Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2016/860 E. 2018/498 K. 01.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/860
KARAR NO : 2018/498
KARAR TARİHİ : 01.11.2018

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 43-423

Hırsızlık suçundan sanık …’ın TCK’nın 142/1-a, 62, 53/1 ve 58. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Gemlik 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 08.10.2012 tarihli ve 43-423 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 28.10.2014 tarih ve 6967-30156 sayı ile;
“Sanığın, suça konu odunları adet ve kullanım gereği açıkta iken çaldığının anlaşılması karşısında; eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 142/1-e maddesine uyduğu gözetilmeden aynı Kanun’un 142/1-a ile hüküm kurulması sonuca etkili olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.” eleştirisiyle onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.04.2016 tarih ve 129448 sayı ile;
“…Sanığın tekerrüre esas alınan sabıka kaydındaki İnegöl Sulh Ceza Mahkemesinin 2007/17 esas, 2007/200 karar sayılı ilâmının kesin hüküm niteliğinde olduğu ve tekerrüre esas alınamayacağı” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 28.04.2016 tarih ve 4491-7884 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme dışı sanık … hakkında hırsızlık suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş, inceleme dışı sanık … hakkında hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hüküm ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; doğrudan hükmedilen kesin nitelikteki adli para cezasının tekerrüre esas alınıp alınamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın 08.11.2006 tarihinde işlediği resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçu nedeniyle İnegöl 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 20.06.2007 tarihli ve 17-200 sayılı ilamı ile 5237 sayılı TCK’nın 206, 62/1 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca sonuç olarak 500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, bu cezanın 20.07.2007 tarihinde kesinleştirme işlemlerinin yapılarak 19.11.2007 tarihinde infaz edildiği, incelemeye konu hırsızlık suçunun ise 16.09.2008 tarihinde işlendiği, suç tarihi itibarıyla sanığın adli sicil kaydında başkaca bir ilamın bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Tekerrür, 765 sayılı TCK’nda cezanın artırım nedeni olarak öngörülmüş iken, yeni sistemde koşullu salıverilme süresini de etkileyecek şekilde bir infaz rejimi olarak düzenlenmiştir.
Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hükmün kesinleşmesinden sonra yeni bir suçun işlenmesi hâlinde, sanık hakkında tekerrür hükümleri uygulanacaktır. Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki hükmün kesinleşmesi ve ikinci suçun kesinleşmeden sonra işlenmesi yeterli olup cezanın infaz edilmiş olmasına gerek bulunmamaktadır. Ancak kanun koyucu tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki cezanın infaz edilmesi koşulunu aramadığı hâlde, infazdan sonra belirli bir sürenin geçmesi durumunda tekerrür hükümlerinin uygulanmayacağını hüküm altına almıştır. Buna göre, beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl; beş yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına mahkûmiyet hâlinde ise cezanın infaz tarihinden itibaren üç yıl geçmekle tekerrür hükümleri uygulanmayacaktır.
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 18. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yeni usul yasası sisteminde, yasa yolları içinde istinafa yer verilmesi ve bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra göreve başlaması nedeniyle 5320 sayılı Kanun’un “Temyiz ve karar düzeltme” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır” hükmüne yer verilmek suretiyle bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında 1412 sayılı CMUK’un 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrası uyarınca tekerrüre esas alınan mahkûmiyet hükmünün verildiği tarihte yürürlükte bulunan “Temyizi Kabil Olan ve Olmayan Hükümler” başlıklı 305. maddesi; “Ceza Mahkemelerinden verilen hükümler temyiz olunabilir. Ancak, on beş sene ve ondan yukarı hürriyeti bağlayıcı cezalara ait hükümler hiçbir harç ve masrafa tabi olmaksızın Yargıtay’ca re’sen tetkik olunur.
1- İkimilyon liraya kadar (İkimilyon dâhil) para cezalarına dair olan hükümler,
2- Yukarı sınırı onmilyon lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3- Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler, temyiz olunamaz.
Bu suretle verilen hükümler tekerrüre esas olmaz. Ancak haklarında 343. madde hükümleri dairesinde Yargıtaya başvurulabilir” şeklinde iken, 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Kanun’un 3. maddesi uyarınca CMUK’un 305. maddesinin (1) numaralı bendinde yer alan “ikimilyon” ibaresi “ikimilyar”; (2) numaralı bendinde yer alan “onmilyon” ibaresi “onmilyar” olarak değiştirilmiştir. Yapılan bu değişikle 21.07.2004 tarihinden önce iki milyon liraya kadar olan para cezaları kesin nitelikte iken, 21.07.2004 tarihinden itibaren iki milyar liraya kadar olan para cezaları kesin hâle getirilmiştir.
İki milyar (iki bin) liraya kadar (bu miktar dâhil) para cezalarına ilişkin hükümlerin temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CMUK’un 305. maddesinin ikinci fıkrasının birinci bendinin Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 23.07.2009 tarihli ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra, ister hapis cezasından çevrilen, isterse de doğrudan verilen adli para cezasına ilişkin hükümlerin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin; 14.04.2011 tarih ve 27905 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 23. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 272. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde; “Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamaz” şeklinde gerçekleştirilen değişiklik ve aynı Kanun’un 26. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen; “Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” biçimindeki geçici ikinci madde göz önünde bulundurulduğunda da, 14.04.2011 tarihinden sonra doğrudan hükmolunan 3.000 TL’den fazla adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri yönünden temyiz kanun yolu açık hâle gelmiştir.
1412 sayılı CMUK’un 305. maddesinin birinci fıkrasındaki kesinlik sınırını, maddede belirtilen kesinlik sınırları içinde kalmak şartıyla başkaca hiçbir hak sınırlaması sonucunu doğurmayan para cezasına ilişkin hükümlerle sınırlı olarak yorumlamak gerekmektedir. Bu nedenle, gerek bir mahkûmiyete ek, gerekse bağımsız olarak hükmedilen güvenlik tedbirleri, kesin nitelikteki hükümlere de her yönüyle temyiz edilebilirlik niteliği kazandıracaktır.
Diğer yönden, Ceza Genel Kurulunun duraksamasız kararlarında da açıkça vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK’nın 50. maddesinde, 647 sayılı Kanun’un 4. maddesindeki düzenlemeye benzer şekilde “Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir” hükmüne yer verilmesine karşın, “Bu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez” hükmüne yer verilmemesi nedeniyle, gerek 5237 sayılı TCK’nın 50. maddesi uyarınca kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak hükmedilen, gerekse 52. madde uyarınca doğrudan hükmedilen 2 milyar lirayı (2.000 TL) aşmayan adli para cezalarına ilişkin hükümler kesin niteliktedir.
Sonuç olarak, 5219 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 21.07.2004 tarihinden Anayasa Mahkemesinin 23.07.2009 tarihli ve 65-114 sayılı kararının yürürlüğe girdiği 07.10.2010 tarihine kadar 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’na göre doğrudan verilen para cezaları ile, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na göre hem hapisten çevrilen hem de doğrudan verilen adli para cezalarında temyiz kesinlik sınırının 2.000 TL olduğu; 07.10.2010 tarihinden 6217 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihine kadar hem hapisten çevrilen hem de doğrudan verilen tüm adli para cezalarının miktara bakılmaksızın temyize tâbi olduğu; 6217 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihinden itibaren sadece doğrudan verilen adli para cezalarında temyiz kesinlik sınırı ile, bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra doğrudan verilen adli para cezalarında istinaf kesinlik sınırının 3.000 TL olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, suç işlendiği tarihte yürürlükte bulunan Kanun hükümleri de gözetilmek suretiyle miktar itibarıyla temyiz kesinlik sınırının altında bulunan adli para cezası ile mahkûmiyet hükümlerinin tekerrür uygulamasına da esas alınamayacağının kabulü gerekmektedir.
Somut olaydaki uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde:
Yerel mahkemece tekerrüre esas alınan hükmün 20.06.2007 tarihinde verildiği, bu hükümde sanığın 5237 sayılı TCK’nın 206, 62/1, 52/2-4. maddeleri uyarınca doğrudan 500 TL adli para cezası ile mahkûmiyetine karar verildiği, sonuç cezanın, hükmün verildiği tarihte yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 305. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca miktar itibarıyla kesin nitelikte olması nedeniyle temyiz imkanının bulunmadığı ve sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesinin uygulanmasına esas alınamayacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının sanık … yönünden kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün, sanık hakkında TCK’nın 58. maddesinin uygulanmasına karar verilemeyeceğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, ancak bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün, tekerrür uygulanmasına ilişkin bölümler çıkarılmak suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 28.10.2014 tarihli ve 6967-30156 sayılı onama kararının sanık … yönünden KALDIRILMASINA,
3- Diğer yönleri usul ve kanuna uygun olan Gemlik 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.10.2012 tarihli ve 43-423 sayılı hükmünün, sanık … hakkında koşulları bulunmadığı hâlde TCK’nın 58. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
Ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hükmün, 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrası uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesindeki yetkiye dayanılarak “Tekerrür uygulanmasına ilişkin bölümler çıkartılmak suretiyle” DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 01.11.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.