Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2016/1137 E. 2018/385 K. 27.09.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/1137
KARAR NO : 2018/385
KARAR TARİHİ : 27.09.2018

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 18. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 114-263

Konut dokunulmazlığının ihlali suçundan sanık …’nın, TCK’nın 116/4 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Iğdır 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.06.2014 tarihli ve 114-263 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 18. Ceza Dairesince 28.03.2016 tarih ve 27387-6064 sayı ile;
“Sanığın olay tarihinde gündüzden sayılan saat 06:40 sıralarında katılanın evine gidip kapıyı tekmeyle kırdıktan sonra içeri girerek katılanı yaralaması biçiminde gerçekleştiği kabul edilen eyleminde, ‘cebir’ kavramının eşyaya yönelik eylemleri kapsamadığı, katılana karşı da konuta girmeyi kolaylaştırıcı bir cebir kullanılmadığı, konuta girildikten sonra yapılan yaralama eyleminin konut dokunulmazlığının ihlali için cebir kullanılması niteliğinde olmadığı gözetilmeden, sanık hakkında TCK’nın 116/1. maddesi yerine 116/4. maddesi gereğince mahkûmiyet kararı verilmesi…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 23.05.2016 gün ve 27009 sayı ile;
”…İtiraza konu uyuşmazlık, maddi olayda, sanığın, gündüzden sayılan saat 06.40 sıralarında katılanın evine gidip kapıyı tekmeyle kırdıktan sonra içeri girerek katılanı yaralaması biçiminde gerçekleştiği kabul edilen eyleminde, cebir öğesinin oluşup oluşmadığına yöneliktir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun, Konut dokunulmazlığının ihlali başlıklı, Madde 116 –
‘(1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükmü uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.
(4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.’
5237 sayılı TCK’nun 116. maddesine ilişkin gerekçesinde, ‘Anayasanın 21 inci maddesinde güvence altına alınan konut dokunulmazlığını ihlâl fiillerini suç olarak tanımlanmaktadır. Konut dokunulmazlığının ihlâli, kişinin kendisine özgü barış ve sükûnunu ve yuvasındaki yaşamının sulh ve selametle cereyanı için var olması gerekli güvenlik duygusunun sarsılmasını ifade etmektedir.
Bireylere karşı işlenen ve aynı zamanda onların muhtaç oldukları güvenlik ve sükûnu ihlâl eyleyen bu fiillerin, hürriyete karşı işlenen suçlar arasında bir suç olarak tanımlanması uygun görülmüştür.
Maddenin birinci fıkrasında konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun temel şekli düzenlenmiştir. Buna göre; bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak girilmesi veya rıza ile girildikten sonra buradan çıkılmaması konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun temel şeklini oluşturmaktadır. Bu suç, herkes tarafından işlenebilir. Bu suç, icraî bir davranışla işlenebileceği gibi, ihmali davranışla da işlenebilir. Başkasının konutuna veya konutun eklentilerine rıza ile girdikten sonra, çıkmama hâlinde, konut dokunulmazlığı ihmali davranışla ihlâl edilmektedir.
Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun oluşabilmesi için, yetkili kişinin konuta girme konusunda rızasının olmaması gerekir. Konut sahibinin konuta girildiğinden haberdar olmaması, aynı zamanda rızasının da olmaması anlamına gelir. Bu nedenle, konuta gizlice veya hileyle girilmiş olması hâlinde, bu suç oluşur. Sahibinin rızasına dayalı olarak konuta girildikten sonra, bu rızanın geri alınması hâlinde konutun terk edilmesi gerekir. Aksi takdirde söz konusu suç oluşur. Belirtilen nedenlerle, konut sahibinin rızasının olmaması, bu suçun bir unsurunu oluşturmaktadır.
Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun hukuka aykırılık vasfını ortadan kaldıran rızanın, hukuken geçerli rıza olması gerekir. Kişinin konuta girme konusunda rıza açıklamaya yetkili olmasının yanı sıra, açıklanan rızanın da örneğin hile dolayısıyla sakatlanmamış olması gerekir.
Dördüncü fıkrada, bu madde kapsamında tanımlanan suçların cebir veya tehdit kullanılarak ya da gece vakti işlenmesi, cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli hâller olarak belirlenmiştir.
Burada söz konusu olan cebir, kasten yaralama suçunun daha az cezayı gerektiren hâli olarak düşünülmelidir. Bu nedenle, kullanılan cebir kişide basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçünün ötesinde bir etki meydana getirmiş ise, hem konut dokunulmazlığını ihlâl suçundan hem de kasten yaralama suçundan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur’ şeklinde açıklamalara yer verilmektedir.
TCK’nun 116. maddesinde düzenlenen konut ve işyeri dokunulmazlığının ihlali suçuyla korunan hukuki yarar, mülkiyet, zilyetlik veya diğer ayni veya şahsi hak olmayıp, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıyla güvence altına alınan kişilerin hürriyeti, sükûnu ve huzurudur.
Konut dokunulmazlığını ihlal suçunun konusu konut ve açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan iş yerleri ile eklentidir.
Konut kavramını, dar ve geniş şekilde ifade etmek mümkündür. Dar anlamda konut, evi ifade eder. Buna göre bir yerin konut sayılabilmesi için; o yerin yatma, kalkma, dinlenme, yeme, içme gibi ev ihtiyaçlarına tahsis edilmiş olması gerekir. Geniş anlamda konut ise, bireyin kendi faaliyetine tahsis ettiği her yeri ifade eder.
Yargıtay, 765 sayılı TCK zamanında konutu kişilerin devamlı veya geçici olarak yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerler olarak tanımlamıştır.
Doktrinde en geniş anlamıyla yapılan konut tanımına göre, gece istirahatine tahsis edilmesi, yapı şekli, devamlı bir şekilde kullanılması, fiilin gerçekleştiği anda içinde bulunulması önemli olmayan dış âlemden ayrıldığı izleri taşıyan ve kişi veya kişilerin halen ve fiilen yaşamsal faaliyetlerini geçirdikleri yer olarak tanımlanmıştır.
Doktrinde bir kısım yazarlar tarafından eklenti, konuta bağlı olmayan ancak bitişik veya yakın olması şart olan, dış dünyadan belirli işaretlerle ayrılan ve rızaya aykırı olarak girildiğinde konuttakilerin huzur ve sükûnunun bozulduğu yerler, olarak tanımlanmıştır.
Bir kısım yazarlar da eklentiyi, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak konuta bağlı olup, fiilen konutun kullanılmasına özgülenen veya onu tamamlayan yerler olarak tanımlamışlardır.
Şen’e göre de eklenti, konutun ayrılmaz parçası niteliği taşıyan bahçesi, taşınabilir olmakla beraber konutun yanına konulan kapalı yan mekânlar, bahçe duvarı içinde bulunan çadır, ahır, karavan, kısa bir tanımlamayla bireyin hürriyeti ve güvenliği alanına giren ve konutun yanında bulunan yer ve eşya olarak ifade edilebilir.
İş yerinin eklentisi de, konutun eklentisi gibi düşünülüp, eğer buraya girilmesi iş yerinde bulunanların, orayı işletenlerin huzur ve sükûnunu bozuyorsa, eklenti sayılacak ve buralar da, korumadan faydalanacaktır.
TCK 116. maddesinde düzenlenen suçun oluşması için, bir kimsenin konutuna veya iş yerine veya bunların eklentilerine rızasına aykırı olarak girilmiş veya rızayla girdikten sonra buradan çıkılmamış olması gerekir. Bu maddede belirlenen suçun hareket unsurunu ‘girmek’, ‘çıkmamak’ ve ‘rızaya aykırılık’ oluşturur.
Maddenin 765 sayılı Türk Ceza Kanunu Madde 193 – ‘Bir kimse kendisini oradan çıkartmak hakkını haiz olan birinin rızası hilafında veya hile ile veya gizlice meskenine veya meskeninin müştemilatına girer veya rızasıyla girdikten sonra çıkmazsa sahibinin şikâyeti üzerine bir aydan altı aya kadar hapis olunur.
Eğer cürüm geceleyin veya eşhas aleyhinde şiddet istimaliyle veya silah ile veya birçok kimseler tarafından toplu olarak işlenmiş ise ceza altı aydan üç seneye kadar hapistir; müddeiumumîlikçe resen takibat yapılır.’
TCK 116/4. maddesi uyannca konut ve işyeri dokunulmazlığının ihlali suçunun cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle işlenmesi hali, nitelikli hal olarak sayılmıştır. 765 sayılı Kanun zamanında suçun tehditle işlenmesine yer verilmemişken, 5237 sayılı TCK’da suçun tehditle işlenmesi mürekkep suç olarak öngörülüp nitelikli hal sayılmıştır. Bu durumda 765 sayılı Kanun döneminde tehditle konuta girilmesi durumunda, hem konut dokunulmazlığını ihlalden hem de tehdit suçundan hüküm kurulması gerekirken; 5237 sayılı TCK’da tehditle işyeri veya konut dokunulmazlığının ihlali durumunda YTCK’nın 116/4. maddesine göre yalnızca nitelikli konut dokunulmazlığı ihlal suçundan cezaya hükmolunacak, tehdit suçu bu suçun içerisinde eriyecektir.
Cebir, fıziken zor kullanmaktır. Mağdurun direncini kıracak şekilde kollarını tutmak, ayağından tutmak, kolunu bükmek, şeklinde işlenebilir. Cebrin, eylemin devamı süresince uygulanması gerekmeyip, mağdurun başlangıçtaki direncini kırmak için elverişli olması yeterlidir. Buradaki cebir maddi cebirdir, fıziken güç kullanılmasıdır. TCK 116/4. maddesince konut dokunulmazlığını bozma suçunun işlenebilmesi için fiziki güç kullanılmasının kişileri ya da eşyaya karşı kullanılması konusunda kanunda herhangi bir açıklık bulunmamaktadır.
5237 sayılı TCK 116/4 maddesinde cebir eyleminin ne şekilde icra edileceğinin açıkça belirtilmemesi karşısında, failin hem mağdure yönelik etkili eylemde bulunabileceği gibi eşyaya yönelik de cebren zor kullanabileceğinin kabulü gerekmektedir.
Suçun mağduruna karşı kullanılan cebir hangi boyutta olduğunda YTCK’nın 116/4. maddesinde belirlenen suçun unsuru niteliğindeki cebir içinde eriyecektir? YTCK’nın 116/4. maddesi gerekçesinde ‘Burada söz konusu olan cebir, kasten yaralama suçunun daha az cezayı gerektiren hâli olarak düşünülmelidir. Bu nedenle, kullanılan cebir, kişide basit tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçünün ötesinde bir etki meydana getirmiş ise, hem konut dokunulmazlığını ihlâl suçundan, hem de kasten yaralama suçundan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.’ denilmesine karşın, 119/4. maddesinde ‘Bu suçların işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.’ şeklindeki düzenleme karşısında TCK 86/1 maddesi kapsamındaki eylemler müeyyidesiz kalmaktadır.
Bunun dışında, failin konuta girerken kapıları ve camları kırarak eşyaya zarar vererek içeri girmesi halinde, TCK 116/4 maddesinde yazılı nitelikli halin uygulanması gerekmektedir. Bu durumda mağdurun üzerinde önemli ölçüde korku, endişe ve teessür yaratabilecek bir durum olduğu kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar çerçevesinde,
Katılan sanıklar …’nın … ile birlikte yaşadığı, diğer katılan sanık …’ın ise ….’nin komşusu olduğu, suç tarihinde, katılan sanık … ile ….’nin önce katılan sanık …’ye ait ikamete gittikleri, sonrasında katılan sanık …’nin arkadaşı ve komşusu olan diğer katılan sanık …’ın ikametine geçtikleri, burada alkol aldıkları, saat 02.00 civarında aralarında tartışma yaşandığı, tartışma sırasında; katılan sanık …’ın ….’ye hitaben ‘or…u, senin ağzını burnunu sinkaf ederim’ demek suretiyle hakaret ettiği, yumrukla ….’nin vücudunun değişik yerlerine birçok kez vurduğu, Mariam’ın araya girmek istediği, ….’nin tırnaklarıyla Erdal’ın yüzünü yaraladığı, Mariam’ın ise ele geçirilemeyen sehpa ile Erdal’ın koluna vurduğu, sonrasında Erdal’ın ikametten ayrılarak ….’nin ikametine gittiği, 24.12.2013 tarihli görgü tespit tutanağında belirtildiği şekilde ikamete zarar verdiği,
Daha sonra saat 06.40 civarında katılan sanık …’ın diğer katılan sanık …’ın evinin kapısını çaldığı, kapının açılmadığı, bunun üzerine Erdal’ın tekme ile kapıyı kırarak içeriye girdiği, katılan sanık …’yi evine götürmek istediği, gelmek istemeyince Erdal’ın ….’nin saçından tutarak kafasına yumruk ile vurduğu, Mariam’a hitaben ‘or…u, kah.e’ demek suretiyle hakaret ettiği ve Mariam’ın yüzünün sol tarafına yumruk ile vurduğu, şeklinde gerçekleşen eylemlerde,
Katılan sanık …’nın, saat 06.40 sıralarında diğer katılan sanık …’ın evinin kapısını çaldığı, kapının açılmadığı, bunun üzerine Erdal’ın tekme ile kapıyı kırarak içeriye girerek işlediği kabul edilen konut dokunulmazlığını bozma suçunda, sanık …’ın, zor kullanarak kapıyı tekmeyle kırarak içeri girme eylemi, Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 28.03.2016 tarihli ve 27387-6064 sayılı bozma kararında belirtildiği üzere, ‘cebir’ kavramının eşyaya yönelik eylemleri kapsamadığı kabul edilerek sanık …’ın eyleminin, TCK 116/4 maddesinde yazılı nitelikli konut dokunulmazlığını bozma suçunu oluşturmadığı kabul edilmektedir.
Ancak 765 sayılı TCK 193/2 maddesinde ‘Eğer cürüm geceleyin veya eşhas aleyhinde şiddet istimaliyle veya silah ile veya birçok kimseler tarafından toplu olarak işlenmiş’ olduğu takdirde eylemin 765 sayılı TCK 193/2 maddesinde yazılı nitelikli hal olduğu ve burada cebir ve zor kullanmanın şahıslar aleyhine olacağı açıkça belirtilmiş iken, 5237 sayılı TCK 116/4 maddesinde yer alan düzenlemede, fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi hâlinde, bu hükmün uygulanacağı belirtilmektedir. Bu düzenlemede, failin kişiye ya da eşyaya yönelik zor kullanma açıkça belirtilmemiştir. Bu durumda hem kişilere yönelik cebir kullanılması hem de eşyaya yönelik cebir kullanılmasının mümkün olabileceği kabul edilmelidir. Kişinin evinde oturduğu ve bulunduğu sırada, failin kapıyı ya da camları kırarak eve girmesi durumunda evde bulunan mağdurda yaratacağı korku ve endişenin ölçüsü iyi tartılmalıdır. Bunun dışında, bir başka örnek verilmesi gerekirse, sanığın, mağduru evin içine girerken ittirmesi ve bu suretle kapıdan eve girmesi ile kapıyı kırarak evin içine girmesi durumunda mağdurda yarattığı teessür oldukça farklıdır ve bu durumda sanık … hakkında kapıyı tekmeleyerek ve kapıyı kırarak girme eyleminin ve sonrasında, katılan sanıklar …. ve Mariam’ı dövme eylemi hepsi bir bütün içinde değerlendirildiğinde, sanık Erdalın işlediği konut dokunulmazlığını bozma suçu TCK 116/4 maddesi kapsamında bulunduğu…” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 18. Ceza Dairesince 06.06.2016 gün ve 12539-12408 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığı’na gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Katılan sanık … hakkında mağdur sanık …’ye yönelik kasten yaralama, hakaret ve mala zarar verme suçlarından verilen kamu davasının düşmesi, katılan sanık …’ye yönelik kasten yaralama, hakaret ve mala zarar verme suçlarından verilen mahkûmiyet, mağdur sanık … hakkında katılan sanık …’ya yönelik kasten yaralama suçundan verilen beraat ve katılan sanık … hakkında katılan sanık …’ya yönelik kasten yaralama suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı konut dokunulmazlığının ihlali suçunun cebir kullanılmak suretiyle işlenip işlenmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
24.12.2013 tarihli araştırma ve görgü tespit tutanağına göre; Iğdır Merkez Pir Sultan Abdal Mahallesi Melekli Caddesi üzerinde bulunan Argırlar Apartmanı’nın üçüncü katındaki katılan …’ye ait konutta yapılan incelemede; kapının kilit göbeği kısmındaki çerçevede yaklaşık 1.5×75 cm ebadında açıklık bulunduğu, içeriden bakıldığında ahşap ve metal kısımların ayrı ve eğik vaziyette olduğu, dağınık olduğu anlaşılan yatak odasına girildiğinde ise yerdeki su birikintisi nedeniyle halıların ıslak olduğu, sehpadan aşağı düştüğü ifade edilen televizyonun cam kısmının ıslak zeminde bulunduğu, ahşap ve üstü fayans kaplama olan sehpanın ayak kısmının ayrı ve kırık olduğu, zemine düşen şifonyerin üst kısmındaki aynanın kırık, makyaj malzemesinin ise yerde olduğu, odanın kalorifer tesisatına ait duvar tarafındaki borunun kırılması nedeniyle su sızdırdığı,
24.12.2013 ve 04.06.2014 tarihli adli muayene raporlarına göre; katılan … ve mağdur …’nin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandıkları,
Anlaşılmıştır.
Katılan … soruşturma evresinde; olay günü gece saat 02.00 sıralarında komşusu olan mağdur …’nin, beraber yaşadığı sanık ile birlikte evine geldiklerini, birlikte otururken sanığın mağdur …’ye sürekli eve gitmeyi teklif ettiğini, bir süre sonra tartışmaya başladıklarını, tartışma sırasında sanığın mağdur …’ye önce hakaret edip sonra yumrukla birçok kez vurduğunu, engellemek istediği sanığın kendisini itmesi nedeniyle mağdur … ile birlikte yere düştüklerini, sanığın da üzerlerine düştüğünü, bir süre sonra sanığın çıkarak mağdur …’nin evine gittiğini, sabah saat 06.40 sıralarında tekrar gelerek evinin kapısına dayandığını, kapıyı tekmeleyip, kırarak içeri girdikten sonra yüzüne yumrukla vurup kendisine hakaret ettiğini, mağdur …’yi de saçından çekmek ve yumrukla vurmak suretiyle yaraladığını,
Kovuşturma evresinde ise; olay günü misafiri olan tanık …. ile oturduğu sırada kapı komşusu mağdur … ve onun eski erkek arkadaşı olan sanığın, evine geldiklerini, bir süre alkol aldıktan sonra sanığın mağdur …’ye, mağdur …’nin evine geçmeyi teklif ettiğini, bunu kabul etmeyen mağdur …’nin, kendisine yardımcı olmasını istemesi nedeniyle sanığa gitmesini söylediğini, ancak sinirlenen sanığın, mağdur …’nin saçından tutarak ona vurduğunu, bunun üzerine sanığı iterek evden çıkardığını, dışarıda bekleyen sanığın sabaha kadar kapıyı açmalarını istemesine rağmen açmadıklarını, pencereden sanığın uzaklaştığını görünce mağdur …’nin evine bakmaya gittiklerini, evde bulunan eşyanın yerlere atıldığını ve su borusunun patladığını gördüklerini, mağdur … ile birlikte kendi evine döndükten bir süre sonra sanığın geri gelerek kapıyı açmasını istediğini, kabul etmeyince sanığın tekme ile vurmak suretiyle evinin kapısını kırıp, içeri girerek mağdur …’yi saçından tuttuğunu ve zorla götürmek istediğini, kendisinin de bu duruma engel olmak amacıyla eline geçirdiği sehpa ile sanığın koluna vurduğunu, olay esnasında sanığın kendisine ve mağdur …’ye yönelik hakaret içerikli sözler söylediğini,
Mağdur … soruşturma evresinde; birlikte yaşadığı sanığın olay günü gece saat 01.30 sıralarında, evine geldiğini, yaklaşık yarım saat oturduktan sonra sanıkla birlikte kapı komşusu olan katılanın evine gittiklerini, bir süre eğlendiklerini, ancak sarhoş olan sanığın sebepsiz yere kendisiyle tartışmaya başladığını, hakaret içerikli sözler söyleyerek başına yumrukla birçok kez vurduğunu, aralarına girmek isteyen katılana da tokat attığını, daha sonra sanığın, kendisine ait eve giderek burada bulunan tüm eşyayı kırıp döktüğünü, yatak odasında bulunan su borusuna zarar verdiğini, daha sonra katılana ait evin kapısını tekmeleyip kırarak içeri zorla girdiğini, buradayken, kafasına yumrukla iki kez vurduğunu,
Kovuşturma evresinde ise; olay günü eski erkek arkadaşı olan sanıkla birlikte katılan …’ın evine giderek alkol almaya başladıklarını, bir süre sonra hatırlamadığı bir nedenle aralarında tartışma çıktığını, tartışma sırasında sanığın, saçından çekerek kendisine tokat attığını, araya giren katılanın itmesi nedeniyle sehpanın üzerine düşen sanığın, kendisine hakaret ettiğini, katılana ait evin kapısını kırdığını, ancak sanığın aynı gün saat 06.40 sıralarında katılanın evine gelip gelmediğini hatırlamadığını,
Tanık …. Çılkadaroğlu soruşturma evresinde; olay günü arkadaşı olan katılanın evinde otururken mağdur …’nin de bulundukları yere geldiğini, kısa bir süre sonra mağdur …’nin erkek arkadaşı olan sanığın kapıyı çalarak içeri girmek istediğini söylediğini, katılanın kapıyı açmasıyla içeri giren sanığın mağdur …’ye hakaret içerikli sözler söylediğini, kendisini uyarmaları üzerine sanığın evden çıktığını, ancak bir süre sonra geri gelen sanığın kapıyı tekrar çaldığını, kavga çıkacağını düşünerek kapıyı açmadıklarını, sanığın ayağıyla vurup kırmak suretiyle kapıyı açtığını, içeri girerek mağdur …’ye “Gel gidelim” dediğini, olumsuz yanıt alması üzerine mağdur …’yi saçından tutarak çıkarmaya çalıştığını, katılanın araya girdiğini, ancak sanığın katılana da vurup, içeride bulunan sehpayı tekmeleyerek kırdığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … soruşturma evresinde; olay günü gece saat 01.30 sıralarında birlikte yaşadığı mağdur …’nin evine gittiğini, bir süre oturduktan sonra birlikte mağdur …’nin komşusu olan katılanın evine gittiklerini, burada hep birlikte alkol alıp eğlendikten sonra sebepsiz yere tartışmaya başladıklarını, tartışma sırasında katılan ve mağdur …’nin kendisine vurduklarını, mağdur …’nin, tırnaklarıyla yüzünü çizdiğini, katılanın ise evde bulunan sehpa ile sol dirseğine vurduğunu, alkollü olduğu için mağdur …’ye veya katılana vurup vurmadığını, hakaret ve tehdit içerikli sözler söyleyip söylemediğini hatırlamadığını, olayın ardından mağdur …’nin evine gittiğini hatırladığını, burada bulunduğu sırada su borusunun patladığını, ancak ne su borusuna ne de evdeki diğer eşyaya zarar vermediğini, bu eylemleri kendisine suç atmak isteyen mağdur …, katılan ve tanık ….’nın gerçekleştirmiş olabileceğini, sabaha karşı saat 06.30 sıralarında yeniden ….’nin bulunduğu katılanın evinin kapısını çaldığını, ancak kapıyı açmadıklarını, kapıya zarar vermediğini, bir süre sonra katılanın rızasıyla eve girdiğini, buraya sadece mağdur … ile konuşmak için geldiğini,
Kovuşturma evresinde ise; olay günü eski kız arkadaşı olan mağdur …’nin evine gittiğini, bir süre sonra mağdur … ile birlikte katılanın evine geçtiklerini, burada hep birlikte alkol aldıklarını, ilerleyen saatlerde mağdur … ile aralarında tartışma çıktığını, tartışma sırasında mağdur …’yi saçından tutarak sürüklediğini, bunun üzerine katılanın evdeki sehpa ile sol koluna vurduğunu, aşırı derecede alkollü olduğu için sonrasında neler olduğunu hatırlamadığını, aynı gün saat 06.00 sıralarında mağdur …’nin veya katılanın evine giderek, buradaki eşyaya zarar verdiği hususunun doğru olmadığını savunmuştur.
Konut dokunulmazlığının ihlâli suçu 5237 sayılı TCK’nın “Kişilere Karşı Suçlar” kısmının “Hürriyete Karşı Suçlar” bölümündeki 116. maddesinde;
“1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
3) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.
4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiş,
Madde gerekçesinde;
“Madde, Anayasanın 21 inci maddesinde güvence altına alınan konut dokunulmazlığını ihlâl fiillerini suç olarak tanımlamaktadır. Konut dokunulmazlığının ihlâli, kişinin kendisine özgü barış ve sükûnunu ve yuvasındaki yaşamının sulh ve selametle cereyanı için var olması gerekli güvenlik duygusunun sarsılmasını ifade etmektedir.
Bireylere karşı işlenen ve aynı zamanda onların muhtaç oldukları güvenlik ve sükûnu ihlâl eyleyen bu fiillerin, hürriyete karşı işlenen suçlar arasında bir suç olarak tanımlanması uygun görülmüştür” biçiminde açıklamalara yer verilmiştir.
Madde gerekçesinde de özenle vurgulandığı üzere konut dokunulmazlığının ihlâli ile mülkiyet ve zilyetlik hakkı değil, kişi hürriyeti korunmaktadır. Kanunda mülkiyet ve zilyetliği koruyan başka hükümler bulunmakta olup, bu suçla kişilerin konutlarındaki güvenlik duygusu, sükûn ve huzurlarının korunması amaçlanmaktadır.
Konut dokunulmazlığının ihlâli suçunun cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle işlenmesi ise, TCK’nın 116. maddesinin dördüncü fıkrasında suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli olarak düzenlenmiştir. Gerekçede bu husus “Burada söz konusu olan cebir, kasten yaralama suçunun daha az cezayı gerektiren hali olarak düşünülmelidir. Bu nedenle, kullanılan cebir kişide basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçünün ötesinde bir etki meydana getirmiş ise, hem konut dokunulmazlığını ihlal suçundan hem de kasten yaralama suçundan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” şeklinde ifade edilmiştir. Bu düzenleme TCK’nın 119. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Bu suçların işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” şeklindeki düzenleme ile de uyum içindedir.
Uyuşmazlık konusunun açıklığa kavuşturulabilmesi için Türk Ceza Kanunu’nda esasen bağımsız bir suç tipi olarak düzenlenen, ancak sanığa atılı konut dokunulmazlığının ihlali suçu bakımından daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâl olarak öngörülen cebir kavramı üzerinde de durulmalıdır.
Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “Zor, zorlayış” anlamlarına gelen cebir; suç olarak düzenlendiği TCK’nın 108. maddesinde “Bir şeyi yapması veya yapmaması ya da kendisinin yapmasına müsaade etmesi için bir kişiye karşı cebir kullanılması halinde, kasten yaralama suçundan verilecek ceza üçte birinden yarısına kadar artırılarak hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde “Kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir” biçiminde tanımlanmıştır. Görüldüğü gibi, hem TCK’nın 116. maddesinin gerekçesinde hem de cebir suçunun düzenlendiği aynı Kanun’un 108. maddesinde ve bu maddenin gerekçesinde cebrin “kişiye” karşı kullanılması gerektiği açıkça ifade edilmiştir.
Cebre maruz kalan kişi, bu fiziki gücün meydana getirdiği acının etkisiyle belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır. Cebrin oluşması için mağdurun irade oluşturma ve iradi hareket serbestisini ihlale elverişli bir fiziki kuvvet kullanımı yeterlidir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 387)
TCK’nın 116. maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen nitelikli hâlin gerçekleşmesi için cebir veya tehdidin konut içinde bulunan herhangi bir kişiye karşı kullanılmış olması yeterli olup mutlaka rıza beyan etmeye yetkili kişiye karşı kullanılmış olması gerekmez. (Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin, Ekim 2017, s. 544) Yine, kişilere karşı yöneltilen cebir eylemi ile konut dokunulmazlığının ihlâli arasında bir nedensellik bağının bulunması; yani cebrin, konut dokunulmazlığının ihlâli amacına yönelmiş olması ve bu amacın gerçekleştirilmesi için bir araç olarak kullanılması gerekmektedir. Başka bir deyişle, cebir veya tehdit konuta, işyerine ya da bunların eklentilerine girmek veya buralardan çıkmamak için kullanılmış olmalıdır. (Tezcan-Erdem-Önok, s. 544; M. Emin Artuk-Ahmet Gökcen, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet, 16. Bası, s. 318) Bu anlamda, failin kapıyı kırarak eve girmesi örneğinde olduğu gibi, cebrin eşya aleyhine kullanılması durumunda bu nitelikli hâl uygulanmayacak, koşullarının bulunması hâlinde mala zarar verme suçundan dolayı ceza verilecektir. (Tezcan-Erdem-Önok, s. 544; Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin, 12. Bası, s. 440-441).
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık … ile mağdur …’nin olay günü katılan …’nin evine gittikleri, burada bir süre alkol aldıktan sonra sanık ile mağdurun tartışmaya başladıkları, tartışma sırasında mağdura yumrukla vuran sanığın, katılanın da yardımıyla dışarı çıkartıldığı, aynı gün sabah saatlerinde geri gelerek katılanın kapısını çalan sanığın, kapının açılmaması üzerine kapıyı tekmeleyerek kırıp içeri girdiği ve yumrukla vurmak suretiyle hem katılanı hem de mağduru basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı olayda; sanığın, katılanın konutuna girmek için kapıyı kırması eyleminin, kişilere karşı değil eşya aleyhine gerçekleştirilmesi dolayısıyla cebir niteliğinde bulunmadığı, sanığın belirtilen şekilde katılanın konutuna girdikten sonra katılana ve mağdura karşı uyguladığı cebrin ise, katılan ve tanık ….’nın beyanları gözetildiğinde, evde kalmaya değil, mağduru evden çıkarmaya yönelik olması ve konut dokunulmazlığının ihlâli amacının gerçekleştirilmesi için bir araç olarak kullanılmaması karşısında, sanığın eyleminin TCK’nın 116. maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen nitelikli hâlin cebir unsurunu oluşturmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİ EDİLMESİNE, 27.09.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.