Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2015/272 E. 2017/493 K. 21.11.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/272
KARAR NO : 2017/493
KARAR TARİHİ : 21.11.2017

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 08.03.2011
Sayısı : 904-209

Görevi yaptırmamak için direnme suçundan sanık …’ın TCK’nun 265/1, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 3600 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin, Ankara Batı 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 08.03.2011 gün ve 904-209 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yüksek 4. Ceza Dairesince 05.11.2014 gün ve 42403-31816 sayı ile;
“…Alkollü araç kullanıp kırmızı ışık ihlâli yapan sanığa görevli polis memurları tarafından alkol testi yapılmak istenmesine karşın sanığın alkometreye üflemeyi kabul etmeyip ‘sizi doğuya sürdüreceğim’ biçiminde sözler söylediği olayda; sanığın polis memurlarının görev yerini değiştirme yetkisi olmadığı gözetilip, görevi yaptırmamak için direnme suçunun cebir ve tehdit öğelerinin nasıl oluştuğu tartışılıp denetime olanak sağlayacak şekilde açıklanmadan yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Daire üyesi N. Meran; “Görevliye direnme suçunun görevin yapılmasını engellemek amacıyla cebir ve tehdit eylemiyle oluşması, ‘seni sürdüreceğim’ ifadesinin TCK’nın 106/1-son cümlesinde öngörülen ‘bir kötülük edeceğinden bahisle’ tehdit biçiminde bir suç olarak öngörülmesi, bu suçun ve dolayısıyla görevliye direnme suçunun, unsurlarının, muhatapta bir tedirginlik ya da korkutma sonucunu doğurup doğurmamasına ya da hafiflik veya ağırlığına bakılmaksızın objektif olarak sözü edilen olguyu gerçekleştireceğini söylemekle oluşması karşısında; sanığın, polis memurlarını görevini engellemek amacına dayalı olarak sürdürmekle tehdit etmesinin görevliye direnme suçunu oluşturduğu…” görüşüyle karşıoy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 25.12.2014 gün ve 269487 sayı ile;
“İtiraza konu uyuşmazlık, görevi yaptırmamak için direnme suçunda, sanığın eylemleri sonucunda cebir ve tehdit öğelerinin gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkindir.
‘5237 sayılı TCK’nun ‘Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler’ başlıklı dördüncü kısmının, ‘Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar’ başlıklı birinci bölümünde, ‘Görevi Yaptırmamak İçin Direnme’ başlıklı 265. maddesi;
‘(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi halinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silahla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.’ hükmünü içermektedir.
Görevi yaptırmamak için direnme suçunda korunan hukuki yarar, kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişi olup; bu suçta kişilerin kamu faaliyetlerine saygı göstermelerinin sağlanması ve kamu görevinin yerine getirilmesini, dolayısıyla da kamu görevini yerine getirenleri engellemeye yönelik fiillerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Öte yandan, kendisine verilen görevi yerine getirmekte olan kamu görevlisine karşı cebir veya tehdit fiili gerçekleştirilmiş bulunduğundan, bu suçla kişi özgürlüğü ve beden bütünlüğü de korunmaktadır.
Maddede düzenlenen görevi yaptırmamak için direnme suçu, seçimlik hareketli bir suç olup, kamu görevlisinin görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanılması ile oluşmaktadır. Bu suçun oluşabilmesi için, öncelikle engellenmek istenen işin o kamu görevlisinin görevine giriyor olması gerekmektedir. Zira madde, kamu görevlisinin yerine getirdiği herhangi bir iş için değil, görevine giren bir iş için koruma sağlamaktadır.
Cebir, kamu görevlisine karşı fiziki güç kullanılmasıdır. Bu suçun oluşması için kullanılan cebrin kasten yaralama suçunun temel şekli veya daha az cezayı gerektiren hâli kapsamında değerlendirilebilecek boyutta olması gerekmektedir. Cebirle kasten yaralamanın neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerine sebebiyet verilirse, fail ayrıca bu suçtan da beşinci fıkra uyarınca cezalandırılacaktır. Cebir veya tehdidin alenî olması şart değildir. Bu manada cebir ve tehdit, kamu görevlisinin görevini yerine getirmesini engellemeye elverişli, doğrudan kamu görevlisine yönelik ve ortadan kaldırılmadığı sürece göreve devam edilmesine engel olan güç kullanımını ifade eder.
5237 sayılı TCK’nun 106. maddesinin ilk fıkrasında ‘tehdit’ suçu;
‘Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.’ biçiminde düzenlenmiştir.
Tehdit fiili, kişinin ruh dinginliğini bozan, iç huzurunu, bilinç ve irade özgürlüğünü ihlâl eden bir olgudur. Fiilin mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratabilmesi açısından sonuç almaya objektif olarak elverişli, yeterli ve uygun olması gerekir. Ayrıca tehdidin somut olayda muhatap üzerinde etkili olması şart değildir. Bu nedenle mağdurun korkup korkmadığının araştırılması gerekmez.
Tehdit suçunun manevi öğesi genel kasttan ibaret olup, suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek işlenmesini ifade eder. Olayda tasarlamanın varlığı aranmadığı gibi, saikin de önemi yoktur.
TCK’nun 106/1-2. cümle kapsamında bulunan tehdit suçunun tanımı malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte bulunulması halidir.
5237 sayılı TCK’nun 106/1-2. cümle, failin, mağdura ait bulunun malvarlığına yönelik, haksız ve büyük zarara uğratacağından bahisle, yapılan tehdidi suç saymıştır. Eylemin korkutucu nitelikte bulunmasının bir önemi bulunmamaktadır.
TCK’nun 106/1-2. cümlesinde yazılı hukuki konulardan birisi de ‘sair kötülük’tür. Bu ibare; mağdura yönelik gerçekleşen tehdit eyleminin, bireyin yaşamı, vücut dokunulmazlığı ve cinsel dokunulmazlığı ile mal varlığı dışında kalan belirsiz nitelikteki hukuksal bir değere yönelik olarak gerçekleşmiş olması gerektiği anlamına gelmektedir. Bu eylemi gerçekleştiren failin ileri sürdüğü korkutucu ya da tedirgin edici nitelikteki eylemleri gerçekleştirme yetkisi bulunup bulunmadığı aranmamaktadır.
Tehdidin mağdurun belli bir menfaatine yönelmiş olmasının önemi bulunmamaktadır, mağdurun huzurunun bozulması yeterlidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, maddi olayda, sanık …’in aracıyla seyir halindeyken ana yolda kırmızı ışık ihlâli yaptığını belirleyen görevli trafik ekibince işlem yapılmak üzere takibe alındığı ve bir süre sonra aracın durdurulduğu, görevlilerin yasal işlem yapmak için alkolmetreyi üfletmeye çalıştıkları sırada sanık …’in karşı çıkarak üflemeyi kabul etmediği ve taşkınlık yaptığı, karakola götürülme girişimine de direndiği ve müşteki görevli polis memuruna ‘sizi doğuya sürdüreceğim’ diyerek mukavemet arz eden sözler sarf ettiği olayda, sanığın görevlilere karşı sarf ettiği sözler basit tehdit niteliğindedir. Tehdidin kamu görevlisine yöneltildikten sonra belli bir ağırlıkta olması ya da görevli memuru korkutup caydırıcı nitelikte olması konusunda yasada herhangi bir açıklık bulunmamaktadır. TCK’nun 265/1. maddesinde yazılı tehdit öğesinin gerçekleşmesi için, tehdit eyleminin nitelikli ya da basit olmasının bir önemi de yoktur. Yine sanığın polis memurlarının görev yerini değiştirme veya atama yapma yetkisi ya da nüfuz gücü bulunup bulunmadığının tespiti gerekmemektedir. Bu itibarla sanık …’ın kırmızı ışık ihlâli nedeniyle hakkında yasal işlem yapmak üzere aracını durduran görevlilere ‘sizi doğuya sürdüreceğim’ biçimindeki basit nitelikte tehdit içeren sözlerle direnmesi eyleminin TCK’nun 265/1. maddesinde yazılı görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğu…
” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince, 29.01.2015 gün, 3-2377 sayı ve oyçokluğu ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme dışı sanık …. hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş, sanık … hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz talebi ise Özel Dairece miktar yönünden kesinlik sebebiyle reddedilmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, sanık …’a atılı görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; görevi yaptırmamak için direnme suçunda tehdit unsurunun oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
23.01.2006 tarihli olay tutanağında; aynı gün saat 22.50 sıralarında 06 … 79 plakalı aracın kırmızı ışık ihlâli yaptığının tespit edilmesi üzerine görevlilerce takip edilerek durdurulduğu, aracın şoför mahallinden inen sanıktan ehliyet ve ruhsatının istendiği, ehliyeti olmadığını beyan eden sanık hakkında yasal işlem yapılırken sanığın taşkınlık yapması üzerine görevlilerce kelepçelendiği, sanığın tekme atmak suretiyle çekilmek istenen aracının sol arka fren lambasını kırdığı ve bu konuda polis memurlarını suçlayıcı beyanlarda bulunduğu, aracı kendisinin kullanmadığını söyleyip taşkınlıklarına devam ettiği, alkolmetreye üflemek istememesi üzerine görevlilerce polis merkezine götürüldüğü bilgilerine yer verildiği,
Genel adli muayene raporuna göre; sanığın 1,30 promil alkollü olduğu,
22.01.2006 tarihli görev tutanağına göre; şikâyetçi …’in olay tarihi ve saatinde ekip amir vekili olarak görevli olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Şikâyetçi …; olay günü saat 22.30 sıralarında ekip arkadaşları ile birlikte görevini ifa ettiği sırada 06 … 79 plakalı aracın kırmızı ışık ihlâli yaptığını tespit ettiklerini, takip ederek durdurdukları araçtan inen sanıktan belgelerini istediklerini, sanığın yalnızca araç ruhsatını ibraz ederek ehliyetinin olmadığını beyan ettiğini, sanığın konuşmasından ve kokusundan alkollü olduğunu anladıkları için trafik ekibini çağırdıklarını, araçta bulunan inceleme dışı sanık …. ve tanık…’ın GBT sorgusunda olumsuz bir kayda rastlamadıkları için adı geçenlere gidebileceklerini söylediklerini, hakkında yasal işlem yapılacağını öğrenen sanığın taşkınlık yaparak “sizi doğuya sürdüreceğim” dediğini ve kendisine zarar vermeye başladığını, kara yolu üzerinde cep telefonu ile konuşup gezinmek suretiyle trafik güvenliğini tehlikeye soktuğunu, alkolmetreye üflememek için direndiğini, çekici ile sanığa ait aracın götürülmek istendiğini, bu sırada sanığın tekme atarak aracının sol arka fren lambasını kırdığını, bu konuda kendilerini suçlayacağını söylediğini, sanığın kontrol altına alınması amacıyla kelepçelenmeye çalışıldığı sırada sanığın annesinin olay yerine geldiğini ve alkolmetreye üflemesi gerektiği konusunda sanığı uyardığını,
Tanık….; aracıyla kırmızı ışık ihlâli yapan sanığın ehliyetini ibraz etmemesi ve alkollü araç kullanması nedeniyle yasal işlem yapmak istedikleri sırada sanığın taşkınlık yaparak “sizi doğuya sürdüreceğim” dediğini ve kendisine zarar vermeye başladığını, kara yolu üzerinde cep telefonu ile konuşup gezinmek suretiyle trafik güvenliğini tehlikeye soktuğunu, alkolmetreye üflememek için direndiğini, aracın çekici ile götürülmek istendiği sırada saldırgan tavırlarını sürdüren sanığın tekme atarak aracının sol arka fren lambasını kırdığını, bu konuda kendilerini suçlayacağını söylediğini, sanığın kontrol altına alınmak amacıyla kelepçelenmeye çalışıldığı sırada sanığın annesinin olay yerine geldiğini ve alkolmetreye üflemesi gerektiği konusunda sanığı uyardığını, olay nedeniyle sanıktan şikâyetçi olmadığını,
Tanık…; olay tarihinde inceleme dışı sanık….ve ismini bilmediği başka bir şahıs ile birlikte alkol alarak sanığın kullandığı araçla gezerken kendilerini bir polis aracının takip ettiğini, megafonla durmalarının anons edilmesi üzerine sanığın aracı sağa çekerek durduğunu, sorulması üzerine polis memurlarına ehliyeti olmadığını söylediğini, işlemler yapılırken sanığın aracı kullanmadığını iddia ederek bu konuda kendisini suçladığını, ancak polis memurlarına aracı sanığın kullandığını söylediğini, bu sırada sanığın taşkınlık yaptığını ve yol üzerinde gezinmeye başladığını, bu yüzden polis memurlarının sanığı kelepçelediklerini, aracın çekici ile çekildiği sırada sanığın tekme atarak aracının sol arka fren lambasını kırdığını, bu konuda polis memurlarını suçladığını, olay esnasında polis memurlarının kendilerine yönelik kötü bir davranışta bulunmadıklarını,
Tanık….; olay tarihinde oğlu olan sanığın telefonla kendisini araması üzerine bulunduğu yere gittiğini, polis memurlarından konuya ilişkin bilgi aldığını, aracın otoparka çekildiği esnada sanığın tekme atarak aracının sol arka fren lambasını kırıp bu konuda polis memurlarını suçladığını, araç çekiciye yüklenince olay yerinden ayrıldığını, sanık ile polis memurlarının karşılıklı olarak bağrıştıklarını, ancak sanığın polis memurlarına yönelik tehdit içeren herhangi bir eylemi olmadığını,
Tanık …. soruşturma evresinde; nişanlısı olan inceleme dışı sanık İsmail’in içerisinde bulunduğu aracın polis ekiplerince çekildiğini ve nişanlısının olay nedeniyle şikâyetçi olmak amacıyla polis merkezinde olduğunu öğrenmesi üzerine polis merkezine geldiğini, işlemler yapılırken polis merkezinde beklediğini ve bu sırada olumsuz bir durum yaşanmadığını,
Kovuşturma evresinde farklı olarak; olay yerine vardığında polis memurlarının sanığı tartakladıklarını gördüğünü, inceleme dışı sanık….polis memurları hakkında şikâyetçi olmak istediği için karakola gittiklerini, burada bir süre beklediklerini, sanığın polis memurlarına direnmediğini,
İnceleme dışı sanık ….; olay tarihinde sanığın kullandığı araçla seyir hâlindeyken polis memurlarının kendilerini durdurarak kimlik kontrolü ve üst araması yaptıklarını, bu sırada sanığın polis memurlarıyla tartıştığını gördüğünü, polislerin sanığı kelepçelediğini, olay yerine gelen trafik ekibinden kendilerini serbest bırakmalarını istediğini, ancak polislerden birinin sanığı polis aracına doğru fırlattığını, diğer memurun ise kendisine yöneldiğini, boğazından tutup ittiğini ve istediği kişiyi arayabileceğini söylediğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … soruşturma evresinde; annesi adına kayıtlı 06 … 79 plakalı araçla seyir hâlindeyken polis ekibinin aracı sağa çekmesini istemesi üzerine aracı durdurup indiğini, polislerin arama iznini göstermeden üzerini ve aracını aradıklarını, yetkilerini aşarak belgelerini aldıklarını, koluna kelepçe takarak kendisini polis aracına bindirdiklerini, bu sırada aracı kullanmayan polis memurunun, Şırnak’tan geldiğini ve Abdulkadir Aksu tarafından atandığını söyleyip kendisini darp ettiğini, trafik ekibi olarak gelen polis memurlarının alkolmetreyi üflemesi gerektiğini söylediklerini, ancak kendisine yönelik tavırdan dolayı bunu reddederek alkol raporunun adli tıp tarafından alınmasını istediğini,
Kovuşturma evresinde ise; aracıyla seyrederken polislerin kendisini durdurduklarını ve üstünü aradıklarını, polis memurlarına arama izinleri olup olmadığını sorduğunu, ancak memurların cevap vermeyerek kendisini zorla araca almak istediklerini, tanık Murat’ın kendisine müdahale etmek isteyen inceleme dışı sanık İsmail’e “ben Abdulkadir Aksu’nun yeğeniyim, beni mi sürdüreceksin, ben Şırnak’tan geldim” dediğini, olay günü alkol aldığını, ancak suçlamayı kabul etmediğini, yaptıklarının polis memurlarının olumsuz tavrına tepki niteliğinde olduğunu,
Savunmuştur.
TCK’nun “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde, “Görevi yaptırmamak için direnme suçu” başlığı ile düzenlenen 265. maddesi;
“(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” şeklindedir.
Hakaret suçunu oluşturacak eylemler bu suçun içine alınmadığından, suçun işlenmesi sırasında görevlilere hakaret edilmesi durumunda fail ayrıca kamu görevlisine hakaret suçundan da cezalandırılacaktır.
Seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenen bu suçun oluşabilmesi için; cebir veya tehdit veyahut her ikisinin birden, yerine getirdiği görevi yaptırmamak amacıyla kamu görevlisine karşı kullanılması gerekir.
Uyuşmazlık konusunun açıklığa kavuşturulabilmesi için esasen TCK’da bağımsız suç tipleri olarak düzenlenen ancak görevi yaptırmamak için direnme suçunda hareket unsuru olarak öngörülen tehdit ve cebir kavramları üzerinde durulmalıdır.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır. (M.Emin Artuk- A.Gökcen-A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 6. bası, s.100).
Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için de mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır. (MAJNO, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s. 517 ve 873)
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, “zor, zorlayış” anlamlarına gelen cebir ise; suç olarak düzenlendiği TCK’nun 108. maddesinin gerekçesinde “kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Cebre maruz kalan kişi, bu fiziki gücün meydana getirdiği acının etkisiyle belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır. Cebrin oluşması için mağdurun irade oluşturma ve iradi hareket serbestisini ihlâle elverişli bir fiziki kuvvet kullanımı yeterlidir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 387)
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Olay günü kırmızı ışık ihlâli yaptığı belirlenen sanığın yönetimindeki aracın görevli polis memurları tarafından takip edilerek durdurulduğu, sürücü belgesi olmadığını söyleyen ve alkollü olduğu anlaşılan sanık hakkında görevlilerce yasal işlem yapılmak istendiği sırada, sanığın şikâyetçi polis memuruna “sizi doğuya sürdüreceğim” biçiminde sözler söylediği olayda; alkollü olan sanığın, kendisini durduran şikâyetçiye anlık olarak söylediği “sizi doğuya sürdüreceğim” şeklindeki sözlerin, somut olayın özelliklerine göre şikâyetçinin iç huzurunu bozmaya veya onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli bulunmaması karşısında, tehdit suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olup, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.11.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.