Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/816 E. 2016/91 K. 23.02.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/816
KARAR NO : 2016/91
KARAR TARİHİ : 23.02.2016

Mahkemesi : … İcra Ceza
Sermaye şirketinin iflasını istememek suçundan sanıklar … ve …’un beraatlerine ilişkin, … İcra Ceza Mahkemesince verilen … gün ve 339-139 sayılı hükmün şikâyetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince … gün ve …-… sayı ile;
“I- Sanık … hakkında kurulan hükme yönelik olarak yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sanığın borçlu şirketin yetkili temsilcisi olmadığının anlaşılması karşısında, şikayetçi vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle sonucu itibariyle doğru bulunan hükmün onanmasına,
II- Sanık … hakkında kurulan hükme yönelik olarak yapılan temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
1- Sanığa yüklenen, ‘yetkilisi olduğu ticaret şirketinin iflasını istememek’ suçunun oluşup oluşmadığının anlaşılabilmesi için öncelikle, İİK’nun 179 ve 6762 sayılı TTK’nun 324. maddesinde öngörülen koşullarda şirketin aktif ve pasif durumunun belirlenerek sonucuna göre şirketin iflasının istenmesi şartlarının bulunup bulunmadığının saptanması gerektiği cihetle; borçlu şirkete ait ticari defterler, bilançolar ve banka hesapları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, şikayet tarihi itibariyle şirketin iflasının istenmesinin gerekip gerekmediği hususu belirlenip sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, sadece vergi dairesine bildirilen bilançoya dayalı ve suça konu takip dosyasındaki borç göz önüne alınmadan düzenlenen yetersiz bilirkişi raporu esas alınarak yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
2- Sanık hakkında açılan, tarafları ve konusu aynı olan, Mahkemenin 2010/340 Esas sayılı dosyasının getirtilerek eylemin tek suç oluşturması nedeniyle mükerrer cezalandırılmaya neden olunmaması açısından dosyaların birleştirilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiş,
… İcra Ceza Mahkemesi ise … gün ve … sayı ile;
“İİK’nun 351. maddesi şikayetçi dilekçe veya beyanında göstermiş olduğu delillerle bağlı olduğunu açıkça zikretmiştir. Bu madde hükmünün tatbiki bakımından şikayet dilekçesi üzerinde yapılan incelemede müşteki vekilince gösterilen deliller; İstanbul 13. İcra Müdürlüğünün 2010/17458 esas sayılı dosyası, temliknameler, icra ve iflas takipleri, sanıkların yetkilisi bulundukları şirketin ticari kayıt ve defterleri, ticaret sicil kayıtları, müvekkilinin ticari defterleri, tanık beyanları ve bilirkişi incelemesi ile yasal deliller. Bu delillerin somut olduğu ifade etme imkanı bulunmamaktadır.
İcra yargılama usul kanunu kendine göre yöntemi olan, meydana gelen uyuşmazlıkları evvelemirde bu yöntemi uygulayarak hükmü bağlamayı hedeflemektedir. Bu hükmün kifayet etmediği ya da yetersiz kaldığı hallerde CMK’nun yargılamaya ilişkin hükümlerini iptal etme yetkisinin bulunduğu tartışmadan ayrıktır.
İİK’nun 349. maddesi nazarı itibara alındığında buradaki yargılama prosedürü iznine müştekiye İİK’nun 351. maddesi gereğince ödevlerini yerine getirmesi için yeteri kadar imkan ve olanak tanımıştır. Ancak davacı kendisine ait ve kendisi tarafından sunulması gereken argümanları sunmamıştır. Dolayısı ile mahkememiz ancak davacıda olmayıp ta bir başka kimsede olan delilleri göstermişse tedarik etme ve onları dikkate alıp değerlendirmekle görevlidir.
Bu görevin genişletilmesi imkan ve kabiliyeti bulunmamaktadır. Aksi halde kanun koyucunun 351 ve 349. madde ile kaleme aldığı usulün içtihatlarla bertaraf edilmesi gibi istenmeyen bir sonuca neden olunacaktır.
Bu bağlamda mahkememiz takip borçlusunun ticari verilerine erişmek için gerekli ara kararlarını oluşturmuştur. Örneğin, borçluya ticari defterlerini sunması için özellikle 28.06.2011 tarihli ara kararları ile tamamen tahkikat için gerekli olan argümanları aramaya bulmaya ve onları referans almayı özgülemiştir. Ancak mahkemenin bu çabası kısmen karşılanmıştır.
Dosya içerisinde bulunan Kocaeli Vergi Dairesi Başkanlığı Alemdar Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün göndermiş olduğu 30.05.2011 tarih ve 17714 sayılı yazıya istinaden şirkete ait belli bir periyota dair bilançolar gelmiştir. Bu bilanço tek başına ticari şirketin takipten önceki 2 yıl ve sonraki 1 yılı ticari hareketlerinin seyrini ve hareketlerini okumaya analiz etmeye elverişlidir. Bilançolar özü itibarıyla günlük hesap hareketlerini toplamından oluşan şirketin genel yapısı sevk ve idaresi dengesi alacaklı ve borç kalemleri ile öz sermayesini göstermeye ve kanıtlamaya muktedirdir. Bu ihtilaf ticari defterler için geçerli değildir dolayısı ile bilançolar tek başına ve ticari defterlerden bağımsız olarak belli bir periyotta şirketi şirketi tanımaya elverişli bilgi sunacak mahiyettedir. Bu bilgi varken özellikle şirketin muhasebe kayıtlarını arama bulma külfeti ortadan kalkmaktadır. Bunu bilen kanun koyucu tüzel kişilerin devletle olan dikey ilişkilerinde defterleri değil, bilançoları esas almaktadır. Bu bilanço matrahın tayini için gerekli maksimum ve optimum bilgiyi sunmaktadır. Dosyanın bilirkişilere tevdii ile alınan bilirkişi raporunda şirketin 2006-2010 yıl sonları itibari ile kayden varlıkları ile borçlarının tamamını ödeyebilecek durumda bulunduğu dolayısı ile kaydı iflas durumunun söz konusu olmadığı kanaat ve sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, şirket yetkililerinin henüz ekonomik etkinliklerine devam edecek etkinlikte bulanan bir şirketin sorumluları olarak iflasını istemelerini gerektiren koşulların tahakkukundan söz etmenin olanaksızlığı gözetilerek, 345/a maddesi böyle bir suçtan dolayı kişinin cezalandırılmasını ancak bilanço dengesinin negatif anlamda bozulmasını aramaktadır. Maddi unsurla özleşen bu olgunun gerçekleştiğini iddia etmek mümkün değildir, kuşkuya dayalı olarak mahkumiyet hükmü vermek icra ceza hukuku ve yargılama hukukunun hedefleri ile bağdaşmaz. O halde unsurları oluşmayan suçtan dolayı sanıkların beraatine karar verilerek hüküm kurulmuştur” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de şikayetçi vekili tarafından tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 10.12.2014 gün ve 254562 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Her ne kadar direnme hükmünde sanık … hakkında da beraat hükmü kurulmuş ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamede bu sanığın da adına yer verilmiş ise de, sanık … hakkında kurulan ilk beraat hükmünün Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleştiği, müşteki vekilince de sadece sanık … yönünden verilen direnme hükmünün temyiz edildiği anlaşıldığından inceleme sanık … hakkında kurulan hükümlü sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sermaye şirketinin iflasını istememek suçundan sanık hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; öncelikle sanığın direnme kararından sonra temyiz aşamasında ölmesi hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak çıkartılan güncel nüfus kayıt örneğinde sanığın direnme hükmünden sonra 04.04.2015 tarihinde öldüğü bilgisinin yer aldığı anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam olunacağı, hükümlünün ölümü halinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte müsadere ve yargılama giderine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
Buna göre; kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi halinde ise yerel mahkemece düşme kararı verilecektir. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirmesi nedeniyle iştirak halinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak ölümden önce tahsil edilmiş olan para cezaları mirasçılara iade edilmeyecek buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) vasıtasıyla alınan nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması durumunda ölümün kamu davasının düşürülmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz merciince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilerek, yerel mahkemelerce mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak alınan güncel nüfus kayıt örneğinde sanık …’in direnme hükmünden sonra 04.04.2015 tarihinde öldüğü belirtildiğinden, 5237 sayılı TCK’nun 64. maddesi uyarınca ölümle ilgili mahallinde araştırma yapılarak karar verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, sanık hakkındaki direnme hükmünün, gerekli araştırmanın mahallinde yapılıp ölümün yerel mahkemece tespiti ile sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK’nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün verilmesinin temini için sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- … İcra Ceza Mahkemesinin … gün ve … sayılı direnme hükmünün, sanığın direnme kararından sonra 04.04.2015 tarihinde öldüğü belirtildiğinden gerekli araştırmanın mahallinde yapılıp ölümün yerel mahkemece tespiti ile sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK’nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün verilmesinin temini için sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.02.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.