YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/89
KARAR NO : 2014/226
KARAR TARİHİ : 29.04.2014
Mahkemesi : BAKIRKÖY 10. Asliye Ceza
Günü : 18.09.2012
Sayısı : 650-777
Sanık N.. A..’ın bilinçli taksirle yaralama suçundan 5237 sayılı TCK’nun 89/4 ve 22/3. maddeleri uyarınca 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı kanunun 53/6. maddesi uyarınca sürücü belgesinin 3 ay geri alınmasına ve bu süre içerisinde şoförlük meslek ve sanatının icrasından yasaklanmasına ilişkin, Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.04.2008 gün ve 198-293 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 15.03.2012 gün ve 342-7408 sayı ile;
“1- Sanığın yönetimindeki okul taşıtı olan minibüsüyle seyri sırasında, hızını azaltmaması ve zeminin ıslak olmasının etkisiyle ışık kontrollü kavşağa geldiğinde önünde kırmızı ışıkta bekleyen araca çarpması şeklinde gelişen eyleminde bilinçli taksir koşullarının bulunmadığı halde uygulanması,
2- 5237 sayılı TCK’nın 53/6. maddesinde öngörülen meslek ve sanatın icrasının yasaklanmasına ve sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin tedbirlerin birlikte uygulanamayacağının gözetilmemesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 18.09.2012 gün ve 650-777 sayı ile;
“…Sanığın Karayolları Trafik Yasası hükümlerine göre aracını hava ve yol durumuna göre normal süratle sevk etmesi gerekirken yağmurlu havada ve ışıklı kavşağa yaklaşırken hızını kesmediği ve kazanın oluşuna tam taksirli olarak sebebiyet verdiği mağdurların içerisinde bulundukları aracın şoförünün herhangi bir taksirinin bulunmadığı, yağmurlu havada süratli araç kullanılmasının ışıklı kavşağa yaklaştığında hızını kesmemesi kazayla sonuçlanacağının öngörülebilir bir durum olması karşısında sanığın bilinçli taksirle hareket ettiğini kabul etmek gerekmiştir.
İkinci bozma nedenine gelince verilen kararın doğru olduğu, bozma gerekçesinin uygulama kabiliyetinin bulunmadığı zira sürücü belgesi alınan ve sürücülük yapan sanğın sürücü belgesi olmadan sürücülük mesleğini yürütemeyeceği doğaldır. Dolayısıyla yapılan uygulamada herhangi bir yanlışlık, yasaya aykırılık görülmediği…” gerekçesiyle direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “temyiz isteminin reddi kararının onanması” istekli 25.07.2013 gün ve 136425 sayılı tebliğnamesi ile Özel Daireye, Özel Dairece de Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirip gerçekleştirmediği ile sürücü belgesinin geri alınması ve meslek veya sanatın icrasının yasaklanması güvenlik tedbirlerinin birlikte uygulanmasının mümkün olup olmadığı noktalarında toplanmakta ise de, sanığın direnme kararını süresinde temyiz edip etmediğinin öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın yokluğunda verilen hükmün 7201 sayılı Tebligat Kanununun 35. maddesine göre tebliğ edildiği, süresinde temyiz edilmediğinden bahisle hükmün kesinleşmesine karar verildiği, sanığın 18.02.2013 günlü dilekçe ile hükmü temyiz etmesi üzerine, yerel mahkemece 26.02.2013 gün ve 650-777 sayılı ek karar ile temyiz isteminin süresinde yapılmadığından bahisle reddine karar verildiği, temyiz isteminin reddi kararının da sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyanın, Yargıtay C.Başsavcılığının temyiz isteminin reddi kararının onanması istemli tebliğnamesi ile Özel Daireye, Özel Daire tarafından da Ceza Genel Kuruluna gönderildiği anlaşılmaktadır.
7201 sayılı Tebligat Kanununun 35. maddesi uyarınca yapılan tebliğin geçerli olabilmesi için, ilgilinin kendisine veya adına tebliğ yapılabilecek kimselere belirtilen adreste kanunun gösterdiği usullere göre önceden tebliğ yapılmış olması gerekmektedir.
Somut olayda, sanığın yokluğunda verilen direnme hükmünün 7201 sayılı Tebligat Kanununun 35. maddesine göre tebliğ edildiği belirtilen, “…Mahallesi … Sokak No:.. Esenyurt- İstanbul” adresinde sanığa daha önce tebligat yapılmamıştır. Dolayısıyla 7201 sayılı Tebligat Kanununun 35. maddesinin uygulanma şartları bulunmadığından sanığa gerekçeli kararın tebliği geçersiz olup, sanığın öğrenme üzerine yaptığı temyiz başvurusunun, aynı kanunun 32. maddesi gereğince kanuni süresinde yapıldığının kabulü ile yerel mahkemenin temyiz isteminin reddi kararının kaldırılarak, uyuşmazlığın değerlendirilmesine geçilmiştir.
Sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirip gerçekleştirmediği:
İncelenen dosya kapsamından;
Olay günü sanığın saat 06.50 sıralarında sevk ve idaresindeki minibüsle Florya sahil güney yol Avcılar istikametinde seyir halinde iken kırmızı ışıkta beklemekte olan araca arkadan çarparak, dört kişinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek, bir kişinin ise basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralanmasına neden olduğu,
Trafik kazası tespit tutanağında, kazanın meydana geldiği zaman diliminde havanın yağmurlu ve yolun ıslak olduğunun belirtildiği, sanığın süratli bir şekilde araç kullandığına ilişkin bir bilgiye yer verilmediği,
Doktor raporuna göre sanığın olay sırasında alkollü olmadığı,
Mahkemece yapılan keşfe katılan bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, sanığın tam kusurlu, diğer araç sürücüsünün ise kusursuz olduğunun açıklandığı,
Müştekiler, sanığın kaza öncesinde aracının çok süratli olduğu yönünde beyanda bulundukları,
Suçlamayı kabul eden sanığın, kırmızı ışıkta önündeki araçlar durunca kendisinin de durmak için frene bastığını, ancak aracın durmadığını ve direksiyonun kilitlenerek aracın sürüklenip önünde durmakta olan araca çarptığını ifade ettiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, taksir ve bilinçli taksir kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.
Kural olarak suç; ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Öğretide de benimsendiği üzere, Ceza Genel Kurulunun birçok kararında taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
5237 sayılı TCK’da taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tâbi tutulmuş, kanunun 22. maddesinin 3. fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı hükme bağlanmıştır.
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir halinde ise gerçekleşmesini istemediği bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin hali ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Failin somut olayda tam ya da tali kusurlu olmasının ya da nedensellik bağını kesmediği sürece sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunmasının suçun “bilinçli taksirle” işlendiğinin belirlenmesi açısından belirleyici bir önemi bulunmamaktadır. Failin taksire dayalı kusurluğunun ağırlığı ya da hafifliği ancak TCK’nun 61/1-f maddesi uyarınca temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Alkollü olmayan sanığın gündüz saatlerinde sevk ve idaresindeki araçla sahil yolunda ilerlerken, aracının hızını hava ve yol durumunun gerektirdiği şartlara göre ayarlamaması, yola gereken dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle kırmızı ışıkta beklemekte olan araca arkadan çarparak araç içerisinde bulunan müştekilerin yaralanmasına neden olduğu olayda, havanın yağışlı ve yolun ıslak olduğunu gözönünde bulundurmaksızın dikkatsiz şekilde araç kullanması, aracının hızını hava ve yol durumunun gerektirdiği şartlara göre ayarlamaması sonucu kırmızı ışıkta beklemekte olan araca arkadan çarpması nedeniyle asli ve tam kusuru olan sanığın meydana gelen ve öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmediği ve dosya kapsamı itibarıyla da kırmızı ışıkta beklemeksizin yola devam etmek istediğini gösterir herhangi bir delilin bulunmadığı anlaşıldığından, bilinçli taksirin şartları oluşmamıştır. Öte yandan yerel mahkemece, sanığın olay anında süratli bir şekilde aracını kullandığı belirtilerek, eylemin bilinçli taksirle gerçekleştirdiği kabul edilmiş ise de, süratli araç kullanılması bilinçli taksirle hareket edildiğinin kabulü için tek başına yeterli olmadığı gibi, sanığın süratli araç kullandığını gösterir dosya içerisinde mevcut maddi bir delil de bulunmamaktadır.
Bu itibarla; sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirdiğinin kabulü ile uygulama yapan yerel mahkemenin direnme kararı usul ve kanuna aykırı olup, bozulmasına karar verilmelidir.
Sürücü belgesinin geri alınması ile meslek veya sanatın icrasının yasaklanması güvenlik tedbirlerinin birlikte uygulanmasının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesinde:
5237 sayılı TCK’nun “Güvenlik tedbirleri” başlıklı 53. maddesinin uyuşmazlığa ilişkin altıncı fıkrası; “Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar” şeklinde düzenlenmiş olup, fıkranın açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin tedbirlerden ancak birine karar verilebilecektir. İki tedbire birlikte hükmolunması kanunun açık hükmüne ve kanun koyucunun muradına aykırı olacaktır.
Diğer taraftan, hakkında meslek veya sanatın icrasının yasaklanması tedbirine hükmolunan kişi sürücü belgesi geri alınmadığı için meslek ve sanatın icrası kapsamında olmayacak şekilde günlük hayatında araç kullanmaya devam edebilecektir. Sürücü belgesinin geri alınması ile meslek veya sanatın icrasının yasaklanması güvenlik tedbirlerini birlikte uygulayan yerel mahkemenin direnme kararı bu nedenle de usul ve kanuna aykırı olup, bozulmasına karar verilmelidir.
Sonuç olarak, yerel mahkeme direnme kararının, sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirmediğinin gözetilmemesi ve meslek veya sanatın icrasının yasaklanması ile sürücü belgesinin geri alınması güvenlik tedbirlerine birlikte hükmolunamayacağının değerlendirilmemesi isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.09.2012 gün ve 650-777 sayılı direnme hükmünün,
a) Sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirmediğinin gözetilmemesi,
b) Meslek veya sanatın icrasının yasaklanması ile sürücü belgesinin geri alınması güvenlik tedbirlerine birlikte hükmolunamayacağının değerlendirilmemesi,
İsabetsizliklerinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.04.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.