Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2016/944 E. 2020/513 K. 10.12.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/944
KARAR NO : 2020/513
KARAR TARİHİ : 10.12.2020

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza(CMK’nın 250. maddesi ile görevli)
Sayısı : 252-23

Sanık …’nin suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım etme suçundan TCK’nın 220/7. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 220/2-3 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK’nın 38/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 109/2, 109/3-b ve 62. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, tehdit suçundan TCK’nın 37/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 106/2-c-d ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tüm suçlar yönünden TCK’nın 53, 58/6-9 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna, cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Adana (Kapatılan) 7. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK’nın 250. maddesi ile görevli) verilen 30.01.2013 tarihli ve 252-23 sayılı hükümlerin, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 24.09.2014 tarih ve 1484-15730 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 05.05.2016 tarih ve 140376 sayı ile;
“Sanık …’nin suç örgütü kurucusu ve üyesi olmayıp suç örgütüne bilerek ve isteyerek yardım eden konumunda olduğu ve bu nedenle sübut bulan eylemlerinin TCK’nın 220. maddesinin 7. fıkrası yollamasıyla aynı maddenin 2 ve 3. fıkraları kapsamında kaldığı kabul edildiğine göre, hakkında TCK’nın 58/9. maddesi uyarınca uygulama yapılması olanaklı değildir.” şeklindeki görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 17.05.2016 tarih ve 3891-4287 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık … hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım etme, tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; sanık … hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım etme, tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümler açısından 5237 sayılı TCK’nın 58/9. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle;
1- Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan inceleme dışı sanıklar hakkında yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında elde edilen delillerin, suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım etme, tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından mahkûmiyet hükümleri kurulan sanık hakkında kullanılıp kullanılamayacağı,
2- Birinci uyuşmazlık konusunun sonucuna göre sanığa atılı tehdit, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım etme suçlarının sabit olup olmadığı,
3- Sanığa atılı suçların sabit olduğunun kabulü hâlinde sanık hakkında TCK’nın 106/2-c ve 58/6-9. maddeleri gereğince hüküm kurulurken ek savunma hakkı tanınmasının gerekip gerekmediği,
Hususları değerlendirilecektir. Yapılan müzakere esnasında bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyelerince, sanık … hakkındaki Yerel Mahkeme hükümlerinin Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin değerlendirilmesi gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine bir numaralı uyuşmazlık konusundan sonra bu hususun da değerlendirilmesi gerekmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
Mağdur …’in, inceleme dışı sanık … …’den mahiyeti tespit edilemeyen bir iş yapma karşılığı komisyon adı altında 500 TL aldığı, fakat vaat ettiği işi yapmadığı gibi parayı da iade etmediği, ayrıca sanık …’nin de mağdur …’in kendisiyle veya yakını bir kişiyle ilgili dedikodu yaptığı gerekçesiyle ona kızgın olduğu, suç örgütü lideri inceleme dışı sanık …’ün inceleme dışı sanık … … ile sanık …’nin azmettirmesi sonucu örgüt üyesi inceleme dışı sanık … Beğer’in aracılığıyla mağdur …’i iş yerine getirttiği, tehditle… …’in parasını aldığı, yine sanık …’nin yakınlarında dolaşmaması, onunla ilgili konuşmaması konusunda mağduru tehdit ettiği iddiası ile kamu davası açıldığı,
Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Mersin (Kapatılan) 4. Sulh Ceza Mahkemesince 10.11.2009 tarih ve 2009/1871 değişik iş sayı ile; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunu işlediğinden şüphelenilen inceleme dışı sanık … hakkında 20.11.2009 tarihine kadar iletişimin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına; 20.11.2009 tarihinde ise Mersin (Kapatılan) 1. Sulh Ceza Mahkemesince 20.11.2009 tarih ve 2009/1808 değişik iş sayı ile bu sürenin 3 ay uzatılmasına karar verildiği, bu kararlar doğrultusunda yapılan denetleme sırasında, hakkında iletişimin tespitine yönelik karar bulunmayan sanık … ile inceleme dışı sanık … arasında ve inceleme dışı sanıkların kendi aralarında yaptıkları görüşmelerin iletişim tespit tutanaklarıyla kayıt altına alınarak, sanık … hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım etme, tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinde delil olarak kullanıldığı,
Adana (Kapatılan) 7. Ağır Ceza
Mahkemesince (CMK’nın 250. maddesi ile görevli) 30.01.2013 tarih ve 252-23 sayı ile; iletişimin tespiti tutanakları, mağdurun beyanı, sanık ve inceleme dışı sanıkların savunmaları belirtildikten sonra sanık hakkında;
“Sanık savunmaları, olayı kısmen doğrulayan sanık …’nın beyanları, mağdur beyanı, iletişim tespit tutanakları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
Mağdur …’in sanık … …’den iş yapma karşılığı komisyon adı altında 500 TL para aldığı, fakat vaat ettiği işi yapmadığı gibi parayı da iade etmediği, yine sanık …’nin mağdur …’e kendisiyle veya yakını biriyle ilgili dedikodu yaptığı gerekçesiyle kızgın olduğu,
Sanıklar… … ve …’nin durumu suç örgütü lideri …’e ilettikleri ve sorunlarını yasal olmayan yollardan halletmesini istedikleri, sanıklar… … ve …’nin azmettirmesi sonucu burada …, … ve … birlikte …’ı darp ve tehditle baskı yaparak sanık … …’in parasını aldıkları, İclal’in elini öptürdükleri, suç örgütü için faaliyet göstermesi için tehdit ettikleri, bu tarihten itibaren …’ın örgüt adına faaliyet yürütmeye başladığı, daha sonra örgüt lideri …’ün mağdurdan tahsil ettikleri 500 TL’yi şevklendirmek için örgüt mensuplarına dağıttığı, yine sanık …’nin yakınlarında dolaşmaması, onunla ilgili konuşmaması konusunda mağduru tehdit ettikleri,” şeklindeki gerekçe ile tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından,
“Sanık …’nin örgütün üyesi olmamakla birlikte çeşitli kişilerle olan maddi veya kişisel sorunlarını yasal olmayan yollardan halletmesi için örgüt lideri sanık …’a müracaat edip onu harekete geçirip örgütün, faaliyeti kapsamında suç işlemesini sağlayarak örgüte yardım ettiği, 21. olaya bizzat katıldığı, bu suretle örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu işlediği anlaşıldığından 5237 sayılı TCK’nın 220/7. maddesi yollaması ile 220/2,3 maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmiştir.” şeklindeki gerekçe ile ise suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım etme suçundan,
Mahkûmiyet hükümleri kurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur … Mahkemede: iki sene kadar önce inceleme dışı sanık … …’in evini kiraya verdiğini, bunun karşılığında da komisyon olarak 1.500 TL alması konusunda anlaştıklarını ve bu hususta sözleşme düzenlediklerini, ancak…’den 500 TL alabildiğini, geriye kalan parayı alamadığını, İclal’in bu durumu inceleme dışı sanık …’e anlatmış olduğunu, …’ın yanında bulunan kişiler ile birlikte…’i kastederek kendisine “Ablamıza yanlış yapmışsın, almış olduğun komisyonu iade et, iade etmezsen senin için kötü olur.” dediğini, bir süre sonra olay yerine gelen…’in elini öptüğünü ve bu şekilde barışmış olduklarını, olay sebebi ile şikâyetçi olmadığını, …’ı bu olay sebebi ile tanıdığını ve bir sefer gördüğünü, İclal’i aynı apartmanda oturmalarından dolayı tanıdığını,
İnceleme dışı sanık … müdafisi huzurunda Kollukta ve Cumhuriyet Başsavcılığında benzer şekilde; suçlamaları kabul etmediğini, örgüt lideri olmadığı gibi ortada örgütün de bulunmadığını, örgüt faaliyeti kapsamında herhangi bir suç işlemediğini, inceleme dışı sanık …’i tanıdığını, hatırladığı kadarıyla…’in mağdur ile alacak borç ilişkilerinin bulunduğunu, ancak bunun kendisiyle alakalı bir olay olmadığını, iletişim tespit tutanaklarındaki konuşmaları kendisinin yapmadığını,
Tutuklama talebiyle sevk edildiği Mahkemede; inceleme dışı sanık …’i inceleme dışı sanık …’un yanında çalıştığı için tanıdığını, inceleme dışı sanık … ile boya satmak için yanlarına gelmesi, inceleme dışı sanık … ile de büro ve evini satmak istemesi üzerine tanıştıklarını, İclal’in mağdurdan alacağının olduğunu bildiğini ancak bu konuda aralarına girmediğini, bu olay ile ilgili telefon görüşmeleri okunduğunda bu görüşmeleri hatırlamadığını, 0532……25 ve 535……59 numaralı hatları kullandığını, bunlar dışında kullandığı numaraların da olduğunu ancak hatırlamadığını,
İnceleme dışı sanık … müdafisi huzurunda Kollukta ve Cumhuriyet Başsavcılığında benzer şekilde; mağdurun, iş yerini kiraya vereceğini söyleyerek bir arkadaşının burayı kuaför dükkânı olarak çalıştırmak üzere kiralaması için aracılık yaptığını, iş yerini kiralamak isteyen bu kişilerin kendisinden bankadan para çekmesini istediğini, bu kişilerin kuaförlük yapacaklarını kendisinin ise güzellik bölümünü işleteceğini, ancak bu kişilere güvenemediği için bu işten vazgeçildiğini, iş yerinde bu kişilerin hiç oturmadıklarını, mağdura elden 500 TL verdiğini, bu işten vazgeçildikten sonra mağdurun bu parayı iade etmediğini, daha sonra bir ortamda inceleme dışı sanık … ile otururken sohbet esnasında mağdurdan alacağının olduğunu söylediğini, …’ın daha sonra mağdur ile kendisini barıştırdığını, sadece “Bu senin ablan.” dediğini, mağdurdan herhangi bir para almadığını, mağdurun durumu olmadığından, eşinin uğraşma boşver demesinden ve elinde borç verdiğine dair bir belge olmadığından dolayı mağdurdan olan alacağından vazgeçtiğini, …’a “Mağdurdan parayı alabilirseniz, verirse alın, bir fakire verin.” dediğini, parayı alıp almadığı konusunda bir bilgisinin olmadığını, bu paranın peşine düşmediğini ve alıp almadıklarını sormadığını, bu parayı tahsil etmelerini söylemediğini, … ile arasındaki telefon görüşmesini hatırlamadığını,
Tutuklama talebiyle sevk edildiği Mahkemede; inceleme dışı sanık …’ı kiracısı olduğu için tanıdığını, mahalleden tanıdığı mağdurun ortak bulmak için kendisinden 9.000 TL istediğini, kendisinin de 500 TL verdiğini, ancak daha sonra mağdurun ortadan kaybolduğunu, bu alacağın tahsili işini …’a vermediğini, 05.01.2010 ve 06.01.2010 tarihlerinde … ile telefonda görüştüğünün doğru olduğunu, ancak bu esnada lazer yaptığı için konuşmanın içeriğini tam olarak hatırlamadığını,
Mahkemede; emlakçılık yapması nedeniyle tanıdığı mağdurun kendisinden bir emlak işi için 500 TL aldığını, ancak hiçbir zaman mağdurdan bu parayı geri istemediğini, bu paranın tahsili için …’dan herhang bir talepte bulunmadığını,
İnceleme dışı sanık … aşamalarda: yaklaşık üç ay kadar önce oto kiralama işi yapan … isimli bir kişi ile görüştükleri sırada … isminde bir abisinin olduğunu, bu kişinin …’nın baş bayiliğini yaptığını ve bu kişiyle kendisini tanıştırırsa bu kişinin dükkân, villa gibi yerlerinin boya işlerini yapabileceğini söylediğini, kendisinin de bu konuyu iki üç senedir arkadaşı olan … Cudi’ye anlattığını ve birlikte …’ın Viranşehir’de bulunan bürosuna gittiklerini, görüşme sırasında …’ın, villaları olduğunu, bu villaları boyamaları hâlinde kendilerine para vereceğini, ancak şu anda borç batağında olduğu için parası olmadığını, boya yaptıkça para vereceğini söylediğini, kabul etmeyerek oradan ayrıldıklarını, bir gün …’ın kendilerini yemeğe çağırması üzerine … ve … ile birlikte …’ın bürosuna gittiklerini, büronun alt katında yemek yedikten sonra üst kata çıktıklarını, üst katta ismini… olarak öğrendiği bir bayan ile akrabası olduğunu anladığı başka bir bayanın olduğunu, burada hep birlikte çay içtikleri sırada …’ın şoförü olan …’in mağduru kolundan tutarak zorla bağıra bağıra büroya getirdiğini, …’ın mağdura “Lan sen niye…’in parasını ödemiyorsun, niye bu kadının arkasından dedikodu yapıyorsun?” diyerek ayağa kalkıp mağduru dövmeye başladığını, kendisi ile …’ın müdahale ederek “Adamı niye dövüyorsun, suçu ne günahı ne” dediklerini, bu sırada …’in üstlerine yürüyerek “Siz ne karışıyorsunuz işimize” dediğini, eşinin Ceyhanlı olduğunu, mağdurun da Ceyhanlı olduğunu öğrenince eşinin hemşehrisi olması nedeniyle dövülmesini engellemek istediklerini, …’in mağduru başından tutarak…’in ayaklarına doğru zorla eğerek “Öp lan ablanın ayağını” dediğini, mağdurun…’in ayaklarını öptüğünü, daha sonra mağduru itekleyerek, tekme ve tokat vurmak suretiyle büronun dışına attıklarını, …’a “Ayıp değil mi böyle şeyler, bura dağ başı mı” diyerek kızdıklarını, onun da “Siz benim işime karışmayın, işine gelen kalır, işine gelmeyen çıkar gider buradan” dediğini ve iş yerinden ayrıldıklarını, sanık … ve mağduru tanımadığını, İclal’i bir defa gördüğünü, bu kişinin ne iş yaptığını ve mağdurdan alacağı olup olmadığını bilmediğini, böyle bir tahsilat yapmadığı gibi yapıldığını da görmediğini, suçlamaları kabul etmediğini,
İnceleme dışı sanık … Beğer aşamalarda; suçlamaları kabul etmediğini, inceleme dışı sanık …’i inceleme dışı sanık …’ın bürosunun sahibi olarak tanıdığını, mağdur …’i tanımadığını, İclal’in alacağını tahsil için mağduru hürriyetinden yoksun bırakmadığını, mağdurdan…’in alacağını tahsil etmediğini veya tahsil etmeye çalışmadığını, bu konudaki suçlamaları kabul etmediğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık … Kollukta müdafi huzurunda; kendi adına kayıtlı olan 0 507 249 .. .. numaralı telefon numarasını bir yılı aşkın süredir kullandığını, inceleme dışı sanık …’i Avukat … vasıtasıyla tanıdığını, falcılık yaptığını bildiği bu kişinin Mercan Sitesindeki iş yerine giderek kahve içtiğini, İclal ile iş icabı görüşmelerinin olduğunu ancak başka görüşmelerinin olmadığını, inceleme dışı sanık …’ı ise 6-7 ay kadar önce inceleme dışı sanık …’un yapmış olduğu Bugi Villalarındaki emlâkçı vasıtasıyla tanıdığını, …’ın Abayi Müslüm ile takıldığını ve ortak iş yaptıklarını, inceleme dışı sanık …’yı tanımadığını, inceleme dışı sanık …’in de …’ın şoförü olduğunu, mağdurun da…’in iş yerinin karşısında bulunan ismini hatırlamadığı bir erkek kuaförünü işlettiğini, … …’in de Paradise33 isimli iş yerinde araç kiralama işi yapan bir bayan olduğunu, adına kayıtlı olan Hyundai marka üç adet arabasının bu iş yerinde kirada olduğunu, 7-8 ay kadar önce…’in paraya sıkışıp Avukat …’den para talep ettiğini, avukatın da kendisine…’e 500 TL vermesini söylediğini, kendisinin de 500 TL’yi…’in iş yerine bırakıp bu parayı…’in alacağını söylediğini, bu parayı mağdurun mu yoksa…’in mi aldığını bilmediğini, mağdurun, …’in iş yerinde çalışmadığını ve mağdur ile… arasındaki para konusunun nasıl olduğunu da bilmediğini, …’ın, mağdurun…’e borcu olduğuna ilişkin kendisiyle görüşme yapmadığını, … ile telefon görüşmelerini kendisinin yaptığını, burada mağdurun Paradise33 isimli iş yerine gelmesi için… ile görüşeceğini söylediğini, …’ın yanına mağduru götüreceğine yönelik konuşma yapmadığını, bu görüşmede ismi geçen … isimli şahsın…’in yanında işçi olarak çalıştığını, bu görüşmede …’ın kendisine Paradise33 isimli iş yerinde problem olduğunu söylemesindeki kastın mağdurun…’e asıldığını ima etmesi olduğunu, …’ın, telefonda konuştukları sırada mağdurun yanında olduğunu ve bir daha…’i rahatsız etmemesi ve çevresinde dolaşmaması yönünde konuştuğunu söylediğini, …’tan böyle bir ricada veya yardım talebinde bulunmadığını, … konuyu kendisine anlattığı için bunu yapmış olabileceğini, …’ın bu konuda kendisine neden bilgi verdiğini bilmediğini, … ile yaklaşık 17 yıllık gönül ilişkileri olduğunu, …’ın da nasıl olduğunu bilmediği bir şekilde bu durumu öğrendiğini, yardım istemediği hâlde …’ın, …’e sarkıntılık yaptığı için mağduru alarak tehdit ettiğini ve mağdurun bir daha…’in iş yerinin çevresinde dolaşmayacağını söylediğini, …’tan böyle bir talebinin olmadığını, suçlamaları kabul etmediğini,
İstinabe olunan Mahkemede; araç kiralama şirketi olan… isminde bir bayan arkadaşının olduğunu, bu bayanla ilgili olarak …’ın kötü şeyler duyduğunu söylediğini, kendisinin de neler olduğunu …’a sorduğunu çünkü kendisini arayanın o olduğunu, bunun dışında … ile bir görüşmelerinin olmadığını ve ondan bir talepte bulunmadığını, ayrıca bahse konu 500 TL’yi de avukatı …’e avukatlık ücreti olarak verilmesi için… …’nun iş yerine bıraktığını, …’in bu parayı… … isimli bayanın gelip alacağını söylediğini, para meselesinin de bundan ibaret olduğunu, suçsuz olduğunu,
Savunmuştur.
Bu aşamada uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan inceleme dışı sanıklar hakkında yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında elde edilen delillerin, suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım etme, tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından mahkûmiyet hükümleri kurulan sanık hakkında kullanılıp kullanılamayacağı;
Bireyin haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmesinin gizliliğine kamu otoritelerince keyfi olarak müdahalede bulunulmasının önlenmesi, Anayasa ile güvence altına alınmıştır. Anayasa’da herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu “Haberleşme hürriyeti” başlıklı 22. maddesinde;
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere, Anayasa haberleşme özgürlüğünün yanı sıra, içeriği ve şekline bakmaksızın haberleşmenin gizliliğini de korumaktadır. Bu doğrultuda, bireylerin, sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ve posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekmekte olup haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, bu özgürlüğe yönelik ağır bir ihlal oluşturur. Bununla birlikte haberleşme özgürlüğü birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmaktadır. Ayrıca aynı maddenin üçüncü fıkrasında istisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşlarının kanunda belirtileceği ifade edilmiştir. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yönelik müdahalelerde, kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan bir durumun var olup olmadığının her somut olaya özgü şartlar içerisinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu’nda koruma tedbirleri arasında yer alan telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi tedbirinin ele alınması gerekmektedir.
Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi, mevzuatımızda önce yalnızca 30.07.1999 tarih ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’nda sayılı örgütlü suçlar için düzenlenmiş iken, özellikle çıkar amaçlı ve örgütlü suçlulukla daha etkin şekilde mücadele edilebilmesi amacıyla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygun bir düzenlemeye ihtiyaç duyulması sonucu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135 ilâ 138. maddelerinde bir koruma tedbiri olarak yeniden düzenlenmiş, 135. maddede; iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi tedbirine yer verilip, söz konusu tedbirlerin yerine getirilme şartları ve usulü hükme bağlanmış, bu konuya ilişkin olarak verilecek kararların kapsamı ve uygulama süresine yönelik ayrıntılı düzenleme yapılmıştır. CMK’nın 136. maddesinde, 135. maddede sayılan tedbirlerin uygulanmasına dair şüpheli veya sanığın müdafisi için öngörülen istisnalar hüküm altına alınmış, 137. maddesinde telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması kararlarının ne suretle icra edileceği, kayda alınan iletişim muhtevasının yazıya dökülmesi, işlemlere son verilmesi, iletişimin içeriğine ilişkin kayıtların yok edilmesi ve ilgililerine bilgi verilmesi düzenlenmiş, aynı Kanun’un 138. maddesinde tesadüfen elde edilen deliller, 139. maddesinde gizli soruşturmacı görevlendirilmesi, 140. maddesinde ise teknik araçlarla izleme konuları hükme bağlanmıştır.
CMK’nın “İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması” başlıklı 135. maddesi İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararlarının verildiği tarih itibarıyla;
“1- Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
2- Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
3- Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.
4- Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok üç ay için yapılabilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.
5- Bu madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
6- Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80),
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
3. İşkence (madde 94, 95),
4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
5. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),
6. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
7. Parada sahtecilik (madde 197),
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
9. Fuhuş (madde 227, fıkra 3),
10. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),
11. Rüşvet (madde 252),
12. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282),
13. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315),
14. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları.
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
7- Bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz.” şeklinde düzenlenmiş iken,
06.03.2014 tarihli ve 28933 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile maddenin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere ”Talepte bulunulurken hakkında bu madde uyarınca tedbir kararı verilecek hattın veya iletişim aracının sahibini ve biliniyorsa kullanıcısını gösterir belge veya rapor eklenir.” şeklinde ikinci fıkra ilave edilip madde fıkraları buna göre teselsül ettirilmiş, üçüncü fıkrada yer alan ”üç ay”, ”bir defa” ve ”hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar” ibareleri sırasıyla, “iki ay”, “bir ay” ve “mahkeme yukarıdaki sürelere ek olarak her defasında bir aydan fazla olmamak ve toplam üç ayı geçmemek üzere”, dördüncü fıkrasında yer alan “üç ay” ve “bir defa” ibareleri sırasıyla “iki ay” ve “bir ay” şeklinde değiştirilmiş, mevcut altıncı fıkranın (a) bendinin (5) numaralı alt bendinden sonra gelmek üzere “6. Nitelikli hırsızlık (madde 142) ve yağma (madde 148, 149),” alt bendi eklenmiş, diğer alt bentler buna göre teselsül ettirilmiş, mevcut (8) numaralı alt bendi yürürlükten kaldırılmış mevcut altıncı fıkranın (a) bendinin (9) numaralı alt bendinde yer alan “, fıkra 3” ibaresi madde metninden çıkarılmış, 12.12.2014 tarihli ve 29203 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6572 sayılı Kanun’un 42. maddesi ile birinci fıkrada yer alan “tespit edilebilir,” ibaresi madde metninden çıkarılıp, maddeye beşinci fıkradan sonra gelmek üzere “Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi belirtilir.” şeklinde altıncı fıkra ilave edilmiş ve diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiş, mevcut yedinci fıkranın (a) bendinin (14) numaralı alt bendi “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (madde 302)” şekilde değiştirilmiş, bu alt bentten sonra gelmek üzere “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316)” biçiminde (15) numaralı alt bent eklenmiş ve diğer alt bent buna göre teselsül ettirilmiş, 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 26. maddesiyle, maddenin birinci fıkrasında yer alan “ağır ceza mahkemesi” ibaresi “hâkim” şeklinde, “mahkemenin” ibaresi “hâkimin” şeklinde, “mahkeme” ibareleri “hâkim” şeklinde, değiştirilmiş, aynı fıkranın son iki cümlesi yürürlükten kaldırılmış, aynı maddenin dördüncü fıkrasında yer alan “mahkeme” ibaresi “hâkim” şeklinde değiştirilmiş, 135. maddenin altıncı fıkrasına “hâkim” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı” ibaresi eklenmiş; sekizinci fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt bendine “(madde 79, 80)” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile organ veya doku ticareti (madde 91)” ibaresi eklenmiş, aynı bendin (6) numaralı alt bendine “(madde 148, 149)” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile nitelikli dolandırıcılık (madde 158)” ibaresi eklenmiş, aynı bende (11) numaralı alt bendinden sonra gelmek üzere (12) numaralı bent eklenmiş ve diğer alt bentler buna göre teselsül ettirilmiş, yapılan tüm değişiklikler ile 135. madde;
“(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır
(2) Talepte bulunulurken hakkında bu madde uyarınca tedbir kararı verilecek hattın veya iletişim aracının sahibini ve biliniyorsa kullanıcısını gösterir belge veya rapor eklenir.
(3) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
(4) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok iki ay için verilebilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir. Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim yukarıdaki sürelere ek olarak her defasında bir aydan fazla olmamak ve toplam üç ayı geçmemek üzere uzatılmasına karar verebilir.
(5) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok iki ay için yapılabilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir.
(6) Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi belirtilir. Cumhuriyet savcısı kararını yirmi dört saat içinde hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde kayıtlar derhâl imha edilir.
(7) Bu madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(8) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80) ile organ veya doku ticareti (madde 91),
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
3. İşkence (madde 94, 95),
4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
5. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),
6. Nitelikli hırsızlık (madde 142) ve yağma (madde 148, 149) ile nitelikli dolandırıcılık (madde 158) ,
7. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
8. Parada sahtecilik (madde 197),
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (madde 220, fıkra üç),
10. Fuhuş (madde 227),
11. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),
12. Tefecilik (madde 241),
13. Rüşvet (madde 252), 
14. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282),
15. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (madde 302) ,
16. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
17. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları.
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
(9) Bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz.” biçiminde son hâlini almıştır.
İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararlarının verildiği tarihte yürürlükte bulunan hâli ile maddenin; birinci fıkrasında telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasının şartları ve usulü düzenlenmiş, ikinci fıkrada şüphelinin tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimin kayda alınamayacağı hükme bağlanmış, üçüncü fıkrasında iletişimin tespiti kararında yer alması gereken bilgiler ile iletişiminin tespitine ilişkin tedbirin türü, kapsamı ve süresinin gösterilmesi gerektiği belirtilmiş, dördüncü fıkrasında, şüpheli veya sanığa ulaşılabilmesini sağlayabilecek olan diğer kişilerin mobil telefonunun yerinin tespiti imkânı getirilmiş, beşinci fıkrada bu madde hükümlerine göre alınan hâkim veya Cumhuriyet savcısı kararının gizliliği hususunda hükme yer verilmiş, altıncı fıkrasında telekomünikasyon yoluyla iletişimin dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ancak fıkrada sayılan katalog suçlarla sınırlı olarak başvurulabileceği hüküm altına alınmış, yedinci fıkrada maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimsenin, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemeyeceği ve kayda alamayacağı hükmü getirilmiştir.
Aynı Kanun’un 138. maddesi ise,
“(1) Arama veya elkoyma koruma tedbirlerinin uygulanması sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ancak, diğer bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.
(2) Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.” düzenlemesini içermektedir.
CMK’nın 138. maddesi yapılan bu düzenleme ile sınırlı şekilde sayılan suçlarla ilgili olarak sınırlı hâllerde iletişimin denetlenmesi olanağı getirilmiştir. Yürürlükten kalkan 4422 sayılı Kanun’daki düzenlemeye paralel olmakla birlikte, anılan maddeyle ayrıca bir başka suçun işlendiği şüphesini uyandıracak şekilde tesadüfen elde edilen kanıtların değerlendirilmesi olanağı da tanınmıştır.
CMK’nın bu hükmü, telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesinde “hâkim kararı aranması” şartının bir defaya mahsus olmak üzere istisnasını oluşturmaktadır. Bu düzenlemeyle hakkında hâkim kararı bulunmayan kişinin iletişiminin ilk kez dinlenmiş olması hâlinde, elde edilen delilin ceza muhakemesinde kullanılabilmesi mümkün hâle gelmekte, karar olmaksızın yapılan bu dinleme üzerine soruşturma başlatılabilmekte ve şartları varsa ilgili hakkında ayrıca dinleme kararı alınabilmektedir. Ancak, iletişimin denetlenmesi sırasında tesadüfen elde edilen kanıtların dikkate alınabilmesi için söz konusu delilin tedbire konu suç ile ilgili olmayan ve bir başka suç şüphesi uyandıran bir delil niteliği taşıması ve tedbire konu suçun CMK’nın 135. maddesinde sayılan katalog suçlar arasında yer alması gerekmektedir.
Bu aşamada ceza muhakemesi hukukunun en önemli ilkelerinden birisi olan “delillerin serbestliği” ve “hukuka aykırı yöntemle elde edilen delillerin kullanılması” konuları üzerinde de durulması gerekmektedir.
İstikrar kazanmış yargı kararlarında vurgulandığı ve öğretide de ifade edildiği üzere, ceza muhakemesinin amacı usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde kesin olarak belirlenmesidir. Maddi gerçeğe ulaşılmasında kullanılan araç delillerdir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Delilleri takdir yetkisi” başlıklı 217. maddesinin ikinci fıkrasındaki; “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” şeklindeki hükümle, ceza muhakemesinde kullanılacak delillerin hukuka uygun bir şekilde elde edilmesi gerektiği açıkça belirtilmiş ve “delillerin serbestliği” ilkesine de vurgu yapılmıştır. Buna göre bütün deliller hukuka uygun olarak elde edilmeli ve değerlendirilmelidir.
Ceza muhakemesinde bir hususun hangi delille ispat olunacağı konusunda sınırlama bulunmayıp, yargılamayı yapan hâkim, hukuka uygun şekilde elde edilen delilleri kullanmak suretiyle, sanığın aleyhine olduğu kadar lehine delilleri de araştırıp değerlendirerek, her türlü şüpheden arınmış bir neticeye ulaşmalıdır. Dolayısıyla yargılamaya konu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilmiştir. Ancak maddi gerçek, her ne pahasına olursa olsun değil, hukuk kuralları içerisinde, şüpheli ve sanığın hakları korunarak araştırılmalıdır.
Öğretide; “Ceza muhakemesinde delilleri elde etmek amacıyla kullanılan soruşturma işlemlerinin ve yöntemlerinin çoğunluğuyla, koruma tedbirlerinin tamamı, kişilerin temel hak ve özgürlüğüne müdahaleyi gerektirir. Ceza muhakemesi toplumun suçun aydınlatılmasındaki menfaati ile bireylerin temel hak ve özgürlüklerine dokunulmasındaki çıkarının dengelenmesi esasına dayanır. Özellikle soruşturma aşamasında maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla delil elde edilmeye çalışılırken, insan onuru ve insan hakları ile hukukun ve ceza muhakemesinin temel ilkelerinden ödün verilemez” denilmektedir (… Volkan Dülger, Ceza Muhakemesi Hukukunda Dışlama Kuralı ve Hukuka Aykırı Delillerin Uzak Etkisi, Seçkin Yayınları, Ankara 2014, s. 38.).
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 206. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde; ortaya konulmak istenen delilin kanuna aykırı olarak elde edilmesi hâlinde reddolunacağı belirtilmiş, 217. maddesinin ikinci fıkrasında ise, “yüklenen suçun, hukuka uygun olarak elde edilmiş her türlü delille ispat edilebileceği” hüküm altına alınmıştır. Madde metninden anlaşılacağı üzere, hukuka uygun olarak elde edilmeyen deliller, ceza yargılama sistemimizde ispat aracı olarak kullanılamayacaktır. CMK’nın 230/1. maddesi uyarınca, hükmün gerekçesinde delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirtilmesi, bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi zorunludur.
Ceza muhakemesinin amacı olan maddi gerçeğe ulaşabilmek için, delil elde edilmesi aşamasında şahsi ve toplumsal değerlerin korunması da gereklidir. Kanun koyucu bu amaçla, delil serbestliği ilkesine, öğreti ve uygulamada “delil yasakları” olarak adlandırılan birtakım sınırlamalar getirmiştir. Delil yasakları; “delil elde etme” ve “değerlendirme” yasakları olarak ikiye ayrılmaktadır. Delillerin elde edilme şekline ilişkin yasaklara “delil elde etme yasakları” hukuka uygun olarak elde edilmiş bulunsa bile bir delilin yargı mercilerince ortaya konulup değerlendirilebilmesine ilişkin yasaklara ise “delil değerlendirme yasakları” denilmektedir.
İfade alma ve sorgunun yasak usullerle gerçekleştirilmesi, tanıklıktan çekinme hakkı olanlara bu hakkın hatırlatılmaması, aramanın herhangi bir karara dayanmadan yapılması, ses veya görüntülerin montajlanması delil elde etme yasağına; tanıklıktan çekinen şahidin önceki ifadelerinin okunamaması, iletişimin denetlenmesi sırasında tesadüfen elde edilen delillerin CMK’nın 135/6. maddesinde sayılanlar dışındaki bir suçun soruşturma ve kovuşturulmasında kullanılamaması ise delil değerlendirilmesi yasaklarına örnek olarak gösterilebilir.
Kanuna aykırılıktan daha geniş bir içeriğe sahip olan hukuka aykırılık kavramının kapsam ve çerçevesi belirlenirken, gerek pozitif hukuk metinlerine, gerekse kişilerin temel hak ve hürriyetlerine ilişkin evrensel hukuk ilkelerine aykırılık bulunup bulunmadığı gözetilmeli ve aykırılığın varlığı durumunda, “hukuka aykırılığın mevcudiyeti” kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında bir numaralı uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Mersin Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2009/29109 sayılı soruşturma kapsamında suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan inceleme dışı sanık … hakkında Mersin (Kapatılan) 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 20.11.2009 tarihli ve 2009/1808 değişik iş sayılı iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararı doğrultusunda yapılan denetleme sırasında, hakkında iletişimin tespitine yönelik karar bulunmayan sanık … ile inceleme dışı sanık … arasında ve inceleme dışı sanıkların kendi aralarında yaptıkları görüşmelerin iletişim tespit tutanaklarıyla kayıt altına alınarak, sanık … hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım etme, tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinde delil olarak kullanıldığı anlaşılan olayda;
İnceleme dışı sanık … hakkında katalog suçlar arasında yer alan suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan yapılan soruşturma sırasında hâkim kararına dayalı elde edilen bu delillerin usul ve kanuna uygun olarak elde edildikleri, ancak hakkında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararı bulunmayan sanık … için elde edilen bu delillerin tesadüfi delil niteliğinde olduğu, CMK’nın 138. maddesinin ikinci fıkrası gereğince tesadüfi delillerin hükme esas alınabilmesi için hükme konu suçun aynı Kanun’un 135. maddenin altıncı fıkrasının (a) bendinde düzenlenen katalog suçlar arasında yer alması gerektiği, sanık … hakkında mahkûmiyet hükümleri kurulan suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım etme, tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının ise katalog suçlar arasında yer almadığı hususları birlikte göz önünde bulundurulduğunda, inceleme dışı sanık … hakkında alınan karar doğrultusunda düzenlenen iletişimin tespiti tutanaklarının sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerinde hükme esas alınamayacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, iletişimin tespiti tutanaklarını hükme esas alan Yerel Mahkeme uygulamasında isabet bulunmamaktadır.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; inceleme dışı sanık … hakkında alınan karar doğrultusunda düzenlenen iletişimin tespiti tutanaklarının, sanık … hakkındaki mahkûmiyet hükümlerinde de hükme esas alınabileceği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
2- Sanık … hakkındaki Yerel Mahkeme hükümlerinin Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediği;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kararların gerekçeli olması” başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında; “Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.”,
“Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar” başlıklı 230. maddesinde de;
“(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanunu’nun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanun’un 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir.”,
“Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar” başlıklı 232. maddesinde ise;
“(1) Hükmün başına, ‘Türk Milleti adına’ verildiği yazılır.
(2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
Yazılır.
(3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
(4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
(5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
(6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
(7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir.”,
Hükümlerine yer verilmiştir.
Buna göre, Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşmalıdır. “Başlık” bölümünde; hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile hâlen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, “sorun” bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, “gerekçe” kısmında; mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve sonuç bölümünde açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, “sonuç (hüküm)” kısmında ise CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun’un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun’un 53. ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercisi tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının “gerekçe” bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Ayrıca, hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, 5271 sayılı CMK’nın 289/1-9 ve 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/7. maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini oluşturacaktır.
Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33.). AİHM; mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesinin ihlali olarak nitelendirmektedir (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85.).
AİHM ayrıca, derece mahkemelerinin, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak özellikle delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50; Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68.). Bu bağlamda, temel hak ve özgürlüklerin ihlali sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün (tanık beyanı, bilirkişi raporu veya uzman mütalaası) kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin ilk derece mahkemelerinin görevi olduğunu vurgulamaktadır (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44.).
Bunun yanı sıra AİHM; derece mahkemelerinin kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmamakla birlikte somut davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunun, açık ya da zımni anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararında yer almasına önem vermektedir (Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30; Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27.). Zira mahkemelerin, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan “kararlarını hukuken geçerli hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama” yükümlülüğü altında bulunduklarını belirtmektedir (Hadjianastassiou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33.).
Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34.).
Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35.).
Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39.).
Nitekim Anayasa Mahkemesinin 25.05.2017 tarihli ve 11798 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Sanık …’nin suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım etme, tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işlediğinin iddia olunduğu olayda; Yerel Mahkemece “Sanık savunmaları, olayı kısmen doğrulayan sanık …’nın beyanları, mağdur beyanı, iletişim tespit tutanakları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Mağdur …’in sanık … …’den iş yapma karşılığı komisyon adı altında 500 TL para aldığı, fakat vaat ettiği işi yapmadığı gibi parayı da iade etmediği, yine sanık …’nin mağdur …’e kendisiyle veya yakını biriyle ilgili dedikodu yaptığı gerekcesiyle kızgın olduğu, sanıklar… … ve …’nin durumu suç örgütü lideri …’e ilettikleri ve sorunlarını yasal olmayan yollardan halletmesini istedikleri, sanıklar… … ve …’nin azmettirmesi sonucu burada …, … ve … birlikte …’ı darp ve tehditle baskı yaparak sanık … …’in parasını aldıkları, İclal’in elini öptürdükleri, suç örgütü için faaliyet göstermesi için tehdit ettikleri, bu tarihten itibaren …’ın örgüt adına faaliyet yürütmeye başladığı, daha sonra örgüt lideri …’ün mağdurdan tahsil ettikleri 500 TL’yi şevklendirmek için örgüt mensuplarına dağıttığı, yine sanık …’nin yakınlarında dolaşmaması, onunla ilgili konuşmaması konusunda mağduru tehdit ettikleri,” şeklindeki gerekçe ile tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından, “Sanık …’nin örgütün üyesi olmamakla birlikte çeşitli kişilerle olan maddi veya kişisel sorunlarını yasal olmayan yollardan halletmesi için örgüt lideri sanık …’a müracaat edip onu harekete geçirip örgütün, faaliyeti kapsamında suç işlemesini sağlayarak örgüte yardım ettiği, 21. olay bizzat katıldığı, bu suretle örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu işlediği anlaşıldığından 5237 sayılı TCK’ nın 220/7 maddesi yollaması ile 220/2,3 maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmiştir.” şeklindeki gerekçe ile ise suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım etme suçundan mahkûmiyet hükümleri kurulduğu, kararda öncelikle inceleme dışı sanıklar ve sanık … hakkında delillerin bir bütün hâlinde sayıldığı fakat sanığın üzerine atılı suçlar ile delillerin ilişkilendirilip tartışılmadığı, sanık … hakkında atılı suçlardan kurulan mahkûmiyet hükümlerinde esas alınan ve reddedilen delillerin neler olduğunun, delillerle sonuç arasındaki bağın ne olduğunun ve niçin bu sonuca varıldığının gösterilmediği, bu nedenle 5271 sayılı CMK’nın 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi,” düzenlemesine muhalefet edildiği, dolayısıyla itiraza konu hükümlerin, Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içermediği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Dairenin onama kararının sanık … hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım etme, tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri yönünden kaldırılmasına ve Yerel Mahkemenin sanık … hakkındaki hükümlerinin, inceleme dışı sanık … hakkında alınan karar doğrultusunda düzenlenen söz konusu iletişimin tespiti tutanaklarının sanık … hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerinde hükme esas alınamayacağının gözetilmemesi ve Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içermemesi isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; Yerel Mahkemece sanık … hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım etme, tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerdiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 24.09.2014 tarihli ve 1484-15730 sayılı onama kararının sanık … hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım etme, tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri yönünden KALDIRILMASINA,
3- Adana (Kapatılan) 7. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK’nın 250. maddesi ile görevli) 30.01.2013 tarihli ve 252-23 sayılı sanık … hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım etme, tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin,
a- İnceleme dışı sanık … hakkında alınan karar doğrultusunda düzenlenen söz konusu iletişimin tespiti tutanaklarının sanık … hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerinde hükme esas alınamayacağının gözetilmemesi,
b- Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içermemesi,
İsabetsizliklerinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 10.12.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.