Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/93 E. 2015/144 K. 05.05.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/93
KARAR NO : 2015/144
KARAR TARİHİ : 05.05.2015

Davacı Ş.. D..’nin haksız gözaltına alma sonucu uğramış olduğu zarar nedeniyle 1.700 Lira maddi ve 2.000 Lira manevi tazminatın kanuni faizi ile birlikte davalı M.. H..nden tahsili talebine yönelik davanın 5271 sayılı CMK’nun 144/1-c maddesi uyarınca reddine ilişkin, Kahramanmaraş 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.12.2011 gün ve 290 – 304 sayılı hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 04.07.2013 gün ve 10389-18346 sayı ile;
” Ceza Muhakemesi Kanununun 141/1-e maddesi ile ‘kanuna uygun olarak yakalandıktan sonra hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilenler için tazminat’ ödenmesi kabul edilmiş olup, davacı 19.06.2011 tarihinde gözaltına alınmış, 20.06.2011 tarihinde serbest bırakılmıştır. Yapılan soruşturma sonunda davacı hakkında, hakaret suçu nedeniyle düşme, 4320 sayılı Kanuna aykırılık ve eşe karşı yaralama suçlarından ise 25.10.2011 tarihinde beraat hükmü verilmesi nedeniyle bu yakalamanın hukuka aykırı olduğu ve bunun sonucu olarak hak ve nesafet kurallarına göre belirlenecek bir miktar tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekirken ‘davacı hakkında düşme kararı verildiği ve CMK’nun 144/1-c maddesinde düşme kararı verilmesi halinde tazminat istenemeyeceğinden’ bahisle tazminat talebinin reddine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Kahramanmaraş 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 23.10.2013 gün 259-240 sayı ile;
“…Kahramanmaraş 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/422 esas sayılı dosyasında verilen kararın incelenmesinde, müştekisinin B…..sanığının Ş.. D.., suçun; yaralama, hakaret ve ailenin korunmasına dair kanuna aykırılık, suç tarihinin 19.06.2011 olduğu, 25.10.2011 tarih ve 2011/581 karar sayılı ilamı ile sanık Ş.. D.. hakkında hakaret suçundan düşme, 4320 sayılı Kanuna muhalefet suçundan beraat ve eşe karşı kasten yaralama suçundan da beraat kararı verildiği anlaşılmakla 5271 sayılı CMK’nun 141 ve devamı maddelerinde tazminat istemenin koşullarının anlatıldığı, CMK’nun 144/1-c maddesinde vazgeçme nedeniyle düşme kararı verilmesi halinde tazminat istenemeyeceği belirtilmekle sanık hakkında beraat kararı yanında düşme kararı da verildiği, sanığın tüm suçlardan göz altında kaldığı, bu nedenle yasal şartların oluşmadığı” gerekçesiyle direnerek ilk hükümdeki gibi davanın reddine karar vermiştir.
Bu hükmün de davacı vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.02.2014 gün ve 42771 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 4320 sayılı Kanuna aykırılık, hakaret ve eşe karşı kasten yaralama suçlarından yapılan soruşturma sırasında gözaltına alınan ve yapılan yargılama sonucunda hakkında hakaret suçu nedeniyle düşme, 4320 sayılı Kanuna aykırılık, eşe karşı kasten yaralama suçlarından ise beraat hükümleri verilen davacı lehine 5271 sayılı CMK’nun 144/1-c maddesi karşısında tazminat ödenmesine karar verilip verilmeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlığın esasına geçilmeden önce bir kısım Genel Kurul Üyeleri tarafından yerel mahkeme direnme hükmünün kanuni ve yeterli gerekçe içermediğinin ileri sürülmesi üzerine Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca bu hususun ön sorun olarak öncelikle ele alınıp değerlendirilmesi gerekmiştir.
Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK’nun 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacağında şüphe yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkeme tarafından CMK’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca yeniden usulüne uygun olarak hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçe de gösterilmelidir.
İnceleme konusu dosyada, yerel mahkemece hükmün gerekçesinde dava ve savunma dilekçesi ile toplanan delillere yer verilmiş, ulaşılan sonuç ve bozma kararına niçin uyulmadığı denetlenebilir düzeyde açıklanmış olduğundan, hükmün Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nun 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içerdiği kabul edilmelidir.
Önsorunun bu şekilde oy birliğiyle çözümlenmesinden sonra uyuşmazlığın esasını teşkil eden somut olayda hakkında hakaret suçu nedeniyle düşme, 4320 sayılı Kanuna aykırılık, eşe karşı kasten yaralama suçlarından ise beraat hükmü verilen davacı lehine 5271 sayılı CMK’nun 144/1-c maddesi karşısında tazminat ödenmesine karar verilip verilmeyeceğinin belirlenmesine gelince;
İncelenen dosya kapsamından;
Davacının 30.11.2011 havale tarihli dilekçeyle 1.700 Lira maddi ve 2.000 Lira manevi olmak üzere toplam 3.700 Lira tazminatın haksız gözaltı tarihi olan 19.06.2011’den itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalıya yüklenmesini, fazlaya dair hak ve taleplerinin saklı tutulmasını talep ettiği,
Gözaltı takip formundan, davacının Cumhuriyet savcısının talimatı ile 19.06.2011 günü saat 21.30’da; 4320 sayılı Kanuna aykırılık, hakaret ve eşe karşı kasten yaralama suçlarından gözaltına alındığı, 20.06.2011 günü “eşe karşı kasten yaralama” suçundan tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk edildiği, Kahramanmaraş 2. Sulh Ceza Mahkemesinde yapılan sorgusu sonrasında tutuklanma isteminin reddedilmesi üzerine aynı gün saat 11.00’de serbest bırakıldığı,
Yapılan soruşturma sonucunda davacı hakkında; 4320 sayılı Kanuna aykırılık, hakaret ve eşe karşı yaralama suçlarından, 4320 sayılı Kanunun 2/son, TCK’nun 86/1, 86/3-a, 86/3-e, 125/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda da Kahramanmaraş 1. Asliye Ceza Mahkemesince 25.10.2011 gün ve 422-581 sayı ile; hakaret suçundan açılan kamu davasında şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşme, 4320 sayılı Kanuna aykırılık ve eşe karşı kasten yaralama suçlarından ise beraatine karar verildiği, hükümlerin temyiz edilmeksizin 29.11.2011 tarihinde kesinleştiği,
Anlaşılmaktadır.
Haksız ve hukuka aykırı olarak yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası, ülkemizde ilk kez 1961 Anayasasında düzenlenmiş, 30. maddesinde, yakalama ve tutuklamanın hangi hallerde söz konusu olacağı açıklandıktan sonra, maddenin son fıkrasında; “Bu esaslar dışında işleme tâbi tutulan kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar kanuna göre Devletçe ödenir” hükmü yer almıştır.
Anayasada yer alan bu düzenleme doğrultusunda, 15.05.1964 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki” 466 sayılı Kanunun 1. maddesinde 7 bend halinde, tazminatı gerektiren haller ayrıntılı olarak düzenlenmiş, 466 sayılı Kanunun 1. maddesinin 8. bendinde yer alan, “aynı tür suçtan mahkûm olanlar, itiyadi suçlular ve suç işlemeyi meslek veya geçinme vasıtası haline getirenlerin tazminat isteyemeyeceklerine” ilişkin hüküm 10.01.1991 gün ve 3696 sayılı Kanun ile kaldırılmıştır.
Haksız yakalanan ve tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası 1982 Anayasasında da sürdürülmüş, 19. maddesinde yakalama ve tutuklama şartlarına işaret edildikten sonra maddenin son fıkrasında; “Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, kanuna göre, Devletçe ödenir” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan hüküm 17.10.2001 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4709 sayılı Kanunun 4. maddesi ile; “Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir” şeklinde değiştirilmiştir.
Tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinde de kişilerin özgürlüğünün hangi hallerde sınırlandırılabileceği belirlenmiş, maddenin son fıkrasında bu şartlara aykırı davranılması halinde mağdur olan herkesin tazminat istemeye hakkı olduğu esası kabul edilerek, kişilerin keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakılmasının engellenmesi amaçlanmıştır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı CMK’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun yürürlükten kaldırılmış, 5271 sayılı Kanunun Yedinci Bölümünde, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında, 141 ilâ 144. maddelerinde, tazminat isteme şartları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir.
Bu kapsamda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Tazminat istemi” başlıklı 141. maddesi;
“(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a)Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b)Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
c)Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d)Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
e)Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
f)Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g)Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h)Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j)Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
k)(Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.
(2)Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir.
(3)(Ek:18/6/2014-6545/70 md.) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.
(4)(Ek:18/6/2014-6545/70 md.) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder.” hükmünü içermektedir.
Kişilerin suçluluğu kesinleşmiş mahkeme kararı ile sabit olmadan önce uygulanan yakalama ve tutuklama gibi koruma tedbirleri, bir kısım maddi ve manevi zararların meydana gelmesine de neden olabildiğinden, hürriyetten yoksun kalanların haklarının teslim edilmesi amacıyla bu tedbirlerin uygulanması sonucu meydana gelen zararların tazminine yönelik olarak söz konusu düzenleme öngörülmüştür.
Öğretide yer alan yaygın görüşe göre; mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına nazaran, kural olarak Devletin yargılama faaliyetinden dolayı mali sorumluluğu kabul edilmemekte, ancak yasa ile düzenleme yapılması halinde tazminat verilebileceği belirtilmektedir. Yakalama ve tutuklamanın haksızlığını giderici bir müessese olan tazminat sisteminin hukuki niteliği de tartışmalıdır. Haksız yakalanan ve tutuklanan kişilere karşı devletin tazminat sorumluluğunun dayanağı, farklı teorilere dayandırılmış şahsi kusur, yardım, kusursuz sorumluluk, haksız fiil, risk teorisi veya organ teorisi gibi kavramlarla açıklanmaya çalışılmıştır.
Hâkimlerin hukuki sorunluluklarını düzenleyen 6100 sayılı HMK’nun 46. maddesindeki genel kuralın tazminatın dayanağı olduğu görüşü şahsi kusur teorisini açıklamış, haksız yakalanan veya tutuklanan kişilere ödenen paranın tazminat değil devletin bu kişilere yardımı olduğunu ileri süren görüş de yardım teorisini ortaya koymuştur. Risk teorisi ise; toplumda herkesin kanun dışı yakalanma veya tutuklanma tehlikesiyle karşı karşıya bulunmakla beraber, uygulamada ancak bazı kişiler haksız olarak tutuklandığına, kamu düzeni faydası için bazı kimselerin zarar görebildiğine, bu zararın toplum tarafından giderilmesi gerektiğine işaret etmiştir. Devletin kendisine organik olarak bağlı olan organlarının yaptığı işlemlerden doğan zarardan sorumluluğu da organ teorisi ile açıklanmıştır.
Haksız fiil teorisine göre ise, hukuk düzeninin uygun bulmadığı, hukuka, kanuna örf ve adete aykırı olan zarar verici filler haksız filler olup tazminat isteme hakkını doğuracaktır. Haksız fiile dayanan sorumluluk hukukunda da; kişinin hukuka aykırı ve kusurlu eylemleri ile sebep olduğu zarardan sorumluluğunu ifade eden kusur ilkesi ve kusuru aranmaksızın sadece kendisinin zarara sebep olması halinde zarardan sorumluluğunu ifade eden sebebiyet ilkesi olarak iki ilke ortaya çıkmaktadır.
Diğer taraftan, adalet hizmetinin yürütülmesi sırasında bir zarar doğmuşsa kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın devletin sorumlu tutulması gerektiği görüşü de kusursuz sorumluluk teorisi ile açıklanmıştır. Bu konuda, “Devletin tazminat sorumluluğu Anayasanın 2. maddesinde de; ‘Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir’ şeklinde açıklanan ilkede de belirtildiği üzere hukuk devleti sayılmanın bir gereği olarak bireylerin eşitliği, hak ve özgürlüklerin kullanılmasının teminatı olarak kusura dayanmayan (kusursuz) sorumluluk esasına dayanmaktadır” (Mustafa Albayrak-Fatma Özer-Fikret İlhan-Mustafa Erdoğan, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat Davaları, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s.1); “466 sayılı kanunda öngörülen maddi ve manevi tazminatlar, hakimlerin görevlerini yaparken kasıtlı olmayan fakat hizmet kusuru olarak nitelendirilebilecek hatalı davranış ve kararları ya da ihmali hareketleri ile haksız yakalama veya tutuklamaya sebep olduklarının anlaşılması üzerine devletin objektif sorumluluğunun kabul edilmesi nedeniyle ortaya çıkan tazminatlardır” (Hasan Köroğlu, Haksız Tutuklama Tazminatı, Adil Yayınevi, Ankara 1996, s.21) görüşleri ileri sürülmüştür.
Haksız yakalama ve tutuklama nedeniyle tazminat davalarının hukukumuzdaki tarihsel süreci ve hukuki niteliğine ilişkin bu genel açıklamalardan sonra kimlerin tazminat isteyemeyecekleri hususunun değerlendirilmesi de gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nun “Tazminat isteyemeyecek kişiler” başlıklı 144. maddesi;
“(1) Kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan kişilerden aşağıda belirtilenler tazminat isteyemezler:
a) (Mülga: 11/4/2013-6459/18 md.)
b) Tazminata hak kazanmadığı hâlde, sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun hâle dönüşenler.
c) Genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu davası ertelenen veya düşürülenler.
d) Kusur yeteneğinin bulunmaması nedeniyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilenler.
e) Adlî makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlar ” hükmünü taşımaktadır.
Madde gerekçesinde bu madde ile, kimlerin tazminat isteyemeyecekleri tam bir açıklıkla hüküm altına alınmakta, uluslararası normlar, öğretide benimsenmiş görüşler ve yerleşik Yargıtay içtihatları gözetilerek uygulamada doğabilecek tereddütlerin giderilmesinin hedeflendiği açıklanmıştır. Bu madde uyarınca tazminat isteyememe halinden söz edilebilmesi için:
1-Uygulanan koruma tedbirinin yakalama veya tutuklamayla ilgili olması,
2-Yakalama veya tutuklamanın kanuna uygun olarak yapılmış olması gerekmektedir.
Arama ve elkoyma tedbirleri ile ilgili olarak maddenin uygulanması mümkün değildir. Maddede açıkça gözaltından bahsedilmemekle birlikte yakalamanın gözaltıyı da kapsadığı kabul edilmelidir.
Yakalama veya tutuklamanın kanuna uygun olması lazımdır. Yakalama ve tutuklama sırasında kişiye haklarının hatırlatılmaması, yakınlarına bilgi verilmemesi, şartları oluşmadan yakalanma veya tutuklanma gibi durumlarda kanuna aykırı bir yakalama ve tutuklama söz konusu olduğunda kişinin tazminat isteyemeyeceği söylenemez.
Maddenin uyuşmazlık konusu ile ilgili (c) bendinde kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra hakkında genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle kovuşturmaya yer olmadığına veya kovuşturma sonucunda davanın düşmesine veya kamu davasının geçici olarak durdurulmasına veya ertelenmesine karar verilen kişilerin tazminat isteyemeyecekleri öngörülmüştür.
Bu bendin kabul edilmesinin nedeni kişilere yapılan haksızlığın belgelenmesi imkânının bulunmamasıdır. Nitekim madde gerekçesinde bu husus, “tazminat, haksızlığın bir karar veya hükümle belgelenmesini gerekli kıldığından, böyle bir belgelemeyi olanaksız hale sokması nedeniyle, ölüm, genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, zamanaşımı ve benzeri nedenlerle hakkındaki kamu davasının düşürüldüğünden veya ortadan kaldırıldığından veya kovuşturmasına yer olmadığına karar verildiğinden bahisle tazminat istemeyecek, evlenme nedeniyle hakkındaki kamu davasının ertelendiğini veya düşürüldüğünü ileri sürerek tazminat isteminde bulunamayacaklardır” şeklinde açıklanmıştır. Madde gerekçesinde belirtilen ölüm ve zamanaşımı tasarıda yer almasına rağmen kanuna alınmamıştır.
Kişinin tek bir suçtan dolayı kanuna uygun olarak yakalanması veya tutuklanmasından sonra soruşturma veya kovuşturma sonucunda CMK’nun 144/1-c maddesinde belirtilen kararların verilmesi halinde tazminat isteyemeceği hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak kişi aynı anda birden çok suçtan dolayı yakalanmış veya tutuklanmış ise bu suçlardan biri hakkında CMK’nun 144/1-c maddesinde belirtilen şekilde bir karar verilmiş olsa bile, diğer suçların hiç birinden mahkum olmamış, kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatine kararı verilmiş ise artık gerçekleşen yakalama veya tutuklamanın haksız olduğu sabit olduğundan 5271 sayılı CMK’nun 144/1-e maddesi uyarınca hak ve nesafet kurallarına göre belirlenecek bir miktar tazminatın ödenmesine karar verilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacı 4320 sayılı Kanuna aykırılık, hakaret ve eşe karşı kasten yaralama suçlarından yapılan soruşturma sırasında her üç suçtan gözaltına alınmış, hakkında bu suçlardan kamu dava açılmış, yapılan yargılama sonucunda hakaret suçundan şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşme, 4320 sayılı Kanuna aykırılık ve eşe karşı yaralama suçlarından ise beraat kararları verilmiştir. Her ne kadar şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşme kararı verilmesi halinde CMK’nun 144/1-c maddesi uyarınca tazminata hükmonulması mümkün değil ise de, 4320 sayılı Kanuna aykırılık ve eşe karşı kasten yaralama suçlarından dolayı beraat kararı verilmesi nedeniyle haksız bir yakalama söz konusudur. Davacının gözaltına alındığı hiçbir suçtan mahkum olmamış olması ve diğer tüm suçlardan beraatina karar verilmesi karşısında 5271 sayılı CMK’nun 144/1-e maddesi uyarınca hak ve nasafet kurallarına göre belirlenecek bir miktar tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekirken soruşturma ve kovuşturmaya konu suçlardan biri nedeniyle CMK’nun 144/1-c maddesinde yazılı şekilde hüküm kurulduğu gerekçesiyle tazminata hükmonulamaya- cağının kabulü usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, 5271 sayılı CMK’nun 144/1-e maddesi uyarınca davacı lehine hak ve nasafet kurallarına göre belirlenecek bir miktar tazminat ödenmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Bu uyuşmazlık yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı ve ondört Genel Kurul üyesi; “5271 sayılı CMK’nun 144/1-c maddesi hükmü karşısında tazminat şartları gerçekleşmediğinden isabetli olan yerel mahkeme hükmünün onanması gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Kahramanmaraş 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.10.2013 gün ve 259-240 sayılı direnme hükmünün, 5271 sayılı CMK’nun 144/1-e maddesi uyarınca davacı lehine hak ve nasafet kurallarına göre belirlenecek bir miktar tazminat ödenmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.05.2015 tarihinde yapılan müzakerede ön sorun yönünden oybirliğiyle, asıl uyuşmazlık yönünden ise oyçokluğuyla karar verildi.