Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/813 E. 2018/285 K. 12.06.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/813
KARAR NO : 2018/285
KARAR TARİHİ : 12.06.2018

Mahkemesi :Ceza Dairesi

Sanık …’un beş ayrı irtikap, sanık …’ın rüşvet ve yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama (nüfuz ticareti) suçlarından beraatlerine ilişkin, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen 24.09.2014 gün ve 8-7 sayılı hükümlerin, katılan Maliye Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istemli 11.12.2014 gün ve 8-7 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Sanık … hakkında görevi kötüye kullanma suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar, itiraz merciince itirazın reddine karar verilmek suretiyle kesinleşmiş olup temyizin kapsamına göre inceleme, sanıklar … ve … hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; sanık … hakkında beş ayrı irtikap, sanık … hakkında da rüşvet ve yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama (nüfuz ticareti) suçlarından kurulan beraat hükümlerinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, öncelikle;
1- Sanıklardan … hakkında yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama (nüfuz ticareti) suçundan kurulan hükmü Maliye Bakanlığının temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı,
2- Her iki sanık hakkında tüm suçlardan eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı,
Hususlarının ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
1- Sanıklardan … hakkında yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama (nüfuz ticareti) suçundan kurulan hükmü Maliye Bakanlığının temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığının incelenmesinde;
İncelenen dosya kapsamından;
Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesince 20.09.2010 gün ve 189-239 sayı ile; suç tarihlerinde ikisi de birinci sınıf hâkim olup İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak görev yapan sanık … hakkında beş ayrı irtikap suçundan, İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak görev yapan sanık … hakkında da; adli tatilde geçici yetkili mahkeme başkanı sıfatıyla yargılamasına katıldığı İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan 2008/236 Esas sayılı davada, temin ettiği haksız menfaat karşılığı tutuklu sanık …’un salıverilmesine karar verdiği iddiasıyla rüşvet alma suçundan, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ve yargılama yapan heyete dahil olmadığı 2007/375 Esas sayılı davada da, elde ettiği haksız menfaat karşılığında tutuklu sanıkların salıverilmelerini sağlamak için mahkeme başkanı sanık …’la bağlantı kurduğu iddiasıyla yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama (nüfuz ticareti) suçundan son soruşturmanın açılmasına karar verildiği,
İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Özel Dairece, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 18. maddesi uyarınca davanın Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğüne bildirilmesi üzerine Maliye Bakanlığı vekilinin 18.06.2012 havale tarihli dilekçesiyle, sanıkların adlarını yazıp atılı suçları da “irtikap, rüşvet almak” şeklinde belirterek davaya katılma isteminde bulunduğu,
Özel Dairece 19.09.2012 tarihinde yapılan oturumda, suçtan zarar görme olasılığı bulunduğundan bahisle Maliye Bakanlığının irtikap ve rüşvet suçlarından davaya katılmasına karar verildiği, yapılan yargılama sonucunda da atılı suçların sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığı gerekçesiyle beraatlerine karar verildiği,
Katılan Maliye Bakanlığı vekilinin 17.10.2014 havale tarihli temyiz dilekçesinde ise; sanıkların adları ve temyize konu suçlar arasında irtikap ve rüşvet alma suçlarının yanında “yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama” suçu da yazılarak beraat hükümlerinin temyiz edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için konuya ilişkin kanuni düzenlemelerin ve kavramların incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 18. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, aynı Kanunun 17. maddesinde belirtilen; bu Kanunda düzenlenen suçlar, 4389 sayılı Bankalar Kanununda yazılan suçlar ve irtikâp, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarının açıklanması veya açıklanmasına sebebiyet verme suçlarından veya bu suçlara iştirak etmekten sanık olanlar hakkında açılan davaların Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğüne bildirileceği, Maliye Bakanlığı avukatının yazılı başvuruda bulunması hâlinde Maliye Bakanlığının başvuru tarihinde müdahil sıfatını kazanacağı açıkça hüküm altına alınmıştır.
Bununla birlikte, 5237 sayılı TCK’nun suç tarihinde yürürlükte bulunan “Yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama” başlıklı 255. maddesi; “Görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir işi yapabileceği veya yaptırabileceği kanaatini uyandırarak yarar sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde iken, suç tarihinden sonra 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 89. maddesiyle “Nüfuz ticareti” başlığıyla;
“(1) Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya bir başkasına menfaat temin eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kişinin kamu görevlisi olması halinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır. İşinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi ise, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Menfaat temini konusunda anlaşmaya varılması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
(3) Birinci fıkrada belirtilen amaç doğrultusunda menfaat talebinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi ya da menfaat teklif veya vaadinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi hallerinde, birinci fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.
(4) Nüfuz ticareti suçuna aracılık eden kişi, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.
(5) Nüfuz ticareti ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü gerçek kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilileri, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.
(6) İşin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunmanın müstakil bir suç oluşturduğu hallerde kişiler ayrıca bu suç nedeniyle cezalandırılır.
(7) Bu madde hükümleri, 252 nci maddenin dokuzuncu fıkrasında sayılan kişiler üzerinde nüfuz ticareti yapılması halinde de uygulanır. Bu kişiler hakkında, Türkiye’de bulunmaları halinde, vatandaş veya yabancı olduklarına bakılmaksızın, resen soruşturma ve kovuşturma yapılır” biçiminde değiştirilmiştir.
Maddenin ilk hâlinde suç, ancak kamu görevlisi tarafından işlenebilen bir suç olduğundan fail yönüyle özgü suç olarak kabul edilmişken, 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle her gerçek kişinin suçun faili olacağı kabul edilmiş, failin kamu görevlisi olması, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli olarak hüküm altına alınmıştır.
6352 sayılı Kanun ile maddede yapılan değişiklikle suç, rüşvet suçu gibi bir karşılaşma suçuna dönüştürülmüş, işinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi de suçun faili olarak kabul edilmiştir.
Söz konusu değişikliğin gerekçesinde; önceki düzenlemenin, kamu görevlisi olmayan ve fakat kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle menfaat temin eden kişilerin cezasız kalmasına neden olduğu, bu gibi durumlarda bir aldatma söz konusu ise, sorunun dolandırıcılık suçu hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, ancak, aldatma olmadan da “nüfuz ticareti” yani yetkili olmadığı bir işten yarar sağlama olgusunun gerçekleşebileceği, bu gibi durumların yaptırım altına alınabilmesi için madde hükmünün başlığıyla birlikte değiştirildiği belirtilmiştir.
Nüfuz ticareti suçunun her iki düzenleniş biçiminde de faile yarar sağlayan iş sahibi meşru zeminde olmadığının bilincindedir. Çünkü hukuka uygun ya da aykırı bir işi yaptırmak için kamu görevlisine yarar sağlamanın hukuka aykırı olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Bu durumda faile yarar sağlayan kişi mağdur değildir. Bu suçta iş sahibinin sağladığı yarar hukuka aykırı bulunmakta ve müsaderesi gerekmektedir (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Cilt V, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s. 7202-7203). Her iki düzenlemede de suçun mağduru, kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olmaktan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi için girişimde bulunularak, güvenilirliği ve işleyişi tehlikeye veya zarara sokulan kamu idaresidir (Zeki Hafızoğulları-Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Millete ve Devlete Karşı Suçlar, US-A Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara 2016, s. 63). Dolayısıyla bu suçta yapılan yeni düzenlemede de kanun koyucunun yeni veya farklı bir mağdur öngördüğü söylenemeyecektir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Katılan Maliye Bakanlığı vekilinin davaya katılma iradesinin açıkça sanık …’a atılı irtikap suçları ile sanık …’a atılı rüşvet suçuna yönelik olması, Özel Dairece de sadece isteme konu olan bu iki suç yönünden davaya katılma kararı verilmesi, sanık …’a atılı yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama (nüfuz ticareti) suçunun 3628 sayılı Kanunda sayılan ve Maliye Bakanlığının davaya katılma hakkının bulunduğu suçlardan olmaması, Özel Daire kararında sanık …’a atılı bu suça konu eylemin 3628 sayılı Kanunda sayılan başka bir suçu da oluşturmaması, bu suç ile korunan hukukî değer itibarıyla Maliye Bakanlığının suçtan doğrudan doğruya zarar görmesinin de söz konusu olmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde; katılan Maliye Bakanlığı vekilinin, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2007/375 Esas sayılı davaya konu eylemi yönünden sanık …’a atılı yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama (nüfuz ticareti) suçundan verilen beraat hükmünü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, katılan Maliye Bakanlığı vekilinin, sanık … hakkında yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama (nüfuz ticareti) suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz isteminin reddine karar verilmelidir.
2- Sanık … hakkında irtikap suçlarından, sanık … hakkında da rüşvet suçundan eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının incelenmesinde;
A) Giriş ve Genel Bilgiler
Suç tarihlerinde her ikisi de birinci sınıf hâkim olan sanıklardan …’un İzmir Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, sanık …’ın da İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak görev yaptığı,
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen ihbar mektubunda, bir kısım avukatların örgütlü bir şekilde İzmir F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan tutuklularla temas kurup salıverilmeleri hususunda para talep ettikleri, aksi takdirde salıverilmelerinin mümkün olmadığını söyleyerek baskı kurdukları iddiaları üzerine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/48 sayılı dosyasında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve bu örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiği belirtilen diğer suçlarla ilgili olarak soruşturma başlatıldığı, yürütülen soruşturma kapsamında bazı avukatlar ile onların eylemlerine iştirak ettiği iddia edilen diğer kişiler hakkında farklı tarihlerde iletişimin tespiti, denetlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararları alındığı,
Bu soruşturma sırasında sanık …’un başkan olarak görev yaptığı İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve tefecilik suçundan görülmekte olan 2007/270 Esas sayılı davada tutuklu yargılanan Vedat Orhan Çelenk’in talebiyle 27.03.2008 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından alınan ifadesinde, para karşılığı salıverilmesi konusunda kendisine birçok avukatın gelip teklifte bulunduğunu iddia etmesi üzerine soruşturmanın incelemeye konu olayı da kapsayacak şekilde genişletildiği, İzmir Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliğinin 30.06.2008 gün ve 703 sayılı kararıyla ve CMK’nun 139. maddesi uyarınca, “suç örgütünün faaliyetlerinin ortaya çıkartılabilmesi amacıyla” gizli soruşturmacı görevlendirildiği,
Diğer yandan Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığınca 2008 yılında İzmir Adalet Daireleri ve Hâkimliklerinin adalet müfettişleri Engin Selimoğlu ve Halit Baysoy tarafından denetimi sırasında, gereği için Adalet Bakanlığı aracılığıyla adalet müfettişlerine gönderilen Emniyet Genel Müdürlüğünün 14.08.2008 tarihli yazısında, İzmir Adliyesinde görülen davaların bir kısmında bazı avukatların İzmir Adliyesinde görevli bazı hâkimlerle menfaat ilişkisi içerisine girdikleri hususunda istihbarî bilgi verildiği, adalet müfettişlerince bu konuyla ilgili olarak İzmir Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Bürosunda görevli kolluk personeliyle görüşme yapılarak düzenlenen 19.09.2008 tarihli tutanakta; haklarında soruşturma yürütülmekte olan bazı avukatlar ile aralarında sanıklar … ve …’ın da bulunduğu bazı hâkimler hakkında da delillere ulaşıldığının ve bunların ilerleyen günlerde ibraz edileceğinin belirtildiği,
Bu sırada Vedat Orhan Çelenk’in salıverilmesi için para istendiği iddiasıyla ilgili olarak İzmir Cumhuriyet Basşavcılığınca gizli soruşturmacının çalışmaları ile yürütülen soruşturma sırasında elde edilen deliller üzerine 18.10.2008 ve 20.10.2008 tarihlerinde öncelikle olaya karıştığı iddia edilen …, Hasan Şimşek ve … ile avukatlar … ve …’un, sonrasında da bu kişiler hakkında elde edilen deliller doğrultusunda bu suça katıldığı değerlendirilen sanık …’un 20.10.2008 ve 21.10.2008 tarihlerinde iletişimlerinin tespiti, kayda alınması, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ve teknik araçlarla izlenmelerine, ses ve görüntü kayıtlarının alınmasına karar verildiği,
22.10.2008 tarihinde sanık …’un mahkeme başkanı olarak katıldığı oturumda Vedat Orhan Çelenk’in yargılandığı suçlardan oy çokluğuyla salıverilmesine karar verildiği, sanık …’un da salıverme yönünde oy kullandığı, salıverme sonrasında salıverme nedeniyle verilmesi kararlaştırılan 350.000 TL’nin …’a Dalaman’da gizli soruşturmacı tarafından teslim edildiği sırada …’un avukat … ile birlikte görevlilerce yakalandığı, aynı gün sanık …’un da eyleme iştirak eden ve etkin görev bölüşümü altında, fikir ve eylem birliği içinde hareket eden diğer kişilerle birlikte, haksız menfaat karşılığında Vedat Orhan Çelenk’in salıverilmesi hususunda teklifte bulunduğu iddiasıyla gözaltına alındıktan sonra 24.10.2008 tarihinde tutuklandığı ve 21.11.2008 tarihinde isteği üzerine emekliye ayrıldığı,
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/48 sayılı soruşturma dosyasında avukatlar ve diğer kişiler hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, bu örgüte üye olma ve örgüt kapsamında işlendiği iddia edilen diğer suçlarla ilgili soruşturmanın devam ettiği sırada meydana gelen ve söz konusu örgütün faaliyetleri kapsamında işlendiği iddia edilen eylemlerden biri olarak değerlendirilen, Vedat Orhan Çelenk’in haksız menfaat karşılığı salıverilmesi olayına karışan kişiler hakkında uygulanan tutuklama ve diğer adlî işlemler üzerine, 2008/48 sayılı soruşturma dosyasına konu eylemler dışında sadece Vedat Orhan Çelenk’e yönelik eylem bakımından ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/711 sayılı dosyasında ağır cezayı gerektiren suçüstü hâline dayanılarak genel hükümlere göre doğrudan ve ayrı yürütülen soruşturma sonucunda sanık … hakkında, avukatlar tarafından kurulduğu iddia edilen ve 2008/48 sayılı dosyada soruşturması olay tarihinde hâlen devam eden örgüte yardım etme ve Vedat Orhan Çelenk’e yönelik irtikap suçlarından, olaya karışan avukat … ve diğer kişiler hakkında da irtikap suçundan kamu davası açıldığı, yerel mahkemece verilen görevsizlik kararı üzerine ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 5. Ceza Dairesince yapılan yargılama sonucunda sanık …’un eyleminin rüşvet suçuna teşebbüsü oluşturduğu kabul edilerek öncelikle 05.06.2009 gün ve 1-5 sayı ile; 5237 sayılı TCK’nun 252/1-2, 35/2, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım etme suçundan ise beraatine karar verildiği, sonrasında sanık … müdafii tarafından 6008 sayılı Kanunun 7 ve geçici 2. maddeleri hükümleri uyarınca yargılamaya devam edilmesi isteminde bulunulması üzerine, rüşvet suçuna teşebbüsten verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin olarak yargılamaya devam eden Özel Dairece 02.02.2011 gün ve 1-5 sayılı ek karar ile; TCK’nun 252/1-2, 35/2, 62, 51 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, ertelemeye ve hak yoksunluğuna karar verildiği, hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine inceleme yapan Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 19.02.2013 gün ve 137-58 sayı ile; sanık … hakkındaki mahkûmiyet hükmünün onanmak suretiyle kesinleştiği,
Bununla birlikte, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2008/48 sayılı soruşturmada verilen diğer bir ayırma kararı üzerine 2009/58 sayılı dosyada yürütülen soruşturma sonucunda düzenlenen 20.01.2009 gün ve 27-15 sayılı iddianame ile; çoğu avukat olmak üzere onların eylemlerine iştirak ettikleri iddia edilen diğer kişilerle birlikte toplam kırk sanık hakkında; özellikle İzmir 8, 10 ve 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen bazı davalarda, tutuklu sanıklar ya da yakınları ile irtibat kurup davaya bakan hâkimlerle bağlantılı olduklarından bahisle haklarında salıverme veya beraat kararı verdirebileceklerini belirterek haksız menfaat temin ettikleri hususunda tespit edilen birden çok eylemle ilgili olarak suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, anılan örgüte üye olma, irtikap, rüşvet, görevi kötüye kullanma, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama gibi suçlardan kamu davası açıldığı ve bu davanın İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/65 Esas sayılı dosyasında hâlen devam ettiği,
Öte yandan, İzmir Adliyesinde denetim yapmakta olan adalet müfettişleri Engin Selimoğlu ve Halit Baysoy tarafından, kendilerine gönderilen istihbarî bilgi yazıları ve yaptıkları görüşmeler sonucunda elde ettikleri bilgiler, avukatlar ve onların eylemlerine iştirak ettikleri belirtilen diğer kişiler hakkında yürütülen soruşturma kapsamında uygulanan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ve teknik araçlarla izleme tedbirleri sonucunda elde edilen deliller ile düzenlenen iddianameye konu olan eylemler arasında anlatılan, özellikle sanık …’un başkanı olduğu İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde suç işlemek amacıyla örgüt kurma, bu örgüte üye olma ve örgüt kapsamında işlendiği iddia edilen eylemler nedeniyle yargılanan bazı kişilerin, atılı suçlardan tutuklu oldukları dönemde sanık …’un bilgisi dahilinde geldiklerini söyleyen bazı avukatların, ödemelerini teklif ettikleri paranın sanık …’a teslim edilmek üzere verilmesi durumunda salıverilecekleri, aksi halde tutuklu kalmaya devam edecekleri yönünde oluşturdukları manevi baskı sonucunda bu avukatlara para verdikleri ya da vermeye zorlandıklarına dair beyanları karşısında sanıklar … ve … hakkında 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 83. maddesi doğrultusunda doğrudan soruşturma başlatıldığı,
Bu soruşturma kapsamında, yargılandıkları davalarda avukatlara haksız menfaat temin etmeleri hususunda kendilerine baskı yapıldığı veya haksız menfaat karşılığında salıverildikleri iddia edilen kişiler ile bu eylemlere tanık olduğu söylenen diğer kişiler, bu eylemlerden dolayı İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2009/65 Esas sayılı davada yargılamaları devam eden ve söz konusu haksız menfaatleri talep ettikleri ya da sanıklar … ve …’a aracılık ettikleri iddia edilen sanık avukatlar ve onların eylemlerine iştirak ettiği belirtilen diğer sanıklar ile İzmir Adliyesinde olay tarihlerinde görev yapmakta olan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının adalet müfettişlerince tanık olarak ifadelerinin alındığı, haksız menfaat temini iddiasına konu olan davalarda düzenlenen iddianame ve yapılan oturumlara dair tutanaklarının getirtilerek inceleme tutanakları düzenlendiği, diğer yandan, avukatlar ve diğer kişiler hakkındaki iletişimin dinlenmesi ve teknik izlemeye dair çözüm tutanakları ile birlikte Vedat Orhan Çelenk’ten para istenmesi olayına konu teknik izleme tedbirinden elde edilen ses kayıtlarına dair çözümlerin de getirtilerek dosya arasına konulduğu,
Aynı inceleme kapsamında sanık …, ailesi ve iddia konusu olaylarda adları geçen diğer akrabalarının hesap hareketleri ve mal varlıklarının araştırılması hususunda tapu müdürlüklerine, trafik tescil şube müdürlüklerine, bankalara ve ilgili diğer kurumlara müzekkereler yazıldığı, bu müzekkerelere cevaben gönderilen kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmadığı, sanıklar hakkında adalet müfettişlerince düzenlenen soruşturma raporu sonrasında Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünce düzenlenen 12.08.2009 gün ve 7874 sayılı kovuşturma izni verilmesine dair düşünce yazısının “inceleme maddelerinin izahı” başlıklı bölümünde yer alan (g) bendinde ise; sanık …’un geliriyle mütenasip olmayan mal varlığı edindiğine yönelik iddianın, ilgili, eş ve çocukları ile kardeşi ve yeğeninin para, taşınır ve taşınmazlarının tespiti amacıyla yazılan müzekkerelere verilen cevaplar karşısında doğrulanmadığının belirtildiği,
Sanıklar … ve … hakkında yürütülen soruşturma sonucunda; sanıklar … ve …’ın birbirlerinden bağımsız olarak, mahkeme başkanı sıfatıyla yargılamasına katıldıkları bazı davaların sanıkları ya da sanık yakınlarından haksız menfaat temin etmeye yönelik eylemleri nedeniyle İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2009/65 Esas sayılı davada yargılanmakta olan bazı avukatlar ve diğer kişilere atılı birtakım eylemler yönünden fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ettikleri iddiasıyla haklarında son soruşturmanın açılması kararı verildiği,
Bununla birlikte, İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2009/65 Esas sayılı davada yapılan yargılamaya esas olan iddianamede, temyiz incelemesine konu bu davada sanık …’un müdafiiliğini üstlenen avukat … hakkında da suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım etme ve “sanık … tarafından hukuka aykırı şekilde elde edildiği belirtilen gelirin kendisi tarafından değerlendirildiği ve Manisa ili sınırlarında tahminsel değeri 2.000.000 YTL olan toplam sekiz adet gayrimenkul satın aldığı” iddiasıyla suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçlarından kamu davası açıldığı,
Özel Dairece yapılan yargılama sırasında şikâyetçi ve tanık beyanlarının tespit edildiği, kendileri veya yakınlarından haksız menfaat temin edildiği iddia edilen kişilerin yargılandıkları davalar ile İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2009/65 Esas sayılı davanın akıbetinin araştırıldığı, kendilerinden haksız menfaat temin edilmeye çalışıldığı iddia edilen şikâyetçilerin, kendi yargılandıkları davalarda tutuklu kaldıkları ceza infaz kurumlarına görüşmeye geldiklerini söyledikleri avukatların kimler olduğu ve hangi tarihlerde geldikleri hususunda araştırma yapıldığı, bununla birlikte, sanıklar … ve …’a atılı eylemlere iştirak ettiği iddia edilen avukatlar ve diğer kişiler hakkında İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2009/65 Esas sayılı davada yürütülen yargılamaya dair tutanakların, soruşturma ve kovuşturma sürecinde yapılan araştırmalarla ilgili ulaşılan delillere dair belge ve raporların aslı ya da onaylı örneklerinin getirtilip incelenmediği, bahse konu belgelerin bir örneğinin dosya arasında bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Adalet müfettişlerince yürütülen soruşturmada ve Özel Dairece kovuşturma aşamasında, İzmir Adliyesinde görev yapan bazı hâkim ve Cumhuriyet savcıları tanık sıfatıyla alınan ifadelerinde genel olarak; sanıklar hakkındaki davalara konu eylemler yönünden görgüye dayalı bilgilerinin olmadığını söylemişler, tanıkların bir kısmı her iki sanık hakkında, bir kısmı da sanık … hakkında, avukatlarla olan ilişkilerinde hâkimlik mesleğinin etik ilkeleri dışında davranarak çok yakın ilişki kurduklarına dair yaygın söylenti olduğunu belirtmişler, yine çoğu tanık özellikle sanık … hakkında, haksız menfaat karşılığında salıverme kararları verdiği yönünde avukatlar ve İzmir Adliyesinde görevli hâkim ve Cumhuriyet savcıları arasında yoğun ve yaygın bir söylenti oluştuğunu, hatta bu hususta sanık …’un bilgilendirilip uyarıldığını, sanık …’un aynı zamanda, mâli durumuyla orantısız şekilde kendisi veya akrabaları adına İzmir ya da başka illerde gayrimenkuller edindiği hususunda da söylentiler bulunduğunu ifade etmişler, yine bazı tanıklar kendi görevli oldukları mahkemelerde yargılanan bazı kişilerle ilgili olarak sanık …’ın kendilerine bu kişiler hakkındaki olumlu kanaatlerini aktararak davaları yönlendirmeye çalıştığını, bu nedenle sanığı uyardıklarını söylemişler, diğer bazı tanıklar ise her iki sanık hakkında da olumsuz bir söylenti duymadıklarını beyan etmişlerdir.
B) Sanıklar … ve …’a atılı eylemlerin ayrı ayrı incelenmesinde:
I- Sanık …’un mahkeme başkanı olduğu İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2007/375 Esas sayılı davada tutuklu yargılanan katılanlar … ve … ile şikâyetçi …’i ve aynı mahkemede görülen 2007/83 Esas sayılı davada tutuklu yargılanan …’yi erken salıvermek ve beraat kararları vermek için avukatlar …, …, …, …, … ve … aracılığıyla menfaat temin etmeye çalıştığı, istenen parayı vermeyen kişilerin salıverilmelerini geciktirdiği ya da salıvermediği iddialarının incelenmesinde;
a) İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2007/83 Esas sayılı davada yargılanan … yönünden;
Adalet müfettişleri tarafından, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2007/83 Esas sayılı davaya ilişkin getirtilen iddianame, oturum tutanakları ile bu belgelere ilişkin düzenlenen dosya inceleme tutanağına göre;
İzmir ilinde suç işlemek amacıyla kurulan örgütün faaliyeti kapsamında yabancı uyruklu kadınlara zorla fuhuş yaptırıldığı iddialarıyla ilgili olarak yürütülen soruşturmada, aralarında …’nin de bulunduğu tüm sanıkların 16.10.2006 tarihinde tutuklandıkları, soruşturma sonucunda … de dahil toplam üç sanık hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, birden fazla fuhuş ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları, … hakkında ayrıca nitelikli cinsel saldırı suçu ile örgüt üyesi konumunda olduğu iddia edilen diğer üç sanık hakkında da birden fazla fuhuş ve diğer suçlardan olmak üzere toplam altı sanık hakkında kamu davası açıldığı, kovuşturma aşamasında … hariç diğer sanıkların farklı tarihlerdeki eylemleri nedeniyle benzer suçlardan açılan davaların da bu dava ile birleştirildiği,
İzmir Barosu avukatlarından …’ün, sanık … müdafii olarak kovuşturma aşamasında hazır bulunduğu,
Sanık …’un mahkeme başkanı olarak yargılamasına katıldığı bu davada, birinci iddianame ile hakkında örgüt üyeliği iddiasıyla dava açılan tutuklu sanıklardan birinin Cumhuriyet savcısının mütalaasına aykırı olarak 17.05.2007 tarihli ilk oturumda, örgüt yöneticiliği iddiasıyla yargılanan iki, örgüt üyeliği iddiasıyla yargılanan iki olmak üzere toplam dört sanığın da 22.08.2007 tarihli ikinci oturumda Cumhuriyet savcısının mütalaasına uygun olarak salıverildikleri, Cumhuriyet savcısının ikinci oturumda … de dahil tutuklu tüm sanıklar hakkında salıverme talebinde bulunmasına karşın …’nin üzerine atılı suçun niteliği, mevcut delil durumu, delillerin tam toplanamamış olması ve kaçma şüphesinin bulunduğu gerekçesiyle tutukluluk hâlinin devamına karar verildiği,
Devam eden üçüncü ve dördüncü oturumlarda da mağdurların soruşturma aşamasındaki ifadelerinin yabancı dile çevirilerinin yaptırılmasından sonra ifadelerinin alınması için müzekkere yazılmasına karar verildiği, bu davayla birleştirilen diğer davanın sanığının sorgu için hazır edilmesi kararlaştırılarak sonrasında sorgusunun yapıldığı ve üçüncü oturumda bu kez Cumhuriyet savcısının tutukluluk durumunun birleştirilen davayla birlikte değerlendirilmesi gerektiği yönündeki mütalaasına uygun olarak sanık …’nin yeniden tutukluluk hâlinin devamına karar verildiği,
25.06.2008 tarihli beşinci oturumda da, sorgusu yapılamayan diğer sanık hakkında yakalama emri düzenlenmesine, yabancı uyruklu mağdurların istinabe yoluyla ifadelerinin alınması hususunda yazılan yazıların cevabının beklenmesine ve Cumhuriyet savcısının mütalaasına aykırı olarak, delil durumu ve tutuklukta geçen sürenin gözetildiği belirtilerek …’nin salıverilip yurt dışına çıkış yasağı konulması ve oturduğu yerde bulunan karakola imza atmak suretiyle adli kontrol altına alınmasına oy birliğiyle karar verildiği,
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan araştırmaya göre, Adalet müfettişleri tarafından yapılan inceleme sonrasında devam eden yargılama sonucunda, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesince 21.11.2012 gün ve 83-261 sayı ile; sanıklardan …’nin suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgütü yönetme ve nitelikli cinsel saldırı suçlarından beraatine, fuhuş suçundan sekiz kez, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan da üç kez cezalandırılmasına karar verildiği, mahkûmiyet hükümlerinin sanık … müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 04.04.2014 gün ve 11248-3978 sayı ile; fuhuş suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinden birinin bozulmasına, diğer mahkûmiyet hükümlerinin ise onanmasına karar verildiği,
Sanığın tutuklu kaldığı döneme ilişkin ceza infaz kurumundan gönderilen ziyaretçi kayıtlarına göre; avukatlar … ve … tarafından birden çok kez ziyaret edildiğinin tespit edildiği,
İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2009/65 Esas sayılı davada aynı eylemle ilgili olarak avukatlar … ile … hakkında görevi kötüye kullanma ve teşebbüs aşamasında kalan irtikap suçlarından kamu davası açıldığı,
Anlaşılmaktadır.
…’nin yargılandığı davada duruşmaya katılan üye Hasan Dinç ile duruşma savcısı Burhan Yıldız Adalet Müfettişliğinde; duruşma esnasında … ile sanık … arasında bir diyalog yaşanıp yaşanmadığına dair beyanda bulunmamışlar,
Tanık … Ali Altın; tanık …’nin bir oturumda müdafiiliğini yaptığını belirterek çekinme hakkını kullanmış,
Tanık …; sanık …’u tanımadığını, sadece duruşmalarda gördüğünü, atılı suçlardan tutuklu kaldığı dönemde kendisiyle aynı koğuşta tutuklu bulunan Hayrettin Çelik’in yönlendirmesiyle ziyaretine gelen avukat …’ın; “sen 10. Ağır Cezada yargılanıyormuşsun, eğer tahliye olmak istiyorsan ben sana yardımcı olabilirim, benim 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı …’la aram çok iyidir, arkadaşımdır, kendisiyle iyi görüşürüm, daha önce de senin koğuşundan suçu senden daha ağır olan kişilerin tahliyesini sağladım, seni mi tahliye ettiremeyeceğim, tahliyeni sağlarım ama biraz paran gider, düşün bana haber ver, parayı hemen ödemene gerek yok, kardeşlerini benimle görüştür, tahliye olduğun gün kapıda kardeşlerin paramı verir” dediğini, “ne kadar param gider” diye sorunca “180 bin Euro” diye cevapladığını, duruma şaşırıp avukata haber de göndermediğini, başka bir görüşmelerinde de “sen koğuş mümessilisin, koğuşundaki zengin tutuklulardan 10. Ağır Ceza Mahkemesinde davası olanları bana yönlendir, onların sayısına göre senden para da almam” dediğini, ilk oturumda hakkında kendisinden daha fazla delil bulunanların salıverildiğini, ikinci oturumdan önce kendi müvekkillerini görmek için ceza infaz kurumuna gelen avukat …’la müvekkillerinin tavsiyesi üzerine görüştüğünde kendisine “dosyana bakayım sonra görüşelim” dediğini, bir kaç gün sonra gelip gülerek “yanlış anlama, bu olayın senin açından büyütülecek tarafı yok, senin hakkında ileri sürülen iddialar doğru bile olsa senin yatacağın süre 3-5 ayı geçemez, zaten o süre de fazlasıyla geçmiş, avukatın … çok iyi bir avukattır, boşu boşuna bana para verme” dediğini, kendisine avukat …’ın söylediklerini anlatınca “sakın böyle bir şeye kalkışma, avukat …’ı tanırım, 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı …’la arasının iyi olduğunu, para karşılığı tahliye aldığını herkes bilir, ayrıca bana vekâlet ücreti veya duruşmaya girme ücreti ödemene gerek yok” dediğini, bu konuşma üzerine avukatlar …, … ve … Ali Altun’a ceza infaz kurumu savcısına gidip avukat …’la … arasındaki menfaat ilişkisini anlatacağını, hatta bu nedenle davanın başka mahkemeye gönderilmesini isteyeceğini söylediğini, her üç avukatın da birbirlerinden habersiz olarak “sakın böyle bir şey yapma, bu senin tahliyeni güçleştirebilir, daha zor durumlara düşebilirsin, karşında koskoca mahkeme başkanı var, biz bunu ortaya koysak kim inanır” dedikleri için durumu ilgili makamlara anlatmadığını, ikinci oturumda da salıverilmeyince avukatı …’e “iki oturumda da çete lideri durumundakiler tahliye olduğu hâlde ben olamadım, avukat …’ın söyledikleri de ortada, bunlar bende para olduğunu zannedip para sızdırmaya çalışıyorlar, ne yapacağız” dediğini, onun da kendisine “bir duruşma daha bekleyelim, ben avukat olarak kanuni açıdan yapılacak her şeyi yaptım, ama öyle görünüyor ki mahkeme hukukun dışına çıktı, mahkemenin tutumuna göre burada başka bir maksat var gibi, istersen bir celse daha bekleyelim, üçüncü duruşmaya da çıkalım, sonra mahkemenin reddini isteriz” şeklinde cevap verdiğini, sonraki oturumda da salıverilmeyince “benim bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yok, neredeyse cübbemi teslim edip avukatlığı bırakacağım” dediğini, ancak rica etmesi üzerine avukatlığını yapmaya devam ettiğini, salıverildiği beşinci oturumdan kısa bir süre önce Diyarbakırlı olduğunu ve sanık …’u Diyarbakır’dan tanıdığını söyleyen bir avukatın kendisiyle görüşmeye gelip ismini söylemeden ve kartını vermeden “sen avukat … ile daha önce görüştün mü ? Senin ceza alma ihtimalin çok yüksek, 20’si peşin 50’si tahliyeden sonra olmak üzere bana toplam 70 milyar TL verirsen tahliyeni sağlarım” dediğini, avukata “ancak 20 milyar çıkartabilirim, fazlasını veremem” dediğinde “dur gidip görüşeyim, bu paraya olup olmayacağını sorayım” diyerek yanından ayrıldığını, birkaç gün sonra tekrar gelip “70 milyardan aşağı olmuyormuş” dediğini, sonradan … olduğunu öğrendiği bu avukatı bir daha görmediğini, avukatı …’e bu olayı da anlattığında “telaşlanma, sana ceza verilecek olsa da yatacağın süreyi yattın, kararla birlikte tahliyen gerekir” dediğini ve o oturumda da salıverildiğini, tutuklu kaldığı sürede bazı hükümlülerin ve tutukluların, avukat …’ın sanık … ile birlikte Didim, Marmaris ve buna benzer tatil beldelerinde yiyip içip eğlendiklerini, hatta kendisiyle aynı ceza infaz kurumunda tutuklu bulunan … Duman, Turgay Atak ve Hayrettin Çelik’in, avukat …’ın sanık …’a kadın temin ettiğini çok kez anlattıklarını,
Tanık … Adalet Müfettişliğinde; Manisa’da avukatlık yaptığını, …’nin müdafii olduğunu, Cemal’in tutuklanmasından sonra tüm aşamalarda hazır bulunduğunu, Cemal’in ilk duruşmaya çıkmadan önce, sonradan isminin … olduğunu öğrendiği avukatın gelip mahkeme başkanı sanık …’la beraber hareket ettiğini, 180.000 Euro vermesi hâlinde salıverileceğini, hatta bu paranın verilmesi hâlinde avukatı olarak kendisinin salıverme dilekçesi yazması halinde de salıverileceğini söylediğini anlattığını, Cemal’e “böyle bir şey olmaz, bu avukat başkanın ismini kullanıyor, sen zaten bir ya da iki duruşmada tahliye olacaksın” dediğini, Cemal’in ilk oturumda salıverilmediğini, kendisiyle görüştüğünde Cemal’in “gördün mü bak avukat …’ın dediği oldu, başkana para vermezsek tahliye olmayacak” dediğini, ikinci oturumda iddia makamının tüm sanıkların salıverilmesini talep ettiğini ve diğer sanıklar salıverildiği hâlde, sadece …’nin salıverilmediğini, Cemal’in salıverilmesi gerektiğini düşündüğü için bu duruma şaşırdığını, tutukluluk hâlinin devamına karar verilince Cemal’in kendisini tutamayıp sanık …’a “çete lideri tahliye oluyor, ben niye olmuyorum” diye sorunca sanık …’un herkesin duyabileceği şekilde “onu bir ben bilirim, bir de sen bilirsin” dediğini, adliye koridorunda Cemal’in yakınları duruşmada ne olduğunu sorduğunda kendilerine “hukuk burada bitmiştir, benim hukukçuluğum da bitmiştir, bana bu konuda soru sormayın, ne hâliniz varsa kendiniz görün” dediğini, bir ay kadar sonra yine Cemal’i ziyaret ettiğinde kendisine avukat …’ın tekrar gelip 70 milyar TL vermesi durumunda salıverileceğini, aksi takdirde tutukluluğunun devam edeceğini söylediğini, başka avukatların da aynı taleplerle gelip gittiklerini anlattığını, Cemal’e dosyanın mütalaaya verildiğini, ceza alsa dahi alacağı cezanın yattığı süreyi karşıladığını, boşuna para vermemesini söyleyince ikna olduğunu, mütalaa için Cumhuriyet savcısına verilen dosyanın üçüncü oturumunda savunma hazırlayıp duruşmaya katıldığını, ancak karar verileceği yerde mağdurların yurtdışında bulunmaları nedeniyle ifadelerinin alınması için talimat yazılmasına ve şikâyetçinin sanık olduğu başka bir dosyanın gerek olmadığı hâlde bu dava ile birleştirilmesinin düşünülmesine karar verilerek duruşmanın ertelendiğini, buna sözlü olarak tepki gösterince üye hâkimlerden Eyyüp İzgi’nin “bu davayı boşu boşuna uzatır, gerek var mı ?” diye sorması üzerine sanık …’un “birleşecek dosyayı inceleyelim, gerekirse vazgeçeriz” dediğini, bu duruşmalar arasında kendisinden izin alan Cemal’in bir kaç avukat daha tuttuğunu, bunlardan avukat …’in adliye koridorunda kendisine ve Cemal’in yakınlarına “gördünüz mü mahkeme boşuna oyalandı, parayı vermeden tahliye olmaz” dediğini, bütün bu olaylar sonrasında avukat … ile sanık … arasında çok yakın bir ilişki olduğuna, avukat …’ın 10. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan sanıklardan vekâlet almaksızın, sanık müdafilerinin de haberi olmadan, dışarıdaki aracılarla tahliyeler için para alıp mahkeme başkanı sanık …’a ilettiğine inandığını,
Kovuşturmada önceki ifadelerine ek olarak; Cemal’i ilk kez ziyaret ettiğinde kendisine gelen bazı avukatların sanık … ile birlikte çalıştıklarını, 180.000 Euro civarında bir para verilmesi hâlinde avukatı olarak kendisinin tutukluluğa itiraz etmesi hâlinde salıverileceğini söylediklerini anlattığını, daha sonra istenen parayı 30.000-35.000 Euro’ya kadar çektiklerini söylediğini, para vermesinin uygun olmadığını belirtince onun da vazgeçtiğini,
Tanık … Adalet Müfettişliğinde; İzmir’de avukatlık yaptığını, tutuklu müvekkillerini ziyaret ettiğinde … ile de görüştüğünü, Cemal’in tutuklu olduğu süreçte salıverilme karşılığında avukat … vasıtasıyla sanık …’a verilmek üzere kendisinden istenen 170.000 Euro’yu vermediği için davada kendisinden başka tutuklu kalmadığını söyleyip dosyasına bakmasını istediğini, dosyayı inceleyince örgüt lideri dahi salıverildiği hâlde Cemal’in dosyanın tek tutuklu sanığı olarak yargılandığını gördüğünü, yetki belgesi ile … müdafii olarak duruşmalara katıldığını, ardından bu konuyu konuştuğu avukat …’e “böyle böyle ciddi iddialar var, bu durumu baro başkanı … Erdemir’e anlatacağım” deyince bu kişinin de “benim de başımda benzer sıkıntılar var, benim müvekkillerime de benzer kişilerin gittiklerini, … ve … olduğu anlaşılan avukatlar ve … ile yakın temas hâlinde kirli ilişkiler kurulduğunu duyuyorum” dediğini, baro başkanına bu kirli ilişkilerin temizlenmesi için komisyon kurulmasını söylediklerini, baro başkanı adı geçenlerin isimlerinin ilk harflerini sorduğunda “B.Ö.” diye cevaplayınca, “…” ve “…” isimlerini kendiliğinden söylediğini, bu arada avukat …’in “aslında ben doğrudan başsavcıya gidip durumu anlatacaktım, ama baroyu atlamak istemedim, zaten 1-2 ay kadar önce bizzat mahkeme başkanı …’un yanına giderek bu çirkin dedikoduları anlattım, … da ‘başka yere gitmene gerek yok, bu dedikodular benim de kulağıma geldi, benim alakam yok, ben bu işleri çözerim” şeklinde konuştuğunu, ceza infaz kurumu içinde, dışında ve adliyede sanık … ile avukatlar … ve …’ın menfaat birlikteliği sağladıklarının, adeta tahliyelere birlikte karar verdiklerinin yoğun bir şekilde söylendiğini,
Kovuşturmada ise kısmen farklı olarak; …’nin, para vermediği gerekçesiyle salıverilmediğini düşündüğünü, Cemal’in kendisine avukat … ile görüşmesinden bahsettiğinde sanık …’un böyle bir şey yapacağına inanmadığını söylediğini, inandırmak amacıyla mahkeme başkanının adının karıştırıldığını düşündüğünü,
Tanık … Adalet Müfettişliğinde; İzmir’de avukatlık yaptığını, avukatlar hakkında yürütülen soruşturma kapsamında kendisinin de tutuklanıp serbest bırakıldığını, hakkında konuşulanları sanık …’a ilettiğinde “Cumhuriyet başsavcısına gitmene gerek yok, hakkımdaki dedikodular benim de kulağıma geldi, gerçi bir şey yok ama basına intikal ederse yıpranırız, bu iddialarla benim alakam yok, ben gereğini yaparım” dediğini,
Kovuşturmada önceki beyanlarına ek olarak; avukat …’ın yalan söyleyip mahkeme başkanlarının adını kullanarak onlar adına para aldığını, mahkeme başkanları adına para alındığı hâlde paranın bu kişilere verilmediğini bildiğini,
Tanık Hayrettin Çelik; başka bir suçtan tutuklu olduğu dönemde Turgay Atak, … Duman ve … ile tanıştığını, sanık …’u tanımadığını, Cemal’in beyanında belirttiğinin aksine avukat …’ın sanık …’a kadın temin ettiğine dair bilgisinin olmadığını, ayrıca sanık …’un menfaat temin ederek tahliye kararı verdiğine dair gazetelerde çıkan haberleri okuyana kadar herhangi bir şey duymadığını,
Tanık … Duman; sanık …’u tanımadığını, başka suçtan tutukluyken aynı koğuşta kaldığı … ile 2008 yılı Mart ayı içinde yaptıkları bir konuşmada Cemal’in “avukat …’a 180.000 Euro verdiğim takdirde yüzde yüz çıkacağım, parayı veremediğim için yirmi bir aydır devam eden tutukluluğum bitecek, … mahkemeyle kanal görevi görüyor” dediğini, bu paranın kime iletildiği konusunda net bilgisi bulunmamakla birlikte ceza infaz kurumunda sanık … hakkında bu tür şaibeler olduğu için kendisiyle bağlantı kurmuş olabileceğini düşündüğünü,
Tanık Turgay Atak Adalet Müfettişliğinde; başka bir suçtan tutuklu olarak kendisiyle aynı koğuşta bulunan …’nin “avukat …’a 180.000 Euro verdiğim takdirde yüzde yüz çıkacağım, parayı verdiğim takdirde yirmi bir aydır devam eden tutukluluğum bitecek, … bana ‘para veremezsen, bu mahkemede yargılanan birilerini temin etsen de olur, para vermez ya da tutuklu temin etmezsen tahliye olamazsın’ diyor” dediğini, hatta maddi durumu iyi olmadığı için parayı veremeyen Cemal’in …’a kızarak “bu adam şerefsizin biri, onun yüzünden çıkamıyorum” dediğini, avukat …’ın adının ceza infaz kurumunda çok sık konuşulduğunu, onunla ilgili olarak sanık … ile “kanal” olduğunun, yani doğrudan bağlantısı bulunduğunun söylendiğini, avukat … ve …’ın ceza infaz kurumuna çok sık gelip yüzde yüz salıverilme sözü vererek tutukluları manevi baskı altında tuttuklarını ve bazılarından da para aldıklarını, ancak …’nin iddiasının aksine avukat …’ın sanık …’a kadın temin ettiği konusunda bilgisinin olmadığını, yine avukat …’ın Çeşme’de yazlığının olduğu ve bu yazlığa bazı başkan ve hâkimleri götürerek misafir ettiğinin ceza infaz kurumunda çok sık konuşulduğunu,
Kovuşturmada ise önceki ifadesinden farklı olarak; …’nin tutuklu olduğu dönemde salıverilmesine yardımcı olacağını düşündüğü avukat …’ı tutmak istediğini, Cemal’in anlattığına göre avukat …’ın o dönemde bir kez görüşmek için gelip kendisini tahliye ettirebilmek için 180.000 Euro istediğini, ancak bu anlatımların cezaevi dedikodusu da olabileceğini, hatta bu iddiaları …’nin dedikodu olarak ortaya attığını düşündüğünü,
Tanık …; İzmir’de avukatlık yaptığını, …’nin yargılandığı davada onunla birlikte başka bir kadının da müdafiiliğini üstlendiğini, ilk oturumda kadın sanık salıverildiği hâlde Cemal’in tutuklu kaldığını, Cemal’i ziyaret ettiğinde sanık …’u kastederek “bu hâkim beni niye tahliye etmiyor, bana taktı, acaba benden para mı istiyor, para mı yiyor” dediğini, Cemal’e “işlediğin iddia edilen tecavüz suçu var, senin durumun diğerlerinden farklı, tahliye edilmemen normaldir” şeklinde cevap verdiğini, vekâlet ücretini nasıl ödeyeceğini sorduğunu, kardeşlerinin ödeyeceğini söyleyince davadan çekildiğini, … veya yakınlarına vekâlet ücretini alamadığından dolayı duruşmaya girmeyeceğini kastederek “para vermezseniz bu iş olmaz, davanızı takip etmem” demiş olabileceğini, ancak başkan veya hâkimleri kastederek “para vermezseniz tahliye olmaz” demediğini,
Tanık …; İzmir’de avukatlık yaptığını, avukat …’ı meslektaşı olması nedeniyle tanıdığını, kendisiyle bir kaç kez görüştüğünü, başka bir müvekkilini ziyaret etmek için ceza infaz kurumuna gittiğinde tutuklu …’nin kendisini de ziyaret etmesini istediğini, sonrasında Cemal ile görüştüğünde Cemal’in, kaçakçılık suçundan yargılandığını, koğuş mümessili olması nedeniyle çevresinin geniş olduğunu ve çok sayıda iş verdirebileceğini, kendisinin bir kaç akrabasını da tanıdığını, amcası Mahmut vasıtasıyla sanık …’a ulaşarak salıverilmesini sağlarsa 30.000-35.000 TL vereceğini, çıkınca da maddi ve manevi olarak arkasında olacağını söylediğini, ancak bu teklifi kabul etmediğini, sanık …’a da bir şey demediğini,
Tanık …; İzmir’de avukatlık yaptığını, sanık … ile arkadaş olduğunu, ismini hatırlamadığı bir hemşehrisi vasıtasıyla yardım etme amacıyla …’yi ziyaret ettiğini ve avukat olduğunu, isterse yardımcı olabileceğini, tanıdık olması nedeniyle 15.000 TL vekâlet ücreti alabileceğini söyleyip beş dakika görüştüğünü, Cemal, maddi durumunun iyi olmadığını söylediği için müdafiiliğini üstlenmediğini ve bir daha da görmediğini, avukat …’ın, oğlunun kirvesi olduğunu, kendisiyle … konusunu hiç konuşmadıklarını ve Cemal’e sanık …’a iletilmek üzere para vermesini teklif etmediğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık …; … hakkındaki yargılamanın hukuka uygun şekilde yürütüldüğünü, davadaki sanıkların delil durumuna göre farklı tarihlerde salıverildiklerini, iddia makamında bulunan Cumhuriyet savcısının bir oturumda tahliye istemesine karşın, başka bir oturumda yerine gelen Cumhuriyet savcısının farklı görüş bildirerek tutukluluğun devamına karar verilmesini talep ettiğini, devam eden yargılamada da …’nin oybirliğiyle salıverildiğini savunmuştur.
b) İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2007/375 Esas sayılı davada yargılanan katılanlar … ve … ile şikâyetçi … yönünden;
1- İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2007/375 Esas sayılı davayla ilgili genel bilgiler
Adalet müfettişleri tarafından, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2007/375 Esas sayılı davaya ilişkin getirtilen iddianame, oturum tutanakları ile bu belgelere ilişkin düzenlenen dosya inceleme tutanağına göre;
İzmir ve civarındaki illerde suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurularak bu örgütün faaliyetleri kapsamında işlenen, başta akaryakıt konusunda düzenlenen kamu ihalelerine fesat karıştırma olmak üzere nitelikli yağma, tehdit, 6136 sayılı Kanuna muhalefet gibi suçlarla ilgili olarak yürütülen soruşturma sonucunda İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 24.09.2007 gün ve 397-264 sayılı iddianame ile; … hakkında suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurma, katılanlar … ve … hakkında anılan örgütü yönetme, her üçü hakkında da bu örgütün faaliyetleri kapsamında işlenen nitelikli yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, birden fazla kez ihaleye ve edimin ifasına fesat karıştırma suçlarından, şikâyetçi … ve kardeşi … hakkında da anılan örgüte yardım etme, birden fazla kez ihaleye fesat karıştırma suçlarından olmak üzere on dokuzu tutuklu toplam doksan üç sanık hakkında kamu davası açıldığı, … ile katılanlar … ve …’ın atılı suçlardan 01.06.2007 tarihinde, … ve şikâyetçi …’in de 31.08.2007 tarihinde tutuklandıkları,
Bu davanın sanık …’un mahkeme başkanı olarak görev yaptığı İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/375 Esas sırasına kaydedildiği, … ve şikâyetçi … hakkında avukat … tarafından salıverme talebinde bulunulduğu ve sanık …’un katıldığı heyet tarafından 09.10.2007 tarihinde yapılan incelemede, tutuklu sanıkların tutukluluk hâllerinin devamına oybirliğiyle karar verildiği,
İzmir Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığının 20.03.2009 tarihli yazısına göre; sanık …’un bu davada ilk oturumun yapılacağı 30.01.2008 tarihinden başlayarak 02.02.2008 tarihine kadar raporlu olduğu,
30.01.2008 tarihinde yapılan ilk oturuma raporlu olması nedeniyle sanık …’un katılmadığı, oturumda Cumhuriyet Savcısı …’ün hazır bulunduğu, bu oturuma … ve … müdafi olarak da avukat … yerine avukat Hikmet Aykent’in katıldığı, oturum sonunda aralarında örgüt üyeliği veya örgüte yardım etme isnadıyla yargılanan … ve şikâyetçi …’in de bulunduğu on üç kişinin Cumhuriyet savcısının mütalaasına aykırı olarak delil durumu ve tutuklulukta geçen süreye göre salıverilmesine, örgüt lideri ve yöneticileri konumundaki …, katılanlar … ve … ile birlikte örgüt üyeliği isnadıyla yargılanan yedi sanık olmak üzere toplam on sanığın üzerlerine atılı suçun niteliği, mevcut delil durumu, tüm delillerin toplanamamış olması ve kaçma şüphelerinin bulunduğu gerekçesiyle duruşma savcısının mütalaasına uygun olarak tutukluluk hâllerinin devamına oybirliğiyle karar verildiği,
Adalet müfettişleri tarafından dava dosyasının incelendiği tarih itibarıyla tutuklu yargılanan katılanlar … ve …’ın, UYAP sisteminde yapılan incelemeye göre 05.02.2010 tarihinde salıverildikleri,
Anlaşılmaktadır.
Tanık …; 2007 yılının Kasım ayından itibaren İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde duruşma savcısı olarak görev yaptığını, 2007/375 Esas sayılı davanın ilk oturumuna bir gün kala mesai bitiminden on dakika önce, o ana kadar hiç bir engel yokken sanık …’un kıdemli üye Eyyüp İzgi’ye “yarın mazeretim nedeniyle duruşmaya çıkamayacağım” diyerek kıdemli üyenin hazırlıksız şekilde duruşmaya çıkmasına neden olduğunu, sanık …’un duruşma boyunca bir kaç kez “nasıl gidiyor” diye diğer üye Arif Akçay’ı ve kalemi arayarak bilgi aldığını öğrendiğini, sanık …’un duruşmalara katılmamasını, kendisine tutuklu sanıkların salıverilmeleri konusunda çok baskı gelmesinden dolayı bu baskıları karşılayamayacağı ve tahliye çıkmayacağı düşüncesiyle bahane bulmak zorunda kaldığı şeklinde yorumladığını, sanık …’ın üye hâkim Eyyüp İzgi’ye kardeşinin rahatsızlığı nedeniyle Muğla’ya gideceğini söylediği hâlde İzmir’den ayrılmadığını duyduğunu beyan etmiştir.
2- Katılanlar ve şikâyetçiye yönelik eylemler:
a) Katılan …’a yönelik eylemin incelenmesi:
Katılan …’ın tutuklu kaldığı döneme ilişkin ceza infaz kurumundan gönderilen ziyaretçi kayıtlarına göre; avukat … tarafından iki kez ziyaret edildiğinin tespit edildiği,
İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinde 2009/65 Esas sayılı davada aynı eylemle ilgili olarak avukatlar …, … ile … hakkında görevi kötüye kullanma ve teşebbüs aşamasında kalan irtikap suçlarından kamu davası açıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Katılan … Adalet Müfettişliğinde; petrol şirketleri bayiliği yaptığını, örgüt üyeliği ve ihaleye fesat karıştırma gibi suçlardan tutuklanıp hakkında dava açıldıktan on beş gün sonra, yargılandığı mahkemede kâtip olan ve daha önce sekreterliğini yapan …’in, diğer tutuklu …’in amca oğlu olan Ömer Güneş vasıtasıyla haber gönderip avukat …’ın sanık … ile çok yakın olduğunu, bu avukatı tuttuğu takdirde dava ile ilgili sanık … kanalıyla yardımcı olacağını söylediğini, ancak bunu kabul etmediğini, ikinci oturumdan bir kaç gün sonra kendisini daha önceden tanımadığı avukat …’ın ceza infaz kurumunda ziyarete gelip sanık …’u iyi tanıdığını, 500.000 Dolar’ın kendisi vasıtasıyla sanık …’a iletildiği takdirde üçüncü oturumda salıverileceğini, aksi hâlde asla salıverilmeyeceğini, bu paradan 100.000 Dolar’ın önce güvendikleri bir kişiye güvence olarak bırakılacağını, kendisinin de bu kişiye ayrıca güvence parası bırakacağını, salıverme sonrasında bu paranın kendileri tarafından sanık …’a iletileceğini, salıverilmezse kendi verdiği güvence parasının o kişide kalacağını, … de dahil olmak üzere tüm tutukluların salıverileceğini söyleyip aynı olayı …’e de anlatmasını isteyince bu konuyu …’e aktardığını, onun da hiç kimseye para vermeyeceğini ve böyle şeylere itibar etmeyeceğini söylediğini, aynı avukatın cevap almak için on beş gün sonra tekrar geldiğinde ona “kanalınız kim, kimin aracılığıyla …’a ulaşacaksınız” diye sorduğunda “avukat …’la birlikte … ile görüştük, sizin adınıza söz alıp anlaştık” diye cevap verdiğini, onun dışında böyle teklifle gelen kimsenin olmadığını, sonrasında avukat …’in de kendisiyle görüşmek istemesine rağmen kabul etmediğini, bu avukatın sonradan diğer tutuklu … ile görüştüğünü öğrendiğini, …’ın da kendisine, avukat …’in, sanık … ile yakın arkadaş olduklarını, sanık …’a iletilmek üzere para verilmesi hâlinde herkesin salıverileceğini söylediğini, ayrıca avukat İsmail isimli biriyle sanık …’ın ağabeyi olduğu söylenen … adlı kişinin de avukat …’le beraber hareket ettiğini anlattığını, sanık … hakkında buna benzer pek çok olayın ceza infaz kurumunda konuşulduğunu,
Kovuşturmada önceki ifadesinden kısmen farklı olarak; tutuklu olduğu sırada ismini hatırlamadığı bir kaç avukatın kendisiyle görüşmeye gelip kendisine sanık … ile diyalog hâlinde olduklarını, 500.000 Dolar verdiği takdirde tahliye ettireceklerini söylediklerini, ancak onlara avukatlarının olduğunu söyleyip teklifi kabul etmediğini, sonradan yaptığı araştırmada, kendisinin petrol şirketinde daha önceden ofis elemanı olarak çalışan …’in kâtip olarak sanık …’un mahkemesinde çalışmaya başladığını, kendisiyle ilgili tüm bilgileri sanık …’a …’in ilettiğini, kendisinin zengin olduğunu sanık …’a söylediğini öğrendiğini, ayrıca aynı davada yargılanan …’in yeğeni Ömer Güneş’in de, yanına uğrayan Tülay’ın, kendisine mahkeme başkanının avukat … ile arasının çok iyi olduğunu, bu kişiye ulaşıldığı takdirde tahliyesinin sağlanabileceğini ve sanık …’un bu kişi aracılığıyla para alıp tahliyeyi sağladığını anlattığını, gerekirse bu konuda …’in sanık … ile bizzat görüşebileceğini söylediğini, tutuklu olduğu sırada birçok kişiden sanık …’un rüşvet alarak salıverme kararı verdiğini duyduğunu, ceza infaz kurumundayken avukat …’la da görüştüğünü hatırladığını, onun da kendisiyle rüşvet pazarlığı yaptığını, ancak ona da itibar etmediğini, kimseye bu konuda para vermediğini,
Tanık Ömer Güneş; tanık …’in amcasının oğlu olduğunu, … ile birlikte aynı davada yargılandığını, …’ın yanında işçi olarak çalıştığı dönemde, adliyede kâtip olan …’le de kısa bir süre birlikte çalıştıklarını, Tülay’ın katılan …’ın sekreteri olduğunu, herhangi bir dava için … ile görüşme yapmadığını, katılan … ile kavga ettiği için işten ayrıldığını, bu nedenle onun davasıyla ilgili görüşmesinin de mümkün olmadığını,
Tanık …; sanık …’un başkanı olduğu İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde yaklaşık bir buçuk yıl çalıştığını, kendisiyle ilgili hiç bir olaya şahit olmadığını,
Tanık …; ağabeyi Tahsin Aktaş ile birlikte katılan … hakkında ihaleye fesat karıştırmak, örgüt yöneticiliği ve üyeliği suçlarından dolayı dava açıldığını, ağabeyi Tahsin Aktaş’ın avukatlığını kendisinin üstlendiğini, … ve katılan …’ın avukatlarını tanımadığını, bu davada bir kez duruşmaya girdiğini, davanın tutuklularından olan eski dostları Oktay ve Serkan Yeşil’i ceza infaz kurumunda yaklaşık bir buçuk yıl önce ziyaret ettiğinde “…’la ilgili menfaat temin ettiğine dair cezaevi içinde ve dışında çok yaygın söylentiler var, sizden …’a verilmek üzere tahliye için para istenirse kesinlikle vermeyin” diyerek kendilerini uyardığını, katılan …’ın arkadaşı Dursun Kök’ün kendisini arayıp “… ile görüş, benim selamımı söyle” dediği için katılan …’ı ziyaret edip kendisiyle 03.09.2008 tarihli oturumdan beş gün kadar sonra görüştüğünü, katılan …’ın, amcası Mahmut Aktaş’la sanık …’un yakınlığını bildiğinden, sanık …’la amcasının görüşmesini, tahliye konusunda aracı olmasını, tahliye olursa kendisine 100.000 Dolar vereceğini çok net bir şekilde söylediğini, ancak teklifi kabul etmediğini, bu nedenle “diğer sanıkların ve ağabeyin Tahsin Aktaş’ın ceza almasını sağlayacak deliller elimde mevcut, eğer tahliye edilmezsem herkesi yakarım, bu delilleri dosyaya sunarım” dediğini, salıverildikten sonra ağabeyi Tahsin’le görüştüğünde ağabeyi “Şıhlı’nın dediklerine aldırış etme, bırak ne hâli varsa görsün” dediği için yeniden katılan …’nın yanına gidip tehdidinden ağabeyinin korkmadığını söylediğini, olayın büyümemesi için de şikâyetçi olmadığını, katılan …’ın salıverilmesi için sanık …’a verilmek üzere 500.000 Dolar’ın avukat …’a verildiği iddiasıyla ilgili bilgisinin olmadığını, avukat …’ı meslektaşı olması nedeniyle tanıdığını,
Tanık …; İzmir’de avukatlık yaptığını, sanık …’la arkadaş olduklarını, katılan … ve …’i tanımadığını, avukat … aracılığıyla sanık …’a verilmek üzere 500.000 Dolar talep edip bu kişilerin salıverilmelerini sağlamaya çalıştığı iddiasının doğru olmadığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık …; katılan …’ın hakkında çok sayıda delil bulunduğundan salıverilmediğini, adı geçen hakkında bu iftiraları nedeniyle şikâyetçi olduğunu ve soruşturmanın devam ettiğini savunmuştur.
b- Katılan …’a yönelik eylemin incelenmesi:
Katılan …’ın tutuklu kaldığı döneme ilişkin ceza infaz kurumundan gönderilen ziyaretçi kayıtlarına göre; avukat … tarafından yirmi altı kez, avukat … tarafından da bir kez ziyaret edildiğinin tespit edildiği,
Sanık … hakkında ayrı bir soruşturma ve dava konusu olan Vedat Orhan Çelenk’in haksız menfaat karşılığı salıverilmesi olayına ilişkin olarak yürütülen soruşturma kapsamında avukat … hakkında uygulanan gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme tedbiri sonucunda kayıt altına alınan ve bir örneği bu dosyaya da ibraz edilen görüşmelerin incelenmesinde;
Avukatlar … ve …’un katılan …’ı ceza infaz kurumunda ziyaret etmelerinden sonra 20.10.2008 tarihinde avukat … ve gizli soruşturmacı arasında yapılan görüşmelerde, avukat …’in söz konusu ceza infaz kurumu ziyaretine dair anlatımlarında “…İsmail içeride bir azarı yedi benim götürdüğüm adamdan, adam da mafya …, …’in adamıdır, Hakan fırçayı attı onun da morali bozuldu, ama elli yaşında ilk defa böyle oldu yeşile döndü benim yanımda, biz o arada dedim ‘ya abi şeyi ne yapacağız’ dedim, ‘yaa’ dedi ‘ben uğraşmak istemiyorum para mara lazım değil’ dedi bana, çarptı kapıyı Asım’la görüşmeye gitti o meseleyi”, devamında yine “dün bunlar adliyeden çıktılar gittiler yediler içtiler konuştular”, “pardon kafa kalmadı bende, Cuma günü seninle karşılaştığımız gün, İsmail cumaya geliyor, doğru karıştırdım, Cuma günü Hakan bunlara dedi ki ‘gidip konuşacaksınız’ bana da dedi ki ‘git takip et’ dedi konuşacaklar falan filan sonra İsmail dedi ‘hani sen gelecek misin takip etmeye’, ben dedim ‘İsmail abi ben gelmem bu basitliği yapmam”, “…ötekiler mafya postayı koydular bu işi yapacaksınız diye İsmail’e postayı koydular, bana da dedi ki sen de dedi takip edeceksin bu görüştüklerini yani…”, “…İsmail dedi ki ‘ben’ dedi ‘şeyde görüşemem’ dedi ‘adliyede konuşulmaz’ dedi ‘adliyeden çıkarız’ dedi dışarı dün…”, “…avukat o da …, ee Ertan da üçü Ümit diye bir çocuk daha var onu aralarına almamışlardır, buluştular gittiler bir yerde oturmuşlar konuşmuşlar meseleyi konuşmuşlar hatta demiş ki Asım; ‘Hakan’ın durumu çok kötü değil, 5 sene ceza vereceğim’ demiş, ‘2 çeteden 3 ihaleye fesat karıştırmaktan’ ama demiş ‘erken tahliye taleplerini reddettim’, 4 aralıkta mı ne duruşması var şeyi… o gün deseydin irtibatsızlık da var yani o gün deseydin ben derdim ki Kaya’cığım ‘sen bunları takip et git bak konuşuyorlar mı konuşmuyorlar mı’ şimdi bir daha böyle organizasyon yani beni de hoş gör mazur gör, ben ne edeyim ha o gün olsaydı denk gelmedi…” şeklinde, devamında da “korktuğundan tabi şey mi var anasını sattığımın para da almıyor ki o işten bir de şöyle bir şey oldu 500 istedi bir de sizin dosyadan istediği gibi İsmail, ben de dedim ki ‘İsmail abi bu işleri organize eden benim bak şurada’ eee İsmail cezaevlerinde gözükmez o gün onu tehditle getirdiler ‘getirmezsen ananı sinkaf ederiz’ diye ben aracılık ederim yani öyle de bir durum var ben aracılık ederim genç bir avukat olarak İsmail bağlantıya girer, yani aramızda bağlantı yoktur ki şey olmasın silsile belli olmasın yani işin raconu da bu yani İsmail gidip doğrudan muhatap olmaz ben şey yaptım, İsmail afedersin ağlayacaktı dışarıda, ‘Ahmet’ dedi ‘erken tahliye vermezse’ dedi ‘biz yaa Asım’ı ne yapacağız‘ dedi ‘ya Asım ee yalvar’ dedim ‘İsmail abi yalvar’ dedim ‘ananı sinkaf edecekler’ dedim niye biliyo musun 500 istediler şeyden senin elemandan senin eleman vermedi” dediği, gizli soruşturmacının “Hakan değil mi o” diye sorması üzerine de …’in “Ha ha işte Hakangil, ha düşündüler ettiler artık ne oldu ne kaldı içeriğini bilemiyoruz, ben İsmail’e dedim ki ‘bak İsmail açık konuşayım dedim, bak şey tefeci Vedat Orhan Çelenk tefeci, bunlarsa mafya hani 500 istiyorsun ama iyi adamların da sabrı taştı hiç tahliye yok tahliye yok’ çağırdılar, ‘çağır’ dedi İsmail’i çağırdım ben si..e si..e geldi oturdu ‘anlat’ dedi, ‘ne anlatayım’ dedi İsmail, ‘sen tanıyo musun lan beni’ dedi, ‘bana’ dedi ‘500 milyar borçlusun’ dedi, ‘sen İzmir’e en son ne zaman geldin’ dedi ‘ee 2 ay oldu’, ‘kaç çocuğun var’ dedi ‘2’ dedi, ‘Allah bağışlasın’ dedi, ‘yemin eder misin’, ‘ee işte ben pazartesi günü geldiydim’ de işte falan filandı bir şey söyledi işte ben, ‘sözümü kesme lan’ dedi, İsmail yeşile döndü ‘sözümü kesme lan’ dedi ‘siz çıkın’ dedi biz Ertan’la ikimiz çıktık içeride almış gari vermiş gari dışarıda İsmail ‘ne yapacağız yaa’, ben orada dedim ‘abi, Orhan abinin işi’ Dedi … ‘ben canımın derdine düştüm’ dedi ‘sen dedi gelecen mi bizimle’ dedi, eee Hakan ‘sen takip edeceksin’ dedi haa biraz da şeyi sıkıştırmak için ben de ‘ne takip edeceğim’ Hakan’a da dedim ‘takip etmedim dedim’ …gitmişler görüşmüşler ayrıntılı bilgileri bize getirdi yani çok ayrıntıya girmeyeceğim seni ilgilendiren şeyler değil…” şeklinde konuşmalar yaptığının tespit edildiği,
Adalet müfettişlerince ifadesinin alındığı sırada katılan …’ın, sanık … ve kardeşleri tarafından avukat … adına Ortaca Noterliğinde 2005 yılında düzenlenen ve kendisini ceza infaz kurumunda ziyarete gelen avukat …’in verdiğini söylediği vekâletname suretini delil olarak ibraz ettiği,
Bununla birlikte adalet müfettişlerince yürütülen soruşturmada sanık …’un, tutuklanmasından sonra katılan …’ın, ceza infaz kurumunda avukat …’a saldırdığı iddiasıyla ilgili olarak yaptığı suç duyurusuna dair dilekçenin de dosya arasına konulduğu,
İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2009/65 Esas sayılı davada aynı eylemle ilgili olarak … hakkında teşebbüs aşamasında kalan irtikap, avukatlar … ve … hakkında da görevi kötüye kullanma ve teşebbüs aşamasında kalan irtikap suçlarından kamu davası açıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Tanıklar … ve … kovuşturma aşamasında tanıklıktan çekinme hakkını kullanmışlar,
Katılan …; 2007 yılı Mayıs ayında üzerine atılı suçlardan petrol işiyle uğraşan diğer kişilerle beraber tutuklandığını, baştan beri avukatlığını …’un yaptığını, tutuklandıktan sonra talebi olmadan avukat … isimli bir avukatın görüşmeye gelip “sizleri buradan çıkaracak kişi benim, dosyanız büyük bir olasılıkla 10. Ağır Ceza Mahkemesine düşecek, mahkeme başkanı … benim hemşehrim ve dayımın da arkadaşı olur, anlaşırsak sizin işinizi hallederim” dediğini, bu konuşmadan davayı üstlenmek gibi bir niyetinin olmadığını, haricen sanık …’la irtibat kurarak salıverilmesini sağlamayı teklif ettiğini anlayıp sinirlendiğini ve kendisine “sen kimsin, böyle bir teklifle geliyorsun, kanun dışı yollara benim ihtiyacım yok, bir daha gelme, görüşmeyelim” dediğini, aradan on beş gün kadar geçince tekrar görüşmeye gelip “abi, ben seni inandıramadım galiba” diyerek tutuklu bulunduğu davada ikinci bir operasyon olacağını ve bu operasyonda kimlerin alınacağını isim isim söyleyip “…’la doğrudan görüşüyorum, bana üç hak tanıdı, bu haklardan birini de sizin için kullanayım” dediğini, ne olacağını beklemeye başladığını, anlattığı gibi iki gün sonra bir operasyon daha yapıldığını ve söylediği isimlerden bir kısmının yakalanıp bir kısmının da yakalanamadığını, bu operasyondan birkaç gün sonra tekrar gelip “gördün mü söylediklerim çıktı, bu konuyu biz hallederiz” dediğini, “biz diye kimi kastediyorsun ?” diye sorduğunda, “ben, …’un galerici kardeşi … ve avukat …’dur, …’la ben Ortaca’da görüşürüz, İzmir’deki görüşmeleri ise kardeşi Hamza ile avukat … yapıyorlar, üçümüz birlikte hallediyoruz” şeklinde cevap verdiğini, on beş gün kadar sonra tekrar gelip “biz toplantımızı yaptık, …’la birlikte İzmir’e geldik, avukat İsmail Bey, Başkan …’un yanına görüşmeye gitti” dediğini, görüşmeden sonra …’un sanık …’tan salıverilme sözü aldığını, salıverilme karşılığında dosyadaki tutuklu sanıklar için 500.000 Dolar, ayrıca beraat için de 500.000 Dolar olmak üzere 1.000.000 Dolar para istendiğini söylediğini, bu konuşmalar üzerine sinirlenip “ben böyle bir suç işlemedim, petrolcülerle bir ilgim yok, neden bu kadar para vereyim” dediğinde “ikinci operasyonda alınan petrolcüler çıkamaz, onları sizin olayınıza karıştırma” dediğini, birinci oturumdan kısa bir süre önce yine yanına gelip “petrolcüler kesinlikle çıkamaz ama siz parayı verirseniz kesinlikle çıkarsınız, para konusunda anlaşamazsak Asım bey ilk duruşmaya çıkmayacak, aynı gün Ortaca’ya gidecek” dediğini, ilk oturumda petrolcülerin hepsinin salıverilmesine rağmen kendilerinin tutuklu kaldıklarını, avukat …’in aynı gün kardeşi Ozan Beşyıldız’ı arayarak “parayı vermedikleri takdirde çıkamayacaklarını ağabeyine söylemiştim” dediğini, sonraki görüşmelerinde sanık …’un, kardeşi Hamza’ya “…’in adı çok duyuldu, polisin de teknik takibine takıldı, olaydan biraz uzak dursun, onun yerine avukat … ile iletişim sağlansın” dediğini aktardığını, bu görüşmede kendisine ayrıca sanık … ve kardeşleri tarafından avukat … adına Ortaca Noterliğince düzenlenen 20.04.2005 tarihli genel vekâletname suretini verip “işte …, … ve ailesine bu kadar yakın, ona göre düşün, bana güven” dediğini, bu vekâletnameyi aldıktan sonra kendisinde para verilmeden salıverilmeyeceği kanaati oluştuğunu, avukat …’e “istediğiniz para çok büyük meblağ, biz bu parayı ödeyemeyiz, zaten bu miktar parayı ödememiz gereken bir suç da işlemedik” dediğinde “Başkan … bu parayı sizden almadan sizi kesinlikle tahliye etmez” diye cevap verip yanından ayrıldığını, sonrasında arkadaşı olan avukat …’ün de ziyarete gelip kendisine “tahliye olmak için farklı kişilerle görüşüyormuşsunuz, başkanın yeğeni … benimle temasa geçti, seni tanıdığımı duymuş, seninle temasa geçip farklı kişiler yerine … vasıtasıyla işini halletmeni söylememi istedi, …, sen ve yanınızda birkaç kişi olmak üzere üçüncü oturumda tahliye etmek için Başkan … 250.000 Dolar istiyor” dediğini anlattığını, kendisine “bunun garantisi ne ?” diye sorduğunda “bu iş olmazsa avukatlığı bırakırım, para almadan sizi bırakmayacaklar bence” dediğini, üçüncü oturumda da tahliye olamamaları üzerine avukatlar … ve …’ün tekrar yanına gelip gitmeye başladıklarını, …’in bu gelişlerinden birinde, … oluşumundan kendisinin dışlandığını, bir kaç kişinin dosyası ile ilgili olarak bir teknede buluşularak bu iki dosyanın pazarlığının yapıldığını, o dosyalarda tahliyelerin gerçekleştiğini anlattığını, avukat … ceza infaz kurumunda kendisini ziyarete geldiğinde onu omzundan iterek hakaret ettiği iddiasıyla ilgili sanık …’un, hakkında rüşvet almak suçu nedeniyle suçüstü yapılmasından sonra tutuklandığında verdiği 12.01.2009 tarihli dilekçesinde ihbarda bulunduğunu, bu olayda avukatın kendisini savunması gerekirken sanık …’un adeta onun avukatı gibi davrandığını, sanık … tutuklanmadan bir hafta kadar önce avukat …’in yeniden yanına geldiğini, avukat …’un kendisinin söylediklerinden korkup görüşmek istediğini, aynı gün …, … ve …’un ortağı olduğunu söylediği …’in birlikte yanına geldiklerini, avukat …’a “sizin yüzünüzden buradayım” diye bağırdığını, onun da kendisine sanık …’un kendilerinde çok para olduğunu söyleyip “tahliye karşılığında parayı onlardan alırız” dediğini anlattığını, bu nedenle ona kızıp hakaret ettiğini ve “ben er ya da geç buradan çıkacağım, çıktığım zaman benden istediğiniz miktar kadar bana borçlusunuz” dediğini, avukat …’un kendisine “ben seninle dost olmak istiyorum, buradan Asım Bey’in yanına gidip senin çok sevdiğim bir devrimci arkadaşımın yakını olduğunu söyleyeceğim” diyerek ayrıldığını, daha sonra avukat …’i yanına gönderdiğini ve Ahmet’in, sanık …’un kendisinin salıverilme talebinin reddine ilişkin kararı kısa süre önce imzaladığını, bunun için çok üzgün olduğunu, bir sonraki itiraz dilekçesinde salıverilme sözü verdiğini anlattığını,
Tanık …; İzmir’de avukatlık yaptığını, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/375 Esas sayılı dosyasında yargılanan …’ın müdafii olduğunu, …’ı ceza infaz kurumunda ziyaret ettiğinde kendisine Muğla’dan bir avukatın gelip kartını göstererek mahkeme başkanı sanık …’u tanıdığını, bu işle ilgilenmek istediğini söylediğini aktardığını, ona “bu tür şeyler olabilir, hâkimin haberi bile yoktur, dikkate alma” dediğini, aradan bir süre geçince …’ın yeniden kendisini çağırıp “böyle bir şey olmaz diyorsun ama avukat Başkan …’u tanıyormuş, hatta …’un onun adına düzenlenen vekâletname suretini güven sağlamak için verdi” dediğini, …’ın bunun bir fotokopisini de kendisine verdiğini, ayrıca bu avukatın belli bir para karşılığında başkanla temas kurarak tahliyesini sağlayacağını net bir şekilde söylediğini aktardığını, kendisine bir hâkimin böyle bir şey yapmayacağını, vekâletnamesi olsa dahi başkanın adını kullanmaya çalıştığını, yapılan işin kandırmaya yönelik olduğunu söylediğini, yaklaşık bir buçuk ay kadar sonra …’ın kendisini tekrar çağırıp “abi sen ısrarla inanmıyorsun ama para karşılığında tahliye yapıldığına ben inanıyorum, bu avukatla da görüş” dediğini, kendisinin de “madem ki bu kadar inanıyorsun, ben böyle bir işe aracılık etmem, avukatla veya bir başkası ile bu tür bir görüşme yapmam, artık ben bu işte yokum” dediğini, sonrasında sanık …’un tutuklandığını öğrendiğini, bunun üzerine söz konusu avukatın …’ı sanık …’a aracılık yaparak elde edeceği menfaat karşılığında tahliye ettireceğine ikna ettiğini anladığını, bu olayda hâkimlerin para almayacağını, ancak onların adı kullanılarak başkalarının para alabileceğini düşündüğünü,
Tanık …; İzmir’de internet kafe işlettiğini, ağabeyi … tutuklandıktan sonra kendisini ziyarete gittiğinde ağabeyinin “akşama senin dükkanına Ahmet isminde biri gelecek, bu şahsı dinle bakalım sana ne anlatacak” dediğini, akşam saatlerinde avukat … olduğunu söyleyen bir kişinin Bornova’da ağabeyinin işlettiği kafeye gelerek ağabeyinin dosyasını almak istediğini, birilerine iletilmek üzere 500 milyar TL verildiği takdirde Şakir Beşyıldız, … ve Sinan Coşkun’un ilk oturumda salıverileceklerini, para verilmezse ve ilk oturumda salıverilmezlerse ondan sonra salıverilmelerinin imkansız olduğunu söylediğini, …’in kendisinden hiç para istemediğini, dolayısıyla parasal konuları ağabeyi …’la konuştuğunu anladığını, aralarındaki özel konuşmaların ne olduğunu öğrenemediğini, ama avukat …’in, ağabeylerinden Şakir’in mutlaka, Hakan’ın da muhtemelen salıverileceğini, … ile …’ın salıverilmelerinin çok zor olacağını her karşılaştıklarında söylediğini, bir hafta kadar sonra …’in tekrar kafeye gelerek, ağabeyinin yanından geldiğini, ağabeyinden sonra … ve …’i de ziyaret ettiğini, bu şahısların kardeşi …’e iletilmek üzere 150.000 TL verdikleri takdirde … ve …’in ilk oturumda salıverileceklerini söylediğini, bu konuda görüşmek üzere aracılık yapmasını istediğini, kendisine Bekir’in telefon numarasını vererek şahsen görüşmesi gerektiğini, konunun kendisini ilgilendirmediğini söylediğini, ertesi gün yine kafeye gelerek “parayı vermediler, ben ilk duruşmada tahliye olmayınca görürüm onları, gazları bir alınsın, ikinci duruşmada nasıl olsa bu parayı verecekler, buna mecburlar” diye söylediğini, bir gün sonra tekrar kafeye geldiğinde çok huzursuz bir hâli olduğunu, kendisine “ne oldu abi hayırdır” diye sorduğunda, kendisinin ceza infaz kurumunun istihbaratına takıldığını, Vedat Orhan Çelenk adlı bir tutukluyla konuştuğunu, Vedat Orhan’ın kendisine “seni ve başkanla birlikte bütün aracıları yakacağım, şikâyet edeceğim” dediğini, şikâyet olursa bunun kendilerine de sıçrayacağını, ağabeyi …’a hemen ulaşmasını, Vedat Orhan’a ancak ağabeyi Hakan ve diğer tutuklu …’in nazının geçtiğini, onların sözünü dinleyebileceğini, kendisinin dolandırıcı olmadığını, gerçekten mahkeme başkanı ile özel bir kanalının olduğunu, daha önce de bu işlerin yapıldığını ve yaptıklarını, sanık … ve kardeşi … ile diğer kardeşlerinin Bergama’da üçüncü bir şahsın üzerine taşınmaz aldıklarını söyleyerek bu şahsa ait bir vekâletname suretini kendisine verdiğini, bu avukatın ilk oturumda devamlı kendisini arayarak duruşmanın seyri hakkında bilgi almaya çalıştığını, kendisine güvenmediği ve kafasında bazı sorular olduğu için, sanık …’un o oturuma katılmadığını haber vermediğini, yargılamaya konu ihalelerin önemli bir kısmını alan şirket yöneticisi sanıkların salıverilmelerine rağmen diğerlerine göre aleyhlerinde daha az delil bulunan ve ihale almayan ağabeyleri Hakan ve Şakir Beşyıldız ile … ve Sinan Coşkun’un salıverilmediklerini, duruşma salonundan çıkınca hemen avukat …’i aradığını, gerçekten başkanla aralarında bir kanal varsa sanık …’un duruşmaya katılmadığını bilmesi gerektiğini düşünüp ağabeylerinin salıverildiğini söylediğini, onun ise bu durumu normal karşılayarak “ben sana söylemiştim, ağabeylerin tahliye olur demiştim” dediğini, kendisinin sonra telefonu kapattığını, avukat … ısrarla aradığı hâlde önce telefonu açmadığını, yarım saat sonra tekrar kendisini aradığında avukat …’e, avukatlarından öğrendiğine göre sanık …’un, annesinin hasta olması nedeniyle mazeret izni alarak duruşmaya katılmadığını, ağabeylerinin salıverilmediklerini anlatınca çok şaşırıp “tahliye olmaları gerekirdi” diyerek telefonu kapattığını, ertesi gün avukat …’in kendisini erkenden arayıp sanık …’un Ortaca ilçesinde yanına geldiğini, … ve sanık …’la birlikte kahvaltı yaptıklarını, …’a başkanın niye rapor aldığını sorduğunu, onun da sanık … hakkındaki menfaat teminine ilişkin dedikoduların ortaya çıkması ve üzerinde çok baskı olması nedeniyle, annesinin rahatsızlığını bahane ederek duruşmaya katılmadığını, yerine başkan olarak çıkacak hâkim Eyyüp Ezgi’ye ne yapması gerektiğini anlattığını, yokluğunu hissettirmeyeceğini söylediğini aktardığını, kendisine ayrıca Ahmet ve …’in salıverilmemeleri gerektiğini, bu şahısların kendisinden başka bir kanaldan mı mahkemeye ulaştığını anlayamadığını, söyleyerek çok şaşırdığını ifade ettiğini, ağabeyiyle en kısa zamanda görüşeceğini söylediğini, ağabeyi Hakan’ın ise “sakın yanıma gelmesin” dediğini, nitekim ağabeyiyle görüşmeye gittiğinde ağabeyi istemediği için görüşemediklerini öğrendiğini, 2008 yılı Eylül ayı içerisinde avukat …’ın yeniden kafeye gelerek …’un sanık … ile devamlı görüştüğünü, başkan istediği takdirde dosyada her türlü kararın alındığını, kanalın … olduğu hususunda kendisine inanması gerektiğini, zaten ağabeyi Hakan’ın da kendisine güvendiğini anlattığını, aynı davada serbest yargılanan Adem Seçilmiş’te para olduğu için onun yeniden tutuklanacağını, bu bilginin kendisinin …’a ve sanık …’a ne kadar yakın olduğunun ispatı olduğunu söylediğini, yakın arkadaşının kız kardeşinin nişanlısı olması nedeniyle Adem Seçilmiş’e ulaşıp avukat Ahmet’in söylediklerini aktardığını, Adem’in konuyu araştırıp “böyle bir şey yokmuş, yanlış öğrenmişsin” dediğini ama tedbiren İzmir’den ayrıldığını, bu konuşmadan bir gün sonra Adem hakkında yakalama kararı çıkarıldığını, ev ve iş yerlerinin arandığını öğrendiğini, Adem Seçilmiş’in yedi ay kadar kaçtıktan sonra yakalanarak mahkemeye çıkarıldığını, ancak onun anlattığına göre daha önce mahkemeye para verdiği için ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldığını, sonra da kendisine “ben işimi hallettim, sizin bir tanıdığınız yok mu, para veremiyor musunuz, mahkemenin neler yaptığı ortada, ağabeylerin niye hâlâ tutuklu” diye sorduğunu, bu olaylardan sonra …’in, … vasıtasıyla başkan …’a rahatlıkla ulaşabilen ve onların kanalı olan bir avukat olduğuna inandığını, hatta …’in kendisine sanık …’un bir hukuk bürosu olduğunu, o büroya giden kişinin …’a ulaşabileceğini de söyleyince bunların olacağına inanıp tahliyeler için kaç para istediğini sorduğunu, tüm tutukluların salıverilmesi için 1 trilyon TL, Hakan ve Şakir Beşyıldız ile Sinan Coşkun için nakit 300 milyar TL istendiğini söylediğini, bu görüşmelerde avukat …’ün de devreye girip ağabeylerini ziyaret ederek onlara, para verildiği takdirde salıverilmelerini sağlayacağını söylediğini duyduğunu, kendisinin de ona ağabeyi Hakan’ın ne isterse o şekilde davranacağını, inisiyatif kullanamayacağını söylediğini, avukat …’in, Ortaca’dan avukat …’un da devreye girmeye çalıştığını, onun da sanık …’un kanalı olduğunu, bu olayı bu avukatın çözeceğini, çünkü sanık …’la birebir görüştüğünü söylediğini, söylediklerinden …’in …’u kanal olarak kullandığını anladığını, …’le birlikte olduğu bir gün … ve …’in telefon konuşmasından, sanık …’un hâkim evinde buluştuğu …’a ağabeyi Hakan’ın ara tahliyesinin olamayacağını, bir saat kadar önce tahliye talebinin reddedildiğini, sonraki on beş gün içerisinde tahliyeye söz verdiğini söylediğini anladığını, ancak bu olayı takip eden birkaç gün sonra …’un tutuklandığını,
Adalet Müfettişliğinde verdiği ek ifadesinde de; sanık … ve kardeşleri tarafından Bergama’da taşınmaz alımı için ismini bilmediği üçüncü kişiye verdikleri bir vekâletname bulunmadığını anladığını, bahsettiği vekâletnamenin sanık … ve kardeşleri tarafından avukat …’a verilen genel vekâletname olduğunu bildiğini,
Tanık Adem Seçilmiş; İzmir’de benzin istasyonu işlettiğini, 2007 yılının Ağustos ayında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği bir operasyonda bir çok kişiyle birlikte gözaltına alınıp sonradan serbest bırakıldığını, yaklaşık bir ay sonra mahkemece hakkında tutuklama kararı verildiğini öğrenince 2-3 ay kadar kaçak durumunda kaldığını, hakkında tutuklama kararı çıktığını …’ın arkadaşı olan kız kardeşinin eşinin söylediğini, savunmasını yaptıktan sonra yeniden sanık …’un tutuklanma yönündeki karşı oyu ve oy çokluğuyla serbest bırakıldığını, sanık …’un avukat aracıları vasıtasıyla temin ettiği menfaat karşılığında tahliye kararları verdiğinin konuşulduğunu, kendisine bu taleple gelen bir avukat olmadığını, kimseye de para vermediğini, …’a “ben işimi hallettim, sizin bir tanıdığınız yok mu, para veremiyor musunuz, mahkemenin neler yaptığı ortada ağabeylerin niye hala tutuklu ?” şeklinde bir şey söylemediğini,
Tanık …; alüminyum, inşaat ve gıda işleri yaptığını, suç örgütü kurma ve ihaleye fesat karıştırma suçlarından 2007 yılının Mayıs ayında yaklaşık yüz petrolcü ile birlikte gözaltına alınıp tutuklandığını, avukatının … olduğunu, tutuklandıktan iki ay sonra ceza infaz kurumunda yaygın bir şekilde sanık …’un bir kısım avukatlar aracılığıyla belirlenen bir para karşılığında tahliye kararı verdiğinin, bu işe aracı olan avukatların …, …, … ve … olduğunun konuşulduğunu, bu nedenle merak ettiği için aynı koğuşta kaldığı katılanlar … ve …’a neler olduğunu sorduğunda katılan …’ın, birkaç kez avukat …’ın kendisine “…’a iletilmek üzere 500.000 Dolar verin, vermezseniz çıkamazsınız” dediğini anlattığını, katılan …’ın da defalarca avukatlar … ve …’un kendisini ceza infaz kurumunda ziyaret ettiklerini, sanık … ile hemşehri ve yakın arkadaş olduklarını, ona iletilmek üzere 250.000 TL veya Dolar verildiği takdirde salıverileceklerini, para ödenmediği takdirde tutukluluk hâlinin devam edeceğini söylediklerini anlattığını, bu durumu aktardığı avukatının tepki göstererek “mümkün değil, başkan ve hâkimler dürüst insanlardır, kesinlikle böyle bir şey yapmazlar, avukatlar para koparmak için yalan söylüyorlar” dediğini, kendisinin de avukatının söylediklerini katılanlar … ve …’a anlatarak “sakın onlara inanmayın” dediğini, ama ilk oturumda salıverilmeyince kendisinde bir kuşku oluştuğunu, merak ettiği için ilk oturumdan sonra avukat … ile görüşmek istediğini, görüşmede Ahmet’in “ben Hakan’a detayını anlattım, eğer hemşehrim olan mahkeme başkanı Asım beye verilmek üzere söylediğimiz parayı kabul ederseniz tahliye olursunuz” dediğini, ancak detayları kendisiyle konuşmadığını, tahminen olayı kendisinin öğrenmesinden rahatsız olup yanından ayrıldığını, avukat … ile ikinci kez görüştüklerinde Ahmet’in “Hakan’a getirdiğim bilgileri düşünün, mahkeme başkanı Asım’dan haber aldığımı anlayacaksınız” dediğini, bu görüşmeleri de avukatına anlattığında yine “yalan söylüyorlar, böyle bir şey olmaz” diye söylediğini,
Tanık … Adalet Müfettişliğinde; İzmir’de avukatlık yaptığını, İzmir adliyesinde sanıklar … ve … hakkındaki söylentilerin herkes tarafından duyulduğunu, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/375 Esas sayılı davasında yargılanan …’in müdafiiliğini yaptığını, … ceza infaz kurumundayken gelen gidenlerin ne teklifte bulunduklarını kendisine anlattığını, henüz mahkeme belli olmadan önce ceza infaz kurumundaki hükümlü ve tutuklu yakınlarını ziyarete giden bazı kişilerin özellikle kendisinin olmadığı zamanlarda …’in yanına giderek “aman davanızı 10. Ağır Ceza Mahkemesine düşürün, çünkü oranın başkanı … sizi hemen tahliye ettirebilir, avukat …’a vekâlet verin, başkan …’la birlikte iş yapıyorlar, hemen tahliye alırsınız” dediklerini, kendi davalarında pek çoğu akaryakıtçı olan 104 sanığın yargılandığını, hangi mahkemede yargılanacakları belli olduktan sonra biri …, diğeri … olmak üzere iki avukatın …’i ceza infaz kurumunda ziyaret ederek müvekkiline 500.000 Dolar ya da TL karşılığında ilk oturumda salıverileceğini söylediklerini, ama müvekkiline muhtemelen avukatların başkanın ismini kullandıklarını, böyle bir şey olamayacağını anlattığını, bu avukatlardan birisinin kısa bir süre sonra teklif kabul edilmediği için yeniden müvekkilini ziyaret ederek teklifi kabul etmesi için baskı yaptığını, müvekkili …’in avukatı sert bir dille tersleyerek gönderdiğini ondan öğrendiğini, … ile aynı koğuşta kalan … ve diğer müvekkili …’a değişik kanallardan para karşılığı salıverileceklerine dair tekliflerin gelmeye devam ettiğini, ancak sanık … tutuklanıncaya kadar geçen süreçte sürekli olarak müvekkillerine bunun mümkün olmadığını, tüm bu söylentilere bazı art niyetli avukatların sebep olduğunu anlattığını, ilk oturumda tüm akaryakıtçıların salıverildiklerini, içlerinde kendisinin de müvekkili olan diğer tutukluların salıverilmediklerini, bu kez avukat …’ün devreye girerek sanık … ve üye hâkim Arif Akçay’la işi bağlayacağına dair … ile görüşmeler yaptığını duyduğunu, ayrıca ziyaret için ceza infaz kurumunda olduğu zamanlarda da birlikte konuştuklarını gördüğünü, bir keresinde ziyaretçi bölümüne girerek …’ın yanında avukat …’e “yalan söylüyorsun, hâkimler böyle bir şey yapmaz” dediğini, devamında müvekkili …’in kendisine, … ile avukatlar …, … ve …’ın yanına gelerek sanık …’la yakın ilişki içinde olduklarını, bu başkana verilmek üzere istenen paranın verilmesi hâlinde yüzde yüz salıverileceğini söylediklerini anlattığını, söz konusu görüşmede bu kişilerin, müvekkiline, yapılacak oturumda kimlerin salıverileceğini, bir sonraki oturumun hangi tarihe erteleneceğini, hatta bir sonraki oturumda kimlerin serbest kalacağını söylemek suretiyle sanık …’a yakınlıklarını ispatlamaya çalıştıklarını, sonradan da müvekkiline söylenenlerin gerçekleştiğini gördüğünü, bir süre sonra avukat …’ün sadece üye hâkim Arif Akçay’dan bahsedip onun adını kullanarak tahliyeyi sağlayacağını …’a söylediğini, nitekim Ali Kuş isimli tutuklu sanığın da iki oturum arasında 100.000 Euro ödeyerek salıverildiğini duyduğunu, aynı tarihlerde müvekkili adına salıverme talep ettiği hâlde kendi talebinin reddedildiğini, ret kararından sonra da …’ın, müvekkili …’e “gördünüz mü parayı verseydiniz siz de tahliye olurdunuz” dediğini, 21.10.2008 tarihinde, 23.10.2008 tarihli tutukluluk incelemesine yönelik olarak salıverme talebiyle bir dilekçe hazırlayıp yardımcısı olan avukat Seyit Ahmet Kaya vasıtasıyla üye hâkim Arif Akçay’a havale yaptırdığını, bu sırada kalemde dava dosyasının klasörünü ve klasörün üzerine takılı bulunan, iki gün sonra yapılacak olan tutukluluk incelemesinin kararını gördüğünü, ayın yirmi biri olmasına rağmen dosyanın duruşma savcısına mütalaaya gönderildiğini, duruşma savcısının tutukluluk hâlinin devamına dair mütalaa verdiğini, heyetin de toplanıp tutukluluğun devamına karar verdiklerini gördüğünü, ilgili evrakın fotokopisini alıp kendi dilekçesinin havaleli bölümüyle birlikte sanık …’un makamına giderek “zamanı gelmeden iki gün önce nasıl böyle bir karar verebiliyorsunuz” diyerek reddi hâkim talepli dilekçesini de ibraz ettiğini, sanık …’un “bu dilekçeyi vermeyin” dediğini, bunun üzerine sanık …’a geçmiş 18 aylık dönem içinde 10. Ağır Ceza Mahkemesi ile ilgili duyduklarını, yapılan dedikoduları, bir kısım avukatlarla ve sanık yakınlarıyla yemek yiyip içki içtiğini, düğünlerine gittiğini, bu ilişkileri ispatlayan fotoğrafların tutuklu sanıklara gösterildiğini anlattığını, önce “haklısınız” diyerek sakinleştirmeye çalıştıktan sonra “ben sosyal bir kişiyim, yemeğe de giderim, içkimi de içerim, istediğimle görüşürüm, fotoğraf çekerek ve konuşarak avukatlar bu ilişkilerimi kötüye kullanıyor” diyerek söylenenleri kabul ettiğini, bu arada sanık …’un dilekçe ve ekindekileri 4-5 hamleyle parçalara ayırdığını, kendisinin de bu parçaları bir zarfın içine koyarak odadan çıktığını, fotokopi belgelerin kendisinde olduğunu, sanık …’un tutuklandıktan sonra bile kendisinin ismini bilmediği avukatlarla haber göndererek “benim heyetim orada görev yaptığı sürece ben ne istersem o olur, para verilmezse tahliye olamayacaksınız” diye söylediğini duyduğunu,
Adalet Müfettişliğinde verdiği ikinci ifadede ise; sanık … tarafından parçalanan dilekçe ve eklerini bulamadığı için ibraz edemediğini, ama bu evrakın bir suretini Cumhuriyet savcısı … Gök’e verdiğini hatırladığını,
Tanık …; İzmir’de avukatlık yaptığını, … ile arkadaş olduklarını, ceza infaz kurumunda onu ziyaret ettiğinde, tutukluların aracılar bulup para vermek suretiyle tahliyeler yapıldığını konuştuklarını, sanık … hakkında da bu yönde söylentiler olduğunu, başka bir davada müvekkilinin tutukluluk hâlinin devamına karar verildiği bir oturumdan sonra yanına gelen avukat …’ın, “üzülmeyin tahliye alamıyorsanız biz işinizi çözeriz, tahliyeyi sağlarız” dediğini, avukat …’ın da benzer şekilde bazı avukatlarla konuştuğunu duyduğunu, avukat … ile sanık …’un yakın arkadaş olduklarını, İzmir içinde ve dışında görüştüklerini de diğer avukatlarla birlikte duyduklarını, vekâlet vermek isteyen bir tutuklu ile görüşmeye gittiğinde bile ilk söz olarak “sen beni kaça çıkartırsın, bu işi nasıl halledersin ?” şeklinde konuşulduğunu, kendisinin herhangi bir menfaat ilişkisine doğrudan tanık olmadığını, avukat …’yı da tanıdığını ancak onunla samimi olmadığını, sanık …’un yeğeni olan avukat …’u tanımadığını, …’un da kendisine 250.000 TL karşılığında … ve …’in salıverileceklerine dair bir şey söylemediğini,
Tanık …; Muğla ili Ortaca ilçesinde avukatlık yaptığını, ortak olarak çalıştığı avukat …’a sanık … ve ailesinin veraset işlemleri nedeniyle, vekâletname verdiklerini, sanık … ile en fazla iki defa karşılaştığını, yaz aylarında Ortaca’daki avukatlık bürolarına geldiğini, 2008 yılının Ekim ayı içinde, Muğla Barosuna kayıtlı olarak Ortaca’da avukatlık yapan …’in, ortağı avukat …’u ısrarla telefonla birkaç defa arayıp, İzmir’de birisinin kendisiyle görüşmek istediğini söylediğini, …’un durumu kendisine anlattığını, avukat Ahmet’in “mutlaka gelmen lazım, senin ve çocuklarının hayatı için çok önemli” demesi üzerine gitmeye karar verdiklerini, bu konuşmalardan, kendileriyle görüşmek isteyen kişinin mafya bağlantılı tehlikeli bir kişi olduğu düşündüklerini, bu nedenle korku ve merakla çağrıldıkları İzmir F Tipi Ceza İnfaz Kurumuna geldiklerini, kendilerini orada avukat …’in karşıladığını, birlikte … adlı tutuklu ile görüşmek için içeri girdiklerini, ancak …’in kendisinin içeri girmesine karşı çıktığını, ancak ortağı …’u yalnız bırakmak istemediğini, görüş yerinde …’ın ilk önce “İsmail hanginiz ?” diye sorduğunu, kendilerini tanıtınca …’a dönüp “Sen Asım’ın avukatıymışsın, Koray Met’i ve Gökhan ya da Gökçen gibi bir ismi tahliye ettirmişsin” dediğini, …’un “yok öyle bir şey, sadece Koray Met’i tanırım, o da etkin pişmanlıktan faydalanarak tahliye oldu” demesi üzerine …’ın “bana 500 milyar borçlusun” dediğini, …’un “ne borcu alışveriş mi yaptık ?” diye sorması üzerine …’ın da …’e dönerek “… …’ a tahliye için verilmek üzere 500 milyar istiyor demedin mi ?” diye sorduğunu, …’in lafı gevelediğini, …’un “böyle bir şey yok, ben kimseden para falan istemedim, seninle ilgili olarak da kimseyle görüşmedim” dediğini, ardından …’ın …’un arabasının plakası, çocuklarının okulları gibi ailesiyle ilgili özel bilgileri söyleyerek onu tehdit etmeye başladığını, görüşme bitip dışarı çıktıklarında bu olay nedeniyle …’ı şikâyet etmeyi düşündüklerini, ancak …’ın kendilerine, Ortaca’da …’in eşine dava açan müvekkillerinin oğlunun vurulması olayını ceza infaz kurumunda verdiği talimatla kendisinin gerçekleştirdiğini anlattığını, bu olaydan bir hafta sonra da Ortaca’da bir meslektaşlarının ensesinden vurulmuş olarak bulunması nedeniyle endişelenip …’ı şikâyet edemediklerini, …’un sanık … adına Menemen’de taşınmaz aldığından haberinin olmadığını,
Tanık …; Bağ-Kur emeklisi olduğunu, 2009 yılına kadar bir yıl süreyle galericilik ve madeni yağ ticareti yaptığını, sanık …’un ağabeyi olduğunu, ticaret yaptığı için İzmir’e geldiğinde zaman zaman kardeşlerinin yanında, bazen de sanık …’ın evinde kaldığını, avukat …’i Ortaca’da çalışması nedeniyle tanıdığını, …’ı tanımadığını, …’i … ile görüşmesi için göndermediğini, avukatlar hakkında açılan davada kendisinin de yargılandığını, kimseden para istenmesine aracılık etmediğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık …; katılan …’ın yalan söylediğini ve atılı suçlamayı kabul etmediğini savunmuştur.
c- Şikâyetçi …’e yönelik eylemlerin incelenmesi:
Tanıklardan …’in aşamalardaki ifadelerinde, Vedat Orhan Çelenk olayında, avukatlar hakkında yürütülen soruşturma kapsamında farklı tarihlerde tutuklandığını, aynı ceza infaz kurumunda bulundukları esnada …’un kendisine mektup gönderdiğini ve bu mektupta “Benimle 3-5 defa yemekte birlikte oldun, suçun oysa bundan bir şey çıkmaz, birlikte olduğumuz yemeklerde memleket meselelerini konuşmuştuk” diye yazdığını, bu mektubu salıverme talebi dilekçesine ekleyerek soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısına sunduğunu söylemesi üzerine, Adalet müfettişlerince yapılan araştırma nedeniyle İzmir Cumhuriyet savcısı … Gök tarafından gönderilen yazıda, …’in salıverme talepli dilekçesi ekinde olduğunu ifade ettiği söz konusu mektuba ulaşılamadığının belirtildiği,
İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/65 Esas sayılı dava dosyasında …’e yönelik eylemle ilgili olarak … hakkında teşebbüs aşamasında kalan irtikap suçu ile avukatlar … ve … hakkında da görevi kötüye kullanma ve teşebbüs aşamasında kalan irtikap suçlarından kamu davası açıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Şikâyetçi … Adalet Müfettişliğinde; İzmir’de iki ayrı petrol istasyonu bayisi ve petrol şirketi yöneticisi olduğunu, suç örgütü üyeliği ve akaryakıt ihalelerine fesat karıştırdığı iddiasıyla 30.08.2007 tarihinde kardeşi … ile birlikte tutuklanıp yaklaşık altı ay tutuklu kaldıklarını, başta şirket avukatları kendisini savunmaktayken, tutuklu bulunduğu esnada kendilerini önceden tanımadığı avukatlar … ve …’nin ziyaretine gelerek kendilerini İzmir Sanayi ve Ticaret İl Müdürü …’in gönderdiğini söylediklerini, …’i yaklaşık altı senedir tanıdığı ve yakın arkadaşı olduğu için bu avukatlarla konuştuğunu, her iki avukatın da kendisine …’in İzmir 10 ve 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanları … ve …’la yakın arkadaş olduğunu, mahkeme başkanlarına iletilmek üzere salıverme öncesi 150.000 Dolar nakit, sonrasında da 150.000 Dolarlık çek verdiği takdirde yedi günlük itiraz süresi içinde kendisi ve kardeşi …’in serbest bırakılmasının sağlanacağını söylediklerini, …’e güvendiği için teklifi kabul ettiğini, kardeşi …’e telefonla talimat verip 150.000 Dolar nakit ve şirkete ait 150.000 Dolarlık çekin … vasıtasıyla …’e verilmesini istediğini, yaptıkları anlaşmaya göre … ve …’nin, … vasıtasıyla mahkeme başkanları olan sanıklar … ve …’a ulaşarak, parayı onlara teslim edeceklerini, kendisi ve kardeşi …’in de bir hafta içerisinde salıverileceklerini, ardından da çekin paraya dönüştürüleceğini, fakat öğrendiğine göre …’nın bir gün arayla parçalar hâlinde 150.000 Dolar nakit ve çeki …’e değil, …’nin yanında bulunduğu sırada avukat …’a teslim ettiğini, belirtilen tarihte salıverilmeyince bu avukatların bir daha yanına gelmediklerini, bunun üzerine kendisinin de avukat …’a haber göndererek davadan çekilmesini istediğini, onun da davadan çekilme dilekçesini mahkemeye sunduğunu, avukat … kendisine “sadece bana vekâlet çıkartırsan yeter, … adına çıkartmana gerek yok” dediği için …’a vekâletname verdiğini, … ve …’nin ilk ziyaretlerinden birkaç gün sonra, Ramazan Bayramına 2-3 gün kala başka avukatın da ceza infaz kurumunda kendisiyle görüşmek istediğini, toplam iki kez gelen bu avukatın kendisine Muğla’dan geldiğini, sanık …’un yeğeni olduğunu, bu operasyonda 8-9 paralı iş adamının bulunduğunu, diğerlerinin torbacı takımından olduğunu, 30.000 Dolar verdiği takdirde bu parayı mahkeme başkanına ileteceğini ve salıverilmesini sağlayacağını söylediği hâlde teklifi kabul etmediğini, bu avukatın adının … olabileceğini, ilk oturumda kendisi ve kardeşi Ahmet’le beraber yirmiye yakın kişinin salıverildiklerini, bu oturumda verdiği paradan dolayı değil mevcut delil durumuna göre salıverildiklerini, ardından bürosuna gidince ilk iş olarak …’i arayıp “mahkeme başkanlarına istenen parayı verdik, buna rağmen hem daha önce tahliye olmadık, hem de bu duruşmada … niye rapor aldı ?” diye sorduğunu, onun da “… ile … arasında bir problem çıkmış o nedenle … rapor almak zorunda kalmış” dediğini, ayrıca aldığı parayı bugün yarın vereceğini söyleyerek kendisini bir ay kadar oyaladığını, en sonunda ısrar edince bir araya gelip bu işi çözmeyi teklif ettiğini, kendi bürosunda 3-4 defa toplandıklarını, sonuncusunda avukat …, …, Emre Eryıldıran, …, …, …, … ile …’ün bulunduklarını iş yeri olması nedeniyle pek çok kişinin girip çıktığı bir ortamda …’e “bu parayı kime verdiysen topla geri ver” dediğini, hatta Emre Eryıldıran ile …’in birbirlerine yumruk attıklarını, ortalık sakinleştikten sonra …’in kendisinde olan 150.000 Doların 30.000 Dolarını avukatlar … ve …’ye, 10.000 Dolarını Emre Eryıldıran’a, 30.000’er Dolarını ayrı ayrı sanıklar … ve …’a verdiğini, 30.000 Dolarını da kendisinin harcadığını, 20.000 Doları bir kaç gün içinde iade edeceğini söylediğini, toplandıkları gün avukat …’nin 10.000 Doları eşinin banka hesabından çekip şoförü …’a verdiğini, bu paranın kendisine ulaştırıldığını, …’in iki gün sonra 18.000 Doları nakit olarak ödediğini, kalan para için alacaklısı yanında çalışan … görünen 5-6 tane senet imzaladığını, … ve Emre Eryıldıran’ın parayı ödemek için yirmi gün süre isteyip bu süre içerisinde de ödeme yaptıklarını, bu senetlerin …’e cebir ya da tehdit yoluyla imzalatılmadığını, …’in de olayın üzerinden bir yıla yakın zaman geçtiği hâlde şikâyetçi olmayıp, avukatlar hakkında açılan davada kendisinin de tutuklanmasından sonra bu olayla ilgili şikâyetçi olduğunu, parayı ödemeleri hususunda … ve …’yi de tehdit etmediğini, aynı ortamda oldukları zamanlarda ara sıra …’in “bak şimdi başkan Faruk beyi arayacağım” diyerek onu arayıp sohbet ettiğini ve samimi oldukları havasını verdiğini, çevrede hem sanık …, hem de sanık … ile ilgili olarak birbiriyle samimi olduklarının, geceleri kadınlarla alem yaptıklarının konuşulduğunu, …’in 2007 yılı içerisinde sanık …’ı gezdireceğini söyleyerek arabasını ve şoförünü istediğini, bu olayı daha sonra işten çıkardığı ve soyadını hatırlamadığı şoförü …’tan sorduğunda, sanık …’la …’in lüks otellere kadınlarla birlikte girdiklerini, sabaha kadar eğlendikten sonra evlerine bıraktığını kendisine anlattığını,
Kovuşturmada önceki ifadesinden kısmen farklı ve bu ifadesine ek olarak; salıverildikten sonra bürosunda …’e bu parayı kime verdiğini sorduğunda avukatlar … ve …’ye 30.000 Doları vekâlet ücreti olarak verdiğini, 10.000 Doları Emre Eryıldıran’a, 30.000 Doları da mahkeme başkanı …’a verdiğini söylediğini, mahkeme başkanlarına verildiği söylenen paraları geri alamadığını, bu paraların mahkeme başkanlarına verilip verilmediğini bilmediğini, kendisine sadece mahkeme başkanlarına verildiğinin söylendiğini, müfettişe verdiği ifadesinde …’in önceden de …’ı aradığını söylediğini, ancak görüştüğü kişinin … olup olmadığını bilmediğini, …’e zaman zaman aracını mahkeme başkanı …’ı gezdireceğini söylemesi sebebiyle vermişse de araçla bu kişiyi gezdirip gezdirmediğini bilmediğini,
Tanık …; İzmir’de Aypet ve Shell bayileri olan Ayça Petrol Limited Şirketi’nin ortağı olduğunu, akaryakıt ihalelerine fesat karıştırmak ve örgüt üyeliği iddialarıyla ağabeyi … ile birlikte tutuklanıp beş ay kadar tutuklu kaldığını, başlangıçta kendilerini şirket avukatlarının savunduklarını, tutuklandıktan bir süre sonra daha önceden tanımadığı avukatlar … ve …’nin ziyarete gelerek kendilerini İzmir Sanayi ve Ticaret İl Müdürü …’in gönderdiğini, dosyayı incelediklerini, tensiple beraber tahliyelerini sağlayacaklarını söyleyip karşılığında vekâlet ücreti olarak 150.000 Dolar istediklerini, bu işi nasıl yapacaklarını sorduğunda “bu işte biz sadece aracıyız, konuyu Ferruh Bey biliyor, onun vasıtasıyla tahliyenizi sağlayacağız” dediklerini, “bu para kime verilecek” diye sorduğunda “biz bilmiyoruz, Ferruh Bey bilir, kabul ediyorsanız parayı verin” şeklinde cevap verdiklerini, kardeşi …’in, ağabeyi …’in talimatı üzerine salıverilme öncesi istenen 150.000 Doları … vasıtasıyla …’e ilettiğini, bu paranın 30.000 ve 120.000 Dolar olmak üzere iki parça hâlinde verildiğini, salıverilmeden sonra da 150.000 Dolar olmak üzere toplam 300.000 Dolar verileceğini, ancak tensipten birkaç gün önce adı geçen avukatların tekrar gelerek “biz bu işi yapamayacağız, parayı ne yapalım” diye sormaları üzerine “parayı … aracılığıyla Bekir’e iade edin” dediğini, bu tarihten sonra salıverilmeleri durumunda parayı geri isteyecekleri için …’in sanık …’a salıverilmeleri için baskı yaparak onu ikna ettiğini, bu nedenle …’un birinci oturuma çıkmadığını bu olaya karışanlardan duyduğunu, ancak kendilerini temize çıkarmak için bu durumu söylemeyeceklerini bildiğini, sanık …’un katılmadığı ve kendilerinin salıverildiği 30.01.2008 tarihli ilk oturuma kadar paranın iade edilmediğini, salıverildikten sonra ağabeyi …’in yazıhaneye tüm tarafları çağırarak yüzleştirme yaptığını, avukatlar … ve …’nin kendilerinde bulunan 30.000 Doları ödemek için süre istediklerini, …’in de bir kısmını nakit olarak ödeyeceğini söyleyip bir kısmı için de senet yapılmasını istemesi nedeniyle …’in borçlu olarak gösterildiği bir kaç senedin tanzim edildiğini, …’in, aldığı paranın 30.000 Dolarını avukatlara verdiğini, kalan 120.000 Doları harcadığını, bu nedenle parayı mahkeme başkanına veremediğini belirttiğini, bu nedenle söz verilen tarihte salıverilmediklerini düşündüğünü, tensipten bir hafta kadar sonra avukat …’in de ceza infaz kurumunda kendisini ziyarete gelerek “beni … gönderdi, sizinle görüşebileceğimi söyledi, sizin davanızla ilgileneyim, mahkeme başkanı benim hemşehrim, size ben yardımcı olurum, ilk celsede olmasa da sizi mutlaka tahliye ettiririm. Çünkü Ortaca’da olan kardeşi benim arkadaşım, onun vasıtasıyla Başkan Asım’a ulaşırım” dediğini, kendisinin de ona “sen treni kaçırdın, biz bu konuda zaten çarpıldık, paramızı kaptırdık, henüz geri alamadık, bize bir daha gelme” diye söylediğini, beş gün kadar sonra bir daha gelip “sana söylediklerimi kimseye anlattın mı ?” diye sorduğunu, “avukatımız Ferhat’a ve tutuklu olan arkadaşlarıma söyledim” diye cevaplayınca …’in “dışarıda dedikodusu oldu” diye sitem ettiğini, ceza infaz kurumundaki tutuklular arasında sanık …’a para verildiği takdirde tahliye kararı vereceği yönünde genel bir kanaat olduğunu,
Tanık … Adalet Müfettişliğinde; İzmir’de avukatlık yaptığını, sanıklar … ve …’ı tanımadığını, tanık …’i yıllardır tanıdığı hâlde samimi olmadıklarını, …’in mahkeme başkanlarıyla yakınlığı olup olmadığını bilmediğini, yürütülen bir soruşturma kapsamında şikâyetçi … ve kardeşi …’in 2007 yılı Ağustos ayında tutuklanmaları nedeniyle, …’in bir yakınının … aracılığıyla önce avukat …’ye, onun da isteğiyle sonra kendisine ulaştıklarını, bu nedenle her ikisinin de davasını üstlendiklerini, iki avukat olarak her iki sanıktan toplam 30.000 Dolar vekâlet ücreti almak üzere anlaştıklarını, tensiple birlikte değerlendirilmesi için salıverme dilekçesi verdikleri hâlde talebin reddedildiğini, bunun üzerine … ve …’in, kendilerinin yeterli olmadıklarını düşünerek ret kararından on beş gün kadar sonra azlettiklerini, kendisinin de sonradan istifa dilekçesi sunup davayla ilgilenmediğini, istifasından yaklaşık üç ay kadar sonra sanık …’un katılmadığı birinci oturumda her ikisinin de salıverildiklerini, … ve …’in salıverildikten sonra kendisine ve …’ye devamlı telefon edip büroya gelerek önceden verdikleri 30.000 Doları istediklerini, başlangıçta aldıkları paranın 20.000 Dolarının kendisinde olduğunu, 10.000 Dolarını da Özgür’e verdiğini, ancak bu olaylar yaşanınca Özgür’e “daha kötü olaylar yaşamayalım bu parayı ödeyelim” dediğini, …’in zorlamasıyla yanına Emre Eryıldıran isimli arkadaşını da alarak …’in bürosuna gittiğini, büro ve çevresinin çok kalabalık olduğunu, yapılan tartışma sonrasında paranın tamamına denk gelen 30.000 Doları ödeyeceklerini söyleyerek 15-20 gün süre talep ettiğini ve bu teklifin kabul edildiğini, bürodan ayrılmak üzereyken … ve birkaç kişinin daha geldiğini, … ve … ile diğer kişilerin tartışmaya başladıklarını, kendisi de tepki gösterince …’in …’e “daha üstüme gelmeyin, zaten borcuma karşılık yeterince senet imzaladım” diye bağırdığını, ardından Emre’yle beraber büroyu terk ettiklerini, avukat …’den aldığı 10.000 Dolara kendisindeki 20.000 Doları ekleyerek toplam 30.000 Doları verilen süre içerisinde parça parça ödediğini, bu paranın dışında herhangi bir para almadığını, ayrıca 120.000 Dolar aldığına dair iddianın doğru olmadığını, …’in bu dava ile ilgili olarak para alıp almadığını veya aldıysa bu parayı sonradan başkalarına verip vermediğini bilmediğini, büroda yapılan toplantılarda …’in neden bu olayın planlayıcısı gibi davrandığını anlamadığını, avukat Özgür ile aldıkları 30.000 Doların tamamen vekâlet ücreti karşılığı olduğunu, normalde bu parayı iade etmemesi gerekirken, tehdit ve baskılardan korktuğu için iade ettiğini, salıverme karşılığında sanıklar … ve …’a iletilmek üzere … aracılığıyla para istemediğini, … ve …’in talimatıyla …’nın, adına çıkarılan vekâletnameyle beraber bir poşet içerisinde 30.000 Doları bürosuna getirip verdiğini, o esnada avukat …’nin büroda olmadığını, vekâlet sözleşmesinin genellikle avukatın alacağını garanti altına almak amacıyla yapıldığını, olayda parayı peşin aldıklarından sözleşme yapma gereği duymadığını, noterde … adına vekâletname düzenlenmesinin unutulduğunu, yetki belgesine istinaden davaya birlikte bakmayı düşündükleri hâlde kısa sürede yapılması gereken bir iş olmadığı için avukat …’ye yetki belgesi vermediğini,
Kovuşturmada önceki beyanlarına ek olarak; … ve kardeşi …’in müdafiiliğini üstlendiğini, sadece kendisine vekâletname verildiği hâlde avukat … ile ortak olarak çalıştıklarını, … ve …’in, vekâlet ücreti olarak kardeşleri aracılığıyla kendilerine 30.000 Dolar gönderdiklerini, … ve … tutuklandıktan sonra salıverilmeyince kendisinin müdafiilikten çekilmesini isteyip azlettiklerini, verdikleri parayı da geri istediklerini,
Tanık …; İzmir’de avukatlık yaptığını, sanıklar … ve …’ı tanımadığını, yürütülen bir soruşturma kapsamında … ve kardeşi …’in 2007 yılı Ağustos ayında gözaltına alınmaları nedeniyle, İzmir Sanayi ve Ticaret İl Müdürü olarak tanıdıkları …’in, … ile kendisini arayarak vekâlet alıp alamayacaklarını sorduğunu, …’le …’in arası iyi olduğu için Ahmet’i ceza infaz kurumunda ziyaret edip … ve … ile ayrı ayrı görüştüklerini, …’e …’in selamını söyleyerek uygun gördükleri takdirde avukatlıklarını üstleneceklerini söylediklerini, daha sonra da toplam üç kez daha ziyarete gidip …’le görüştüğünü, dosyalarında gizlilik kararı olması nedeniyle herhangi bir inceleme yapamadığını söyleyip ücret konusunda konuşmadıklarını, kendisinin yokluğunda ziyarete giden avukat …’ın vekâlet ücretini 30.000 Dolar olarak belirleyip taraflarla anlaştığını sonradan öğrendiğini, vekâlet ücret sözleşmesi yapılmadığını, sonra da avukat …’a çıkarttıkları vekâletnameyi ve 30.000 Doları gönderdiklerini, kendisine vekâletname çıkarılmadığı ve para gönderilmediği için davayı üstlenmediğini, kendi adına vekâletname çıkarılmasının unutulduğuna dair iddianın doğru olmadığını, birlikte hareket ettiği avukat …’dan borç olarak 10.000 Dolar aldığını, bu parayı alırken kaynağını da sormadığını, avukat …’ın kendisine yetki belgesi de vermediğini, …’i yakından tanıdığını, en baştan beri avukat … ile ortak hareket etmediklerini, sadece bu davayla ilgili …’in yönlendirmesiyle birlikte hareket ettiklerini, … ve …’in ilk oturumdan önce tensiple salıverilmedikleri için avukat …’ı “tahliyeyi sağlayamadın” diyerek azlettiklerini, avukat …’ın da istifa ederek davadan elini çektiğini, salıverilmeden önce kardeşleri …, salıverildikten sonra da … ve …’in, ödenen 30.000 Doları avukat …’ı taciz ederek geri istediklerini, avukat …’ın önceleri vermemek için direndiğini, daha sonra da vicdanen bu parayı hak etmediğini düşünerek geri vermeyi kabul edip “bu paranın 10 bin doları da Özgür’de, geri ödeyeceğim” diyerek on beş gün süre istediğini, sonra avukat …’ın kendisini arayarak “beni tehdit ve taciz ediyorlar, bu parayı ödemek zorundayım, sana verdiğim parayı geri ver” dediğini, durumu eşine anlattığını, eşinin de bankadan parayı çekip kendisine verdiğini, kendisinin de parayı …’ın gönderdiği ve ismini bilmediği bir kişiye teslim ettiğini, … aracılığıyla mahkeme başkanlarına iletilmek üzere salıverilmeden önce ve sonra para ödenmesi konusunda bir anlaşma yapılmadığını, …’den para almadığını,
Kovuşturmada önceki beyanlarına ek olarak; hâlen İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinde avukatlar hakkında devam eden davada yargılandığını, olay tarihinde yaklaşık bir yıllık avukat olduğunu, avukat …’ın, Akmermer soyadlı kişilerin iki kardeş olmaları ve birinin avukatlığını kendisinin üstleneceğini düşünerek avukatlık ücretini 30.000 Dolar olarak kararlaştırdığını, bu paranın avukat … tarafından teslim alındığını ve kendisine de 10.000 Doların verildiğini, daha sonra avukat … azledilince ve parayı tamamen iade etmek isteyip kendisinden de verdiği parayı geri istemesi üzerine ona iade ettiğini, Akmermer soyadlı kişilerle ilk görüştüklerinde soruşturmanın devam etmekte olduğunu, henüz dava açılmadığını, dolayısıyla haklarında dava açılıp açılmayacağının, açıldığı takdirde de yargılamanın hangi mahkemede yapılacağının belli olmadığını, bu nedenle salıverilmeler konusunda pazarlık anlaşma yapılmasının da mantıksız olduğunu,
Tanık Nil Değirmenci Adalet Müfettişliğinde; İzmir’de avukatlık yaptığını ve tanık avukat … ile evli olduğunu, avukat … ile ailecek görüştüklerini, eşi Özgür ile nişanlı oldukları dönemde ev eşyası almak için paraya ihtiyaçları olduğunu, o sırada …’ın üstlendiği bir davada 30.000 Dolar vekâlet ücreti alması nedeniyle eşinin …’tan borç istediğini, …’ın da kabul edip 2007 yılının Aralık ayı içerisinde 10.000 TL borç verdiğini, evlendikten sonra kendisine takılan mücevherleri bozdurup oradan elde ettiği 11.500 TL’yi bankaya yatırdığını, …’ın verdiği parayla ev eşyası aldıklarını, bankaya parayı yatırdıktan sonra …’ın telefonla arayarak “ismini şu anda hatırlayamadığım bir avukat benim için bir kısım tutuklu sanıkları rüşvet karşılığında tahliye ettirdiğime dair konuşuyormuş, ayrıca bu şahıslar da beni sıkıştırıyorlar, bu nedenle aldığım parayı …’e iade edeyim de bu iddialardan kurtulayım, size borç olarak verdiğim 10 milyar TL’yi istiyorum” dediğini, bunun üzerine bankaya yatırdığı parayı çekip bu paranın 10 milyar TL’sini avukat …’ın gönderdiği kişiye eşi Özgür’ün bilgisi dahilinde verdiğini, parayı verdiği kişinin …’in adamı olabileceğini, çünkü sonradan parayı verdiği esnada … ile …’in birlikte olduklarını öğrendiğini, avukat …’ın da vekâlet ücretinden geriye kalan 20.000 TL’yi verdiğini düşündüğünü, olayda adı geçen diğer kişileri tanımadığını, sadece bir kez eşi Özgür ile …’ın bir öğle yemeği için buluştuktan sonra …’ın ısrarı ile tutuklu sanıklar … ve …’in davalarını almak düşüncesiyle ceza infaz kurumuna giderek konuştuklarını bildiğini, ancak eşine durumu sorduğunda “ben ceza davası almam” dediğini,
Kovuşturmada ise önceki ifadelerinden kısmen farklı olarak; …’ın parayı istemek için kendilerini aradığında, parayı aldığı müvekkillerinin kendisini azlettiğini, kendisinin de o kişilerin davasını almak istemediğini ve parayı iade edeceğini söyleyip borç olarak verdiği parayı istediğini, bazı tutukluları rüşvet karşılığında tahliye ettirdiğine dair konuşulduğundan bahsetmediğini,
Tanık … Adalet Müfettişliğinde; İzmir Organize Sanayi Bölgesinde yemek fabrikası işlettiğini, 2006 yılında bir akaryakıt dağıtım firmasında bölge müdürü olduğu dönemde …’i bu firmanın bayiliğini yaptığı için tanıdığını, oğlunun kirvesi olması nedeniyle de yakınlıkları bulunduğunu, …’in tutuklanmasından sonra …’in, ağabeyi …’in avukatlar … ve …’ı kendisine müdafii olarak atadığını anlattığını, buna karşılık avukatlara o tarihte bildiği kadarıyla vekâlet ücreti olarak ödenecek bedeli kendisinin götürmesini rica ettiğini, bunun üzerine … ile birlikte …’den aldığı 30.000 Doları siyah poşet içerisinde avukat …’ın yazıhanesinde avukatlar … ve …’ye teslim ettiğini, bundan bir hafta sonra da …’in 120.000 Dolar daha vererek yine avukat …’a vermesini istediğini, bu kez yalnız gidip parayı aynı avukatlara yine siyah poşet içerisinde teslim ettiğini, telefonla …’i arayıp parayı verdiğini söylediğini, yaklaşık on gün sonra bu kez avukat …’nin yazıhanesinde …’e ait olan ve 100.000 TL bedelli olduğunu hatırladığı çekin …’ye … tarafından verildiğini, her iki avukata da “bu kadar para verildikten sonra neler yapacaksınız ?” diye sorduğunda “ara mahkemede tahliyelerini isteyeceğiz” dediklerini, tahliyeler olmadığı için Akmermer’lerin şaşkınlık yaşadıklarını, Bornova’da akşam yemeği yediği esnada avukatlar …, … ve bir siyasi partinin il teşkilatında yönetici olduğunu bildiği Emre isimli işiyle tesadüfen bir araya geldiklerinde de avukatlara “ne oldu, çıkmadılar” deyince“elimizden geleni yapıyoruz, kanallarımız var, bu kanallarla ilgili gerekli görüşmeleri yapıyoruz, Akmermer’lere davayla ve yaptığımız işlerle ilgili gerekli bilgileri veriyoruz” tarzında bir şeyler söylediklerini, merak edip “bu kadar parayı bu dava için mi kullanıyorsunuz ?” diye sorduğunda her ikisinin de “evet bu dava için kullanıyoruz, kanallarımız var, mahkeme başkanları ile birlikte ve onlara danışarak bu işi çözeceğiz” dediklerini, bu konuşmalardan sonra Akmermer’lerin tahliye olabilmek için avukatlar … ve … aracılığıyla yargılandıkları mahkemenin başkanıyla diyalog veya irtibat içinde olduklarına ve kısa sürede salıverileceklerine inandığını, …’in salıverildikten sonra kendisine söz konusu paraları kime teslim ettiğini sorduğunda, …’ın ofisinde … ve …’ye teslim ettiğini söylediğini, salıverildikten bir ay kadar sonra …’in talimatıyla herkesin onun bürosunda toplandığını, gelen kişiler arasında avukatlar … ve Özgür ile … ve Emre Eryıldıran’ın olduğunu, … “size tahliye edilmem için verdiğim para kimde ?” diye sorduğunda …’in avukatlara dönüp “siz söyleyin” dediğini, avukatların da ona “sen biliyorsun sen söyle” diye cevap verdiklerini, bir neticeye bağlanmadan önce münakaşa ortamından ayrıldığını, sonradan duyduğuna göre …’in, aldığı paraya karşılık senet verdiğini, avukatların aldıkları parayı nasıl ödediklerini bilmediğini, olayları toplu olarak düşündüğünde, …’in tahliye olmak amacıyla avukatlar … ve …’yi mahkeme başkanıyla irtibatı kurmak için kanal olarak kullandığına, …’in bu olayda paraların toplandığı merkez olduğuna, konuşulduğu gibi birinci oturumdan önce serbest bırakılmaları hâlinde bu paranın avukatlara verilerek mahkeme başkanlarına teslim edileceğine, duruşmadan önce tahliye sağlanmadığı takdirde ise …’in mahkeme başkanlarına iletilmek üzere kendisinde olan parayı iş yapılamadığı için …’e iade edeceğine kanaat getirdiğini, ancak …’in tahliye olmasından sonra kanun dışı işlerin döndüğünü anladığını, başta fark etmesi durumunda kendisinden avukatlara teslim etmesi istenen parayı götürmeyeceğini, sanık …’u tanımadığını, ancak sanık …’un adını sohbetleri sırasında …’in “10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Asım bey benim yakın tanıdığımdır, dostumdur, arkadaşımdır” dediğinde duyduğunu,
Kovuşturmada önceki ifadelerine ek olarak; … ve …’in, tutuklanmalarından sonra kendisine avukatlarına vekâlet ücreti ödenmesi gerektiğini, kendilerine ait şirketlerden birinden alınacak parayı avukatlarına verip veremeyeceğini sorduklarını, bunun üzerine avukatlık ücreti olan 20.000 ve 100.000 Doları kardeşleri …’den alıp avukat …’a verdiğini, parayı iki parça hâlinde getirdikleri için o şekilde verdiğini, bunun dışında olup bitenlerden haberinin olmadığını, paranın az olan miktarını teslim ederken yanında …’in de bulunduğunu, 100.000 Doları verirken ise yanında …’in olmadığını, parayı teslim ettiği zaman avukat …’ın yanında avukat …’nin olup olmadığını hatırlamadığını, her iki avukatı da ilk kez küçük miktarlı parayı vermek için gittiğinde gördüğünü, hatırladığı kadarıyla, para teslim edildikten on gün sonra bu kez …’in 100.000 TL bedelli çeki de avukat …’ye teslim ettiğini, çeki verdiklerinde avukat …’ın da orada olduğunu, bu kadar para verildikten sonra neler yapacaklarını sorduğunda avukatların “ara mahkemede tahliyelerini isteyeceğiz” dediklerini, Bornova’da bir iftar yemeğinde karşılaştığı zaman aynı avukatlara Akmermerler’in neden tahliye olmadıklarını sorunca, ellerinden geleni yaptıklarını, gerekli görüşmeleri yaptıklarını, kanalları olduğunu ve Akmermerler’e gerekli bilgileri verdiklerini, mahkeme başkanlarına danışarak bu işi çözeceklerini söylediklerini, tahliyeden bir ay kadar sonra …’in isteği ile büroda toplanıldığında kendisi, …, avukatlar … ile …, … ile Emre Eryıldıran’ın orada bulunduğunu, adliyede müfettişlere ifade verirken ortamın gergin olduğunu, odada iki müfettişin bulunduğunu, biri ifadesini alırken diğerinin yazdığını, ifadesi yazılırken kendi beyanı dışında şeyler yazılacak olduğunda müdahale edip söylediğinden kastının yazılmak istenen şey olmadığını ifade etmesi üzerine, kendi belirttiği şekilde düzelterek yazdıklarını,
Tanık …; ağabeyleri … ve … ile birlikte petrol işi yapmaktayken yanlarından ayrıldıktan sonra onların akaryakıt ihalelerindeki yolsuzluk iddiasıyla tutuklandıklarını, tutuklu oldukları sürede ağabeyi …’in arkadaşı … vasıtasıyla …’in, ağabeylerine 150.000 Dolar verdikleri takdirde onları tahliye ettireceğini söylediğini, bir kaç gün sonra …’nın kendisine arada avukatlar … ve …’nin olduğunu, ama iş olmadığı takdirde yani tahliye olmadıkları takdirde …’i muhatap alacaklarını söylediğini, kendisi avukatları hiç tanımadığı için ne kadar vekâlet ücreti alacaklarını bilmediğini, 150.000 Doları bir gün arayla iki parça hâlinde … aracılığıyla avukatlara verilmek üzere …’ya verdiğini, avukatlar aracılığıyla tutuklamaya itiraz edildiği hâlde bu itiraz reddedilince her iki avukatı da azledip onlara verilen 150.000 Doları ağabeyleri adına istediğini, Alpay’ın da …’le görüşüp paranın iadesini sağlayacağını söylediğini, on gün kadar sonra para ödenmeyince Alpay’ı bulup paranın ödenmesini istediğini, onun da …’in kendisini aramadığını söylemesi üzerine Alpay’la birlikte …’in yanına gittiklerini, …’in avukatlarla görüşüp para işini halledeceğini söylediğini, ağabeyleri salıverilince şoförleri …’la birlikte avukatlar … ve …’nin yanına gidip görüştüklerinde vekâlet ücreti olarak alınan 30.000 Doları iade edeceklerini söylediklerini, birlikte Bornova’daki bürolarına gittiklerini, burada avukatlar, …, ağabeyi …, … ve kendisi olduğu hâlde, …’nın …’e paranın tamamını alıp almadığını sorduğunu, … “paranın tamamını aldım” deyince Alpay’ın oradan ayrıldığını, avukatların da borçlarını kabul edip bürodan ayrıldıklarını, … ile ağabeyi … arasındaki görüşmeler ve senet imzalanması sırasında yanlarında bulunmadığını, bu nedenle imzalanan senetlerin miktar ve tarihlerini bilmediğini, akabinde de avukatların parayı ödediklerini, …’nin eşi ile beraber bankadan çektiği 10.000 TL’yi …’e verilmek üzere …’a teslim ettiğini, bunun dışında bir bilgisi olmadığını,
Tanık … Adalet Müfettişliğinde; avukatlar hakkında yürütülen soruşturma kapsamında kendisinin de tutuklandığı sırada, önceden müdürlük yaptığı İzmir Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünde uzman olarak çalıştığını, sanık …’ı tanımadığını, sanık … ile üç sene kadar önce bir yemekte tanıştığını, başka yerlerde karşılaştıklarında da ayak üstü sohbet ettikleri hâlde arkadaşlık boyutunda bir yakınlıkları olmadığını, önceden tanıdığı …’in, ağabeyi … ile birlikte akaryakıt ihalesine fesat karıştırmak suçundan tutuklanmaları üzerine, onların yakın arkadaşlarının kendisinin yanına gelerek “senin çevren geniştir, iyi bir avukat bulalım” dediğini, kendisinin de avukat …’ı önerdiğini, …’ın … ile görüşmesi sırasında avukat arkadaşı … ile bu davayı alacağını söylediğini sonradan öğrendiğini, …’ya avukat …’ın ismini verdikten sonraki süreci bilmediğini, avukatların ceza infaz kurumunda Akmermer’leri ziyaret edip davayı üstlendiklerini, aralarında nasıl bir anlaşma yapıldığını, ne kadar para verildiğini, bu paranın ne kadarının peşin alındığını bilmediğini, bir süre sonra Akmermer’ler salıverilmeyince avukat …’ın azledildiğini, iş yerinde bulunduğu bir gün … ve Ahmet’in kardeşi olan …’in, yanında …’la birlikte geldiklerini ve avukatlarını azlettiklerini, avukat bulmaya aracılık yaptığı için avukatlara ödenen paranın iade edilmemesinde kendisinin de sorumluluğu olduğunu sert bir dille ifade edip tehdit ettiklerini, yaklaşık 2-3 ay bu tehditlerin devam ettiğini, bu tehditlere rağmen şikâyetçi olmadığını, Ahmet ve …’in de salıverildikten sonra kendisini paranın ödenmesi konusunda taciz etmeye başladıklarını, Haziran ayı sonlarında …’in daveti üzerine bürosuna gittiğinde başına silah dayayarak yedi adet boş senet imzalattıklarını, o olaydan dolayı tehditlerin devam etmesi nedeniyle şikâyetçi olmadığını, 29.11.2008 tarihinde bu olaylardan dolayı tutuklandıktan sonra ceza infaz kurumundan İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına Akmermer’ler tarafından silahla tehdit edildiğine dair şikâyette bulunduğunu, avukatlar … ve …’ye veya bir başkasına “…’den aldığınız parayı ödeyin, kalanını ben öderim” demediğini, tutukluları tahliye ettirme karşılığında mahkeme başkanları sanıklar … ve …’a iletilmek üzere para istemediğini, … ile birlikte …’den 30.000 Dolar alıp avukat …’a teslim etmediğini, böyle bir parayı da almadığını, avukat … ile bu davayla ilgili para alıp verme konusunda hiçbir görüşme yapmadığını, kendisi tutuklandıktan on gün kadar sonra ceza infaz kurumunda tutuklu bulunan sanık … tarafından kendisine gönderilen mektupta “Benimle 3-5 defa yemekte birlikte oldun, suçun oysa bundan bir şey çıkmaz birlikte olduğumuz yemeklerde memleket meselelerini konuşmuştuk” şeklinde sözlerin yazılı olduğunu, bu mektubu kendisine moral vermek için gönderdiğini düşündüğünü, konuştukları başka şeyleri söylememesi gerektiğine dair bir uyarı olarak algılamadığını, salıverme isteğinde bulunurken bu mektubu da dava dosyasına delil olarak sunduğunu,
Kovuşturmada önceki beyanlarına ek olarak; Akmermer’lerin tutuklu oldukları dönemde …’nın da, avukat tavsiye etmesi için kendisine gelen kişilerden olduğunu, kendisinin …’e 60.000 TL borcu olduğunu, hem o borcu, hem de avukatlara verip geri almak istedikleri parayı kendisinden istediklerini, avukatlardan geri almak istedikleri paranın miktarını bilmediğini, …’in ofiste başına silah dayayarak boş senet imzalattığı esnada orada isimlerini bilmediği başka kişilerin de olduğunu, söz konusu senetlerle ilgili icra takibinin hâlen devam ettiğini, maaşından kesinti ve evinde haciz yapıldığını,
Tanık … Birkan; 2008 yılının Haziran ayına kadar …’in yanında şoför olarak çalıştığını, genellikle kamyon şoförlüğü yaptığını, bazen Akmermer’lerin özel otomobillerini de kullandığını, bazen özel otomobille patronun misafirlerini istedikleri yere bırakıp bulundukları yerden aldığını, önceden tanıdığı …’i birkaç kez Akmermer’lerin bürosunda gördüğünü, ancak …’i ya da bir hâkimi araçla getirip götürmediğini, …’in ifade verirken kendisini başka bir şoförüyle karıştırmış olabileceğini,
Tanık Beytullah Mun; İzmir Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünde memur olarak görev yaptığını, …’i müteahhitlik yapması ve kooperatif toplantıları nedeniyle İzmir Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğüne yaptığı başvurulardan dolayı tanıdığını, bir süre önce yolda karşılaştığı …’in kendisine …’i kastederek “senin eski müdürüne para verdim ama tahsil edemiyorum, bir kısmını aldım, bir kısmı duruyor, kaldı” dediğini, ancak devam eden davalar nedeniyle bir şey söylemeden yanından ayrıldığını, olayda adı geçen kişileri ve sanık …’u tanımadığını,
Tanık … Adalet Müfettişliğinde; İzmir Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünden emekli olduğunu, …’le çalıştığı dönemde kendisinin müdürü olduğunu, daha sonra …’in aynı kurumda uzman olarak görev yaptığını, kendisinin de başka bir olay nedeniyle 26.10.2007 tarihinde tutuklandığını, vekâlet verdiği avukat …’nin kendisiyle görüşmek için ceza infaz kurumuna geldiğinde … ve …’i sorduğunu, ona “petrol piyasasında kendilerine güvenilmez, davalarını alma, sıkıntıya düşersin” dediğini, onun da “zaten almaya pek niyetim yoktu, söylediğin iyi oldu, almayacağım” dediğini, salıverilmesinden 2-3 ay kadar sonra salıverilen …’i ziyaret ettiğini, aralarındaki görüşmede …’in, …’in kendisini erken tahliye ettireceğini, kurtaracağını söyleyerek 150.000 Dolar aldığını anlattığını, bundan l-2 ay sonra kendisini telefonla arayıp …’i kastederek “senin eski müdürün Ticaret İl Müdürlüğünde mi ?” diye sorduğunu, aralarındaki alacak konusunu ne yaptıklarını sorduğunda, …’in paranın bir kısmını verip kaçmaya başladığını ve aralarındaki para sorununu halledemediklerini söylediğini, avukatı … ile telefonla görüştüğünde kendisine, avukat eşi ile beraber bankaya gideceklerini, para çekip avukat …’a vereceğini söylediğini, ancak bu husus kendisini ilgilendirmediği için detayını sormadığını, … veya eşinin, …’in şoförü …’a sözünü ettiği parayı verdiklerini görmediğini ve duymadığını, … ile …’in aralarında yaptıkları senetten ve para alışverişinden haberinin olmadığını, sanık …’u tanımadığını,
Kovuşturmada önceki ifadelerine ek olarak; İzmir Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu denetçisi olarak görev yaptığı için bütün petrol piyasasını tanıdığını, avukatı, petrol piyasasından Akmermer’lerin davalarını aldığını söyleyip bunların nasıl kişiler olduklarını sorduğunda, davayı mümkünse bırakmasını söylediğini, sonradan karşılaştığı …’in kendisine “senin avukatın bizim davayı bıraktı, paramızı da ödedi” dediğini, bu olaydan yaklaşık bir yıl sonra bir polis memurunun kendisini arayıp ifade vermeye çağırdığını, sonra da …’in telefon açıp karakola beraber gitmek üzere kendisini aldığını, yolda bu olaylardan bahsederek ”Abi senin ismini yazdım, beni doğrulat, ifademi doğrulat, şikâyetçiyim ben bunlardan” dediğini, …’e “ben birşey görmedim, bilmiyorum, neyi doğrulatacağım” diyerek kollukta verdiği ifadesinde de aynı hususları sözlü olarak tekrarlayınca yazılı ifadesini almaya gerek görmediklerini, bu olaylara dair görgüye dayalı bilgisinin olmadığını,
Tanık … Adalet Müfettişliğinde; …’in şoförü olduğunu, patronları … ve …’in tutuklanmaları nedeniyle tuttukları avukatlara bir miktar para ödendiğini ve uzun süre tutuklu kaldıktan sonra salıverildiklerini bildiğini, yaklaşık bir yıl önce patronu …’in kendisinden avukat …’nin yanına gidip ondan alacağı 10.000 TL’yi getirmesini istediğini, avukat Özgür Değirmenci ve eşi ile buluştuğunda bu kişilerin kendisine parayı teslim edip …’e vermesini söylediklerini, bu paranın ne amaçla verildiğini bilmediğini, … ile … arasında düzenlenen senetlere ve mahkeme başkanlarının menfaat temin ettiklerine dair bilgisinin olmadığını,
Kovuşturmada önceki ifadelerinden kısmen farklı olarak; patronu …’in, kardeşi … ile kendisini Alsancak’taki bir yere gönderdiğini, kendisinin aracı kullanan kişi olarak gittiğini, orada avukat Özgür isimli birisinden …’in bir miktar para aldığını, birlikte geri döndüklerinde …’in aldığı parayı ağabeyi …’e verdiğini,
Tanık …; …’in yanında ayak işlerine baktığını, … ve … tutuklandıklarında kendisinin Afyon’daki inşaat işlerinin başında olduğunu, …’den … ve …’in tutukluluk durumunu sorduğunda, avukatlara verilmek üzere bir miktar para verildiğini söylediğini, ama paranın miktarını bilmediğini, …’in salıverildikten sonra avukatlara verildiği söylenen paranın peşine düştüğünü, iş nedeniyle Ankara’da olduğu sırada kendisini telefonla arayan …’in “…’ten evvelce aldığımız paraya karşılık olmak üzere birkaç senet düzenledik, alacaklı kısmına senin adını yazdık” dediğini, bunun haricindeki olaylar hakkında bilgisinin olmadığını,
Tanık …; emekli albay olduğunu, kooperatif işleri nedeniyle tanıdığı …’in kendisini telefonla arayıp “ödemem var, bir hafta on günlüğüne 5.000 TL lazım” dediğini, gönderdiği adama parayı verdiğini, on gün kadar sonra para ödenmediği için …’i aradığında kendisine, tutukluyken İzmir eski Sanayi ve Ticaret İl Müdürü …’e 150.000 Dolar verdiğini, bunu parça parça tahsil edebildiğini, o ödedikçe borcunu ödeyeceğini söylediğini, bu konuşmadan bir ay kadar sonra borcunu ödediğini, … ile … arasındaki borç ilişkisini bilmediğini, sanık …’u tanımadığını ve ona para verildiği konusunda bilgisi olmadığını,
Tanık … Adalet Müfettişliğinde; yanında çalıştığı …’in salıverilmesi için …’in, samimi olduğunu söylediği mahkeme başkanına iletilmek üzere 300.000 Dolar istediğini, peşinat olarak 150.000 Doların … tarafından bu kişiye verildiğini, söz verdiği tarihte tahliyenin olmaması nedeniyle …’in salıverildikten sonra bu parayı geri istediğini, …’in parayı vermemek için kaçtığını duyduğunu, yaklaşık bir yıl önce …’in kendisini çağırması üzerine gittiği bürosunda birkaç kişinin daha olduğunu, …’in kendisine …’in yanında iki kişiyle birlikte geleceğini ve para konusunu konuşacaklarını söylediğini, gelenlerden sadece avukat …’ı tanıdığını, gelen üç kişinin önce aralarında münakaşa edip birbirlerine kızdıklarını, sonra “herkes aldığı kadarını ödesin” dediklerini, iki kişinin 10.000 Dolar ödeme yaptıklarını, … nakit parası olmadığını söyleyince hatırladığı kadarıyla 5-6 adet senet imzalayıp oradan ayrıldıklarını, bürodaki konuşmalardan …’in davaya bakacak mahkemenin başkanı ile samimi olması nedeniyle, …’in güvenini kazanması sonucunda bu paranın mahkeme başkanına verilmek üzere …’e iletildiğini anladığını, …’in önceden de ara sıra büroya geldiğini, senet imzalanmadan hemen önce …’in bu paranın 90.000 Dolarını mahkeme başkanına verdiğini, bu nedenle geri ödeme yapamayacağını söylemesine rağmen …’in ısrarla parasının ödenmesini istemesi üzerine senet imzaladığını, o sırada avukat … Ferruh’a “sen başkana vermemişsindir, yalan söylüyorsun, parayı sen yedin” deyince, …’in kızarak “tamam siz ne kadar para ödemeyi kabul ediyorsanız onu ödeyin, gerisi için ben senet imzalayacağım” diyerek senetleri imzaladığını, paranın mahkeme başkanına verilip verilmediğini bilmediğini, avukat …’ın konuşmalarından, bu tahliyenin aslında istenen tarihte gerçekleşeceğini, ama ilk ödeme olan 150.000 Doların … tarafından harcanıp mahkeme başkanına verilmemesinden dolayı tahliyenin yapılmadığını anladığını,
Kovuşturmada önceki ifadeleriyle benzer ve bu ifadelere ek olarak; Akmermerler’in Bornova’daki bürolarında çalıştığını, patronları tutuklandıktan sonra büroda birisinin para karşılığı … ve …’i tahliye ettirebileceğini söylediğini, ancak tahliye ettirecekleri söylenenlerin kim ya da kimler olduğunu, tahliye ettirmeleri için kendilerine para ödenip ödenmediğini bilmediğini, …’in tahliye olmasından sonra büro çevresinde konuşanlardan, tahliyeyi sağlamak için … vasıtasıyla mahkeme başkanına verilmek üzere 300.000 Dolar istendiğini, peşinat olarak verilen 150.000 Doların … tarafından muhtemelen Ferruh’a verildiğini, ancak zamanında tahliye olmayınca sonradan …’in parayı geri istediğini, Ferruh’un ise kaçtığını duyduğunu, ancak … veya …’den bu yönde herhangi bir şey duymadığını, …’in bürosundaki tartışmada münakaşa ettikleri söylenen kişilerin …, … ve Özgür isimli kişiler olduğunu, para alışverişi konusunda …’in üçüyle de anlaştığını, herkesin ne aldıysa onu geri vereceği şeklinde anlaştıklarını, ancak kimin ne kadar para verdiğini bilmediğini, …’in 5-6 adet senet imzalayarak …’e verdiğini, … ve Özgür isimli kişilerin de senet imzaladıklarını, … ve …’in tutuklu olduğu dönemde büroda yapılan konuşmalardan …’in davaya bakan mahkeme başkanı ile görüştüğünün, …’in de buna güvenerek mahkeme başkanına verilmesi için …’e para verildiğinin anlaşıldığını, …’in …’e “paramı aldınız, işimi yapmadınız” dediğini, ancak …’in “parayı mahkeme başkanına verdim, bu yüzden geri ödeyemem” deyip demediğini tam olarak hatırlamadığını, konuşma sırasında …’ın Ferruh’a kızarak onun kendilerini de kandırdığını, parayı başkana vermediğini ve kendisinin harcadığını söylediğini, sonra Ferruh’un da “siz ne kadar ödemeyi kabul ediyorsanız ben de öderim” diyerek senetleri imzaladığını,
Tanık …; … ile önceden beri arkadaş olduklarını, … salıverildikten sonra ziyaret amacıyla bürosuna gittiğinde içeride isimlerini bilmediği pek çok kişinin olduğunu, …’in bir kişiye “size 150.000 Dolar verdim, beni niye tahliye ettirmediniz ?” diye sorması üzerine o kişinin de “paraları hâkime verdim, oraya verdim, şuraya verdim” şeklinde konuştuğunu, bu kişinin “hâkime verdim” dediğini çok net hatırladığını, ancak söylediği diğer sözleri net hatırlamadığını, …’in “madem ki paranız yok, senet verin” demesi üzerine bu paranın karşılığında Türk Lirası olarak parçalı senetler imzalandığını, sonraki gelişmelerden haberinin olmadığını, senedi imzalayan kişilerden birinin … olduğunun söylendiğini, kim olduğunu bilmediği iki kişinin daha bu senetlerden imzaladığını, her birinin kendi aldığı paraya karşılık o miktar üzerinden senet imzaladığını, orada konuşan kişileri dinlediğinde, … ve …’in tutuklandıktan sonra bir hafta içinde tahliye edilmeleri karşılığında tahliyeden önce 150.000, tahliyeden sonra da 150.000 Dolar olmak üzere toplam 300.000 Dolar ödeyeceklerini, tahliye olmadıkları için bu paranın geri istendiğini ve senet yapıldığını, ilk 150.000 Doların … vasıtasıyla verildiğini duyduğunu, büroda uzun süre kalmadığı için detaylı bilgi sahibi olmadığını, sanıklar … ve …’ı tanımadığını, bürodaki konuşmalarda adlarının geçtiğini de duymadığını,
Tanık … Adalet Müfettişliğinde; emekli polis memuru olduğunu, … ve kardeşleri ile hemşehri olduklarını, … ile görüştüğünde kendisine, tutuklu kaldığı dönemde … aracılığıyla ceza infaz kurumuna gönderilen iki avukatın tahliye için 150.000 Dolar aldıklarını, ancak salıverilmediklerini, bu nedenle 150.000 Doları geri istediğini anlattığını, … ile bürosunda otururken …’in parayı istemesi nedeniyle orada bulunan …’in, parayı birkaç kişiye verdiğini, toparlayıp ödeyeceğini, nakit parası olmadığı için senet vereceğini söylemesi üzerine 6-7 adet senet tanzim edildiğini, hatırladığı kadarıyla bu senetlerin hepsini …’in imzaladığını, avukatlar … ve …’nin de orada olduklarını, ancak onlar erken ayrıldıkları için konuşmalarına şahit olmadığını, … ile …’in kendi aralarındaki konuşmalardan, avukatlar … ve … ile ismini hatırlamadığı bir kişiye 10.000’er Dolar verildiğini duyduğunu, …’in tahliyeler konusunda nasıl bir bağlantı kurduğunu ve aldığı 150.000 Doları nereye verdiğini bilmediğini, iki avukatı görünce …’e “bu iki genç avukata bu kadar parayı niye verdin, daha tecrübeli avukatlar bulman gerekmez mi ?” diye sorduğunda …’in, “…’e güvenerek tahliyeyi sağlayacağına dair söz vermesi nedeniyle verdim” şeklinde cevap vermesine rağmen, paranın miktarı yüksek olduğu için usulsüz bir şekilde tahliye sağlama sözü karşılığında bu paranın verildiğini düşündüğünü, sanık …’u tanımadığını, adı geçen başkanların avukatlarla menfaat temini karşılığında iş yaptığı konusunda bilgisinin olmadığını,
Kovuşturmada önceki ifadeleriyle benzer şekilde; …’in bürosuna ziyarete gittiğinde kendisine, İzmir’de Sanayi ve Ticaret İl Müdürü olan, zaman zaman …’in işyerine gelmesi nedeniyle tanıdığı …’e, salıverilmeleri için aracılık edeceğini söylemesi sebebiyle 150.000 Dolar gönderdiğini, bu sebeple ceza infaz kurumuna gelen avukatlar adına vekâletname düzenlettiğini, ancak avukatların duruşmaya girmediklerini ve kendilerinin de salıverilmediklerini, salıverildikten sonra da kendisinden alınan parayı geri istediğini anlattığını, bu avukatlardan birinin isminin … olduğunu hatırladığı hâlde diğerinin adını hatırlamadığını, …’in yanındayken oraya …’in de geldiğini, …’in parayı …’ten istediğini, …’in de parayı dağıttığını, avukatlara verdiğini, nakit parası olmadığını, isterse kendisine senet vereceğini söylediğini, birkaç tane senet düzenlendiğini hatırladığını, senetler düzenlendikten sonra da …’i ziyaret ettiğinde, isimlerini … ve … olarak hatırladığı iki genç avukatın geldiğini, kendisi büroya geldiğinde avukatların kalktığını, onlar gittikten sonra …’in kendisine, avukatlar tarafından 30.000’er TL’nin geri verildiğini söylediğini, ancak kendisinin bulunduğu ortamda para konusunun konuşulmadığını, …’in kimlerle ve ne şekilde bağlantı kurduğunu, bu paranın başka birine verilip verilmediğini de bilmediğini, … ile … arasında geçen konuşmalarda avukatlar … ve …’e 10.000’er Dolar verildiğini duyduğunu, bu paranın vekâlet ücreti olarak verildiğini,
Tanık …; bankadan emekli olduğunu, …’in yaklaşık bir yıl önce kendisini telefonla arayıp “Sana ihtiyacım var gelebilir misin ?” diyerek bürosuna çağırması üzerine büroya gittiğinde …, avukatlar … ve …, … ve …’in de orada olduklarını, …’in …’e “sizde 90.000 Dolar alacağımız kaldı, bunu nasıl ödeyeceksin ?” diye sorduğunu ve senet düzenleme konusunda anlaştıklarını, bunun üzerine …’in, 90.000 Doların o günkü kur karşılığı olan 117.000 TL’lik ve kendisinin düzenlediği birkaç senedi imzalayarak …’e verdiğini, sonra bürodan ayrıldıklarını, bu olaydan bir süre sonra tekrar karşılaştıklarında …’in, senet ödenmediği için “… sözünün eri değilmiş, senedi ödemedi” dediğini, ona senedi niye aldığını sorduğunda ise, … ile avukatlar … ve …’yi kastederek “bunlar beni dolandırdılar, tahliyemi sağlamak için 150.000 Dolar aldılar, ancak tahliye ettiremediler, ben de onları azlettim” dediğini, bilahare söz konusu paranın … tarafından … vasıtasıyla …’e verildiğini duyduğunu, bu konuşma dışında … ile aralarında herhangi bir konuşma yapılmadığını, sanık …’u tanımadığını, …’in hâkimler hakkında bir şey de söylemediğini, sanık …’a para verilip verilmediğini, verilmiş ise ne kadar verildiğini bilmediğini,
Kovuşturmada önceki ifadelerine ek olarak; … senetleri imzaladığı sırada … ve …’in de büroda olduklarını, avukatlar … ve …’nin ise orada olmadıklarını, olaydan bir süre sonra …’le karşılaştıklarında …’in, kendisini tahliye ettirmek vaadiyle dolandıranların … ile avukatlar … ve … olduklarını söylediğini,
Tanık …; orman mühendisliğinden emekli olduktan sonra bir siyasi partinin il sekreteri olarak görev yaptığını, sanık … ve …’i tanımadığını, yaşanan olaylar hakkında bilgisinin olmadığını, sanık …’ı ise hemşehrisi olması nedeniyle tanıdığını, nadiren de olsa kendisini makamında kısa süreli ziyaret ettiğini, …’i de İzmir eski Ticaret ve Sanayi İl Müdürü olması nedeniyle tanıdığını, … ile sanık … arasında irtibat sağlamadığını ve onları bir araya getirmediğini, …’in bürosuna gitmediğini, bu konuyla ilgili olarak hiç kimseden para almadığını, …’in çevresine güven sağlamak amacıyla kendi adını kullanmış olabileceğini,
Tanık …; bir siyasi partinin il başkan yardımcısı olduğunu, …’i arkadaşı avukat …’la birlikte bürosuna gittiği için tanıdığını, yaklaşık on ay önce …’a …’den bir telefon geldiğini, …’ın telefonda “tamam geliyorum” diye konuştuğunu, canının çok sıkıldığını, rahatsız olduğunu görünce “seni yalnız bırakmam” diyerek onunla birlikte gittiğini, büroda 7-8 veya daha fazla kişi olduğunu, içeride Sanayi ve Ticaret İl Müdürü …’in de olduğunu, …’in gitmek istediğini söyleyip oradan ayrıldığını, …’in …’a “nasıl yapacağız bu işi ?” diye sorduğunda …’ın “zaten sizin için fazla bir şey yapmadım, aldığım vekâlet ücretini geri vereceğim” dediğini, … “senet yapalım mı ?” diye sorunca …’ın “çeke senede gerek yok, 15-20 gün içinde nakit olarak ödeme yaparım” dediğini ve …’la birlikte bürodan ayrıldıklarını, başka bir olaya tanık olmadığını, içeride en fazla yirmi dakika kaldıklarını, …’a konunun ne olduğunu sorduğunda …’in mazot kaçakçılığından tutuklandığını, bir davada kendisine vekâlet verdiğini, daha sonra da azlettiklerini, aldığı 30.000 Dolar vekâlet ücretini birkaç defa geri istemeleri nedeniyle aralarında gerginlik olduğunu, zaten çok bir iş yapmadığını, bir iki defa avukat olarak ceza infaz kurumuna gidip görüşme yaptığını ve parayı geri vereceğini söylediğini, ama söyleme tarzından “nereden böyle bir işe düştüm, vereyim de kurtulayım, bir daha da bu adamlarla işim olmasın” demek istediği sonucunu çıkardığını, avukat …’yi de tanıdığını ancak onun o gün büroda olmadığını, …’in salıverilmesi karşılığında …’in para istediğinden veya onun aracılığıyla başkalarına para verildiğinden haberinin olmadığını, kimseden para almadığını, büroya gittiklerinde …’in bürodan ayrılması nedeniyle önceden yaşanan olayları bilmediğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık …; bu davanın ilk oturumuna izinli olduğu için katılmadığını, bu olayda adı geçen kişiler arasındaki para alışverişinden haberinin olmadığını, kimsenin de kendisine bu davayla ilgili telkinde bulunmadığını savunmuştur.
II- Sanık …’un bilgisi dahilinde hareket ettikleri belirtilen … ile avukat …’ın, sanık …’un mahkeme başkanı olarak yargılamasına katıldığı İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2007/173 Esas sayılı davada tutuklu yargılanan şikâyetçi … Öğmen’den 117.000 TL almaları sonucunda … Öğmen ve yakınlarının salıverildiği, davanın diğer tutuklu sanıklarından şikâyetçi … ve yeğenlerinin ise kendilerinden istenen 147.000 TL’yi vermemeleri nedeniyle salıverilmedikleri iddiasının incelenmesinde;
Adalet müfettişleri tarafından İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2007/173 Esas sayılı davaya ilişkin getirtilen iddianame, oturum tutanakları ile bu belgelere ilişkin düzenlenen dosya inceleme tutanağına göre;
Söke ile İzmir arasında yolcu taşımacılığı yapan ve kooperatif bünyesinde işletilen firmanın yetkilileri ile bazı çalışanlarının suç işlemek amacıyla örgüt kurdukları ve bu örgütün faaliyetleri kapsamında taşımacılık işinde tekelleşmek amacıyla rakip firmalara yönelik gerçekleştirdikleri iddia edilen eylemlerle ilgili olarak yürütülen soruşturmada, aralarında firma yetkilileri oldukları belirtilen şikâyetçi … Öğmen’in 01.02.2007, şikâyetçi …’in de 14.02.2007 tarihinde olmak üzere toplam 19 sanığın tutuklandıkları, yürütülen soruşturma sonucunda düzenlenen İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 16.04.2007 gün ve 157-93 sayılı iddianamesi ile; şikâyetçi …’in suç işlemek amacıyla örgüt kurma, mala zarar verme, iş ve çalışma hürriyetinin ihlâli, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması, tehdit ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık, şikâyetçi … Öğmen’in de bu örgüte üye olma ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarından olmak üzere 19’u tutuklu toplam 21 sanık hakkında kamu davası açıldığı,
Söz konusu iddianamede avukat …’ın şikâyetçi … Öğmen ve diğer sanıklardan … Öğmen’in müdafii olarak gösterildiği,
İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/173 esasına kayıtlı bu davada, sanık …’un mahkeme başkanlığını yaptığı heyet tarafından 19.04.2007 tarihinde yapılan tensiple, haklarında aynı suçlardan dava açılan şikâyetçi … Öğmen ve … Öğmen ile birlikte haklarında suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak suçundan dava açılan on iki kişinin, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumları ve tutuklu kaldıkları sürenin gözetildiği belirtilerek salıverilmelerine, şikâyetçi … ile haklarında suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak ve bu örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiği belirtilen diğer suçlardan dava açılan diğer yedi kişinin ise atılı suçun vasıf ve mahiyeti, delil durumu, delillerin henüz toplanmamış olması ve sevk maddelerinde öngörülen cezaların üst sınırlarına göre kaçma ve delilleri karartma şüpheleri bulunduğundan bahisle tutukluluk hâllerinin devamına oy birliğiyle karar verildiği,
Sanık …’un başkanı olduğu heyet tarafından yapılan oturumlarda; 23.07.2007 tarihli ilk oturumda tanıklar …, … ve …’ın, 23.07.2007 tarihli ikinci oturumda tanıklar …, … ve …’in, 11.02.2008 tarihli üçüncü oturumda da şikâyetçi …’in, tanıklar … ve … yönünden Cumhuriyet savcısının mütalaasına uygun, diğerleri yönünden ise aykırı olarak ve oy birliğiyle salıverilmelerine karar verildiği,
Adalet müfettişleri tarafından yapılan inceleme sonrasında devam eden yargılama sonucunda, UYAP sistemi üzerinden yapılan araştırmaya göre İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesince 24.11.2010 gün ve 173-341 sayı ile; şikâyetçi … hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, şikâyetçi … Öğmen ve diğer sanıklar hakkında da bu örgüte üye olma suçlarından beraat, diğer suçlar yönünden ise Söke Ağır Ceza Mahkemesine görevsizlik kararı verildiği, sonrasında farklı mahkemelerce verilen karşı görevsizlik kararları sonucunda davanın Söke 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/215 Esas sayılı dosyasında derdest olduğu,
Muğla E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu kayıtlarına göre, atılı suçlardan salıverilmesinden önce tutuklu bulunduğu esnada şikâyetçi … Öğmen ile avukat … arasında birden fazla kez görüşme yapıldığı, aynı avukat ile şikâyetçi … arasında görüşme yapılmadığı,
Adalet müfettişlerince düzenlenen soruşturma raporunda, avukatlar ve onların eylemlerine iştirak ettiği belirtilen diğer kişiler hakkında yürütülen soruşturma sırasında avukat … hakkında verilen iletişimin dinlenmesi ve kayda alınması tedbirine ilişkin karara istinaden yapılan tespitlerde, … Öğmen’in salıverildiği 19.04.2007 tarihinden sonra 22.03.2008 tarihinde avukat …’ın sanık … ile yaptığı görüşmeye göre; sanık …’u bir araçla bulunduğu yerden aldırıp birlikte Didim’e gittikleri ve avukat …’ın yanlarına gelmeleri hususunda … ve kardeşi Cesim Keserci ile görüşme yaptığı iddialarıyla sanık … hakkında yer değiştirme cezası uygulanmasının talep edildiği,
İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/65 Esas sayılı dava dosyasında aynı eylemle ilgili olarak avukatlar … ve … hakkında görevi kötüye kullanma ve rüşvet, şikâyetçi … Öğmen hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma ve teşebbüs aşamasında kalan irtikap, … ve Cesim Keserci hakkında da suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma ve irtikap suçlarından kamu davası açıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Tanık … kovuşturma aşamasında avukatlık nedeniyle tanıklıktan çekinme hakkını kullanmış,
Şikâyetçi …; Söke Seyahat Taşımacılık Kooperatifinin hissedarı olduğunu, bu firmada yapılan yolsuzluklar nedeniyle yürütülen soruşturma kapsamında 2007 yılının Ocak ayı içerisinde kendisi ve oğlu …, üç yeğeni, hissedarlardan … Öğmen ve pek çok kişinin tutuklandıklarını, İstanbul’da avukatlık yapan yeğenleri … ve …’in müdafiiliklerini üstlendiklerini, tutuklu oldukları dönemde aynı koğuşta kaldığı şikâyetçi … Öğmen’in sık sık yanına gelerek “bize isnat edilen suçlar çok ağır, buradaki avukatlar bu işi halledemezler, ben … isminde bir avukat buldum, benim tanımadığım yakını … ile birlikte bizim işimizi halledecekler, … davamızın görüleceği 10. Ağır Ceza Mahkemesi başkanının çok yakın arkadaşıymış, hepimiz için 147 milyar TL verdiğimiz takdirde mahkemeye çıkmadan hepimizi tahliye ettirecek” dediğini, bu konuşmalar esnasında … ve Gökhan Tunç’un yanlarında olduğunu, şikâyetçi … Öğmen’in avukat … ile yaptığı görüşmelerden sonra yanlarına gelip “gel bu işi halledelim, avukat … mahkeme başkanı ile birlikte hareket ediyor, işbirliği içindeler, hatta ben de onların Didim’de …’nin oteline götürülüp orada iki gün misafir edilmelerine aracılık ettim, yani Didim’de … ile avukat …’ı ve mahkeme başkanını buluşturdum, biz bu hafta çıkıyoruz, para vermezseniz siz kalacaksınız” dediğini, şikâyetçi …’e “suçumuz aynı suçtur, siz çıksanız da biz kalırız” dedikten on gün kadar sonra, içlerinde … Öğmen’in de bulunduğu on iki kişinin salıverildiği hâlde kendilerinin tutukluluk hâllerinin devamına karar verildiğini, şikâyetçi … Öğmen’in ceza infaz kurumundan ayrılmadan önce elindeki salıverme yazısını sallayıp “ben sana demiştim, gördün mü parayı verenler nasıl tahliye oldu, şu anda hâkim benim, parayı verirseniz … vasıtasıyla sizi yarın bile çıkartırım” dediğini, kendisinin de ona “benim param yok, para vermeyeceğim, devlet beni ne zaman çıkarırsa o zaman çıkarım” şeklinde cevap verdiğini, sonradan şikâyetçi … ile beraber salıverilen kişiler için mahkeme başkanına gönderilen paranın Söke Seyahat firmasının kasasından ödendiğini öğrendiğini, salıverildikten sonra firma hesaplarını kooperatif başkanı olarak incelediğinde 17 milyar TL kasa açığı olduğunu anlayıp bu hususu … Öğmen’e sorduğunda, parayı avukat …’a verdiğini söylediğini, bu konuşma sırasında yanında hatırladığı kadarıyla oğlu … ile bir kaç kişinin daha olduğunu, avukat …’ın, tutuklu sanıklardan … ve …’a da, mahkeme başkanını tanıdığından bahisle kendisine para verildiği takdirde tahliyeyi sağlayacağını anlattığını duyduğunu, ancak onların da avukata para vermedikleri için tensiple salıverilmediklerini, ilk salıverme kararından yaklaşık bir ay sonra ziyaretine gelen ve Muğla Barosu avukatlarından olduğunu söyleyen avukat …’in de kendisine “suç ortakların para verip çıktılar, siz de verirseniz, sizi de çıkartırım, ben mahkeme başkanının yeğeniyim, onun mahkemesinde yargılanıyorsun, bu parayı vermezsen çıkamazsın, bana doksan milyar TL ver, beş kişinin tahliyesini duruşmaya çıkmadan sağlayayım” dediğini, ona da duruşmaya yirmi iki gün kaldığını, parasının olmadığını söylediğini, ilk oturumdan üç gün sonra aynı avukatın yine gelip “gördün mü, bu parayı vermedin, çıkamadın, bu parayı vermediğin sürece de çıkamazsın, paran yoksa senet ver” diyerek tehdit ettiğini, avukatın söylediklerinden korkup onun yanında getirdiği biri yirmi diğeri yirmi beş milyar TL bedelli iki senedi imzalayıp kendisi adına vekâletname düzenlettiğini, bu olaydan yaklaşık on bir gün sonra duruşmaya gittiğinde avukat olan yeğenleri Fırat ve …’in avukat …’i duruşmaya sokmadıkları için ikinci oturumda da salıverilmediğini, ancak üçüncü oturumda salıverildiğini, avukat …’in senetleri icraya koymadığını, bu senetleri geri almak için Ortaca ve Dalaman’da kendisini aradığı hâlde bulamadığını, aynı davada yargılanan diğer sanıklar …, …, … ve … Özkan’ın da salıverilmek için mahkeme başkanına verilmek üzere şikâyetçi … Öğmen’e adam başı dokuzar milyar TL verdikleri hususunu hem bu kişilerin kendisine söylemeleri, hem de başkalarının da anlatması nedeniyle duyduğunu, tutuklu olduğu esnada Bahadır isimli bir tutuklunun da kendisine “üzülme adamını bulursan kendisi de buralı olan mahkeme başkanı herkesi tahliye ediyor, siz de birini bulun tahliye olursunuz, benim suç ortaklarım adam buldular ara tahliye ile çıktılar, ben çıkamadım” dediğini,
Şikâyetçi … Öğmen; hissedarı olduğu Söke Seyahat firmasıyla ilgili yürütülen bir soruşturma kapsamında 2007 yılının başlarında tutuklandıklarını, üç aya yakın bir süre tutuklu kaldıktan sonra duruşma yapılmadan kendisinin de içinde bulunduğu bazı tutukluların salıverildiğini, salıverme karşılığında kimsenin kendisinden para istemediğini, avukat …’ı oğlu … Öğmen’in avukatı olması nedeniyle tanıdığını, Söke Seyahat firmasının kasasından mahkeme başkanı sanık …’a para verilmesinden haberinin olmadığını, firmanın yıllardır iflas hâlinde çalıştığını, bu nedenle herhangi birinin salıverilmesi karşılığında firma kasasından avukat veya bir başkası aracılığıyla sanık …’a para verilmesinin mümkün olmadığını, şikâyetçi … ile ticari ilişkileri nedeniyle hasım olup karşılıklı açılmış pek çok davalarının bulunduğunu, avukat … ile davanın diğer tutuklu sanıklarından … arasında, davanın para karşılığı çözülmesi için aracılık yapmadığını, avukat … ile sanık …’un kardeşi olan …’u tanımadığını, … ve Cesim Keserci’yi eşi tarafından uzaktan akrabası olmalarından dolayı tanıdığını, Kuşadası’nda ve Davutlar’da devam eden inşaatlar nedeniyle son iki yıl içinde … ile birkaç defa iş icabı yüz yüze görüşüp bir çok kez de telefonla konuştuğunu, örgüt suçlamasıyla tutuklandıktan yaklaşık bir hafta kadar sonra kendisini ziyaret eden … ile devam eden dava hakkında konuşmadıklarını, …’nin sanık … ile arkadaş olup olmadığını bilmediğini,
Tanık …; Söke Seyahat firmasında personel müdürü olarak çalıştığı dönemde atılı suçlardan kendisinin de tutuklandığını, henüz kimsenin salıverilmediği bir tarihte şikâyetçi …’in kendisine bir kaç kez “bize isnat edilen suçlar çok ağır, buradaki avukatlar bu işi halledemezler, ben … isminde bir avukat buldum, yakınım … ile birlikte bizim işimizi halledecekler, … davamızın görüleceği 10. Ağır Ceza Mahkemesi başkanının çok yakın arkadaşıymış, hepimiz için 117 milyar TL verdiğimiz takdirde mahkemeye çıkmadan hepimizi tahliye ettirecek” diyerek avukat …’ın, …’nin Didim’deki oteline mahkeme başkanını götüreceğini anlattığını, şikâyetçi … Öğmen’in tensiple salıverilmesinden sonra eşyalarını toplamak için koğuşa geldiğinde “sanmayın ki sizi unutacağız, elimizden geleni yapacağız, sizi çıkartmaya çalışacağım” dediğini, aynı suçu işledikleri hâlde bazı tutukluların salıverilip kendilerinin tutuklu kalmalarına bir anlam veremediğini, şikâyetçi … Öğmen’in salıverilmesinden kısa bir süre sonra avukat …’in ceza infaz kurumuna geldiğinde kendisine “dosyanızı inceledim, önemli bir suçunuz yok, boşuna yatıyorsunuz, ilk oturumda veya ara taleplerle sizi çıkartırım” dediğini, ancak vekâlet ücreti konusunu şikâyetçi … ile konuştuğu için kendisinden para istemediğini, avukat … ile hiç karşılaşmadığını, para karşılığı tahliyelerin yapıldığını da şikâyetçi …’ten duyduğunu, salıverilip şikâyetçi …’i ziyarete gittiğinde Kadri’nin, para vermeden çıkamayacağını, avukat …’in manevi baskı yaptığını, mahkeme başkanıyla akraba olduklarını söyleyip mahkeme başkanına verilmek üzere kendisinden 100 milyar TL para istediğini, …’e 100 milyar TL’sinin olmadığını, banka kredisi ile aldığı taksisinin olduğunu, tahliye sağlanırsa banka kredisini ödeyerek taksiyi vereceğini söylediğini, ancak avukat …’in bu teklifi kabul etmediğini, avukat …’in en son ziyaretinde de, yanında getirdiği yirmi ve yirmi beş milyarlık iki senedi imzalayıp Ahmet’e verdiğini anlattığını, kısa bir süre sonra …’in de salıverildiğini,
Tanık …; Söke Seyahat firmasının hissedarlarından olduğunu ve firmaya ait otobüslerden birinde çalıştığını, firmada yapılan yolsuzluklar nedeniyle tutuklandığını, müdafiiliğini amcasının İstanbul’da avukatlık yapan çocukları Fırat ve …’in üstlendiklerini, sonradan babası şikâyetçi …’in, kendisiyle beraber tutuklanan toplam beş kişi adına avukat …’ye vekâletname düzenlettirdiğini, toplam dokuz ay tutuklu kaldıktan sonra ikinci oturumda salıverildiğini, tutukluların kendi aralarındaki gizli konuşmalardan; şikâyetçi … Öğmen’in avukatı olduğunu öğrendiği … ile mahkeme başkanı sanık …’un yakın ilişki içinde olduklarını, bu avukat aracılığıyla mahkeme başkanına para aktarıldığında kişinin suçu ve kimliği ne olursa olsun tahliyesinin sağlandığını duyduğunu, şikâyetçi …’e de şikâyetçi … vasıtasıyla aynı teklifin yapıldığını, babası olan şikâyetçi …’in kendisine, tüm tutukluların tahliyesi için avukat …’ın mahkeme başkanı sanık …’a verilmek üzere para istediğini anlattığını, ama istenen miktarın ne kadar olduğunu ve kimlerin verilen para karşılığı tahliye edildiğini tam olarak bilmediğini, avukat … aleyhinde herhangi bir söz duymadığını, kendisinden de salıverilme karşılığında para talep edilmediğini,
Tanık …; İzmir’de avukatlık yaptığını, sanık …’u İzmir Adliyesinde asliye ceza hâkimliği yaptığı dönemden beri tanıdığını ve arkadaş olduklarını, kendisini ara sıra makamında ziyaret ettiğini, onun da bir kez bürosuna geldiğini, bir kaç kez de günü birlik Didim’e gidip yemek yediklerini, şikâyetçi …’in oğlu olan …’in avukatı olduğu için şikâyetçi …’i de tanıdığını, … ve …’in tutuklanmalarından sonra müdafiliklerini üstlenip şikâyetçi Kudbettin’i bir kaç kez ceza infaz kurumunda ziyaret ettiğini, bu davada sanık …’a aracılık etmediğini, davanın diğer sanıkları olan tanıklar … Öğmen ve … ile dava veya sanık … hakkında görüşme yapmadıklarını, salıverme kararlarının menfaat temininden kaynaklanmadığını,
Tanık …; Didim’de ticaretle uğraştığını, Didim ve Kuşadası’nda devam eden inşaatları ve ayrıca Didim’de oteli olduğunu, avukat …’ı dört yıl kadar önce bir arkadaşı vasıtasıyla tanıdığını, ayrıca avukat kardeşi … Keserci’nin de stajını onun yanında yaptığını, avukat … ile fırsat buldukça Didim’de, İzmir’de ve Kuşadası’nda içki içip sohbet ettiklerini, sanık …’u tanımadığını, kendisiyle hiç görüşmediğini ve otelinde yer ayırmadığını, menfaat temin ettiğine dair aleyhinde herhangi bir söz duymadığını, şikâyetçi …’i tanımadığını, şikâyetçi … Öğmen’in eşi Nurcan’ın Bitlis’teki aşiretlerinden akrabası olduğunu, bu nedenle …’le zaman zaman görüştüğünü, … gözaltındayken eşinin kendisini arayıp yardım istemesi nedeniyle kardeşi … Keserci’ye haber verdiğini, onun da aklına avukat …’ın gelmesi üzerine gidip kendisiyle görüştüklerini, … ve oğlunun tutuklanmasından sonraki gelişmeleri bilmediğini, sanık … ile avukat … ve … Öğmen arasında irtibat kurmadığını, tahliyeler için katkı sağlamadığını, … Öğmen’in salıverilmesi için para toplayıp … vasıtasıyla mahkeme başkanı sanık …’a verip vermediğini bilmediğini, 22.03.2008 tarihinde kendisini telefonla arayan avukat …’ın Didim’e geldiğini söyleyip görüşmeyi teklif ettiğini, ancak işleri nedeniyle yanına gidemediğini, avukat …’ın Didim’e kimlerle birlikte geldiğini de bilmediğini,
Tanık …; Kuşadası’nda şehir içi hatlarda dolmuşçuluk yaptığını, aynı soruşturmada kendisinin de tutuklandığını, yapılan yargılama sırasında ikinci oturumda salıverildiğini, avukat …’ı tanımadığını, aynı olayda tutuklu olup duruşma öncesi salıverilen şikâyetçi … Öğmen’in tavsiyesiyle ailesinin kendisi için avukat …’a vekâletname düzenlettiğini, avukat … aracılığıyla mahkeme başkanı sanık …’a para verilip verilmediğini bilmediğini, ailesinin de anlaşma gereği avukatlık ücreti olarak avukat …’a 10.000 TL ödediğini,
Tanık …; aynı olayla ilgili olarak tutuklu kaldıktan sonra tensiple salıverildiğini, salıverilmesinden bir ay kadar önce ziyaretine gelen avukat …’ın “sizin vekâletinizi almak istiyorum” dediğini, ancak kendisine salıverilmeyle ilgili hukuksuz bir teklifte bulunmadığını, kendisinin avukat tutmak istemediğini söylediğini, sanık …’un aleyhinde menfaat ilişkisine dayalı herhangi bir söz duymadığını, oğlu …’un aynı davada müdafiiliğini üstlenmesi için avukat … adına vekâletname düzenlettiklerini, vekâlet ücreti olarak 10.000 TL ödedikleri hâlde avukat …’ın duruşmaya katılmadığını, ancak aşamalarda oğlu …’ın salıverilmesi hususunda garanti de vermediğini,
Tanık …; aynı olayla ilgili olarak tutuklu kaldıktan sonra tensiple salıverildiğini, salıverilmesi için kimseye para ödenmediğini, avukat …’ı bir kere gördüğünü, hissedarlarından olduğu Söke Seyahat firmasının kasasından bir kuruş dahi verilse tüm hissedarların ayağa kalkacağını, sanık …’u tanımadığını, kardeşi …’un müdafiiliğini yapması için verdikleri 10.000 TL haricinde avukat …’a para ödenmediğini,
Tanıklar …, …, …, …, … ve …; aynı olayla ilgili olarak tutuklu kaldıktan sonra tensiple salıverildiklerini, sanık … aleyhinde bir şey duymadıklarını; tanık … ayrıca, firma mali kriz içerisinde olduğundan kimseye fazladan verecek para olmadığını, hatta şikâyetçi …’in yeğenleri olan avukatların da bu durumu bildikleri için kendilerinden ücret talep etmediklerini, kendilerinin de onlara ödeme yapmadıklarını,
Tanık …; Söke Seyahat firmasının Didim yazıhanesinde bilet sattığını, şikâyetçilerin yargılandıkları davada verilen salıverme kararları konusunda bilgi sahibi olmadığını,
Tanık …; Söke Seyahat firmasında servis şoförü olarak çalışırken tutuklandığını, salıverilene kadar avukatların mahkeme başkanını tanıdıklarından bahisle salıverilmelerini sağlayacakları konusunda görüşme yapmadıklarını, kendisiyle görüşen kişilerin de böyle bir talepte bulunmadıklarını,
Tanık ….; dava konusu olayla ilgili olarak tutuklanıp tensiple salıverildiğini, … ve …nin anne tarafından uzaktan akrabası olduklarını, inşaat işlerinden dolayı ara sıra görüştüklerini, önceden müdafiiliğini avukat …’ın üstlendiğini, şikâyetçi … ile hasım olduklarını, sanık … hakkında herhangi bir şey duymadığını,
Tanık …; firmada muavin olarak çalışmaktayken aynı davada tutuklanıp tensiple salıverildiğini, şikâyetçi …’in yönlendirmesiyle avukat …’ye kendisiyle beraber tutuklanan beş kişi adına vekâletname verildiğini, firmada etkin olan patronların şikâyetçiler … Öğmen ve … olduğunu, avukatları bu kişilerin belirlemeleri nedeniyle avukatlarla aralarındaki konuşma ve anlaşmaları bilmediğini, şikâyetçiler arasında avukat tutma konusunda anlaşmazlık çıktığını, şikâyetçi …’in avukat …’a, şikâyetçi Kadri’nin de avukat …’ye vekâletname verilmesini istediğini, ancak vekâlet ücreti dışında mahkeme başkanına gönderilmek üzere para toplandığını veya verildiğini duymadığını, şikâyetçi …’in, Didim’den tanıdığı … isimli zengin bir kişiyle çok yakın dostluğunun olduğunu, bu kişinin …’i sıkça ziyaret ettiğini, ancak …’in avukat … ile yakınlığını bilmediğini, sanık … aleyhinde bir söz duymadığını,
Kovuşturmada ise önceki ifadesinden farklı olarak; tutuklu olduğu dönemde mahkeme başkanı sanık …’a salıverme konusunda rüşvet verildiği söylentilerinin dolaştığını, ancak bu konuda görgüye dayalı herhangi bir bilgisinin olmadığını,
Tanık …; aynı olayla ilgili olarak tutuklandıktan sonra ilk oturumda salıverildiğini, avukat …’in kendisi ve diğer tutukluları ziyarete geldiği zamanlarda “itiraz edin etmeyin dosya yoğunluğundan dolayı 8 ay yatarsınız, ama istediğim parayı verirseniz işi bağlarım, üç günde tahliye ettiririm” dediğini, ancak alacağı parayı mahkemedeki bir hâkime veya başkana verip veremeyeceğini bilmediğini, bu avukatın ceza infaz kurumuna gelip organize suç örgütü lideri konumunda yargılananlarla özel görüşme yaptığının ve herkesin maddi durumuna göre değişik miktarlar belirleyerek “istenilen günde tahliyeyi sağlarım” şeklinde vaatte bulunduğunun herkes tarafından bilindiğini, bu avukatı hiç tanımadığı ve talep etmediği hâlde gelip en az üç defa kendisiyle görüştüğünü, her seferinde de değişik miktarlarda para isteyerek salıverileceğine dair söz verdiğini, ama şikâyetçi …’e suç ortaklarının mahkeme başkanı sanık …’a 8 milyar TL ödeyerek duruşmaya çıkmadan salıverileceğini söylemediğini, avukat …’in kendisine sanık …’la İzmir’de sık sık yemek yediklerini ve yaptıkları görüşmelere göre belirledikleri miktarı aldıktan sonra tahliyelerin sağlandığını söylediğini, avukat …’in kendisinden de 400.000 Euro istediğini ve verdiği takdirde tahliyenin yüzde yüz gerçekleşeceğini söyleyip tahliyeden önce “parayı emanet olarak güvenilir bir yere bırakırsın, tahliyeden sonra da bu parayı ben oradan alırım” dediğini, bu tür görüşmelerin yalnız kendisiyle değil, maddi durumu iyi olan örgüt lideri konumundaki herkesle yapıldığını, ama kendisinin para vermediğini, avukat …’in en büyük çabasının, tutukluların duruşmaya kadar ceza infaz kurumunda geçirdiği 8-10 ay arasındaki dönemde olduğunu, kanun dışı yolla salıverilmek isteyen herkesin, dosyaların çoğunda birinci veya en geç ikinci oturumda salıverileceklerini bildiklerini, avukat …’in kendisini ve mahkeme başkanını garanti altına almak için menfaat sağlanan dosyayla ilgili vekâlet almadan dışarıdan takip edip tahliyeyi sağlamak suretiyle işi bitirdiğini, bu duydukları karşısında sanık … ile avukat … arasında irtibat bulunduğuna inandığını, avukat …’in menfaat ilişkisine dair bu tekliflerini herkesin içinde pervasızca yaptığını, sanık …’un menfaat ilişkisine dair konuşmalarda her gün adının geçtiğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık …; bu dava dosyasında örgüt üyeliğinden cezalandırılması istenen ve yaklaşık bir yıldır tutuklu bulunan sanıkların delil durumu ve tutuklulukta geçen süre gözetilerek tensiple oybirliğiyle salıverildiklerini, kararın hukuka uygun olarak verildiğini ve kimsenin karara etkisinin olmadığını, kendisi emekli olduktan sonra salıverilen sanıklar hakkında devam eden yargılamada beraat kararı verildiğini, bu sayede devleti tazminat sorumluluğundan kurtardığını, şikâyetçi …’in beyanlarının doğru olmadığını, … ve Cesim Keserci’yi tanımadığını, İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2009/65 Esas sayılı davada kooperatiften avukata para ödendiğine ve kendisinin Didim’e gidip otelde kaldığına dair iddiaların doğru olmadığının kolluk araştırmasıyla da anlaşıldığını, şikâyetçi …’in salıverilmemesinin para vermemesinden değil, hakkındaki iddia ve delillerin diğerlerine nazaran fazla olmasından kaynaklandığını savunmuştur.
III- Sanık …’un; mahkeme başkanı olarak yargılamasına katıldığı İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2007/253 Esas sayılı davada tutuklu yargılanan katılan …’den, salıverilmesi için ağabeyi … ve avukat … aracılığıyla 60.000 TL istediği iddiasının incelenmesinde;
Adalet müfettişleri tarafından İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2007/253 Esas sayılı davaya ilişkin getirtilen iddianame, oturum tutanakları ile bu belgelere ilişkin düzenlenen dosya inceleme tutanağına göre;
Antalya ilinde suç işlemek amacıyla oluşturulduğu belirtilen silahlı örgütün faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak yürütülen soruşturma kapsamında aralarında katılan …’in de bulunduğu yedi kişinin 08.11.2006 tarihinde tutuklandığı, fezleke ile dosyanın gönderildiği İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonucunda düzenlenen 23.05.2007 gün ve 220-138 sayılı iddianame ile; …’in de aralarında bulunduğu sekiz sanık hakkında suç işlemek amacıyla silahlı suç örgütü kurma ve yönetme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve tehdit suçlarından, diğer on iki sanık hakkında da anılan örgüte üye olma ve örgütün faaliyeti kapsamında işlendiği iddia olunan suçlardan kamu davası açıldığı,
İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/253 esasına kayıtlı bu davada sanık …’un mahkeme başkanlığını yaptığı heyet tarafından yapılan yargılama sırasında, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte üye olma ve bu örgütün faaliyeti kapsamında işlendiği iddia olunan diğer suçlardan sanık olan iki kişinin farklı oturumlarda salıverildiği, mahkeme başkanı sanık …’un 23.10.2008 tarihinde tutuklanmasına kadar devam eden yargılamada katılan … ve haklarında örgüt yöneticiliği ve bu suça bağlı diğer suçlardan dava açılan diğer tutuklu sanıkların ise üzerlerine atılı suçun niteliği, mevcut delil durumu, delillerin henüz tam olarak toplanamamış olması ve kaçma şüphelerinin bulunduğu gerekçesiyle tutukluluk hâllerinin devamına karar verildiği, UYAP sisteminde yapılan incelemede; katılan …’in bu davada 18.01.2010 tarihinde salıverildiğinin tespit edildiği,
Adalet müfettişleri tarafından yapılan inceleme sonrasında devam eden yargılama sonucunda, UYAP sistemi üzerinden yapılan araştırmaya göre İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesince 12.05.2010 gün ve 253-135 sayı ile; suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurma ve bu örgüte üye olma suçlarından tüm sanıkların beraatlerine, sanıklara atılı diğer suçlar yönünden de mahkemenin görevsizliğine karar verilerek dosyanın Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, bu mahkemece verilen karşı görevsizlik kararı üzerine oluşan olumsuz görev uyuşmazlığının Yargıtay 5. Ceza Dairesince çözümlenmesinde sonra yargılamaya Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesince devam olunarak bu mahkemece 15.12.2015 gün ve 484-480 sayı ile; katılan …’e atılı suçlardan bir kısmı hakkında beraat, bir kısmı hakkında da mahkûmiyet hükümleri kurulduğu, katılan … ile davanın diğer sanıkları hakkında kurulan hükümlerin temyiz edilmesi üzerine dosyanın hâlen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında olduğu,
İzmir 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu kayıtlarına göre, atılı suçlardan salıverilmesinden önce tutuklu bulunduğu esnada katılan … ile avukat … arasında 10.10.2007 ila 15.11.2007 tarihleri arasında yedi kez görüşme yapıldığı,
İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/65 Esas sayılı dava dosyasında aynı eylemle ilgili olarak … ve avukat … hakkında teşebbüs aşamasında kalan irtikap suçu ile … hakkında ayrıca görevi kötüye kullanma suçundan kamu davası açıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Tanık … kovuşturma aşamasında avukatlık nedeniyle tanıklıktan çekinme hakkını kullanmış,
Katılan …; Antalya’da gazete dağıtım ve turizm işleriyle uğraşırken 05.11.2006 tarihinde Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma nedeniyle örgüt yöneticiliği ve örgüt faaliyeti kapsamında işlendiği belirtilen diğer suçlar nedeniyle tutuklandığını, bu olayla ilgili hâlen İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan 2007/253 Esas sayılı davada yargılandığını, 2007 yılının Kasım ayında Muğla Barosuna kayıtlı olduğunu ve Ortaca’da oturduğunu söyleyen avukat …’in, görüşme talebi olmadığı ve tanımadığı hâlde ceza infaz kurumuna gelip kendisini ziyaret ettiğini, sohbet esnasında 100.000 Euro verdiği takdirde 12.12.2007 tarihli oturumda salıverilmesini sağlayacağını, mahkeme başkanı sanık …’un ağabeyi olan …’un Ortacalı olması sebebiyle yakın arkadaşı olduğunu, hatta kendisini sanık …’un gönderdiğini, kişi başı 100.000 Euro’luk bedeli sanık …’un belirlediğini, bu parayı verdiği takdirde mutlaka salıverileceğini, sanık …’un duruşmada avukat …’i gördüğü anda anlaşmanın yapılmış sayılacağını ve tahliyenin gerçekleşeceğini söylediğini, bu teklifi kabul etmediğini, elinde yazılı bir belge olması için …’e kendi kartının arkasına “12.12.2007 tarihinde tahliye edilecektir” şeklinde bir yazı yazarak garanti vermesini istediği hâlde kabul etmediğini, bunun üzerine avukat …’e “aramızda bir sözleşme yapalım, kız kardeşim … adına kayıtlı tapuyu tahliye olduğumda vermek üzere sana vereyim” dediğini, ancak nakit para istediği için delil mahiyetinde bir belge elde edemediğini, bu görüşmeden sonra iki aylık süreçte farklı tarihlerde 7-8 kez kurumda kendisiyle görüşerek her seferinde sanık … tarafından gönderildiğini söyleyip benzer tekliflerde bulunduğunu, en son geldiği 15.11.2007 tarihinde teklifi 60 milyar TL’ye kadar düşürdüğünü, sonrasında artık onunla görüşmek istemediğini söylediğini, yapılan teklifi kabul ettiği takdirde söz konusu paranın avukat …’in eşinin Ortaca’da çalıştırdığı eczanede sanık …’un ağabeyi …’a teslim edileceğini ve sonrasında salıverileceğini söylediğini, ancak bu teklifleri kabul etmediği için salıverilmediğini, en son 07.07.2008 tarihinde kız kardeşi … Söylemez’i sanık …’un yeğeni olduğunu söyleyen kişinin arayıp sanık …’un 40 ila 60 milyar TL karşılığında tahliyenin sağlanacağına dair garanti verdiğini, teklifin kabul edilmesi hâlinde Antalya Dedeman Otel’de buluşularak paranın teslim alınacağını söylediğini, kız kardeşi bu olayı kendisine anlatınca “kanun dışı yollara itibar etmeyin, kimseye para vermeyin” diye söylediğini,
Tanık …; sanık …’un ağabeyi olduğunu, 2009 yılına kadar bir yıl süreyle galericilik ve madeni yağ ticareti yaptığını, ticaret nedeniyle İzmir’e geldiğinde zaman zaman kardeşlerinin yanında, bazen de sanık …’un evinde kaldığını, avukat …’i Ortaca’da çalışması nedeniyle tanıdığını, sanık …’un tutuklandığı olayla ilgili kendisinin de yargılandığını, kimseden para istenmesine aracılık etmediğini,
Tanık …; taksi şoförlüğü yaptığı dönemde avukatlar hakkında yürütülen soruşturmada kendisinin de tutuklandığını, bu soruşturmada tutuklanan avukat …’le aynı koğuşta kaldığı için onunla sohbet etme imkânı bulduğunu, sohbet esnasında avukat …’in, sanık …’un başkanlık yaptığı mahkemedeki dosyalarda menfaat karşılığında tahliyenin sağlanmasında kendisine etkin rol verilmesini avukat …’un sağladığını, sanık …, avukat …, marketçi …, başkanın kardeşi …, avukat … ve …’nın bir sacayağı oluşturup birlikte hareket ettiklerini, bu sacayağından … ile …’un zaman zaman …’un makamına giderek kendilerini ilgilendiren davalarla ilgili olarak mahkeme başkanı sanık …’tan gerekli bilgileri alıp tahliye konusunda anlaşmaya varılabileceği düşünülenlerle bunu pazarlık konusu yaptıklarını anlattığını, menfaat teminiyle ilgili olayların delillerinin kendisinde bulunduğunu, bu kişilere kendisine 500 milyar TL vermedikleri takdirde yaptıkları eylemlerin delillerini açıklayacağını söylediğini, dolayısıyla şimdilik susma hakkını kullandığını, onlardan gelecek cevaba göre hareket edeceğini, avukat …’in kendisine ayrıca, sanık …’ta para olmadığını, kasasının avukat … olduğunu defalarca ve çok net bir şekilde anlattığını, bu konuşmaların büyük bir kısmına aynı zamanda tutuklu Ercan Yandımata’nın da tanık olduğunu,
Tanık … Yandımata; İzmir Yenişehir Gıda çarşısında ambalaj ve poşet ticareti yaptığını, avukat … ile aynı koğuşta kaldığı dönemde kendisinden Asım’ın menfaat sağladığına dair bir sözü duymadığını,
Tanık …; Manisa’da avukatlık yaptığını, sanık … ile öğrencilik zamanlarında tanıştıklarını, sanık …’un Menemen’de aldığı iddia edilen arsayla ilgisinin olmadığını, sanık …’ın yeğeni … fakülteden mezun olunca kendisiyle ilgilendiğini, …’a yardımcı olmasını da sanık …’un istediğini, Alsancak’ta bulunan evinin alt katında …’un da çalıştığını ve sanık …’un ara sıra bu eve geldiğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık …; katılan …’in yargılandığı davada yargılamanın hukuka uygun yürütüldüğünü, katılanın salıverilmemesi nedeniyle iftira attığını savunmuştur.
IV- Sanık …’un bilgisi dahilinde hareket ettikleri belirtilen avukatlar … ve …’ın, sanık …’un mahkeme başkanı olarak yargılamasına katıldığı İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2008/24 Esas sayılı davada tutuklu yargılanan şikâyetçi …’in salıverilmesi için önce 250.000 TL istedikleri, sanık …’un istenen bedeli daha sonra yükseltmesi nedeniyle anlaşmanın bozulduğu iddiasının incelenmesinde;
Adalet müfettişleri tarafından İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2008/24 Esas sayılı davaya ilişkin getirtilen iddianame, oturum tutanakları ile bu belgelere ilişkin düzenlenen dosya inceleme tutanağına göre;
İzmir ili Kemeraltı bölgesinde suç işlemek amacıyla kurulan örgütün faaliyeti kapsamında mağdurlardan cebir ve tehdit yoluyla para alındığı iddialarıyla ilgili olarak İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında aralarında şikâyetçi …’in de bulunduğu “Temel” soyadlı beş kişinin 03.11.2007 tarihinde tutuklandıkları, aynı soruşturmada tutuklanan diğer kişilerle birlikte elli iki sanık hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 30.01.2008 gün ve 44-30 sayılı iddianame ile; yine aralarında şikâyetçi …’in de bulunduğu “Temel” soyadlı toplam yedi sanık hakkında suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurma ve yönetme suçları ile bu örgütün faaliyeti kapsamında işlendiği belirtilen birden çok kez tehdit, nitelikli yağma, tefecilik ve diğer suçlardan, kırk beş sanık hakkında da bu örgüte üye olma ve örgüt faaliyetinde işlendiği iddia edilen diğer suçlardan kamu davası açıldığı,
İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/24 Esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama sırasında, sanık …’un mahkeme başkanı olarak katıldığı 02.06.2008 tarihli ilk oturumda şikâyetçi … dışında örgüt yöneticiliği ve diğer suçlardan yargılanmakta olan iki sanık ile örgüt üyeliği ve diğer suçlardan yargılanmakta olan altı sanık olmak üzere toplam sekiz sanığın var olan kanıt durumu ve tutuklukta geçen sürenin dikkate alındığı belirtilerek Cumhuriyet savcısının mütalaasına aykırı şekilde oy birliğiyle salıverildiği, sanık …’un mahkeme başkanı olarak katıldığı diğer oturumlarda şikâyetçi … ve kendisiyle aynı sevk maddeleri uyarınca yargılanmakta olan iki sanığın üzerlerine atılı suçun niteliği ve mevcut kanıtlar ışığında, henüz kanıtların tam olarak toplanmadığı ve kaçma şüphelerinin bulunduğu gerekçesiyle Cumhuriyet savcısının mütalaasına uygun olarak ve oy birliğiyle tutukluluk hâllerinin devamına karar verildiği, UYAP sisteminde yapılan sorgulamaya göre şikâyetçi …’in sanık …’un tutuklanmasından sonra devam eden oturumlarda 13.12.2010 tarihinde salıverildiği,
Anılan dava dosyasında avukat …’ın ilk oturumda, şikâyetçi … de dahil olmak üzere “Temel” soyadlı toplam altı kişinin müdafii olarak hazır bulunduğu, şikâyetçi …’in sorgusunun yapıldığı esnada kendisine 22.05.2008 tarihinde savcılıkta verdiği belirtilen ifadesi de okunup diyeceklerinin sorulduğu, şikâyetçi …’in beyanda bulunduktan sonra etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini söylediği, duruşma tutanağında mahkeme başkanı veya heyeti ile davanın tarafları arasında karşılıklı bir konuşma yaşandığına dair bir tespitin bulunmadığı, 01.09.2008 tarihinde yapılan ikinci oturumda ise şikâyetçi …’in müdafii olarak avukat …’nin hazır bulunduğu,
İzmir 2 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu kayıtlarına göre, tutuklu olduğu süre içerisinde şikâyetçi …’in avukat … tarafından 22.11.2007 ve 14.12.2007 tarihlerinde iki kez ziyaret edildiği,
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında avukatlar ve onların eylemlerine iştirak eden diğer kişiler hakkında düzenlenen 20.01.2009 gün ve 27-15 sayılı iddianamede bu olayın delilleri arasında, şikâyetçi …’in ceza infaz kurumunda tutuklu bulunduğu sırada kanun gereği kayıt altına alınan görüşmelerine dair bir kısım içeriklere yer verildiği, buna göre şikâyetçi …’in eşi … ile yaptığı görüşmede eşine “O … geldi benden rüşvet istedi ya seni çıkaracam 150-200 milyar ver” dediği, ardından da “Ondan ben haa ben savcıya söylemiştim tabi sana söylemedim ben içeri ilk girdiğim zaman bana dedi 400 milyar para vereceksin seni çıkaracam sonra indi 250 milyara geçenlerde o zamanlar 150 iki yüze çıkarırım sizi dedi ben dedim enayi miyim suçum olmadığı hâlde niye iki yüz milyar para vereyim” ve “Ee meğerse işte meğersi demek ki bunlar bu şekilde çalışıp para kazanıyormuş“ şeklinde konuştuğu, eşiyle yaptığı diğer bir görüşmede de Zübeyde’nin “Berzan geçen gün aradı …’yi, bizim mutfakçı tanıdığıymış ara sor bakalım … nereli olduğunu biliyormuş mu dedi, ben de …’i aradım bilmiyorum nereli olduğunu dedi” dediği, …’in “Ne için ?” diye sorması üzerine Zübeyde’nin “Sana tutacaklarmış ne diyordu Berzan bi şeyler diyordu” dediği, bunun üzerine de …’in “He öyle söyledi 200 milyarlık avukatlık ücreti istemiş, … de ben hallederim demiş ona, bana baba söyledi” şeklinde cevap verdiğinin tespit edildiği,
Adalet müfettişleri tarafından yapılan inceleme sonrasında devam eden yargılama sonucunda, UYAP sistemi üzerinden yapılan araştırmada bahse konu davaya ilişkin gerekçeli karara veya Yargıtay’da bir dosyaya rastlanmadığı, şikâyetçi … üzerinden “Taraf Ayrıntılı Dosya Sorgulaması”nda ise, aynı suçlar, suç tarihleri ve müdafinin gösterildiği İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/107 Esas sayılı dosyasında devam etmekte olduğu belirtilen derdest bir davanın bulunduğu,
İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/65 Esas sayılı dava dosyasında aynı eylemle ilgili olarak avukatlar … ve … hakkında görevi kötüye kullanma suçu ile irtikap suçuna teşebbüsten, … hakkında da suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma suçu ile irtikap suçuna teşebbüsten kamu davası açıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Şikâyetçi …; Kemeraltı’nda esnaflık yaptığını, yürütülen bir soruşturma kapsamında, babası, dört kardeşi ve yeğenleriyle birlikte tutuklandıklarını, soruşturma sonucunda haklarında dava açıldığını, kardeşleriyle beraber avukatlıklarını …’ın üstlendiğini, ancak tutuklandıktan yaklaşık iki ay sonra ziyaretine daha önceden tanımadığı avukat …’nin, elinde ortağı …’ın yazdığı “hiç merak etme … bey gerekeni yapacak, seni ilk mahkemede tahliye ettirecek, hiç konuşma, benim hakkımda da bir açıklama yapma” ibaresi bulunan bir notla geldiğini, el yazısından bu notun ortağı tarafından yazıldığını anladığını, avukat …’nin kendisine “vekâlet ücreti olarak 20 bin TL alırım, gerekli işlemleri yaparım, dosyanı iyi incelerim seni çıkartırım” demesi üzerine kendisinin de “para konusunu ortağım …’la görüş, ne gerekiyorsa o halletsin” dediğini, duruşmadan önceki haftalarda eşi …’in açık görüşe gelip kendisine, …’ın “200-300 milyar TL gibi bir para verirseniz, … bu parayı başkana para verip …’i tahliye ettirecekmiş” dediğini anlattığını, ortağı …’in kendilerini dolandırmak için böyle bir teklifte bulunmuş olabileceğini düşündüğü için kabul etmeyip bunu eşi vasıtasıyla ilettiğini, ilk oturumdan on beş gün kadar önce avukat …’ın gelerek “Göcek’e giderek başkan …’la tahliye edilmenizi konuşacağım, mazot param dahi yok, bunun için bana para ver” dediğini, kendisinin de ceza infaz kurumu idaresi kanalıyla hesabından 3.000 TL verdiğini, bu parayı …’in yanında çalışan avukat …’ün aldığını, duruşmadan önceki bir görüşmelerinde de …’in “seni ve kardeşlerini çıkartırım, çünkü mahkeme başkanı … benim dostumdur, tahliyeden sonra başkana iletilmek üzere 250 milyar TL verirseniz hepinizi Haziran’daki ilk duruşmada tahliye ettiririm” diye söylediğini, zorda kaldığı için kabul ettiğini, sonrasında ise ceza infaz kurumunda yaşanan olayları anlatmak için 22.05.2008 tarihinde Cumhuriyet savcısı ile görüşmek istediğini belirten dilekçe verdiğini, 25.05.2008 günü Cumhuriyet savcısı kendisini çağırdığında, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediğini belirttiğini, Cumhuriyet savcısının da “bu olaylardan kimseye bahsetme, ben soruşturma yapacağım” dediğini, bu yüzden avukatı …’a hiçbir şey hissettirmediğini, ancak psikolojik durumu çok bozuk olduğundan istenen parayı vermediğini, yapılan ilk oturumda salıverilmediğini, duruşmada sanık olarak bulunan babası …’in izin alıp ayağa kalkarak savunma yapmak istediği hâlde mahkeme başkanı sanık …’un “otur lan” diyerek babasını azarladığını, o tarihten beri etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediği hâlde salıverilmediğini, ilk oturuma çıkmadan iki gün önce etkin pişmanlıktan yararlanmak için savcılıkta verdiği sekiz sayfalık ifadeyi mahkemeye sunması için avukat …’a verdiği hâlde onun bu ifade suretini kasıtlı olarak vaktinde mahkemeye sunmadığını, bunun nedenini ilk oturumdan sonra kendisine sorduğunda “ifadeni mahkemeye verseydim, sonraki celselerde tahliyenizi sağlayamazdım, zaten bu celse bu tahliyenizi beklemiyordum, savcı seninle alay etmiş, istediği bilgileri senden aldı, seni kullandı, etkin pişmanlıktan yararlanmak da seni kurtarmadı” dediğini, ilk oturumdan sonra avukat …’ı azledip başka bir avukata vekâletname verdiğini, kendisini ziyarete gelen eşi ile yaptığı ve ceza infaz kurumu tarafından kayıt altına alınan görüşme içeriklerinin de doğru olduğunu,
Tanık …; şikâyetçi …’in eşi olduğunu, eşiyle birlikte gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakılan ortağı …l’ın, eşi tutuklandıktan on gün kadar sonra yanına gelerek, “avukat olarak …’e …’yi ayarlayacağım, hâkime rüşvet vererek eşinin tahliyesini sağlayacağım, 150 milyar TL civarında bir para hazırla” demesi üzerine …’e “eşimin zaten bir suçu yok, cezası varsa da çekip çıksın, bu parayı veremem” dediğini, bu konuşmayı baş başa yaptıklarını, eşini ceza infaz kurumunda ziyarete gittiğinde olayı ona da anlattığını, eşinin kendisine “sakın böyle bir hata yapma, zaten ben yakında çıkacağım” dediğini, eşini ziyarete gittiği günlerden birinde eşinin kendisine, avukat …’ın gelip 150-200 milyar TL istediğini, hatta önce 400 milyardan başlayıp sonra 150 milyara indiğini, ayrıca ortağı …’in de avukat tutmak için 200 milyar TL istediği yönünde görüştüğünü söylediğini,
Tanık …; oğlu …’in, kardeşleri ile beraber 2007 yılı sonlarında yürütülen bir soruşturma kapsamında tutuklandığını, oğluna borcu olan ortağı … ile birlikte avukat …’nin bürosuna gidip davaya bakmasını istediklerini, onun da “…’le görüşeyim, ona göre karar veririm” dediğini, sonrasında oğlu …’le ceza infaz kurumunda görüştüğünde ondan vekâlet ücreti olarak 5.000 TL istendiğini, bu parayı da ona borcu bulunan ortağı …’ın ödeyeceğini söylediğini, ancak …’ın bu parayı ödememesi nedeniyle avukat …’nin davaya girmekten vazgeçtiğini, bunun üzerine aile avukatları olan …’a konuyu anlattığını, oğlu …’in 3.000 TL ödemesi üzerine davaya bakmaya başladığını, bu sırada …’in diğer kardeşleriyle ailevi nedenlerden dolayı kavga etmesi ve avukat …’ın, kardeşlerinin de avukatı olması nedeniyle bu avukatı azledip ödediği parayı da geri istediğini, avukat …’ın da kendisine “altı aydır bu davaya bakıyorum, zaten param da yok, bu nedenle ödeme yapmam” dediğini, sanık …’un tutuklanmasından sonra gelini …’in kollukta ifade verdiğini ve kendisine, oğlu …’in tutuklanmasından sonra …’ın avukat … vasıtasıyla salıverilmeyi sağlamak için ilgili mahkemeye iletilmek üzere 150.000-200.000 TL gibi çok miktarda para istediğini, gelininin de …’e danıştıktan sonra cevap vereceğini söylediğini, akabinde de eşi …’e durumu ilettiğini, onun da “ben kimseye rüşvet vermem” dediğini, avukat …’nin …’in yanına gittiğini, …’in rüşvet vermeyi kabul etmeyeceğini beyan edip aracı durumunda olan avukat … ile temas kuran ortağı …’a mektup yazdığını anlattığını, sonrasında oğlu … ile araları açıldığı için bu konuları kendisine sormadığını, kendisinin de yargılandığı aynı davanın ikinci oturumunda sanık …’tan söz istediğinde kendisine “otur lan” dediğini, yeniden söz istediğinde bu kez de “seni içeri atarım” diye söylediğini,
Tanık …; tekstil işiyle uğraştığını, yürütülen bir soruşturma kapsamında tutuklandığını, kendisiyle birlikte başta dört kardeşi ve babası … olmak üzere bir çok sanık hakkında dava açıldığını, kardeşleriyle beraber avukatlıklarını …’ın üstlendiğini, … veya başka bir avukatın salıverilme karşılığında mahkeme başkanına verilmek üzere herhangi bir para teklif etmediklerini, avukat …’yi tanımadığını, tutuklu olduğu süreçte dedikodu şeklinde avukatlar …, … ve …’nin ağabeyi …’den salıverme karşılığında mahkeme başkanına verilmek üzere para istediklerini duyduğunu, hatırladığı kadarıyla ikinci oturumda mahkeme başkanı sanık …’un, babası … söz alıp konuşmak istediğinde “konuşma, otur lan, bir daha konuşursan tutuksuz geldin, tutuklu gidersin” dediği hâlde bu olayı duruşma zaptına farklı bir şekilde yazdırdığını, menfaat teminine ilişkin herhangi bir olaya tanık olmadığını, avukat …’ın sanık … ile olan yakınlığına dayanarak salıverme garantisi karşılığında para isteyecek olsaydı öncelikle kendisinden isteyeceğini, çünkü …’la ilişkilerinin ağabeyinin ilişkilerinden daha yakın olduğunu ve kendisinin onun daha öncesinden müvekkili olduğunu, bu nedenle şikâyetçi …’in söylediklerini samimi bulmadığını, ağabeyi …’in, avukat …’ın yanında çalışan avukat …’e avukatlık ücretinden mahsup edilmek üzere 3.000 TL’yi ceza infaz kurumu idaresi vasıtasıyla verdiğini, duruşmada salıverilmeyince de bu parayı geri istediğini, gözaltına alınmalarından itibaren avukat …’ın çok çalıştığını ve davayı takip ettiğini, bu paranın da emeği karşılığında vekâlet ücretinin bir parçası olduğundan, avukat …’ın parayı iade etmemekte haklı olduğunu, ama ağabeyi … ile vekâlet ücreti olarak kaç Liraya anlaştığını bilmediğini, babasıyla birlikte duruşmadan çıkarlarken şikâyetçi …’e “savcı … Gök seni peçete gibi kullanıp attı, hani etkin pişmanlıktan yararlanıp çıkacaktın” dediklerini, ancak bu sözü ona avukat …’ın söylemediğini, ağabeyi …’in, eşi … ve ortağı … ile yaşadığı sorunları, kendisini haklı çıkarabilmek için bir bahane olarak gördüğünü, diğer yandan, genel olarak sanık …’un para karşılığında avukatları aracı kılarak salıverme kararı verdiğinin çok yaygın bir şekilde konuşulduğunu, avukatların sanık … ile yakın ilişkilerini ileri sürerek menfaat temini karşılığında salıverme sözü verdiklerini ve pek çok kişinin böyle salıverildiğini dedikodu olarak duyduğunu, ancak bu şekilde kimlerin salıverildiğini bilmediğini,
Kovuşturmada önceki ifadesine ek olarak; sanık …’un tutuklanmasından bir ay önce bir gece özel yetkili Cumhuriyet Savcısının ceza infaz kurumunda kendisiyle müdürün odasında görüştüğünü, sanık … ve avukatlar hakkındaki davada onun istediği gibi ifade vermesi hâlinde hemen salıverileceğini söylediği hâlde bunu kabul etmediğini, hatta kendisine ağabeyi …’in kabul edip imza attığını, bu yüzden ilk oturumda salıverilmesini isteyeceğini ifade ettiğini, ancak ağabeyi …’in salıverilmediğini, sonradan ağabeyi ile görüştüğünde Cumhuriyet savcısının teklifini kabul ettiğini söylediğini,
Tanık …; şikâyetçi … ile aynı davada tutuksuz olarak yargılandığını, İzmir’de ticaretle uğraştığını, dekorasyon dükkanı işlettiği 2006 yılı içerisinde şikâyetçi …’in, eşiyle birlikte evinde dekorasyon yaptırmak için iş yerine gelmesi üzerine tanıştıklarını, yapılacak işler karşılığında …’in toplam 40 milyar TL bedelli pek çok senet verdiğini, bu senetler ödenmeyince, kendisine parayı ödemesini söylediği hâlde “bende para yok, dışarıdan sana bulabilirim ama borcun muhatabı da sen olursun” dediğini, onun bulduğu kişiden senet karşılığı 30 milyar TL borç aldığını, bir süre sonra borç veren tefecinin …’in adamı olduğunu anladığını, ilerleyen zamanda kendisinden daha fazla para istediğini, alacaklı durumdayken borçlu duruma düştüğünü, …’e bu durumu anlatıp ikaz edince kendisini ve eşini tehdit etmeye başladığını, kızını okuldan kaçırdığını, bu tehdit ve kaçırma olayından sonra, aldığı borç para karşılığında 150 milyar TL’ye yakın bir senet imzalayarak …’e verdiğini, bu olaydan sonra yürütülen bir soruşturma kapsamında, …’de bulunan senetleri nedeniyle kendisinin de gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldığını, ancak … ve dört kardeşinin tutuklandıklarını, tutuklanmadan yedi gün kadar sonra …’in babası …’in kendisini telefonla arayarak …’in isteği üzerine birlikte avukat …’ye gideceklerini söylediğini, korktuğu ve arasının da bozulmaması için bunu kabul edip …’le beraber avukat …’ye gittiklerini, …’in avukattan beş çocuğunun davasına bakmasını istediğini, Abdulaziz ile avukatın kendi aralarında konuştuklarını, avukat …’nin “daha ortada iddianame yok, belli olsun bu dava ile ilgilenirim, beş kişinin vekâlet ücreti olarak 30 milyar TL isterim” dediğini, …’in kendisine dönerek “para konusunu sen halledersin” dediğini, böyle bir şey beklemediği için şaşırdığını, olay çıkmaması için “hı hı” şeklinde başını salladığını, avukata “…’le bir görüş” dediğini, bu olaydan sonra …’i, babasını ya da avukatını aramadığını, … ile hiçbir şekilde irtibat kurmadığını, ona mektup yazmadığını, avukat …’yi de mektubun …’e ulaştırılması için aracı kılmadığını, …’in eşine de …’in salıverilmesi için avukatlara verilmek üzere 150.000 – 200.000 TL’ye ihtiyaç olduğunu söylemediğini, sadece evlerine gidip …’in eşine “geçmiş olsun” dediğini, ancak …’in para karşılığı salıverilmesi için görüşme yapmadığını,
Tanık …; …’ın ifadeleriyle benzer beyanlarda bulunduktan sonra ek olarak; …’ın gayri resmi eşi olduğunu, …’in tutuklanmasından sonra …’in babasının ısrarıyla eşi …’ın avukat …’ye gittiğini, avukat …’ün, …’le birlikte beş kardeşin vekâlet ücreti olarak 30 milyar TL istediğini, eşinin o zaman bu paranın kendisi tarafından ödenmesi için avukata gitme konusunda zorlandığını anladığını, … ile tanıştıklarından beri kendilerine yapmadığını bırakmadığını, bu nedenle salıverilmesini istemediklerini, eşiyle …’in inşaat işlerinde ortak olduğunu, eşinin …’in salıverilmesi konusunda bir kısım bilgileri içeren mektubu avukat … vasıtasıyla …’e gönderdiğine dair iddiaların asılsız olduğunu, sanık …’un menfaat temin ettiğine dair hiçbir bilgisi bulunmadığını, eşi …’ın da bu işe aracı olduğuna inanmadığını,
Tanık … Adalet Müfettişliğinde; İzmir’de avukatlık yaptığını, duruşmalar nedeniyle tanıdığı … ile yakınlığının olmadığını, ancak 10. Ağır Ceza Mahkemesi kurulduğundan beri sanık … hakkında ceza infaz kurumu içinde ve dışında, ayrıca avukatlar arasında son derece çirkin ve yaygın şekilde, menfaat ilişkisine dayalı ve özellikle tahliyelerin sağlanmasıyla ilgili aracıların kullanıldığına dair dedikodular duyduğunu, ayrıca sanık …’un, Bostanlı’daki balık restoranlarında adliye dışından, genellikle Mardin ve Diyarbakır kökenli değişik insanlarla birlikte yemek yiyip içki içtiğini sıklıkla gördüğünü, 2007 yılının sonlarında …’in babasının, yanında sonradan isminin …l olduğunu öğrendiği bir müteahhitle bürosuna gelerek beş oğlunun tutuklu olduğunu, avukatları …’dan memnun olmadıklarını, davayı kendisinin üstlenmesini istediklerini söylediğini, “benim için bir ya da beş kişi fark etmez, asgari ücretten toplam 30 milyar alırım” dediğini, …’in babasının müteahhide dönerek “duydun rakamı, ne diyorsun” diye sorması üzerine müteahhidin “benim durumum müsait değil” dediğini ve bürodan ayrıldıklarını, birkaç gün sonra …’in ceza infaz kurumundan faks çekerek kendisiyle görüşmek istediğini bildirdiğini, ancak kuruma gittiği hâlde onunla görüşmediğini, avukat …’ın kendisine, …’in itirafçı olduğunu, bu nedenle dosyayı allak bullak ettiğini söylemesinin ardından … ile görüştüğünü, bu görüşmede …’in “ben …’dan memnun değilim, beni sattı” dediğini, …’e babasıyla konuştuğunu, vekâlet ücreti olarak istediği 30 milyarı getirmediği için ilgilenmediğini söyleyince …’in “30 milyarı boş ver, benim İsviçre’de bile param var, beni tahliye ettirirsen sana çok para veririm” dediğini, …’e “dosyayı bilmiyorum ama tahliye olsan da hükümle birlikte tahliye olursun, çünkü sen bu dosyada lider durumundasın” diyerek ayrıldığını, bir süre sonra …’in yeniden görüşmek istemesine rağmen yanına gitmediğini, …’in kendisi hakkında söylediklerinin doğru olmadığını,
Kovuşturmada ise önceki ifadesinden farklı olarak; sanık …’un yargılamasını yürüttüğü davalar nedeniyle menfaat temin ettiğini duymadığını, bir kısım avukatların sanık …’un ismini kullandıklarını duyduğunu, Adalet Müfettişliğindeki ifadesinde başmüfettişin kendisine yanlı ifade verdirdiğini, başmüfettişe “bu başkan tutuklu, emekliliğini istedi, neden soruşturma yapıyorsunuz ?” diye sorunca “bu hâkimin önünü kesmemiz lazım, ne avukat olsun ne de hâkimliğe geri dönsün” dediğini, kendisinin de bu söylenenlerin etkisinde kalarak o şekilde beyanda bulunduğunu,
Tanık …; İzmir’de avukatlık yaptığını, şikâyetçi … ile birlikte on kişinin müdafiiliğini üstlendiğini, ceza infaz kurumunda … ile yaptığı görüşmelerden birinde vekâlet ücreti olarak onunla 3.000 TL’ye anlaştıklarını, görüşme saatinin geç olması nedeniyle parayı alamadığını, birlikte çalıştıkları avukat …’ü parayı alması için ertesi gün yanına gönderdiğini, …’in dilekçesi üzerine paranın ceza infaz kurumu idaresi tarafından avukat …’e verildiğini, onun da kendisine ilettiğini, yaklaşık dokuz gün sonra, ilk duruşmadan önce …’i ziyaret ettiğinde kendisine etkin pişmanlıktan yararlanmak için ilgili Cumhuriyet savcısına başvurup ifade verdiğini söylediğini, verdiği ifadenin bir örneğini gösterince bu ifadenin etkin pişmanlık kapsamında değerlendirilemeyeceğini söylediğini, ilk oturumda bir çok kişi salıverildiği hâlde …, Rojhat Temel ve …’in tutuklu kaldıklarını, mahkeme başkanının gelen evrakları tutanağa geçirirken …’in etkin pişmanlıktan faydalanmak için verdiği ifadeyi de tutanakta belirttiğini, kendisinin herhangi bir şekilde …’in söz konusu başvurusunu engellemediğini, ardından da …’in kendisini azlederek ödediği vekâlet ücretini iade etmesi için faks yoluyla bir çok kez tehdit içeren yazılar gönderdiğini, ancak harcadığı emek ve mesai karşılığı olmak üzere bu parayı iade etmediğini, sanık …’u duruşmalar dışında görmediğini, aleyhinde hiçbir söz de duymadığını,
Tanık …; İzmir’de avukatlık yaptığını, … ve kardeşlerinin gözaltına alındıkları aşamada, birlikte çalıştıkları avukat …’la temas kurarak … ile kendisi adına vekâlet verdiklerini, avukat …’ın tutuklularla ne kadar vekâlet ücreti karşılığında anlaştığını bilmediğini, sonraki aşamalardan haberdar olmadığını, …’in sonradan etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak için dilekçe göndermesi üzerine diğer sanıklarla arasında menfaat çatışması doğması nedeniyle … ve kendisini azlettiğini, azledilmeden önce avukat …’ın kendisine “cezaevine gidip tutuklu … ile görüş, vekâlet ücreti olarak 3.000 TL verecek, parayı alıp bana getir” dediği için, ondan aldığı parayı avukat …’a verdiğini, daha sonra …’in etkin pişmanlık hükümleri gereği salıverilmesi üzerine faks ve mektuplar göndererek avukat …’dan bu parayı tehdit yoluyla geri istediğini, ancak avukat …’ın bu parayı vekâlet ücreti olması nedeniyle iade etmediğini, sanık … ile avukat …’ın birbirleriyle menfaat ilişkisi içerisine girip girmediklerini bilmediğini,
Tanık …; şikâyetçi …’in yargılanmakta olduğu davada duruşma savcısı olarak görev yaptığını, bu davanın oturumlarında sanık …’un …’e “otur lan” dediğini hatırlamadığını, duruşmalar sırasında başkanın taraflara bağırıp hakaret ettiği bir olayın da yaşanmadığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık …; şikâyetçi …’in yalan söylediğini, yargılandığı davada onun müdafiiliğini yapan avukatın da …’in beyanlarını desteklemediğini, bu iddiaların doğru olmadığının avukatlar ve diğer kişiler hakkında devam eden İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/65 Esas sayılı davasındaki duruşma tutanakları ile sabit olduğunu, şikâyetçi …’in kardeşi …’in de o davanın 28.07.2009 tarihli oturumunda kardeşinin iddialarının doğru olmadığını beyan ettiğini, şikâyetçi …’in o davada verdiği ifadesinde, ceza infaz kurumuna gelen Cumhuriyet savcısının yönlendirmesiyle kendisini suçlayıcı yönde ifade verdiğini kabul ettiğini savunmuştur.
V- Sanık …’un bilgisi dahilinde hareket ettiği belirtilen avukat …’in, sanık …’un yargılamasına mahkeme başkanı olarak katıldığı İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2006/128 Esas sayılı davada tutuklu olarak yargılanan … ve …’dan salıverilmelerine karar verilmesi için para istediği, ayrıca sağladığı menfaat karşılığında aynı davada tutuklu yargılanan …, …, … ve …’ın salıverildikleri iddiasının incelenmesinde;
Adalet müfettişleri tarafından İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2006/128 Esas sayılı davaya ilişkin getirtilen iddianame, oturum tutanakları ile bu belgelere ilişkin düzenlenen dosya inceleme tutanağına göre;
İzmir ili Torbalı ilçesinde suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurulduğu ve bu örgütün faaliyeti çerçevesinde yağma, tehdit ve tefecilik gibi suçların işlendiği iddiasıyla yürütülen soruşturmada aralarında şikâyetçiler …, … ve …’ın bulunduğu dört kişinin 06.05.2006 tarihinde tutuklandıkları, devamında toplam beş kişinin tutuklandığı soruşturma sonucunda İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 03.11.2006 gün ve 307-195 sayılı iddianamesi ile; şikâyetçiler …, … ve … hakkında suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurma ve yönetme, bu örgütün faaliyetleri kapsamında nitelikli yağma, tehdit, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, tefecilik ve diğer suçlardan, şikâyetçiler … ve … hakkında da bu örgüte üye olma, tefecilik gibi suçlardan olmak üzere toplamda yirmi dört sanık hakkında kamu davası açıldığı, bu davanın İzmir 10. Ağır Ceza 2006/128 Esas sayısına kaydedildiği,
Bu davada 24.11.2006 tarihinde yapılan tensiple, tutuklu bulunan beş sanığın tutukluluk hâllerinin devamına karar verilerek duruşmanın 01.02.2007 tarihine ertelendiği,
Sanık …’un mahkeme başkanı olarak katıldığı 01.02.2007 tarihli ilk oturumda tutuklu sanıkların tümü, tutuksuz sanıkların da bir kısmının sorguları yapılıp bazı mağdurların da ifadeleri alındıktan sonra, İzmir Vergi Dairesi Başkanlığına müzekkere yazılarak, tefecilik yaptıkları iddia edilen ve aralarında şikâyetçiler …, … ve …’ın da bulunduğu sanıkların mal varlıklarının tefecilik yoluyla elde edilip edilmediği hususunda rapor düzenlenmesinin istendiği, ayrıca örgüt yöneticisi isnadıyla tutuklu yargılanan şikâyetçi … ile örgüt üyesi isnadıyla yargılanan diğer iki sanığın, mevcut delil durumu ve tutuklukta geçen sürenin dikkate alındığı belirtilerek, Cumhuriyet savcısının mütalaasına aykırı şekilde ve oybirliğiyle salıverildikleri, örgüt yöneticisi isnadıyla yargılanan diğer şikâyetçiler … ile …’ın ise üzerlerine atılı suçun niteliği, delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması ve kaçma şüphelerinin bulunduğu gerekçesiyle Cumhuriyet savcısının mütalaasına uygun olarak oy birliğiyle tutukluluk hâllerinin devamına karar verildiği,
UYAP sisteminde yapılan incelemeye göre, bu davanın açılmasından sonra o anda tutuklanmayan diğer kişilerin örgütün devamı için faaliyet gösterdikleri, örgüte yeni katılımlar sağladıkları, mağdurları tehdit ederek şikâyetlerinden vazgeçirmeye çalıştıkları iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında şikâyetçilerden … ve …’un 08.12.2006, …’ın ise 21.12.2006 tarihinde tutuklandıkları ve haklarında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yağma gibi suçlardan kamu davası açıldığı, UYAP sisteminde yapılan sorgulama sonucunda yargılamanın İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/180 Esas sayılı dosyasında yürütüldüğünün tespit edildiği, bu davaya ait UYAP sisteminde bulunan gerekçeli kararın incelenmesinde; şikâyetçilerden …’un 01.08.2007, …’un da 02.08.2007 tarihinde salıverilmelerinden sonra davanın aynı mahkemenin 2006/128 Esas sayılı davasıyla birleştirildiği, birleştirme kararından sonra da şikâyetçilerden …’ın 10.09.2009 tarihinde salıverildiğinin tespit edildiği, ancak şikâyetçiler … ve …’un salıverildikleri oturuma dair tutanakların dosya arasında yer almadığı,
Devam eden yargılamada sanık …’un da katıldığı 10.12.2007 tarihli oturumda ise tutuklu şikâyetçilerden … ile …’ın da Cumhuriyet savcısının mütalaasına aykırı olarak ve oy birliğiyle salıverildikleri,
Adalet müfettişleri tarafından yapılan inceleme sonrasında devam eden yargılama sonucunda, UYAP sistemi üzerinden yapılan araştırmada, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesince 13.12.2010 gün ve 128-377 sayı ile; tüm sanıklar hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme ve bu örgüte üye olma suçlarından beraat, dava konusu diğer suçlar yönünden de görevsizlik kararı verildiği, İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda da 30.11.2012 gün ve 173-368 sayı ile tüm şikâyetçiler hakkında dava konusu çeşitli suçlardan mahkûmiyet hükümleri kurulduğu, hükümlerin temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince de 04.12.2015 gün ve 527-45681 sayı ile; kurulan mahkûmiyet ve beraat hükümleri yönünden düzeltilerek onama, bozma ve düşme kararlarının verildiği,
Şikâyetçilerin tutuklu kaldıkları ceza infaz kurumlarının kayıtlarına göre de; soruşturma ve kovuşturma aşamasında şikâyetçilerin müdafiiliğini üstlenmeyen avukat …’in, şikâyetçiler …, …, … ve …’u ziyaret ettiğinin tespit edildiği,
Avukatlar ve onların eylemlerine iştirak ettiği iddia edilen diğer kişiler hakkında düzenlenen iddianamede, şikâyetçi …’ın o soruşturma kapsamında alınan ifadesine yer verildiği ve …’ın aşamalarda verdiği ifadelerinin dışında ayrıca, salıverilmesinden sonra Torbalı’da işletmekte olduğu çay bahçesine şikâyetçi …’un geldiğini, avukat … tarafından kendisine yapılan teklifi anlattığında …’un “10. Ağır’da böyle şeyler oluyor, ben senin yerinde olsam istenen parayı verirdim” dediğini, kendisinin sonradan yürütülen diğer soruşturmada tutuklanmasından sonra başka suçtan tutuklu … … İşyeri ve şikâyetçi … ile aynı yerde bulunduğu esnada şikâyetçi …’ın, avukat …’in ziyarete geldiğini ve 180.000 TL vermesi durumunda kendisini salıverdireceğini ifade edip duruşmanın bir sonraki oturumunun yapılacağı tarihi bile önceden söylediğini anlattığını, ayrıca şikâyetçiler … ve …’un da avukat …’e 160 milyar TL verdiklerini söylediklerini, aynı şekilde şikâyetçi … ile avukat …’in görüşmesinden sonra yanına gelen Eşref’in de kendisine avukatla anlaştıklarını, dayıları olan ve Torbalı’da otel işleten … ve … Kahraman’ın avukat Mümtaz ile görüştüklerini, sanık …’u Torbalı’ya yeni açılan ikinci otellerinde yemeğe davet edip avukat Mümtaz’ı da çağırdıklarını, burada yapılan görüşmede …’ın salıverilmesi için 120.000 TL, şikâyetçi …’ın salıverilmesi için de 40.000 TL’ye anlaştıklarını, kararlaştırılan toplam 160.000 TL’nin … ve … tarafından sanık …’a nakit olarak ödenmesinin ardından 10.12.2007 tarihli oturumda şikâyetçiler … ve …’ın salıverildiklerini beyan ettiği,
Öte yandan, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen başka bir soruşturmada … adlı kişi hakkında İzmir Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliğince verilen iletişimin dinlenmesi ve kayda alınması kararına istinaden yapılan dinlemelerde, sanık …’un tutuklanmasından sonra …’in şikâyetçi … ile görüşme yaptığı ve 25.10.2008 tarihli bu görüşmede …’ın “bizim adamı gördüm dün F Tipine gitti”, “he hâkim gitti ya”, “he cezaevine gitti” dediğinin, …’in de “Allah yolunu açık etsin sağlıcakla orada kalsın” şeklinde cevap verdiğinin tespit edildiği, bu görüşmenin de delil olarak dosyaya eklendiği,
İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/65 Esas sayılı dava dosyasında aynı eylemle ilgili olarak avukat … hakkında şikâyetçiler …, …, … ve …’a yönelik eylemler nedeniyle dört kez rüşvet, şikâyetçi …’a yönelik eylem nedeniyle irtikap suçuna teşebbüs ile tüm şikâyetçilere yönelik eylemleri nedeniyle ayrıca beş kez görevi kötüye kullanma suçundan kamu davası açıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Şikâyetçi …; 2006 yılında yürütülen bir soruşturmada gözaltına alındığını, oğlu …’ın da tutuklandığını, …’nin tutuklanmasından yaklaşık bir yıl sonra 2007 yılı yaz aylarında avukat …’in kendisini bürosuna davet ettiğini, buradaki görüşmelerinde Mümtaz’a oğlu …’nin bir suçu olmadığını, çıkması gerektiğini söylediğini, Mümtaz’ın da “senin adın çok büyük, hem aşiret liderisin, hem de zengin olarak tanınıyorsun, oğlun … çıkamayacak, oğlunu tahliye ettirmek için 80.000 TL ver, bunun 10.000 TL’si benim, 70.000 TL’sini mahkeme başkanına vereceğim, bu parayı vermezsen oğlun salıverilmeyecek” dediğini, ancak para vermediğini, oğlu Cengiz’in anlattığı kadarıyla şikâyetçi …’ın salıverildiği oturumdan sonra oğlu Cengiz avukat …’in yanına gittiğinde Mümtaz’ın Cengiz’e “baban başkan Asım beyin teklif ettiği parayı vermedi, abin de çıkamadı” dediğini, oğlunun da bu konuşmaları cep telefonuna kaydettikten sonra jandarma karakoluna giderek olayı görevlilere anlatıp telefondaki kayıtları da teslim ettiğini, avukat … ile ara sıra görüştüğünde kendisine sürekli olarak para vermediği için oğlunun salıverilmediğini, şikâyetçiler …, …, … ve …’ın mahkeme başkanına para vermek suretiyle salıverilmelerini sağladığını anlattığını, aynı konuşmaları oğlu Cengiz’e de söylediğini, şikâyetçiler …, … ve …’ın salıverildikten sonra kendisine, … ve beraberindeki 8 kişi için 120.000 TL, … Koşar, … ve … için de 80.000 TL’yi avukat Mümtaz kanalıyla başkan …’a vermek suretiyle tahliye edildiklerini anlattıklarını,
Yürütülen diğer soruşturma dosyasında tespiti yapılan görüşmedeki hususlar sorulduğunda da; tahliye için kendisinden avukat … aracılığıyla para isteyen sanık …’un tutuklandığını öğrendiğinde sevinip bu nedenle görüşme yaptığını,
Şikâyetçi …; 2006 yılında yürütülen soruşturmada tutuklandığını ve İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2006/128 Esas sayılı davada tutuklu olarak yargılanmakta olduğunu, para karşılığında salıverileceğini söyleyen herhangi bir avukatın ziyarete gelmediğini, ancak babası … ve kardeşi …’ın ziyarete geldiklerinde kendisine, salıverilmesi karşılığında avukat …’in mahkeme başkanına verilmek üzere önce 120.000 TL sonra 80.000 TL istediğini, aksi takdirde salıverilmeyeceğini söylediğini pek çok kez anlattıklarını, bu parayı vermelerini istemediğini, aynı davada örgüt lideri olarak yargılanan … ve …’ın da kendisine, avukat …’in kendilerinden sanık …’a iletilmek üzere önce 135.000 TL, daha sonra da pazarlıkla indirerek 80.000 TL istediğini anlattıklarını, bu kişilerin ilk oturum öncesinde parayı ödemediklerini, ikinci oturumdan önce parayı ödedikleri için salıverildiklerini, ancak bu konuda somut bir delilinin olmadığını, kardeşi …’ın da kendisine, avukat …’i söz konusu teklifiyle ilgili konuşturup sesini cep telefonuna kaydettiğini ve bu kaydı jandarmaya teslim ettiğini anlattığını, ama kendisinde bir ses kaydının da olmadığını,
Şikâyetçi …; Gaziemir’de araba ticareti yaptığını, 2006 yılında yürütülen bir soruşturmada tutuklandığını, hakkında İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/128 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını, sekiz ay tutuklu kaldıktan sonra ilk oturumda salıverildiğini, tutuklandıktan sonra isimlerini hatırlamadığı birkaç avukatın kendisiyle görüşmek istediklerini, alacakları vekâlet karşılığında “biz seni tahliye ettiririz, davanı iyi bir şekilde inceleriz” şeklinde her avukatın söyleyebileceği sözler söylediklerini, kabul etmediği için vekâlet ücreti konusunda bir şey demediklerini, kanun dışı yollarla salıverileceğini söyleyen bir avukatın olmadığını, sanık …’u ve avukat …’i tanımadığını, tutuklu olduğu süreçte kimseyle yakınlık kurmadığını, ceza infaz kurumunda konuşulanlardan da haberinin olmadığını, salıverilmesi için kimseye para vermediğini,
Şikâyetçi …; 2006 yılının Mayıs ayında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında örgüt üyeliği suçlamasıyla gözaltına alınıp sonrasında serbest bırakıldığını, hakkında İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/128 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını, yürütülen başka bir soruşturma kapsamında altı ay sonra bu kez örgüt liderliğinden tutuklandığını, aynı mahkemede görülen 2007/180 Esas sayılı davada sekiz ay tutuklu kaldıktan sonra ilk oturumda kefaletle salıverildiğini, bu davanın da sonradan 2006/128 Esas sayılı dava ile birleştirildiğini, kendisinin hukuk davalarını avukat …’in takip ettiğini, ancak ceza davalarına girmediğini, sanık …’u tanımadığını, tutuklu kaldığı süreçte herhangi bir avukatın, kendisine sanık …’a yakın olduğunu söyleyerek salıverileceğine garanti vermek suretiyle görüşmediğini, …’ın, Torbalı ilçesinde işlettiği çay bahçesinde avukat …’in yaptığı teklifi kendisine anlattığına ve kendisinin de “10. Ağır’da böyle şeyler oluyor, ben senin yerinde olsam istenen parayı verirdim” dediğine dair iddianın doğru olmadığını, şikâyetçi …’ı tanıdığını, şikâyetçi … ile bir araya gelerek avukat …’e 160.000 TL da vermediklerini, kendisinin de böyle bir talebi olmadığı gibi, avukat …’i hukuk davalarıyla ilgili görüşmek için ceza infaz kurumuna çağırdığını,
Şikâyetçi …; Torbalı’da emlak işiyle uğraştığını, 2006 yılında örgüt üyesi olma suçundan tutuklandığını, haklarında açılan davanın ilk oturumunda kendisi ve … haricinde … ve örgüt lideri olarak yargılanan …’ın salıverildiklerini, bu davada en çok … ve kendisinin tutuklu kaldıklarını, tutuklu kaldığı süreçte isimlerini hatırlamadığı pek çok avukatın gelip müdafiiliğini üstlenmek istediklerini, dosyadaki delillere göre ilk oturumda salıverilebileceğini söylediklerini, ancak vekâletname verdiği başka bir avukat olduğu için diğer avukatların tekliflerini kabul etmediğini, avukat …’i ise babası ile birlikte aynı soruşturmada gözaltına alındıkları sırada tanıdığını, onun da birkaç kez ziyaretine gelip “dosyadaki delillere göre seni tahliye ettirebilirim” dediği hâlde onun teklifini de kabul etmediğini, dayısı …’a ait otelde sanık …’la kendisinin tahliyesi için pazarlık yapıldığına, dayısı tarafından çekle veya elden toplam 160.000 TL ödendiğine dair bilgisi olmadığını, tutuklular arasında sanık …’un para karşılığında tahliye ettiğine dair yaygın bir söylenti olduğunu, ancak kimsenin kendisinden bu yönde bir talepte bulunmadığını,
Şikâyetçi …; konuyla ilgili bilgisi olmadığını,
Tanık …; 2008 yılının Eylül ayında Torbalı İlçe Jandarma Komutanlığında istihbarat astsubayı olarak görev yaptığı dönemde, içkili gazino işleten ve adli olaylar nedeniyle takip etmekte oldukları …’ın karakola gelerek görüşmek istediğini, …’ın içkili gazino çalıştırması, yakınlarının tutuklu olması ve daha önceden yürütülen bir soruşturmada …’ın da tutuklu kalması nedeniyle durumu jandarma bölük komutanı …’ya bildirdiğini, “görüş bakalım ne istiyormuş” demesi üzerine kendisiyle görüştüğünü, …’ın bu görüşmede, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan oğlunun tutuklu olduğunu, oğlunun salıverilmesi karşılığında avukatı …’in, mahkeme başkanına verilmek üzere rüşvet istediğini söylediğini, avukat …’in de Torbalı’da iyi bir şöhreti olmayan, sözüne güvenilmeyen, ayrıca kendi ailesinden de örgüt kurma suçuyla ilgili olarak babası ve kardeşleri gibi pek çok kişi hakkında işlem yapılan bir avukat olduğunu bildiği için, avukat …’in …’ı dolandırdığını düşünüp “Mümtaz seni dolandırıyor olmasın” dediğini, …’ın da “avukat Mümtaz’ın sesini kaydeder getiririm inanmıyorsan” şeklinde cevap verdiğini, durumu bölük komutanına anlattığını, onun da “bu ciddi bir konu, hemen olayı Torbalı Cumhuriyet Başsavcımıza anlat” demesi üzerine aynı gün Torbalı Cumhuriyet Başsavcısının yanına gidip olayı anlattığını, onun da “eğer böyle bir ses kaydı getirirse resmi yazıyla Başsavcılığımıza gönderin, gerekeni yaparız” dediğini, bu olaydan sonra …’ın bir daha gelmediğini ve bu kişi tarafından herhangi bir ses kaydının teslim edilmediğini,
Tanık …; Torbalı İlçe Jandarma Komutanı olduğunu, …’ın işlettiği gazinoyla ilgili olarak sürekli işlem yaptıkları için bu kişinin kendilerine yakın görünmek amacıyla 2008 yılı Eylül ayında karakola gelerek istihbarat başçavuşu … ile görüştüğünü, …’dan duyduğu kadarıyla …’ın, ağır ceza mahkemesinde yargılanan oğlu …’ın tutuklu olduğunu, oğlunun salıverilmesi için hâkimlerin avukat … aracılığıyla rüşvet istediğini söylediğini, kendisinin de …’a “derhal Cumhuriyet başsavcısına konu ile ilgili bilgi verelim, ayrıca istihbarat komutanlarımızı da haberdar edelim” dediğini, konunun hassasiyeti nedeniyle istihbarat biriminin konuyu Torbalı Cumhuriyet Başsavcısı…’a ilettiğini, Cumhuriyet başsavcısının da kendilerine yazılı ifade almalarını söylediğini, Erol başçavuşun …’ı bulup ifadesini almak istediğinde ise …’ın “ben şimdilik ifade vermeyeyim, elimde avukatların ses kayıtları da var, bu kayıtları getirdiğimde ifade veririm” dediğini, ancak herhangi bir müracaatı olmadığını, bu olaydan kısa bir süre sonra sanık …’un da tutuklandığını öğrendiğini, …’ın herhangi bir ses kaydı getirmediği gibi yazılı ifade de vermediğini,
Tanık …; Torbalı’da uzun zamandır otel işlettiğini, … ve akrabalarının yargılandığı davada yeğeni …’ın da tutuklu olduğunu, … ve …’ı tanıdığını, ancak bu kişilerin ilçede kötü şöhrete sahip olduklarını, sanık …’u tanımadığını, yeğeni …’ın salıverilmesiyle ilgili olarak kendisinin otelinde hiç kimse ile pazarlık yapmadığını ve bunun için sanık …’a çek ya da para vermediğini,
Tanık …; aile olarak Torbalı’da iki otel işlettiklerini, … ve akrabalarının yargılandığı davada halasının oğlu …’ın da tutuklu olduğunu, …, …, avukat … ve sanık …’u tanımadığını, …’ın salıverilmesi için sanık …’a çek ya da para verilip verilmediğini bilmediğini,
Tanık … … İşyeri; ayakkabı atölyesinde çalıştığını, Bodrum’da yürütülen bir soruşturma kapsamında iki yıl tutuklu kaldığını, … ve … ile akrabalarını tanımadığını, tutuklu olduğu sırada …’ın, avukat …’in kendisine 180.000 TL vermesi durumunda salıverileceğini söylediğine dair bir şey anlatmadığını,
Tanık Halil Kıran; 2006 yılında yürütülen soruşturmada kendisi, kardeşleri ve akrabalarıyla birlikte yirmi yedi kişinin gözaltına alındığını, sonrasında kendisinin serbest bırakıldığını, haklarında açılan davanın İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde devam ettiğini, ağabeyi …, yeğeni … ile … ve …’ın tutuklandıklarını, tutukluların salıverilmesi için sanık …’a verilmek üzere 130.000 TL istendiğine ve şikâyetçiler …, …, … ve …’ın da para karşılığında salıverildiklerine dair bilgisi olmadığını,
Tanık …; Torbalı’da yürütülen soruşturma kapsamında … ve … ile birlikte kendisinin de gözaltına alındığını, müdafiiliğini avukat olan oğlu …’in yaptığını, sanık …’u tanımadığını, … ve …’ın salıverilmeleri için kimseyle konuşmadığını, sanık …’a böyle bir para verileceğini de duymadığını,
Tanık …; İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2006/128 Esas sayılı davada … ve …’ın müdafii olduğunu, sanık … aleyhinde adliyede pek çok söylenti bulunduğunu, 2008 yılının Haziran ayı içinde … ile yaptığı görüşmede ismini bilmediği bir avukatın ceza infaz kurumuna gelerek kendisine 80 milyar TL karşılığında tahliye sağlayabileceğini söylediğini ilettiğini, bu davada örgüt lideri konumundaki …’ın ilk oturumda salıverilmesine karşın örgüt üyesi durumunda olup yaşı küçük ve öğrenci olan …’ın dava açıldıktan sonra yaklaşık bir sene kadar tutuklu kalması üzerine kendisinde bir kuşku oluştuğunu, şikâyetçi …’ın salıverildiği oturumda …’ın sinirlenip mahkeme başkanı sanık …’a “böyle adalet olmaz, böyle adaletin Allah belasını versin” diye bağırdığını, sanık …’un da “böyle yaparsan daha çok gelir gidersin” tarzında sözler söylediğini ve bu konuşmadan sonra …’ın tutukluluğunun devam ettiğini, daha sonra …’ı ceza infaz kurumunda ziyaret ettiğinde kendisine yanlış yaptığını, mahkemede bu şekilde davranmaması gerektiğini söylediğini,
Tanık …; …’ın sevgilisi olduğunu, … ile baş başa oturup sohbet ettikleri bir gün kendisine oğlu …’nin tutuklu olduğunu, tahliye ettirmek için avukat tuttuğunu ama serbest bırakılmadığını, mahkeme başkanının tahliye etmek için para istediğini, parayı almak için de davayı uzattığını, ama vermeyeceğini söylediğini, istendiğini iddia ettiği miktarın 80 milyar TL olduğunu, sanık … tutuklandığında gazetelerde resminin çıktığını, …’ın kendisine bu resimleri göstererek “benden para isteyen işte bu başkandı” diyerek sevindiğini,
Tanık …; İzmir’de avukatlık yaptığını, sanık …’u tanımadığını, 02.05.2006 tarihinde yapılan operasyonda … ve … ile birlikte babası …’in de gözaltına alındığını, babası ile …’ın gözaltında kaldıkları süreçte aralarında tartışma yaşandığını, buna rağmen …’ın kendisinden müdafiiliğini üstlenmesini istediğini, ancak kabul etmediğini, …’ın, …’ın salıverilmesini sağlamak için “belki birini suçlarsam tahliye çabuk olur” saikiyle sanık …’un kendisi aracılığıyla rüşvet aldığını iddia ettiğini, bu iddianın yalan olduğunu, 130.000 TL verilmesi durumunda … ve …’ın salıverilmesini sağlayacağı, bu paranın da sanık …’a verileceği hususunda bir söz söylemediğini, şikâyetçi …’u önceden müvekkili olması nedeniyle tanıdığını, kendisini tutuklanmasından sonra ziyaret ettiğinde bile hakkında açılan davayla ilgili konuşmadıklarını, şikâyetçi …’ı icra takiplerine bakıyor olması, şikâyetçi …’ı da babasının tarla komşusu olması nedeniyle tanıdığını, … İşyeri’ni tanımadığını, ceza infaz kurumunda sadece …’ı ziyaret ettiğini, … İşyeri’ni ve şikâyetçi …’ı ceza infaz kurumunda ziyaret etmediğini, bu kişilere, para vermeleri durumunda salıverileceklerini söylemediğini, …’a da, şikâyetçiler … veya …’un para vermeleri durumunda salıverileceklerine dair beyanda bulunmadığını, bütün bu iddiaların …’ın senaryosu olduğunu, …’a “siz de parayı verin … tahliye olsun” demediğini,
Tanık …; Torbalı’da ikamet eden Kıran soyadlı ailenin avukatlığını yaptığını, 2006 yılı Mayıs ayında yapılan bir operasyonda tutuklanan …’ın, salıverildikten sonra kendisini telefonla arayarak …’ın salıverilmesi için bir avukatın İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesine verilmek üzere 20 milyar TL istediğini, bu para verildiği takdirde …’nin salıverileceğini söylediğini anlattığını, kendisine özel yetkili bir mahkemede başkanlık seviyesine yükselmiş bir hâkimin bu miktarda bir para için kariyerini tehlikeye atacağını zannetmediğini söylediğini, konuşma sırasında …’ın herhangi bir hâkim ya da başkan ismi söylemediğini, paranın heyet ya da başkan için mi istendiğini bilmediğini, bu konuşmadan sonra belirtilen paranın verilmediğini şikâyetçi …’dan duyduğunu, sanık … aleyhinde herhangi bir söz duymadığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık …; salıverme kararlarının dosya kapsamına ve delil durumuna uygun olduğunu, …’ın da ifadesinde para verilmediğini doğruladığını, diğer kişilerden salıverilmeleri hususunda para alındığına dair bilgisinin olmadığını savunmuştur.
Sanık …’a atılı rüşvet suçuna konu eylem;
VI- İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2008/236 Esas sayılı davanın 25.08.2008 tarihli oturumuna asıl mahkeme başkanının izinli olması nedeniyle çıkan sanık …’ın, elde ettiği haksız menfaat sonucunda diğer geçici görevli üye hâkim … ile birlikte mahkemenin asıl üye hâkiminin karşı oyuna ve Cumhuriyet Savcısının mütalaasına aykırı olarak davanın tutuklu sanığın …’un salıverilmesine karar vermek suretiyle rüşvet suçunu işlediği iddiasının incelenmesinde;
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/48 sayılı soruşturma dosyasında avukatlar … ve … hakkında alınan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararına istinaden uygulanan koruma tedbirleri kapsamında, … adlı kişinin Urla’da karıştığı trafik kazası sonucu tutuklanmasının ardından, bu karara itiraz edilmesi ve devamında yapılması planlanan hususlarla ilgili olarak hem avukatlar … ve … ile avukat … ve …’un akrabası olan … arasında telefonda, hem de avukat …’ın teknik araçlarla izlenen iş yerinde görüşmeler yapıldığının tespit edildiği, iletişim tespit tutanaklarında özetle;
06.05.2008 tarihinde avukatlar … ile … arasında geçen konuşmada …’ın …’a “yav ee ya bu bizim bu tutuklamaya itiraz etmiştik ya Urla’da, 11’e gelmiş 11 ağır cezaya, bizim fuatgil yav e şimdi sorun da herhalde kalem diyo red red edilmiş falan daha yazılacak imzaya çıkmış bir şeyler diyordu da o dedim acaba gideyim konuşayım mı yani konuşmak ya şimdi genelde bu dosyalar geliyo bunlar yani konuşayım derken hani dosyalar geliyor incelenmiyo ya genelde ısrar hep red deniliyo ya” dediği, …’ın da “işte bak, e git bi şey yap bakalım görüş bildir” dediği,
07.05.2008 tarihinde avukat … ile …’un akrabası olan … arasında geçen görüşmede …’ın “he şimdi daha bu dosya geri gitmemiş, ımm yav burdan belki sonuçlandırma imkânı olabilir, yalnız biraz para lazım” dediği, … Zeki “heh nasıl sonuçlandırma abi” diye sorduğunda …’ın “yani olumlu anlamda, heh tahliye yani olabilir yani o boyutta, eee, ayarlama olabilir mi o parayı (Kürtçe konuşuyor), bizim için değil haa ! Dört istiyor dört istiyor, buradaki dosyada hani tekrar gitmeden oraya, müdahale etme imkanı olabilir yani, tekrar bi taleple, o yüzden dedim böyle bi şey olabilir mi” ve “ciddi bi mesele zamanımız yok yani hemen bana dön” dediği,
Aynı gün yeniden yapılan görüşmede tanık …’nun “abi sofiyle görüştüm diyo valla diyor benim onbeşinde, maaş var bi de ikramiyelerim var, iki milyar onu alır veririm” dediği, …’ın “şimdi şöyle söyleyim yani biz, eee al, yani bizle ilgili bi olay yok biliyo musun, yani aslında böyle bi imkân varken, onu değerlendirelim diye düşündüm de o yüzden aradım ben, böyle bi şey var diye” ve “yani sonuçta avukat yani şeyini ister yani sonuçta” demesi üzerine devam eden görüşme sırasında … Zeki’nin “vallahi sen yine nüfuzunu kullan, yani onbeşinde şey, yani bıraktırabilirsen şey yapsın onu hallettiririm, yani al, aldırırım, hemen çıktığı gün hemen tak çeker veririz” dediğinin tespit edildiği,
Avukat …’ın iş yerinde yapılan teknik araçlarla izleme sonucunda iş yerinde bulunan avukatlar …, … ve …’nin aynı gün görüşme yaptıklarının belirlendiği, 07.05.2008 tarihinde tespit edilen görüşme içeriklerinde de;
Avukat …’nin “Sen şimdi onu halledecekler mi dedim böyle böyle, dedi ben bir babasına söyleyeyim, ben dedim durumunuzu biliyorum halledecem ama sen şimdi bunları ayarladın şey olmaz demi bir sıkıntı olmaz çünkü bunlar yabancı değil ondan”, avukat …’ın “Bu tarafı sağlama aldıktan sonra mesele Sadullah’a gitsin önce bir olurunu konuşsun… Ki öyle bi şeyi de 3’e yapıyorsa yapsın baksa birisi yapsın, Sado onu yapıyor… Sen de 3 TL alın gelin de…”, avukat …’nın “ya olur değil ben sana şunu söyleyeyim, sen hazırla ben gideyim”, …’ın “ne gerek var 3 TL getirin, ha çözülmediyse aksi gelin paranızı alın, biz senin için uğraşıyoruz oğlum de, bir de 3 liradan kazanıyormuş havasına girmesinler yani”, Sadullah’ın “ne zaman tamam diyeyim adama”, …’ın “ya şimdi bugün ayın kaçı 7, bir hafta içinde tamamlanacakmış yani”, …’ın da “ne bir haftası yarın ayarlasınlar… Getirmiyorlarsa hiç araya girmeyelim ciddi söylüyorum. Onları sıkıştır yarına” dediğinin tespit edildiği,
Adalet müfettişleri tarafından, tutuklu …’un yargılandığı İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2008/236 Esas sayılı davaya ilişkin getirtilen iddianame, oturum tutanakları ile bu belgelere ilişkin düzenlenen dosya inceleme tutanağına göre;
İzmir ili Urla ilçesinde 30.03.2008 tarihinde gerçekleşen, üç kişinin ölümüyle üç kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan trafik kazasında, olaya karışan kamyon sürücüsü sanık …’un 30.03.2008 tarihinde taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma suçundan tutuklandığı, sanık … müdafii avukat … tarafından tutuklama kararına itiraz edilmesi üzerine itiraz makamı olarak dosyayı inceleyen İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesince itirazın reddine karar verildiği, sonrasında sanığa atılı suçtan İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 29.05.2008 gün ve 19866-983 sayılı iddianamesi ile kamu davası açıldığı ve bu davanın İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/236 Esas sırasına kaydedildiği, avukat …’nin aşamalarda sanık … müdafii olarak hazır bulunduğu,
Mahkemece 06.06.2008 tarihinde yapılan tensiple sanığın tutukluluk hâlinin devamına karar verilerek duruşmanın 24.07.2008 tarihine ertelendiği, bu tarihte yapılan ilk oturuma müstemir yetkili mahkeme heyetinin katıldığı ve yapılan yargılamada sanığın sorgusunun yapıldığı, bazı mağdur ve şikâyetçilerin ifadelerinin alındığı, gelen belgelerin okunduğu, kendisine bilirkişi raporu ve trafik kaza raporu ile krokisi okunan sanığın, trafik bilirkişi tarafından düzenlendiğini ve içeriğinde kendisinin tali kusurlu olduğuna dair tespitin bulunduğunu belirttiği raporu kabul etmediği, oturum sonunda bazı şikâyetçiler için yazılan istinabe cevaplarının beklenmesine, tanıkların dinlenmeleri için zorla getirilmelerine, hazır bulunan katılanlar ve vekillerine beyanda bulunmak üzere süre verilmesine ve tanıklar dinlendikten sonra olay yerinde yerel gözlem yapılıp yapılmayacağı veya sanık ile kazada ölen diğer araç sürücüsünün kusurluluk durumları konusunda Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesinden rapor alınmasının düşünülmesine, ayrıca sanığa atılı suçun niteliği, kazada ölenlerin sayısı ile tutukluluk süresi boyunca tutuklama nedenlerinde sanık lehine bir değişim olmadığı gerekçesiyle sanığın tutukluluk hâlinin devamına karar verilerek duruşmanın adli tatile denk gelen 25.08.2008 tarihine ertelendiği,
İzmir Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığının 31.07.2008 gün ve 469 sayılı kararıyla 2008 yılında adli ara verme süresince görevli olan hâkimlerin yetkili oldukları mahkemelerin belirlendiği, İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olan sanık …’ın söz konusu kararla İzmir 3 ve 6. Ağır Ceza Mahkemelerine ait işler yönünden de mahkeme başkanı olarak görevlendirildiği,
25.08.2008 tarihinde yapılan ikinci oturuma sanık …’ın mahkeme başkanı, geçici yetkili hâkim … ile bu mahkemede müstemir yetkili bulunan …’ın üye olarak katıldıkları, bu oturumda tanıkların dinlendiği, sonrasında sanığın kusur durumunun belirlenmesi açısından Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasına ve Cumhuriyet savcısının mütalaasına aykırı olarak, üye hâkim …’ın da karşı oyuyla, sanık …’un üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, delillerin toplanmış olması, sanığa atılı kusur durumu, tutuklu kaldığı süre ve sanığın geçmişte sabıkasız oluşu gerekçeleriyle koşulsuz olarak salıverilmesine karar verildiği,
10.11.2008 tarihinde mahkemenin asıl yetkili heyeti tarafından yapılan son oturumda ise sanığın dava konusu olayda tali kusurlu olduğu kabul edilerek atılı suçtan dört yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, UYAP sisteminde yapılan inceleme sonucunda hükmün katılanlar vekili ile sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince hükmün sanık lehine bozulduğu, bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda yerel mahkemece sanığın aynı suçtan verilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verildiği, bu hükmün de katılanlar vekili ile sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece onanmasına karar verildiği,
Soruşturma aşamasında …’un tutukluluk hâline yönelik itiraz sonucunda İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesince verildiği belirtilen itirazın reddine ilişkin kararın ise dosya arasında bulunmadığı, sanık …’ın da aşamalarda itirazı inceleyen heyette yer aldığını beyan ettiği,
İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/65 Esas sayılı dava dosyasında aynı eylemle ilgili olarak avukatlar … ile … hakkında rüşvet ve görevi kötüye kullanma suçlarından kamu davası açıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Tanıklar … ve … aşamalarda dava konusu bu eylemle ilgili beyanlarda bulunmamışlardır.
Tanık …; avukat … ile akraba olduğunu, karıştığı bir trafik kazası nedeniyle tutuklandığını, sanık …’ı tanımadığını, sanığın, avukatlar … ve …’la arasındaki ilişkiyi bilmediğini, tutuklanması sonucu mağdur olduğu için avukat …’ye ancak 500 TL ödeyebildiğini, hâlen 3.000 TL daha borcu olmasına rağmen kendisini toparlayamadığı için ödeme yapamadığını, hâkimlere sağlanan menfaat karşılığında tahliye edildiğine dair bilgisi olmadığını,
Tanık …; baldızının oğlu olan … ile akraba olmaları nedeniyle, Fuat’ın yakınlarının avukat … ile anlaşıp vekâletname verdiklerini, tutuklamaya itiraz edilmesinden sonraki telefon görüşmelerinde avukat …’nin bahsi geçen parayı kendisi için istemediğini bildiğini, ama isim zikretmediği için kime vereceğini bilmediği gibi ona da sormadığını, konuşmalarda “Sofi” olarak belirttiği kişinin …’un babası Necati Artun olduğunu, avukat …’nin istediği parayı Necati’ye söyleyince, “benim imkanım yok, 1-2 milyar alacağım para var, toparlarsam götürür …’a veririm ama şu an hiç param yok” diye cevap verdiğini, kendisinin de avukat …’ye “şu anda imkânı yokmuş, araçları çalışıyor, paran varsa sen parayı isteyene öde, ay sonunda sana babası ödesin” dediğini, fakat bu para temin edilmediği için avukat …’ye verilmediğini, avukat …’nin bu parayı kendi ortağına vermek üzere istemiş olabileceğini,
Tanık … Adalet Müfettişliğinde; avukat …’ın yanında çalıştığını, aynı zamanda kendi işlerini de takip ettiğini, … ile akraba olduklarını, Fuat’ın tutuklanmasından sonra birkaç kez tutukluluğa itiraz ettiklerini, ikinci itiraz üzerine evrakın 11. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiğini ve itirazın reddedildiğini öğrendiklerini, davanın da İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesine açıldığını, mahkeme başkanı …’in adli tatilde olması nedeniyle yerine sanık …’ın başkanlık yaptığını, dinlenmeyen tanıkların bu oturumda dinlenip hastane ve bilirkişi raporlarının da gelmesi ve …’un tali kusurlu olması da göz önünde tutularak salıverilmesine karar verildiğini, … vekâlet ücreti ödeyecek durumda olmadığı için akrabalarından … ile yaptığı telefon konuşmalarında bu şahsın vekâlet ücretini vereceğini söylediğini ancak vermediğini, avukat …’ın bürosunu kullandığı için yaptıkları anlaşma gereğince, aldığı vekâlet ücretinin yüzde altmışının kendisine, yüzde kırkının ise avukat …’a kaldığını, bu nedenle …’un akrabaları adına …’na hem kendi adına alacağı parayı kurtarmak hem de …’a ödeme yapabilmek için “bizim için değil ha dört istiyor dört istiyor” dediğini, Fuat’ın akrabalarının Bingöl’den sürekli arayıp rahatsız etmeleri nedeniyle, onları geçiştirmek için “dosya iyi yolda, müdahale etme imkânı olabilir” gibi hukuki anlamda yardımcı olacağına dair sözler söylediğini, 500 TL’yi başlangıçta aldıklarını, dolayısıyla bu olayda hâkimlere verilmek üzere istenen bir para olduğunu, bu davada istenen miktarın da 3.500 TL olduğunu,
Kovuşturmada ise önceki beyanlarından kısmen farklı olarak; suç tarihinde avukat …’ın yanında sigortalı avukat olarak çalıştığını, sanık …’ı tanımadığını, Adalet müfettişine verdiği ifadeyi kısmen kabul etmediğini, ifadeyi okumadan imzaladığını, ifadesinde kendisinin kastetmediği cümlelerin eklenip çıkarıldığını, önceki ifadesinde “hâkimlere verilmek üzere istenen paradır” şeklinde bir cümle yazılmışsa da bu sözün sehven tutanağa geçtiğini, kesinlikle böyle bir söz söylemediğini, olayda avukatlık ücreti olarak 4.000 TL’ye anlaştıklarını, 500 TL’ye aldıklarını, telefon görüşmelerinin kalan 3.500 TL için yapıldığını,
Tanık …; İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olduğunu, sanık …’ın o tarihlerde mahkemelerinde yargılanmakta olan başka bir kişinin aslında suçsuz olduğu hususunda kendisine bir şeyler söylediği için onu uyardığını, mahkemelerinde görülen 2008/236 Esas sayılı davada tutuklu olan …’un 25.08.2008 tarihli oturumda salıverildiğini adli tatil sonrasında öğrendiğini, kanaatine göre salıverme kararının hatalı olduğunu, üye hâkim …’ın karşı oyunu ve öncesinde de başka bir dosyada sanık …’ın kendisine gereksiz yere bilgi vermesini birlikte düşündüğünde durumdan şüphelendiğini, ama bu konuda somut bir delilinin olmadığını,
Tanık …; İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi olduğunu, 2008 yılı adli tatil döneminde sanık …’ın mahkemede geçici başkanlık yaptığını, …’un yargılandığı davada tutukluluğun devamı gerektiğini düşünüp bu yönde oy kullandığını, ancak salıverme kararında hukuka aykırı ve anormal bir durum gözlemlemediğini, herkesin vicdanî kanaatleri yönünde oy kullanıldığını düşündüğünü,
İfade etmişlerdir.
Sanık …; avukat …’yi tanımadığını ve kendisiyle görüşmediğini, …’un tutuklanması kararına yönelik itirazı mahkeme başkanı olarak inceleyip itirazın reddine karar verdiğini, geçici yetkili mahkeme başkanı olarak katıldığı duruşmada da …’un tutukluluk süresi ve tali kusurlu olduğuna dair bilirkişi raporuna istinaden salıverilmesi yönünde oy kullandığını, bu kararın hukuka uygun olduğunu, bu konuda kimseden para almadığını savunmuştur.
Uyuşmazlık konularının isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için öncelikle sanık …’a atılı irtikap ve sanık …’a atılı rüşvet suçları üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlığını taşıyan Dördüncü Kısmının, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı Birinci Bölümünde yer alan “İrtikap” başlıklı 250. maddesi suç tarihlerinde;
“(1) Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İkinci fıkrada tanımlanan suçun kişinin hatasından yararlanarak işlenmiş olması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklinde iken, 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun ile maddede değişiklik yapılarak, birinci fıkrasına “Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir” şeklindeki cümle eklenmiş, ayrıca maddeye “İrtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir” şeklinde dördüncü fıkra ilave edilmiştir.
İrtikap suçu, kamu görevlisinin, kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak, kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya vaatte bulunmaya bir kimseyi icbar ya da ikna etmesi veya kanunen kabul etmemesi gereken yararı, muhatabının hatasından yararlanarak alması ile oluşmakta olup uyuşmazlık konusu ile ilgisi bakımından icbar suretiyle irtikap (cebri irtikap) suçunun incelenmesi gerekmektedir.
İcbar sözcüğünün anlamı Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde, “zor, zorlayış, bir işi yaptırmak için zora başvurmak” şeklinde açıklanmıştır. Ceza Genel Kurulunun 30.03.2010 gün ve 167-70 sayılı kararı ile yerleşmiş önceki kararlarında da vurgulandığı üzere, icbar kelimesi manevi cebir anlamında olup cebir unsuru manevi tazyikle gerçekleşecektir. Mağdurda meydana getirilen korkunun etkisi altında suçun işlenmesi hâlinde icbar gerçekleşmiş sayılacak, maddi cebir kullanılması hâlinde ise, eylem yağma suçunu oluşturacaktır. Nitekim, gerek 765 sayılı TCK’nun 209. maddesinin, gerekse 5237 sayılı TCK’nun 250. maddesinin madde gerekçelerinde de bu husus açıkça belirtilmiştir. Yine Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere, manevi cebrin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma imkânının bulunmaması gerekir. Mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak şartıyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareket de icbar kavramına dahildir. Yapılan hareketlerin mağdurun iradesini manevi baskı altında tutmaya uygun ve elverişli olması, vaat edilmesi veya sağlanması istenilen menfaatin hukuka aykırı olduğunun mağdurca bilinmesi icbar için yeterlidir. Bu nedenle de icbarın manevi baskı oluşturmaya elverişli olup olmadığı, somut olayın özellikleri ve nesnel şartlar nazara alınarak, hâkim tarafından takdir edilmelidir.
İcbar suretiyle irtikap suçunun düzenlendiği TCK’nun 250. maddesinin birinci fıkrasında 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişikliği, aynı Kanunla TCK’nun 257. maddesinin üçüncü fıkrasının yürürlükten kaldırılmasıyla birlikte değerlendirmek gerekmektedir. Öğretide söz konusu düzenlemenin, kamu görevlisinin görevi gereği yerine getirmesi gereken bir işi yerine getirmesi için yarar sağlamış olmasının uygulamada genellikle görevi kötüye kullanma suçu çerçevesinde ele alınmasının ortaya çıkardığı sakıncaları giderme amacını güttüğü belirtilmektedir (Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, … Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Adalet Yayınevi, 9. Baskı, Şubat 2013, s. 862). Bu değişiklikten sonra kamu görevlisinin görevi nedeniyle bir yarar sağlaması durumunda oluşan suç, ya rüşvet ya da irtikap olabilecektir. Eğer kamu görevlisi, haksız tutum ve davranışlara başvurarak karşı tarafın, kendisine ya da yönlendireceği kişilere yarar sağlaması konusunda kendini mecbur hissetmesine yol açmış ise, eylemi icbar suretiyle irtikap suçunu oluşturabilecektir. İrtikap suçundan söz edebilmek için mağdurun iradesinin baskı altına alınması gerektiği göz önünde tutulacak, icbar boyutuna varan bir baskı söz konusu olmayıp görevlinin yalnızca telkin, öneri ve teşvik niteliğindeki davranışlarına dayanarak yarar sağlanması durumunda da rüşvet suçu gündeme gelecektir.
Öte yandan, icbar suretiyle irtikap suçunun gerçekleşmesi kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanmasını gerektirmektedir. Nüfuz, kamu görevlisinin görevinin vermiş olduğu yetki ve imkânlar nedeniyle sahip olduğu güç ve etkinlik; bunun kötüye kullanılması ise yetki ve imkânların sağladığı ayrıcalıklı üstün konumdan yararlanarak görevlinin kendisi ya da başkasına yarar sağlaması olup, bu suçta kamu görevlisi görevi gereği sahip olduğu gücü haksız yarar elde etme amacıyla kullanmaktadır.
Bununla birlikte, 5237 sayılı TCK’nun “Rüşvet” başlıklı 252. maddesinin suç tarihlerinde yürürlükte bulunan üçüncü fıkrasında rüşvet suçu; “bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır” şeklinde tanımlanmışken, 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunla madde tamamen değiştirilmiş ve on fıkradan oluşan maddenin ilk dört fıkrasında;
“Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişi, dört yıldan on iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kamu görevlisi de birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.
Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
Kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hâllerinde fail hakkında, birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir…” hükümleri getirilmiştir.
Rüşvet suçu, öğretide de açıkça vurgulandığı üzere iki taraflı bir suçtur. Bir karşılaşma suçu olduğu için, zorunlu olarak suçun işlenişine katılanlar, aynı amacın gerçekleşmesini hedeflemekte, fakat farklı yönlerden hareket etmektedirler. Bu suç ile yasaklanan eylemler, rüşvet alan kamu görevlisi bakımından rüşvet alma, rüşveti veren fail bakımından ise, rüşvet vermedir. Bu nedenle de yararı sağlayan veya bu yolda anlaşmaya varan (vaatte bulunan) kişi ile kamu görevlisi arasında, serbest iradeye dayalı bir “rüşvet anlaşması” bulunmaktadır (… Emin Artuk–Ahmet Gökcen–A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 7. Bası, s. 699 vd.; Durmuş Tezcan–Mustafa Ruhan Erdem–… Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 6. Bası. s. 810 vd.; İzzet Özgenç, İrtikap ve Rüşvet Suçları, 1. Bası, s. 78 vd.).
Gerek Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairenin yerleşmiş kararlarında, gerekse öğretide ağırlıklı bir görüş olarak kabul gördüğü üzere, kamu görevlisinin, görev alanına giren bir işin yapılması veya yapılmaması karşılığında, fertler arasında, haksız yararın sağlanması hususunda rızalarının tam olarak uyuşması ile rüşvet anlaşması gerçekleşmiş olur. Teklif veya önerinin fert veya kamu görevlisinden gelmesinin önemi bulunmamakla birlikte, rüşvet veren ve alanın aynı amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak, kamu görevlisi tarafından ferde veya fert tarafından kamu görevlisine doğrudan veya örtülü bir istek veya önerinin yapılması ve bunun da karşı tarafça kabul edilmesi gerekir. Böyle bir anlaşmanın varlığının kabulü için, anlaşmaya ilişkin rızalar özgür irade ürünü olmalı, başka deyişle, cebir, tehdit, hile ve sair nedenlerle fesada uğratılmamış bulunmalıdır.
Diğer taraftan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar doğrultusunda ön sorun değerlendirildiğinde;
İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2008/236 Esas sayılı davanın soruşturma aşamasında, davanın tutuklu sanığı … hakkında verilen tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara itiraz edildiği ve bu itirazın sanık …’ın itiraz tarihinde başkanı olduğu İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesince incelendiği iddia edilmiş ise de, … hakkındaki salıverme talepli dilekçenin, tutukluluk hâlinin devamı kararına yönelik itiraz dilekçesinin, tutukluluk hâlinin devamına ilişkin kararın ve bu karara yönelik İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesince itiraz makamı olarak verildiği belirtilen kararın dosya arasında bulunmadığı,
Bununla birlikte, sanık …’un başkanı olduğu İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2006/128 Esas sayılı davada, sanık …’a sağladıkları haksız menfaat karşılığında salıverildikleri iddia edilen şikâyetçilerden … ve … hakkında UYAP sistemi üzerinden yapılan inceleme sonucunda, bu kişiler hakkındaki yargılamaya konu eylemlerin devamı niteliğinde işledikleri iddia edilen başka suçlar nedeniyle yürütülen soruşturmada 08.12.2006 tarihinde tutuklanmalarından sonra haklarında aynı mahkemenin 2007/180 Esas sayılı dosyasında kamu davası açıldığının tespit edildiği, bu davanın aynı mahkemede görülen 2006/128 Esas sayılı dava ile birleştirilmesine dair UYAP sisteminde kayıtlı 16.10.2008 gün ve 180-180 sayılı gerekçeli kararın başlığında, şikâyetçilerden …’un 01.08.2007, …’un da 02.08.2007 tarihinde salıverildiklerinin belirtildiği hâlde, şikâyetçilerin salıverildikleri ve sanık …’un da karara katıldığı iddia edilen oturuma dair tutanakların UYAP sisteminde kayıtlı olmadığı gibi fiziken dosya arasında da bulunmadığı,
Öte yandan, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonucunda aralarında suç tarihlerinde sanıklar … ve …’ın başkanlığını yaptıkları mahkemelerin de olduğu bazı mahkemelerde görülen davalarda, tutuklu sanıklar ya da yakınları ile irtibat kurup davaya bakan hâkimlerle bağlantılı olduklarından bahisle haklarında salıverme veya beraat kararı verdirebileceklerini belirterek haksız menfaat temin ettikleri iddiasıyla avukatlar ve onların eylemlerine iştirak ettikleri belirtilen diğer kişiler hakkında açılan ve İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2009/65 Esas sayılı davanın derdest olduğu, sanıklar … ve … hakkında Özel Dairece görülen davaya konu tüm eylemlerin de yerel mahkemede yargılanan diğer sanıklar hakkında görülen davadaki eylemler arasında yer aldığı, dolayısıyla aşamalarda tanık sıfatıyla ifadeleri alınan bazı avukat ve diğer kişilerin; yerel mahkemede görülen davaya konu eylemlerin bir kısmında, sanıklar … ve … ile fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek bu sanıkların Özel Dairece yapılan yargılamaya konu eylemlerine iştirak ettikleri iddiasıyla yargılandıkları, ayrıca yerel mahkemede görülen bu davadaki sanıklardan biri olan avukat … hakkında da suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım etme ve sanık … tarafından hukuka aykırı şekilde elde edildiği belirtilen gelirin kendisi tarafından değerlendirildiği ve Manisa ili sınırlarında tahmini değeri 2.000.000 TL olan toplam sekiz adet gayrimenkul satın aldığı iddiasıyla suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçlarından kamu davası açıldığı, ancak söz konusu dava dosyasının Özel Dairece yürütülen yargılama sırasında getirtilip incelenmediği ve delil niteliği bulunan belgelerin dosya arasına konulmadığı,
Dolayısıyla sanıklar … ve … hakkındaki soruşturma ve kovuşturmada elde edilemeyen deliller yerel mahkemede görülen 2009/65 Esas sayılı davada elde edilmiş olabileceği gibi, örneğin avukatlık mesleği nedeniyle tanıklıktan çekinme hakkını kullanan tanıkların yerel mahkemede görülen davada aynı olaya ilişkin sanık sıfatıyla verdikleri ifadenin hükme esas alınabileceği, bununla birlikte, tesadüfen elde edilip atılı suçun ilgili koruma tedbirinde sayılan katalog suçlardan olmaması sebebiyle değerlendirilemeyen bir delilin de, her iki davada elde edilen diğer deliller birlikte ele alınıp bu kez sanığın eyleminin CMK’nun 138/2 ve 140/4. maddelerinde belirtilen katalog suçlardan birini oluşturduğunun kabulü hâlinde hükme esas alınabileceği de gözetilerek ve açıklanan bu nedenlerle, öncelikle İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2008/236 Esas ve birleştirilerek İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2006/128 Esas sayılı davalarda düzenlendiği hâlde UYAP sisteminde ve fiziken dosyada da bulunmayan söz konusu dilekçe, karar ve duruşma tutanaklarının denetime elverişli asılları ya da onaylı örneklerinin getirtilerek dosya arasına konulması, ayrıca bir kısmı sanıklar … ve …’ın eylemlerine iştirak ettikleri iddiasıyla yargılanan avukat ve diğer kişiler hakkında İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2009/65 Esas sayılı dava dosyasının getirtilerek incelenmesi ve dosyada mevcut mağdur, tanık ve sanıkların aşamalardaki beyanları ve duruşma tutanakları ile varsa beyanlarda belirtilen olguların araştırılması açısından kolluk tarafından yapılan araştırmalara dair tüm tutanakların, o davadaki sanıkların temin ettikleri ya da etmeye çalıştıkları iddia edilen haksız menfaatlere konu olağan dışı para hareketlerinin ya da taşınır – taşınmaz mal devirlerinin incelenmesine dair bilirkişi raporlarının denetime elverişli onaylı örnekleri de dosya arasına konulduktan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek, sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, Özel Daire kararının sanık … hakkında beş ayrı irtikap ve sanık … hakkında rüşvet suçları yönünden eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 24.09.2014 gün ve 8-7 sayılı kararına ilişkin olarak;
a) Katılan Maliye Bakanlığı vekilinin, sanık … hakkında yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama (nüfuz ticareti) suçundan kurulan beraat hükmünü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmadığından bu hükme yönelik temyiz isteminin REDDİNE,
b) Sanıklar … hakkında beş ayrı irtikap ve sanık … hakkında rüşvet suçlarından kurulan beraat hükümlerinin, sanıklar hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.06.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.