Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2015/1069 E. 2017/467 K. 14.11.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/1069
KARAR NO : 2017/467
KARAR TARİHİ : 14.11.2017

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 21. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 25.04.2011
Sayısı : 132-255

Resmî belgede sahtecilik suçundan sanık …’nun, TCK’nun 204/1, 62 ve 53. maddeleri gereğince 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Sakarya 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.04.2011 gün ve 132-255 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 21. Ceza Dairesince 18.06.2015 gün ve 1888-2182 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.07.2015 gün ve 301439 sayı ile;
“…Belgede sahtecilik suçlarında suça konu belgenin aldatma kabiliyetinin bulunması suçun zorunlu unsurudur, aldatma kabiliyeti bulunmadığı takdirde suç oluşmayacaktır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 gün ve 232-250, 09.10.2012 gün ve 335-1804 sayılı kararlarında, belgenin nesnel olarak aldatıcılık yeteneğinin bulunması ve aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği hususu vurgulanmış, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin istikrar kazanan kararlarında da yukarıdaki Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarına atıf yapılarak, belgede sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdir ve tayininin hâkime ait olduğu, bu nedenle suça konu belge aslının incelenip, özelliklerinin ve yasal unsurlarını taşıyıp taşımadığının duruşma tutanağına yazılması, aldatma kabiliyeti bulunup bulunmadığı yönüyle gözlemde bulunulup, belge aslının Yargıtay denetimine imkân verecek şekilde dosyaya konulması, aldatma yeteneğinin ne şekilde gerçekleştiğinin karar yerinde tartışılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdirinin gerektiği hususları vurgulanmıştır.
Somut olayda suça konu senet aslı temin edilip adli emanete alınmamıştır. Dosya içerisinde sadece fotokopisi bulunmaktadır. Senetle ilgili dosya içerisinde sadece İcra Hukuk Mahkemesinin aldırmış olduğu bilirkişi raporu bulunmakta olup, bu raporda da belgenin aldatma kabiliyeti olup olmadığı yönüyle bir tespite yer verilmemiştir. Ceza yargılaması aşamasında, soruşturma ve kovuşturma safhalarında senetle ilgili bir ekspertiz, bilirkişi raporu aldırılmamış, mahkemece de senet temin edilerek duruşmada incelenmemiş, belgenin bu hâliyle aldatma yeteneğinin olup olmadığı yönünde bir gözlemde bulunulmamış, senet aslı Yargıtay denetimine imkân verecek şekilde dosya içerisine alınmamış ve gerekçeli kararda senedin aldatma yeteneğinin ne şekilde gerçekleştiği tartışılıp değerlendirilmemiştir. Bu itibarla, yerel mahkeme eksik inceleme sonucu karar vermiştir” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 21. Dairesince 15.10.2015 gün ve 12312-4003 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı resmî belgede sahtecilik suçunun yasal unsurlarının oluşup oluşmadığının tespiti bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Katılan şirket vekilinin 27.06.2006 tarihli dilekçesiyle, sanığın aralarındaki ticari ilişkiye istinaden müşteri senedi olarak katılan şirkete verdiği Adapazarı 1. İcra Müdürlüğünün 2006/8077 esas sayılı dosyasına konu senedin, sanık tarafından borçlu … adına sahte imza atılarak düzenlendiğinden bahisle şikâyetçi olması üzerine başlatılan soruşturma sonucunda, ….İnşaat Hayvancılık Zahirecilik Gıda ve Otomotiv Sanayi Tic. Ltd. Şti.’nin yetkilisi olan sanığın, katılan …. Ev Gereçleri Tic. Paz. A.Ş.’den satın almış olduğu beyaz eşya ve benzer nitelikte ürünler karşılığında, alacaklısı yetkilisi olduğu şirket, borçlusu katılan …, düzenleme tarihi 10.10.2005, ödeme tarihi 25.11.2005 olan, arkasında yetkilisi olduğu şirketin cirosu bulunan bonoyu borçlu … adına sahte imza atarak katılan şirkete verdiği iddiasıyla resmî belgede sahtecilik suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
Dosya içerisinde aslı bulunmayan ve adli emanete de alınmadığı anlaşılan suça konu bononun fotokopisinin incelenmesinde; 1.450 Lira bedelli olarak düzenlenen bononun ön yüzünde, ödeme gününün 25.11.2005, düzenleme tarihinin 10.10.2005, alacaklının İ. Kavi İnşaat Ltd. Şti., borçlunun … olarak gösterildiği, arka yüzünde ise, ….İnşaat Hayvancılık Zahirecilik Gıda ve Otomotiv Sanayi Tic. Ltd. Şti.’nin cirosunun bulunduğu,
Katılan şirket tarafından bahse konu bono üzerinden katılan … ve sanığın yetkilisi olduğu şirket aleyhine başlatılan icra takibinde, katılan … tarafından imzaya itiraz edildiği, Sakarya 2. İcra Hukuk Mahkemesince 18.03.2008 gün ve 382-116 sayı ile katılan …’in itirazının kabulüne karar verildiği,
Sakarya 2. İcra Hukuk Mahkemesinin 2006/382 esas sayılı dava dosyasında, grafoloji ve sahtecilik uzmanından alınan 22.02.2008 tarihli bilirkişi raporunda; inceleme konusu senedin ön yüzü, sağ alt bölümünde bulunan borçlu imzalarının katılan …’in eli ürünü olmadığı yönünde kanaat bildirildiği,
Gerekçeli kararın gerekçe kısmında “…bilirkişi …..’ın Sakarya 2. İcra Hukuk Mahkemesine hitaben düzenlediği raporda mahkememiz dava dosyasına konu senedin…ön yüzü, sağ alt bölümünde atılı bulunan borçlu imzalarının mevcut mukayese imzalarına kıyasla …’in eli ürünü olmadığı belirtilmiştir. Sanığın savunması, müdahilin beyanı, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamının incelenmesinden…Sanığın suç tarihinde müdahil …. Pazarlama A.Ş.’nden aldığı ürünlere karşılık 25/11/2005 vade tarihli, borçlusu … olan 1.450 TL bedelli senedi, keşideci imzası sahte olarak müdahil …. şirketine verdiği, senedin bu şirket tarafından…icra takibine konduğu, takip sırasında borçlu …’in imzaya itiraz etmesi üzerine senet üzerindeki keşideci imzasının …’e ait olmadığının ve senedin sahte olduğunun anlaşıldığı…bu şekilde sanığın sahte senedi kullandığı…sanık …’nun resmi belgede sahtecilik şeklinde sübut bulan eylemi nedeniyle eylemine uyan TCK’nun 204/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına…” şeklinde açıklamalara yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan … aşamalarda; 10.10.2005 tarihinden önce sanığı bir arkadaşı vasıtasıyla tanıdığını, 2005 yılında yaptığı bir işten dolayı sanığın babasından alacağı olduğunu, sanıkla ticari bir ilişkisinin bulunmadığını, hakkında icra takibi yapılmasına neden olan suça konu bonoyu kendisinin tanzim etmediğini, adına atılmış imzanın kendisine ait olmadığını, bu nedenle imzaya itiraz ettiğini, bilirkişi incelemesi sonucunda imzanın kendisine ait olmadığının ortaya çıktığını beyan etmiştir.
Sanık savcılıkta; kendisinin ….İnşaat Hayvancılık Zahirecilik Gıda ve Otomotiv Sanayi Tic. Ltd. Şti.’nin yetkilisi olduğunu, ticari ilişkileri nedeniyle suça konu bonoyu katılan şirkete verdiklerini, borcu inkâr etmediğini ancak maddi sıkıntı içinde olduğundan borçlarını zamanında ödeyemediklerini, bononun arkasındaki yetkilisi olduğu şirket adına yapılan ciro üzerindeki imzanın kendisine ait olduğunu,
Mahkemede ise farklı olarak; katılan şirkete katılan … için 13.000 Lira civarında bir paranın ödenmesi gerektiğini, şehir dışında olan katılan …’in kendisinden senet düzenlemesini isteyerek adına imza atabileceğini söylediğini, bunun üzerine suça konu bonoda yer alan borçlu …’in isminin altındaki imzayı katılan …’in bilgisi dahilinde kendisinin attığını, o zamanlarda katılan … ile ticari ilişkilerinin olduğunu, karşılıklı olarak birbirlerinin işlerini yaptıklarını, daha önceki savunmasında sorulmadığından … ile ilgili açıklama yapmadığını,
Savunmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulması bakımından “Resmi belgede sahtecilik suçu” üzerinde ayrıntısıyla durulmalıdır.
Resmî belgede sahtecilik suçu TCK’nun 204. maddesinde;
“(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup, resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise, suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması gerektiği belirtilmiştir.
Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamu güveni olup, belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, tamamen veya kısmen değiştirilmesi ya da gerçek bir belgeye eklemeler yapılması eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.
Resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmî belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup, özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır.
Sahte belgenin ilk bakışta dikkati çekmeyecek biçimde düzenlenip, belirli bir kişiyi değil birçok kişiyi aldatabilecek nitelikte olması ve aldatma gücünün objektif olarak saptanması gerekir. Bu nedenle örneğin, memurların bilgisizliği ve ihmalleri nedeniyle kandırıcılık yeteneği olmayan belge üzerinde işlem yapmaları belgeye hukuki geçerlilik kazandırmaz. Daha önceden var olan subjektif bir bilgi, belge üzerinde var olan aldatma yeteneğini ortadan kaldırıcı etkiye sahip değildir.
Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 gün ve 232-250 sayılı kararında da, aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği belirtilmiştir. Bu noktada sahteciliğe konu olan belgenin aldatma yeteneği olup olmadığının tartışılması ve belirlenmesi öncelikle yargılamayı yürüten mahkemeye ait olup, hâkim olayın çıkış, oluş ve akışını, düzenlenen belgelerle yapılan işlemleri göz önüne alarak, sahteciliğin kolaylıkla anlaşılıp anlaşılamayacağını bizzat saptamalı ve sonucuna göre belgelerde aldatma yeteneği olup olmadığını takdir ve tespit etmelidir.
Görüldüğü gibi, mahkemece, suçun konusunu oluşturan belgenin aslı getirtilerek resmî belgede bulunması gereken başlık, sayı, tarih, imza, mühür gibi zorunlu öğelerin incelenmesinde, nesnel olarak aldatma gücü olup olmadığının saptanmasında, duraksama hâlinde ise; mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından konusunda uzman bilirkişinin görüşüne başvurulmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Fotokopi, bir makine yardımı ile orijinal bir belgenin bire bir taklidinin oluşturulmasıdır. Fotokopi belgenin, orijinal bir belge gibi kanıtlama gücünün olmadığı kabul edilmektedir. Fotokopi üzerinde sahtecilik fiilinin işlenmesi hem kolaydır hem de baskı izi, el hareketleri, yazım şekli, el kaldırma hareketleri vb. yönlerden inceleme yapılmasına imkân veren tanı unsurlarının tespiti çoğu kez mümkün değildir.
Ceza muhakemesinin amacı, usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda, somut gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde kesin olarak ortaya çıkarılmasıdır. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılarak maddi gerçeğe varmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle, ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Belgede sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığı hususunda takdir yetkisinin hâkime ait olduğu ve fotokopi üzerinde mürekkep, el, baskı gibi izleri görebilmenin çoğu zaman mümkün olmadığı göz önüne alındığında; mahkemece suça konu bono aslının getirtilip denetime olanak verecek şekilde dosya içine konması ve duruşmada incelenmesi, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması, aldatma yeteneği bulunup bulunmadığının öncelikle mahkemece değerlendirilmesi, duraksama halinde bu yönde uzman bilirkişiden rapor alınması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, Sakarya 2. İcra Hukuk Mahkemesinin 2006/382 esas sayılı dosyasında aldırılan 22.02.2008 tarihli yetersiz bilirkişi raporuyla yetinilmek suretiyle eksik araştırma ile hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; “itirazın reddine karar verilmesi gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 21. Ceza Dairesinin 18.06.2015 gün ve 1888-2182 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Sakarya 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 25.04.2011 gün ve 132-255 sayılı hükmünün, eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.11.2017 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.