Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2016/1111 E. 2018/175 K. 17.04.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/1111
KARAR NO : 2018/175
KARAR TARİHİ : 17.04.2018

Mahkemesi :Sulh Ceza
.
… vekilinin düzeltme ve cevap yazısının yayımlanması istemi üzerine İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliğince 18.02.2015 gün ve 104 sayı ile; düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmasına karar verilmiştir.
Yeni Asır Gazetesi sorumlu müdürü … vekili tarafından yapılan itiraz başvurusu üzerine İzmir 6. Sulh Ceza Hâkimliğince 13.03.2015 gün ve 364 sayı ile; itirazın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı Adalet Bakanlığınca 12.08.2015 gün ve 53010 sayı ile; “Yeni Asır Gazetesinin bir tüzel kişi olduğu, 7201 sayılı Tebligat Kanununun 12/1. maddesine göre, ‘Hükmi şahıslara tebliğ, salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine yapılır’. Aynı Kanunun ‘hükmi şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimseler herhangi bir sebeple mutat iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.’ kuralına aykırı olarak cevap ve düzeltme metninin, 5187 sayılı Basın Kanununun 14. maddesi uyarınca, adı geçen gazetenin sorumlu müdürüne gönderilmesi gerekirken tebliğ evrakının sorumlu kişiye yapıldığını gösterir şekilde tebliğ mazbatası düzenlenmediği, tebliğ alan kişinin görevinin ne olduğunun belirtilmediği ve usulüne uygun tebliğ koşulu yerine getirilmediği gözetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmiş olmasında isabet görülmediği” gerekçesiyle kanun yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09.09.2015 gün ve 297205 sayılı ihbarnamesi ekinde gönderilen dosyayı inceleyen Yargıtay 19. Ceza Dairesince 24.03.2016 gün ve 16532-13852 sayı ile;
“5187 sayılı Basın Kanununun 14/1. maddesinde yer alan ‘Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.’ şeklindeki hüküm uyarınca kişilerin, süreli yayınlarda şeref ve haysiyetinin ihlal edildiği veya hakkında gerçeğe aykırı yayım yapıldığı iddiasıyla 5187 sayılı Kanun kapsamındaki düzeltme ve cevap yazısı yayımlanması taleplerinin doğrudan sorumlu müdüre gönderilmesinin gerektiği, düzeltme ve cevap yazıları hükmi şahıs niteliğindeki gazeteye gönderilemeyeceğinden, kanun yararına bozma isteminde yer alan hükmi şahıslara tebligatı düzenleyen 7201 sayılı Tebligat Kanununun 12. maddesinin olayda uygulama yerinin bulunmadığı gibi, somut olayda, Yeni Asır Gazetesinin 23.01.2015 tarihli nüshasında ‘Paralel Yapı İmamı …’dan Valilere Şantaj’ başlıklı haber ve bu haberin devamı niteliğinde 20. sayfada bulunan ‘İzmir İmamından Valilere Paralel Şantaj’ başlıklı haberler nedeniyle talep eden … vekili tarafından gazetenin sorumlu müdürü … adına gönderilen cevap ve düzeltme istemini içerir Karşıyaka 5. Noterliğinin 04.02.2015 tarih ve 3473 yevmiye nolu ihtarnamesinin 06.02.2015 tarihinde ‘muhatabın dışarıda olduğunu beyan eden yetkili daimi çalışanı Şafak Dikkal imzasına tebliğ edilmiştir.’ şerhi ile tebliğ edilmesine karşın, gazetenin sorumlu müdürü … vekilinin anılan tebligatın alınmadığına veya usulsüz olduğuna ilişkin bir iddiasının da bulunmadığının anlaşılması karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin reddine” oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyeleri … ve … ise;
“Sayın çoğunluk ile uyuşmazlık gazete yazı işleri müdürüne cevap ve düzeltme hakkının kullanılması amacıyla yapılan tebligatın kanuna uygun olup olmadığına ilişkindir.
5187 sayılı Basın Kanununun 14. maddesinde cevap ve düzeltme hakkı şu şekilde düzenlenmiştir. ‘Sorumlu müdür kendisine sunulan düzeltme ve cevap yazısını; günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.’ Görüldüğü üzere ‘sorumlu müdür yazıyı aldığı tarihten itibaren’ denilmek suretiyle cevap ve düzeltme yazısının sorumlu müdüre bizzat tebliğinin gerektiği anlaşılmaktadır.
Ayrıca belirtelim ki düzeltme ve cevabın yayınlanmasından bizzat yazı işleri müdürü sorumludur ve bu sorumluluğa aykırı davranmak 5187 sayılı Kanunun 18. maddesinde suç olarak düzenlenmiştir. Bu itibarla, cevap ve düzeltme hakkına ilişkin olup hukuki ve cezai sorumluluk doğuracak nitelikteki tebliğlerin mutlaka sorumlu müdürün şahsına bizzat yapılması gereklidir. Nitekim Yargıtay 7. Ceza Dairesi 25.02.1994 gün ve 592-1450 sayılı kararında, tebligatın sorumlu müdür yerine sadece yazı işleri müdürüne yollanması ve cevabın yayınlanmaması durumunda cezai sorumluluğun doğmayacağını kabul etmiştir.
Diğer yandan 7201 sayılı Tebligat Kanununun 17. maddesinde tebliğ adresinde tebligat belgesinde ismi yazılı şahıs aranacak; o bulunamadığı takdirde ve bu husus evraka şerh edildikten sonra tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılabilecektir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 09.07.2012 gün ve 1416-19282 sayılı kararında; gösterilen adresin davalının çalıştığı işyeri adresi olduğu, tebligatı davalı adına alan şahsın, davalının daimi memur veya müstahdemi olmayıp, davalıyla aynı işyerinde birlikte çalışan diğer bir işçi olduğu anlaşılmaktadır. Muhatabın adresine çıkarılan tebligatın, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerden ise, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amirinin temin etmesi, bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması icap edeceğini belirtmiştir.
Somut olayımızda sorumlu müdür … adına çıkarılan tebligatta ‘muhatabın adreste bulunmaması nedeniyle çalışanı Şafak Dikkal imzasına tebliğ edilmiştir’ şeklinde bir ibarenin bulunduğu görülmektedir. Sorumlu yazı işleri müdürü …, Tebligat Kanunu anlamında ‘belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icra eden kişi’ statüsündedir. Bu konumdaki bir kişiye yapılacak tebligat ise Kanunun 17. maddesi hükümlerine göre gerçekleştirilecektir. Söz edilen maddeye göre ise; ‘Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.’
Tebligat Kanununun 17. maddesine göre, tebliğ adresinde öncelikle muhatap aranacak; o bulunamadığı takdirde ve -bu husus evraka dercedildikten sonra- tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılabilecektir.
Tebliğ yapılan işyeri adresinin onlarca kişinin çalıştığı tahmin edilen bir gazete merkez binası olduğu gözetildiğinde Şafak Dikkal isimli çalışanın konumunun ne olduğu tebligat şerhinden anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla Kanunun 17. maddesinin aradığı anlamda ‘muhatabın aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birisi’ olup olmadığı bu evraktan belirlenememektedir, belgelendirilememektedir.
Açıklanan sebeplerle, sorumlu müdüre yapılan tebliğin usulsüz olması nedeniyle Basın Kanununun 14. maddesine göre cevap ve düzeltme hakkının kullanılması talebinde bulunma için kanuni şartlar oluşmamıştır. Bu itibarla, kanun yararına bozma talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği” gerekçesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 10.06.2016 gün ve 297205 sayı ile;
“İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık; gazete yazı işleri müdürüne cevap ve düzeltme hakkının kullanılması amacıyla yapılan tebligatın kanuna uygun olup olmadığına ilişkindir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu; hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan olağanüstü bir yasa yoludur.
5271 sayılı Kanunun 309. maddesinin 4. fıkrasında, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler, bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ve bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
Düzenlemede; kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken, öncelikle ‘karar’ ve ‘hüküm’ ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
Bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, ‘tekriri muhakeme’ yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemece yeni bir inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılmayacağı, hangi hallerde Yargıtayın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu maddede sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Kanuni düzenleme ile kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama belirlenirken ‘karar’ ve ‘hüküm’ ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
5187 sayılı Basın Kanununun 14. maddesinde cevap ve düzeltme hakkı şu şekilde düzenlenmiştir; ‘Sorumlu müdür kendisine sunulan düzeltme ve cevap yazısını; günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.’ Görüldüğü üzere ‘sorumlu müdür yazıyı aldığı tarihten itibaren’ denilmek suretiyle cevap ve düzeltme yazısının sorumlu müdüre bizzat tebliğinin gerektiği anlaşılmaktadır.
Düzeltme ve cevabın yayınlanmasından bizzat yazı işleri müdürü sorumludur. Bu sorumluluğa aykırı davranmak ise 5187 sayılı Kanunun 18. maddesinde suç olarak düzenlenmiştir. Bu itibarla, cevap ve düzeltme hakkına ilişkin olup hukuki ve cezai sorumluluk doğuracak nitelikteki tebligatların mutlaka sorumlu müdürün şahsına bizzat yapılması gereklidir. Nitekim Yargıtay 7. Ceza Dairesi 25.02.1994 gün ve 592-1450 sayılı kararında tebligatın sorumlu müdür yerine sadece yazı işleri müdürüne yollanması ve cevabın yayınlanmaması durumunda cezai sorumluluğun doğmayacağını kabul etmiştir.
Diğer yandan 7201 sayılı Tebligat Kanununun 17. maddesinde, tebliğ adresinde tebligat belgesinde ismi yazılı şahıs aranacak, o şahıs bulunamadığı takdirde ve bu husus evraka şerh edildikten sonra, tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılabilecektir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 09.07.2012 gün ve 1416-19282 sayılı kararında, gösterilen adresin davalının çalıştığı iş yeri adresi olduğu, tebligatı davalı adına alan şahsın, davalının daimi memur veya müstahdemi olmayıp, davalıyla aynı iş yerinde birlikte çalışan diğer bir işçi olduğu anlaşılmaktadır. Muhatabın adresine çıkarılan tebligatın, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerden ise, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amirinin temin etmesi, bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması icap edeceğini belirtmiştir.
Somut olayımızda; sorumlu müdür … adına çıkarılan tebligatta ‘muhatabın adreste bulunmaması nedeniyle daimi çalışanı Şafak Dikkal imzasına tebliğ edilmiştir’ şeklinde bir ibarenin bulunduğu görülmektedir. Sorumlu yazı işleri müdürü …, Tebligat Kanunu anlamında ‘belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icra eden kişi’ statüsündedir. Bu konumdaki bir kişiye yapılacak tebligat ise aynı Kanunun 17. maddesi hükümlerine göre gerçekleştirilecektir. Söz konusu maddeye göre ise; ‘Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.’,
Tebligat Kanununun 17. maddesine göre, tebliğ adresinde öncelikle muhatap aranacak; muhatap adreste bulunamadığı takdirde, bu husus evraka dercedildikten sonra, tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılabilecektir.
Tebliğ yapılan iş yeri adresinin onlarca kişinin çalıştığı tahmin edilen bir gazete merkez binası olduğu gözetildiğinde, ‘Şafak Dikkal’ isimli çalışanın konumunun ne olduğu tebligat şerhinden anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla Kanunun 17. maddesinin aradığı anlamda ‘muhatabın aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birisi’ olup olmadığı bu evraktan belirlenememektedir ve belgelendirilememektedir.
Yukarıda açıklanan sebeplerle, sorumlu müdüre yapılan tebliğin usulsüz olması nedeniyle, Basın Kanununun 14. maddesine göre cevap ve düzeltme hakkının kullanılması talebinde bulunulması için kanuni şartlar oluşmamıştır. Bu itibarla, kanun yararına bozma talebinin kabulü yerine reddine karar verilmesinin isabetli olmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 19. Ceza Dairesince 23.06.2016 gün, 10460-20162 sayı ve oy çokluğuyla; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; günlük süreli yayın sorumlu müdürüne gönderilen düzeltme ve cevap yazısının usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Günlük süreli yayın niteliğindeki Yeni Asır Gazetesinin 23.01.2015 tarihindeki nüshasının birinci sayfasında “Paralel Yapı İzmir İmamı …’dan Valilere Paralel Şantaj”, yirminci sayfasında da “İzmir İmamından Valilere Paralel Şantaj” başlıkları ile yayımlanan haberle ilgili olarak … vekilince hazırlanan ve noter aracılığıyla kanuni süresi içerisinde gazetenin sorumlu müdürü …’e gönderilen düzeltme ve cevap yazısının, 06.02.2015 tarihinde, tebliğ mazbatasına “Muhatabın dışarıda olduğunu beyan eden yetkili daimi çalışanı Şafak Dikkal imzasına tebliğ edildi” şerhi konularak Şafak Dikkal’a tebliğ edildiği,
… vekilince, kanuni süresi içerisinde yayımlanmadığından bahisle düzeltme ve cevap yazısının yayımlanması isteminde bulunulması üzerine İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliğince; düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına ilişkin koşulların oluştuğu gerekçesiyle istemin kabulü ile düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmasına karar verildiği,
Yeni Asır Gazetesi sorumlu müdürü … vekilince bu karara itiraz edilmesi üzerine CMK’nun 268. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca inceleme yapan İzmir 6. Sulh Ceza Hâkimliğince; itirazın reddine kesin olarak karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için, öncelikle konuyla ilgili kavramların ve buna ilişkin mevzuatın üzerinde durulması gerekmektedir.
Düzeltme ve cevap hakkı; hukukumuzda Anayasa ve diğer kanuni düzenlemelerde tanımlanmamakla birlikte, kapsamı ve kullanım koşulları kitle iletişim araçlarının çeşitliliği ile bu konudaki teknolojik gelişmeler doğrultusunda kanunlarla yeniden belirlenen bir hak olarak ortaya çıkmaktadır.
Öğretide ise, düzeltme ve cevap hakkının kapsamı ya da kullanıldığı kitle iletişim aracı esas alınarak yapılan birden çok tanım olmakla birlikte, konumuza ilişkin basılmış eserler açısından düzeltme ve cevap hakkı; “kişinin şeref, haysiyet veya itibarını rencide eden, menfaatine dokunan veya gerçeklere aykırı olan yayına karşı okuyucuların gönderdiği açıklamaların, aynı yayının en yakın sayısında yayınlatmak hakkı” şeklinde de tanımlanmaktadır. (Sulhi Dönmezer – Köksal Bayraktar, Basın Hukuku, Altıncı Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2016, s. 365)
Anayasanın “Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı ikinci kısmının “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı ikinci bölümünde yer alan 32. maddesinde; “Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir. Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hakim tarafından ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir.” şeklinde hüküm altına alınan ve iletişim özgürlüğünün kitle iletişim araçları tarafından kötüye kullanılmasını önleme amacını taşıyan düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına ilişkin koşullar, hem basılmış eserlere ilişkin düzenlemeler içeren 5187 sayılı Basın Kanunu, hem de diğer kitle iletişim araçlarına ilişkin yayınları düzenleyen 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu ile 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda düzenlenmiştir. İnternet yoluyla yapılan yayınlarla ilgili olarak ise; 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 9. maddesinde içeriğin yayından çıkarılması ve cevap hakkı düzenlenmişken, 6518 sayılı Kanunun 19.02.2014 tarihinde yürürlüğe giren 93. maddesiyle bu maddede yapılan değişiklikle “içeriğin yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi” başlığı altında yeni bir sistem öngörülmüştür.
Basılmış eserler açısından düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasının koşulları ve usulleri 5187 sayılı Kanunun 14. maddesinde;
“Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.
Düzeltme ve cevapta, buna neden olan eser belirtilir. Düzeltme ve cevap, ilgili yazıdan uzun olamaz. Düzeltme ve cevaba neden olan eserin yirmi satırdan az yazı veya resim veya karikatür olması hallerinde düzeltme ve cevap otuz satırı geçemez.
Süreli yayının birden fazla yerde basılması halinde, düzeltme ve cevap yazısı, düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına sebebiyet veren eserin yayımlandığı bütün baskılarda yayımlanır.
Düzeltme ve cevabın birinci fıkrada belirlenen süreler içinde yayımlanmaması halinde yayım için tanınan sürenin bitiminden itibaren, birinci fıkra hükümlerine aykırı şekilde yayımlanması halinde ise yayım tarihinden itibaren on beş gün içinde cevap ve düzeltme talep eden kişi, bulunduğu yer sulh ceza hâkiminden yayımın yapılmasına veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu istemi üç gün içerisinde, duruşma yapmaksızın, karara bağlar.
Sulh ceza hâkiminin kararına karşı acele itiraz yoluna gidilebilir. Yetkili makam üç gün içinde itirazı inceleyerek karar verir. Yetkili makamın kararı kesindir.
Düzeltme ve cevabın yayımlanmasına hâkim tarafından karar verilmesi halinde, birinci fıkradaki süreler, sulh ceza hâkiminin kararına itiraz edilmemişse kararın kesinleştiği tarihten, itiraz edilmişse yetkili makamın kararının tebliği tarihinden itibaren başlar.
Düzeltme ve cevap hakkına sahip olan kişinin ölmesi halinde bu hak, mirasçılardan biri tarafından kullanılabilir. Bu durumda, birinci fıkradaki iki aylık düzeltme ve cevap hakkı süresine bir ay ilave edilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Anayasa ve 5187 sayılı Kanundaki düzenlemeler doğrultusunda, düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına ilişkin koşulların oluşması durumunda düzeltme ve cevap yazısının yayımlanması, yayın faaliyetinde bulunanlar için uyulması zorunlu olan yükümlülüklerden biridir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle düzeltme ve cevabın yayımlanmasına ilişkin kesinleşmiş hâkim kararlarına uyulmaması; aynı Kanunun 18. maddesinde düzenlenen, öğretide “basın suçları” olarak tanımlanıp bu suçlara ilişkin yapılan ayrımlar arasında ise “basının yönetsel düzenine ilişkin suçlar”dan biri olarak nitelendirilen düzeltme ve cevabın yayımlanmaması suçunu oluşturmaktadır. (Erol Çetin, Son Değişiklerle Basın Hukuku, Dördüncü Baskı, Seçkin Yayıncılık Ankara 2008, s. 111)
Düzeltme ve cevabın yayımlanmaması suçu, aynı Kanunun 18. maddesinde;
“Düzeltme ve cevabın yayımlanmasına ilişkin kesinleşmiş hâkim kararlarına uymayan sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili onmilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Ağır para cezası, bölgesel süreli yayınlarda yirmimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda ellimilyar liradan az olamaz.
Sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili hakkında verilen ağır para cezasının ödenmesinden yayın sahibi, sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili ile birlikte müteselsilen sorumludur.
Düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmaması veya 14 üncü maddenin birinci fıkrasında belirtilen şartlara uyulmaksızın yayımlanması hallerinde hâkim ayrıca, masraflar yayın sahibi tarafından karşılanmak üzere, bu yazının tirajı yüzbinin üzerinde olan iki gazetede ilân şeklinde yayımlanmasına da karar verir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
5187 sayılı Kanunun 14. maddesi gereğince düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına ilişkin biçimsel koşullardan biri de, cevap yazısının kanunda belirtilen süre içerisinde dönemsel süreli yayının sorumlu müdürüne usulüne uygun olarak teslim edilmiş olmasıdır. Bu bakımdan, uyuşmazlık konusu ile bağlantılı olan “sorumlu müdür” kavramının da kısaca irdelenmesi gerekmektedir.
Sorumlu müdür 5187 sayılı Kanunun 5. maddesinin gerekçesinde “…süreli yayını yöneten ve eser sahibinin belli olmaması veya yargılanamaması gibi hallerde bu tür yayınlarla işlenen suçlardan sorumlu olan kişi” olarak tanımlanmış, öğretide de benzer şekilde; sorumlu müdürün, bir süreli yayının çıkarılmasından doğabilecek sorumluluğu taşıyabilecek kişi olduğu ifade edilmiştir. (Sulhi Dönmezer – Köksal Bayraktar, s. 327)
Aynı Kanunun 5. maddesinde, her süreli yayının bir sorumlu müdürünün bulunması ve birden fazla sorumlu müdür bulunması halinde her birinin sorumlu olduğu bölümün belirtilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Dönemsel yayın faaliyeti açısından varlığı zorunlu kılınan sorumlu müdürün esas fonksiyonu, her nüshayı yayından önce kontrol ederek suç oluşturabilecek yazı ve resimlerden arındırmaktır. Sorumlu müdürün bu fonksiyonu redaksiyon işleminden başlayarak baskı ve yayın hareketlerine kadar tüm dönemsel yayın faaliyetini kapsar. (Kayıhan İçel, Kitle İletişim Hukuku, Yenilenmiş 12. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2017, s. 201-202)
Düzeltme ve cevap hakkıyla ilgili olarak sorumlu müdürün, 5187 sayılı Kanunun 14. maddesine göre yayımlama yükümlülüğü, aynı Kanunun 18. maddesine göre de cezaî sorumluluğu bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde; yayımlama yükümlülüğü ve cezai sorumluluğun doğması için düzeltme ve cevap yazısı sorumlu müdür muhatap alınarak düzenlendikten sonra, öncelikle bu yazının, yayımlanmama durumunda da yazının yayımlanması hususundaki mahkeme kararının doğrudan sorumlu müdüre tebliğ edilmek üzere gönderilmesi ve yazı ile kararın sorumlu müdüre 7201 sayılı Tebligat Kanunundaki düzenlemelere uygun olarak tebliğ edilmesi gerekmektedir. Öğretide görüş farklılığının bulunmadığı bu konuda Özel Daire kararlarında da benzer uygulamalar mevcuttur.
Düzeltme ve cevap yazısının sorumlu müdüre tebliğ edilmesi gerektiği açıklandıktan sonra, sorumlu müdüre hangi adreste ve 7201 sayılı Tebligat Kanununun hangi maddeleri dikkate alınarak tebligat yapılacağı, tebliğ saatinde bu kişiye ulaşılamaması halinde bir başkasına tebligat yapılıp yapılamayacağı, yapılabileceğinin kabulü halinde bu işlemin hangi usul gözetilerek gerçekleştirilmesi gerektiği hususuna gelince;
5187 sayılı Kanunun “Tebligat” başlıklı 29. maddesindeki “Süreli yayının yönetim yeri, tebligat işlemleri yönünden, yayın sahibinin ve temsilcisinin, görevi devam ettiği sürece sorumlu müdürün yerleşim yeri sayılır” şeklindeki düzenleme uyarınca düzeltme ve cevap yazısına ilişkin tebligatın, ilgili gazetenin künyesinde belirtilen adreste tebliğ edilmek üzere gönderilmesi gerekmektedir.
Sorumlu müdüre yüklenen yükümlülük ve cezai sorumluluk gereği düzeltme ve cevap yazısının sorumlu müdüre tebliğ edilmesi gerektiği açıktır. Bununla birlikte, 5187 sayılı Kanunda tebligatın bizzat sorumlu müdüre yapılması gerektiğine, kendisine ulaşılamadığı takdirde başka bir kişiye tebligat yapılamayacağına dair bir hüküm bulunmamakta olup öğretide de tebliğ evrakının sorumlu müdür adına olacak şekilde hazırlanması yeterli görülmektedir. (Kayıhan İçel, s. 221) Dolayısıyla tebligatın sorumlu müdüre yapılması kural olmakla birlikte, muhataba ulaşılamadığı hallerde 7201 sayılı Tebligat Kanununda belirtilen kişilere de tebligat yapılabileceği kabul edilmelidir.
Öte yandan, tebligatın tüzel kişi yerine gerçek kişi olan sorumlu müdür muhatap alınarak düzenleneceği, sorumlu müdürün görevinin niteliği gereği “belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra eden kişi” konumunda bulunduğu ve aynı Kanunun 29. maddesinde belirtilen adresin aynı zamanda sorumlu müdürün iş yeri adresi olduğu da dikkate alındığında, sorumlu müdüre 7201 sayılı Kanunun 17 ve 20. maddelerine uygun olarak tebligat yapılması gerektiği sonucuna varılmalıdır.
Anılan maddeler incelendiğinde;
7201 sayılı Kanunun “Belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icrası” başlıklı 17. maddesi; “Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır ”,
“Muhatabın muvakkaten başka yere gitmesi” başlıklı 20. maddesi; “13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı tebliğ mazbatasına yazılarak altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka bir yere gittiğini belirten kimse, beyanını imzadan imtina ederse, tebliğ eden bu beyanı şerh ve imza eder. Bu durumda ve tebliğ evrakının kabulden çekinme halinde tebligat, 21 inci maddeye göre yapılır. (Değişik son cümle: 19.3.2003 – 4829/4 md.) Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır” biçiminde düzenlenmiştir.
25.01.2012 tarihinde 28184 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte de anılan Kanunun ilgili maddeleriyle uyumlu düzenlemeler bulunmakta olup, Yönetmeliğin “Meslek ve sanat erbabına tebligat” başlıklı 26. maddesi;
“(1) Belirli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenlere, o yerde de tebligat yapılabilir.
(2) Muhatabın iş yerinde bulunmaması halinde tebliğ, aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
…”,
“Muhatabın geçici olarak başka yere gitmesi” başlıklı 29. maddesi de;
“(1) 21, 22, 23, 25, 26 ve 27 nci maddelerde yazılı kişiler, tebliğ yapılacak olanın geçici olarak başka yere gittiğini belirtirlerse, tebliğ memuru, muhatabın hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını, beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazar. Tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalattırır ve tebliğ edilecek evrakı beyanda bulunana verir. Bu kişiler, tebliğ evrakını kabule mecburdurlar.
(2) Bu kişilerin beyanlarını imzadan kaçınmaları ve tebliğ evrakını kabul etmemeleri durumunda, tebliğ memuru bu hususu tutanağa yazar, imzalar ve tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyesinden birine ya da kolluk amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve teslim ettiği kişinin adresini içeren ihbarnameyi gösterilen adresin kapısına yapıştırır” şeklindedir.
7201 sayılı Kanun ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin anılan hükümleri dikkate alındığında, muhatabın iş yerinde meslek ya da sanat icra eden bir kişi olması durumunda da, diğer tebligat usullerinde olduğu gibi, tebligatın öncelikle bizzat muhataba yapılmaya çalışılması gerekmektedir. Muhatap aranmadan tebligatın doğrudan doğruya memur veya müstahdeme yapılması usule aykırı olacaktır. Muhatabın tebliğ saatlerinde iş yerinde geçici olarak bulunmaması nedeniyle kendisine ulaşılamadığı durumlarda ise; muhatabın aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdemlerinden birine tebligat yapılmalıdır.
Muhatap yerine daimi memur ya da müstahdemlerinden birine tebligat yapılması durumunda ise; 7201 sayılı Kanunun 20 ve Yönetmeliğin 29. maddelerindeki açık düzenlemeler karşısında, tebligatın muhatap yerine bu kişilere yapılmasının nedeni ve tebligat yapılan kimsenin kimliği tebliğ mazbatasında belirtilmelidir. (Ejder Yılmaz – Tacar Çağlar, Tebligat Hukuku, Değiştirilmiş Dördüncü Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2005, s. 471, 488, 490) Dolayısıyla muhatabın tebliğ saatinde iş yerinde geçici olarak bulunmadığına ve bu nedenle muhatap yerine sürekli çalışan memur ya da müstahdemine tebligat yapıldığına ilişkin tebligat mazbatasında açıklamada bulunulmaması durumunda da tebligatın usulüne aykırı olduğu kabul edilmelidir.
Nitekim Özel Dairelerin yerleşik uygulamaları ile Hukuk Genel Kurulunun 30.01.2013 gün ve 644-164 sayılı kararı da aynı doğrultudadır.
“Aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdem” ibaresinden ise öncelikle iş yerinde muhataptan sonra gelen yetkili bir kişiye tebligatın yapılması, böyle bir kişinin bulunmaması durumunda orada çalışan bir kişiye tebligat yapılacağı hususunun anlaşılması gerekmektedir. (Canan Ruhi, Ahmet Cemal Ruhi, Tebligat Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Dokuzuncu Baskı, Haziran 2016, s. 388) Tebliğ mazbatasında muhatap yerine tebligatı alan kişiye ilişkin açıklamada muhatap ile tebligatı alan kişi arasında bu yönde bir ilişki bulunduğu, diğer bir ifadeyle muhatap yerine kendisine tebligat yapılan kişinin, muhatap ile aynı iş yerinde çalışmakla birlikte muhatabın daimi çalışanı olup onun adına tebligat almaya yetkili bulunduğu açıkça anlaşılmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Düzeltme ve cevap yazısını içeren tebligatta muhatabın süreli yayın sorumlu müdürü … olarak belirtilmesi, tebligata ilişkin mazbatada Tebligat Kanununun 17 ve 20. maddelerine uygun şekilde tebligatın öncelikle muhataba yapılmaya çalışıldığına, muhatabın tebliğ saatinde dışarıda olması sebebiyle iş yerinde bulunmadığına, tebligatın da bu nedenle muhatap yerine Şafak Dikkal’a yapıldığına, anılan kişinin tebliğ tarihi itibarıyla aynı iş yerinde muhatabın daimi çalışanı ve muhatap adına tebligat almaya yetkili olduğuna dair yeterli açıklamanın bulunması ve muhatabın tebliğ tarihinde iş yerinde bulunduğuna, tebliğ alan kişinin yetkili olmadığına veya tebliğ evrakının muhataba ulaşmadığına dair bir itirazın da bulunmaması karşısında; muhatabın daimi çalışanına yapılan tebliğ işleminin usule uygun olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu nedenle, düzeltme ve cevap yazısının yayımlanması kararına vaki itirazın reddine ilişkin hâkimlik kararına yönelik kanun yararına bozma isteğini reddeden Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Öte yandan Ceza Genel Kurulundaki müzakere esnasında, gazetede yayımlanan yazı içeriğinin basın hürriyetinin kullanılması niteliği taşıyıp taşımadığının, dolayısıyla olayda düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına ilişkin koşulların oluşup oluşmadığının da tartışılması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; kanun yararına bozma talebine konu edilmeyen ve Özel Dairece değerlendirilmemiş olan bu hususun Ceza Genel Kurulunca da incelenmesi olanaklı değildir. Kanun yararına bozma talebi, dosyanın esasına ilişkin olmayıp sadece tebligat işlemine yöneliktir. Yayımlanan yazı içeriğinin basın hürriyetinin kullanılması niteliğinde olup olmadığı, bu açıdan düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına ilişkin koşulların oluşup oluşmadığıyla ilgili olarak ise her zaman kanun yararına bozma kanun yoluna başvurma olanağı bulunmaktadır.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.04.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
.