YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/103
KARAR NO : 2017/183
KARAR TARİHİ : 21.03.2017
Yargıtay Dairesi : 5. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Mühür bozma suçundan sanık …’un beraatine ilişkin, Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.05.2009 gün ve 391-433 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 14.11.2012 gün ve 12388-11369 sayı ile;
“Sanığın çalıştığı LPG istasyonunun Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevlilerince 12/06/2006 tarihinde mühürlenerek faaliyetten men edilmesine rağmen 15/03/2008, 21/04/2008 ve 27/05/2008 tarihlerinde yapılan kontrollerde sanığın mührü bozarak faaliyete devam ettiğinin iddia edilmesi karşısında, mühürleme ve bozma tutanaklarının asılları veya onaylı suretlerinin ilgili kurumdan getirtilip, bu tutanakları tanzim eden görevlilerin tanık sıfatı ile dinlenerek mühürlemenin usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığı tespit edildikten ve sanığın savunmasında yetkisinin sadece evrak alıp vermeye dair olduğunu ve işyerinin mühürlenmesinden işyeri sahibi ve yetkilisinin bilgisi bulunduğunu ileri sürmesi nazara alınarak hakkında suç duyurusunda bulunulan Hasan Esat Ilıcan hakkında dava açılıp açılmadığı araştırılıp, açılmamışsa açılması, açılmış dava bulunması halinde ise davaların birleştirilmesi sağlandıktan sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri yerine eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 02.05.2013 gün ve 123-143 sayı ile;
“Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 14/11/2012 tarih ve 2011/12388 esas, 2012/11369 karar sayılı ilamı ile mahkememizin 27/05/2009 tarih ve 2009/391-433 esas ve karar sayılı kararı özetle;
1- Mühürleme ve mühür bozma tutanaklarının asıllarının kurumlarından getirttirilmesi,
2- Tutanakları düzenleyen görevlilerin tanık sıfatıyla dinlenerek mühürlemenin usulüne uygun yapılıp yapılmadığı hususunun tespiti,
3- Sanığın savunmasında yetkisinin sadece evrak alıp vermeye dair olduğunu ve iş yerinin mühürlenmesinde iş yeri sahibi ve yetkilisinin bilgisi bulunduğunu ileri sürmesi karşısında;
A) Suç duyurusunda bulunulan Hasan Esat Ilıcan hakkında dava açılıp açılmadığının araştırılması,
B) Dava açılmamış ise açılması,
C) Açılmış dava var ise davaların birleştirilmesi sağlandıktan sonra sanığın hukuki durumunun tayini ve takdiri yerine eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Dosyada mevcut mühürleme ve mühür bozma tutanaklarının aslı mevcut değil ise de tutanakların sahteliği veya gerçeğe aykırı olduğu hususunda herhangi bir iddia bulunmadığı, ayrıca katılan idare vekilinin C. Başsavcılığına hitaben yazmış olduğu şikâyet dilekçesinde söz konusu tutanaklardan söz edilmiş olması ve de mahkememizce sanığın beraatine ilişkin gerekçe karşısında anılan tutanakların getirttirilmesi sanığın hukuki durumunu ve sonucu etkileyen bir husus değildir.
15/03/2008, 21/04/2008 ve 27/05/2008 tarihli mühürleme ve mühür bozma tutanaklarının incelenmesinde mühürlemenin usulüne uygun yapılmış olduğu görülmüş olup, mühürlemenin usule aykırı olduğuna dair katılan veya sanık tarafından ileri sürülen bir iddiada bulunmamaktadır.
Öte yandan mühürleme tutanaklarının düzenlendikleri tarihten bu yana beş yıldan fazla bir süre geçmiş olup, her yıl yüzlerce hatta binlerce tutanak düzenleyen görevlilerin aradan geçen süre itibarıyla mühürleme olaylarını hatırlamaları olanaksız olup, kendileri tarafından düzenlenen tutanakların usule aykırı olduğunu beyan etmeleri beklenemeyektir. Bu tür dosyalarda ve uygulamada tutanak düzenleyicilerinin genellikle ‘olay üzerinden uzun süre geçtiğinden olayı hatırlamıyorum. Tutanak altındaki imza bana aittir’ şeklinde beyanda bulundukları da bilinen bir gerçek olup, bu sebeple tutanak düzenleyicilerinin dinlenilmesi bir taraftan aradan uzun zaman geçmesi, diğer yandan mühürlemenin usulüne aykırı olduğuna ilişkin bir iddia ve savunmanın bulunmayışı ve beraat kararımızdaki gerekçeye göre kovuşturmaya bir katkı sağlamayacağı açıktır.
Sanık savunmasında yetkisinin sadece evrak alıp vermeye dair olduğunu beyan etmiş olmakla beraber mahkememiz gerekçesinde yalnızca savunmaya itibar edilmemiş, soruşturma evresinde dosyaya sunulan Ankara 23. Noterliğince düzenlenen 30/11/2007 tarihli mesul müdürlük sözleşmesinden söz edilerek anılan sözleşmede sanığın yetki ve görevinin evrak alıp vermeye ait olduğu açık bir şekilde belirtilmesi karşısında başkaca bir belge ve araştırmaya gerek duyulmamıştır.
Gerekçeli kararımızda açıklandığı ve birçok dosyada bilindiği üzere bu tür dosyalarda ve olaylarda iş yeri sahiplerinin genellikle iş yerinde çalışan pompacı ve işçileri mesul müdür adı altında çalıştırdıkları, ticaret siciline kayıt yaptırmadıkları ve esasen mesul müdürlük sözleşmesinin içeriği göz önüne alındığında sanığın iş yerinde yetkili olmadığı açıkça anlaşılmakta olup, belediye başkanlığınca konulan mührün bozulması için herhangi bir nedende bulunmamaktadır.
Mahkememiz gerekçesinde açıkça sanığın iş yeri yetkilisi ve sorumlusu olmadığını belirtmesi ve bunu dosyada mevcut mesul müdürlük sözleşmesi adı altında düzenlenen belgeden açıkta anlaşılacağı üzere iş yeri sahibi Hasan Esat Ilıca’nın hakkında dava açılıp açılmadığının araştırılması veya dava açılması sanığın hukuki durumunu etkileyecek bir husus değildir. Öte yandan bozma ilamında iş yeri sahibi hakkında dava açılmamış ise açılması belirtilmiş ise de, kamu davasının açılması CMK 170 maddesi gereğince C. Savcısının yetki ve görevine giren bir konu olup mahkememizce ancak suç duyurusuna ilişkin ihbarda bulunulması mümkün olup dava açılması hukuken olanaklı değildir. Dava açılması hakkındaki takdir hakkının Cumhuriyet savcısında olması karşısında bu yöndeki bozmaya da katılma olanağı bulunmamaktadır.
Sonuç itibarıyla dosyada mevcut mesul müdürlük sözleşmesi, mühürleme ve mühür bozma tutanakları, aksi kanıtlanamayan savunma karşısında; Yargıtay bozma ilamında belirtilen bozmaya ilişkin konuların araştırılmasının kovuşturmaya bir yenilik getirmeyeceği, Mahkememizin beraate ilişkin gerekçesi karşısında bozmaya konu işlemlerin sanığın hukuki durumunu etkilemesinin söz konusu olmadığı gibi mahkememizce yeterli araştırma yapılmış ve yeterli gerekçeyle hüküm kurulmuştur” gerekçesiyle önceki hükümde direnerek sanığın beraatine karar vermiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.01.2014 gün ve 208880 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 62-974 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince 26.01.2017 gün ve 259-311 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı mühür bozma suçunun sübutu bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Ankara Büyükşehir Belediye Encümenince, sanığın çalıştığı Karden Akaryakıt ve Otomotiv Ticaret Limited Şirketi ünvanlı akaryakıt istasyonunun faaliyetinin menine karar verildiği ve görevlilerce 12.06.2006 tarihinde işyerinin mühürlendiği, 15.03.2008, 21.04.2008 ve 27.05.2008 tarihlerinde yapılan kontrollerde ise mührün bozularak faaliyete devam edildiğinin tespit edilmesi üzerine yeniden mühürleme yapılarak bu hususa ilişkin tutanaklar düzenlendiği, sanığın mühürleme ve mühür bozma tutanaklarını Karden Akaryakıt ve Otomotiv Ticaret Limited Şirketi adına sorumlu müdür sıfatıyla imzaladığı, ancak dosya içerisindeki mühürleme ile mühür bozma tutanakları fotokopi olup, asılları veya onaylı örneklerinin bulunmadığı,
Karden Akaryakıt ve Otomotiv Ticaret Limited Şirketini temsilen şirket müdürü Hasan Esat Ilıcan ile işçi sıfatıyla sanık … arasında düzenlenen 30.11.2007 tarihli mesul müdürlük sözleşmesinde; sanığın bir yıl süre ile belirtilen işyerinde çalışacağı, mesul müdürün işyeri için ilgili vergi dairesinden, belediyeden, ilgili resmi makam ve mercilerden, bu makam ve mercilerin bağlı olduğu ilgili birimlerinden evrak almaya ve tebligatları imzalamaya yetkili olacağı düzenlemelerinin yer aldığı,
Yerel mahkemece 27.05.2009 tarihli hükümle, Karden Akaryakıt ve Otomotiv Ticaret Limited Şirketinin müdürü olan Hasan Esat Ilıcan hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Sanık kollukta; Karden Akaryakıt İstasyonunda 2007 yılı Aralık ayından 2008 yılı Aralık ayına kadar mesul müdür olarak çalıştığını, bu süre içerisinde işyerinin LPG pompa istasyonunun belediye görevlilerince mühürlendiğini, mühürleme işlemi nedeniyle işyerinde çalışan işçilerin mağdur olduğunu görünce pompalardaki mühürleri kopardığını, işyerinin faaliyete devam ettiğini, belediye görevlilerinin üç kez mühürlerin koparıldığını tespit ettiklerini, mührü koparmanın suç olduğunu bildiğini ancak bunu yapmak zorunda kaldığını,
Mahkemede ise; akaryakıt istasyonunda çalıştığı süreçte işçilerin başında olduğunu ancak istasyonu sevk ve yönetim yetkisinin bulunmadığını, yetkisinin sadece işyeriyle ilgili evrak alma ve vermeye ilişkin olduğunu, işyerinin ruhsatının bulunmaması nedeniyle mühürlendiğini, buna rağmen çalışmaya devam edildiğini, işyerinin mühürlenmesinden işyeri sahibi ve yetkilisinin bilgisinin bulunduğunu, kendisinin sadece orada çalışan bir işçi olduğunu, suçlamayı kabul etmediğini,
Savunmuştur.
Ceza muhakemesinin amacı, usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda, somut gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde kesin olarak ortaya çıkarılmasıdır. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılarak maddi gerçeğe varmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle, ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Dosya içindeki mühürleme ve mühür bozmaya ilişkin tutanaklarının fotokopi niteliğinde olması, sanığın bu tutanakları şirketin sorumlu müdürü sıfatıyla imzalamasına rağmen, yetkisinin sadece evrak alıp vermeye ilişkin olduğunu ve işyerinin mühürlenmesinden işyeri sahibi ve yetkilisinin bilgisinin bulunduğunu savunması ve dosya içindeki mesul müdürlük sözleşmesinin içeriği göz önüne alındığında; mühürleme ve mühür bozma tutanaklarının asılları veya onaylı suretlerinin ilgili kurumdan getirtilip, bu tutanakları tanzim eden görevlilerin tanık sıfatı ile dinlenerek mühürlemenin usulüne uygun şekilde yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi ve Hasan Esat Ilıcan hakkındaki suç duyurusunun akıbetinin araştırılıp, dava açılmış ve derdest ise bu dava ile birleştirilmesi, hüküm verilmiş ve kesinleşmiş ise dosyasının bu dosya içine konmasından sonra, tüm deliller birlikte değerlendirilerek, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesinin 02.05.2013 gün ve 123-143 sayılı direnme hükmünün, eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.03.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.