Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2015/10 E. 2015/510 K. 15.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2015/10
KARAR NO : 2015/510
KARAR TARİHİ : 15.12.2015

Mahkemesi : … Asliye Ceza
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanıkların yüklenen suçun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığı gerekçesiyle beraatlerine ilişkin, … Asliye Ceza Mahkemesince verilen … gün ve … sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay … Ceza Dairesince … gün ve …-… sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise … gün ve .. sayı ile;
“…TCK’nun 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun konusunu oluşturan özel hayat kavramı; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret olmayıp, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içerir.
Avrupa Komisyonuna göre, özel hayat, yabancı gözlerden uzak yaşamayı isteme hakkı olup, bir ölçüde bireyin kendi kişiliğini geliştirme ve gerçekleştirmek için, insanlarla duygusal ilişkiler kurmak ve bunu devam ettirmek olarak tanımlanmaktadır. Doktrinde ise, kişinin özel hayatı, kişinin başkaları tarafından, bilinmesini istemediği ve hukuk tarafından gizliliği ve korunması esas olan temel bir şahsiyet hakkı olarak kabul edilmiş faaliyetlerin oluşturduğu özel alan olarak tanımlanmıştır.
Özel hayatın içine, bireyin kimliğine ilişkin bilgi ve kayıtlar, cinsel hayatına ilişkin davranışlar, kişinin beden ve ruh bütünlüğüne ilişkin düzenlemeler ve kişiye ait ev, araç gibi özel yerler, telefon konuşmaları, posta gönderileri, adı, fotoğrafı, nam ve şöhreti ile şerefi, yaşam tarzı ve kamuya yanlış tanıtılmasının önlenmesi gibi konular yer almaktadır.
Bireyin kamuya açık alanda bulunduğu sırada, ‘kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik’ prensibi geçerli olup, kamuya açık alandaki kişinin, gün içerisinde yaptıkları, gittiği yerler, kiminle niçin, nasıl, nerede ve ne zaman görüştüğü gibi hususları tespit etmek amacıyla sürekli denetim ve gözetim altına alınması sonucu elde edilmiş bilgileri ya da onun başkalarınca görülmesi ve bilinmesini istemeyeceği, özel yaşam alanına girdiğinde şüphe bulunmayan faaliyetleri özel hayat kavramı kapsamına dahildir. Bir olay ya da bilginin, özel hayat kavramı kapsamına girip girmediği belirlenirken, sadece içinde bulunulan fiziki çevrenin özelliklerine bakılmamalı, kişinin toplum içindeki konumu, mesleği, görevi, kamuoyu tarafından tanınıp tanınmadığı, dışa yansıyan davranışları, rıza ve öngörüleri, sosyal ilişkileri, müdahalenin derecesi gibi ölçütler de göz önüne alınmalıdır
Maddi olayda, katılanın, … Bakkallar, Bayiler ve Kuruyemişçiler … Başkanı olduğu, denetim kurulu üyelerinin bir kısmının yolsuzluk iddiasıyla şikâyetçi olması üzerine katılan hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca çeşitli suçlardan soruşturma başlatıldığının kamuoyuna yansıdığı, bu olay üzerine katılanın, oda bütçesinden karşılanan bir eğitim toplantısı sırasında hamamda yönetim kurulu üyesi sanık … tarafından katılanın rızası ile bir bayanla çekilen özel fotoğrafının yönetim kurulu üyesi sanık … tarafından, rızası dışında bir internet haber sitesinde köşe yazarlığı yapan sanık …’a verildiği, sanık …’ın da, yolsuzluk iddialarını ve oda bütçesinden karşılanan semineri haber yaparak söz konusu fotoğrafla birlikte sanık …’in sahibi ve genel yayın yönetmeni olduğu internet sitesinde yayımladığı, haberin ulusal basında ve çeşitli internet sitelerinde de yayımlanması şeklindeki eylemde, katılan hakkında özel hayatına ilişkin fotoğrafın, basın ve yayın yoluyla yayınlanarak işlenmesi durumunda hukuka uygunluk nedeninin gerçekleşmediğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Katılan Konya İlinde kamuya mal olmuş kamu için önemli olan ve tanınan kamu görevlisi, ya da sanatçı, sporcu ve şehrin ünlü olarak sayılabilecek bir kişi olmadığı, böyle medyatik kişilerin özel hayata saygı gösterilmesini isteme haklarının büyük ölçüde sınırlandırıldığı kabul edilmelidir. Basın ve yayın yoluyla işlenen suçlarda, ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran, hukuka uygunluk nedenleri arasında yer alan ve Anayasanın 28. maddesi ve devamında bulunan hakların kullanılması kapsamındaki haber verme ve eleştiri hakkının kullanılabilmesi için aranan ilke ve koşulların bulunması gerekmektedir. Buna göre yapılan basın açıklamalarının gerçek ve güncel olması haberin verilişinde kamu yararı bulunması ve maddi olay ile olayın anlatılışı arasında, bir illiyet bağının bulunması halinde hukuka uygunluk nedeni gerçekleştiği kabul edilmektedir.
Maddi olayda, katılan …’ın … Bakkallar Bayiler ve Kuruyemişler … Başkanı olarak görev yaptığı sırada, bir kısım yönetim kurulu üyeleri ile birlikte hareket ederek yolsuzluk yaptığı ve odanın mali imkânlarını kişisel çıkarları doğrultusunda kullandıklarına ilişkin iddialarla ilgili olarak katılanın, eğitim toplantılarının birinde bulundukları sırada hamamda kese attırırken …’a ait fotoğraf makinesi ile çekilen fotoğrafın internet üzerinden yayımlanmasında, hakkında soruşturma yürütülen katılanın, yürüttüğü hizmetin niteliği ve toplum içindeki konumu gereği, katılan hakkında basında yer alan iddiaların doğru olup olmadığının bilinmediği ve katılan hakkında soruşturma ve kovuşturma aşaması gerçekleşmeden, masumiyet karinesinden yararlanma hakkı bulunduğu ve hakkındaki iddiaların gerçek olup olmadığının tespit edilmeden suçlu olduğu konusunda adil yargılanma hakkı ihlal edilerek yanlış algı oluşturacak şekilde, hukuk tarafından gizliliği ve korunması gerekli olan temel bir şahsiyet hakkının ihlaliyle, katılanın, özel yaşam alanına ilişkin bir faaliyeti açıkça ortaya konulması özel hayatın gizliliğini ihlal edici nitelikte bulunduğu kabul edilmelidir, sanıkların eylemleri, maddi olayla ilgili bilgi verme ve eleştiri sınırını aşmış olup atılı suçun yasal öğelerinin oluştuğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince … gün ve …-… sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Dairenin sanık … hakkındaki hükümden sonra vefat etmesi nedeniyle verilen bozma kararı itiraza konu olmayıp, itirazın kapsamına göre inceleme sanıklar …, … ve … hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanıkların özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan beraatlerine karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının tespitine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık …’ın, “konyatanitim.com” isimli internet sitesinin sahibi ve genel yayın yönetmeni, inceleme dışı sanık …’ın yerel gazeteci, sanık … ve …’ün … Bakkallar, Bayiler ve Kuruyemişçiler … denetleme kurulu üyesi, katılanın da aynı odanın başkanı olduğu, … Bakkallar, Bayiler ve Kuruyemişçiler … denetim kurulu üyelerinden bir kısmının oda başkanınca yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla şikâyetçi olmaları üzerine katılan hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca çeşitli suçlardan soruşturma başlatıldığının kamuoyuna yansımasından sonra katılanın oda bütçesinden karşılanan bir eğitim toplantısı sırasında, otelin hamamında bir bayana kese yaptırırken, rızası ile yönetim kurulu üyesi sanık … tarafından, çekilen fotoğrafının diğer bir yönetim kurulu üyesi sanık … tarafından, “konyatanitim.com” isimli internet haber sitesinde köşe yazarlığı yapan sanık …’a verildiği, …’ın da, yolsuzluk iddialarını ve oda bütçesinden karşılanan semineri haber yaparken dava konusu fotoğrafı kullandığı, bu haber ve fotoğrafın internet sitesinde yayımlanmasından sonra birçok ulusal basında ve çeşitli internet sitelerinde de yayımlandığı, katılanın sanıklardan şikayetçi olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Anayasamızın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrası; “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz” şeklinde olup, maddeye 13.05.2010 gün ve 27580 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5982 sayılı Kanunun 2. maddesiyle; “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir” biçimindeki üçüncü fıkra eklenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” başlıklı 8. maddesinde de; “1-Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
2-Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir” hükmü bulunmaktadır.
Özel hayata saygı hakkının bir unsurunu da itibarın korunmasını isteme hakkı oluşturmaktadır. Bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi verdiği bir kararında “AİHS 8. maddenin uygulanabilmesi için kişinin itibarına yapılan saldırının belli bir ağırlık düzeyine erişmiş olması ve kişinin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkından kişisel olarak yararlanmasına zarar verecek şekilde yapılmış olması gerektiği, öngörülebilir şekilde kişinin kendi eylemleri sonucu ortaya çıkabilecek itibarının zedelenmesi olgusundan şikâyet etmek için sözleşmenin 8. maddesinin ileri sürülemeyeceği demokratik bir toplumda basının başkalarının itibarının korunmasına ve haklarına ilişkin bazı sınırları aşmamak yükümlülüğü altında olmakla birlikte kamuoyunu ilgilendiren her türlü konuda ödev ve sorumluluklarına uygun olarak haber verme ve görüş paylaşma yükümlüğünün de bulunduğu, bu nedenle basın (gazetecilik) özgürlüğünde belli ölçüde abartıya ve hatta tahrik yoluna başvurmak mümkün olsa da, ilgililerin meslek ahlâkına saygı göstererek doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde iyi niyetli olarak hareket etmelerinin zorunlu olduğu hususlarına” vurgu yapmıştır. (Mater 1. Türkiye, B. No. 54997/08, 16.07.2013)
Uyuşmazlığın çözümlenmesi açısından özel hayatın gizliliğini ihlal suçu ve hukuka uygunluk nedenleri üzerinde de durulmalıdır.
5237 sayılı TCK’nun 139. maddesi uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı bir suç olarak öngörülen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun düzenlendiği TCK’nun 134. maddesinin suç tarihinde yürürlükte olan hali; “(1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, ceza yarı oranında arttırılır” şeklinde iken, suç tarihinden sonra 02.07.2012 gün ve 6352 sayılı Kanunun 81. maddesiyle; “(1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
(2)Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur” biçiminde değiştirilmiştir.
Maddenin birinci fıkrasının ilk cümlesinde suçun basit şekli tanımlanmış, konumuza ilişkin ikinci cümlesinde ise özel hayatın gizliliğinin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi suçun daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli hali olarak düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nun 134. maddesinde düzenlenen suç ile korunan hukukî yarar; özel hayatın gizliliği ve korunması hakkıdır. Kişilerin özel hayatlarının gizliliğinin korunmasını isteme hakları olması nedeniyle bu suçun işlenmesi sonucu özel hayatlarının gizliliği ihlâl edilmiş olmaktadır. Ancak suçun oluşabilmesi için bu ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması zorunludur. Hukuka aykırılık, öğretide genel olarak hukuk düzeninin izin vermediği hâlleri ifade etmektedir.
5237 sayılı TCK’nun esas aldığı ve suçun bir haksızlık olarak tanımlandığı suç teorisinde suçun unsurları; maddi unsurlar, manevi unsurlar ve hukuka aykırılık unsuru olmak üzere üç başlık altında toplanmaktadır.
Uyuşmazlıkla yakından ilgili olan hukuka aykırılık, suçu oluşturan haksızlığın niteliği olup hukuka aykırılık ile kastedilen husus fiilin hukuk sistemiyle çatışması ve hukuk sistemine aykırı olmasıdır. 5237 sayılı Kanunda bazı suç tanımlarında “hukuka aykırı olarak”, “hukuka aykırı başka bir davranışla”, “hukuka aykırı diğer davranışlarla”, “hukuka aykırı yolla”, “hukuka aykırı yollarla” gibi ifadelere yer verilmiştir. Bu ifadelerin geçtiği suçlarda failin, işlediği fiilin hukuka aykırı olduğunu bilmesi, yani bu konuda doğrudan kastla hareket etmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’da hukuka uygunluk sebepleri;
a- Kanunun hükmünü yerine getirme (m.24/1)
b- Meşru savunma (m.25/1)
c- İlgilinin rızası (m.26/2)
d- Hakkın kullanılması (m.26/1)
Olarak kabul edilmiştir.
Sayılan hukuka uygunluk nedenlerinden kanunun hükmünü yerine getirme, ilgilinin rızası ve hakkın kullanılması hususlarının ayrıntılı olarak ele alınmasında fayda bulunmaktadır. Nitekim TCK’nun 134. maddesinin gerekçesinde; “Maddenin ikinci fıkrasında, kişinin özel hayatına ilişkin görüntü veya seslerin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu görüntü veya sesler örneğin soruşturma kapsamında hukuka uygun bir şekilde kayda alınmış olabileceği gibi, birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi suretiyle elde edilmiş olabilir. İkinci fıkrada tanımlanan suç, elde edilmiş olan bu ses veya görüntü kayıtlarının ifşasıyla, yayılmasıyla, yani yetkisiz kişilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluşur. Bu ifşanın hukuka aykırı olması gerekir. Bu bakımdan özel hayata ilişkin kayıtların, savcılık veya mahkemeye verilmesi, duruşmada gösterilmesi ve dinlenmesi hâlinde, söz konusu suç oluşmayacaktır. İfşanın, basın ve yayın yoluyla yapılması, söz konusu suçun nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. ” denilmektedir.
TCK’nun 24. maddesinin birinci fıkrasındaki; “Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez” şeklindeki düzenleme ile kanunla verilen görevin yerine getirilmesi bir hukuka uygunluk nedeni olarak öngörülmüştür. Maddede geçen kanun kelimesinden pozitif hukuk metinleri yani yazılı hukuk kuralları anlaşılmalıdır. Kanun hükmünün yerine getirilmesinde, belirli konularda kişiye verilen yetki aynı zamanda o kişinin görevidir. Bu nedenle sözü edilen hukuka uygunluk nedenini görevin ifası kapsamında değerlendirmek gerekir. Zira bir davranışın hukuka uygun olup olmadığını belirlerken yerine getirilen görevin mahiyeti gözönünde bulundurulmalıdır. Kanunun hükmünü yerine getirme çoğunlukla kamu görevlilerine ait olmakla birlikte bu görevin kamu görevlisi olmayan kişilere de verilmesi mümkündür. Örneğin; kolluk görevlilerinin dışında CMK’nun 90/1. maddesinde yazılı şartlar gerçekleştiğinde herkesin yakalama yetkisi bulunmaktadır. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, Ankara, 2013, s. 301-302; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. bası, Ankara, 2013, s. 261-263)
Yazılı hukuk kuralları tarafından açıkça verilmiş bir yetki olmadığı sürece, kişisel verilerin kaydedilmesinde hukuka uygunluktan bahsedilemeyecek ve bu fiil suç teşkil edecektir.
Bir diğer hukuka uygunluk nedeni olan ilgilinin rızası, 5237 sayılı TCK’nun “Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası” başlıklı 26/2. maddesinde; “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez” şeklindeki düzenleme ile hüküm altına alınmıştır. Sözü edilen hukuka uygunluk nedeninin doğabilmesi, rızanın kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olmasına ve kişinin bu hakla ilgili olarak rıza açıklama ehliyetinin bulunmasına bağlıdır. Yine rızanın bir hukuka uygunluk nedeni olabilmesi için fiilin işlenmesinden önce ve en geç işlendiği sırada mevcut olması gerekir. Fiilin işlendiği sırada olmayıp sonradan ortaya çıkan rıza bir hukuka uygunluk nedeni değildir.(İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, Ankara, 2013, s. 285 vd.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. bası, Ankara, 2013, s. 252 vd.)
Konumuzla ilgili son hukuka uygunluk nedeni olan hakkın kullanılmasına gelince; basın hürriyeti Anayasamızın 28. maddesinde; “Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz.
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır…” şeklinde düzenlenmiş, maddenin atıf yaptığı “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26. maddede; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir” hükmüne yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinde de;
“1-Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.
2-Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir” denilmiştir.
Basın özgürlüğü, 26.06.2004 gün ve 25504 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5187 sayılı Basın Kanununun 3. maddesinde; “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.
Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir” şeklinde düzenleme altına alınmış ve sınırları çizilmek istenilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında ifade özgürlüğü konusunda; “demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan birini ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil etmektedir. 10. maddenin 2. paragrafı saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil, incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Bu, yokluğu halinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. 10. maddede güvence altına alınan bu hak, bazı istisnalara tabi ise de, bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerekir” demektedir. (Handysıde/ Birleşik Krallık, B.No: 5493/72, 07.12.1976)
Ceza Genel Kurulunun 20.03.2007 gün ve 65-70 sayılı kararında da belirtildiği gibi; geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser ortaya koyma haklarıdır.
Temelini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi ile Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Kanununun 3. maddesinde düzenlenen basın özgürlüğü ve bu kapsamda bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser ortaya koyma hakkı, TCK’nun 26. maddesinin birinci fıkrasında; “Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez” düzenlemesi kapsamında bir hukuka uygunluk nedenidir. Ancak habere ulaşma, haberi yorumlama ve eleştirme ile haberi kamuya ulaştırmayı kapsayan bu hakkın hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilebilmesi için; haberin gerçek ve güncel olması, haberin kamuyu ilgilendirmesi yani kamuoyunun haberi öğrenmekte menfaatinin bulunması ve haber ile haberin veriliş şeklinin uyumlu olması gereklidir. (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, İstanbul, 2013, 3. bası, s.323; Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, İstanbul, 2010, 6. bası, s.336-338; Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2011, 12. Bası, s.279-282). Nitekim Ceza Genel Kurulunun 24.02.1998 gün ve 386-52 sayılı kararında da aynı hususlara vurgu yapılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
… Bakkallar, Bayiler ve Kuruyemişçiler … üyelerininde bir kısmının oda yönetiminde yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla şikâyetçi olmaları üzerine oda başkanı olan katılan hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın kamuoyuna yansımasından sonra, katılanın oda bütçesinden karşılanan bir eğitim toplantısı için gidilen otelin hamamında bir bayana kese yaptırırken, yönetim kurulu üyesi sanık … tarafından rızası dahilinde çekilen fotoğrafının diğer bir yönetim yönetim kurulu üyesi sanık … tarafından, katılanın rızası dışında “konyatanitim.com” isimli internet haber sitesinde köşe yazarlığı yapan sanık …’a verildiği, sanık …’ın da, yolsuzluk iddialarını ve oda bütçesinden karşılanan semineri haber yaparken dava konusu fotoğrafı kullandığı, bu haberin fotoğrafla birlikte sanık …’in sahibi ve genel yayın yönetmeni olduğu internet sitesinde, sonrasında da ulusal basında ve çeşitli internet sitelerinde yayımlandığı olayda; basın özgürlüğünün fotoğrafların yayımlanmasını da kapsaması, fotoğraf ile birlikte ilgili haberin basının haber verme hakkı sınırları içerisinde, güncel, görünür gerçeğe ve ölçülülük ilkesine uygun olması, hakkında başkanı olduğu oda ile ilgili yolsuzluk iddiaları bulunan katılanın konumu ve yürüttüğü hizmetin niteliği gereği haberin kamuyu ilgilendirmesi, kamuoyunun haberi öğrenmekte menfaatinin bulunması, haberin veriliş şeklinin haberle uyumlu olması, kullanılan ifadelerin ve yayımlanan fotoğrafın, habere konu olayla düşünsel bağlantısının bulunması karşısında sanığa yüklenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun yasal unsurlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, yüklenen suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle beraat kararı veren yerel mahkeme ile bu kararı onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik olmayıp, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi; itirazın kabulü gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.12.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.