Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2015/1233 E. 2017/459 K. 07.11.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/1233
KARAR NO : 2017/459
KARAR TARİHİ : 07.11.2017

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 23.10.2012
Sayısı : 2-161

Mala zarar verme suçundan sanık …’un TCK’nun 151/1, 31/3, 62 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 1.320 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Boyabat Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.10.2012 gün ve 2-161 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 30.03.2015 gün ve 4537-6439 sayı ile;
“Suça sürüklenen çocuk hakkında mala zarar verme suçundan hükmolunan cezanın miktar ve türüne göre hükmün, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunun 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanuna eklenen geçici 2. maddede, Bölge Adliye Mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından verilenler hariç olmak üzere sonuç olarak belirlenen 3.000 Lira dahil adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yasa yoluna başvurulamayacağı öngörülmekle, hüküm tarihine göre temyizi mümkün olmadığından, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz isteminin 1412 sayılı Kanunun 317. maddesi uyarınca reddine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 22.04.2015 gün ve 306282 sayı ile;
“Eylemin suç tarihinin 11.11.2011, yerel mahkemenin hüküm tarihinin ise 23.10.2012 olduğu, 5219 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 21.07.2004 tarihinden Anayasa Mahkemesinin 23.07.2009 gün ve 2006/65 Esas 2009/114 Karar sayılı iptal hükmünün yürürlüğe girdiği 07.10.2010 tarihine kadar 765 sayılı TCK’ya göre verilen kararlarda doğrudan; 5237 sayılı TCK’ya göre verilen kararlarda ise hem hapisten çevrilme hem de doğrudan verilen tüm adli para cezalarında temyiz kesinlik sınırının 2.000 Lira olduğu, 07.10.2010 tarihinden 6217 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihine kadar verilen hem hapisten çevrilme hem de doğrudan verilen tüm adli para cezalarının miktara bakılmaksızın temyize tâbi olduğu, 6217 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihinden itibaren sadece doğrudan verilen adli para cezalarında temyiz kesinlik sınırının 3.000 Lira olduğu hususu göz önüne alındığında, karar tarihi itibarıyla sanık hakkında 5237 sayılı TCK hükümlerine göre hapis cezası verilip bu cezanın paraya çevrilmesi sonucu sanığın 1.320 Lira adli para cezası ile cezalandırılmış olması karşısında hükmün esasının incelenerek onanması gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308/3. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 08.06.2015 gün ve 10184-11750 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında mala zarar verme suçundan hükmolunan adli para cezasının, doğrudan mı yoksa hapisten çevrili olarak mı verildiğinin, bu bağlamda karar tarihi itibarıyla hükmün temyizi kabil olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel mahkemece sanık hakkında mala zarar verme suçundan hüküm kurulurken, temel ceza “4 ay adli para cezası” olarak belirlenip, yaş küçüklüğü ve takdiri indirim hükümleri uygulandıktan sonra ulaşılan “2 ay 6 gün adli para cezası” nın bir günü 20 Liradan paraya çevrilerek, sonuç olarak sanığın 1.320 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun 151. maddesinin birinci fıkrasında “Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenen mala zarar verme suçunun yaptırımı, hapis veya adli para cezası biçiminde seçimlik ceza olarak öngörülmüştür.
TCK’nun “Adlî para cezası” başlıklı 52. maddesi;
“(1) Adlî para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.
(2) En az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karşılığı adlî para cezasının miktarı, kişinin ekonomik ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak takdir edilir.
(3) Kararda, adlî para cezasının belirlenmesinde esas alınan tam gün sayısı ile bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ayrı ayrı gösterilir…” şeklinde düzenlenmiştir.
TCK’nun 61/9. maddesinde ise “Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz” hükmü yer almakta olup bu düzenlemeye göre, adli para cezasının hapis cezası yanında seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda gün biriminin alt sınırı, suçun tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az, üst sınırı da hapis cezasının üst sınırından fazla olamayacağından, TCK’nun 151/1. maddesi uyarınca adli para cezasında esas alınacak gün biriminin alt sınırının “yüz yirmi gün adli para cezası” olduğunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 305/1. maddesine göre ceza mahkemeleri tarafından verilen hükümler temyiz kanun yoluna tâbidir. İnceleme tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde de hükümler; “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi” olarak sayılmıştır.
Hüküm niteliğinde bulunmamakla birlikte bazı kararların da kanun yolu bakımından temyizinin mümkün olduğu kabul edilmiştir. Örneğin; adlî yargı dışında bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları, geri verme talebi ile ilgili kararlar hüküm niteliğinde olmamakla birlikte temyizi kabildir.
Hükümlerin temyiz edilebilmeleri kural, temyiz edilememeleri ise istisnadır. Anılan istisna, hukuk devletinde kabulü mümkün ve meşru bir amaçla, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen “hak arama hürriyeti” ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin altıncı maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının özüne zarar vermeyecek şekilde ve orantılı olmalı, ayrıca kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmalıdır.
1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesinin birinci fıkrasında, ceza mahkemeleri tarafından verilen hükümlerin temyiz olunabileceği belirtildikten sonra bu kuralın istisnaları maddenin ikinci fıkrasında;
“1- İki milyar (iki bin) liraya kadar para cezalarına dair olan hükümler,
2- Yukarı sınırı on milyar (on bin) lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3- Bu kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Temyiz olunamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
İki milyar (iki bin) liraya kadar (bu miktar dâhil) para cezalarına ilişkin hükümlerin temyiz edilemeyeceğine dair 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesinin ikinci fıkrasının birinci bendinin Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra, ister hapis cezasından çevrilen, isterse doğrudan verilen adli para cezasına ilişkin hükümlerin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 tarih ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 23. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nun 272. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde; “Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamaz” şeklinde gerçekleştirilen değişiklik ve aynı Kanunun 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanuna eklenen; “Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” biçimindeki geçici ikinci madde göz önünde bulundurulduğunda da, 14.04.2011 tarihinden sonra doğrudan hükmolunan 3.000 Liradan fazla adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri yönünden temyiz kanun yolu açık hale gelmiştir.
1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesinin birinci fıkrasındaki kesinlik sınırını, maddede belirtilen kesinlik sınırları içinde kalmak şartıyla başkaca hiçbir hak sınırlaması sonucunu doğurmayan para cezasına ilişkin hükümlerle sınırlı olarak yorumlamak gerekmektedir. Bu nedenle, gerek bir mahkûmiyete ek, gerekse bağımsız olarak hükmedilen güvenlik tedbirleri, kesin nitelikteki hükümlere de her yönüyle temyiz edilebilirlik niteliği kazandıracaktır.
Diğer taraftan temyizen incelenemeyen kesin nitelikteki bir hükümdeki açık hukuka aykırılıklar, söz konusu hükme temyiz edilebilirlik vasfı kazandırmayacaktır. Zira 1412 sayılı CMUK’nun 315. maddesi uyarınca temyiz istemi üzerine, hükmü veren mahkemece hükmün temyizinin mümkün olup olmadığı, yasal süresinde açılmış temyiz davası bulunup bulunmadığı, istemde bulunanların temyize hak ve yetkileri bulunup bulunmadığı değerlendirilerek, bu şartlardan birinin eksik olduğunun tespiti halinde öncelikle temyiz isteminin reddine karar verilecektir. Mahkemece bu hususlarda hatalı ya da eksik değerlendirme yapılması veya hiç değerlendirme yapılmaması halinde ise Yargıtay tarafından işin esasına geçilmeden önce bu üç husus, 1412 sayılı Kanunun 317. maddesi uyarınca değerlendirilip temyiz şartlarının bulunup bulunmadığı belirlenecek ve temyiz şartlarının varlığının tespiti durumunda temyiz incelemesi yapılacaktır. Aksinin kabulü, hukuka aykırılık taşıyan her hükmün temyizen incelenebileceği sonucunu doğuracaktır.
Kanun koyucunun kesin nitelikteki hükümlerin temyiz edilememesine ilişkin düzenlemesinin sebebi, bu kararların her zaman isabetli bulunacağı ve bünyelerinde bir hukuka aykırılık barındırmayacakları kabulüne dayanmamaktadır. Hukuk sistemi her sorunun çözümünü kendi içinde üretmiştir. Bir hükümdeki hukuka aykırılıkların olağan kanun yoluyla giderilmesi imkânının bulunmadığı ahvalde bu aykırılıkların 5271 sayılı CMK’nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma yoluyla giderilmesi imkânı bulunmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 12.03.2013 gün ve 1515–202 ile 21.12.2010 gün ve 230–264 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında açıkça vurgulandığı gibi, kesin nitelikteki hükümler ancak kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermek şartıyla, suç vasfına yönelik ya da suç niteliği doğru belirlenmesine rağmen yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan cezaların verildiği hükümlere karşı yapılan aleyhe başvuru üzerine temyiz denetimine konu olabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece sanık hakkında mala zarar verme suçundan TCK’nun 151/1. maddesi uyarınca temel cezanın “4 ay adli para cezası” şeklinde belirlenmesinden sonra yaş küçüklüğü ve takdiri indirim hükümleri uygulanıp sonuç cezanın 1.320 Lira adli para cezası olarak belirlendiği olayda; mahkemenin hüküm fıkrasında “ay” ibaresine yer vermesine rağmen temel cezayı adli para cezası olarak belirlediğini açıkça ifade etmesi karşısında, mahkemenin asıl amacının, TCK’nun 61/9. fıkrasını gözetmek suretiyle sanığın yüklenen suça ilişkin madde metninde yer alan adli para cezasının gün biriminin alt sınırı olan “dört ay” karşılığı “120 gün adli para cezası” ile cezalandırılmasına karar vermek olduğu, ancak yanılgılı olarak hüküm fıkrasında “4 ay adli para cezası” ibaresine yer verdiği ve bu şekilde seçimlik cezalardan doğrudan adli para cezasını tercih etme yönünde takdir hakkını kullandığı anlaşılmakla, suç vasfına ilişkin veya kesinlik sınırını aşacak nitelikte bir müeyyide içermesi gerektiği yönünde aleyhe temyiz bulunmayan ve karar tarihi itibarıyla kesinlik sınırı olan 3.000 Liranın altında kalan 1.320 Liradan ibaret adli para cezasına ilişkin hükmün temyiz kabiliyetinin bulunmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Özel Dairenin sanığın temyiz isteminin reddine dair kararı isabetli olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.11.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.