Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2015/801 E. 2015/431 K. 01.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/801
KARAR NO : 2015/431
KARAR TARİHİ : 01.12.2015

Tebliğname:2014/320812
Mahkemesi : ANKARA 4. Ağır Ceza
Günü : 01.07.2014
Sayısı : 46-236

Sanık T.. B.. hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten açılan kamu davasının yapılan yargılaması neticesinde eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı TCK’nun 86/1-3, 87/1-d, 29, 62, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 03.02.2011 gün ve 172-20 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 03.12.2013 gün ve 6182-7281 sayı ile;
“…Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak,
Dosya kapsamına göre, bir tavuk çiftliğinde işçi olarak çalışan sanıkla mağdur arasında gece nöbetinin tutulması konusunda tartışma çıktığı, akabinde tarafların sırasıyla nöbetlerini tuttukları, sabah saat 11.30 sıralarında birlikte yaptıkları kahvaltı sırasında mağdurun sanığa hakaret ettiği, sanığın da duvarda asılı bulunan av tüfeğini alıp, iki üç adım mesafeden, o sırada cam kapı arkasında bulunan arkası kendisine dönük mağdurun sırtına doğru bir el ateş ettiği, mağdurun almış olduğu saçma tanesi isabetleri sonucu, her iki akciğerde doku harabiyetine, göğüs içi kanamaya ve hayati tehlikeye neden olacak şekilde yaralandığı olayda, suçta kullanılan tüfeğin öldürmeye elverişliliği, hedef alınan vücut bölgesi, yaraların niteliği gözönüne alındığında, eylemine bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu anlaşılan sanığın, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı birlikte değerlendirilerek, ‘öldürmeye teşebbüs’ suçundan makul bir ceza ile cezalandırılması yerine, suçun niteliğinde yanılgıya düşülerek, yazılı biçimde ‘kasten yaralama’ suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi ise 01.07.2014 gün ve 46-236 sayı ile;
“Olayda mağdurun sırtından yaralandığı ve yaşamsal tehlike geçirdiği sabit ise de; olayın oluş biçimi, sanığın mağduru öldürmesi için ciddi sayılabilecek bir husumetin bulunmayışı, mağdura bir el ateş etmesi, bunu devam ettirmesi için herhangi bir engel bulunmadığı halde eylemine son vermesi, daha açık bir anlatımla kapalı alanda kapıya dönük vaziyette oturmakta olan ve savunma alanı sınırlı bulunan mağdura karşı eylemine devam etme imkanı varken bunu yapmamış olması, olayın hemen ardından mağduru av tüfeği ile sırtından vurduğunu beyanla jandarma görevlilerine teslim olması, Polatlı C.Başsavcılığında isteseydi yakın mesafede olduğu için birden fazla kafasına doğru ateş edeceğini oysa bir anlık kızgınlıkla ve yaralamak amacıyla sırtına doğru bir el ateş ettiğini ifade etmesi, yine 03.02.2011 tarihli duruşmada suçta kullanılan tüfeği iki gün önce yağladığı, tüfekte iki fişek bulunduğu yönündeki savunmaları ve gerekse mağdurun aynı tarihli duruşmada, sanığın ateş ettiği tüfeğin çifte olup, bir gözünün boş, bir gözünün ise dolu olduğu, duvarda bu tüfeğin yanında başka dolu bir tüfeğin asılı olmasına rağmen söz konusu çifteyi alıp ateş ettiği şeklindeki açıklamaları değerlendirildiğinde, sanığın kastının öldürmeye yönelik olmayıp, mağdurun sinkaflı küfür sözleri sarf etmesi karşısında bir anlık hiddete kapılması sonucu yaralama kastı ile hareket ettiği, 5237 sayılı TCK’nun 36. maddesinde düzenlenen gönüllü vazgeçme hükmü de göz önünde tutularak eyleminin kasten yaralama suçu kapsamında kaldığı” gerekçesiyle direnerek, ilk hükümdeki gibi sanığın kasten yaralama suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.09.2015 tarih, 320812 sayı ve “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve çözülmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu mu, yoksa kasten öldürmeye teşebbüs suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle sanığın direnme hükmünden sonra temyiz aşamasında ölmesi durumunda yapılması gereken işlemin ne olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi(UYAP) kullanılarak alınan güncel nüfus aile kayıt örneğinde, sanığın yerel mahkeme direnme kararından sonra 19.07.2014 tarihinde öldüğü bilgisinin yer aldığı anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam edileceği, hükümlülerin ölümü halinde ise, cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte, müsadere ve yargılama giderine ilişkin hükmün infaz olunacağı belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
Buna göre, kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkânının bulunmaması sebebiyle ‘kovuşturmaya yer olmadığına’, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi halinde ise mahkemece ‘davanın düşmesine’ karar verilecektir. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen açısından sona erdirmesi nedeniyle iştirak halinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine bir engel teşkil etmeyecektir. Sanığın ölümü, ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş hükümlünün ölümü yalnızca hapis ve infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak, ölümden önce tahsil edilmiş para cezaları mirasçılarına iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş olan para cezaları mirasçılarından istenmeyecek, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin hükümler ise ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, fiili gerçekleştiren sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, suçu tamamen ortadan kaldırmayacak, ancak suçtan sorumlu tutulacak kişi bulunmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Temyiz incelemesi aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla alınan güncel nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi hallerde, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu nazara alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz mercii tarafından dosya üzerinden yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, sanığın öldüğüne ilişkin bilgi göz önünde bulundurularak sair yönleri incelenmeyen hükmün bozulması ve mahkemesince mahallinde yapılan araştırma neticesinde sanığın öldüğünün kesin olarak belirlenmesinden sonra düşme kararı verilmesi daha isabetli olacaktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 05.03.2013 gün ve 1560-81 ile 05.03.2013 gün ve 131-75 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında önsorun değerlendirildiğinde;
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi(UYAP) kullanılarak alınan güncel nüfus aile kayıt örneğinden, sanığın direnme kararı verildikten sonra 19.07.2014 tarihinde öldüğü bilgisinin yer aldığı anlaşıldığından, yerel mahkemece, bu konuda gerekli araştırmanın yapılarak sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ile 5271 sayılı CMK’nun 223. maddeleri uyarınca hüküm kurulması gerekmektedir.
Bu itibarla, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 01.07.2014 gün ve 46-236 sayılı direnme kararının, güncel nüfus kayıt örneğinde sanığın direnme hükmünden sonra 19.07.2014 tarihinde öldüğü bilgisinin yer alması karşısında, bu konuda gerekli araştırmanın yapılarak, sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK’nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün kurulması için BOZULMASINA,
– Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.12.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.