Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2015/414 E. 2016/1238 K. 13.12.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/414
KARAR NO : 2016/1238
KARAR TARİHİ : 13.12.2016

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 07.06.2013
Sayısı : 143-196

Resmi belgede sahtecilik suçundan sanık …’in 5237 sayılı TCK’nun 204/1, 43/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Bingöl Ağır Ceza Mahkemesince verilen 03.03.2009 gün ve 282-53 sayılı hükmün, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 12.03.2013 gün ve 6300-3982 sayı ile;
“Belgelerin ele geçiriliş biçimi, ekspertiz raporunda belirtilen özellikleri nazara alındığında mahkemenin yapılan sahteciliğin iğfal kabiliyetini haiz olduğuna ilişkin kabulünde bir isabetsizlik bulunmadığından tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık ve müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; ancak:
5237 sayılı TCK.nun 43. maddesinin uygulanabilmesi için ‘bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi’ gerektiği, suça konu sahte belgelerin sanık tarafından aynı anda tespit komisyonuna ibraz edildiği gibi dosya kapsamına göre bu belgelerin farklı zamanlarda düzenlendiğine dair kesin delil bulunmadığı anlaşıldığından zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı, eylemin kül halinde 5237 sayılı Yasanın 204/1. maddesinde öngörülen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı ancak, birden çok sahte belgenin düzenlenmesi/kullanılması olgusunun 5237 sayılı TCK’nun 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesi sırasında nazara alınabileceği gözetilmeden, yazılı şekilde suçun zincirleme şekilde işlendiğinin kabulü ile temel cezanın TCK.nun 43. maddesi uyarınca artırılması suretiyle fazla ceza tayini” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 07.06.2013 gün ve 143-196 sayı ile; sanığın 5237 sayılı TCK’nun 204/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna hükmolunmuş, hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 10.12.2014 gün ve 19383-21345 sayı ile;
“Belgelerin ele geçiriliş şekli ekspertiz raporunda belirtilen özellikleri nazara alındığında mahkemenin yapılan sahteciliğin iğfal kabiliyetini haiz olduğuna ilişkin kabulünde bir isabetsizlik bulunmadığından tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.” açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.02.2015 gün ve 40284 sayı ile;
“Sanığın, Bingöl Valiliği tarafından terör ve terörle mücadeleden doğan zararların karşılanması hakkındaki kanun uyarınca kurulan zarar tespit komisyonuna bu yasa kapsamından faydalanmak amacıyla Bingöl ili, Yayladere ilçesi, Kilise mezrası, Yaylabağ köyünde bulunan babasından kalma arazilere ilişkin tapu kayıt suretlerini ibraz ettiğinin, söz konusu tapu kayıt örneklerinin bazılarının hektar kısımları üzerinde komisyondan fazla tazminat almak amacıyla tahrifat yaptığının ve bu suretle sanığın resmi belgede sahtecilik suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda;
Dosya içeriği incelendiğinde, sanığın Bingöl Valiliği’ne tazminat talebinde bulunurken sunduğu tapu kayıt örneklerinden Bingöl ili, Kiğı ilçesi, Yayledere bucağı, Kilise mezrası Yaylabağ köyünde Mehdoda mevkiinde bulunan araziye ilişkin tapu senedi incelendiğinde, sanığın, tapu senedinin yüzölçümü kısmında m2 kısmı daktilo ile 7.680 m2 olarak yazılı iken, hektar kısmına kurşun kalem ile ‘2’ yazısını eklediği, aynı köyün Dalda mevkiinde bulunan araziye ait tapu senedi incelendiğinde, sanığın tapu senedinin yüzölçümü kısmı daktilo ile 2.400 m2 olarak yazılı iken, hektar kısmına kurşun kalem ile ‘1’ yazısını eklediği, aynı köyün Dere memo mevkiinde bulunan araziye ilişkin tapu senedi incelendiğinde, tapu senedinin yüzölçümü kısmı m2 kısmı daktilo ile 7245 m2 iken, sanığın hektar kısmına kurşun kalem ile ‘2’ yazısını eklediği, sanığın ekleme yaptığı tapu senetlerinin fotokopisini tapu sicil müdürlüğünden aslı gibidir yaptırdığı ve tazminat komisyonuna sunduğu anlaşılmıştır.
Dosya içerisinde bulunan suça konu ‘aslı gibidir’ yapılmış tapu senetleri incelendiğinde, metrekare kısımlarındaki rakamların ve diğer tüm yazıların daktilo ile yazılı olduğunun, hektar kısımlarındaki rakamların ise kalemle yazılmış olduğunun ve bu şekilde evrak üzerine sonradan ekleme yapıldığının ilk bakışta anlaşılması, Zarar Tespit Komisyonunun 02.10.2007 tarihli toplantısında sanık …’in müracaat dosyası içeriğinde bulunan tapu kayıt örneklerinin hektar kısımlarında sahtecilik yapıldığından şüphelenilerek bu durumun Tapu Müdürlüğünden teyit edilmiş olması hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, suça konu tapu kayıt örneklerinin tapu müdür vekilince ‘aslı gibidir’ şeklinde onaylandığı anlaşılmış ise de, suça konu tapu senet suretlerinin aldatma kabiliyetinin bulunmadığı ve resmi belgede sahtecilik suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 10.03.2015 gün ve 1015-23251 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında teşebbüs aşamasında kalan kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar, merciince itirazın reddedilmesi üzerine kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; resmi belgede sahtecilik suçuna konu tapu kayıt örneklerinin aldatma kabiliyetinin bulunup bulunmadığı ve buna bağlı olarak suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Bingöl Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Komisyon Başkanlığınca Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen yazıda; sanığın başvuru dosyası içeriğinde bulunan tapu kayıt örneklerindeki hektar kısımlarının elle yazılmak suretiyle sahtecilik yapıldığı belirtilerek ihbarda bulunulduğu,
Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen bilirkişi raporunda; Dalda mevkii 98 sıra numaralı araziye ait gözüken inceleme konusu tapu senedi fotokopisinde “he” (hektar) bölümüne yazılan “1” rakamının, Dere memo mevkii 102 sıra numaralı ve Mendoda mevkii 101 sıra numaralı arazilere ait gözüken inceleme konusu tapu senedi fotokopilerinde ise “he” (hektar) bölümüne yazılan “2” rakamının tahrifen elle yazılmasını müteakip fotokopi yoluyla elde edildikleri; bu belgelerin sahteliklerinin, ilgili makamlara bu belge fotokopileri ibraz edilmek suretiyle işlemler gerçekleştirilebiliyor ise, her bir araziye ait belgelerden birer adedinin aslı ile uygun olduklarını belirten tasdik unsuru olarak mühür izleri ve yetkili imzalarını içermeleri ve yüzölçümü bölümlerinin farklılığının ancak asıl kayıtlar tetkik edilerek anlaşılabileceği cihetle iğfal kabiliyetini haiz oldukları; inceleme konusu diğer üç adet belgede ise herhangi bir tahrifat tespit edilemediği bilgilerine yer verildiği,
Bingöl Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Komisyonu Başkanlığının 02.02.2009 tarihli yazısında; komisyon tarafından müracaatçıların sunmuş olduğu onaylı tapu kayıtlarına itibar edildiği, fakat verilen tapu kayıtlarının üzerinde tahribat, oynama ve benzeri nedenlerle tereddüt yaşanması durumunda gerçek kayıtların ilgili tapu müdürlüğünden araştırıldığının belirtildiği,
Mahkemece, 22.01.2009 tarihli duruşmada suça konu belgelerin incelendiği, özelliklerinin duruşma tutanağına yansıtıldığı ancak aldatma kabiliyeti yönünden bir belirleme yapılmadığı,
Mahkemece, hem bozma öncesi, hem de bozma sonrası verilen her iki hükmün gerekçe kısmında; “5233 sayılı Kanunun 6. maddesinin 4. fıkrası ile bu Kanuna dayanılarak çıkartılan yönetmeliğin 16. ve 17. maddelerinde açıkça belirtildiği ve yine Bingöl Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Komisyonu Başkanlığının yazısında açıklandığı üzere; ilgili komisyona müracaat eden başvuru sahiplerinin talep dilekçelerine bilgi ve belgelerini eklemelerinin gerektiği, zararın tespitinde başvuru sahibinin beyanının ve belgelerinin dikkate alındığı, müracaatçı vatandaşlar tarafından verilen belgelere ilgili komisyon tarafından itibar edildiği, bu belgelerin gerçek durumunun resen araştırma yönünde komisyonun bir zorunluluğunun bulunmadığı, ancak komisyonun gerekli görmesi halinde ilgili adli, idari birimlerden kayıt istediği anlaşılmakla ve sanığın ibraz ettiği sahte olarak oluşturulan 3 adet tapu kayıt fotokopisinin tapu sicil müdür vekili tarafından aslı gibidir şerhi ile imzalanıp mühürlenmesi hususları dikkate alındığında, suça konu 98, 101 ve 102 sıra nolu tapu kayıt fotokopilerinin tasdiklenmiş olması nedeniyle ve ilgili kriminal raporunda belirtildiği gibi mahkememizce yapılan gözlemde de sahteciliğin aldatma kabiliyetinin bulunduğu sonucuna varıldığı” hususlarının belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Resmi belgede sahtecilik suçu 5237 sayılı TCK’nun 204. maddesinde;
“(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup, resmi belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmi belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmi belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, resmi belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise, suçun konusunu oluşturan resmi belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması halinde cezanın yarı oranında artırılması hüküm altına alınmıştır.
Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup, belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgeye eklemeler yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.
Resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmi belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup, özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır.
Sahte belgenin ilk bakışta dikkati çekmeyecek biçimde düzenlenip, belirli bir kişiyi değil birçok kişiyi aldatabilecek nitelikte olması ve aldatma gücünün objektif olarak saptanması gerekir. Bu nedenle memurların bilgisizliği ve ihmalleri nedeniyle kandırıcı yeteneği olmayan belge üzerinde işlem yapması belgeye hukuki geçerlilik kazandırmaz. Daha önceden var olan subjektif bir bilgi, belge üzerinde var olan aldatma yeteneğini ortadan kaldırıcı etkiye sahip değildir.
Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 gün ve 232-250 sayılı kararında da, aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği belirtilmiştir. Bu noktada sahteciliğe konu olan belgenin aldatma yeteneği olup olmadığının tartışılması ve belirlenmesi öncelikle yargılamayı yürüten mahkemeye ait olup, hakim olayın çıkış, oluş ve akışını, düzenlenen belgelerle yapılan işlemleri göz önüne alarak, sahteciliğin kolaylıkla anlaşılıp anlaşılamayacağını bizzat saptamalı ve sonucuna göre belgelerde aldatma yeteneği olup olmadığını takdir ve tespit etmelidir.
Görüldüğü gibi, mahkemece, suçun konusunu oluşturan belge aslı getirtilerek resmi belgede bulunması gereken başlık, sayı, tarih, imza, mühür gibi zorunlu öğelerin incelenmesi, nesnel olarak aldatma gücü olup olmadığının saptanması, duraksama halinde ise; mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından konusunda uzman bilirkişinin görüşüne başvurulmasında zorunluluk vardır.
Fotokopi, bir makine yardımı ile orjinal bir belgenin birebir aynısının oluşturulması şeklinde gerçekleşmektedir. Fotokopi belgenin, orjinal bir belge gibi kanıtlama gücünün olmadığı kabul edilmektedir. Fotokopi üzerinde sahtecilik fiilinin işlenmesi hem kolaydır hem de baskı izi, el hareketleri, yazım şekli, el kaldırma hareketleri vb. yönlerden inceleme yapılmasına imkan veren tanı unsurlarının tespiti çoğu kez mümkün değildir.
Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; onaysız fotokopilerin hukuki sonuç doğurmaya elverişli olmadığı ve bu nedenle de aldatıcılık yeteneğinin bulunmadığı, ancak fotokopi belge onaylanmış ise hukuken geçerli bir belge niteliğinde olacağından bu taktirde belgede sahtecilik suçunun konusunu oluşturacağı kabul edilmektedir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Usulüne uygun olarak onaylanmış suça konu tapu kayıt örneklerinde yer alan metrekare kısımlarındaki rakamların daktilo ile yazılmasına rağmen, bu kısımların yanında yer alan hektar bölümlerindeki rakamların sonradan kalemle yazılması karşısında; suça konu belgelerin hektar bölümlerinde gerçekleştirilen tahrifatların, ilk bakışta açıkça fark edilebilecek nitelikte olması nedeniyle aldatma kabiliyetinin bulunmadığı anlaşıldığından, resmi belgede sahtecilik suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün, sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 10.12.2014 gün ve 19383-21345 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Bingöl Ağır Ceza Mahkemesinin 07.06.2013 gün ve 143-196 sayılı hükmünün, sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.12.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.