Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2016/1281 E. 2019/216 K. 14.03.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/1281
KARAR NO : 2019/216
KARAR TARİHİ : 14.03.2019

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 588-130

Sanık …’in hırsızlık suçundan TCK’nın 142/1-b, 143, 58 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 4 ay hapis cezası; konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan aynı Kanun’un 116/4 ve 58 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis cezası; mala zarar verme suçundan aynı Kanun’un 151/1, 58 ve 53. maddeleri uyarınca 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve hak yoksunluğuna ilişkin Kütahya 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.02.2014 tarihli ve 588-130 sayılı hükümlerin, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 26.04.2016 tarih ve 13411-7531 sayı ile;
“…5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollaması ile 1412 sayılı CMUK’un 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık süre geçtikten sonra sanık …’in hükmü temyiz ettiği anlaşıldığından, anılan Yasanın 317. maddesi gereğince tebliğnameye aykırı olarak temyiz isteminin reddine,” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 28.05.2016 tarih ve 133804 sayı ile;
“…Yerel Mahkemece sanığın yokluğundan kurulan 27.02.2014 gün, 2013/588-2014/130 E-K. Sayılı hükümde yasa yolu bildirimi aynen ‘Dair kararın yüze karşı verilenler bakımından tefhiminden, yoklukta verilenler bakımından tebliğinden itibaren bir hafta içinde mahkeme kalemine tevdii edilecek bir temyiz dilekçesi ile yada mahkeme kalemine sözlü beyanda bulunularak bu beyanının tutanağa geçirilmesi suretiyle Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere; belirtilen şekilde ve süresinde temyiz yoluna başvurulmaması halinde kararın kesinleşeceği belirtilmek üzere sanığın yokluğunda, iddia makamında bulunan C. Savcısı … …’ın (37243) iştiraki ile mütalaaya uygun olarak verilen karar açıkça okundu usulen anlatıldı.’ şeklindedir.
Bozma ilamı sonrasında yapılan yargılama sırasında sanığın en son bildirdiği adres Afyonkarahisar’da bulunmaktadır. Sanığın yokluğunda verilen hükmün sanığın en son bildirdiği adres üzerinden tebliğ olunamaması üzerine, yine Afyonkarahisar’da bulunan mernis adresi üzerinden sanığın kendisine usulüne uygun şekilde 31.03.2014 tarihinde tebliğ olunmuştur. Sanık … temyiz dilekçesini, kararın kendisine tebliğinden sonraki bir haftalık yasal temyiz süresi içinde üzerindeki resmî damgadan anlaşıldığı şekilde 04.04.2014 tarihinde ve mektupla Kütahya 1. Asliye Ceza Mahkemesine göndermiştir. Temyiz dilekçesinin mahkemeye ulaşıp havale olunduğu 08.04.2014 tarihi itibariyle temyiz süresi geçmiş görünmektedir.
Ancak kanaatimizce temyiz süresinin geçirilmesinde sanığın kusuru bulunmamaktadır;
Şöyle ki;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 40/2, 5271 sayılı CMK’nın 34/2, 40/2, 231/2 ve 232/6. maddelerine göre; mahkeme kararlarında ilgili kişilerin hangi mercilere başvuracağını, sürelerini, şeklini ve ne zaman başlayacağının kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerektiği açık ve buyurucu şekilde belirtilmiştir. Oysa Kütahya 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kurduğu hükümde bu hususun bütünüyle yerine getirilmediği, yasa yolunun eksik ve sanığı yanıltıcı nitelikte gösterildiği anlaşılmaktadır. Zira başka yerde oturan veya oturmasına da gerek bulunmaksızın temyiz süresi içinde başka yerde bulunan muhatapların, hükmü veren mahkemeden başka yer mahkemesine de temyiz başvurusunda bulunabileceği hususunun belirtilmesi, hele de başka yerde oturan hükmün muhatapları yönünden elzemdir. Keza itiraza konu edilen dosyada, sanık mahkemece yasa yolu başvurusunda yeterince bilgilendirilse ve başka yer mahkemesine de temyiz başvurusunda bulunabileceği bildirilmiş olsa, sanığın yasal süre içinde postaneye verdiği temyiz dilekçesini, postane yerine Afyonkarahisar Asliye Ceza Mahkemesine vermesinin mümkün olacağı düşünülmüştür. Mahkemece yasa yolu başvurusu bildiriminde temyiz başvurusunun yalnızca hükmü veren mahkemeye yapılabileceğinin bildirilmesi ve hükmü veren mahkemenin muadili başka yer mahkemesine de temyiz başvurusunda bulunulabileceği belirtilmemesi suretiyle başvurulacak mercii sınırlandırılmış, bu hususta sanığın yanılmasına sebebiyet verilmiştir. Bu itibarla temyiz süresinin geçirilmesinde kusuru bulunmayan sanık hakkında eski hale getirme koşullarının oluştuğu ve sanığın yasal süre içinde posta yoluyla yaptığı temyizinin süresi içinde yapıldığının kabulünün gerektiği,” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 29.09.2016 tarih, 8337-12905 sayı ile; itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın yokluğunda kurulan hükümde gösterilen kanun yolu bildiriminin eksik ve yanıltıcı nitelikte olup olmadığı ve buna bağlı olarak sanığın temyiz isteminin süresinde yapılıp yapılmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Hırsızlık, konut dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından açılan kamu davasının yargılaması sonucunda, sanığın hazır bulunmadığı 27.02.2014 tarihli oturumda sanık hakkında aynı suçlardan mahkûmiyet hükümleri kurulduğu,
Sanığın, bilinen en son adresine çıkarılan gerekçeli karar ekli tebligatın, tanınmadığından bahisle iade edilmesi üzerine MERNİS adresine çıkarılan tebligatın bizzat sanığın kendisine 31.03.2014 tarihinde tebliğ edildiği,
Sanığın, herhangi bir mahkemeye havale ettirmeksizin hükmü veren Kütahya 1. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere 04.04.2014 tarihinde postaya verdiği temyiz dilekçesinin mahkemeye 08.04.2014 tarihinde ulaşıp, bu tarihte havale edilerek temyiz defterine kaydedildiği,
Yerel Mahkeme hükmündeki yasa yolu bildiriminin; “…Kararın yüze karşı verilenler bakımından tefhiminden, yoklukta verilenler bakımından tebliğinden itibaren bir hafta içinde mahkeme kalemine tevdii edilecek bir temyiz dilekçesi ile yada mahkeme kalemine sözlü beyanda bulunarak bu beyanın tutanağa geçirilmesi suretiyle Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere; belirtilen şekilde ve sürede temyiz yoluna başvurulmaması halinde kararın kesinleşeceği belirtilmek üzere sanığın yokluğunda, iddia makamında bulunan C.Savcısı … …’ın iştiraki ile mütaalaya uygun olarak verilen karar açıkça okundu usulen anlatıldı.” şeklinde olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, işlem ve karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir. Bunlardan ilki istek, ikincisi ise süre şartıdır.
Uyuşmazlık konusu olayda istek şartının gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmadığından süre şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
CMUK’nın 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi 310. maddesinin üçüncü fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlayacaktır.
Diğer taraftan, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 40/2. maddesininde; “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmüne yer verilmiş,
Bu düzenlemeye paralel olarak 5271 sayılı CMK’nın 34/2. maddesinde; “Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.”,
Aynı Kanun’un 232/6. maddesinde ise; “Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve mercinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.”,
Şeklindeki emredici düzenlemeler yer almıştır.
5271 sayılı CMK’nın 40. maddesinin birinci fıkrasında da, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hâle getirme isteminde bulunabileceği, ikinci fıkrasında ise, kanun yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi hâlinde, kişinin kusursuz sayılacağı belirtilmiştir.
Anılan düzenlemelerden, hüküm ve kararlardaki kanun yolu bildiriminin; kanun yolu, mercii, şekli ve süresini de kapsaması zorunluluğu yanında, açıkça anlaşılabilir ve her türlü yanıltıcı ifadeden uzak olması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Bu bildirimlerdeki temel amaç tarafların başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması ve bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hâle getirme nedeni oluşturmayacaktır.
5271 sayılı CMK’nın 264. maddesinde ise kabul edilebilir bir kanun yolu başvurusunda kanun yolunun veya mercide yanılgının, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu hâlde başvurunun yapıldığı merciince, başvurunun derhâl görevli ve yetkili mercie gönderilmesi gerektiği hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, kural olarak temyiz talebi süresinde verilen dilekçe veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla hükmü veren mahkemeye yapılacaktır. Ancak, süresinde olması şartıyla dilekçenin hükmü veren mahkeme dışındaki bir mahkemeye verilmesi veya istemde bulunulması ya da haklı nedenlerin varlığı hâlinde Cumhuriyet savcılığına ya da bir başka merciye talepte bulunulması temyiz talebini geçersiz kılmayacak, bu durum mercide hata kapsamında değerlendirilebilecek, dilekçenin verildiği veya talebin yapıldığı mercii tarafından talep veya dilekçe mahkemesine gönderilecektir. Yine aynı şekilde istemin temyiz yerine itiraz olarak belirtilmiş olması da bu kapsamda değerlendirilerek, başvuru sahibinin hakları korunacak, sürenin bildirilmemesi veya yanlış gösterilmesi hâlinde bunun ilgili taraf açısından bir yanılgı oluşturarak bir hakkın kullanılmasını engellemesi durumunda açıklamalı davetiye ile bu hususun tebliğinden sonra süreler işlemeye başlayacak, böylece olası hak kayıpları önlenecektir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.06.2010 tarihli ve 120-137 sayılı, 26.04.2016 tarihli ve 363-218 sayılı kararlarında, temyiz yoluna posta marifetiyle gönderilen bir dilekçe ile başvurulması hâlinde temyiz tarihinin dilekçenin postaya verildiği tarih değil, mahkemeye ulaştığı tarih olduğu; 05.10.2010 tarihli ve 169-188 sayılı, 10.04.2012 tarihli ve 485-146 sayılı, 14.02.2012 tarihli ve 401-39 sayılı kararları başta olmak üzere bir çok kararında da, kanun yolu bildiriminde sadece başvuru şeklinin gösterilmemiş olmasının “Kanun yolu süresinin” işlemeye başlamasını engellemeyeceği, bu durumda, başvuru şekli gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olsa dahi temyiz süresinin işleyeceği ve süreden sonra yapılan temyiz başvurusunun kabul edilmeyeceği, zira belirtilen sürede yanlış merciye yanlış şekilde bir başvuruda bulunulması hâlinde, bu yanılmanın 5271 sayılı CMK’nın 264. maddesi kapsamında değerlendirileceğinden başvuranın haklarının ortadan kalkmayacağı sonuçlarına ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın yokluğunda verilen hükümde başvurulacak yasa yoluna ilişkin bildirimin “…Tebliğinden itibaren bir hafta içinde mahkeme kalemine tevdii edilecek bir temyiz dilekçesi ile yada mahkeme kalemine sözlü beyanda bulunarak bu beyanın tutanağa geçirilmesi suretiyle Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere; belirtilen şekilde ve sürede temyiz yoluna başvurulmaması halinde kararın kesinleşeceği belirtilmek üzere” şeklinde yapıldığı, Yerel Mahkeme hükmünün 31.03.2014 tarihinde usulüne uygun olarak sanığa tebliğ edildiği, sanığın temyiz dilekçesini herhangi bir mahkemeye havale ettirmeksizin hükmü veren Yerel Mahkeme’ye gönderilmek üzere 04.04.2014 tarihinde postaya verdiği, temyiz dilekçesinin mahkemeye 08.04.2014 tarihinde ulaşıp, bu tarihte havale edilerek temyiz defterine kaydedildiği anlaşılmaktadır.
Temyiz yoluna posta marifetiyle gönderilen bir dilekçe ile başvurulması hâlinde temyiz tarihinin dilekçenin postaya verildiği tarih değil, mahkemeye ulaştığı tarih olduğu, buna göre sanığın yokluğunda 27.02.2016 tarihinde verilen, yasal düzenlemelere göre kanun yolu bildiriminde eksiklik bulunmayan ve niteliği itibarıyla resen de temyize tabi olmayan Yerel Mahkeme hükmünün, 31.03.2014 tarihinde usulüne uygun olarak sanığa tebliğ edildiği, kararın 07.04.2014 tarihinde mesai bitimine kadar temyiz edilebilmesi mümkün iken, sanık tarafından 08.04.2014 tarihinde temyiz edildiği sabit olup temyiz isteğinin yasal süresinde olmadığı kabul edilmelidir.
Ayrıca, her ne kadar kararda, başka bir yer mahkemesine de temyiz başvurusunda bulunulacağının belirtilmemiş olması nedeniyle kanun yolu bildiriminin eksik olduğu ve bu durumun eski hâle getirme nedeni olarak kabulü ile temyiz başvurusunun süresinde yapıldığı ileri sürülmüş ise de, Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre sadece başvuru şeklinin gösterilmemiş olması “kanun yolu süresinin” işlemeye başlamasını engellemeyecek, başvuru şekli gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olsa dahi temyiz süreleri işleyecek ve süreden sonra yapılan temyiz başvurusu kabul edilmeyecektir. Zira, belirtilen sürede yanlış mercie yanlış şekilde bir başvuruda bulunulması hâlinde, bu yanılma 5271 sayılı CMK’nın 264. maddesi kapsamında değerlendirileceğinden başvuranın hakları ortadan kalkmayacaktır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 14.03.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.