Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2016/984 E. 2020/400 K. 06.10.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/984
KARAR NO : 2020/400
KARAR TARİHİ : 06.10.2020

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 173-86

Kasten yaralama suçundan sanıklar …, …, … ve …’in TCK’nın 86/2, 87/3 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına, sanık … yönünden ayrıca TCK’nın 58. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Araç Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.10.2009 tarihli ve 60-115 sayılı hükümlerin sanıklar ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 19.11.2012 tarih ve 18744-38505 sayı ile;
“1) Mağdurun burnunda kırığa neden olacak şekilde yaralanmasının TCK’nın 86/1. maddesi kapsamında kalması karşısında temel cezanın maddi hata yapılarak TCK’nın 86/2. maddesine göre belirlenmesi,
2) Mağdurun soruşturma aşamasında, sanıklardan birinin yüzüne bira şişesi ile vurduğu yönündeki beyanı doğrultusunda eylemin silahla işlenip işlenmediği tartışılmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; 30.04.2013 tarih ve 173-86 sayı ile; sanıkların TCK’nın 86/1, 86/3-e, 87/3 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay 11 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına, sanık … yönünden ayrıca TCK’nın 58. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmiştir.
Bu hükümlerin de sanıklar müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 14.09.2015 tarih ve 9617-25425 sayı ile; hükmedilen ceza miktarlarının 1 yıl 18 ay 11 gün olarak düzeltilmesi suretiyle onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 04.04.2016 tarih ve 81430 sayı ile;
“…Sanıklar hakkında kasten yaralama suçundan başlatılan ve sanıklara atılı suç yönünden ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmek, mağdur hakkında iftira suçundan kamu davası açılmak suretiyle bitirilen 2007/406 sayılı soruşturmada toplanan delillerden farklı bir delilin ortaya çıkmadığı, incelenen dava dosyası ve bu dosya içine celbedilen Araç Asliye Ceza Mahkemesinin mağdurun iftira suçundan beraatine karar verdiği 2008/186 esas sayılı dava dosyası kapsamından tespit edilmesi karşısında, Yerel Mahkemece sanıklar hakkındaki kamu davasının reddi yerine sanıkların mahkûmiyeti yönünde karar verilmesinin, isabetsiz olduğu,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 09.05.2016 tarih ve 6971-11667 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay 3. Ceza Dairesi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Araç Cumhuriyet Başsavcılığınca sanıklar hakkında kasten yaralama suçuna ilişkin olarak yürütülen soruşturma sonunda, 02.06.2008 tarihinde sanıklar hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin ardından, iftira suçuna ilişkin olarak yargılamanın yapıldığı Araç Asliye Ceza Mahkemesince sanıklar hakkında kasten yaralama suçundan Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmasından sonra, sanıklar hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen olay hakkında iddianame düzenlenen dosyada;
CMK’nın 172. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, yeni delil elde edilip edilmediği ve buna göre sanıklar hakkında usulüne uygun şekilde açılmış bir kamu davası bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Mağdur …’nın 16.06.2007 tarihinde Araç Jandarma Komutanlığına müracaat ederek Toygören köyü yolunda soy isimlerini bilmediği sanıklar…ve… ile açık kimliklerini bilmediği 3 kişi tarafından darbedildiğini, bu şahıslarca yüzüne şişe ile vurulduğunu belirtip, toplam beş kişiden şikâyetçi olduğunu beyan ettiği,
Jandarma görevlileri eşliğinde götürüldüğü Araç Devlet Hastanesinde mağdur hakkında düzenlenen 16.06.2007 tarihli raporda; mağdurun burnunda ve sağ kulak önünde 1’er cm uzunluğunda yüzeysel kızarıklık ve şişlik bulunduğu, çekilen grafide burunda kırık tespit edildiği, mağdurdaki yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğunun ifade edildiği,
Adli Tıp Kurumu Kastamonu Şube Müdürlüğünce düzenlenen 07.04.2008 tarihi raporda; darba bağlı burun kemiğindeki lineer kırığın hayat fonksiyonlarına hafif (1) derecede etkili olduğu, yaralamanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı tespitlerine yer verildiği,
Mağdur … Araç Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan 18.06.2007 tarihli ifadesinde; her ne kadar sanıklar hakkında kendisini yaraladıklarından bahisle şikâyetçi olmuş ise de olay günü bu kişilerle birlikte içki içtiğini, kendi kullandığı motosiklete binerek olay yerinden ayrıldığı sırada motosikletten düşerek burnunu ve yanağını yere çarptığını, olay nedeniyle kimseden şikâyetçi olmadığını ifade ettiği,
İftira suçunun şüphelisi olarak alınan 14.08.2007 tarihli ifadesinde ise; gerçekten sanıklar tarafından darbedildiğini, Kollukta verdiği ifadenin doğru olduğunu, ağabeyi …’nın telkini ve sanıkların kendisini tekrar dövebilecekleri korkusuyla Kolluktaki ifadesinin aksine Cumhuriyet Başsavcılığında gerçeğe aykırı olarak darbedilmediğini, motosikletten düştüğünü ifade ettiğini, kimseye iftira atmadığını, sanıkların kendisini dövdüklerini savunduğu,
Açık kimlikleri tespit edilen sanıklar …, …, … ve Satılmış Yiyit’in suçlamaları kabul etmedikleri,
Araç Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2007/406 sayılı soruşturma sonunda sanıklar …, …, … ve … hakkında kasten yaralama suçundan 02.06.2008 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, mağdur ve şüphelilere tebliğ edilen bu karara itiraz edilmediği, … hakkında ise iftira suçunu işlediği iddiası ile kamu davası açıldığı,
İftira suçundan açılan davada, yargılamanın yürütüldüğü Araç Asliye Ceza Mahkemesince 10.02.2009 tarihli ve 86-15 sayılı karar ile, …’ya atılı iftira suçunun sabit olmadığı gerekçesiyle beraatine karar verildiği, iftira suçundan yargılama yapılan dava dosyasının bu hâliyle, ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen kasten yaralama suçu yönünden CMK’nın 172/2. maddesi uyarınca “yeni delil” niteliğinde olduğu, bu nedenle sanıklar …, …, … ve … hakkında yeniden soruşturma başlatılması için Araç Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğu,
Bu suç duyurusu üzerine Araç Cumhuriyet Başsavcılığınca 30.03.2009 tarihli ve 64-35 sayılı iddianame ile sanıklar hakkında mağdur …’yı kasten yaraladıkları iddiasıyla kamu davası açıldığı,
Yargılamayı yürüten Araç Asliye Ceza Mahkemesince sanıklar …, …, … ve …’in kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/1, 86/3-e, 87/3 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay 11 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına, sanık … yönünden ayrıca TCK’nın 58. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği,
Bu hükümlerin de sanıklar müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince; hükmedilen ceza miktarının 1 yıl 18 ay 11 gün olarak düzeltilmesi suretiyle onanmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlıklı 172. maddesinin iddianamenin düzenlendiği tarih olan 30.03.2009 tarihinde yürürlükte bulunan hâli;
“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz…” şeklinde düzenlenmiş iken,
30.04.2013 tarihli ve 28633 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile maddeye;
“Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır.” şeklinde 3. fıkra eklenmiştir.
06.01.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 10. maddesi ile bu maddenin ikinci fıkrası;
“Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz” şeklinde değiştirilmiş, bu değişiklik 08.03.2017 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7072 sayılı Kanun’un 9. maddesi ile kanunlaşmıştır.
31.07.2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7145 sayılı Kanun’un 17. maddesi ile maddenin 3. fıkrasına; “tespit edilmesi” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya bu karar aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi” ibaresi eklenmiş;
Maddenin 3. fıkrası;
“Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi veya bu karar aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır.” şeklinde düzenlenerek son hâline kavuşmuştur.
Aynı Kanun’un “Cumhuriyet savcısının kararına itiraz” başlıklı 173. maddesinin iddianamenin düzenlendiği tarih olan 30.03.2009 tarihinde yürürlükte bulunan hâli;
“(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebilir.
(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.
(3) Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.
(4) Başkan istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.
(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz.
(6) İtirazın reddedilmesi halinde; Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan ağır ceza mahkemesi başkanının bu hususta karar vermesine bağlıdır” şeklinde düzenlenmiş iken,
14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun’un 22. maddesiyle, bu maddenin birinci fıkrasında yer alan “ağır ceza mahkemesi başkanına” ibaresi “ağır ceza mahkemesine”, üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan “Başkan” ibareleri “Mahkeme” ve altıncı fıkrasında yer alan “ağır ceza mahkemesi başkanının” ibaresi “ağır ceza mahkemesinin”,
28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 71. maddesiyle de, maddenin birinci fıkrasında yer alan “ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine” ibaresi “ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine”, dördüncü fıkrasında yer alan “Mahkeme” ibaresi “Sulh ceza hâkimliği”, altıncı fıkrasında yer alan “ağır ceza mahkemesinin” ibaresi “sulh ceza hâkimliğinin”, üçüncü fıkrası ise “Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet Başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılabilmesi için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir” ,
06.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 680 sayılı KHK’nın 11. maddesiyle de, maddenin altıncı fıkrası “İtirazın reddedilmesi halinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesi için 172. maddenin ikinci fıkrası uygulanır.” şeklinde değiştirilmiş, bu değişiklik 08.03.2017 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7072 sayılı Kanun’un 10. maddesi ile kanunlaşmıştır.
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza muhakemesinin temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır. Cumhuriyet savcısının görevi maddi gerçeği ortaya çıkartmak ve adil bir yargılama yapılması için gerekli araştırmayı yaparak şüphelinin lehine veya aleyhine olan bütün delilleri toplamaktır.
Cumhuriyet savcısı soruşturma evresinin sonunda toplanan delillere göre suçun işlendiği hususunda yeterli şüpheye ulaştığı takdirde iddianame düzenleyecek ve kamu davasını açacaktır. Buna karşın soruşturma işlemleri tamamlandıktan sonra, kamu davasının açılması için suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma imkânını ortadan kaldıran şüphelinin ölümü, af, zamanaşımı, şikâyet süresinin geçmesi, ön ödemenin yerine getirilmesi ve uzlaşmanın sağlanmış olması gibi durumlarda kovuşturmaya yer olmadığına karar verecektir. İddianame, toplanan delillere göre suçun işlendiğini gösteren yeterli şüphe oluştuğunda hazırlanacağına göre, elde edilen deliller doğrultusunda hukuka uygunluk sebeplerinin varlığı ya da failin kusursuzluğu açıkça ortada ise Cumhuriyet savcısı yine kovuşturmaya yer olmadığına karar verebilecektir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda itiraz hakkı, süresi ve mercisi gösterilecek, karar suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilecektir.
1412 sayılı CMUK’da Cumhuriyet savcısının verdiği takipsizlik kararları, yargı otoritesi göstermeyen, idari bir karar niteliğinde düzenlendiğinden Cumhuriyet savcısı, bu kararını kendiliğinden, Adalet Bakanı ve adalet müfettişinin talebi ya da ilgilinin isteği üzerine geri alıp soruşturma yapabilmekte ve hiçbir şarta bağlı olmadan, takipsizlik kararından sonra, dava zamanaşımı süresi dolmadan kamu davası açabilmekteydi. Ancak bu düzenleme öğretide hukuk güvenliğine aykırı olduğu düşüncesiyle eleştirilmekte, takipsizlik kararından sonra yeni bir dava açılması için yeni delil şartı aranması gerektiği ileri sürülmekteydi.
Öğretinin bu eleştirileri göz önüne alınarak düzenlenen ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 172. maddesinin ikinci fıkrasıyla, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, yeni bir delil meydana çıkmadan Cumhuriyet savcısınca kendiliğinden kamu davası açılamayacağı hüküm altına alınmış, ancak 06.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 680 sayılı KHK ve 08.03.2017 tarihli ve 30354 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7072 sayılı Kanun’un 9. maddesi ile ayrıca, elde edilen yeni delilin kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak nitelikte olması ve sulh ceza hâkimliğince bu konuda bir karar verilmesi şartlarına bağlanmıştır. Bu husus kanun koyucu tarafından ceza muhakemesi şartı olarak düzenlenmiştir. Yine 1412 sayılı CUMK’da yer verilen takipsizlik kararlarından farklı olarak CMK’nın 173. maddesinde kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara karşı suçtan zarar gören tarafından itiraz edilebileceği hükme bağlanmış, böylelikle bu kararlara yargısal bir nitelik kazandırılmıştır.
CMK’nın 173. maddesinin birinci fıkrasının ilk hâlinde suçtan zarar görenin, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kendisine tebliğ edildikten sonra on beş gün içinde, kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebileceği hükme bağlanmış iken, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun ile itirazı incelemeye yetkili merci ağır ceza mahkemesi olarak belirlenmiş, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun ile de bu incelemeyi yapma yetkisi sulh ceza hâkimliğine verilmiştir. CMK’nın 173. maddesinin 680 sayılı KHK’nın 11. maddesi ve 7072 sayılı Kanun’un 10. maddesiyle yapılan değişikliklerden önceki altıncı fıkrası uyarınca itirazın reddedilmesi üzerine Cumhuriyet savcısının kamu davası açabilmesi, yeni delilin varlığı ve önceden verilen dilekçeyi değerlendiren mercinin bu hususta karar vermesine bağlı iken, anılan değişiklikle kamu davası açılabilmesi CMK’nın 172. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen usule tabi tutulmuştur.
Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar, muhakeme faaliyeti sonunda, yargılama makamı tarafından verilmiş kararlar olmayıp, adli-idari nitelikte kararlardır. Ancak, bu kararlara itiraz yolunun açık olması nedeniyle itiraz üzerine kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, mahkeme denetiminden geçerek yargısal karar hâlini alır ve yargı otoritesi özelliğini gösterir. Gerek itiraz üzerine kesinleşen, gerekse itiraz edilmeksizin kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar bakımından, kanunun aradığı anlamda yeni delil ortaya çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı Cumhuriyet savcısı aynı işe tekrar el atamayacaktır.
Uygulamada yapılan soruşturma sonucunda “ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” olarak ifade edilen kararlar da verilmektedir. “Ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar”, soruşturma kapsamında bir kısım fiillerin kamu davası açılmasını gerektirecek nitelikte olmaması, bir kısım fiillerin ise kamu davasının açılmasını ya da yetkisizlik gibi başka kararlar verilmesini gerektirmesi hâlinde, kamu davası açılmasını gerektirmeyen fiillerden dolayı verilen kararlardır. “Ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar”ın hukuki niteliği ve sonuçları itibarıyla, verildiği fiile ilişkin olarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan bir farkı bulunmamaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için “fiil”, “aynı fiil” ve “yeni delil” kavramları üzerinde de durulması gerekmektedir.
Fiil kavramı; ceza muhakemesinde ve maddi ceza hukukunda kullanılan ortak bir kavram olmakla birlikte kullanıldığı alana göre içerik olarak farklılık arz etmektedir. Ceza muhakemesi anlamında fiil, uyuşmazlık konusu olay olup, muhakemenin konusunu oluşturan olayın bütününü ifade etmektedir. Maddi ceza hukukunda ise, belirli bir amaca yönelen, kişinin isteğine göre ve iradesine bağlı, dış dünyada etki doğuran icrai yahut ihmali bir insan davranışıdır.
Ceza muhakemesindeki fiil, maddi ceza hukuku anlamında tek bir fiilden oluşabileceği gibi birden fazla fiilden de oluşabilir. Bu itibarla ceza muhakemesindeki fiil kavramı, maddi ceza hukukundaki fiil kavramından daha geniş bir içeriğe sahiptir. Bununla birlikte, maddi ceza hukuku anlamındaki tek fiilin, ceza muhakemesinde birden fazla fiili oluşturması mümkün değildir.
Ceza muhakemesinde Cumhuriyet savcısı, yapmış olduğu soruşturma sonucunda kaleme aldığı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veya iddianame ile uyuşmazlığın konusunu ve sınırlarını ortaya koymaktadır. Ceza muhakemesine konu edilen fiilin aynı olup olmadığının tespitinde de iddianame veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda belirtilen olaylar bütününün esas alınması gerekmektedir. Buna göre fiilin aynı olup olmadığı, iddianame ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda yer alan fiilin işlendiği yer, fiilin süresi, zamanı, kullanılan araçlar, kullanılma biçimleri belirtilmek suretiyle bireyselleştirilerek ve tanımlanan olaylar göz önünde bulundurularak belirlenecektir. Fiilin aynı olup olmadığının belirlenmesinde Cumhuriyet savcısınca yapılan hukuki nitelendirmenin bir önemi bulunmamaktadır.
CMK’nın 172/2. maddesinde yer alan “yeni delil” kavramından ne anlaşılması gerektiğine gelince; kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan önce mevcut olan, ancak ele geçirilemeyen, dosyada bulunan ancak Cumhuriyet savcısı tarafından görülmeyen ve değerlendirilmeyen delil, yeni delildir. Yeni bir soruşturmanın başlatılabilmesi için, delilin yeni olmasının yanında, tek başına veya diğer delillerle birlikte bir suçun işlendiğini kuvvetle ispatlama gücüne sahip olması gerekir. Dava açmaya yetecek kadar güçlü elverişlilikte veya kovuşturmama kararının nedenini ortadan kaldırıcı ve ayrıca davanın da açılmasını sağlayacak kuvvette, suç şüphesini kuvvetlendirici nitelikte bulunması gerekir. Bu nitelikte yeni bir delil ortaya çıktığında, Cumhuriyet savcısı işe tekrar el atarak, iddianame düzenleyebilecek, kabulü hâlinde kamu davası açılmış olacaktır.
Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilmesi üzerine, itiraz reddedildiğinde bu karar kesinleşir. İtirazın reddi üzerine yeni delil olsa dahi, aynı fiilden dolayı Cumhuriyet savcısının kendiliğinden dava açması mümkün değildir. Önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan mercinin, kamu davasının açılması hususunda karar vermesi gerekir. Diğer bir anlatımla, usul işlemlerinin, işlemin yapıldığı sırada yürürlükte bulunan usul kanununa tabi olacağı ilkesi gözetildiğinde, iddianamenin düzenlendiği 30.03.2009 tarihi itibarıyla 5271 sayılı CMK’nın yürürlükte bulunan 172. maddesine göre Cumhuriyet savcısınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilip karar itiraz edilmeksizin kesinleştiğinde, Cumhuriyet savcısının aynı işe tekrar el atması için, yeni bir delilin ortaya çıkması yeterli iken; kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilerek itiraz mercisine başvurulduğunda; itiraz mercisinin kararı ile kovuşturmaya yer olmadığı kararı kesinleşmişse, Cumhuriyet savcısının iddianame düzenlemesi için, (5271 sayılı CMK’da yargılama makamının kararını Cumhuriyet savcısının kaldırması kabul edilmediğinden) yeni delilin yanında, önceden verilmiş itiraz dilekçesi hakkında karar veren mercinin, kamu davasının açılması hususunda, yeniden bir karar vermesi gereklidir. Bu husus kanun koyucu tarafından ceza muhakemesi şartı olarak düzenlenmiştir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Mağdur …’nın 16.06.2007 tarihinde Araç Jandarma Komutanlığına müracaat ederek Toygören köyü yolunda sanıklar tarafından darbedildiğini belirterek şikâyetçi olduğu, 18.06.2007 tarihinde Araç Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadesinde ise, her ne kadar sanıklar hakkında kendisini yaraladıklarından bahisle şikâyetçi olmuş ise de olay günü bu kişilerle birlikte içki içtiğini, kendi kullandığı motosiklete binerek olay yerinden ayrıldığı sırada motosikletten düşerek burnunu ve yanağını yere çarptığını, olay nedeniyle kimseden şikâyetçi olmadığını ifade ettiği, bunun üzerine; iftira suçunun şüphelisi olarak alınan 14.08.2007 tarihli ifadesinde, gerçekten sanıklar tarafından darbedildiğini, Kollukta verdiği ilk ifadesinin doğru olduğunu, ağabeyi …’nın telkini ve sanıkların kendisini tekrar dövebilecekleri korkusuyla Kolluktaki ifadesinin aksine Cumhuriyet Başsavcılığında gerçeğe aykırı olarak darbedilmediğini ve motosikletten düştüğünü ifade ettiğini, kimseye iftira atmadığını, sanıkların kendisini dövdüklerini savunduğu, Araç Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2007/406 sayılı soruşturma sonunda sanıklar …, …, … ve … hakkında kasten yaralama suçundan 02.06.2008 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, mağdur ve şüphelilere tebliğ edilen bu karara itiraz edilmediği, … hakkında ise iftira suçunu işlediği iddiası ile kamu davası açıldığı, yargılamanın yürütüldüğü Araç Asliye Ceza Mahkemesince 10.02.2009 tarihli ve 86-15 sayılı karar ile …’ya atılı iftira suçunun sabit olmadığı gerekçesiyle beraatine karar verilerek, iftira suçuna ilişkin dava dosyasının ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen kasten yaralama suçu yönünden CMK’nın 172/2. maddesi uyarınca “yeni delil” niteliğinde olduğu, bu nedenle sanıklar …, …, … ve … hakkında yeniden soruşturma başlatılması için Araç Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğu, bu suç duyurusu üzerine Araç Cumhuriyet Başsavcılığınca 30.03.2009 tarihli ve 64-35 sayılı iddianame ile sanıklar hakkında mağdur …’yı kasten yaraladıkları iddiasıyla kamu davası açıldığı, yargılamayı yürüten Araç Asliye Ceza Mahkemesince sanıklar hakkında kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/1, 86/3-e, 87/3 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay 11 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına, sanık … yönünden ayrıca TCK’nın 58. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği anlaşılan dosyada;
Sanıklar hakkında kasten yaralama suçundan verilen 02.06.2008 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın hukuki değerden yoksun olmadığı, itiraz edilmeksizin kesinleştiği, kesinleşen bu karardan sonra aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesinin, usul işlemlerinin yapıldığı sırada yürürlükte bulunan usul kanununa tabi olacağı ilkesi gözetildiğinde, iddianamenin düzenlendiği 30.03.2009 tarihi itibarıyla 5271 sayılı CMK’nın yürürlükte bulunan 172. maddesinin 2. fıkrasındaki “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.” hükmüne göre, yeni bir delilin meydana çıkmasına bağlı olduğu, iftira suçundan yargılamanın yapıldığı Araç Asliye Ceza Mahkemesinde, soruşturma aşamasında elde edilenler dışında sanıklar …, …, … ve … hakkında iddianame düzenlenmesini gerektirecek nitelikte ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan önce mevcut olan, ancak ele geçirilemeyen, dosyada bulunan ancak Cumhuriyet savcısı tarafından görülmeyen ve değerlendirilmeyen herhangi bir delil elde edilmediği, iftira suçundan beraat kararının verildiği dava dosyasının tek başına sanıkların kasten yaralama suçunu işlediklerini kuvvetle ispatlama gücüne sahip, dava açmaya yetecek kadar güçlü elverişlilikte veya kovuşturmama kararının nedenini ortadan kaldırıcı nitelikte bulunmadığının anlaşılması karşısında; iddianamenin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan hâli ile 5271 sayılı CMK’nın 172. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ceza muhakemesi şartı gerçekleşmeden, aynı fiilden ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen sanıklar hakkında yeni delil elde edilmeden kamu davası açılması usul ve kanuna aykırılık oluşturmaktadır.
Bu itibarla haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin düzelterek onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün CMK’nın 172. maddesinin 2. fıkrası uyarınca sanıklar hakkında usulüne uygun şekilde açılmış bir kamu davası bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 14.09.2015 tarihli ve 9617-25425 sayılı düzeltilerek onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Araç Asliye Ceza Mahkemesinin 30.04.2013 tarihli ve 173-86 sayılı hükümlerinin, sanıklar hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra soruşturmada toplanan delillerden farklı, yeni bir delil ortaya çıkmadan aynı suçtan düzenlenen iddianame üzerine yapılan yargılamada davanın reddine karar verilmesi gerekirken sanıkların mahkûmiyetlerine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 06.10.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.