine … Salih Uğur, Veysi Kavan ve ismini bilmediği bir üçüncü şahsın geldiğini, … Tuncer’in kendilerini karşıladığını … Tuncer’in kendisine hitaben ‘milletvekillerine eylem yapacağız bu eylemde sende gözcü olacaksın, polis geldiği taktirde bizlere haber vereceksin’ dediğini kendisinin de kabul ettiğini, saat 16.00 civarında geri döndüğünü, … ’in gelmesi ile birlikte hemen çıkalım dediğini ve kendisi, … , … , Veysi Kavan ve ismini bilmediği şahsın Hürriyet Camisinden ayrıldıklarını, kendisinin eylem sırasında polis geldiğinde haber vereceğini eylemde gözcülük yapacağını, Elma Sokak üzerinde bir kalabalığı gördüklerini hızla oraya doğru hareket ettiklerini, … Tuncer’in kendisine yolun karşı tarafındaki kaldırımda gözcü olarak gitmesini istediğini, talimat üzerine yolun karşı kaldırımına geçtiğini, silah seslerinin gelmesi üzerine hemen olay yerinden ayrılarak evine gittiğini, diğer dört şahsın eylem yerinden nasıl uzaklaştıklarını eylem sırasında kimlerin vurulduğunu görmediğini, silah seslerinin gelmesine müteakip olay yerinden ayrıldığını ve eve gittiğini akabinde yakalandığını bu eylemi … Tuncer’in sorumluluğu altında gerçekleştirdiğini’ beyan etmiştir, şeklinde bu üstlenmeye dair …’ün 11.09.1993 tarihli kollukta vermiş olduğu ifadeye yer verilmesine göre; bu üstlenmeye rağmen, neden atılı eylemin, eylemi hiç bir aşamada kabul etmeyen sanığa yükletildiğinin karar yerinde yargıtay denetimine imkan verecek şekilde tartışılmaması hukuka aykırıdır.
CGK, Sorgu savunma vasıtası olup, kanıt elde edilmek üzere kabul edilmiş bir kurum değildir. Ancak maddi gerçeğin hakim tarafından öğrenilmesinde değerlendirilebilir. Bunun için beyanın kendiliğinden olması, yani cebir veya tazyik altında yapılmaması koşuldur. CYUY’nin 247. maddesine göre, duruşma dışındaki ikrarı içeren tutanağın kanıt olabilmesi için ikrarın hakim önünde yapılması zorunludur. Savcılık veya kolluktaki ikrarı içeren tutanaklar duruşmada kanıt olarak okunamaz. Dolayısıyla kanıt olarak hükme esas alınamazlar. Kaldı ki duruşma sırasındaki ikrarın bile tek başına kesin kanıt olduğu kabul edilemez. Zira bir insanın kendisini suçlu kabul etmesi veya bir başkasının suçunu kabullenmesi olanaklıdır. Bu itibarla duruşmadaki ikrarın da başkaca yan kanıtlarla desteklenmesi gerektiğini belirtmiştir.
Ceza hukukunun ve yargılamasının temel amacı, maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeksizin açığa çıkarılmasını sağlamaktır. Ancak ceza muhakemesinin amacı, her ne suretle olursa olsun, maddî gerçeğe ulaşmak değildir. Maddî gerçek, dürüstlük ilkesine ve hukuk devletinin gereklerine uygun bir süreç sonucu ortaya çıkarılmalıdır. Maddî gerçeğin araştırılmasının iki sınırı; sanık hakları ve delil yasaklarıdır. Ceza muhakemesinin amacı, suçlu oluşturmak değil, gerçek suçluyu bulmaktır. Sanığın ifadesi, gerçeği öğrenmek konusunda hakim için delil teşkil edebilir ise de, yan kanıtlarla doğrulanmayan, oluşa ve maddi gerçeğe uygun düşmeyen, bilimsel kanıtlarla doğrulanmayan soyut ikrara dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulması, ceza hukukunun ‘maddi gerçekliğe ulaşma’ ilkesine aykırılık teşkil eder. Bu nedenle; başka dosya sanıklarının baskıya dayalı olduğunu belirterek kabul etmedikleri ve geri aldıkları kolluk ifadelerindeki ikrarlar dışında, sanığın isnat olunan suçları işlediğine ilişkin kuşku sınırlarını aşan yeterli, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı, kuşku halinin de sanık lehine yorumlanması gerektiği gözetilmeden, bazı varsayımları aleyhe yorumlayıp vaki ikrarı yeterli görerek, sanığın silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği…” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 19.07.2017 tarih ve 7161-4808 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin mülga 765 sayılı TCK’nın 146. maddesinde düzenlenen “Ülke Topraklarının bir kısmını Devlet Egemenliğinden ayırmaya yönelik eylemlerde bulunma suçunu” mu yoksa 5237 sayılı TCK’nın 314/2. maddesinde düzenlenen “silahlı terör örgütüne üye olma” suçunu mu oluşturduğunun ve bu bağlamda Yerel Mahkemece sanığın gerçekleştirdiği kabul edilen (27.06.1992 tarihinde … … ve …’un öldürülmesi ile …’ın yaralanması, 04.09.1993 tarihinde … DEP Milletvekili … ile … DEP İl Başkanı …’in öldürülmesi) eylemleri bakımından eksik araştırma ile karar verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Hizbullah örgütünün, Doğu, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, İslami-Kürt Devleti kurmak için terör eylemlerine girişen, ilk aşamada bölge hakimiyeti için PKK terör örgütü mensupları ile silahlı mücadele veren, siyasi ve askeri kanatları olan, üyelerinin çoğu silahlı, emir-komuta zinciri mevcut, disiplinli ve düzenli bir silahlı çete, aynı zamanda bir terör örgütü olduğu ve Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 09.10.1995 tarihli ve 4933-5230 sayılı kararı ile bu örgütün silahlı terör örgütü olduğuna dair karar verildiği,
Sanık … hakkında Diyrabakır 4. Ağır Ceza Mahkemesince 25.12.2006 tarihinde yasa dışı Hizbullah silahlı terör örgütü üyesi olma ve örgütün amacı doğrultusunda eylem yapma suçundan gıyabi tutuklama müzekkeresi düzenlendiği,
Yakalama tutanağına göre; sanık …’ın 10.09.2008 tarihinde yurda girişinde yapılan pasaport kontrolünde, Viyana Başkonsolosluğunca verilme seyahat belgesiyle geldiği, pasaport kontrol noktasına geldiğinde Viyana Başkonsolosluğunca verilme 2008/51 sayılı seyahat belgesini ibraz ettiği, kimlik bilgilerinin bilgisayara girildiğinde interpol arıyor tahdidi görüldüğü ve sanığın 10.09.2008 günü yakalanarak … Emniyet Müdürlüğü TEM şubede görevli memura teslim edildiği
Sanık …’a ait 18.01.1995 tarihli el yazmalı fotoğraflı özgeçmiş raporuna göre; Hizbullah silahlı terör örgütüne katıldıktan sonra … Ulu Camide örgütsel içerikli dersler alıp öğrencilere örgütsel içerikli ders verdiği, … ilçesinden sonra … ilinde çeşitli örgüt mensuplarının sorumluluğunda faaliyet yürüttüğü, yaptığı faaliyetler hakkında sorumlusuna rapor verdiği, kendi sorumluluğunda olan örgüt mensuplarından aldığı raporları üst sorumlularına iletmek eylemlerine katıldığı,
… ilinde ele geçirilen örgütsel dökümanlarda sanık …’ın isminin yer aldığı,
Örgüt arşivinden ele geçirilen “C:1 MASA 2-146” nolu kasetin davaya ilişkin kısımların da;
“…
Sorgucu : Yalnız bu konuşmamızda sır perdesi kalkmıştır, burada bir şahıstan bahsederken isim,yer ve zaman belirterek bahsedelim.
Sorgulanan :…Edip ağabeyi ile konuşmuştum. …’da daha önce de ben kendi Mesulüm olan … ile konuşmuştum, bazı öneriler sunmuştum, benim mesulüm bu önerilerimi cemaate verip vermediğini bilmiyorum, daha sonra yaklaşık iki aydan fazla benimle görüşülmedi, konuşulmadı, evime hiçbir misafir gönderilmedi, herhangi bir işe de alınmadım.
Sorgucu : Yalnız sorunun cevabından ziyade başka soruların cevabım veriyorsun, o sorulara daha sonra geleceğiz, siz bu sorduğum sorunun önemini bize açıklayın
Sorgulanan : Zaten oraya gelecektim. Edip ağabeyi ile konuştuğumda benim askeri kanattaki arkadaşların mümkün mertebe bir İslami ders almalarını, beşeri bir ideolojinin örgütsel açıdan çıkıp ta ilahi bir davaya bürünmelerini istemiştim, çünkü benim bizzat içerisinde bulunduğum ortam Beşeri bir örgütten farksızdı, televizyon seyretmeler,film seyretmeler, lâubalîlik, islami kültürden uzak, islami bir yaşantıdan uzak bir durum almıştı. Ben ise bunu hoş bulmadım, cemaate bildirmek istedim ve bildirdim de.
Sorgulanan :Katıldığım eylemler: Gündem muhabiri …’in öldürülmesi…
Sorgucu : Şimdi bu eylemleri yaptığınızda kim size koruma oldu, kim işi verdi, yer ve tarih belirtiniz?
Sorgulanan : …’in olayını …’da … isminde bir Müslüman verdi, gözetleyici olarak Ciğer isminde bir arkadaşı verdiler, koruma olarak kimse yoktu,
Sorgucu : Bunların asıl isimlerini de söyle?
Sorgulanan :Cigerin asıl ismi bildiğim kadarı ile Fuat’tır, … ağabeyinki …’tir, …’ in olayında silahlı olarak bir tek bendim, ben gittim, benim korumam yoktu, sadece ben yaptım, …’ nın olayında ise işi …’dan … verdi, benim korumam … ’du. … ismindeki bakkalın öldürülmesinde …’da işi Sait verdi olayda koruma olarak iki kişi vardı (Şafıh ile …) . …’da bir dolmuşçunun öldürülmesi: işi …’da Sait ağabeyi verdi, koruma olarak da diğer arkadaşı verdiler arkadaş erken arabadan inmişti 100 metre ilerde olayı tek başıma yaptım, (koruma … Parça) Milletvekili olaylarını ise yine … verdi, koruma olarak … isminde Nusaybin’li bir arkadaş vardı. Olayın tetikçileri benimle … isminde bir arkadaştık, soyadını bilmediğim Nesim isminde bir arkadaş vardır (işi … verdi) bu adam ölmedi onun yanındaki adam öldü, gittiğimiz arkadaşın adı Ata’dır diğer ismi herhalde Yusuf1 tur, bu olay …’da oldu …’da bir pastahaneci işi yine … verdi, Fevzi ile birlikte yaptık, birinci tetikçi bendim bu olayda iki kişi idiler ikisi de ölmedi, … olayında ben korumaydım, … …’hdır, tetikçi arkadaş … idi, … ölmedi, iki tane dolmuşun yakılmasında ben ile Nüsaybin’li … vardık ismini sadece … olarak biliyorum. yataklık olarak: Evime gelen misafirlerin hangi olaylara katıldıklarını bilmiyorum,
Sorgucu : Bu vesvesede …’i mi yoksa cemaatimi suçlu buluyordun?
Sorgulanan :Ben …’ i suçlu buluyordum çünkü ben biliyordum bir cemaatin içerisinde bir silahın bulunmayışım benim kafam almıyordu, kesinlikle cemaat ne kadar yetersiz ne kadar da fakir olsa bir tabanca muhakkak bulunuyordu, burada …’in tembelliğini suçluyordum, en azından kendini biraz rahatsız edip gidip başka bir yerden bir tabanca getirebilirdi bize beni üzen nokta buydu. Artık mesele bundanmıdır değilmidir ben
Sorgucu :Bu durumda size sorumlunuz tarafından kendinizi kültürel açıdan yetiştirmeyin veya kitap okumayın gibi bir emir veya tavsiyede bulunmuşlarmıydı?
Sorgulanan :Yok hayır ben kimseye iftira atacak değilim öyle bir durum kimse bize söylemiş değildir …benimle … arasında şahsi bir tartışmanın olması söz konusu değildir benim saygım sonsuzdur çünkü o cemaatin tayin ettiği bir ferttir, onun söylediği her şeye itaat etmişiz Allah ın izniyle itaat edeceğizde, benim böbreklerim fazla beni rahatsız ediyordu işte bazı insanlar annesi Alymanya dan gelmiş araba almış işte zengin olmuş belki şımarmış, belki dünya malı kalbine girmiş Allah şahittir kesinlikle öyle bir şey söz konusu değildir, ben her şeyimi cemaati feda etmeye hazırım. Bazı insanların beni böyle töhmet altında bırakmalarını istemiyorum, böyle bir şeyler duydum.” şeklinde olduğu,
27.06.1992 gün … ili, Merkez … Mahallesi, 17. Cadde ile 12. Cadde kavşağında … … ve …’un öldürülmesi ile …’ın yaralanması eylemine ilişkin olarak eylem evrakı içeriğine göre; 26.07.1992 tarihinde saat 11.30 sıralarında, … ili, 12. Cadde ile 17. Caddenin kesiştiği yerde tabanca ile … …’nın öldürüldüğü, …’ın yaralandığı, maktül … ’ya ait ceset üzerinde ölü muayene işleminin yapıldığı, olay yerinin basit krokisinin çizildiği, olay yerinde elde edilen 9 mm çapındaki 6 adet kovanın ekspertiz raporunun aldırıldığı, mağdur …’ın aldırılan adli raporunda hayati tehlikesinin olmadığı, olay yeri görgü ve tespitinin yapıldığı, olayın işlendiği tarihte faili meçhul olaylar arasında kaldığı,
04.09.1993 tarihinde … ili, Çarşı Mahallesi, 700 Sokak içinde DEP Milletvekili … ve iki korumasının öldürülmesi eylemine ilişkin olarak eylem evrakı içeriğine göre; 04.09.1993 tarihinde saat 18.00’da … ili, 2. Cadde, Elma Sokak civarında meydana gelen silahla saldırı sonucu …’ın öldürüldüğü, eylemin failinin tespit edilemediği,
21.04.2001 tarihli yer gösterme tutanağına göre; … … ve …’un öldürülmesi ile …’ın yaralanması eylemine ilişkin olarak kollukta yer gösteren başka dava dosyası sanığı … … … müdafisiz alınan beyanında; olay yerinin 17. Cadde ile 12. Caddenin kesiştiği nokta olduğunu belirttikten sonra; … kod …’un vurulacak şahsın PKK’lı olduğunu söyleyerek … kod ve kendisine cemaat mensuplarına ait bir evde iki adet Takarov marka tabanca verdiğini, bunun üzerine … kod …’un evine giderek beklemeye başladıklarını, bu sırada eve gelen küçük yaştaki bir çocuğun kendilerine şahsın evden çıktığını söylemesi üzerine … kod …’un kendisini ve … kod’u otomobil ile 12. Caddeye getirerek şahsı gösterdiğini, bunun üzerine … kod ile birlikte otomobilden inerek şahsı takip etmeye başladıklarını ve …’in hızlanarak şahsa yaklaştığını, 12. Cadde ile 17. Caddenin kesiştiği yerde şahsa ateş etmeye başladıklarını, bu sırada ateş ettikleri şahsın yanındaki kişinin … kod’a müdahale etmek için hamle yaptığını görünce silahını çıkararak bu şahsa ateş ettiğini, daha sonra olay yerinden ateş ederek kaçtıklarını,
Başka dava dosyasında yargılanan sanık … (Bişar-… kod isimli) kollukta, Cumhuriyet savcılığında ve sorguda müdafisi bulunmadan alınan beyanında; kendisine bağlı olarak faaliyet gösteren ve soyadı “Yıldız” olan örgüt üyesinin … isimli şahsın PKK örgüt mensubu olduğuna dair …’da iken örgüte rapor verdiğini, …’dan …’a bazı insanların göç ettiğini, örgütün de göç eden bu insanları takip için … kod’u …’a gönderdiğini, … kod’un çarşıda gezerken …’nın …’da olduğunu görüp onu takip ederek bu şahsın Bağlar Mahallesinde bir eve girdiğini örgüte bildirdiğini, eylem kanadı sorumlusu olan Musa …’in bir gün kendisini evine çağırdığını ve durumu anlatarak …’nın öldürüleceğini söylediğini ve …’e ait olan, öğrenci örgüt mensuplarının kaldığı eve giderek orada bulunan tabancaları … kod ile … ’a vermesini, onların da eylemi gerçekleştirmelerini istediğini, bunun üzerine … Kod ile … ’u alarak …’ün evine gittiğini, oradan markasını ve çapını hatırlayamadığı iki adet tabancayı alıp … kod ve … ’a verdiğini ve eylemi gerçekleştirmelerini istediğini, … kod ve … ’un evden ayrılmalarından bir süre sonra silahlı eylem olduğu söylentisinin yayılmaya başladığını, akşam olmadan … ’un beklemekte olduğu …’ün evine geldiğini, eylemi gerçekleştirdiklerini, eylemden sonra …’in ikamet ettiği eve kaçtıklarını, silahları da oraya bıraktıklarını söylediğini ancak … dışında ölen ve yaralanan iki şahıs hakkında herhangi bir şey söylemediğini, eylemin gerçekleştiği dönemde ifadesindeki şemada belirttiği grup ayrımlarının belirgin olarak yapılmadığını, bu nedenle … ’un eyleme tetikçi olarak katıldığını,
Mahkemede ise; atılı suçu kabul etmediğini, isnat olunan eylemlere katılmadığını, örgüt üyesi de olmadığını, iddianamede yazılı şahısların hiçbirini tanımadığını, kod ismi kullanmadığını, kolluk, savcılık ve hakim huzurundaki ifadelerini kabul etmediğini,
Başka dava dosyasında yargılanan sanık … … … kollukta müdafisi bulunmadan alınan 17.04.2001 tarihli beyanında; örgütün askeri kanadına seçildiğini ve Musa …’in sorumluluğuna girdiğini ancak silahlı eyleminin olmadığını,
21.04.2001 tarihli beyanında ise; … kod …’un vurulacak şahsın PKK’lı olduğunu söyleyerek … kod ve kendisine cemaat mensuplarına ait bir evde iki adet makarov marka tabanca verdiğini, bunun üzerine tekrar … kod …’un evine giderek beklemeye başladıklarını, bu sırada eve küçük yaşlarda bir çocuğun gelerek şahsın evden çıktığını söylediğini, … kod …’un kendisini ve … kod’u otomobil ile 12. Caddeye getirerek şahsı kendilerine gösterdiğini, bunun üzerine … kod ile birlikte otomobilden inerek şahsı takip etmeye başladıklarını, bir süre sonra … kod’un hızlanarak şahsa yaklaştığını ve 12. Cadde ile 17. Caddenin kesiştiği yerde şahsa ateş etmeye başladığını, kendisinin bu eylem sırasında koruma olduğunu, bu sırada vurulacak şahsın yanında bulunan kişinin … kod’a müdahale etmek için hamle yaptığını, kendisinin de silahını çıkararak bu şahsa ateş ettiğini, daha sonra olay yerinden şahısların bulunduğu yöne doğru ateş ederek 17. Cadde istikametine doğru kaçarak uzaklaştıklarını ve …’in evine gittiklerini, silahları eve bırakıp kendilerine eylem talimatını veren … kod …’un evine gittiklerini ve ona eylemi gerçekleştirdiklerini, tabancaları da …’in evine bıraktıklarını söyleyip ayrıldıklarını, kendisine Bişar-… kod …’un 02.02.2000 tarihli kolluk ifadesinin okunması üzerine …’un ifadesini kabul ettiğini ve vermiş olduğu ifadesininin doğru olduğunu,
Cumhuriyet savcılığında; … ve …’un öldürülmesi eylemine katılmadığını, ifadeli yer gösterme tutanağı altındaki imzanın kendisine ait olduğunu ancak emniyet mensuplarının kendisini olayın olduğu yakın bir yere götürdüklerini, korktuğu için yer gösterdiğini ancak bu eyleme katılmadığını, eylemi kimlerin gerçekleştirdiğini bilmediğini, eylem konusunda hiçbir bilgisinin olmadığını,
Sorgu ve Mahkemede; polislerin kendisini tehdit etmeleri nedeni ile eylemleri kabullenmek zorunda kaldığını, okunan yer gösterme tutanaklarını kabul etmediğini, polislerin kendisini gezdirdiklerini ancak yer gösterme yapmadığını,
Başka dava dosyasında yargılanan sanık … kollukta, Cumhuriyet savcılığında ve sorguda müdafisi bulunmadan alınan beyanında; kollukta vermiş olduğu ifadesini aynen kabul ettiğini, yer göstermeleri kendi hür iradesi ile yaptığını, Hizbullah terör örgütü üyesi olduğunu,1993 yılı içerisinde … ili, Çarşı Mahallesi, 708 Sokak içerisinde DEP Milletvekili … ve iki korumasının öldürülmesi eyleminin talimatını …’dan aldığını, eylemi … ve … … ’le birlikte gerçekleştirdiğini, olay günü kendisinde 16’lı, …’da da markasını bilmediği bir silah olduğunu, … … ’in olayda gözcülük görevini üstlendiğini, asıl Nizamettin Toğuç’u öldüreceklerini ancak ona çok benzediği için …’ı vurduklarını, kendisinin …’a, …’ın ise …’ın koruması olan şahıslara ateş ettiğini, olay yerinden kaçtıktan sonra … ve korumasının öldürüldüğünü duyduklarını,
Mahkemede ise; iki itirafçının ve üç polisin öldürülmesi isnadıyla yargılandığını ancak bu iddiaların doğru olmadığını, Şeyhmus isimli kişinin Hizbullah örgütüne çalışırken daha sonradan devlet adına istihbarat verdiğinin tespit edilmesi üzerine zorla götürülmesi eylemine katıldığının iddia edildiğini, bu iddiayı da Şeyhmus’un eşi ve … isimli kişinin öne sürdüğünü, bunun ise delil olmadığını, bu delili kabul etmediğini, ayrıca bu iddianın da bu dosyadan ayrıldığını, sahte kimlikle yakalandığı hususunun doğru olduğunu ancak Türkiye Cumhuriyetinin şeri esaslarla yönetilmesi nedeniyle askerlik yapmamak için bu sahte kimliği kullanmadığını, bildiği kadarıyla Hizbullah davasının diğer sanıklarının hep işkence gördüklerini, ancak işkenceye ilişkin raporların çoğunun imha edildiğini ve ayrıca rapor almak üzere gittikleri doktorlar tehditle veya başka bir şekilde ayarlanmak suretiyle işkenceye ilişkin emarelerin raporlara yazdırılmadığını,
Başka dava dosyasında yargılanan ve Cumhuriyet savcılığında susma hakkını kullanan sanık … … kollukta müdafisi bulunmadan alınan beyanında; eylem talimatının … ve … tarafından verildiğini ve eylemin kendisi … ve … tarafından gerçekleştirildiğini, eylem için silahları …’ın verdiğini, eylemi DEP milletvekili …’a yapmak istediklerini, …’un yanında … ve başka şahısların da bulunduğunu, milletvekillerinin …’da cadde ve esnafı gezdiklerini, kendisinin Hamza kod … ve … kod …’ın arkasında silahlı koruma olarak görev yaptığını, Çarşı Mahallesi Bankalar Caddesi yakınında 2. Cadde ile Elma Sokağının kesiştiği noktada … ve …’ın milletvekillerine doğru ateş etmeye başladıklarını, bu sırada milletvekili …’ın yaralandığını gördüğünü, bu eylemden sonra hızla olay yerinden kaçtıklarını, eylemde kullanılan silahları sorumluları olan …’ın … yerinde çalışan şu an ismini hatırlamadığı bir şahsa teslim ettiğini,
Sorgu ve Mahkemede ise; müsnet suçlamaları kabul etmediğini, yasa dışı Hizbullah örgütü ile hiçbir alakasının olmadığını, … DGM Cumhuriyet Başsavcılığının 2002/544 ve 2004/590 sayılı iddianamelerinde geçen eylemlere katılmadığını, örgüt adına herhangi bir faaliyette bulunmadığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık aşamalarda; 1991 yılında askerden geldikten sonra PKK tarafından örgüte katılması konusunda teklifte bulunulduğunu, kabul etmeyince PKK’lılar tarafından dövüldüğünü, bir süre sonra kendisini döven şahıslardan … isimli şahsın öldürüldüğünü, PKK taraftarlarının bu eyleme katıldığını düşünerek kendisini listeye aldıklarını, bu nedenle korktuğunu ve Hizbullah’a katıldığını, ailesinin yurt dışında yaşadığını ve yalnız olduğunu, örgüte katıldıktan sonra mescide gittiğini ve burada Kuran-ı Kerim ve Siyer dersleri aldığını, 1992 yılı sonlarında ise bulunduğu … ilçesinden ayrılarak … iline gittiğini, 3-4 yıl kadar burada kaldığını, bu sırada yurt dışına gitmek için uğraştığını ve 1996 yılında Almanya’ya gittiğini, ailesinin 1969 yılından beri yurt dışında çalıştıklarını, 1992 yılından sonra örgüt ile herhangi bir ilişkisinin olmadığını, örgüt adına silahlı eylemlere katılmadığını, …’ın, … ve …’un, …’ın öldürülmesi gibi eylemlere katılmadığını, …, … … , …, … , …’ı tanımadığını, herhangi bir örgüt mensubunu da sorgulamadığını, suçlamaları kabul etmediğini, iddia edilen ses kaydı üzerinde gerekli incelemenin yaptırılması yönünde talepte bulunduklarını ancak ses kaydının aynı Mahkemenin 2000/171 sayılı dosyasında emanette kayıtlı olduğunu ve buna ilişkin bir ses incelemesi yapılmadığını, … askeri kanatta görev alıp çeşitli illerde eylemlere katılan ve daha sonra itirafçı olduğundan cemaatle arası açılan …’ın Hizbullah içerisinde faaliyet gösterdiği sırada … Sarıaltın adına sahte kimlik düzenleyip gittiği her yerde kendisini … olarak tanıttığını, sorgu kasetinin 169. sayfasında kendisine “askeri kanada kendi isteğinle mi girdin,” şeklindeki soruyu, gerekçeli kararının 271. sayfasında kolluğun başka dava dosyasında yargılanan … ‘e sorduğunu, … ‘in vermiş olduğu ifadesinde “ben kendi isteğim ile girdim” şeklinde cevapladığını, “askeri kanatta ne diye ayrılmak istiyorsun?” diye sorulduğunda; “… sorunlarım var hastayım, böbrek hastasıyım şeklinde” beyanda buluduğunu, yine ana davanın gerekçeli kararının 278. sayfasında polise vermiş olduğu ifadesinde “benim damar tınaklığım var koşamıyorum bu nedenle askeri kanatten ayrılmak için Metin …’a yazılı olarak beyanda bulundum” şeklinde ifade ettiğini, sorgu kasetinin iddia makamının iddiasına koymadığı dört olayın da … ‘in ifadesinde geçtiğini ve yine aynı sanığın kendi ifadelerinde özellikle … ile olan ilişkisi ile … ile olan ilişkisini apaçık anlattığını, kendisinin ise hasta olmadığını, herhangi bir … sorununun bulunmadığını, 2010-2011 yılında iki ayrı hastaneden almış olduğu raporlarda herhangi bir … bozukluğunun olmadığının belirtildiğini, başka dava dosyasında yargılanan …’a ilişkin belgelere bakıldığında birçok belgede … kod isminin geçtiğini, yine ismi … olan ve askeri kanatta görev almış olanların isimlerinin yer aldığı belgeyi de mahkemeye ibraz ettiğini, özellikle Hizbullah mensubu olup da Hizbullah tarafından sorgulanan 26 kişinin isimlerinin yer aldığı listedeki isimlerden altısının … olduğunu, örgütün … askeri kanat listesini ve bazı itirafçıların kolluk beyanlarında isminin bulunmadığını, …, Metropol ve … askeri kanat listesinde yer alan kişilerin vermiş oldukları ifadelerini hiçbir yerinde isminin geçmediğini ve bu şahısların arasında itirafçı olan sanıkların da bulunduğunu, … TEM şubesinde görevli olan ve 2001 yılında tutuklanan Hizbullah askeri kanadında yer alan …’in ifadesini alan görevli memurun şantajla evrakları imzalattığı ve …’e işkence yaptığı iddiaları ile hakkında soruşturma yapıldığını, bu iddiayı dikkate alan Fatih Cumhuriyet Başsavcılığınca polis memuru Bahadır Kırcı’nın ifadeye çağrılıp hakkında bir şikâyet olduğu belirtilerek “… size kaç sayfa ifade verdi,” diye sorulduğunda polis memurunun 14 sayfa olduğunu beyan ettiği, ancak dosya içerisine 16 sayfalık bir ifadenin olup son sayfasında kendi isminin geçtiğini, … ‘in öldürülmesi olayında başka dava dosyasında yargılanan …’ün beyanlarının bulunduğunu, vermiş olduğu ifadesinde olayın kimler tarafından ve ne şekilde gerçekleştirildiğini ve polis huzurunda tatbikat gerçekleştirdiğini ifade etiğini, polis memurlarının ifadelerine göre bu olayın faili meçhul arasından çıkarıldığı, PKK’nın askeri kanadının üst düzey mensuplarından olan Alaattin Kanat ve arkadaşı …’nun, İsmail Yeşilmen tarafından öldürüldüğünü ve bunlar yakalandıktan sonra vermiş olduğu kolluk ve hatta daha sonra TBMM araştırma komisyonu ile görüşüp milletvekillerine vermiş olduğu ifadelerinde suçlamaları ikrar etiklerini ancak …’ın tekrar diriltilip bu sefer bu kişiyi öldürenlerin kendisi, Mithat Yıldız ve … olarak geçtiğini, medyaya düştüğü kadarıyla Ergenekon davalarında geçen gizli tanıkların vermiş oldukları beyanlarında …’ı Ergenekonun öldürdüğünü ve genellikle PKK’nın üst düzeyi tarafından yani …, …ın talimatı ile gerçekleştirildiğinin belirtildiğini, atılı eylemlere katılmadığını savunmuştur.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
Uyuşmazlığın çözümü için 765 sayılı (mülga) TCK’nın 168. maddesinde düzenlenen örgüte üye olma ile aynı Kanun’un 169. maddesinde düzenlenen örgüte yardım etme suçlarının açıklanması gerekmektedir.
765 sayılı (mülga) TCK’nın 168. maddesinde yer alan; “Her kim, 125, 131, 146, 147, 149 ve 156 ncı maddelerde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet ve çete teşkil eder yahut böyle bir cemiyet ve çetede amirliği ve kumandayı ve hususi bir vazifeyi haiz olursa onbeş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezasına mahküm olur.
Cemiyet ve çetenin sair efradı on yıldan onbeş yıla kadar ağır hapisle cezalandırılır” şeklindeki düzenlemenin birinci fıkrasında, Kanun’un 125, 131, 146, 147, 149 ve 156. maddelerinde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet ve çete oluşturmak veya böyle bir cemiyet ve çetede amirlik, yöneticilik ve hususi bir vazife üstlenmek eylemleri yaptırıma bağlanmıştır. Silahlı cemiyet ve çetenin sair efradı olmanın cezai müeyyidesi de maddenin 2. fıkrasında düzenlenmiş olup birçok yargısal kararda vurgulandığı üzere; silahlı cemiyet ve çetede amirlik, yöneticilik ve hususi bir görev almayan, çeteye basit şekilde katılan, ulaşılmak istenen amaca ait konularda irade birliği içinde olan, çeteye katılırken çetenin niteliğini bilen ve çetenin ulaşmak istediği amacı kendi amacına uygun görenler ise cemiyet ve çetenin sair efradıdır.
Silahlı cemiyet ve çeteye yardım suçu ise 765 sayılı (mülga) TCK’nın 169. maddesinde; “64 ve 65 inci maddelerde beyan olunan hal haricinde her kim, böyle bir cemiyete ve çeteye hal ve sıfatlarını bilerek barınacak yer gösterir veya yardım eder yahut erzak veya esliha ve cephane veya elbise tedarik …ederse üç seneden beş seneye kadar ağır hapis ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir. Madde metninde yer alan; “eder veya her ne suretle olursa olsun hareketlerini teshil” ibaresi, suç tarihinden önce 30.07.2003 tarih ve 4963 sayılı Kanunun 2. maddesiyle metinden çıkarılmıştır.
765 sayılı (mülga) TCK’nın 169. maddesinde, aynı Kanun’un 64 ve 65. maddelerinde öngörülen iştirak hâlleri dışında, 168. maddesinde sayılan suçları işlemek amacıyla oluşturulan silahlı çeteye, seçimlik olarak sayılmış özel yardım hâlleri suç olarak düzenlenmiştir. Bu suçun oluşması için failin, 168. maddede nitelikleri belirtilen silahlı cemiyet ve çete mensuplarının eylemlerine iştirak etmeksizin, onların hal ve sıfatlarını bilerek barınacak yer göstermesi veya yardım etmesi, yahut erzak, silah, cephane veya giysi temin etmesi gerekmektedir. Suçun oluşması için silahlı çeteye, silahlı çete mensuplarının hâl ve sıfatlarını bilerek ve isteyerek yardım edilmelidir.
Gelinen noktada 5237 sayılı TCK’da düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olma ve silahlı terör örgütüne yardım etme suçlarının da üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”; aynı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu, “Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi…” şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında; 3713 sayılı Kanun’un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
18.07.2006 tarihli ve 26232 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 17. maddesiyle, terör örgütünün tanımını yapan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun birinci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış; madde gerekçesinde, Türkiye’nin de taraf olduğu Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 2. maddesinin (a) bendine uygun olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinde suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt tanımlaması yapıldığı için, Terörle Mücadele Kanunu’nda ayrıca örgüt tanımlaması yapılmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendine göre örgüt mensubu suçlu; suç işlemek için örgüt kuran, yöneten, bu örgüte katılan veya örgüt adına suç işleyen kişidir.
TCK’nın “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinde;
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile … ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur…” hükmüne yer verilmiştir.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve … niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, … içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasa’da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın, kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir.
Bu suçun mağduru ise; öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.
TCK’nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından söz edebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli … ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arz eden örgütün varlığı için ileride ihtimal dahilindeki suç/suçları işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.
Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK’nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,
a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.
b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.
c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.
d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, … ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere kanunların suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla, sahip bulunduğu üye sayısı ile … ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli yapılara suç örgütü denmektedir. Terör örgütleri ise ideolojik amaçları olan suç örgütleridir. Terör örgütlerini, suç örgütlerinden ayıran bu ideolojik amaç; 3713 sayılı Kanun’un 1. maddesinde gösterilen Cumhuriyetin Anayasa’da belirtilen niteliklerine karşı olabileceği gibi, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ve Cumhuriyetin varlığına, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya veya yıkmaya ya da ele geçirmeye, Devletin iç ve dış güvenliğine, kamu düzeni veya genel sağlığa ya da temel hak ve hürriyetlere yönelik de olabilmektedir.
3713 sayılı Kanun’un “Terör örgütleri” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü ile TCK’nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.
TCK’nın 314. maddesinde tanımlanan “Silahlı örgüt” suçu ise;
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen, TCK’nın “Silahlı Örgüt” başlıklı 314. maddesinde; TCK’nın ikinci kitap dördüncü kısmının dördüncü bölümünde yer alan devletin güvenliğine karşı suçlar ile beşinci bölümünde yer alan anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla silahlı örgüt kuran, yöneten ve örgüte üye olanların cezalandırılmaları öngörülmüş ve maddenin son fıkrasında; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından aynen uygulanacağı düzenlenmiştir.
765 sayılı Türk Ceza Kanunu sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, örgütün faaliyetleri doğrultusunda işlenen suçlardan da ayrıca sorumluluk esası kabul edilmiş, yardım etme eylemleri de yaptırım açısından örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek, bağımsız bir şekilde örgüte yardım suçuna yer verilmemiştir.
Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı hüküm altına alınırken, örgüte yardım sayılan eylemlerin nitelik bakımından örgüt üyeliğine denk sorumluluğu gerektirdiği kabul edilmiştir. Buna göre, örgüt üyesi olmaksızın, bilerek ve isteyerek örgütün bir …, görev ya da hizmetinin yerine getirilmesi eylemi örgüt üyeliği olarak cezalandırılmakta iken; TCK’nın 220. maddesinin 7. fıkrasında 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, yapılan yardımın niteliğine göre cezanın üçte birine kadar indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Silahlı terör örgütüne yardım fiilinin oluşması için, failin örgüt üyeleriyle önceden bir anlaşma yapması veya yapılan planlara dahil olması zorunlu değildir. Yardım fiilinin örgüt üyelerinin tamamına veya üyelerden birine yapılması arasında bir fark bulunmamaktadır. Fakat, örgütün amacı ve kollektif faaliyetleri bilinerek ve istenerek yardım edilmesi zorunludur (… , … , … , Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, … Yayınevi, …, 2014, s. 8934). Yardım edenler zamanlarının büyük bir bölümünü örgüte hasretmiş kişiler olmayıp kendi hayatlarının akışı içerisinde bazen örgüte ait işleri kabul eden şahıslardır.
Örgüte yardım etme suçuna ilişkin olarak öğretide;“Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen ‘bilerek’ ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi halinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir” (…, Suç Örgütleri, Seçkin Yayıncılık, 7. Baskı, s. 38-39); “Yardımın maddî bir yardım olması gerekli değildir. Örneğin suç örgütüne belli bir hususta bilgi ve belge sağlanması da yardım olarak kabul edilmelidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus yardımın örgüte yapılmasıdır. Kanun koyucu, yardımın niteliğini belirlemediği için örgüte bilerek ve isteyerek herhangi bir yardımda bulunan kişi bile bu durumda örgüt üyesi olarak cezalandırılacaktır. Örgüte sadece bir kez önemsiz nitelikte bir yardımda bulunan kişi bile, örneğin örgüt üyeleri arasında bir kez iletişim sağlayan kişi, bu hüküm nedeniyle örgüt üyesi gibi cezalandırılabilecektir” (Feridun Yenisey, Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 70) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı “Devlet Kuvvetleri Aleyhinde Cürümler” başlıklı TCK’nın 146. maddesi;
“Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men’e cebren teşebbüs edenler, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olur.
65 inci maddede gösterilen şekil ve suretlerle gerek yalnızca gerek bir kaç kişi ile birlikte kavli veya tahriri veya fiili fesat çıkararak veya meydan ve sokaklarda ve nasın toplandığı mahallerde nutuk irat veyahut yafta talik veya neşriyat icra ederek bu cürümleri işlemeğe teşvik edenler hakkında, yapılan fesat teşebbüs derecesinde kalsa dahi ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası hükmolunur.” şeklindedir.
Maddede devletin (siyasal iktidar düzeni ve fonksiyonları) aleyhine işlenen fiiller cezalandırılmaktadır. Hükümet düzeni, Devlet kuvvetlerinin şekillenişi, Devletin temel ideolojik yapısı, temel insan hakları, seçim sistemi gibi değerler ise Devletin Siyasal İktidar düzenini oluşturmaktadır. Suçun konusu bu olduğuna göre bu kavramın içine Anayasa’nın 1. maddesindeki Devlet ve Hükûmet şekline ilişkin “Cumhuriyet” ile 2. maddesindeki “Laiklik” ilkeleri de girmektedir.
Cumhuriyet, egemenliğin bir kişiye veya bir zümreye değil tüm topluma ait bulunduğu bir devlet şeklini, Laiklik ise genel anlamda devlet yönetiminin dini kurallara göre değil, toplum gereksinimlerinin akılcı ve bilimsel kurallara göre karşılandığı bir yönetim biçimini tanımlar. Madde ile Devletin Siyasal İktidar düzeninin hukuka aykırı yöntemlerle ve zorla değiştirilmesine teşebbüs edilmesi suç sayıldığına göre bu hususa yönelik icra hareketlerinin cezalandırıldığı anlaşılmaktadır. Ancak bu suçun oluşumunda genelde diğer suçlarda olduğu gibi neticenin gerçekleşmesi aranmaz. Zira bu suç tipinde netice gerçekleşmişse, artık o fiili cezalandırma olanağı ortadan kalkar. Bu nedenle öğretide bu suç peşinen tamamlanmış suç, neticesi hareketten ayrı suç olarak da tanımlanmaktadır. Bu nitelikteki suçların özelliği teşebbüs aşamasında kalan fiillerin de tamamlanmış suç gibi cezalandırılması, ceza uygulaması açısından teşebbüs ile tamamlanmış suç ayrımının yapılmamasıdır.
765 sayılı TCK’nın 146. maddesinde düzenlenen suçun icrasına başlandığına, faile suçun tamamlanmış hâlinin cezasının uygulanabilmesi nedeniyle öğretideki bir görüşe göre bu suç tipinin salt tehlike suçu veya salt hareket suçu olarak nitelendirilmesi de yerinde değildir. Zira tehlike ve salt hareket suçları hukuka aykırı hareketten ayrı olarak hukuka aykırı neticenin öngörülmediği suç tipleridir. Oysa TCK’nın 146. maddesinde, hareketten ayrı olarak neticede belirtildiğine göre bu suç aynı zamanda bir zarar suçu dur.
Maddede, neticesi hareketten ayrı bir suç tipi tanımlanması, özelliğin, salt ceza uygulaması yönünden tamamlanmış suç, teşebbüs aşamasında kalmış suç ayrımını ortadan kaldırmakla sınırlı bulunması nedeniyle, bir fiilin anılan madde uyarınca cezalandırılabilmesi için o fiilin icra hareketi niteliğinde bulunması zorunludur. Diğer bir deyişle maddedeki teşebbüs eden sözcüğü icra hareketine başlanması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu açıdan da fiilin elverişli vasıtalarla icrasına başlanmış olması aranır. Bir fiilin 146. madde yönünden icra hareketi niteliğinde olup olmadığı hususu ise olayın akışına göre değerlendirilir.
Bu suç, gittikçe ağırlaşan, belirli bir süreçte gelişen, muhtelif fiillerin nedensellik bağı içinde gerçekleştirilmesini zorunlu kıldığından öğretide müterakki suç, gelişimli suç olarak da tanımlanmakta, dolayısıyla bu suç failleri hakkında önceki suç aşamalarının cezaları uygulanmamaktadır. Bu suçun kasten işlenebilen suçlardan bulunduğunda ise kuşku yoktur. Ancak failin gerçekleştirmek istediği sonucun Anayasa’ya aykırı olup olmadığını bilmemesi, bu konuda düşeceği yanılgı, suç kastına ve dolayısıyla sonuca etkili değildir. Yine bu suçun işlenmesi için önceden oluşturulmuş bir çete veya örgütün varlığı da zorunlu değildir. Maddede “teşebbüs edenler” deyiminin kullanılmış olması, suçun işlenmesi bakımından şahıs itibarıyla ayrım yapılmadığını, korunan değeri zorla ihlâl eden bir kimsenin konumuna bakılmaksızın bu suçun faili olabileceğini ortaya koymaktadır.
Öte yandan; ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delilerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK gerekse 5271 sayılı CMK; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Hizbullah örgütünün, Doğu, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, İslami-Kürt Devleti kurmak için terör eylemlerine girişen, ilk aşamada bölge hakimiyeti için PKK terör örgütü mensupları ile silahlı mücadele veren, siyasi ve askeri kanatları olan, üyelerinin çoğu silahlı, emir-komuta zinciri mevcut, disiplinli ve düzenli bir silahlı çete, aynı zamanda bir terör örgütü olduğu ve Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 09.10.1995 tarihli ve 4933-5230 sayılı kararı ile bu örgütün silahlı terör örgütü olduğuna dair karar verildiği,
… 4. Ağır Ceza Mahkemesince 25.12.2006 tarihinde yasa dışı Hizbullah terör örgütü üyesi olma ve örgütün amacı doğrultusunda eylem yapma suçundan sanık hakkında gıyabi tutuklama müzekkeresi düzenlendiği, 10.09.2008 tarihinde Viyana Başkonsolosluğunca verilen seyahat belgesiyle sanığın pasaport kontrol noktasına geldiğinde yakalanarak … Emniyet Müdürlüğü TEM şubede görevli memura teslim edildiği, sanık …’a ait 18.01.1995 tarihli el yazmalı fotoğraflı özgeçmiş raporuna göre; Hizbullah silahlı terör örgütüne katıldıktan sonra … Ulu Camide örgütsel içerikli dersler alıp öğrencilere örgütsel içerikli ders verdiği, … ilçesinden sonra … ilinde çeşitli örgüt mensuplarının sorumluluğunda faaliyet yürüttüğü, yaptığı faaliyetler hakkında sorumlusuna rapor verdiği, kendi sorumluluğunda olan örgüt mensuplarından da raporlar alarak üst sorumlularına bildirdiği, eylemlere katıldığı, … ilinde ele geçirilen örgütsel dökümanlarda sanık …’ın isminin yer aldığı, örgüt arşivinden ele geçirilen “C:1 MASA 2-146” nolu kasette sorgucunun “…” kod isimli örgüt mensubu ile konuştuğu, 27.06.1992 gün … ili merkez … Mahallesi 17. Cadde ile 12. Cadde kavşağında … ve …’un öldürülmesi, 04.09.1993 tarihinde … ili, Çarşı Mahallesi, 700. Sokak içinde DEP Milletvekili … ve iki korumasının öldürülmesi olaylarının da kasette yer aldığı ve iddianameye konu edilmeyen eylemlerden bahsedildiği, başka dava dosyasında yargılanan sanık …’un (Bişar-… kod isimli) kollukta, Cumhuriyet savcılığında ve sorguda müdafisi bulunmadan alınan beyanlarında, … kod ve … ’un evden ayrılmalarından bir süre sonra silahlı eylem olduğu söylentisinin yayılmaya başladığını ve eylem talimatını verdiğini beyan ettiği, Mahkemede ise atılı suçu kabul etmediğini, isnat olunan eylemlere katılmadığını, … … kollukta müdafisi bulunmadan alınan 17.04.2001 tarihli beyanında, örgütün askeri kanadına seçildiğini ve …’in sorumluluğuna girdiğini ancak silahlı eyleminin olmadığını, 21.04.2001 tarihli beyanında, … kod …’un vurulacak şahsın PKK’lı olduğunu söyleyerek … kod ve kendisine cemaat mensuplarına ait bir evde 2 adet Makarov marka tabanca verdiğini, …’un evine gittiklerini ve ona eylemi gerçekleştirdiklerini, tabancaları da …’in evine bıraktıklarını söyleyip buradan ayrıldıklarını ve …’un 02.02.2000 tarihli kolluk ifadesini kabul ettiğini ve vermiş olduğu ifadesinin doğru olduğunu ifade etmiş ise de Cumhuriyet savcılığında, … ve …’un öldürülmesi eylemine katılmadığını, sorgu ve Mahkemede, polislerin kendisini tehdit etmeleri nedeni ile eylemleri kabullenmek zorunda kaldığını ifade etmiş, başka dava dosyasında yargılanan sanık … kollukta, Cumhuriyet savcılığında ve sorguda müdafisi bulunmadan alınan beyanında, DEP Milletvekili … ve iki korumasının öldürülmesi eyleminin talimatını …’dan aldığını, eylemi … ve … … ’le birlikte gerçekleştirdiğini, Mahkemede ise kendisinin iki itirafçının öldürülmesi ve üç polisin öldürülmesi isnadıyla yargılandığını ancak bu iddiaların doğru olmadığını beyan etmiş, başka dava dosyasında yargılanan sanık … … kollukta müdafisi bulunmadan alınan beyanında, eylem talimatının … ve … tarafından verildiğini ve bu eylemin kendisi, … ve … tarafından gerçekleştirildiğini, sorgu ve Mahkemede ise müsnet suçlamaları kabul etmediğini ifade etmiş, sanık ise savunmalarında atılı suçlamaları kabul etmemiş, ses kaydına ilişkin araştırma yapılıp ses analizi yapılmasını talep etmiş, ses kaydında sorgulanan kişinin kendisi olmadığına ilişkin çeşitli belgeleri mahkemeye sunmuş, hakkında beyanda bulunan kişilerin kendisini bizzat mahkemede teşhis etmediklerini ve beyanlarından döndüklerini belirtmiş, örgüte ait yapılanmaların hiçbirinde kendi isminin geçmediğini ayrıca DEP Milletvekilinin öldürülmesine ilişkin başka dava dosyalarında bu olayın PKK tarafından yapıldığına ilişkin beyanların olduğunu savunmuştur,
Dosya kapsamına göre sanığa ait olduğu belirtilen özgeçmiş raporu, ses kaydı, başka dava dosyasında yargılanan sanıkların kollukta ve çeşitli aşamalarda sanık hakkında verdikleri müdafisiz beyanları doğrultusunda, sanığın iki öldürme olayında bulunduğu kabul edilerek mülga 765 sayılı TCK’nın 146. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiş ise de somut olayda sanığa ait olduğu kabul edilen ve suçlamaların asıl kaynağı olan ses kaydı üzerinde bir inceleme yapılmadan karar verilmesi ve sanık hakkında beyanda bulunan başka dava dosyası sanıklarının, sanıkla yüz yüze gelmeleri ve teşhis olanakları sağlanarak beyanlarının alınması gerekirken yalnızca müdafisiz verdikleri beyanlarla yetinilmesinin adil yargılanma hakkının ihlâli niteliğinde olacağı dikkate alındığında, sanık hakkında eksik araştırma ile hüküm verildiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne, Özel Dairenin onanma kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme kararının eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24.06.2014 tarihli ve 4417-7646 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- … (Kapatılan) 6. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK’nın mülga 250. maddesiyle görevli) verilen 25.04.2013 tarihli ve 62-326 sayılı mahkûmiyet hükmünün, sanık … hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulması isebetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı kabul edilerek Özel Dairenin onama kararının kaldırılıp Yerel Mahkemenin mahkûmiyet hükmünün bozulmasına karar verilmesi karşısında, cezanın İNFAZININ DURDURULMASI için YAZI YAZILMASINA,
5- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 15.02.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.