Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/787 E. 2017/433 K. 24.10.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/787
KARAR NO : 2017/433
KARAR TARİHİ : 24.10.2017

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Günü : 24.02.2010
Sayısı : 731-115

Sanık …’nın tehdit suçundan beraatine, kasten yaralama suçundan TCK’nun 86/2 ve 53. maddeleri uyarınca 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Denizli (Kapatılan) 4. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 24.02.2010 gün ve 731-115 sayılı hükümlerin, sanık ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 10.02.2014 gün ve 37271-3791 sayı ile; kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün TCK’nun 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına, tehdit suçundan kurulan beraat hükmünün ise onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.03.2014 gün ve 277523 sayı ile;
“…Sanık … ile katılan …….’ın komşu oldukları, aynı binada farklı dairelerde oturan sanık ile katılan arasında geçimsizlik bulunduğu, suç tarihinden önce sanıkla katılan arasında meydana gelen başka olaylar sebebiyle sanığın defalarca yargılandığı, bir kısım suçlardan mahkûmiyetine karar verildiği, sanığın 03.03.2009 günü saat 16.00 sıralarında aralarında husumet bulunan katılana, apartmanın merdiveninde rastladığı, aralarındaki husumet nedeniyle eliyle katılanın kafasına vurmaya başladığı, saçından tutup kafasını duvara vurduğu, ‘seni öldürürüm, seni yaşatmayacağım’ diyerek cinsel organına doğru tekme atıp, katılanı basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığının mahkemece kabul edildiği,
Ancak Denizli 4. Sulh Ceza Mahkemesince, sanık … hakkında sanığın olay sırasında katılana yönelik olarak sarf ettiği, ‘seni öldürürüm, yaşatmam’ şeklindeki sözleri yaralama kastını ifade etmek maksadıyla söylediği, dolayısıyla tehdit suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı kabul edilerek, sanık hakkında beraat kararı verildiği, Yerel Mahkemece, hükmün gerekçeli kararında sanığın katılan …….’a yönelik ‘seni öldürürüm’ şeklinde sözler söylediğini kabul ettiği ancak sarf edilen sözlerin yaralama kastıyla söylendiğini ileri sürerek tehdit suçunun yasal öğelerinin oluşmadığı kabul edilmiştir. Ancak gerekçeli kararda sanığın katılana yönelik tehdit içeren sözlerin, ne şekilde yaralama kastıyla söylendiğine ilişkin, herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır.
Sanık …’nın, aralarında husumet bulunan katılan …….’a apartmanın merdiveninde rastladığı ve eliyle katılanın kafasına vurup, saçından tutarak kafasını duvara çarptığı ve ‘seni öldürürüm seni yaşatmayacağım’ deyip cinsel organına tekme atmak şeklinde gerçekleşen eylemde, sanığın kasten yaralama suçunu işlediği konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Yüksek Dairece kasten yaralama suçundan verilen onama kararında bir isabetsizlik görülmemektedir.
Ancak sanığın, katılanla aralarında bulunan anlaşmazlık ve açılan davalar nedeniyle husumetinin bulunduğu ve sanığın eyleminin katılanı sindirmek, korkutmak ve caydırmak amacını taşıdığı, sanığın yaralama kastıyla tehdit ettiğinin kabul edilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı ve sanığın TCK’nun 106/3. maddesinde yazılı şekilde, tehdit amacıyla kasten yaralama suçunu işlediği kabul edilmelidir.” görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 06.11.2014 gün ve 14207-32256 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında tehdit suçundan kurulan beraat hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında kasten yaralama suçunun yanında tehdit suçunun da oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, öncelikle sanığa atılı tehdit eyleminin sabit olup olmadığının, tehdit eyleminin sabit olduğunun ve kasten yaralama suçunun yanında tehdit suçunun da oluştuğunun kabülü halinde; 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 253. maddesi uyarınca uzlaşma kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
03.03.2009 tarihinde apartman merdiveninde sanık …’nın katılan …….’ın kafasına ve cinsel organına vurmak suretiyle yaraladığı, katılanın aynı gün kolluk görevlilerine, olay nedeniyle şikâyetçi olduğunu söylemesi üzerine sanık hakkında soruşturma başlatıldığı,
Katılan hakkında düzenlenen adli muayene raporuna göre; vücutta ödem ve ekimoz bulunduğu, yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Katılan …….; olay günü dairesine gitmek üzere alt komşusu olan sanığın dairesinin önünden geçerken, sanığın kendisini yakalayıp eliyle önce kafasına vurduğunu, ardından da, saçından tutup kafasını duvara vurduğunu ve “seni öldürürüm, seni yaşatmayacağım” diyerek yere düşürdüğünü, ardından cinsel organına tekme atarak vurmaya devam ettiğini, şikâyetçi olduğunu,
Tanık Şevket Yurtsever; katılanın ve sanığın ev sahibi olduğunu, olayın meydana geldiği apartmanda oturmadığını, apartmanın birinci katında sanığın, ikinci katında ise katılanın oturduğunu, sanık ile katılanın daha önceden de kavga etmeleri nedeniyle polislerin dört beş kez apartmana geldiklerini öğrendiğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık …; daha önceden katılan ile aralarında çıkan başka olaylardan dolayı yargılandığını, olaydan bir gün önce de katılanın kendisi hakkında şikâyette bulunduğunu, olay günü katılanı tehdit etmediğini savunmuştur.
Tehdit suçu 5237 sayılı TCK’nun 106. maddesinde;
“(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Tehdidin;
a) Silahla,
b)Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır. (M.Emin Artuk, A.Gökcen, A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 6. bası, s.100).
Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla mal varlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için de mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır. (MAJNO, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s.517 ve 873)
Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar 5237 sayılı TCK’nun 106. maddesinin gerekçesinde; “tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir” şeklinde açıklanmıştır.
TCK’nun 106. maddesinin üçüncü fıkrasında ise tehdit suçuyla ilgili özel bir içtima kuralına yer verilmiş, bu fıkraya ilişkin madde gerekçesinde; “…tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya mala zarar verme suçunun işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı cezaya hükmedileceği belirtilmiştir. Kişi tehdidinin ciddiliğini vurgulamak için, bir başkasını öldürmüş veya yaralamış ya da malına zarar vermiş olabilir. Bu gibi durumlarda gerçek içtima hükümleri uygulanarak ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmedilmelidir” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Fail, tehdidin ciddiliğini göstermek için bir başkasını öldürebilir, yaralayabilir ya da malına zarar verebilir. Bu gibi durumlarda fail sadece gerçekleşen bu araç suçlardan değil gerçek içtima hükümlerince hedef suç olan tehditten dolayı da cezalandırılacaktır. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Bası, Ankara, 2015, s.362) Örneğin; A, komşusu B’nin evini kendisine satmak üzere boşaltmasını istemektedir. Bu nedenle korkup kaçsın diye av tüfeğiyle evinin duvarlarına ve pencerelerine ateş etmiştir. Bu durumda fail hem silahla tehdit suçundan, hem de mala zarar verme suçundan cezalandırılacaktır. Yine bir kimse, geceleyin mağduru korkutmak için evine ateş ettiğinde hem mala zarar verme, hem de silahla tehdit suçunu işlemiş olacaktır. Aynı durum, tehdit amacıyla topuktan vurma olaylarında da uygulanacak, eylemin tehdit amacıyla gerçekleştirildiği ispat edilirse fail kasten yaralama suçunun yanı sıra silahla tehdit suçundan da cezalandırılacaktır. (Osman Yaşar – Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s.3580)
Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate ya da herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, oturduğu apartmanın daire kapısının önünden geçen katılanla karşılaştığında önce eliyle katılanın kafasına, ardından da saçından tutup kafasını duvara vurması ve yere düşen katılanın cinsel organına tekme atması neticesinde katılanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığı olayda; katılan, sanığın kendisine vurduğu esnada“seni öldürürüm, yaşatmayacağım” diyerek tehdit ettiğini iddia etmiş ise de, katılanın bu iddiasını destekleyen bir delil bulunmaması ve sanığın aşamalarda atılı suçlamayı kabul etmemesi karşısında, sanığın tehdit suçunu işlediğine ilişkin her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, sanık hakkında tehdit suçundan kurulan ve sonucu itibarıyla doğru olan beraat hükmüne ilişkin onama kararı isabetli olup, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; “Sanığın tehdit suçunu işlediği sabit bulunduğundan, itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Sanığa atılı tehdit eyleminin sabit olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık konusunda ulaşılan sonuç karşısında, kasten yaralama suçunun yanında tehdit suçunun da oluşup oluşmadığına ve 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 253. maddesi uyarınca uzlaşma kapsamında kalıp kalmadığına ilişkin uyuşmazlık konuları değerlendirilmemiştir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.10.2017 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.