YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/1061
KARAR NO : 2020/177
KARAR TARİHİ : 12.03.2020
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 20-291
Sanık …’ın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/1, 87/3, 62/1 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna; tehdit suçundan ise aynı Kanun’un 106/1-1. cümle, 29, 62/1, 50/1, 50/4 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 2.240 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Sivas 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 29.09.2014 tarihli ve 20-291 sayılı hükümlerin sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 17.12.2015 tarih ve 21388-36339 sayı ile;
“Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarihli ve 2014/140 esas – 2015/85 karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesindeki bazı ibareler iptal edilmiş ise de, bu husus infaz aşamasında dikkate alınabileceğinden bozma nedeni yapılmamıştır.” eleştirisiyle onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 25.02.2016 tarih ve 67067 sayı ile;
“…Yerel Mahkeme sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurduğu her iki eylem yönünden sanığın adli sicilden silinerek arşiv kayıtlarına aktarılan iki ayrı mahkûmiyet hükmüne işaretle sanığın suça meyilli kişiliğinden bahisle hem hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hem de hapis cezasının ertelenmesine yer olmadığına karar vermiştir. Yerel Mahkeme adli sicilden silinerek arşiv kaydına aktarılmış bu mahkûmiyet hükümlerini herhangi bir şekilde dikkate almadan hem CMK’nın 231/6. maddesinde yazılı hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşulları yönünden, hem de TCK’nın 51/1. maddesinde yazılı hapis cezasının ertelenmesi koşulları yönünden bir değerlendirme yapması gerekirken bu kayıtları esas alarak sanık hakkında görüş oluşturduğu ve özellikle erteleme hükümleri yönünden sanığın eylemleri hakkında pişmanlık duyup duymadığına dair bir değerlendirme yapması gerekirken bu yönde bir değerlendirme yapmadığı, bu şekilde oluşturulan gerekçenin ise yasal koşulları sağlamadığı ve her iki kurumun uygulanmaması yönünden yeterli olmadığı,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 31.03.2016 tarih, 4135-8222 sayı ve oy çokluğuyla, itiraz nedenleri yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında mağdur …’e yönelik tehdit suçu ile mağdur …’e yönelik kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
Yerel Mahkemece, sanık hakkında;
1- CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması,
2- TCK’nın 51. maddesinde düzenlenen hapis cezasının ertelenmesi,
Hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilirken, yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediğinin belirlenmesine ilişkin olup sanığa atılı tehdit suçunun 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi uyarınca uzlaştırma kapsamında kalıp kalmadığının da ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Polis tutanağında; 16.11.2013 tarihinde saat 15.00 sıralarında Sivas il merkezinde, Yahyabey Caddesi üzerinde bulunan Kariyer Akademi İş Sağlığı ve Hekimliği Eğitim Kurumunda kavga meydana geldiğinin bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiği, iş yeri yetkilisi … ile görüşüldüğü, bu şahsın iki kişinin iş yerine gelerek kendilerini darbedip gittiklerini beyan ettiği, iş yerinde herhangi bir zararın bulunmadığı tespitlerine yer verildiği,
Sivas Devlet Hastanesince mağdur … hakkında düzenlenen 02.12.2013 tarihli raporda; tespit edilen sol humerus cisim kırığının mağdurun yaşamını tehlikeye sokmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte olduğu, kırığın hayat fonksiyonlarına ağır (4) derecede etkili olduğunun bildirildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur … Kollukta; jeoloji mühendisi olduğunu, kız kardeşi … ile eniştesi …’un ortak olarak işlettiği Sivas Kariyer Akademi İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitim Hizmetleri isimli iş yerinde proje koordinatörü olarak çalıştığını, olay günü saat 16.00 sıralarında müdür odasında otururken muhasebe odasından sesler gelmesi üzerine dışarı çıktığını, sanık …’ı Eğitim Merkezinin finans müdürü … ve kız kardeşi Kübra ile tartışırken gördüğünü, sanığın sağa sola yumruk salladığını, kız kardeşini korumak için sanığı ittiğini, sanığın rastgele salladığı yumruklardan birinin koluna isabet ettiğini, kolunun kırıldığını, kimseden şikâyetçi olmadığını,
Mahkemede; tartışma ve kavga seslerini duyması üzerine olay yerine gittiğini, ayırmak için hamle yaptığı sırada dengesini kaybedip sol kolunun üzerine düştüğünü, bu şekilde kolunun kırıldığını, kendisine yönelik herhangi bir darp eyleminin olmadığını, maddi zararının bulunmadığını,
Mağdur … Kollukta; yüksek okul mezunu olduğunu, Sivas Kariyer Akademi İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitim Hizmetleri isimli iş yerinde finans müdürü olarak çalıştığını, 01.10.2013 tarihinde sanığın tıp doktoru olan eşine 2.500 TL bedelle ders eğitim paketi sattıklarını, 14.11.2013 tarihinde ise 33 kişilik bir doktor grubuna indirim yaparak aynı paketi 1.800 TL’den sattıklarını, bu satıştan haberdar olan sanığın eşinin Eğitim Merkezini telefonla arayarak kendisine indirim yapılmadığından bahisle hakaret içeren sözler sarf etttiğini, ardından sanığın telefon ederek kendisiyle bu durumu görüştüğünü, sanığın küfürlü konuşması üzerine sanıkla telefonda tartıştıklarını, sanığın “Ben keriz miyim, a..na koyum, Çayırağzı’na çık sor … kim söylesinler, bana bak lan, bana” şeklinde sözler sarf etmesi üzerine “Bu şekilde sizinle anlaşamayız” diyerek telefonu kapattığını, kısa bir süre sonra sanık ile sportmen yapılı inceleme dışı sanık …’in Eğitim Merkezine geldiklerini, sanığın kendisini kastederek “O Serdar denen dümbük kim, buraya gelsin” diye bağırdığını, odasından çıkarak “Buyurun Beyefendi oturun, düzgün konuşun, Serdar benim” deyince sanığın kendisine yumruk attığını, yumruğun tesiri ile yere düştüğünü, sanık ve yanındaki şahsın kendisinin üzerine çullandıklarını, sanık ve Arif’in kavgayı ayırmaya gelen çalışanları da darbettiklerini, bu sırada diğer mağdur …’in kolunun kırıldığını, sanığın kendisine hitaben “Seni Çayırağızı’nda yaşatmayacağım bunu da bil” diyerek tehdit ettiğini, mal ve can güvenliğinin bulunmadığını, sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Mahkemede; olay nedeniyle herhangi bir maddi zararının ve şikâyetinin olmadığını,
İnceleme dışı sanık … Kollukta ve Mahkemede benzer şekilde; sportif eğitim uzmanı olarak görev yaptığını, sanık … ile arkadaş olduklarını, olay günü saat 16.00 sıralarında kendisini telefonla arayan sanığın, arabası olmadığı için kendisine ait arabayla bir yere kadar gitmeyi önerdiğini, kabul etmesi üzerine sanıkla beraber Kariyer Akademi isimli yere gittiklerini, görüşmeye gittikleri mağdur …’ın yumruğu ile masaya vurarak bağırmaya başladığını, sanığın “Polis gelsin o zaman” demesi üzerine mağdur …’ın sanığı iterek yere düşürdüğünü, kargaşa çıktığını, kargaşa sırasında hep beraber yere düştüklerini, mağdurların bu sırada yaralanmış olabileceklerini, sanığın veya kendisinin kimseyi darbetmediğini, aksine kendilerinin dövülerek hakarete uğradıklarını, vücudundaki darp izleri kaybolduğu için doktor raporu almak istemediğini, suçlamayı kabul etmediğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık … Kollukta ve Mahkemede benzer şekilde; beden eğitimi öğretmeni olduğunu, okul müdürü olarak görev yaptığını, eşinin tıp doktoru olduğunu, eşinin 01.10.2013 tarihinde 2.500 TL ödeyerek sanığın finans müdürü olduğu Kariyer Akademi İş Sağlığı ve Hekimliği Eğitim Kurumuna kaydını yaptırdığını, ancak kursun defalarca ertelendiğini, planlarının bu yüzden aksadığını, ayrıca diğer kursiyerlerin 1.700 TL’ye aynı kursa kaydolduklarını öğrenince kursu telefonla aradığını, paralarının iade edilmesini talep ettiğini, telefonda görüştüğü mağdur …’ın telefonu yüzüne kapatması üzerine, arabası bulunan arkadaşı inceleme dışı sanık … ile kursa gittiğini, mağdur …’la odasında görüşürken mağdurun sinirlenerek eliyle masaya vurup bağırmaya başladığını, bunun üzerine polis çağrılmasını istediğini, mağdurun itmesi ile yere düştüğünü, ortalığın birden kalabalıklaştığını, gelen şahısların Arif’i ve kendisini darbettiklerini, kendisinin ve yanındaki arkadaşı Arif’in kimseyi darbetmediğini, aksine kendisinin darbedildiğini, tehdit edilerek hakarete maruz kaldığını, olayın üzerinden iki gün geçtiği için vücudunda darp cebir izi bulunmadığını, bu yüzden doktor raporu alınmasını istemediğini, uzlaşmayı kabul etmediğini, atılı suçları işlemediğini savunmuştur.
Yargılamanın yürütüldüğü Sivas 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 29.09.2014 tarihli ve 20-291 sayılı kararı ile; sanığın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/1, 87/3, 62/1 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna; tehdit suçundan ise aynı Kanun’un 106/1-1. cümle, 29, 62/1, 50/1, 50/4 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 2.240 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye hükmedilmiştir.
Karar tarihi itibarıyla sanığın adli sicil kaydının bulunmadığı ancak dosya içerisinde bulunan ve iddianameyi düzenleyen Cumhuriyet savcısınca Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan 09.01.2014 tarihli adli sicil arşiv kaydında; iki ayrı suça ilişkin kaydın bulunduğu, ilk kaydın, sanığın 02.08.2000 tarihinde işlediği memura hakaret suçundan Sivas 2. Asliye Ceza Mahkemesince 04.01.2001 tarihinde, (Mülga) 765 sayılı TCK’nın 269, 59/2, 72, 84. maddeleri ile (Mülga) 647 sayılı Kanun’un 4, 5 ve 6. maddeleri uyarınca verilen ve 01.07.2003 tarihinde kesinleşen erteli 530.322.000 TL para cezasına ilişkin olduğu,
İkinci arşiv kaydının ise sanığın 23.05.2006 tarihinde işlediği kasten yaralama suçundan Sivas 2. Asliye Ceza Mahkemesince 06.11.2007 tarihli karar ile TCK’nın 86/2. maddesi uyarınca karar verilip 14.11.2007 tarihinde kesinleşen ve 04.01.2008 tarihinde infaz edilen 740 TL adli para cezasına ilişkin olduğu,
Toplam altı oturum yapılan yargılama sırasında, sanığın resen açılan iki oturum dışındaki dört oturuma da katıldığı, yargılama sürececinde suçlamayı kabul etmediği, pişman olduğuna ilişkin bir beyanının bulunmadığı,
Yerel Mahkemece, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ve hükmolunan cezaların TCK’nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine yer olmadığına karar verildiği,
Sanık hakkında tehdit suçundan kurulan hüküm yönünden CMK’nın 231. maddesinin ve TCK’nın 51. maddesinin uygulanmamasına ilişkin gerekçenin; “…Sanığa verilen hapis cezasının paraya çevrilmiş olması, sabıkalı geçmişi daha önceden kasıtlı suçlardan verilmiş mahkûmiyetinin bulunması ve suç işleme eğilimi gözetildiğinde yeniden suç işlemeyeceğine dair mahkememizde olumlu kanaat oluşmaması nedenleriyle sanık hakkında TCK’nın 51 ve CMK’nın 231. maddelerinin lehine uygulanmasına yer olmadığına,”,
Sanık hakkında kasten yaralama suçundan kurulan hüküm yönünden CMK’nın 231. maddesinin ve TCK’nın 51. maddesinin uygulanmamasına ilişkin gerekçenin ise; “…Sanığın sabıkalı geçmişi daha önceden kasıtlı suçlardan verilmiş mahkûmiyetinin bulunması ve suç işleme eğilimi gözetildiğinde yeniden suç işlemeyeceğine dair mahkememizde olumlu kanaat oluşmadığından sanık hakkında TCK’nın 51 ve CMK’nın 231. maddelerinin lehine uygulanmasına yer olmadığına,”,
Biçiminde gösterildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konularının sırayla değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- Sanık hakkında kasten yaralama ve tehdit suçlarından kurulan hükümler yönünden CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediği;
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen ve Ceza Genel Kurulunun birçok kararında açıkça belirtildiği üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun’un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Kanunları’nda yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna “Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” cümlesi, 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlar ile 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Kanunları’nda yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir süjesinin talepte bulunması şart değildir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin mümkün olduğu hâllerde, maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hâkim tarafından her olayda resen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime imkân verecek biçimde kararda gösterilmelidir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin objektif şartlarından biri, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tamamen giderilmesidir. Burada kastedilen maddi zarar olup manevi zarar bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Objektif şartlardan diğeri, sanığın suç tarihinden önce kasıtlı bir suçtan cezalandırılmamış olmasıdır.
5271 sayılı CMK’nın 231/6-b maddesindeki “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” şeklindeki düzenleme ile kanun koyucu, suça ve faile ilişkin tüm objektif şartları taşıyan herkes için mutlak surette hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini kabul etmeyip hâkime belirli ölçüler içerisinde bir takdir hakkı tanımıştır. Ancak, sanığın yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususundaki değerlendirmenin dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli gerekçe içermesi ve bu gerekçenin hükümde yer alan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi, ertelenmesi ve takdiri indirim uygulamalarında dayanılan gerekçe ile çelişmemesi gerekir.
Öte yandan;
(Mülga) 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un 6. maddesi;
“Adliye mahkemelerince para cezasından başka bir ceza ile mahkum olmayan kimse, işlediği bir suçtan dolayı ağır veya hafif para veya bir yıla kadar (bir yıl dahil) ağır hapis veya iki yıla kadar (iki yıl dahil) hapis veya hafif hapis cezalarından biriyle mahkum olur ve geçmişteki hali ve suç işleme hususunda eğilimine göre cezanın ertelenmesi ileride suç işlemekten çekinmesine sebep olacağı hakkında mahkemece kanaat edinilirse, bu cezanın ertelenmesine hükmolunabilir. Bu halde ertelemenin sebebi hükümde yazılır.
Suç tarihinde 18 yaşını doldurmamış olanlar ile 65 yaşını ikmal etmiş bulunanların mahkum oldukları ağır hapis cezası iki yıldan, hapis veya hafif hapis cezası üç yıldan fazla olmadığı hallerde de yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanabilir.
Bazı suçlara ilişkin cezalar ile askeri suçlar ve disiplin suçlarına ilişkin cezaların ertelenemeyeceğine dair özel kanun hükümleri saklıdır”,
(Mülga) 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 95. maddesi ise;
“I- Kabahat ile mahkum olan kimse hüküm tarihinden itibaren bir sene içinde bir cürümden veya evvelki hükmün verildiği mahaldeki Asliye mahkemesinin kazası dairesinde diğer bir kabahatten dolayı aynı cinsten veya daha ağır bir cezaya,
II- Cürüm ile mahkum olan kimse hüküm tarihinden itibaren beş sene içinde işlediği diğer bir cürümden dolayı evvelce verilen ceza cinsinden bir cezaya yahut hapis veya ağır hapis cezasına mahkum olmazsa, cezası tecil edilmiş olan mahkumiyeti esasen vaki olmamış sayılır. Aksi takdirde her iki ceza ayrı ayrı tenfiz olunur”,
5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun “Adlî sicil bilgilerinin silinmesi” başlıklı 9. maddesi;
“(1) Adlî sicildeki bilgiler;
a) Cezanın veya güvenlik tedbirinin infazının tamamlanması,
b) Ceza mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık,
c) Ceza zamanaşımının dolması,
d) Genel af, Halinde Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinerek, arşiv kaydına alınır.
(2) Adlî sicil bilgileri, ilgilinin ölümü üzerine tamamen silinir.
(3) Türk vatandaşları hakkında yabancı mahkemelerce verilmiş olup 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (f) bendine göre adlî sicile kaydedilen hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûmiyet hükümleri, kesinleştiği tarihten itibaren mahkûmiyet kararında belirtilen sürenin geçmesiyle, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce adlî sicil kayıtlarından çıkartılarak arşiv kaydına alınır. Adlî para cezasına mahkûmiyet hükümleri ile cezanın ertelenmesine ilişkin hükümler, adlî sicil kaydına alınmadan doğrudan arşive kaydedilir.”
Aynı Kanun’un “Adlî sicil ve arşiv bilgilerinin silinmesi” başlıklı 12. maddesi ise;
“(1) Arşiv bilgileri;
a) İlgilinin ölümü üzerine,
b) Anayasanın 76 ncı maddesi ile Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunlarda bir hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren;
1. Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşuluyla onbeş yıl geçmesiyle,
2. Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşulu aranmaksızın otuz yıl geçmesiyle,
c) Diğer mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren beş yıl geçmesiyle, tamamen silinir.
(2) Fiilin kanunla suç olmaktan çıkarılması halinde, bu suçtan mahkûmiyete ilişkin adlî sicil ve arşiv kayıtları, talep aranmaksızın tamamen silinir.
(3) Kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararının kesinleşmesi halinde, önceki mahkûmiyet kararına ilişkin adlî sicil ve arşiv kaydı tamamen silinir.
…”
Şeklinde düzenlenlemeler içermektedir.
Bu açıklamalar ışığında ilk uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın adli sicil arşiv kaydında bulunan 765 sayılı (mülga) TCK dönemine ait kaydın aynı Kanun’un 95/2. maddesine göre karar tarihi itibarı ile esasen vaki olmamış sayılması gerektiği; sanığın adli sicil arşiv kaydında bulunan ve 5237 sayılı TCK’nın 86/2. maddesi ile cezalandırılmasına ilişkin ikinci kaydın ise 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 12/1-c maddesi uyarınca arşiv kaydından silinme koşullarının oluştuğu ve yargılamaya konu suç tarihi itibarıyla sanık hakkında verilecek hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yasal engel oluşturmayacakları açıktır. Ancak bu hususlar, sanığın suç işleme eğilimini belirleme yönünden mahkemece değerlendirmeye tabi tutulabilecektir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarih ve 346-25 sayılı kararında da, benzer şekilde, adli sicilden silinme koşulları oluşmuş mahkûmiyetin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yasal engel oluşturmayacağı, ancak bu hususun, sanığın suç işleme hususundaki eğilimini belirlemek yönünden yargı makamlarınca değerlendirmeye tabi tutulabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
5271 sayılı CMK’nın 231/6-b maddesindeki “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” şeklindeki düzenleme ile olay günü yanına inceleme dışı diğer sanığı alarak gittiği Eğitim Kurumundaki çalışanlardan birinin kolunu yaşamsal fonksiyonlara ağır derecede etkili kırık oluşturacak şekilde kırmak suretiyle yaraladığı, diğer çalışanı ise öldürmekle tehdit ettiğinden bahisle hakkında mahkûmiyet hükümleri kurulan sanığın, Mahkemece adli sicil kaydında bulunan kasıtlı suçtan verilmiş kararlar dikkate alınarak, suç işleme eğilimi ile bu bağlamda kişilik özelliklerinin değerlendirmeye tabi tutularak tekrar suç işlemeyeceği konusunda kanaat oluşmaması nedeniyle hakkında CMK’nın 231. maddesi uygulanmamasına ilişkin Mahkemece gösterilen “…sanığın sabıkalı geçmişi daha önceden kasıtlı suçlardan verilmiş mahkûmiyetinin bulunması ve suç işleme eğilimi gözetildiğinde yeniden suç işlemeyeceğine dair mahkememizde olumlu kanaat oluşmaması nedenleriyle sanık hakkında … CMK’nın 231. maddelerinin lehine uygulanmasına yer olmadığına,” şeklindeki gerekçenin dosya içeriğine uygun, denetime elverişli, yasal ve yeterli olduğunun kabulü gerekmektedir.
2- Sanık hakkında kasten yaralama ve tehdit suçlarından kurulan hükümler yönünden hükmolunan cezaların TCK’nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediği;
Hapis cezasının ertelenmesi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 51. maddesinde;
“İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Gerekir…” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezasının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olanlar bakımından ise bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Şartlarına bağlanmıştır.
Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyet, hapis cezasının ertelenmesine kanuni engel oluşturmaktadır. Bu durumda ayrıca kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının değerlendirilmesine gerek olmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hâllerde ise, cezanın ertelenmesine karar verilebilmesi için, kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Anılan kanun maddesi uyarınca, yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup, hapis cezasından çevrilen veya doğrudan verilen adli para cezalarının ertelenmesi imkânı bulunmamaktadır.
07.06.1976 tarihli ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu karara uyum gösteren Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere, “erteleme” cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir şahsileştirme kurumudur. Hapis cezasının ertelenmesine veya ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken mahkemece gerekçe gösterilmeli ve bu gerekçe dosyada bulunan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır. Gerekçenin bu niteliği keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşır. Zira kanuni, yeterli ve dosya kapsamıyla uyumlu bulunmayan bir gerekçeye dayanılarak erteleme hükmünün uygulanmaması, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, cezanın kişiselleştirilmesi ilkesine de aykırı olup, uygulamada keyfiliğe yol açabilecektir.
Mahkemece, hapis cezasının ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin takdir kullanılırken, sanığın yargılama sürecindeki davranışları göz önünde bulundurularak pişmanlık duyup duymadığı değerlendirilmeli ve tekrar suç işleyip işlemeyeceği hususundaki kanaat buna göre belirlenmelidir. Diğer taraftan yerel mahkemece gösterilen gerekçenin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dosya kapsamıyla uyumlu olup olmadığının Yargıtay denetimine tabi olacağında da şüphe bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık hakkında tehdit suçundan kurulan hüküm yönünden TCK’nın 51. maddesinin uygulanmamasına ilişkin gerekçenin; “…Sanığa verilen hapis cezasının paraya çevrilmiş olması, sabıkalı geçmişi daha önceden kasıtlı suçlardan verilmiş mahkumiyetinin bulunması ve suç işleme eğilimi gözetildiğinde yeniden suç işlemeyeceğine dair mahkememizde olumlu kanaat oluşmaması nedenleriyle sanık hakkında TCK’nın 51. … maddelerinin lehine uygulanmasına yer olmadığına,”
Kasten yaralama suçundan kurulan hüküm yönünden ise; “Sanığın sabıkalı geçmişi daha önceden kasıtlı suçlardan verilmiş mahkûmiyetinin bulunması ve suç işleme eğilimi gözetildiğinde yeniden suç işlemeyeceğine dair mahkememizde olumlu kanaat oluşmadığından sanık hakkında TCK’nın 51. … maddelerinin lehine uygulanmasına yer olmadığına,”
Biçiminde gösterildiği,
Sanık hakkında tehdit suçundan TCK’nın 106/1-1. cümle, 29, 62/1, 50/1, 50/4 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 2.240 TL adli para cezasına hükmedilmiş olması, TCK’nın erteleme kurumunu düzenleyen 51. maddesindeki; “İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır….” şeklindeki açık hükmü uyarınca yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup, hapis cezasından çevrilen veya doğrudan verilen adli para cezalarının ertelenmesi imkânı bulunmaması karşısında Yerel Mahkemece sanık hakkında tehdit suçundan hükmolunan ceza hakkında erteleme hükmünün uygulanmamasına ilişkin gösterilen “Sanığa verilen hapis cezasının paraya çevrilmiş olması, sabıkalı geçmişi daha önceden kasıtlı suçlardan verilmiş mahkumiyetinin bulunması ve suç işleme eğilimi gözetildiğinde yeniden suç işlemeyeceğine dair mahkememizde olumlu kanaat oluşmaması nedenleriyle sanık hakkında TCK’nın 51. … maddelerinin lehine uygulanmasına yer olmadığına,” şeklindeki gerekçe ile;
Sanığın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/1, 87/3, 62/1 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin hükmün ertelenmesine yer olmadığına ilişkin gösterilen “Sanığın sabıkalı geçmişi daha önceden kasıtlı suçlardan verilmiş mahkûmiyetinin bulunması ve suç işleme eğilimi gözetildiğinde yeniden suç işlemeyeceğine dair mahkememizde olumlu kanaat oluşmadığından sanık hakkında TCK’nın 51. … maddelerinin lehine uygulanmasına yer olmadığına,” gerekçenin, ilk uyuşmazlık konusunda anlatıldığı şekilde yanına inceleme dışı sanık …’yı alarak gittiği Özel Eğitim Kurumu çalışanları mağdur …’i kolunu yaşamsal fonksiyonlara ağır derecede etkili kırık oluşturacak şekilde kırmak suretiyle yaraladığı, diğer çalışanı …’i ise öldürmekle tehdit ettiğinden bahisle hakkında mahkûmiyet hükümleri kurulan sanığın, toplam altı oturum süren yargılama sürececinde suçlamayı kabul etmeyip pişman olduğuna ilişkin hiçbir beyanda da bulunmamış olması, Kanun’da erteleme kurumunun düzenlendiği 51. maddenin 1. fıkrasının b bendindeki “Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekir.” hükmü ile birlikte değerlendirildiğinde;
Gösterilen gerekçelerin dosya içeriğine uygun, denetime elverişli, yasal ve yeterli olduğunun kabulü gerekmektedir.
Diğer yandan ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 27.03.2018 tarihli ve 983-126 sayılı kararında yer verildiği üzere, 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesinin, 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değiştirilerek, TCK’nın 106. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde düzenlenen tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması, yine aynı Kanun’un 3. fıkrasında 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesiyle yeniden düzenlemeye gidilmiş olması, bununla birlikte Yerel Mahkemece verilen mahkûmiyet hükmünün Özel Dairenin onama kararı ile kesinleşmesi karşısında, 5237 sayılı TCK’nın 7. maddesinin ikinci fıkrası ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 98. maddesi uyarınca uzlaştırma hususunun infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki uyuşmazlık yönünden REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 12.03.2020 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık yönünden oy birliğiyle karar verildi.