Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2015/593 E. 2017/273 K. 16.05.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/593
KARAR NO : 2017/273
KARAR TARİHİ : 16.05.2017

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 23.05.2013
Sayısı : 1705-867

5607 ve 4733 sayılı Kanunlara muhalefet suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanık …’in fiilinin tek olması nedeniyle TCK’nun 44. maddesi uyarınca daha ağır cezayı gerektiren 4733 sayılı Kanunun 8/4, TCK’nun 62, 51, 53, 52 ve 54. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis ve 80 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının ertelenmesine, hak yoksunluğuna, adli para cezasının taksitlendirilmesine ve müsadereye ilişkin Gaziosmanpaşa 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.05.2013 gün ve 1705-867 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 19.01.2015 gün ve 31799-1236 sayı ile;
“TCK.nun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, mahkûm olduğu uzun süreli hapis cezası ertelenen sanık hakkında 1. fıkranın (c) bendinde yazılı hak yoksunluğunun, sanığın kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet veya kayyımlık yetkileri açısından uygulanmamasına, altsoyu dışında kalanlarla ilgili hak ve yetkilerden ise cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
Sanık hakkında tayin edilen adli para cezasının taksitle tahsiline karar verilirken 5237 sayılı TCK.nun 52/4. maddesi hükmüne aykırı olarak ve infazda tereddüt oluşturacak şekilde taksit aralığının karar yerinde gösterilmemesi,
Suçtan doğrudan zarar görmeyen ve katılma hakkı bulunmayan Gümrük İdaresinin davaya katılan olarak kabul edilip lehine vekalet ücretine hükmedilmesi,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden ve bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nin 322. maddesi uyarınca, TCK.nun 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin fıkranın hükümden çıkartılarak yerine ‘Sanığın cezası ertelendiğinden, 5237 sayılı TCK.nun 53/1. maddesinde belirtilen hakları kullanmaktan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına, aynı kanunun 53/1-c maddesinde yazılı kişisel hak yoksunluğunun, TCK.nun 53/3. maddesi uyarınca kendi altsoyu üzerindeki yetkileri bakımından uygulanmasına yer olmadığına’ ibaresinin eklenmesi, yine taksitlendirmeye ilişkin fıkraya, ‘4 eşit aylık’ ifadesinden önce gelmek üzere ‘birer ay ara ile’ ibaresinin eklenmesi, hüküm fıkrasından katılan Gümrük İdaresi lehine hükmedilen vekalet ücretine ilişkin kısmın çıkartılarak sair kısımların aynen bırakılması suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına” şeklinde oyçokluğuyla karar verilmiş;
Daire Üyesi M. Öztürk; “İncelemeye konu dava dosyasında suç tarihinin 24.04.2012 iddianamesinin 16.11.2012 günlü olduğu, sanığa ait incelemesi yapılan 2014/3284 esas sayılı dosyada ise 05.11.2011 günlü işlenen suç için düzenlenen iddianamenin 13.08.2012 tarihinde yazıldığı nazara alındığında sanığın eylemlerinin bir suç işleme kararının icrası kapsamında kaldığı ve hakkında 5237 sayılı Yasanın 43/1. maddesinin uygulanması hususunun tartışılması için hükmün bozulması gerektiği” düşüncesiyle karşıoy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 02.03.2015 gün ve 248674 sayı ile;
“Uyuşmazlık konusu anlaşmazlık, sanık hakkında 4733 sayılı Kanuna aykırılık suçundan hüküm kurulurken sanığın eylemlerinin ayrı ayrı suç oluşturup oluşturmadığı ya da sanık hakkında TCK’nun 43/1 ve 43/2. maddelerinde yazılı zincirleme suç hükümlerinin uygulanması olanağının bulunup bulunmadığına ilişkindir.
Zincirleme suç, TCK’nun 43. maddesinin ilk fıkrasında; ‘bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir’ şeklinde düzenlenmiştir.
Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için,
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir. Maddenin açıklığı karşısında, öğretide zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Zincirleme suçtan söz edebilmek için failin, başlangıçta genel bir niyet ve suç işleme kararı ile aynı suçu aynı mağdura karşı birden fazla kez işlemesi gerekmektedir. Buna göre ‘suç işleme konusunda tek kararı’ olmayıp, ikinci eylemde suç işleme kararı yenilenmiş ise her bir fiil bağımsız suç olarak kabul edilecek ve zincirleme söz konusu olmayacaktır. Sanığın iç dünyasına ilişkin olan bu gereklilik subjektif bir şart olup, mahkemelerce denetime imkan sağlayacak şekilde tespit edilerek karara yansıtılması gerekecektir.
Ceza Genel Kurulunun konuya ilişkin 03.12.2013 gün ve 1475-577, 30.05.2006 gün ve 173-145, 08.07.2003 gün ve 189-207, 13.10.1998 gün ve 205-304, 20.03.1995 gün ve 48-68 ile 02.03.1987 gün ve 341-84 sayılı kararlarında ‘aynı suç işleme kararı’ kavramından, kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında subjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiş, ilk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesinin, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterdiği belirtilmiştir.
Öğretide ise aynı suç işleme kararının, kanunun aynı hükmünü müteaddit defa ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan ve genel bir niyet anlamında bulunduğu (Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza hukuku, Beta Basım Yayım, 14. bası, İstanbul, 1997, s.528 vd), çok genel bir birliğin, genel bir saik birliği sonucuna götüreceği, saik birliğinin, kararda birliği meydana getiremeyeceği, suç saiki, niyeti, amacı ile kararının karıştırılmaması gerektiği, yine fırsat çıktığı zaman suç işlemek için verilen genel bir kararın, müteselsil suçun bu sübjektif şartını oluşturmayacağı (Türkan Yalçın Sancar, Mütesessil Suç, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1995, s.70 vd), failin çıkacak her fırsattan yararlanmak hususunda genel ve soyut bir kararının varlığının aynı suç işleme kararının kabulünü gerektirmeyeceği (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul, 1972, s. 136-137; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. bası, Ankara, 2013, s. 490), kanunda kullanılan karar tabirinden anlaşılması gerekenin, failin daha baştan itibaren birden fazla suçu kısım kısım işlemeye yönelik tasavvuru olduğu, önceden bir plan yapmış, niyetini oluşturmuş, fakat bunu bir defada gerçekleştireceği yerde, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plana göre hareket etmiş olduğu için zincirleme suçun kabul edildiği (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2011, s.507), zincirleme suç halinde failin somut fiile ve fiillerin bütününe yönelik olmak üzere iki iradesinden söz edilebileceği, zincirleme suç işlemeye yönelik iradenin, yani bir suç işleme kararının her bir suça ilişkin kasıttan önce geldiği (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İstanbul, 2013, s. 475), zincirleme suçun subjektif şartının bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenen suçlar arasında manevi bir bağ bulunması olduğu (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. bası, Ankara, 2013, s. 553), suçların işleniş biçimindeki benzerlik, aynı türden fırsatları değerlendirme, suçla korunan hukuki değer, hareketin yöneldiği maddi konunun nitelik ve başkalıkları ve suçlar arasındaki zaman aralığı gibi dışa yansıyan veri ve davranışlardan yararlanılarak tespit edilecek olan bir suç işleme kararının kanunun aynı hükmünü ihlal etmek hususundaki failin genel planı olduğu (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Bası, Ankara, 2013, s. 645-646) görüşleri ileri sürülmüştür.

Maddi olayda, incelemeye konu bu dosyaya ilişkin suç tarihinin 24.04.2012, iddianame düzenleme tarihinin ise 16.11.2012 olduğu, aynı gün incelemesi yapılan Yargıtay Yüksek 7. Ceza Dairesinin 19.01.2015 gün ve 3284-1238 sayılı dosyasında aynı mahkemenin 1361-476 sayılı dosyasına ilişkin suç tarihinin 05.11.2011, iddianame düzenleme tarihinin ise 13.08.2012 olduğu, anılan her iki dosyada da sanığın aynı yerde cadde üzerinde kaçak sigara satışı yaparken yakalandığı ve üzerine atılı eylemlerin benzer mahiyette olduğu dikkate alınarak, her iki dosya birleştirilip, sanığın bu eylemleri bir suç işleme kararı icrası kapsamında işleyip işlemediği ve hakkında 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağı hususu tartışıldıktan sonra bir karar verilmesi gerekirken sanık hakkında her iki suç nedeniyle ayrı ayrı cezaya hükmedilmek suretiyle fazla ceza verilmesi yasaya aykırı olduğundan kararın bozulması gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 30.03.2015 gün, 5359-13017 sayı ve oyçokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın farklı bir tarihte işlediği iddia edilen benzer nitelikteki eylemi nedeniyle aynı mahkemenin farklı esasında görülmekte olan dava ile incelemeye konu davanın birleştirilerek, hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma olanağının tartışılması gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
24.04.2012 tarihli tutanakta; saat 20.20 sıralarında kolluk görevlilerince sanığın Gaziosmanpaşa ilçesi, ….tabya Caddesi üzerinde bulunan …. Market isimli işyeri önündeki tezgahta bandrolsüz sigara satışı yaptığının görülmesi üzerine, Gaziosmanpaşa 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 2012/446 değişik iş sayılı önleme araması kararına istinaden tezgah üzerinde satışa hazır vaziyette bulunan 8 ayrı markada 82 paket bandrolsüz sigaranın muhafaza altına alındığı bilgilerine yer verildiği,
Sanık hakkında Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 16.11.2012 gün ve 36389-12441 sayılı iddianamesi ile kamu davası açıldığı,
Kaçak eşyaya mahsus tespit varakasına göre; suça konu olan sigaraların CİF değerinin 164 Lira, vergiler toplamının 421 Lira, gümrüklenmiş değerinin ise 585 Lira oldukları,
11.02.2013 tarihli bilirkişi raporunda; sanıktan ele geçirilen toplam 82 paket muhtelif cins, miktar ve marka sigaraların CİF kıymetleri toplamının 101,20 Lira olduğu, yurtdışı orijinli tütün mamullerinin yurt içine yasadışı yollardan sokulduğu, niteliğine uygun bandrol taşımadığı, bandrolsüz ve kaçak olduğu tespitlerine yer verildiği,
Sanık …’in; olay günü saat 20.20 sıralarında ….tabya Caddesi üzerinde kaçak sigara sattığı sırada polislerin geldiğini, bu sigaraları Tahtakale’den tanımadığı şahıslardan aldığını, sigaraları satmanın yasak olduğunu bilmediğini savunduğu,
UYAP sistemi üzerinden yapılan incelemede; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazında belirtilen sanıkla ilgili diğer dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2015/398 esas sayısında kayıtlı olduğunun anlaşıldığı, bu dosyanın incelenmesinde; sanığın 05.11.2011 tarihinde, Gaziosmanpaşa ilçesi, ….tabya Caddesi üzerinde bulunan …. Market önünde sigara satarken görüldüğü ve kendisinden 85 paket muhtelif markada kaçak sigara ele geçirildiği iddiasıyla Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 13.08.2012 tarih ve 8833-3459 sayılı iddianamesi ile hakkında kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Gaziosmanpaşa 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 04.04.2013 gün ve 1361-476 sayılı kararı ile 4733 sayılı Kanunun 8/4, TCK’nun 62, 51, 53, 52 ve 54. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis ve 80 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 19.01.2015 gün ve 3284-1238 sayı ile, düzeltilerek onanmasına karar verilmek suretiyle hükmün kesinleştiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.03.2015 gün ve 171703 sayı ile; “İncelemeye konu bu dosyaya ilişkin suç tarihinin 05.11.2011, iddianame düzenleme tarihinin ise 13.08.2012 olduğu, aynı gün incelemesi yapılan Yargıtay Yüksek 7. Ceza Dairesinin 31799-1236 numarasında kayıtlı aynı mahkemenin 1705-867 sayılı dosyasına ilişkin suç tarihinin 24.04.2012, iddianame düzenleme tarihinin ise 16.11.2012 olduğu, anılan her iki dosyada da sanığın aynı yerde cadde üzerinde kaçak sigara satışı yaparken yakalandığı ve üzerine atılı eylemlerin benzer mahiyette olduğu dikkate alınarak, her iki dosya birleştirilip, sanığın bu eylemleri bir suç işleme kararı icrası kapsamında işleyip işlemediği ve hakkında 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağı hususu tartışıldıktan sonra bir karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurduğu, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin ise 30.03.2015 gün, 5357-13018 sayı ve oyçokluğuyla itiraz nedenlerini yerinde görmediği, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca yapılan inceleme sonucunda, 16.05.2017 tarihinde 398-272 sayı ile; bu dava ile sanığın 24.04.2012 tarihli eylemine ilişkin olarak açılan dava dosyalarındaki delillerin bir bütünlük içinde değerlendirilerek sanığın eylemlerinin ayrı ayrı suçları mı, yoksa zincirleme suçu mu oluşturduğunun tartışılması gerektiği gerekçesiyle yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için öncelikle “zincirleme suç” hükümleri ve “hukuki kesinti” kavramı üzerinde durularak, ardından Ceza Muhakemesi Kanunundaki “bağlantı kavramı” ve “davaların birleştirilmesi”ne ilişkin hükümlerin incelenmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nun “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Konumuza ilişkin olan zincirleme suç, 765 sayılı Kanunun 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır” şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanunun 43. maddesinin ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, …ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
5237 sayılı TCK’nun 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- Bu suçların aynı kişiye karşı işlenmiş olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için gerekli olan unsurların üzerinde ayrıntılı olarak durulmasında yarar bulunmaktadır.
a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi;
Aynı suç 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesinde; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” denmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de “aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu”, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Buna göre suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz etmek mümkün iken, suçun ismi değiştiğinde artık aynı suçtan bahsetmek mümkün değildir. Örneğin dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hali de dâhildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır. (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara, 2008. s.316; Osman Yaşar – Hasan Tahsin Gökcan – Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. cilt, Ankara, 2014, s.1241-1242; Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 8. bası, Ankara, 2015, s. 489-490; Türkan Sancar Yalçın-Yeni Türk Ceza Kanununda “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253)
765 sayılı TCK’nda yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer şartların da varlığı halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim 765 sayılı TCK’nun yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.
5237 sayılı TCK’nun 43/1. maddesinde bulunan “değişik zamanlarda” ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu halde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nun 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.
b) Bu suçların aynı kişiye karşı işlenmiş olması,
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk – Ahmet Gökcen – A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. bası, Ankara, 2015, s. 214-216; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. bası, Ankara, 2015, s.106-107; Osman Yaşar – Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2014, s.7958-7959)
c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi;
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Görüldüğü üzere, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi zaman aralığıyla işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Zincirleme suça ilişkin bu açıklamalardan sonra uyuşmazlığın çözümüne katkısı bakımından “hukuki kesinti” kavramı üzerinde durulması gerekmektedir.
Yapılmakta olan soruşturma sonucunda toplanan delillerin failin suçu işlediği yönünde yeterli şüphe oluşturması üzerine Cumhuriyet savcısınca şüpheli hakkında CMK’nun 170. maddesi uyarınca iddianamenin düzenlenmesiyle hukuki kesinti oluşmaktadır. İddianamenin düzenlenmesiyle olaylar arasında hukuki kesinti oluştuğundan iddianamenin düzenlenmesinden sonra devam eden eylemler başka bir ceza soruşturmasının konusunu oluşturacaktır. Başka bir anlatımla sanık hakkında iddianame düzenlendikten sonra, sanık tarafından aynı suçun tekrar işlenmesi durumda, yeni ve ayrı bir suç söz konusu olacaktır.
Öğretide, “İddianame, olaylar arasında hukuki bir kesinti meydana getirir ve iddianameden sonra devam eden olaylar artık başka bir ceza yargılamasının konusunu oluşturur. Bu nedenle, devam eden hareketler, kesin hükme dahil sayılmaz; bunlar, yeni bir yargılamanın konusu yapılabilir. Hukuki kesintiden sonraki eylemler, kendi aralarında zincirleme suç kapsamında değerlendirilebilir” (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Bası, İstanbul, 2013, s.1566-1567; Ali Rıza Çınar, Hükmün Konusu ve Eylemi Değerlendirmede Mahkemenin Yetkisi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, sayı 84, 2009, s.56) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Buna karşın, işlemiş olduğu suçtan dolayı henüz hakkında iddianame düzenlenmeden, sanığın aynı suç işleme kararıyla ve aynı mağdura karşı yeniden suç işlemesi durumunda, hukuki kesinti gerçekleşmeden aynı suçun işlenmesi söz konusu olduğundan sanık hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır. Bu ahvalde sanığın her suçtan ayrı ayrı cezalandırılması yoluna gidilmeyecek, sanığa bir suçtan ceza verildikten sonra hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle cezasında artırım yapılacaktır.
Buna göre, soruşturma aşamasında sanığın aynı suç işleme kararıyla, aynı mağdura karşı değişik zamanlarda aynı suçu işlediğinin değerlendirilmesi durumda, soruşturma dosyalarının birleştirilerek kamu davası açılması, bu hususa riayet edilmeden kamu davalarının açılması halinde ise hukuki kesintinin oluşmasından önce sanığın aynı mağdura karşı bir suç işleme kararıyla aynı suçu değişik zamanlarda işlediğinin ihtimal dahilinde olması durumunda dava dosyalarının birleştirilerek sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi isabetli bir uygulama olacaktır.
Bu aşamada, zincirleme suçlardan biri hakkında açılan kamu davası sonucunda zincirleme suç hükümleri uygulanmadan hüküm kurulması ve hükmün kesinleşmesi halinde, henüz sonuca bağlanmayan zincirleme suça tabi diğer suç hakkında nasıl hüküm kurulması gerektiği meselesine de değinmekte yarar vardır.
Zincirleme suça dâhil olan suçlardan biri hakkında beraat kararı verilmiş ya da zamanaşımı, genel af, şikâyetten vazgeçme gibi ceza ilişkisini ortadan kaldıran bir sebebe dayalı olarak hüküm kurulmuşsa artık o suç bakımından zincirleme suç ilişkisi kalkacağından henüz sonuca bağlanmayan suçla ilgili kesinleşen hükme konu fiil gözetilmeksizin bağımsız hüküm kurulmalıdır.
Zincirleme suça dâhil olan bir suçtan bu durum gözetilmeksizin mahkûmiyet kararı verilmiş ve bu karar kesinleşmiş ise, zincirleme suça konu ikinci suçla ilgili olarak mahkemece; kesinleşen hükme konu eylem de gözönüne alınarak zincirleme suç hükümlerinin uygulanması suretiyle hüküm kurulmalı, kesinleşen hükümdeki ceza sonuç cezadan indirilmeli, böylece yargılaması devam eden suça ilişkin ceza belirlenmelidir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 15.03.2016 gün ve 847-128, 20.04.1999 gün ve 61-74 sayılı kararlarında bu şekilde yapılan uygulamanın isabetli olduğu belirtildiği gibi, Yargıtay Ceza Dairelerinin süre gelen uygulamalarının da aynı şekilde olduğu anlaşılmaktadır (Örneğin; 11. Ceza Dairesinin 10.06.2015 gün ve 3690-26932; 23.11.2015 gün ve 23925-31124; 10. Ceza Dairesinin 12.06.2015 gün ve 2258-31755; 2. Ceza Dairesinin 13.04.2015 gün ve 5306-7580; 28.04.2010 gün ve 12228-14136; 5. Ceza Dairesinin 26.3.2012 gün ve 8459-2592; 14.3.2012 gün ve 9041-2042; 21. Ceza Dairesinin 30.09.2015 gün ve 10828-3351; 02.12.2015 gün ve 12921-5763 sayılı kararları).
Bu açıklamalardan sonra Ceza Muhakemesi Kanunundaki “bağlantı kavramı” ve “davaların birleştirilmesi” ne ilişkin hükümlerin incelenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nun “Bağlantı kavramı” başlıklı 8. maddesinde;
“(1) Bir kişi, birden fazla suçtan sanık olur veya bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunursa bağlantı var sayılır.
(2) Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı suç sayılır”,
“Davaların birleştirilerek açılması” başlıklı 9. maddesinde; “Bağlantılı suçlardan her biri değişik mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle yüksek görevli mahkemede dava açılabilir”,
“Görülmekte olan davaların birleştirilmesi ve ayrılması” başlıklı 10. maddesinde;
“(1) Kovuşturma evresinin her aşamasında, bağlantılı ceza davalarının birleştirilmesine veya ayrılmasına yüksek görevli mahkemece karar verilebilir.
(2) Birleştirilen davalarda, bu davaları gören mahkemenin tâbi olduğu yargılama usulü uygulanır.
(3) İşin esasına girdikten sonra ayrılan davalara aynı mahkemede devam olunur”,
“Geniş bağlantı sebebiyle birleştirme” başlıklı 11. maddesinde ise; “Mahkeme, bakmakta olduğu birden çok dava arasında bağlantı görürse, bu bağlantı 8 inci maddede gösterilen türden olmasa bile, birlikte bakmak ve hükme bağlamak üzere bu davaların birleştirilmesine karar verebilir”,
Şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir.
Buna göre, CMK’nun 8. maddesinin birinci fıkrasında; bir kişinin birden fazla suçtan sanık olması veya bir suçta birden fazla sanık bulunması şeklinde dar bağlantı tanımlanmış, maddenin ikinci fıkrasında da, suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiillerinin de bağlantılı suç sayılacağı belirtilerek, bu halde de fiiller arasında bağlantının varlığı kabul edilmiştir. Kanunun 11. maddesinde ise geniş bağlantı tanımlanmıştır. Bu hüküm uyarınca, yapılan yargılamada mahkemece bakılmakta olan birden fazla dava arasında bağlantının saptanması halinde, bu bağlantı CMK’nun 8. maddesinde gösterilen türden olmasa dahi, yargılamanın birlikte yapılarak hükme bağlanması için davaların birleştirilmesine karar verilebilecektir. Maddede, ne tür bağlantıların bu kapsamda değerlendirileceği yönünde bir sınırlandırmaya yer verilmemiş, yalnızca mahkemenin bakmakta olduğu birden çok davada bağlantı görmesi yeterli kabul edilmiştir. Bu hükmün amacı, görülmekte olan uyuşmazlıkların birlikte yargılanmasında ve karara bağlanmasında yarar bulunmasıdır. Bu şekilde tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi suretiyle, daha adil bir kararın verilmesi ve verilecek hükümlerde muhtemel değerlendirme hatalarının engellenmesi hedeflenmiştir.
Görüldüğü gibi, ceza muhakemesinde genel kural, açılan her dava üzerine ayrı bir yargılamanın yapılmasıdır. Ancak, uyuşmazlıklar arasında bağlantı olduğu zaman, bağlantının özelliği gereği bu kuraldan ayrılınabilmektedir. Bağlantılı davalar ayrı ayrı görülebileceği gibi, birleştirilerek de görülebilecek olup, istisnai hallerden biri olan yargılamaların birleştirilmesi kararı verilebilmesi için;
1- Davalar arasında bağlantı olmalı,
2- Davaların birleştirilmesinde yarar görülmeli,
3- Birleştirme yasağı söz konusu olmamalıdır.
Kanun koyucu, açılan her dava üzerine ayrı yargılama yapılmasını kural olarak benimseyip, istisnai durumlarda davaların birleştirilebileceğini hüküm altına alırken, birleştirmede fayda bulunup bulunmadığının her olayda araştırılmasını yargılamayı yürüten hâkime bırakmış, istisnaen de, yargılamaların birleştirilip birleştirilmeyeceğini kendisi tayin etmiştir. Bu kapsamda, 4483 sayılı Kanunun 10. maddesinde yer alan; “Bu kanun kapsamındaki suçların iştirak halinde işlenmesi durumunda memur olmayan, memur olanla; ast memur üst memur ile aynı mahkemede yargılanır” şeklindeki hükümle birleştirme zorunluluğu vurgulanırken, 2004 sayılı İcra İflas Kanununun 346/2. maddesi uyarınca İcra Tetkik Merciinin yetkisine giren ceza davalarının diğer davalarla birleştirilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Birleştirme zorunluluğu ya da birleştirme yasağının söz konusu olmadığı diğer durumlarda, mahkemelerce görülmekte olan davalar arasında bağlantı olduğu tespit edildiğinde bu davalar birleştirilebilecektir. Fakat birleştirme zorunlu olmayıp tamamen mahkemenin takdirine bırakılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın 24.04.2012 tarihinde …. Market isimli işyerinin önündeki tezgah üzerinde bandrolsüz sigara satışı yaptığının tespit edildiği, sanığın bu tarihten önce 05.11.2011 tarihinde de aynı yerde yine bandrolsüz sigara satışı yaparken yakalandığı, 05.11.2011 tarihli eylemi ile ilgili olarak 13.08.2012 tarihinde, 24.04.2012 tarihli eylemi ile ilgili olarak da 16.11.2012 tarihinde iddianame düzenlendiği, açılan her iki kamu davasında aynı mahkemenin farklı dosyalarında yapılan yargılamalar sonucunda, sanığın her iki eylemden dolayı ayrı ayrı mahkûmiyetine karar verildiği, mahkûmiyet hükümlerinin Özel Dairece düzeltilerek onandığı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine dosyaların Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderildiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca Gaziosmanpaşa 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 1361-476 sayılı dosyasının incelenmesi sonucunda 16.05.2017 tarihinde 398-272 sayı ile; sanığın 05.11.2011 tarihli eylemine ilişkin olarak açılan dava ile 24.04.2012 tarihli eylemine ilişkin olarak açılan bu dava dosyasındaki delillerin bir bütünlük içinde değerlendirilerek, sanığın eylemlerinin ayrı ayrı suçları mı, yoksa zincirleme suçu mu oluşturduğunun tartışılması gerektiği gerekçesiyle yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verildiğinin anlaşılması karşısında; sanığın 05.11.2011 ve 24.04.2012 tarihinde gerçekleştirdiği eylemlerine ilişkin olarak açılan ve aralarında fiili ve hukuki bağlantı bulunan her iki davanın birleştirilip delillerin birlikte değerlendirilerek, sanığın eylemlerinin ayrı ayrı suçları mı, yoksa zincirleme suçu mu oluşturduğunun belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Diğer taraftan, Özel Dairenin düzeltilerek onama kararında da belirtildiği üzere, sanık hakkında hükmolunan adli para cezasının taksitlendirilmesi sırasında TCK’nın 52/4. maddesine aykırı olarak taksit aralığının gösterilmemesi ve davaya katılma hakkı bulunmayan gümrük idaresi lehine vekalet ücretine hükmedilmesi de usul ve kanuna aykırıdır.
Öte yandan, uzun süreli hapis cezası ertelenen sanık hakkında, 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan hak yoksunluğunun kendi altsoyu üzerindeki yetkileri bakımından uygulanamayacağının, diğer kişiler yönünden ise hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi kanuna aykırı olup, hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı da gözetilerek, yerel mahkemece sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi : itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 19.01.2015 gün ve 31799-1236 sayılı düzeltilerek onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Gaziosmanpaşa 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 23.05.2013 gün ve 1705-867 sayılı hükmünün;
a) Yargıtay Ceza Genel Kurulunca Gaziosmanpaşa 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 1361-476 sayılı dosyasının incelenmesi sonucunda 16.05.2017 tarihinde 398-272 sayı ile; sanığın 05.11.2011 tarihli eylemine ilişkin olarak açılan dava ile 24.04.2012 tarihli eylemine ilişkin olarak açılan bu dava dosyasındaki delillerin bir bütünlük içinde değerlendirilerek, sanığın eylemlerinin ayrı ayrı suçları mı, yoksa zincirleme suçu mu oluşturduğunun tartışılması gerektiği gerekçesiyle yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verildiğinin anlaşılması karşısında; sanığın 05.11.2011 ve 24.04.2012 tarihinde gerçekleştirdiği eylemlerine ilişkin olarak açılan ve aralarında fiili ve hukuki bağlantı bulunan her iki davanın birleştirilip delillerin birlikte değerlendirilerek, sanığın eylemlerinin ayrı ayrı suçları mı, yoksa zincirleme suçu mu oluşturduğunun belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
b) Sanık hakkında hükmolunan adli para cezasının taksitlendirilmesi sırasında TCK’nın 52/4. maddesine aykırı olarak taksit aralığının gösterilmemesi,
c) Kamu davasına katılma hakkı bulunmayan gümrük idaresi lehine vekalet ücretine hükmedilmesi,
d) Uzun süreli hapis cezası ertelenen sanık hakkında, 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan hak yoksunluğunun kendi altsoyu üzerindeki yetkileri bakımından uygulanamayacağının, diğer kişiler yönünden ise hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi kanuna aykırı olup, hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı da gözetilerek, yerel mahkemece sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Nedenlerinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.05.2017 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.