Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2015/93 E. 2016/103 K. 01.03.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/93
KARAR NO : 2016/103
KARAR TARİHİ : 01.03.2016

Mahkemesi : … Çocuk
Sanığın resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan TCK’nun 206/1, 31/3, 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 1.000 Lira, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanma suçundan ise aynı kanunun 268/1. maddesinin delaletiyle 267/1, 31/3, 62/1, 50/1-a ve 52/2. maddeleri uyarınca 4.000 Lira adli para cezaları ile cezalandırılmasına ilişkin, … Çocuk Mahkemesince verilen … gün ve … sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay … Ceza Dairesince … gün ve ..-.. sayı ile;
“Suçtan kurtulmak için kendisini gerçekte var olmayan … olarak tanıtan sanığın aynı gün gözaltındayken bu sefer kendisini teyzesi olan … olarak tanıtarak kolluk görevlilerine bu kişinin kimlik bilgilerini vermesi şeklindeki olayda, TCK’nun 267/1 ile aynı Kanunun 206/1. maddelerinde belirtilen suçların mağdurlarının farklı olması ve farklı zamanlarda iki ayrı kanun maddesinin ihlal edilmesi nedeniyle mahkemece iki ayrı suçtan hüküm kurulmasında bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir” açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise … gün ve … sayı ile;
“…Yargılamaya konu somut olay incelendiğinde; suça sürüklenen çocuğun yanında başka bir şahıs daha olduğu halde alışveriş merkezi içerisinde bulunan bir mağazada müştekinin çantasının içindekileri çalmak isterken fark edilmeleri üzerine tartışma çıktığı ve yandaki mağazaya kaçtıktan sonra yakalandıkları olay sırasında karakola götürüldüklerinde suça sürüklenen çocuğun önce adını gerçekte var olmayan … olarak beyan ettiği, daha sonra ise yine aynı gün ve aynı soruşturma sırasında gerçekte var olan teyzesi … olarak bildirip bu andan sonraki işlemlerin bu isim üzerinden yapıldığı ve bilahare olayın ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.
…Olayımızda çözülmesi gereken sorun, suça sürüklenen çocuğun biri gerçek hayatta var olan diğeri ise var olmayan iki ayrı kişinin ismini aynı soruşturma sebebiyle aynı gün içerisinde bildirmesi eyleminin tek suç oluşturup oluşturmayacağıdır.
Yüksek Daire, sanığın eylemini ikiye bölerek gerçekte var olmayan kişinin adının verilmesini resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan, gerçekte var olan teyzesinin kimlik bilgilerini vermesini ise iftira suçu olarak nitelemiş ve iki ayrı suç kabul edilmesinde bir isabetsizlik görmemiştir. Ancak; sanık hırsızlık şüphesiyle alışveriş merkezinde yakalanıp karakola götürüldüğünde bu hırsızlık suçuna ilişkin takibattan ve açılacak kamu davası üzerine verilecek muhtemel cezadan kurtulmak amacıyla sahte isim beyan etmiştir. Sanığın kast ve niyeti tektir ve bu kast soruşturma ve cezadan kurtulmaktır. Sanık, iki farklı ismi tek bir amaca ve kasta matuf olarak vermiş ve aynı gün içerisinde hırsızlık suçu sebebiyle karakolda gözaltında iken aynı memurlara bu beyanlarda bulunmuştur. Dolayısıyla farklı suçların oluşmasına yasal imkân bulunmamaktadır zira araya zaman fasılası girmemiş ve yeni (başka) bir soruşturmaya geçilmemiştir.
Konuya ilişkin TCK’nun ‘fikri içtima’ başlıklı 44. maddesine bakıldığında, ‘İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır’ hükmü yer almaktadır. Bu düzenlemeye göre, sanığın işlediği tek bir fiile ilişkin suç ve cezadan kurtulmak kastı ile kendi kimliğini gizleme amacına yönelik eylemleri içerisinde iftira suçu daha ağır cezayı gerektirmektedir ve sanık bu suça ilişkin ceza ile tecziye edilmelidir” görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Daire onama ilamının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay … Dairesince … gün ve …-.. sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına ve Özel Dairenin itiraz üzerine verdiği karara göre inceleme, sanık hakkında resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan ve başkasına ait kimlik bilgilerini kullanma suçlarından kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın hem memura yalan beyanda bulunma hem de başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçlarından cezalandırılmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; öncelikle başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunda kimlik bilgileri kullanılan ve katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar gören kişinin davadan haberdar edilmemesi ve yokluğunda hüküm kurulması halinde gerekçeli kararın tebliği sağlanmadan temyiz incelemesi yapılmasının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
19.03.2009 tarihinde işlediği hırsızlık suçundan yakalanan ve üzerinde kimliği bulunmayan sanık …’nin ilk olarak kendisini … kimlik bilgisiyle tanıttığı, bu isimle olay ve üst arama tutanaklarının düzenlendiği,
Aynı gün gerçekte isminin … (…) olduğunu beyan etmesi sonrasında bildirdiği bu yeni isimle üst arama tutanağı düzenlendiği, 20.03.2009 tarihinde kollukta ve Cumhuriyet savcılığında … ismiyle ifadesinin alındığı, tutuklamaya sevk edilerek sorgusunun yine bu isimle yapıldığı, yapılan parmak izi karşılaştırmasında gerçek kimlik bilgisine ulaşıldığı,
Sanığın soruşturma aşamasında kimlik bilgilerini kullandığı …’in (…’nun) dosyadaki mevcut nüfus kaydı ile UYAP üzerinden alınan aile nüfus kayıt tablosuna göre gerçekte var ve sağ olduğu,
Bu kişinin soruşturma veya yargılamadan haberdar edildiğine ilişkin dosyada bir bilgi yâda belgenin bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu 5237 sayılı TCK’nun 206. maddesinde; “Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.Sahteciliğin özel bir türü olup kamu güvenine karşı işlenen bu suçun mağduru belirli bir kişi olmayıp toplumu oluşturan herkestir.
Ceza Genel Kurulunun … gün ve 542-153 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun işlenme şekillerinden birisi de kişilerin işledikleri suç nedeniyle haklarında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kendisiyle ilgili belge düzenleyen kamu görevlisine kimlik bilgilerine ilişkin olarak yalan beyanda bulunmasıdır. Ancak bu halde kimlik bilgileri kullanılan kişinin gerçekte var olmayan hayali veya hayatta olmayan bir kişi olması gerekir. Aksi halde sanığın eylemi “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunu değil “başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” suçunu oluşturacaktır.
TCK’nun 268. maddesinde; “İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır” şeklinde iftira suçunun özel bir işleniş biçimi olarak düzenlenen “başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” suçunda ise kimlik veya kimlik bilgileri kullanılan ve suç tarihi itibariyle yaşayan gerçek kişiler suçun mağduru konumundadır.
Diğer taraftan, temyiz mahkemesince bir temyiz davasının görülebilmesi için, temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunanların tamamının kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmelerinin sağlanması kanuni bir zorunluluktur. Nitekim 5271 sayılı CMK’nun “Kararların açıklanması ve tebliği” başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında; “Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur” hükmü yer almaktadır.
Mağdur, şikâyetçi ve suçtan zarar görenin yargılama aşamasında öncelikle duruşmadan haberdar edilmesi gerekmektedir. CMK’nun 234. maddesinde düzenlenen bu hakkın kullandırılmaması kanuna aykırıdır. Kanun koyucu, CMK’nun 234. maddesine aykırı davranılması durumunda anılan hukuka aykırılığın telafisine imkân sağlayacak şekilde bir düzenlemeye yer vermiş ve “katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş olanlara” kanun yoluna başvurma hakkı tanımıştır. Bu hakkın kullanılabilmesi için de yargılama sonucunda verilen kararın aynı kanunun 35. maddesi uyarınca mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görene tebliği gerekmektedir. Gerekçeli kararın tebliğ edilmesiyle suçtan zarar gören geç de olsa davadan haberdar olarak kararı temyiz etme imkânı bulmuş olacaktır. Gerekçeli kararın tebliğinden itibaren mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görenin hükmü temyiz edip etmemesine göre de temyizin kapsamı belirlenecektir.
Yerel mahkemece duruşmadan haberdar olmayan mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görene gerekçeli karar tebliğ olunmamış ise temyiz aşamasında bu eksikliğin Özel Dairece 2797 sayılı Yargıtay Kanunun 40. maddesi uyarınca verilecek, uygulamada “tevdi kararı” adı verilen kararla mahallinde mahkemesince giderilmesinin istenilmesi gerekir; yoksa temyiz incelemesine geçilerek bozma kararı verilmek suretiyle bu eksiklik giderilemez. Aksi halde temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunan bir tarafın kararı öğrenmesi sağlanmadan temyiz incelemesi yapılmış olur ve aleyhe temyiz bulunmayan hallerde bozulan hükümdeki ceza miktarı sanık lehine kazanılmış hak teşkil eder.
Duruşmadan haberdar olmayan mağdura, şikâyetçiye veya suçtan zarar görene gerekçeli kararın tebliğinden sonra, hükmün temyiz edilmesi durumunda CMK’nun 260. maddesi uyarınca “katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar gören” sıfatı ile temyizi incelenecektir. Tebliğe rağmen hükmün temyiz edilmemesi durumunda ise Özel Dairece diğer temyiz talepleri kapsamında dosya incelenecek, ancak CMK’nun 233 ve 234. maddelerine aykırı davranılması gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilemeyecektir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın işlediği hırsızlık suçu nedeniyle yakalandığında kendisi hakkında soruşturma yapılmasını engellemek amacıyla önce hayali bir isim olan … kimlik bilgisini verdiği, bu kimlik bilgilerine göre bazı soruşturma evraklarının düzenlendiği, daha sonra ise gerçekte var ve sağ olduğu anlaşılan …’in (…’nun) kimlik bilgilerini kullandığı olayda; …’in suçtan zarar gören olarak davadan haberdar edilmesi gerektiği konusunda tereddüt bulunmamakta olup CMK’nun 260. maddesi uyarınca kanun yollarına başvurma hakkı bulunan ve katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar gören olarak kendisine gerekçeli kararın tebliğ edilmesi gerekmektedir. Hükmü temyiz etmesi durumunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ek tebliğname düzenlenmesi ve tebliğnamenin tebliği zorunluluğu da doğacaktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 03.12.2013 gün ve 331-584, 13.05.2014 gün ve 263-260, 14.10.2014 gün ve 728-428, 17.03.2015 gün ve 602-44 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, incelemeye konu her iki suç yönünden Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, gerekçeli kararın suçtan zarar gören mağdur …’e tebliği sağlanıp, gerekli işlemlerin yapılması için tevdi kararı verilmek üzere dosyanın Yargıtay 13. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin … gün ve …-.. sayılı onama kararının incelemeye konu resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma ve başkasına ait kimlik bilgilerini kullanma suçları yönünden KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, kimlik bilgileri kullanılan …’e … Çocuk Mahkemesinin … gün ve … sayılı kararının tebliği sağlanarak, gerekli işlemlerin yapılması amacıyla Yargıtay 13. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.03.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.