Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2015/589 E. 2016/115 K. 08.03.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/589
KARAR NO : 2016/115
KARAR TARİHİ : 08.03.2016

Mahkemesi :Çocuk Ağır Ceza
Nitelikli yağma suçundan sanık …’un 5237 saylı TCK’nun 149/1-a-h, 168/3-1, 31/3, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve mahsuba ilişkin, … Ağır Ceza Mahkemesince verilen … gün ve … sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay…. Ceza Dairesince … gün ve … sayı ile;
“Yakınanın 18.06.2006 günü saat 20.00 sıralarında yolda yürürken tabanca ile tehdit edilerek cep telefonunun zorla alınmasından hemen sonra başvuruda bulunmadığı, olaydan on iki gün sonra ağabeyi ve babası ile birlikte 30.06.2006 tarihinde ve saat 18.30 sularında yolda gördüğü sanığı telefonunu yağmalayan kişi olarak gösterip yakalatması üzerine, 01.07.2006 günü yapılan canlı teşhiste sanığı teşhis edememesi, sanığın tüm aşamalarda atılı suçlamayı kabul etmemesi, suçta kullanılan silahın ele geçmemiş bulunması, yakınanın 11.09.2008 günlü oturumda sanığı benzettiğinden yakalattığı yolundaki anlatımı karşısında; suça konu telefona benzer bir telefonun sanığın ailesi tarafından iade edilmiş olmasının suçu kabul manasına gelmeyeceği de değerlendirildiğinde, ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesi gözetilerek mevcut kuşku sanık yararına yorumlanarak sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
… Ağır Ceza Mahkemesi ise … gün ve … sayı ile;
“…Olay günü gece sayılan saat 20.00 sıralarında mağdur …’nun ilimiz … Sokak üzerinde yaya olarak yürüdüğü sırada, sanığın mağdurun yanına geldiği ve belindeki kuru sıkı veya gerçek olup olmadığı kesin olarak tespit edilemeyen silahı gösterdiği, ‘kız arkadaşıma laf atmışsın, bunu kız arkadaşıma soracağım’ diyerek cep telefonunu istediği, mağdurun da korkarak cep telefonunu sanığa verdiği, sanığın cep telefonunu alıp birkaç yeri arama numarası yaptığı, daha sonra ‘bağlantı kurulamıyor’ diyerek cep telefonunu cebine koyduğu, mağdurun cep telefonunu geri istemesi üzerine belinde bulunan tabancasını çıkartarak mağdura gösterip ‘seni öldürürüm’ diyerek tehdit edip mağduru etkisiz hale getirip oradan uzaklaştığı, mağdurun olayı sıcağı sıcağına polise bildirmediği, ancak 30.06.2006 günü saat 18.30 sıralarında mağdurun ailesi ile birlikte yolda yürüdükleri sırada, sanığı görerek teşhis ettiği, sanığın yakalandığı daha sonra kovuşturma başlamadan önce sanığın yakınları tarafından yeni bir cep telefonunun getirilerek mağdura teslim edildiği, sanığın bu şekilde geceleyin silahla yağma suçunu işlediği kanaatine varılmıştır.
İstikrar kazanan Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin içtihatlarında belirtildiği üzere, tesadüfen sanığı yolda görüp tanıyan, babası ve kardeşine sanığı yakalatıp karakola getirten, ilk ifadesinde açıkça sanığın kendisini yağmaladığını söyleyen mağdurun, daha önceden tanımadığı sanığa iftira atması için bir neden de bulunmadığı gözetilerek ilk ifadesinin doğru olduğu” şeklindeki gerekçeyle direnilerek, ilk hükümdeki gibi sanığın mahkûmiyetine oyçokluğuyla karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.06.2015 gün ve 264578 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı yağma suçunu işleyip işlemediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
30.06.2006 tarihli yakalama, üst arama ve teslim tutanağında; saat 18.40 sıralarında polis merkezine gelen mağdur …, ağabeyi … ve babası …’in önceki bir tarihte mağdur …’in cep telefonunun silahla gasp edildiği, kendilerinin bu konuda müracaatının olmadığı, bugün olayın gerçekleştiği sokak üzerinde mağdurun telefonunu gasp eden kişiyi görerek kendilerine göstermesi üzerine sanığı yakalayarak karakola getirdikleri, şüphelinin adının … olduğu, yapılan üst aramasında suç ve suç unsuruna rastlanmadığı, şüphelinin yaşının küçük olması nedeniyle çocuk şubeye teslim edildiğinin bildirildiği,
01.07.2006 tarihli canlı teşhis tutanağında; canlı teşhis için müştekinin şubeye davet edilerek şüpheliye benzeyen üç kişi ile şüphelinin teşhis odasına alınarak müştekiye önden, arkadan ve yandan gösterildiğinde, cep telefonunu alan şahsın gösterilen şahıslar arasında olmadığını beyan etmesi üzerine teşhis işlemine son verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur … kollukta; 18.06.2006 günü saat 20.00 sıralarında yaya olarak sokakta yürürken tahmini 15-17 yaşlarında 1,65-1,70 cm boylarında kumral tenli, kısa saçlı birisinin arkasından seslenerek beklemesini istediğini, yanına gelince “kız arkadaşıma laf atmışsın, seni öldürürüm” diyerek tabancasını gösterdiğini, itiraz edince “çıkart telefonunu kıza soracağım” dediğini, Siemens marka telefonunu çıkartarak şahsa verdiğini, bir kaç defa arama yapar gibi yaptığını, “şebekeye ulaşılamıyor” diyerek telefonunu cebine attığını, isteyince de belindeki tabancasını çıkartıp “bak seni öldürürüm” diyerek kaçtığını, polis merkezine gelerek söylediğini, çocuk şubeye gittiğini, fotoğraflardan teşhis edemediğini, müracaat için tekrar karakola gelmeyerek eve gittiğini, 30.06.2006 günü ise saat 18.30 sıralarında ailesi ile birlikte aynı sokak üzerinden araba ile geçerken birkaç çocuğun olduğunu gördüğünü, içlerinden birini telefonunu alan şahsa benzettiğini, babasına durmasını söylediğini, yanlarına gidince telefonunu alan kişi olduğunu anlayıp şahsı alarak karakola getirdiklerini, telefonunu zorla alan kişinin şu an karakolda bulunan kişi olduğunu beyan etmiş,
Duruşmada ise; olayın oluş şeklini aynen anlatarak devamında aynı gün durumu babasına bildirdiğini, ancak babası hasta olduğu için karakola gidemediklerini, 30.06.2006 tarihinde saat 18.30 sıralarında ailesi ile birlikte araba ile eve gelirken yolda sanığı gördüğünü, sanığı telefonunu alan şahsa benzettiğini, babasına durumu söylediğini, babasının sanığı yakalayarak polise teslim ettiklerini, o sırada sanığı eşkal olarak telefonunu gasp eden şahsa benzettiğini, ancak daha sonra atılı suçu sanığın işlemediğini kesin olarak anladığını, olaydan kısa bir süre sonra tahminince sanığın ailesi tarafından benzer bir telefonun getirilerek babasına teslim edildiğini, babasının da telefonu kendisine verdiğini, sanığın atılı suçu işlemediğini anladığından şikayetçi olmadığını ifade etmiş,
Mağdurun babası … kollukta; 30.06.2006 günü araba ile eve giderken mağdur …’in birkaç çocuğun olduğu grubu görünce heyecanlanarak içlerinden birisini geçmiş günlerde telefonunu çalan şahsa benzettiğini söylemesi üzerine aracı durdurarak yanlarına gittiklerini, cep telefonunu alan şahıs olduğunu söyleyince sanığı yakalayarak polise teslim ettiklerini, olayı görmediğini beyan etmiş,
Duruşmada; önceki beyanlarını tekrar ettiğini, olaydan kısa bir süre sonra cep telefonunu teslim aldığını, ancak ne zaman ve nasıl teslim aldığını tam olarak hatırlamadığını, şikayetçi olmadığını söylemiş,
Mağdurun ağabeyi tanık … kollukta; babası … ile aynı beyanlarda bulunmuş, bulunamadığı için duruşmada dinlenilmesinden vazgeçilmiş,
Sanık aşamalarda; üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, mağduru tanımadığını, olay saatinde evinde olduğunu, mağdurun yapılan canlı teşhiste telefonu alan kişi olarak kendisini teşhis edemediğini savunmuştur.
Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve …sel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemeli, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Mağdurun 18.06.2006 günü saat 20.00 sıralarında yolda yürürken silahla tehdit edilerek cep telefonunun zorla alınmasından hemen sonra resmi başvuruda bulunmadığı, olaydan on iki gün sonra ağabeyi ve babası ile birlikte 30.06.2006 günü saat 18.30 sularında yolda gördüğü sanığı telefonunu yağmalayan kişi olarak gösterip yakalatmasına rağmen, 01.07.2006 günü yapılan canlı teşhiste sanığı teşhis edememesi, sanığın tüm aşamalarda atılı suçlamayı kabul etmemesi, suçta kullanılan silahın ve suça konu telefonun ele geçmemiş bulunması, mağdurun duruşmada sanığı benzettiğinden yakalattığı şeklindeki anlatımı ile suça konu telefona benzer bir telefonun sanığın ailesi tarafından iade edilmiş olmasının suçu kabul manasına gelmeyeceği hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın atılı suçu işlediği hususu şüphe boyutunda kaldığından, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken, yerel mahkemece mahkumiyetine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve yedi Genel Kurul Üyesi; “Sanığın eylemi sabit olduğundan yerel mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmesi gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- … Ağır Ceza Mahkemesinin … gün ve … sayılı direnme hükmünün sanığın üzerine atılı yağma suçunun şüphe boyutunda kaldığından beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.03.2016 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.