Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2015/1184 E. 2018/614 K. 06.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/1184
KARAR NO : 2018/614
KARAR TARİHİ : 06.12.2018

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 295-23; 321-251

Kasten yaralama suçundan sanık …’ın, TCK’nın 86/2, 86/3-a ve 62. maddeleri uyarınca 6 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve aynı Kanun’un 50/1-f maddesi uyarınca hapis cezasının 6 ay 7 gün süreyle kamuya yararlı bir işte çalıştırılma (temizlik işleri) seçenek yaptırımına çevrilmesine ilişkin İnebolu (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince verilen 23.01.2013 tarihli ve 295-23 sayılı hüküm, temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
İnebolu Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğünün yazıları ile sanık …’un talebi doğrultusunda sanık hakkındaki kamuya yararlı bir işte çalıştırılma seçenek tedbiri, İnebolu (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince 26.03.2013 tarih ve 295-23 sayı ile TCK’nın 50/7. maddesi uyarınca aynı Kanun’un 50/1-c maddesinde düzenlenen bir eğitim kurumuna devam etme seçenek tedbirine çevrilmiş ve dosya üzerinden verilen bu ek karar da itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Hükmün infazı sırasında, sanığın yapılan yazılı uyarılara rağmen tedbirin gereklerini yerine getirmediğinin anlaşılması üzerine, İnebolu Asliye Ceza Mahkemesince 26.11.2014 tarih ve 321-251 sayı ile TCK’nın 50/6. maddesi uyarınca belirlenen hapis cezasının kısmen infaz edilmek suretiyle 5 aylık kısmının derhal infazına ve sanık hakkında TCK’nın 53/1. maddesi uyarınca hak yoksunluğuna karar verilmiş, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu verilen bu ek karar da itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Temyiz edilmeden kesinleşen 23.01.2013 tarihli asıl hüküm ile 26.11.2014 tarihli ek karara yönelik Adalet Bakanlığının 29.01.2015 tarihli ve 6867 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 10.02.2015 tarih ve 44437 sayılı ihbarnamede;
“Dosyada mevcut nüfus kaydına göre, sanığın mağdurenin evlatlığı olduğu, evlatlık olan sanığın mağdurenin altsoyu olmaması nedeni ile hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/3-a maddesinin uygulanamayacağı gözetilmeden mağdurenin sanığın üstsoyu olduğu gerekçesi ile yazılı şekilde karar verilmesinde ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ‘Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar’ başlıklı 50. maddesinin 1-f bendinde kısa süreli hapis cezasının, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre, ‘mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılma’ tedbirine çevrilebileceği nazara alınmaksızın infazı kısıtlar şekilde (temizlik işleri) seçenek yaptırımına çevrilmesine karar verilmesinde isabet görülmediği,” gerekçesiyle hükümlerin kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 25.03.2015 tarih ve 7104-10797 sayı ile;
“Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden; İnebolu (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesinin 23.01.2013 tarihli ve 2012/295 esas, 2013/23 sayılı kararı ile İnebolu Asliye Ceza Mahkemesinin 26.11.2014 tarihli ve 2012/321 esas, 2013/251 sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nın 309/4. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına, müteakip işlemlerin mahkemesince yerine getirilmesine,” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 09.09.2015 tarih ve 285814 sayı ile;
“…Dosya kapsamındaki mevcut nüfus kaydına göre, sanığın mağdurenin evlatlığı olduğu, evlatlık olan sanığın mağdurenin altsoyu olmaması nedeni ile hakkında 5237 sayılı Kanun’un 86/3-a maddesinin uygulanamayacağı gözetilmeden mağdurenin sanığın üstsoyu olduğu gerekçesi ile yazılı şekilde karar verilmesinde maddi hukuka aykırılık bulunduğundan hükmün kanun yararına bozulması ile 5271 sayılı Kanun’un 309/4-d maddesindeki ‘Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.’ amir hükmü karşısında soruşturması şikâyete tabi olan yargılama sırasında vazgeçme nedeni ile kovuşturma şartı geçekleşmeyen eylem nedeni ile yargılamanın tekrarlanması yasağı da gözetilerek Yüksek Dairece hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi sureti ile kanuna muhalefet edildiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 11.11.2015 tarih ve 25277-31961 sayı ile;
“Sanığın eylemini silahtan sayılan kaşık ile işlediği, iddianame ile sanığın TCK’nın 86/3-a-e maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, mahkemece 86/2. maddesi gereğince temel ceza belirlenirken eylemin silahtan sayılan kaşık ile işlenmesi ve iki nitelikli hâlin bir arada gerçekleşmesi nedeniyle alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edildiği, her ne kadar mağdurun sanığın üvey annesi olması nedeniyle, TCK’nın 86/3-a maddesi gereğince sanığın cezasında artırım yapılamayacaksa da, suçun işlenmesinde silahtan sayılan kaşık kullanıldığından kamu davasının şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşürülmesine karar verilemeyeceği” gerekçesiyle itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kanun yararına bozma konusu yapılan hukuka aykırılıkların sanık hakkında daha az cezaya hükmedilmesini gerektirmesi hâlinde, Özel Dairece CMK’nın 309/4. maddesinin (b) fıkrası mı yoksa (d) fıkrası uyarınca mı uygulama yapılması gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanık …’ın, kendisine verilen harçlıkları nerede harcadığı hususunda çıkan tartışmada mağdur …’ye tokat atıp ele geçirilemeyen demir kaşıkla da başına vurarak mağduru basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte yaraladığı iddiasıyla üstsoya karşı silahla kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, İnebolu (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince 23.01.2013 tarihli ve 295-23 sayılı karar ile sanığın TCK’nın 86/3. maddesinin (a) ve (e) fıkralarını aynı anda ihlal ettiği gerekçesiyle temel cezanın belirlenmesi sırasında alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle TCK’nın 86/2, 86/3-a ve 62. maddeleri uyarınca 6 ay 7 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, kısa süreli hapis cezasının, “sanığın kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre” aynı Kanun’un 50/1-f maddesi uyarınca “6 ay 7 gün süreyle kamuya yararlı bir işte (temizlik işinde) çalıştırılma” seçenek yaptırımına çevrildiği, hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği,
Hükmün gerekçesinde; sanık hakkında verilen kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilmiş olması nedeniyle, şartları oluşmadığından hapis cezasının ertelenmesine veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verildiğinin belirtildiği,
İnebolu Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğünün yazıları ile sanık …’un talebi üzerine İnebolu (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 26.03.2013 tarihli ve 295-23 sayılı ek kararla TCK’nın 50/7. maddesi uyarınca seçenek tedbirin değiştirilmesine karar verilerek aynı Kanun’un 50/1-c maddesinde düzenlenen eğitim kurumuna devam etme tedbirine hükmedildiği; sanığın bu tedbirin gereklerini yerine getirmemesi üzerine yine dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda İnebolu Asliye Ceza Mahkemesince 26.11.2014 tarihli ve 321-251 sayılı ek kararla, sanık hakkında verilen 6 ay 7 gün hapis cezasının TCK’nın 50/6. maddesi uyarınca kısmen infazı ile 5 aylık kısmının derhal infazına ve sanık hakkında TCK’nın 53/1. maddesi uyarınca hak yoksunluğuna hükmedildiği, her iki ek kararın da itiraz edilmeksizin kesinleştiği,
Sanık hakkında verilen 23.01.2013 tarihli ilk mahkûmiyet hükmü ile hapis cezasının kısmen infaz edilmesine ilişkin 26.11.2014 tarihli ek karara yönelik Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebine istinaden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı ile gönderilen dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince her iki kararın CMK’nın 309/4. maddesi uyarınca bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallince yerine getirilmesine karar verildiği,
Bozkurt İlçe Devlet Hastanesince düzenlenen 31.05.2012 tarihli raporda; mağdur …’ın sol kol ön dış bölgede yaklaşık 2×2 cm ebadında ekimoz, yüzünün sol kısmında yaklaşık 4×4 cm ebadında şişlik ve morluk, baş parietal bölgede 2×2 boyutlarında şişlik olduğu, yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun belirtildiği,
Mağdur …’ın mahkemede alınan ifadesinde; sanığı affettiğini ve şikâyetinden vazgeçtiğini beyan ettiği,
Sanığın mahkemede yapılan sorgusunda; tartışma sırasında mağdurun yüzüne tokat attığını ve başına da kaşıkla vurduğunu ikrar ederek, hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini kabul edip kamuya yararlı bir işte gönüllü olarak çalışmak istediğini beyan ettiği,
Sanığın nüfus kaydına göre; sanık …’ın, Kartal 2. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen 06.07.1993 tarihli ve 350-573 sayılı karar ile mağdur … ve eşi Bayram Yılmaz tarafından evlat edinildiği,
Sanığın adli sicil kaydına göre; suç tarihi itibarıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve ertelemeye engel sabıkasının bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle “kanun yararına bozma” kanun yolu, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri konularının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen, 5320 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK’da ise “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliği sağlanacak, hâkim ya da mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve kişiler açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin dördüncü fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığından verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne ya da savunma hakkını kısıtlama veya kaldırma sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması durumunda, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulması hâlinde ise, aynı fıkranın (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtayın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan sonra konuyla ilgisi nedeniyle kasten yaralama suçun da değinilmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın “Kasten yaralama” başlıklı 86. maddesi; “(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun tanımı yapılmış, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her türlü davranışla kasten yaralama suçunun işlenebileceği kabul edilmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, kasten yaralama eylemi nedeniyle mağdurda meydana gelen yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olması durumunda suçun şikâyete tabi olduğu, ancak maddenin üçüncü fıkrasında sayılan hâllerin bulunması durumunda ise şikâyet şartının aranmayacağı belirtilmiştir.
İnceleme konusu olayda, 5237 sayılı TCK’nın 86/2 ve 86/3-e maddelerinde düzenlenen ve sanığın işlediği kabul edilen silahla kasten yaralama suçunun takibi şikâyete bağlı değildir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
5237 sayılı TCK’nın 86/3-a maddesinde belirtilen üstsoy hısımlığının, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 17. maddesinde belirtilen kan hısımlığı olduğu, adı geçen Kanun maddesine göre “biri diğerinden gelen kişiler” arasında altsoy-üstsoy hısımlığının bulunduğu, bu itibarla sanık …’un, mağdur … tarafından evlat edinilmiş olması nedeniyle aralarında altsoy-üstsoy hısımlığı olmadığı ve sanık hakkında TCK’nın 86/3-a maddesinin uygulanamayacağı anlaşılmış ise de, dosya kapsamında bulunan adli rapor ile sanığın samimi ikrarına göre kasten yaralama suçunun TCK’nın 6/1-f maddesi kapsamında silahtan sayılan “demir kaşık”la işlenmesi nedeniyle atılı suçun takibinin şikâyete bağlı olmadığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu itibarla sanık hakkında şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşme kararı verilemeyeceğinden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazında ileri sürülen düşünce isabetli değildir.
Öte yandan; sanık hakkında TCK’nın 86/3-a maddesinin uygulanamayacağı ve kısa süreli hapis cezasının TCK’nın 50/1-f maddesi uyarınca kamuya yararlı bir işte çalıştırılma seçenek tedbirine çevrildiği sırada sanığın temizlik işinde çalıştırılmasına karar verilerek infazın kısıtlanmasına neden olunduğu gerekçeleriyle kanun yararına bozma talebinde bulunulması, Yerel Mahkemece temel ceza belirlenirken hapis cezası tercih edilerek aynı Kanun maddesinin iki farklı bendinin ihlal edilmesi nedeniyle alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle karar verilip yaş küçüklüğü ve takdiri indirim sebepleri de uygulandıktan sonra erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması müesseselerinin uygulanıp uygulanmayacağına dair değerlendirme yapılarak cezanın kişiselleştirildiği de göz önüne alındığında; TCK’nın 86/3-a maddesine ilişkin uygulamanın hükümden çıkartılarak TCK’nın 86/3. madde ve fıkrasının sadece (e) bendine göre cezanın alt sınırdan belirlenmesi ve kamuya yararlı bir işte çalıştırılma seçenek tedbirine hükmedilirken infazın kısıtlanmasına neden olan “temizlik işleri”nin hükümden çıkartılması suretiyle, daha az bir cezaya hükmedilmesini gerektiren söz konusu hukuka aykırılıkların, yargılamanın tekrarlanması yasağı da gözetilerek CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca Özel Dairece giderilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Dairenin kanun yararına bozma kararının kaldırılmasına, belirtilen hukuka aykırılıkların giderilmesi için 5271 sayılı CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 25.03.2015 tarihli ve 7104-10797 sayılı kanun yararına bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Belirtilen hukuka aykırılıkların giderilmesiyle ilgili olarak 5271 sayılı CMK’nın 309/4-d maddesindeki yetkiye istinaden karar verilmesi için dosyanın Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 06.12.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.