Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2015/268 E. 2017/124 K. 07.03.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/268
KARAR NO : 2017/124
KARAR TARİHİ : 07.03.2017

Mahkemesi :Asliye Ceza

Ruhsatsız silah taşımak suçundan sanık …’ın 6136 sayılı Kanunun 13/1, 647 sayılı Kanunun 4, 5, 6 ve 765 sayılı TCK’nun 36 ve 40. maddeleri uyarınca hapisten çevrilen 4.218.305.000 ve doğrudan verilen 346.783.000 Lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, müsadereye ve cezasının ertelenmesine ilişkin, Bodrum Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.02.2004 gün ve 1424-179 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 5320 sayılı Kanunun 8/2. maddesi gereğince yeniden değerlendirilmek üzere mahalline iade edilmiş,
Duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda sanığın 6136 sayılı Kanunun 13/1, 647 sayılı Kanunun 4, 5, 6 ve 765 sayılı TCK’nun 72, 36 ve 40. maddeleri uyarınca 3628 Yeni Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, müsadereye ve cezasının ertelenmesine ilişkin, Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 06.07.2006 gün ve 87-98 sayılı hükmün sanık müdafi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 01.12.2008 gün ve 3944-13685 sayı ile;
“Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesindeki koşulların varlığı halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması zorunluluğu” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 22.12.2009 gün ve 225-435 sayı ile sanığın 6136 sayılı Kanunun 13/1 ve 765 sayılı Kanunun 59 ve 36. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 285 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, müsadereye, 5271 sayılı CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl denetim süresine tâbi tutulmasına karar verilmiş, itiraz edilmeyen bu karar 02.03.2010 tarihinde kesinleşmiştir.
Sanık hakkında denetim süresi içinde 10.11.2012 tarihinde işlediği iddia edilen kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda yine Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesince 21.01.2014 gün ve 6-43 sayı ile; 5237 sayılı TCK’nun 86/2, 29, 62, 52/2 ve 52/4. maddeleri uyarınca 1.500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye kesin olarak karar verilmiş, bu dosya üzerinden yapılan ihbar sonrası anılan mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı yeniden ele alınarak 13.05.2014 gün ve 183-285 sayı ile sanık hakkında açılan kamu davasının 765 sayılı TCK’nun 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmiş, bu hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 10.12.2014 gün ve 27725-30616 sayı ile “onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 22.01.2015 gün ve 302468 sayı ile;
“CMK’nun 231. maddesinin 5 ve 8. fıkraları uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği hallerde, dava zamanaşımının 8. fıkrada belirlenen 5 yıllık denetim süresi içinde duracağını hüküm altına almıştır. Ancak denetim süresi içinde suç işlenmesi halinde dava zamanaşımı süresinin ne zaman işlemeye başlayacağına dair maddede açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle sanığın tabi tutulduğu denetim süresinin CMK’nun 231/ 8. maddesinde belirlenen beş yıllık süresinin geçmesi halinden başka bir nedenle sona ermiş sayılabileceğine, denetim süresi içinde işlenen suçun denetim süresini sona erdireceğine veya böyle bir durumun varlığı halinde hangi tarihin esas alınarak zamanaşımının hesaplanması gerektiğine dair bir düzenleme yoktur. Bu nedenle anılan konuda bir yoruma ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır.
Somut olayda 17.11.2003 günü atılı ‘Ruhsatsız Ateşli Silahlara Mermileri Satın Alma veya Taşıma veya Bulundurma’ suçunu işlediği iddia edilen sanık hakkında Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığının 18.11.2003 gün ve 1349 sayılı iddianamesi ile kamu davası açıldığı, Bodrum Asliye Ceza Mahkemesinin 25.02.2004 gün ve 1424-179 sayılı kararı ile sanığın atılı suçtan mahkûmiyetine karar verildiği, sanık müdafii tarafından hükmün temyiz edildiği, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 21.12.2005 günlü yazı ile 5320 sayılı Kanunun 8/2. maddesi gereğince yerel mahkemesine iade edildiği, Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda bu kez 06.07.2006 gün ve 87-98 sayı ile mahkûmiyet hükmünün kurulduğu, bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edildiği, temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 01.12.2008 gün ve 3944-13685 sayı ile CMK’nun 231. maddesindeki koşulların varlığı halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünden mahkemece değerlendirme yapılma zorunluluğu gerekçesi ile bozulduğu, bozmaya uyan yerel mahkemenin 22.12.2009 gün ve 225-435 sayı ile sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdiği, bu hükmün itiraz edilmeden 02.03.2010 günü kesinleştiği, sanığın denetim süresi içinde 10.11.2012 günü işlediği kasten yaralama suçu nedeniyle Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesince 21.01.2014 gün ve 6-33 sayı ile 1.500 Lira adli para cezasına mahkûm edildiği, hükmün kesin olarak verildiği, dosyanın bu mahkûmiyet kararı nedeniyle 24.03.2014 günü ele alındığı ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedeniyle duran zamanaşının denetim süresi içinde işlenen suçun tarihi olan 10.11.2012 gününden itibaren yeniden işlemeye başladığı kabul edilerek, 765 sayılı TCK’nun 102/4, 104/2 ve CMK’nun 223/8. maddeleri gereğince sanık hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın kesinleşmesi ile başlayan denetim süresinin beş yıl olduğu, denetim süresince CMK’nun 231/8. maddesi gereğince zamanaşımı süresinin duracağı ve sanık hakkında yasa gereği tayin edilen bu denetim süresinin yasada belirtilen beş yıllık sürenin geçmesi dışında başka bir nedenle sona ereceğine dair yasada açık bir düzenleme bulunmadığı gözetilerek yapılan değerlendirmede;
Hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kişinin CMK’nun 231/8. maddesi gereğince belirlenen beş yıllık denetim süresi içinde yeniden bir suç işlemesi halinde işlenen bu suçun ortaya çıkmasının veya suç bilinse dahi failinin ortaya çıkarılmasının, işlenen bu suçun failinin belirlenmesinin bu suç hakkında bir mahkûmiyet kararı verilerek bu hükmün kesinleşmesinin soruşturma ve kovuşturma aşamalarından, hatta kanun yolu denetiminden geçmesi gerektiği, hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kişinin denetim süresi içinde suç işlediğine ilişkin iddianın kararı verilen mahkemece bilinmesinin dosyanın ele alınması için yeterli olmadığı, sanık hakkında kesinlemiş bir mahkûmiyet hükmü olmadan açıklanması geri bırakılan hükmün mahkemesince açıklanmasının mümkün olmadığı, böyle bir imkansızlık varken, hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedeniyle duran dava zamanaşımının, denetim süresi içinde işlenen suçun işlenme tarihinden itibaren işlemeye başladığının kabul edilmesinin, sanık lehine fakat, hakkaniyete aykırı bir yorum olduğu düşünülmüştür.
Somut olayda dava zamanaşımının en erken denetim süresi içinde işlenen ikinci suç hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleşme tarihi olan 21.01.2014 tarihinden itibaren işleyeceğinin kabulü ile yapılan değerlendirmede, sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın kesinleşme tarihi olan 02.03.2010 gününden 21.01.2014 gününe kadar geçen 3 yıl 10 ay 19 günlük sürede zamanaşımının durduğu, 21.01.2014 günü yeniden işlemeye başladığı ve hüküm tarihi olan 13.05.2014 günü itibariyle 7 yıl 4 ay 4 gün işlemiş süre olduğu, 765 sayılı TCK’nun 102/4 ve 104/2. maddelerine göre hesaplanan kesintili zamanaşımı süresinin hüküm tarihinde ve halen dolmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Dairesince 11.02.2015 gün ve 1136-6923 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkin olup, bu bağlamda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarında dava zamanaşımının ne zaman durup ne zaman işlemeye başlayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında 17.11.2003 tarihinde işlediği iddia olunan ruhsatsız silah taşıma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucu, 6136 sayılı Kanunun 13/1, 647 sayılı Kanunun 4, 5, 6 ve 765 sayılı TCK’nun 36 ve 40. maddeleri uyarınca hapisten çevrilen 4.218.305.000 ve doğrudan verilen 346.783.000 Lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, müsadereye ve cezasının ertelenmesine ilişkin, Bodrum Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.02.2004 günlü hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 5320 sayılı Kanunun 8/2. maddesi gereğince yeniden değerlendirilmek üzere mahalline iade edilmiş,
Duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda sanığın 6136 sayılı Kanunun 13/1, 647 sayılı Kanunun 4, 5, 6 ve 765 sayılı TCK’nun 72, 36 ve 40. maddeleri uyarınca 3628 Yeni Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, müsadereye ve cezasının ertelenmesine ilişkin, Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 06.07.2006 günlü hükmün sanık müdafi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince; hükümden sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin değerlendirilme yapılmasında zorunluluk bulunması nedeniyle bozulmasına karar verilmiş,
Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 22.12.2009 gün ve 225-435 sayı ile sanığın 6136 sayılı Kanunun 13/1 ve 765 sayılı Kanunun 59 ve 36. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 285 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, müsadereye, 5271 sayılı CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl denetim süresine tâbi tutulmasına karar verilmiş, itiraz edilmeyen bu karar 02.03.2010 tarihinde kesinleşmiştir.
Sanık hakkında denetim süresi içinde 10.11.2012 tarihinde işlediği iddia edilen kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda yine Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesince 21.01.2014 gün ve 6-43 sayı ile; 5237 sayılı TCK’nun 86/2, 29, 62, 52/2 ve 52/4. maddeleri uyarınca 1500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye kesin olarak karar verilmiş, bu dosya üzerinden yapılan ihbar sonrası anılan mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı yeniden ele alınarak 13.05.2014 gün ve 183-285 sayı ile sanık hakkında açılan kamu davasının 765 sayılı TCK’nun 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmiş, bu hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 10.12.2014 gün ve 27725-30616 sayı ile “onanmasına” karar verilmiştir.
Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu ile ilgili temel bazı bilgilerin verilmesi, daha sonra dava zamanaşımının durması ve kesilmesi üzerinde durulması, son olarak da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarında dava zamanaşımının ne zaman durup ne zaman işlemeye başlayacağı sorununun ele alınması gerekmektedir.
a) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması:
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkrayla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı kanunun 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hüküm altına alınan, bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik sonucu, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş ve 28.06.2014 tarih ve 29044 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 72. maddesi ile 231. maddenin 8. fıkrasına “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasına karar verilemez” cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 5739 ve 6008 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
c- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
d- Sanığın, hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesi uyarınca düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde ise mahkeme hükmü açıklayacaktır.
b) Dava zamanaşımının kesilmesi ve durması:
Suçun işlendiği tarihten itibaren belli bir süre geçmesine rağmen, kamu davasının açılmaması veya açılan davanın sonuçlanmaması yahut da kurulan hükmün kesinleşmemesi halinde izlenen suç siyaseti gereğince artık devletin o suçtan dolayı cezalandırma yetkisinden vazgeçmesinin ifadesi olarak dava zamanaşımı kabul edilmiştir. Dava zamanaşımı kanun aksini kabul etmediği müddetçe bütün suçlar bakımından geçerli olup soruşturma ve kovuşturma makamlarınca resen gözetilip uygulanacaktır. Şüpheli veya sanığın dava zamanaşımından vazgeçmesi mümkün değildir.
Dava zamanaşımı kural olarak tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs hâlinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlayacaktır. Suçun işlendiği gün zamanaşımı süresinin birinci günüdür. Zira suçun işlendiği gün dahi kamu davasının açılması mümkündür. Bu nedenle dava zamanaşımının da dava açmak hakkı mevcut olduğu andan itibaren başlaması tabiidir. Kanun koyucu bazı hallerde dava zamanaşımının süresinin başlangıcını özel olarak belirlemek gereğini hissetmiştir. Örneğin, iftira suçunda mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu, evlenme yasaklarına aykırılık suçlarında ise evlenmenin iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren dava zamanaşımının işlemeye başlayacağı kabul edilmiştir. (TCK m. 267/8 ve 230/4)
Dava zamanaşımı suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurularak kanunda öngörülen soyut cezaya ve şüpheli veya sanığın yaşına göre belirlenen sürenin son gününün hitamı ile gerçekleşecektir. Zamanaşımı süresinin son günü zamanaşımı süresine dâhildir.
Dava zamanaşımı süresinin kesintisiz bir şekilde işleyip tamamlanması mümkün ise de sürenin işlemesi sırasında bir takım engellerle karşılaşılması da söz konusu olabilir. Bu engeller zamanaşımının durması ve kesilmesi halleridir.
Dava zamanaşımının kesilmesi kanunda açıkça sayılan bazı hukuki fiillerden dolayı, o ana kadar işlemiş olan dava zamanaşımı süresinin işlememiş sayılmasını ve dava zamanaşımı süresinin yeni baştan işlemeye başlamasını ifade etmektedir. Suçun doğurduğu içtimai sarsıntı devam ettiği müddetçe suçlunun cezalandırılmasında kamu faydası olduğu esasından, dava canlı ve harekette iken zamanaşımı olmayacağı, davanın canlı ve hareketli olduğunu gösteren hadiselerin zamanaşımını keseceği sonucu çıkarılmıştır. (Nurullah Kunter, Ceza Hukukunda Zamanaşımı, Yayımlanmamış Doçentlik Tezi, s. 92) Durma sebepleri gibi kesme sebeplerinin de kanunda açıkça gösterilmesi gerekir. 765 sayılı TCK’da dava zamanaşımını kesen nedenler bakımından, dava zamanaşımı süresi bir yıldan az ve fazla olan suçlar olmak üzere ikili bir ayrıma gidilmiş ve bu suçlar için birbirlerinden farklı kesme nedenleri belirlenmiş, birinci gruba giren suçlarda her türlü usulü muamelenin dava zamanaşımını keseceği kabul edilmiş iken ikinci gruba giren suçlarda kesme nedenleri tek tek ve sınırlı sayıda gösterilmiştir. 5237 sayılı TCK’da ise bu şekilde bir ayrıma gidilmeksizin bütün suçlar bakımından kesme nedenleri ortak olarak düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK’nun 104. maddesinde dava zamanaşımının; mahkûmiyet hükmü, yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda sanığın sorguya çekilmesi, sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair karar veya Cumhuriyet savcısı tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesileceği öngörülmüş, 5237 sayılı TCK’nun 67/2. maddesinde ise yakalama, celb, ihzar müzekkereleri ve sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karara yer verilmeyerek daha dar kapsamlı biçimde ve kesme nedenlerinin sirayeti konusunda nesnel sistem esas alınarak bir suçla ilgili olarak şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, iddianame düzenlenmesi, sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi halinde dava zamanaşımının kesileceği kabul edilmiştir.
Dava zamanaşımının durması ise, kanunda açıkça sayılan bazı hallerde soruşturma veya kamu davasının yürütülememesinden dolayı, bu halin ortaya çıkmasından, kalkması anına kadar geçen sürede zamanaşımının işlememesini ifade etmektedir. Zamanaşımını durduran nedenlerin varlığı halinde, zamanaşımı süresi en son kesen işlemden itibaren, durdurucu nedenin ortaya çıktığı ana kadar işleyecek, bu engelin kalkmasıyla duran zamanaşımı süresi kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır. Zamanaşımı süresinin hesaplanmasında ise önceden işleyen süre ile sonradan işleyen süreler birbirine eklenmek suretiyle zamanaşımı süresi belirlenecektir. Dava zamanaşımının durmasının kabul edilmesinin nedeni, suçun soruşturma veya kovuşturma makamlarınca takip ediliyor olmasına rağmen kanunda sayılan bazı engel nedenlerden dolayı soruşturma veya kovuşturmanın yürütülmesinin mümkün olmamasına dayanmaktadır. (Faruk Erem, Ahmet Danışman, Mehmet Emin Artuk, Ümanist Doktrin Açısından Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1997, s. 1013). Durma kabul edilmezse ortaya çıkan engel hal nedeniyle işin uzaması sonucu davanın zamanaşımına uğraması söz konusu olabilecektir. Ancak davanın devam etmesini önleyebilecek her türlü engel dava zamanaşımının durmasını haklı göstermeyeceğinden, kanun açıkça bu sonuç ve etkiyi doğurabilecek halleri sınırlı bir şekilde saymıştır. Bu kapsamda 765 sayılı TCK’nun 107. maddesinde; “Hukuku âmme dâvasının ikamesi mezuniyet veya karar alınmasına yahut diğer bir mercide halli lâzım gelen bir meselenin neticesine bağlı bulunduğu takdirde mezuniyet ve kararın alınmasına yahut meselenin halline kadar müruruzaman durur”, 5237 sayılı TCK’nun 66/1. maddesinde ise; “Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur.” hükümlerine yer verilmiştir. Her iki düzenleme arasındaki fark 765 sayılı TCK’daki “hukuku âmme dâvasının ikamesi” ibaresi yerine 5237 sayılı TCK’da “soruşturma ve kovuşturma yapılması” ibaresinin tercih edilmesi ve yeni bir durma nedeni ihdas edilerek kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı duracağının kabul edilmesidir. Dava zamanaşımını durduran sebepler anılan maddelerde sayılanlarla sınırlı olmayıp ceza muhakemesi kanununda ve özel ceza kanunları ile ceza içeren kanunlarda bu konuda hükümler mevcuttur. Nitekim uyuşmazlık konusu olan CMK’nun 231/8. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde denetim süresi içinde dava zamanaşımı duracağı kabul edilmiştir.
Anayasının 38. maddesinde dava zamanaşımının kanunilik ilkesi kapsamında olduğu benimsenmiş olup dava zamanaşımını durduran veya kesen nedenlerin kanunda açıkça gösterilmesi gerekir, bu nedenlerin yorum veya kıyas yoluyla genişletilmesi mümkün değildir.
c) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarında dava zamanaşımının ne zaman durup ne zaman işlemeye başlayacağı:
5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinin 8. fıkrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi halinde sanığın beş yıl süreyle denetime tâbi tutulacağı, bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilebileceği, denetim süresi içinde dava zamanaşımının duracağı; 10. fıkrasında, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlememesi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranması halinde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesi kararı verileceği; 11. fıkrasında ise denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde mahkemece hükmün açıklanacağı öngörülmüş, denetim süresinin hangi tarihleri kapsadığı, dava zamanaşımının ne zaman durup ne zaman işlemeye başlayacağı hususlarında açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
CMK’nun 231/12. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir. İtiraz durumunda merci tarafından itirazın kabul edilerek kararın kaldırılması her zaman mümkündür. Bu nedenle denetim süresinin başlayabilmesi ve denetimlik serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmesinin istenebilmesi için kararın kesinleşmiş olması gerekir. İtiraz sürecinde dava zamanaşımının durması gerektiğine ilişkin bir hüküm de bulunmadığından, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda dava zamanaşımının, kararın itiraz edilmeksizin yahut itirazın reddine karar verilerek kesinleştiği yani uygulanma kabiliyeti kazanıp denetim süresinin başladığı tarihten itibaren durmaya başlayacağı kabul edilmelidir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesi ile kovuşturma geçici olarak durmakta olup ancak denetim süresinin sonunda yahut denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere aykırı davranılması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ortadan kaldırılarak hüküm kurulabilmektedir. Durma nedeni ortadan kalktığında zamanaşımı süresinin tekrar işlemeye başlayacağı gözetildiğinde, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde denetim süresi sonunda, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması halinde ise yeni suçun işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlayacaktır.
Ancak, Anayasanın 38/4 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2. maddelerinde düzenlenmiş bulunan “masumiyet karinesi” gereğince denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi nedeniyle hükmün açıklanabilmesi için ihbar olunan kasıtlı suçla ilgili mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gözetilmelidir.
Ceza Genel Kurulunun 01.03.2016 gün ve 599-99 sayılı kararında açıklandığı üzere, denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar dava zamanaşımının duracağına ilişkin açık bir kanun hükmü bulunmamaktadır. İhbar olunan suçun kesinleşmesi şartının yorum yoluyla dava zamanaşımını durduran izin, karar yahut bekletici sorun olarak mütalaa edilmesi de mümkün değildir. Kanun koyucu hükmün açıklanmasının geri bırakılması halinde özel bir durma nedeni ihdas etmiş ve dava zamanaşımının sadece denetim süresi içinde duracağını kabul etmiştir. Bu nedenle denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar geçen sürede hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu suçun dava zamanaşımının işlemeye devam ettiği kabul edilmelidir. Bu yorum kanun koyucunun amacına daha uygun olacağı gibi yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle oluşacak “hukuki güvenlik” ilkesini zedeleyici sonuçların bertaraf edilmesi bakımından da en uygun çözüm yolu olacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda dava zamanaşımı, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği tarihte durmaya başlayıp, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması halinde yeni suç işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte yeniden işlemeye başlayacaktır. Anayasanın 38/4 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2. maddelerinde düzenlenmiş bulunan “masumiyet karinesi” gereğince suçluluğu kanunen sabit oluncaya kadar herkesin masum sayılacağı cihetle, hükmün açıklanabilmesi için denetim süresi içinde işlendiği ihbar olunan kasıtlı suçla ilgili mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması gözetilmelidir.
Buna göre, sanığın üzerine atılı ruhsatsız silah taşıma suçu için, 6136 sayılı Kanunun 13/1. maddesinde bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adli para cezası öngörülmüş olup, 765 sayılı TCK’nun 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı süresi 5 yıl, 104/2. maddesi göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı süresi ise 7 yıl 6 aydır. Daha ağır başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 17.11.2003 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak 765 sayılı TCK’nun 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamanaşımının, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 02.03.2010 tarihi itibarıyla durduğu, denetim süresi içinde kasıtlı yeni suçun işlendiği 10.11.2012 tarihinde yeniden işlemeye başladığı ve önceden işleyen süre ile sonradan işleyen süreler birbirine eklenmek suretiyle hesaplandığında, yerel mahkemece kamu davasının düşmesi kararının verildiği 13.05.2014 tarihinden önce 25.01.2014 tarihinde gerçekleşmiş bulunduğu anlaşıldığından, sanık hakkında ruhsatsız silah taşıma suçundan açılan kamu davasının zamanaşımı süresinin dolması sebebiyle düşmesine ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla; haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.03.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.