Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2015/823 E. 2016/312 K. 20.09.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/823
KARAR NO : 2016/312
KARAR TARİHİ : 20.09.2016

Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza

Kasten yaralama suçundan sanık …’un TCK’nun 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 62, 53 ve 63. maddeleri gereğince beş yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.06.2013 gün ve 191-351 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince 19.02.2014 gün ve 4241-957 sayı ile;
“Oluş ve dosya kapsamına göre; mağdur ile sanığın amca çocuğu oldukları, olay günü cenazede karşılaştıkları, sanığın 2-2,5 metre mesafeden mağdura 2 defa silahla ateş ederek sağ uyluktan ve gluteal bölgeden yaraladığı, gluteal bölgedeki yaranın batına nafiz olduğu ve mesane perforasyonuna sebebiyet verdiği, mağdurun hayati tehlike geçirmesine neden olduğu olayda; kullanılan silahın elverişliliği, yaralanmaların yeri ve niteliğine göre, sanığın eyleminin öldürmeye teşebbüs niteliğinde olduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek kasten yaralama suçundan hüküm kurulması” isabetsizliğinden 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddesi gözetilmek kaydıyla bozulmasına karar verilmiştir.
Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 12.06.2014 gün ve 221-320 sayı ile;
“Sanığın olay günü babaannelerinin cenaze defin merasiminde amcasının çocukları olan mağdurlarla mezarlıkta karşılaştığı, mağdurların defin sonrasında mezarlık önünde taziyeleri kabul ettikleri sırada kendisine ters baktıkları gerekçesiyle yaklaşık 1,5 metre mesafeden mağdurların ayak ve bacaklarına doğru 5 el ateş ettiği, atışlar neticesinde mağdur …’ın belinden ve bacağından aldığı 2 isabet sonucunda hayati tehlike geçirecek biçimde, mağdur …’nin de elinden ve bacağından aldığı 3 isabet neticesinde hayati tehlike geçirmeyecek ancak kemik kırığına maruz kalacak şekilde yaralandığı anlaşılmaktadır.
Şikâyetlerinden vazgeçtikleri halde aşamalarda istikrarlı biçimde olayı kabulde anlatıldığı gibi ifade eden, bu nedenle mahkemece de samimi bulunan mağdur anlatımlarının, yeminli tanık ifadeleriyle de teyit edilmesi karşısında; sanığın cezadan kurtulmaya yönelik savunmalarına ve mağdurların kendisini kışkırtıcı tehdit ve hakaretlerde bulundukları yönündeki iddialarına itibar olunmamıştır.
Görevsizlik kararında sanığın eylemlerinin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturabileceği ileri sürüldüğünden, sanığın hukuki durumunun bu açıdan değerlendirilmesi gerekmektedir.
Eylemin kasten yaralama suçunu mu yoksa kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü oluşturduğu, sanığın kastının tespiti ile çözülecek bir sorundur. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.12.2002 tarih 135-424, 24.06.2003 tarih 149-196, 22.03.2005 tarih 219-35 sayılı kararları ve yerleşik uygulamada kabul edildiği üzere, esasen sanığın iç dünyasıyla ilgili olan kastın ne olduğu, ancak dış dünyaya yansıyan davranış ve olgulara göre belirlenmesi gerekmektedir. Bu cümleden olarak, a) fail ile mağdur (ölen) arasında olay öncesine dayalı ciddi bir husumetin bulunup bulunmadığı, b) failin olayda kullandığı aracın öldürmeye elverişli olup olmadığı, c) ölendeki (mağdurdaki) darbe sayısı ve şiddeti, d) darbenin vurulduğu bölgelerin hayati bakımdan önemi, e) failin davranışlarına kendiliğinden son verip vermediği, f) olayda kullanılan aracın kullanılış biçimi, g) olayın işleniş şekli gibi kıstaslar değerlendirilerek sanığın kastı tespit edilmeye çalışılacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; sanık ve mağdurların amca çocukları oldukları, aralarında bir kırgınlığın yaşandığı ancak doğrudan herhangi bir husumetin bulunmadığı, olayın babaannelerinin cenaze defin merasimi sırasında gerçekleştiği görülmektedir. Olayda kullanılan tabancanın öldürmeye elverişli olduğu tartışmadan vareste ise de, savunmasız ve cenaze merasimi psikolojisinde bulunan mağdurlara yaklaşık 1,5 metre mesafeden ateş eden sanığın, mağdurların doğrudan bacaklarına doğru ateş ettiği tartışmasızdır. Bu durumda sanığın silahını etkin biçimde kullanmadığı için esasen doğrudan bacaklarına ateş ederek öldürme kastını taşımadığı da görülen bir gerçektir. İddianamede de işaret olunduğu üzere sanığın öldürme kastıyla hareket etmesi durumunda her iki mağdura da hayati fonksiyonlar bakımından önemli nahiyelerine ateş etmek suretiyle onları rahatlıkla öldürebileceği değerlendirilmiştir. Bu itibarla sanığın eylemini yaralama kastıyla gerçekleştiği kanaatine varılarak her iki mağdura karşı da kasten yaralama suçundan cezalandırılması gerekmiştir.
Sanık hakkında mağdur …’ye karşı kasten yaralama ve ruhsatsız silah taşıma suçlarından mahkûmiyetine dair verilen karar Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 19.02.2014 tarih ve 4241-957 sayılı ilamı ile onanırken, mağdur …’a karşı eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturacağı gerekçesiyle bozulmuştur.
Ancak yukarıda kabul ve izah olunduğu üzere, olayın öncesinde sanığın husumet ya da ateş etme gerekçeleri bakımından aralarında herhangi bir fark bulunmayan, olay anında da her iki mağdura karşı aynı sebeplerle aynı davranışlarını ortaya koyan sanığın, ‘kastın bölünmezliği’ ilkesi gereğince farklı kasıtlar altında hareket ettiğinin kabulü için herhangi bir delil bulunmadığı gibi savunmanın aksine bu kabulün hayatın olağan akışına da uygun düşmeyeceği değerlendirildiğinden, mahkememizce verilen 11.06.2013 tarihli kararda hukuka aykırılık bulunmadığı” şeklindeki gerekçelerle ilk hükmünde direnmiştir.
Direnme hükmünün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.09.2015 gün ve 296582 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet ve mağdur …’a yönelik kasten yaralama suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme, mağdur …’a yönelik kasten yaralama suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ile mağdur …’ın amca çocukları olduğu, olay tarihinden 5 yıl önce 02.06.2008 tarihinde mağdurların kardeşi Saffet Nur’un, bir kadın meselesinden dolayı amcası ….’u bıçaklayarak öldürdüğü, bu yüzden sanık ile mağdurların dargın oldukları,
Sanığın, 26.01.2013 günü saat 13.20 sıralarında babaannesinin defninden sonra Karatay Sedirler Kağnıcılar Mezarlığı girişinde kalabalık bir grup içerisinde ayakta konuşmakta olan mağdurların yanına gidip herhangi bir söz söylemeden, yaklaşık iki metre mesafeden ruhsatsız tabanca ile ateş ederek mağdurları yaraladığı,
Sanığın olay yerinden koşarak kaçtığı, saat 13.35’te yakın bir sokak içerisinde polis ekibi tarafından görülüp yakalandığı, yakalandığında … ve … isimli şahısların kardeşinin, amcası ….’u 2008 yılında vurduğunu, bundan dolayı aralarında husumet bulunduğunu, bugün saat 13.00 sıralarında Ortamescit ….yenler Mezarlığında ninesinin cenazesinin defnedildiğini, cenaze törenine bu şahısların da katıldığını, mezarlık çıkışında üzerinde bulunan tabanca ile 4 el ateş ederek her iki şahsı da vurduğunu beyan edip suçta kullandığı tabancayı polislere teslim ettiği, silahın Star marka 7.65 mm çapında yarı otomatik tabanca olduğu, şarjöründe dolu 2 merminin daha bulunduğu,
Olay yerinde yapılan incelemede; 1 adet 7.65 mm çapında boş kovan, 1 adet mermi çekirdeği ve kan izlerinin tespit edildiği, boş kovan ile mezarlık içerisindeki kan izleri arasındaki mesafenin 2 metre olduğunun belirlendiği,
Mağdur …’un sol kalça bölgesinden iki isabetle yaralandığı, mermi çekirdeklerinden birinin batına girip mesane perforasyonuna ve kolon mezosunda yaralanmaya neden olduğu, diğer mermi çekirdeğinin ise femur önünden girip yumuşak doku seyirli ilerleyerek batına nafiz olmadan uyluk kasları içerisinde kaldığı, mesane ve kolon mezosunda meydana gelen yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu, diğer yaralanmanın ise basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu,
İnceleme dışı mağdur …’un sağ ve sol eli ile sol bacağından yaralandığı, sol diz üstünden giren merminin arkadan çıktığı, sağ ve sol eldeki yaralanmaların el, parmak, metakarp kırığına ve tendon kopmasına neden olduğu, yaralanmalarının kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, basit tıbbi bir müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, vücuttaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarını müştereken ağır (4). derecede etkileyecek nitelikte olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur … aşamalarda; 26.01.2013 günü öğle namazından sonra, vefat eden babaannesinin cenazesi için Sedirler Kağnıcılar Mezarlığında bulundukları esnada, amcasının oğlu olan sanık …’ın hiçbir neden yokken birden silahını çıkararak kendisine ve kardeşi ….’ye ateş edip yaraladığını, sanıkla aralarında şahsi husumet bulunmadığını, 6 yıl kadar önce halen cezaevinde olan kardeşinin amcaları ….’u öldürdüğünü, bundan dolayı sanğın husumet beslemiş olabileceğini, olay günü akraba ve eş dostun taziye dileklerinde bulunduğu sırada iken birden silah sesi duyduğunu, sırtında bir acı hissettiğini, geri döndüğünde sanığın bir el daha ateş ettiğini, yere düştüğünü,
İnceleme dışı olan mağdur …; abisi … ile birlikte babaannesinin cenazesi dolayısıyla Kağnıcılar Mezarlığında bulunduklarını, cenaze çıkışı başsağlığı dileklerini kabul ederlerken amcasının oğlu olan sanığın, hiçbir şey söylemeden abisine ve kendisine ateş edip kaçtığını, sanığın peşinden koştuğunu ancak daha sonra geri döndüğünü, dört yıl önce kardeşi Saffet Nur’un amcasını öldürmesinden dolayı sanığın bu şekilde hareket ettiğini tahmin ettiğini, olay anında abisi….’ın yaklaşık 2,5 metre uzağında sol yanında durduğunu, yaklaşık 1,5 metre mesafeden sanığı gördüğünü, elinde silah olduğunu görünce müdahale etmek istediğini ancak sanığın önce kendisine daha sonra da dönüp abisi….’a ateş ettiğini, kendisine yapılan ateş sonucunda abisinin yaralanması gibi bir durumun söz konusu olmadığını,
Tanık …; cenazeyi defnettikten sonra…., …. ve…. ile ayaküstü sohbet ederken, daha önceden tanımadığı sanığın elindeki tabanca ile mağdurlar … ve ….’ye doğru ateş ettiğini ve kaçmaya başladığını,
Tanık …; defin işlemleri bitip kalabalık dağılmaya başladığı sırada mağdurların birbirlerine yakın olduğunu, kendisinin de yanlarında bulunduğunu, birden iki el silah sesi duyduğunu, sanığın elinde tabanca, ….’nin elinde ise kan olduğunu, daha sonra ….’nin sanığın peşinden koştuğunu, kendisinin de koşmaya başladığını, sanığını yakalayamadıklarını,
Tanık…. Yıldız; ölenin yakınlarına başsağlığı dilerken üç veya dört el tabanca sesi duyduğunu, o yöne baktığında iki şahsın yerde yaralı olarak yattığını, bir şahsın da koşarak uzaklaştığını gördüğünü, vurulan şahısların isimlerinin …. ve…., kaçan şahsın isminin ise …. olduğunu öğrendiğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık, müdafii huzurunda alınan kolluk ifadesinde; üç el …’a, bir el de …’a ateş ettiğini kabul etmiş, ancak daha sonraki ifadelerinde; sadece …’a ateş ettiğini, …’un nasıl yaralandığını bilmediğini, cenazenin yıkanması sırasında mağdurların kendisine ters ters baktığını, …’un yanına gelip “Senin amcanı öldürdük, seni de öldürürüz” dediğini, bu söz ve tavırlardan etkilendiği için ve cenazenin de psikolojik tesiriyle mağdurları korkutmak amacıyla ayaklarına doğru ateş ettiğini, mağdurların elinde büyüdüğünü, kesinlikle öldürme kastının olmadığını, suçta kullandığı silahı yaklaşık bir yıl önce satın aldığını, başka bir olaydan dolayı hasmı olduğu içinde sürekli üzerinde taşıdığını savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Suça teşebbüs” başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü yer almaktadır.
Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kast olunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna sübjektif unsur denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315.)
Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 765 sayılı TCK’nun yürürlükte olduğu dönemde verilmiş olup, kabul edilen ilkeler açısından 5237 sayılı TCK’nun teşebbüse ilişkin 35. maddesi yönüyle de varlığını devam ettiren 04.06.1990 gün ve 101-156 sayılı kararında da; “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır” şeklinde açıklanmıştır.
Kasten yaralama suçu ile kasten öldürme suçuna teşebbüs arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayandığından, çözülmesi gereken konu sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
5237 sayılı TCK’nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.
İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2003 gün ve 196-212, 30.09.2003 gün ve 226-229, 08.07.2008 gün ve 88-184 ile 31.03.2009 gün ve 248-82 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesi sırasında; fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânının olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmaktadır.
Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken kıstaslar farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın babaannesinin defninden sonra mezarlıkta karşılaştığı mağdur …’a tabanca ile yakın mesafeden iki defa ateş ederek sol kalça bölgesinden yaraladığı, mermi çekirdeklerinden birinin batına girip mesane perforasyonuna ve kolon mezosunda yaralanmaya neden olarak, mağdurun yaşamını tehlikeye soktuğu anlaşılan olayda; sanıkla mağdur arasında mağdurun kardeşinin sanığın amcasını öldürmesi nedeniyle husumet bulunması, suçta kullanılan tabancanın öldürmeye elverişli oluşu, mağdurun vücudundaki yaraların yer ve nitelikleri birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleme bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüs niteliğinde olduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden, aleyhe yönelen temyiz olmaması nedeniyle 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/son maddesine göre ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulması kaydıyla bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı;”Sanığın, 26.01.2013 günü saat 13.20 sıralarında babaannesinin defin işleminden sonra mezarlık girişinde kalabalık bir grup içerisinde ayakta konuşmakta olan mağdurlara yaklaşarak herhangi bir söz söylemeden, yaklaşık iki metre mesafeden tabanca ile ateş edip mağdurları yaraladıktan sonra olay yerinden uzaklaştığı sabittir.
Mağdurlar aşamalarda, birbirlerine benzer ve uyumlu şekilde; vefat eden babaannelerinin defninden sonra mezarlıkta bulundukları sırada amcalarının çocuğu olan ve aralarında herhangi bir husumet bulunmayan sanığın, kendilerine sebepsiz yere ateş ettiğini beyan etmişlerdir.
Sanık … ise; cenazenin yıkanması sırasında mağdurların kendisine ters ters baktığını, …’un yanına gelip ‘Senin amcanı öldürdük, seni de öldürürüz’ dediğini, söz ve tavırlardan etkilendiği için ve cenazenin de psikolojik tesiriyle hareket ederek, mağdurları korkutmak amacıyla ayaklarına doğru ateş ettiğini, kesinlikle öldürme kastının olmadığını savunmuştur.
Mağdur …’ın sol kalçasından iki isabet aldığı, mermi çekirdeklerinden birinin batına girip mesane perforasyonuna ve kolon mezosunda yaralanmaya neden olduğu, bu yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye soktuğu, diğer mermi çekirdeğinin ise uyluk kaslarında kaldığı ve kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu belirtilmiştir.
Eylemin kasten yaralama mı yoksa teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçunu mu oluşturduğunun tespiti failin kastının belirlenmesine bağlıdır. Teşebbüs aşamasında kalan kasten öldürme suçunda fail, elverişli hareketlerle doğrudan doğruya mağduru öldürmek kastıyla icra hareketlerine başlamış ancak elinde olmayan nedenlerle eylemini tamamlayamamıştır. Kasten yaralama suçunda ise failin kastı mağduru öldürmek değil, mağdurun vücuduna acı vermek veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olmaktır.
TCK’nun 21. maddesinde düzenlenen ve suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi iradesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir. Öldürme kastının varlığı ise;
a) Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,
b) Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı,
c) Mağdurdaki darbe sayısı ve şiddeti,
d) Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı,
e) Failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği,
f) Olay sonrası mağdura yönelik davranışları, başka bir anlatımla olayın kendine özgü tüm özellikleri dikkate alınarak saptanmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanıkla mağdur … arasında öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunmaması, sanığın mağdur …’a yakın mesafede bulunmasına karşın hayati önem taşıyan bölgelerini hedef almadan mağdurun kalça bölgesine ateş etmesi, herhangi bir engel ile karşılaşmayan sanığın, tabancasında iki adet mermi daha bulunmasına rağmen ateş etmeyi bırakıp olay yerinden ayrılması birlikte değerlendirildiğinde, sanığın mağdur …’a yönelik eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. Bu itibarla yerel mahkeme direnme hükmü isabetli olup onanmasına karar verilmesi gerektiğinden sayın çoğunluğun görüşüne katılmak mümkün görülmemiştir” düşüncesiyle,
Diğer Altı Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle direnme hükmünün isabetli olduğu yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 12.06.2014 gün ve 221-320 sayılı direnme hükmünün, sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüs niteliğinde olduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden, aleyhe yönelen temyiz olmaması nedeniyle 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/son maddesine göre ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulması kaydıyla BOZULMASINA,
2- Tutuklulukta geçirdiği süre ve hükmedilen ceza miktarı göz önüne alınarak sanığın …’a yönelik kasten yaralama suçundan TAHLİYESİNE, başka bir suçtan tutuklu veya hükümlü değil ise derhal salıverilmesinin temini için YAZI YAZILMASINA,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.05.2016 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından 20.09.2016 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.