Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2015/805 E. 2016/69 K. 16.02.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/805
KARAR NO : 2016/69
KARAR TARİHİ : 16.02.2016

Mahkemesi : … Ağır Ceza
Bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan sanığın, TCK’nun 85/1, 22/3, 62/1, 53/6 ve 63. maddeleri gereğince beş yıl altı ay yirmi gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, sürücü belgesinin bir yıl süreyle geri alınmasına, mahsuba ve tutukluluk halinin devamına ilişkin, … Ağır Ceza Mahkemesince verilen … gün ve … sayılı hükmün, sanık müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay … Ceza Dairesince … gün ve … sayı ile;
“Sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
2,24 promil alkollü olarak, gece, yerleşim yeri içerisinde bulunan kavşak çıkışında aracı ile seyri sırasında, direksiyon hâkimiyetini kaybedip, önce kaldırımın üzerinde bulunan direğe, daha sonra kaldırımda yürümekte olan yayalara çarparak, öleni otuzikibuçuk metre sürüklemesi, ardından park halindeki araca ve istinat duvarına çarpması şeklinde meydana gelen ve bir kişinin ölümü ile bir kişinin de basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek biçimde yaralanmasıyla sonuçlanan olayda, suçun işleniş şekli sanığın aleyhine ise de; ölenin bütün mirasçıları ile mağdurun zararını karşıladığı ve hakkında şikâyet bulunmadığı anlaşılmakla, sanığın olay sonrasında gösterdiği kişilik özellikleri gözetildiğinde, iki sınır arasındaki ceza belirlenirken, teşdidin derecesinde yanılgıya düşülerek fazla ceza tayini” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
… Ağır Ceza Mahkemesi ise … gün ve … sayı ile;
“Mahkememiz dosyası içerisindeki otopsi tutanağı, kazaya ilişkin kolluk tarafından düzenlenen trafik kazası tespit tutanağı, olay yeri krokisi, sanık savunmaları, sanığın kanında 224,1 promil alkol mevcut olduğuna ilişkin rapor ile yasaya uygun olarak toplanan diğer tüm belge ve bilgiler çerçevesinde mahkememizin ilk hükmünde sanığın eylemlerine uygun olarak teşdiden hükmolunan beş yıl hapis cezasının, dosya kapsamı ile sanığın kusur durumuna ve eylemine uygun olduğu değerlendirilmiştir.
Türk Ceza Kanununun 85/1. maddesi; ‘taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ hükmünü amirdir. 85/2. maddesi ise ‘fiil birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ şeklinde düzenlenmiştir. 22/3. maddesinde bilinçli taksir tarif edilerek; ‘kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar arttırılır’ hükmü mevcuttur. Sanığın meydana getirdiği ölümlü ve yaralamalı trafik kazasında, gecenin ilerleyen saatinde yasaya göre normal kabul edilen elli promilin dörtbuçuk katı bir miktarda alkollü ve şehir içinde gece dahi sokakta vatandaşların yürüdüğü meskûn mahalde, şehir içi hız sınırının çok üzerinde hızla aracını kullanarak, sokak kavşağında direksiyon hâkimiyetini kaybedip kaldırıma çıkarak kaldırımda bulunan trafik ışık direğine çarpıp yerinden sökerek birkaç metre ileri fırlattıktan sonra dahi duramayıp üç dört metre ileride kaldırımda yürüyen iki kişiden birisi olan ve şikâyetinden vazgeçen mağdurun bacağını sıyırıp yaralanmasına sebebiyet verdikten sonra, bu şahsın solunda yürüyen öleni aracının altına alıp otuz metre sürükleyerek yolun kenarındaki park alanında bulunan aracın sağ ön tarafına çarpıp yönünü ters gelecek şekilde bu aracı da on metre ileriye fırlattıktan ve tekrar sağ taraftan kaldırıma çıkıp on metre gittikten sonra evlerin istinat duvarına çarparak durabildiği, oluşun ve aracın bu şekilde bir kaç sabit cisim ve noktaya çarparak uzunca bir süre sürüklenip en son duvara çarparak durabilmesinin sanığın olay öncesi aşırı hızına dair açık ve net fikir verdiği, hiçbir şeyden habersiz yolun kenarında kaldırımda sakince yürüyen iki şahıstan birini feci şekilde altına alarak metrelerce sürükleyip kötü bir şekilde ölümüne neden olduğu olayda, yoğun ve tam kusurlu bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu oluş ve kabul karşısında ceza olarak hükmolunan beş yıl hapsin; eylemine, kusurunun yoğunluğuna, olayda en ufak kusurlu bir başka unsur bulunmamasına uygun olduğu değerlendirilmiştir. Türk Ceza Kanununun taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçuna ilişkin maddesi ‘iki yıldan altı yıla kadar hapis’ öngörmüştür. Mahkememizin ilk hükmünde sanığın, yukarıda belirtilen yoğun kusuru, fiilin gerçekleşme biçimi, müteveffanın ölüm şekli, aşırı sürati dolayısıyla kusur derecesi dikkate alınarak alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tertip edilmiş, tam kusurlu bulunmasına rağmen üst hadden ceza belirlenmemiş, dosya kapsamına, ceza adaletine, kamusal vicdana uygun olarak eylemlerine uygun şekilde temel ceza beş yıl hapis olarak belirlenmiştir. Kaldı ki, bu kadar vahim bir ölümlü trafik kazasında, iki yıl ile altı yıl arasında hapis cezası öngörülen eylemde beş yıl hapis cezası verilmemesi durumunda, hangi daha vahim eylem ve hadisede bu miktar ceza verileceği de anlaşılamamıştır. Bu kabule rağmen yine de üst sınırdan ceza tertip edilmemiş, üst sınırın bir sene altında ceza belirlenmiştir. Ayrıca hafif yaralanan mağdur şikâyetinden vazgeçmemiş olsaydı yaptırımı iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası olacaktır. Bir ölünün yanında şikâyetçi olan hafif yaralı bulunması durumunda dahi üst sınır makası olağanüstü şekilde açılmaktadır. Bu haliyle kanun koyucunun esasen bu suça müeyyide ön görürken esas aldığı kriterin sadece ölü veya yaralı sayısı değil, eylemin gerçekleşme biçimi, kusurluluk ve dolayısıyla da potansiyel tehlikelilik durumu olduğu anlaşılmaktadır. Esasen ceza yasaları kişilerin eylemi ile dış dünyaya tezahür eden ve ortaya çıkan kötülük duygularını, kasıt ya da taksirini, kusurun yoğunluğunu ve dolayısıyla kamusal ve toplumsal vicdana aykırılıklarını, potansiyel tehlikeliliklerini ıslah amacıyla cezalandırır. Bozma ilamı yukarıda açıklandığı gibi, olayın oluş biçimini belirterek, sanığın yoğun kusurunun ve olayın gerçekleşme şeklinin aleyhine bulunduğunu tespit etmiş, yargılama aşamasında mağdur ve ölenin mirasçılarının zararının karşılanmış olmasını, hakkında şikâyet bulunmamasını, olay sonrasında gösterdiği kişilik özelliklerini gözeterek, teşdidin derecesinde mahkememizin yanılgıya düşerek fazla ceza tayin ettiğinden bahisle kararın bozulmasına karar verilmiştir. Mahkememizce bozma gerekçesinin yasaya uygun olmadığı değerlendirilmiştir. Öncelikle yukarıda anlatıldığı üzere sanığın olayda tek başına ve yoğun kusurlu bulunduğu ve eylemin gerçekleşme biçiminin de son derece ağır ve vahim olduğunda bir kuşku yoktur.
TCK’nun 61. maddesi uyarınca; hâkim somut olayda; suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suçun konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, failin güttüğü amaç ve saiki göz önünde bulundurarak işlenen suçun kanuni tanımında ön görülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.
Buna göre, mahkememiz ilk hükmünde temel cezayı, maddenin öngördüğü ölçütlere göre belirlemiştir. Suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği meskûn mahal, suç konusunun önem ve değeri, kırkaltı yaşındaki bir insanın hayatıyla birlikte, dışarıda yürüyen diğer insanların can ve mal güvenlikleri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, bir insanın ölümüyle birlikte zarar gören araç ve kamu malları, diğer insanların yaşadığı tehlike ve failin taksire dayalı kusurunun ağırlığının tümünün sanığın aleyhine olduğu değerlendirilip buna göre beş yıl hapis cezası öngörülmüştür.
Dikkat edilecek olursa, kanun koyucu temel cezanın belirlenmesinde şikâyetçi olup olmamasını, zararın karşılanıp karşılanmamasını, ayrıca sanığın olay sonrasında gösterdiği kişilik özelliklerini ölçüt olarak saymamıştır. Ölçütler yukarıda belirtilmiştir. TCK’nun 62. maddesi bozma ilamında belirtilen hususları genel olarak takdiri indirim yapılması gereken haller arasında saymıştır. Kaldı ki takdiri indirim ölçütlerinin dahi denetlenebilir, yasaya ve vicdana uygun olması gerekir. TCK’nun 62. maddesinde takdiri indirim nedeni olarak ‘failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri’ olarak gösterilmiştir. Dolayısıyla bozma ilamında belirtilen ‘zararın giderilmesi, şikâyet bulunmaması, sanığın olay sonrası gösterdiği kişilik özellikleri’ tam da maddenin konusunu oluşturacak takdiri indirim nedenleri arasında gösterilmiştir. Bu hususlar temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacak kriter değildir. Nitekim mahkememiz ilk hükmünde sanık hakkında takdiri indirim maddesini uygulamış, gerek zarar giderimi, gerekse şikâyetçi olunmaması hususları takdiri indirim içerisinde değerlendirilmiş ve buna göre indirim yapılmıştır. Aynı hususların mükerreren temel cezanın belirlenmesinde gözetilmesi yasaya uygun değildir. Tüm suçlar sadece ölen veya yaralanan veya zarar gören kişilere yönelik değil, aynı zamanda tüm topluma yönelik olarak işlenmektedir ki bunun da sebebi olarak ceza davalarında kamu haklarını iddia makamı temsil etmektedir. Dolayısıyla bu ve benzeri suçların sadece suçların mağdur ve yakınlarına karşı değil, topluma karşı da potansiyel tehlike arz etmeleri nedeniyle işlendiği kabul edilerek temel cezaların tayininde TCK’nun 61. maddesindeki ölçütler dikkate alınarak mahkememizce dosya kapsamına uygun düşecek şekilde hüküm kurulmuştur” gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Direnme hükmünün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının … gün, … sayı ve “onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve çözülmesi gereken uyuşmazlık; iki yıldan altı yıla kadar hapis cezasını gerektiren taksirle bir kişinin ölümüne sebebiyet vermek suçundan sanık hakkındaki temel cezanın beş yıl olarak tayin edilmesinin isabetli bulunup bulunmadığı noktasında toplanmakta ise de, direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı hususunun öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre şeklen ısrar kararı verilmiş olsa dahi;
a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
b) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,
c) Bozma sonrası yapılan araştırma, inceleme veya toplanan yeni delillere dayanmak,
d) Önceki kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hüküm, direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucunda verilen yeni hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtay’ın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Özel Dairece ilk hüküm; “alkollü olarak gece, yerleşim yeri içinde bulunan kavşak çıkışında aracı ile seyri sırasında direksiyon hâkimiyetini kaybedip, önce kaldırımın üzerinde bulunan direğe, daha sonra kaldırımda yürüyen yayalara çarparak, öleni otuzikibuçuk metre sürüklemesi, ardından park halindeki araca ve istinat duvarına çarpması şeklinde meydana gelen ve bir kişinin ölümü ile bir kişinin de basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek biçimde yaralanmasıyla sonuçlanan olayda, suçun işleniş şekli sanığın aleyhine ise de; ölenin bütün mirasçıları ile mağdurun zararını karşıladığı ve hakkında şikâyet bulunmadığı anlaşılmakla, sanığın olay sonrasında gösterdiği kişilik özellikleri gözetildiğinde, iki sınır arasındaki ceza belirlenirken, teşdidin derecesinde yanılgıya düşülerek fazla ceza tayini” isabetsizliğinden bozulmuş, yerel mahkemece ise; “dosyadaki otopsi tutanağı, kazaya ilişkin kolluk tarafından düzenlenen trafik kazası tespit tutanağı, olay yeri krokisi, sanık savunmaları, sanığın kanında 224,1 promil alkol mevcut olduğuna ilişkin rapor ile yasaya uygun olarak toplanan diğer tüm belge ve bilgiler çerçevesinde mahkememizin ilk hükmünde sanığın eylemlerine uygun olarak teşdiden hükmolunan beş yıl hapis cezasının, dosya kapsamı ile sanığın kusur durumuna ve eylemine uygun olduğu değerlendirilmiştir.
Türk Ceza Kanununun 85/1. maddesi; ‘taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ hükmünü amirdir. 85/2. maddesi ise ‘fiil birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ şeklinde düzenlenmiştir. 22/3. maddesinde bilinçli taksir tarif edilerek; ‘kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar arttırılır’ hükmü mevcuttur. Sanığın meydana getirdiği ölümlü ve yaralamalı trafik kazasında, gecenin ilerleyen saatinde yasaya göre normal kabul edilen elli promilin dörtbuçuk katı bir miktarda alkollü ve şehir içinde gece dahi sokakta vatandaşların yürüdüğü meskûn mahalde, şehir içi hız sınırının çok üzerinde hızla aracını kullanarak, sokak kavşağında direksiyon hâkimiyetini kaybedip kaldırıma çıkarak kaldırımda bulunan trafik ışık direğine çarpıp yerinden sökerek birkaç metre ileri fırlattıktan sonra dahi duramayıp üç dört metre ileride kaldırımda yürüyen iki kişiden birisi olan ve şikâyetinden vazgeçen mağdurun bacağını sıyırıp yaralanmasına sebebiyet verdikten sonra, bu şahsın solunda yürüyen öleni aracının altına alıp otuz metre sürükleyerek yolun kenarındaki park alanında bulunan aracın sağ ön tarafına çarpıp yönünü ters gelecek şekilde bu aracı da on metre ileriye fırlattıktan ve tekrar sağ taraftan kaldırıma çıkıp on metre gittikten sonra evlerin istinat duvarına çarparak durabildiği, oluşun ve aracın bu şekilde bir kaç sabit cisim ve noktaya çarparak uzunca bir süre sürüklenip en son duvara çarparak durabilmesinin sanığın olay öncesi aşırı hızına dair açık ve net fikir verdiği, hiçbir şeyden habersiz yolun kenarında kaldırımda sakince yürüyen iki şahıstan birini feci şekilde altına alarak metrelerce sürükleyip kötü bir şekilde ölümüne neden olduğu olayda, yoğun ve tam kusurlu bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu oluş ve kabul karşısında ceza olarak hükmolunan beş yıl hapsin; eylemine, kusurunun yoğunluğuna, olayda en ufak kusurlu bir başka unsur bulunmamasına uygun olduğu değerlendirilmiştir. Türk Ceza Kanununun taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçuna ilişkin maddesi ‘iki yıldan altı yıla kadar hapis’ öngörmüştür. Mahkememizin ilk hükmünde sanığın, yukarıda belirtilen yoğun kusuru, fiilin gerçekleşme biçimi, müteveffanın ölüm şekli, aşırı sürati dolayısıyla kusur derecesi dikkate alınarak alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tertip edilmiş, tam kusurlu bulunmasına rağmen üst hadden ceza belirlenmemiş, dosya kapsamına, ceza adaletine, kamusal vicdana uygun olarak eylemlerine uygun şekilde temel ceza beş yıl hapis olarak belirlenmiştir. Kaldı ki, bu kadar vahim bir ölümlü trafik kazasında, iki yıl ile altı yıl arasında hapis cezası öngörülen eylemde beş yıl hapis cezası verilmemesi durumunda, hangi daha vahim eylem ve hadisede bu miktar ceza verileceği de anlaşılamamıştır. Bu kabule rağmen yine de üst sınırdan ceza tertip edilmemiş, üst sınırın bir sene altında ceza belirlenmiştir. Ayrıca hafif yaralanan mağdur şikâyetinden vazgeçmemiş olsaydı yaptırımı iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası olacaktır. Bir ölünün yanında şikâyetçi olan hafif yaralı bulunması durumunda dahi üst sınır makası olağanüstü şekilde açılmaktadır. Bu haliyle kanun koyucunun esasen bu suça müeyyide ön görürken esas aldığı kriterin sadece ölü veya yaralı sayısı değil, eylemin gerçekleşme biçimi, kusurluluk ve dolayısıyla da potansiyel tehlikelilik durumu olduğu anlaşılmaktadır. Esasen ceza yasaları kişilerin eylemi ile dış dünyaya tezahür eden ve ortaya çıkan kötülük duygularını, kasıt ya da taksirini, kusurun yoğunluğunu ve dolayısıyla kamusal ve toplumsal vicdana aykırılıklarını, potansiyel tehlikeliliklerini ıslah amacıyla cezalandırır. Bozma ilamı yukarıda açıklandığı gibi, olayın oluş biçimini belirterek, sanığın yoğun kusurunun ve olayın gerçekleşme şeklinin aleyhine bulunduğunu tespit etmiş, yargılama aşamasında mağdur ve ölenin mirasçılarının zararının karşılanmış olmasını, hakkında şikâyet bulunmamasını, olay sonrasında gösterdiği kişilik özelliklerini gözeterek, teşdidin derecesinde mahkememizin yanılgıya düşerek fazla ceza tayin ettiğinden bahisle kararın bozulmasına karar verilmiştir. Mahkememizce bozma gerekçesinin yasaya uygun olmadığı değerlendirilmiştir. Öncelikle yukarıda anlatıldığı üzere sanığın olayda tek başına ve yoğun kusurlu bulunduğu ve eylemin gerçekleşme biçiminin de son derece ağır ve vahim olduğunda bir kuşku yoktur.
TCK’nun 61. maddesi uyarınca; hâkim somut olayda; suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suçun konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, failin güttüğü amaç ve saiki göz önünde bulundurarak işlenen suçun kanuni tanımında ön görülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.
Buna göre, mahkememiz ilk hükmünde temel cezayı, maddenin öngördüğü ölçütlere göre belirlemiştir. Suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği meskûn mahal, suç konusunun önem ve değeri, kırkaltı yaşındaki bir insanın hayatıyla birlikte, dışarıda yürüyen diğer insanların can ve mal güvenlikleri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, bir insanın ölümüyle birlikte zarar gören araç ve kamu malları, diğer insanların yaşadığı tehlike ve failin taksire dayalı kusurunun ağırlığının tümünün sanığın aleyhine olduğu değerlendirilip buna göre beş yıl hapis cezası öngörülmüştür.
Dikkat edilecek olursa, kanun koyucu temel cezanın belirlenmesinde şikâyetçi olup olmamasını, zararın karşılanıp karşılanmamasını, ayrıca sanığın olay sonrasında gösterdiği kişilik özelliklerini ölçüt olarak saymamıştır. Ölçütler yukarıda belirtilmiştir. TCK’nun 62. maddesi bozma ilamında belirtilen hususları genel olarak takdiri indirim yapılması gereken haller arasında saymıştır. Kaldı ki takdiri indirim ölçütlerinin dahi denetlenebilir, yasaya ve vicdana uygun olması gerekir. TCK’nun 62. maddesinde takdiri indirim nedeni olarak ‘failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri’ olarak gösterilmiştir. Dolayısıyla bozma ilamında belirtilen ‘zararın giderilmesi, şikâyet bulunmaması, sanığın olay sonrası gösterdiği kişilik özellikleri’ tam da maddenin konusunu oluşturacak takdiri indirim nedenleri arasında gösterilmiştir. Bu hususlar temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacak kriter değildir. Nitekim mahkememiz ilk hükmünde sanık hakkında takdiri indirim maddesini uygulamış, gerek zarar giderimi, gerekse şikâyetçi olunmaması hususları takdiri indirim içerisinde değerlendirilmiş ve buna göre indirim yapılmıştır. Aynı hususların mükerreren temel cezanın belirlenmesinde gözetilmesi yasaya uygun değildir. Tüm suçlar sadece ölen veya yaralanan veya zarar gören kişilere yönelik değil, aynı zamanda tüm topluma yönelik olarak işlenmektedir ki bunun da sebebi olarak ceza davalarında kamu haklarını iddia makamı temsil etmektedir. Dolayısıyla bu ve benzeri suçların sadece suçların mağdur ve yakınlarına karşı değil, topluma karşı da potansiyel tehlike arz etmeleri nedeniyle işlendiği kabul edilerek temel cezaların tayininde TCK’nun 61. maddesindeki ölçütler dikkate alınarak mahkememizce dosya kapsamına uygun düşecek şekilde mahkûmiyet hükmü kurulmuştur” biçiminde, önceki hükmünde yer almayan, Özel Daire denetiminden de geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçeyle, sanığın ilk hükümde olduğu gibi cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Bu itibarla, yerel mahkemenin son kararı direnme niteliğinde olmayıp, yeni hüküm kabul edildiğinden, dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay … Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
… Ağır Ceza Mahkemesinin … gün ve … sayılı direnme kararı yeni hüküm niteliğinde bulunduğundan, dosyanın temyiz incelemesi yapılabilmesi amacıyla Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.02.2016 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.