Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/815 E. 2015/71 K. 24.03.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/815
KARAR NO : 2015/71
KARAR TARİHİ : 24.03.2015

Tebliğname :2013/217617

Mahkemesi : ESKİŞEHİR 2. Asliye Ceza
Günü : 08.05.2013
Sayısı : 85-329

Sanık S.. A..’ın katılan İ.. K..’yi, sanık S.. A..’ın ise katılan H.. Ç..’i kasten yaralama suçundan haklarında 5237 sayılı TCK’nun 27/2. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin, Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 30.12.2008 gün ve 111-701 sayılı hükmün katılanlar İ.. K.. ve H.. Ç.. tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 24.12.2012 gün ve 13998-45436 sayı ile;
“…sanık S’ın katılan İlhami’yi hayati tehlike geçirecek şekilde yaralama ve S’ın katılan H’i yaralama suçundan ceza verilmesine gerek olmadığı kararı verilmiş ise de; olayda meşru savunma koşullarının bulunmadığı, diğer sanıkların saldırısının haksız tahrik olarak değerlendirilebileceği gözetilmeden sanıkların atılı suçtan cezalandırılması yerine yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesi ise 08.05.2013 gün ve 85-329 sayı ile;
“… Mağdurların, sanık S’ın akrabaları olan M. A isimli kişiye serzenişte bulunması halini kavga çıkartmaya bahane olarak gören ve ellerinde kürek, sopa ve demir çubuk ile sanıkların bulunduğu yere topluca gelen kişiler oldukları, o an itibarı ile ne sanık S’ın ne de sanık S’ın elinde ya da yanında bir sopa ve başka bir kavga aracının bulunmadığı, saldırıyı başlatan kişilerin mağdurlar olduğu, sanık S ve tanık olarak dinlenen H.ın bu kavgayı yatıştırmak ve sanık S’ı darbelerden kurtarmak için uğraşan kişiler oldukları, babası olan sanık S’ı ellerinde demir kürek, sopa ve demir gibi eşyalar bulunan saldırgan grubun elinden alıp kurtaramayacağını düşünüp, üzerinde bulunan çakı bıçağını eline almak zorunda kalan ve saldıran kişilere doğru bu bıçağı çaresizce kullanan kişinin sanık S olduğu, eğer ki bu hal bir meşru müdafaa değil ise sanık S’ın babasının uğradığı bu haksız saldırıyı nasıl durdurması ve engellemesi gerektiği, evlerinin önünde babasını bu saldırıdan nasıl kurtarması gerektiği, bu kavganın oluşumuna sebebiyet vermeyen sanık S’ın kendisine evi önünde saldıran daha kalabalık ve ellerinde hukuken silah niteliğinde eşyalar olan gruba karşı kendisini korumaya ve saldıran kişileri def etmeye yönelik eylemde bulunmaktan başka bir şey yapmadığı” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de katılan H.. Ç.. tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.12.2014 gün ve 217617 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Direnme kararının sadece katılan H.. Ç.. tarafından temyiz edildiği anlaşılmakla; inceleme sanık S.. A..’ın katılan H.. Ç..’e yönelik eylemi nedeniyle kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 27/2. maddesinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının tespitine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay günü saat 19.30 sıralarında sanıklar S.. A.. ile oğlu S. A’ın evlerinin önünde oturdukları sırada daha önce de sürekli alkol alıp nara atarak etrafa rahatsızlık vermesi nedeniyle hakkında karakola şikayette bulundukları ve mahalleden gönderilmesi için imza topladıkları, bu nedenle de aralarında husumet bulunan M.. K..’yi yine alkollü vaziyette evinin camından sarkarak bağırdığını görmeleri üzerine , M.. K..’yi sessiz olması hususunda uyardıkları, bunu duyan ve M.. K.. ile aynı evde oturan kardeşi H. K.nin diğer kardeşi İ.. K..’ye telefon açarak olayı anlatması üzerine, İ.. K..’nin o sırada evde bulunan, katılan H.. Ç.. ile F.. Ç.. ve Dilek Köse’yi de alıp olay yerine geldikleri, taraflar arasında kavganın başladığı, kavgayı duyan ve yakınlarda oturan E. Ç, M. Ç ve S Ç’in de kavgaya katıldıkları, kavganın çıkmasına sebep olan M.. K..’nin eve girip aldığı alkolün etkisiyle sızıp uyuduğu, kavga devam ederken ihbar üzerine olay yerine intikal eden polisin olay yerinde 90 cm ile 48 cm uzunluğunda iki odun parçası bulduğu, E. Ç. ve H.. Ç..’in S.. A..’da bıçak olduğunu söylemesi, S.. A..’ın da bıçağını babası sanık S.. A..’a verdiğini beyan etmesi üzerine sanık S.. A.. üzerinde yapılan aramada katlanabilir kapalı halde 8 cm açık halde 15 cm ebadındaki çakının ele geçirilip muhafaza altına aldığı, Katılan H.. Ç.. hakkında Eskişehir Yunus Emre Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen 23.06.2006 günlü adli muayene raporunda; genel durumunun iyi ve şuurun açık olduğu, sağ frontalde 3 cm’lik cilt kesisinin sütüre edildiği, yarasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu açıklamalarına yer verildiği, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Eskişehir Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen 12.01.2007 günlü raporda ise; yara izinin sabit eser niteliğinde olmadığının belirtildiği,
Sanık hakkında Eskişehir Yunus Emre Devlet Hastanesince düzenlenen 23.06.2006 günlü adli muayene raporunda ise; sol parietal bölgede 3 cm’lik, sağ parietolda 2 cm’lik kesinin bulunduğu ve yarasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu açıklamalarına yer verildiği, Ayrıca kavgaya karışan ve inceleme kapsamı dışındaki Hüseyin Köse, A.. A.. ve S.. A..’ın adli muayene raporlarına göre basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralandıkları, F.. Ç.. ve İ.. K..’nin yaralanmalarının ise; yaşamlarını tehlikeye sokan bir duruma neden olduğu, Kavga sırasında katılan ile olaya karışan akrabalarının sanık ve ailesinin ellerinde silah olduğunu beyan etmeleri üzerine sanık S.. A.. ve ailesinin evinin arandığı ancak herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı, Anlaşılmaktadır.
Katılan H.. Ç.. kollukta; olay günü saat 19.30 sıralarında kayınbiraderi İlhami’nin evinde kendisi, eşi F. ve D ile otururken H. K.nin telefonla arayarak aşağıdaki komşuları ile aralarında problem çıktığını ve gelmelerini istemesi üzerine İ, F. ve D’in olay yerine gittiğini, kendisinin de sigara almak için gittiği marketten dönerken kalabalığı görünce yanlarına vardığında eşi F. ile İ’nin yerde yattıklarını, S, S ve A.. A.. isimli şahısların ellerinde sopalar ile hakaretlerine devam ettiklerini, tam karısını kaldırmak için eğildiğinde sanık S’ın fırlattığı odunun kafasına isabet ettiğini, S’ın elinde bıçak, S’ın elinde ise silah olduğunu, oğlu E’i öldürmekle tehdit ettiklerini, şahısların kavgayı tamamen planlı gerçekleştirdiklerini beyan etmiş,Cumhuriyet savcılığında; olayın başlangıcı konusunda benzer şekilde anlatımda bulunmakla birlikte farklı olarak; kendisine sanık S ve S’ın vurduğunu, beyanını bu şekilde düzelttiğini ifade etmiş, Duruşmada ise; sanık S’ın elindeki sopa ile kendisine vurduğunu, taş ve sopa ile saldırdığını, o an başka vuran olup olmadığını hatırlamadığını, olayın içinde olmadığını, kendisine vuran Süleyman’dan şikayetçi olduğunu ve katılmak istediğini belirtmiş,Tanık H.. Ş..; komşusu S ile kapının önünde çay içerken daha önce de bir çok kez içip içip bağıran M A’nin yine bağırmaya başladığını, S’ın “yeter artık bağırma, senin yüzünden şurada oturup sohbet edemiyoruz” demesi üzerine diğerlerinin olay yerine geldiğini, F’nin “bağıracak, biz rahatsız olmuyoruz” diye söylendiğini ve Hl’in çocuklarının S.ye vurmaya başladıklarını, kendisinin kavgayı aralamaya çalıştığını ancak tarafları ayıramayınca polisi çağırdığını, kimin kime vurduğunu görmediğini, H’in elinde kürek, H’de de demir olduğunu gördüğünü anlatmış,Sanığın eşi olan ve hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen A.. A..; komşuları M.. K..’nin sürekli alkol alarak gece geç saatlerde evinin camından sokağa karşı naralar atması nedeniyle eşi ve oğlunun geçmiş tarihlerde bu şahsı kolluğa şikayet ettiklerini, bu nedenle aralarında husumet bulunduğunu, olay günü eşi S ve oğlu S ile evlerinin önünde dururken M.. K..’nin akrabaları olan H, F, M ve E’in yanlarına geldiklerini, bu sırada M. A’nin yine evinin camından sokağa karşı ağza alınmayacak küfürler ederek bağırdığını, eşi S.ın gelen dört şahsa hitaben “be kardeşim, hakkından gelin, bağırtmayın şu adamı” diye söylenmesi üzerine F.nin eşine hitaben; sinkaflı biçimde “niye bağırtmayacağız, memnun değilseniz gidersiniz” dediğini, önce E.’in eşine saldırdığını, daha sonra hepsinin üzerlerine geldiğini, bu sırada diğer akrabaları olan İ, H, D ve S’ın da olay yerine gelerek kavgaya karıştıklarını, kendilerini tehdit ettiklerini, kavga sırasında bıçağı kimin kullandığını görmediğini belirtmiş,Hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşen inceleme dışı sanık H. K aşamalarda özetle; kardeşi M evinin camından nara atınca sanık S ve oğlunun evlerine taş atmaya başladıklarını, kendisinin de olayların büyümesini engellemek için diğer kardeşi İ’yi aradığını, İlhami’nin hanımı ve ablasıyla geldiklerini, bir süre sonra da H.. Ç..’in gelerek kendi tarafından olanları içeri aldığını, karşı tarafın ellerinde sopalar olduğunu, kendisine sopayla vurduklarını, şahısların kavgayı tamamen planlı gerçekleştirdiklerini söylemiş,Hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşen inceleme dışı katılan sanık E. Ç; dışardaki gürültüyü duyup olay yerine gittiğinde S’ın elinde bıçak, S.ın elinde silah, taş, sopa gördüğünü, S’ın kendisine vurup ölümle tehdit ettiğini beyan etmiş,Hakkındaki beraat hükmü kesinleşen inceleme dışı sanık D. K; M.. K..’nin eşinin erkek kardeşi olduğunu ve alkolü fazla kaçırdığı zamanlarda kendisini kaybettiğinden ne yaptığını bilmediğini, olay günü de alkollü olup bağırırken komşuları A, S ve Sl’ın ellerinde sopalarla kapılarının önüne gelerek “susturun şu adamı” diyerek kendilerine saldırdıklarını, arbede yaşandığını, kalabalık olduğundan kimin kime vurduğunu görmediğini anlatmış,Hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşen inceleme dışı sanık M. Ç.; kavgayı duyup gittiğini, karşı tarafın ellerinde sopalar olduğunu belirtmiş,
Hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşen inceleme dışı sanık S. Ç; olay günü evinde iken amcası H.. Ç..’in kendisini arayarak yengesi F’nin kafasının kanadığını araba getirmesini istemesi üzerine olay yerine gittiğinde S. ve oğlu S’ın ellerinde sopalar olduğunu, kavgaya karışmadığını ifade etmiş,Hakkındaki beraat hükmü kesinleşen inceleme dışı katılan sanık F.. Ç..; abisi alkol alıp bağırınca karşı tarafın evi basmaya geldiğini, bu sırada kardeşinin telefon ederek “gelin, şu abim M. A’yi sakinleştirelim” demesi üzerine kendilerinin gittiğini, şahısların evin camına taş attıklarını, bir şey demeye kalmadan kendilerine saldırdıklarını, kardeşinin yanına giderken S’ın sert bir cisimle arkadan başına vurması üzerine bayıldığını, sonrasında ne olduğunu hatırlamadığını söylemiş,Hakkındaki beraat ve ceza verilmesine yer olmadığı hükümleri kesinleşen inceleme dışı katılan sanık S.. A..; M.. K.. küfür edip bağırınca diğerlerinin geldiğini, ellerinde sopa ve demirlerle saldırmaları üzerine kendisini korumak için çakı bıçağını cebinden çıkararak rastgele salladığını beyan etmiş, Hakkındaki beraat hükmü kesinleşen inceleme dışı katılan sanık İ.. K..; kardeşi H. K.nin evlerini arayarak evlerinin taşlandığını, kendilerini döveceklerini belirtmesi üzerine gittiğinde kardeşinin komşularıyla tartıştığını gördüğünü, bu sırada abisi ve komşularının birbirlerine girdiklerini, S’ın aniden kasığına bıçak salladığını, onları aralamaya çalışırken hiç ilgisi olmadığı halde bıçaklandığını belirtmiş, Sanık S.. A.. kollukta; M.. K..’nin evinin yanında oturduğunu, bu şahsın alkolik olduğunu, içip içip gece geç saatlerde evinin camından sokağa karşı naralar atması nedeniyle geçmiş tarihlerde kendisini karakola şikayet ettiklerini, hatta mahalleden attırmak için imza topladıklarını, bu nedenle aralarında husumet olduğunu, olay günü oğlu Serdal ile evin önünde dururken M.. K..’nin yine evinin camından sarkmış alkollü vaziyette sokağa karşı küfürler ederek bağırdığını, eşinin ve M.. K..’nin akrabaları Halil, Feride, Mustafa, Engin’in de yanlarına geldiklerini, gelen şahıslara M. A’yi göstererek “bağırtmayın şu adamı, yeter artık” dediğini, F’nin kendisine “niye bağırtmayacak mışız” diyerek hepsinin kendilerine saldırdıklarını, yine yanlarına gelen M.. K..’nin akrabaları olan ……….. da kavgaya karıştığını, kavga sırasında karşı taraf çok kalabalık olduğu için kimin kime vurduğunu seçemediğini, ancak kendisinin kimseye vurmadığını, Cumhuriyet savcılığında; emniyetteki ifadesini aynen tekrar ederek, E, S ve F.nin demir inşaat çubuğuyla kendisine vurduklarını, Duruşmada ise, olay günü evlerinin önünde S ve komşuları ile oturduğunu, kavga niyetlerinin olmadığını, diğerlerinin kendilerine saldırdığını, kalabalıkta kimin kendisine vurduğunu bilmediğini, muhtemelen E ile S’ın vurduğunu, kendi elinde bir şey olmadığını, sadece kendilerini koruduklarını savunmuştur.Meşru savunma, gerek 765 sayılı Kanunun 49/2. maddesinde, gerekse 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 25. maddesinde bir “hukuka uygunluk nedeni” olarak düzenlenmiştir. Meşru savunmanın şartlarına ilişkin olarak 765 ve 5237 sayılı Kanunlar arasındaki en önemli fark, “meşru savunma yoluyla korunan hakkın niteliğine” ilişkindir. Bunun dışındaki şartlar açısından her iki düzenleme ile yerleşik uygulamalar arasında ciddi bir fark bulunmamaktadır.
765 sayılı TCK’nun 49/2. maddesindeki düzenleme; “Gerek kendisinin, gerek başkasının nefsine veya ırzına vuku bulan haksız bir taarruzu filhal def’i zaruretinin bâis olduğu mecburiyetle işlenilen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” şeklinde olup, anılan düzenleme ile meşru savunmanın, kişinin kendisinin veya başkasının sadece nefsine veya ırzına yönelik saldırılarda söz konusu olabileceği hüküm altına alınmıştır. Uygulamada en geniş yorumla maddenin “diğer kişilik haklarına yönelik saldırılarda” dahi uygulanabileceği kabul edilmiş ise de, mal varlığına yönelik saldırıları önlemek maksadıyla işlenen fiiller bu kapsamda değerlendirilmemiştir.
Buna karşılık, 5237 sayılı TCK’nun 25/1. maddesinde; “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” şeklinde daha geniş bir hükme yer verilmiştir. Anılan düzenlemeye göre, meşru müdafaanın kabulü için saldırının “korunmaya değer nitelikteki herhangi bir hakka yönelmiş olması” yeterli görülmüştür.
Gerek öğretide, gerekse yerleşmiş yargısal kararlarda vurgulandığı üzere; 765 sayılı TCK’nun 49/2 ve 5237 sayılı TCK’nun 25/1. maddelerinde düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle de eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
1- Saldırıya ilişkin şartlar:
a) Bir saldırı bulunmalıdır.
b) Bu saldırı haksız olmalıdır.
c) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.
d) Saldırı ile savunma eşzamanlı bulunmalıdır.
2- Savunmaya ilişkin şartlar:
a) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkanının bulunmamasıdır.
b) Savunma saldırana karşı olmalıdır.
c) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.
Savunmanın, meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, “sınırın aşılması” söz konusu olabilmektedir.
Sınırın aşılmasını 765 sayılı TCK’na göre oldukça farklı şekilde düzenleyen 5237 sayılı TCK’nun 27. maddesinde; “(1)Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez” denilmektedir. Kanun maddesi ve gerekçedeki anlatımın aksine öğretide kabul edilen görüşe göre, “Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması” ibaresini “Hukuka uygunluk hallerinde sınırın aşılması” olarak anlamak gerekir. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. Bası, Ankara, 2013, s. 413-425; Ersan Şen,Yeni TCK Yorumu, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2006, C.1, s.74-77; Mahmut Koca, Yeni TCK’nda Hukuka Uygunluk Nedenleri, Ceza Hukuku Dergisi, S.1, Ekim 2006, s.111 vd.; Sedat Bakıcı, Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 2. Bası, s.615 vd.; Haydar Metiner-Ahsen Koç, TCK Genel Hükümleri, Ankara, 2008, C.1, s. 692 vd.) Nitekim 5271 sayılı CMK’nun hüküm çeşitlerini düzenleyen 223. maddesinin sistematiği de bu anlayışı desteklemektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda dört hukuka uygunluk nedeni düzenlenmiş olup, bunlar; meşru savunma, hakkın kullanılması, kanunun emrini ifa ve ilgilinin rızasıdır. Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyeceğinden, fail hakkında 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendi uyarınca beraat kararı verilecektir. Buna karşın, “sınırın aşılması” bir hukuka uygunluk nedeni olmayıp, TCK’nun 27. maddenin 1. fıkrasındaki durum itibarıyla kusurluluğu azaltan, 27. maddenin 2. fıkrasındaki durum itibarıyla da kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden bir tanesidir. Başka bir deyişle, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde “beraat” kararı değil, anılan maddenin 1. fıkrasına göre indirimli ceza veya 2. fıkrasına göre CMK’nun 223. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi gözetilerek “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilecektir.
TCK’nun 27. maddesinin 1. fıkrasında, fail bir hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmakta ise de, bunu bilerek ve isteyerek yani kasten yapmamaktadır. Ancak, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılabiliyorsa, fail sınırı kast olmaksızın aşmış olması dolayısıyla taksirinden sorumlu tutulmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun 27. maddesinin 2. fıkrasında, hukuka uygunluk nedenlerinden sadece meşru savunma için sınırın aşılmasına ilişkin özel bir düzenleme öngörülmüştür. Buna göre bu hükmün uygulanabilmesi için;
1- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,
2- Saldırıya ilişkin şartların var olması,
3-Savunmaya ilişkin şartlardan “ölçülülük ya da orantılılık” şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,
4- Sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi halinde, meşru savunmada sınırı aşan faile CMK’nun 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmeyecektir. Bu durumda, kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü heyecan, korku veya telaş dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla, belirleyici olan maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira kişi sırf maruz kaldığı saldırının etkisiyle, “heyecan, korku veya telaşa” kapılarak meşru müdafaada sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık saldırının etkisinin yanında, saldırıdan kaynaklanmış olsa bile, öfke gibi nedenlerle sınır aşıldığında ise aynı korumadan faydalanılması söz konusu olmayacaktır. Başka bir deyişle, failin amacı, saldırının defedilmesinden çok, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru savunmada sınırın aşılması değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 06.05.2014 gün ve 1557-233, 05.10.2010 gün ve 175-182 ile 31.03.2009 gün ve 201-81 sayılı kararında da aynı hususlara vurgu yapılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu ele alınıp değerlendirildiğinde;
Olay günü hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen M.. K..’nin aldığı alkolün etkisiyle evinin camından bağırarak etrafa rahatsızlık vermesi üzerine daha önce de aynı şekilde bir çok kez taşkınlık yaptığı için kolluğa müracaatta bulunan ayrıca anılan şahsı mahalleden uzaklaştırmak için imza toplayan sanık S ile oğlu S’ın M.. K..’yi uyarmasıyla aralarında sözlü bir tartışma yaşandığını duyan sanığın eşi A.ile M.. K..’nin akrabaları olan …………… ve katılan H.. Ç..’in de olay yerine geldiği, aralarında ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığı belli olmayacak biçimde kavga çıktığı kavga esnasında E ve S’ın sanığa; M, H ve katılanın sanığın oğlu S’a, S’ın adli emanetteki bıçakla İlhami’ye, ayrıca sert bir cisimle F’ye, sanık S’ın elindeki odun parçasını fırlatmak suretiyle katılana saldırdığı, olay neticesinde katılan ile H. K, A.. A.., S.. A.. ve sanığın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde, F.. Ç.. ve İ.. K..’nin ise yaşamlarını tehlikeye sokan bir duruma neden olacak şekilde yaralandıkları anlaşılmaktadır.
Bu şekilde gerçekleşen olayda, sanığın hukuka uygunluk nedenlerinde sınırı aşıp aşmadığının belirlenebilmesi için öncelikle meşru savunma şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi gereklidir. İlk haksız hareketin kimden kaynaklandığı sabit olmayan kavga ortamında, katılana odun parçası fırlatarak yaralanmasına sebep olan sanığın savunmada zorunluluk bulunmadığı halde kavgaya katılmak amacıyla hareket ettiği, bu nedenle katılanın saldırısını defedecek şekilde savunma yapma mecburiyetinin bulunmadığı yani “savunmanın zorunluluğu” şartının gerçekleştiğinden bahsedilemeyeceği göz önüne alındığında meşru savunmanın şartlarının oluştuğundan söz edilemez.
“Savunmanın zorunluluğu” şartının bulunmaması nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiği kabul edilemeyeceğine göre; bu durumda TCK’nun 27/2. maddesinde düzenlenen sınırın aşılmasının da uygulama yeri olmadığından yerel mahkemece sanık hakkında TCK’nun 27/2. maddesi gereği ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olup sanığın olayda meşru savunma sınırını mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaş ile aştığını kabul ederek 5237 sayılı TCK’nun 27. maddesinin 2. fıkrası uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar veren yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dokuz Genel Kurul Üyesi; direnme kararının isabetli olduğu ve onanması gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1-Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.05.2013 gün ve 85-329 sayılı direnme hükmünün sanık hakkında şartları oluşmadığı halde TCK’nun 27/2. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.03.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.