Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/769 E. 2017/513 K. 28.11.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/769
KARAR NO : 2017/513
KARAR TARİHİ : 28.11.2017

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Günü : 12.12.2012
Sayısı : 629-668

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık …’ın TCK’nun 179/3. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 179/2 ve 62. maddeleri gereğince 25 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve 5271 sayılı CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile 5 yıl denetim süresine tâbi tutulmasına ilişkin, Niğde Sulh Ceza Mahkemesince verilen 08.06.2010 gün ve 1494-792 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle dosyayı ele alan Niğde 1. Sulh Ceza Mahkemesince 12.12.2012 gün ve 629-668 sayı ile hükmün açıklanmasına, sanığın TCK’nun 179/3. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 179/2, 62, 50/1-3 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 500 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve cezanın 2 taksitte tahsiline karar verilmiş, hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Bu hükme yönelik Adalet Bakanlığının 12.02.2013 gün ve 10286 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 06.11.2017 gün ve 49560 sayılı ihbarnamede;
” Dosya kapsamına göre, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 52/4. maddesinde yer alan ‘Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz’ şeklindeki amir hüküm karşısında, sanık aleyhine olacak şekilde para cezasının birer ay vade ile 2 eşit taksitte tahsiline karar verilmesinde isabet görülmediği” gerekçesiyle hükmün kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 11.04.2013 gün ve 8793-9562 sayı ile;
“Niğde 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 12.12.2012 tarih ve 629-668 sayılı kararı ile, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 52/4. maddesinde yer alan ‘Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz’ şeklindeki hükme rağmen, para cezasının birer ay vade ile 2 eşit taksitte tahsiline karar verilmesi hukuka aykırı ise de, olağanüstü kanun yolu olarak yasada yer alan kanun yararına bozma talebine konu hukuka aykırılıkların önemli nitelikte hukuka aykırılıklar olması gerektiği, her türlü hukuka aykırılığın bu yolla denetlenemeyeceği, bu hususta adli para cezasının infazı sırasında mahkemesinden her zaman karar talep edilebileceği anlaşılmakla, kanun yararına bozma talebinin reddine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.02.2014 gün ve 49560 sayı ile;
“İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık; sanık hakkında tayin olunan netice adli para cezasının 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 52/4. maddesi hükmüne aykırı olarak iki eşit taksitte tahsiline karar verilmesi şeklindeki hukuka aykırılığın, kanun yararına bozma yasa yoluna konu yapılıp yapılmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlığın çözümü için konuya ilişkin olan yasal düzenlemelere bakıldığında;
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ‘Adli para cezası’ başlıklı 52. maddesinin 4. fıkrası; ‘Hâkim, ekonomik ve şahsi hallerini göz önünde bulundurarak, kişiye adli para cezasını ödemesi için hükmün kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler halinde ödenmesine de karar verebilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz. Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği belirtilir’ şeklinde düzenlenmiş olup bu yasal düzenleme gereğince hâkim, tayin olunan netice adli para cezasının, dörtten az olmamak üzere en fazla yirmi dört eşit taksitte ödenmesine hükmedebilir. Adli para cezasının, taksitlendirilmesinde hâkimin takdir hakkı bulunduğu halde, taksitle ödeme kararı verilmesinden sonra hâkimin, yasanın amir hükmü gereği taksit miktarını dörtten az tayin etmesine yasal imkan bulunmamaktadır.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun ‘Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama’ başlıklı 98. maddesindeki;
‘(1) Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilmeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir,
(2) 16’ıncı madde gereğince cezasının ertelenmesi isteminin reddi halinde de aynı hüküm uygulanır.
(3) Yukarıdaki fıkralar uyarınca yapılan başvurular cezanın infazını ertelemez. Ancak, mahkeme olayın özelliğine göre infazın ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir’ hükmü uyarınca, mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği hususu ileri sürülür ise mahkemesinden bir karar istenmesi ve hükmün bu yolla açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Sorunun bu yöntemle giderilmesinin mümkün olduğu halde kanun yararına bozma yasa yoluna başvurma imkanı mevcut değildir. Ancak, 5275 sayılı Kanunun 98. maddesi, hükmün bünyesine dahil bir husustaki hukuka aykırılığın infaz aşamasında alınacak bir kararla düzeltilmesi imkanı vermemektedir. Hükmün bünyesine dahil olan bir husustaki hukuka aykırılık ancak olağan veya olağanüstü yasa yollarına başvurulmasıyla giderilebilir. Zira mahkemenin, işten elini çektikten sonra hükmün bünyesindeki bir hukuka aykırılığı kendiliğinden veya istem üzerine yeni bir karar vererek gidermesi mümkün değildir.
Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.12.2007 tarih ve 243-258 sayılı kararında da, 647 sayılı Kanun yürürlükten kalktıktan sonra verilen hükümdeki ‘gecikme zammı’ uygulanmasına ilişkin hukuka aykırılığın infaz aşamasında alınabilecek bir kararla giderilemeyeceği, bu hukuka aykırılığın, ancak olağan kanun yolu olan temyiz veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmişse kanun yararına bozma yasa yoluyla Yargıtayca giderilebileceği kabul edilmiştir.
Uyuşmazlığa ilişkin yasal düzenlemelerden sonra kanun yararına bozma kurumuna bakıldığında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun ‘Kanun yararına bozma’ başlıklı 309. maddesi,
‘(1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına bildirir.
(2) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir.
(3) Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar.
….’ şeklinde düzenleme altına alınmış olup bu düzenlemeye göre, kanun yararına bozma yasa yoluna başvurabilmek için iki koşulun bir arada bulunması gerekmektedir.
Bunlar;
1- Ceza hâkimi ya da mahkemesi tarafından verilmiş karar,
2- İlgili karar ya da hükmün istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olması koşullarıdır. Bu iki koşulun dışında, kanun yararına bozma yasa yoluna başvurulması için gerekli başka bir koşul yasada düzenlenmemiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiş bulunan ve olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma kurumundaki bozma nedenleri ise, aynı Kanunun 309. maddesinin dördüncü fıkrasında dört bent halinde sırasıyla gösterilmiştir.
Bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, ‘tekriri muhakeme’ yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Dördüncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezamn kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün bozulması üzerine mahkemece yeniden yargılama yapılmasını gerektiren durum, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (b) bendinde sınırlı bir biçimde sayılmıştır. Buna göre mahkûmiyete ilişkin hükmün bozulması üzerine kararı veren mahkemece yeniden yargılama yapılabilmesi için, bozma nedeninin davanın esasını çözmeyen yönüne, savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul hükmüne ilişkin olması gerekmektedir.
Bozma nedeni, hükümlünün cezasının kaldırılmasını ya da daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa 5271 sayılı Kanunun 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi gereğince yeniden yargılama yasağı bulunduğundan bu hafif cezaya Özel Dairece hükmedilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar karşısında, incelemeye konu dosyaya bakıldığında, sanık … hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 179/2, 62, 50/1 ve 52/2. maddeleri gereğince tayin olunan 500 Lira adli para cezasının, aynı Kanunun 52/4. maddesi hükmüne aykırı olarak iki eşit taksitte ödenmesine karar verilmesi nedeniyle yerel mahkeme kararı hukuka aykırıdır. Hükmün bünyesine dahil bulunan ve sanığın aleyhine olan bu aykırılığı, mahkemenin kendiliğinden ya da talep üzerine alacağı bir kararla gidermesi mümkün değildir. Bu ihlalin, ‘yasa yoluyla’ giderilmesi gerekmektedir. Somut olayda da, hüküm temyiz incelemesinden geçmeden kesinleştiğinden tek bir yol kalmaktadır. O da kanun yararına bozma yasa yoludur. Bu itibarla Özel Dairenin, haklı nedene dayanan kanun yararına bozma istemini kabul ederek, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi kapsamında kalan bu hukuka aykırılığı bizzat kendisinin gidermesi yerine, hukuka aykırılığın önemli nitelikte bulunmadığı ve adli para cezasının infazı sırasında mahkemesinden her zaman karar talep edilebileceği gerekçesiyle kanun yarına bozma isteminin reddine karar vermesinin isabetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
Yüksek Yargıtay 3. Ceza Dairesinin, 18.12.2013 gün ve 31395-47101, 4. Ceza Dairesinin 21.02.2013 gün ve 3359-4910 ve 15. Ceza Dairesinin 04.11.2013 gün ve 21022-16559 sayılı kararlarında da, 360, 400 ve 6.000 Liradan ibaret adli para cezalarına ilişkin hükümlerde, dörtten az yapılan taksitlendirmelere dair hukuka aykırılıklara karşı yapılan kanun yararına bozma istemleri kabul edilerek, bu aykırılıklar bizzat Özel Dairelerce giderilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; 11.04.2013 tarih ve 8793-9562 sayılı kanun yararına bozma isteminin reddine dair kararın kaldırılması, Adalet Bakanlığının, haklı nedene dayanan kanun yararına bozma isteminin kabulü ile, Niğde l. Sulh Ceza Mahkemesinin 12.12.2012 gün ve 629-668 sayılı hükmünün bozulmasına karar verilmesi” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 24.02.2014 gün ve 4572-4503 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında hükmedilen sonuç adli para cezasının taksitlendirilmesi sırasındaki hukuka aykırı uygulamanın kanun yararına bozma yasa yolu ile incelenip incelenemeyeceğine ilişkindir.
1412 sayılı CMUK’nda “yazılı emir”, öğretide ise “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi durumunda karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmemesi halinde ise istem reddedilecektir.
Böylece kanun yararına bozma yöntemi, karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve ülke sathında uygulama birliğine ulaşılmasını sağlamak amacıyla, olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak öngörülmüştür. Bu denetimin konusu, maddi ve yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklardır. Ancak, gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu, gerekse olağanüstü bir denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlıdır; her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. Dolayısıyla, bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Uyuşmazlığa konu 5237 sayılı TCK’nun “Adli para cezası” başlıklı 52. maddesinin dördüncü fıkrası;
“Hâkim, ekonomik ve şahsi hallerini göz önünde bulundurarak, kişiye adlî para cezasını ödemesi için hükmün kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler halinde ödenmesine de karar verebilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz. Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adlî para cezasının hapse çevrileceği belirtilir” şeklinde düzenlenmiş olup anılan fıkraya göre, hükmedilen adli para cezasının belirli taksitler halinde ödenmesine karar verilebilecek ancak taksit miktarı dörtten az olamayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Hükümle ilgili olarak, kanun yararına bozma yasa yoluna konu edilip edilemeyeceği tartışılan tek hukuka aykırılık, sanık hakkında sonuç olarak hükmedilen 500 Lira adli para cezasının dört taksit yerine iki taksitte tahsiline karar verilmesinden ibarettir.
Belirtilen uygulama yanılgısının kanun yararına bozma yasa yoluyla incelenmesinin, hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi ve ülke sathında uygulama birliğine ulaşma amaçlarına erişme yönünde herhangi bir katkı sağlamayacağı; başka bir deyişle, anılan hukuka aykırılığın kanun yararına bozma yoluyla incelenmesinin kimseye bir yarar veya hukuk alemine herhangi bir yenilik getirmeyeceği anlaşıldığından, Özel Daire tarafından bu hususla ilgili olarak kanuna yararına bozma isteminin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Bu itibarla haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı; “Öğretide ‘olağanüstü temyiz’, 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza Yargılaması Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK’nda ‘yazılı emir’ olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nun 309 ve 310. maddelerinde, ‘kanun yararına bozma’ olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı Kanunun 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya ceza muhakemesine ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
5237 sayılı TCK’nun 52. maddesinin dördüncü fıkrası;
‘Hâkim, ekonomik ve şahsi hallerini göz önünde bulundurarak, kişiye adlî para cezasını ödemesi için hükmün kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler halinde ödenmesine de karar verebilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz. Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adlî para cezasının hapse çevrileceği belirtilir’ şeklinde düzenlenmiş olup anılan fıkraya göre, hükmedilen adli para cezasının belirli taksitler halinde ödenmesine karar verilebilecek ancak taksit miktarı dörtten az olamayacaktır.
İnfaz aşamasında alınabilecek kararları düzenleyen 5275 sayılı Kanunun ‘Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama’ başlığını taşıyan 98. maddesinin birinci fıkrasında yer alan;
‘Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir’ şeklindeki düzenleme dikkate alındığında, hükmün bünyesine dahil bir husustaki hukuka aykırılığın infaz aşamasında alınacak bir karar ile düzeltilmesine olanak bulunmamaktadır. Bu nedenle hükmün bünyesine dahil olan bir husustaki hukuka aykırılık, ancak, olağan veya olağanüstü yasa yollarına başvurulmasıyla giderilebilir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Adalet Bakanlığının ‘TCK’nun 52/4. maddesindeki taksit miktarının dörtten az olamayacağına ilişkin amir hükme karşın sanık hakkındaki adli para cezasının iki eşit taksitte tahsiline karar verilmesinin isabetsiz olduğu’ şeklindeki kanun yararına bozma isteminde belirtilen bariz hukuka aykırılığın, infaz sırasında mahkemesinden karar istenmesi yoluyla giderilmesi olanaklı olmayıp ancak kanun yararına bozma konusu yapılarak giderilmesi mümkün olduğundan, Özel Dairece, kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi isabetli değildir.
Bu itibarla haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.” düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …; “Yargıtay 12. Ceza Dairesi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun çoğunluğu arasındaki uyuşmazlık; sanık hakkında hükmolunan adli para cezasının 5237 sayılı TCK.’nın 52/4. maddesine aykırı biçimde ve iki taksitte ödenmesine dair mahkeme kararının istinaf ya da temyiz denetiminden geçmeksizin kesinleşmesinden sonra kanun yararına bozma olağanüstü kanun yoluyla incelenip incelenemeyeceği hususundadır.
5271 sayılı CMK.’nın 309. maddesine göre, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık olduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı (veya CMK.’nın 309/4-d bendindeki hâllere özgü olan durumlarda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da) tarafından kanun yararına bozma başvurusunda bulunulabilir.
Aynı Kanunun 288. maddesinin ikinci fıkrasına göre ise; bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.
Yargıtay’ımızın istikrar bulmuş içtihatları uyarınca, takdiri konularda olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma yoluna gidilemez ve takdire ilişkin konular bu usul ile denetlenemez. Akademisyenlerin görüşleri de bu yöndedir. Biz de bu görüşü benimsiyoruz.
5237 sayılı TCK.’nın 52/4. maddesine göre hâkim, ekonomik ve şahsi hâllerini göz önünde bulundurarak, kişiye adli para cezasını ödemesi için hükmün kesinleşmesinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebileceği gibi, bu cezanın taksitler hâlinde ödenmesine de karar verebilir. Bu durumda taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit sayısı dörtten az olamaz.
Somut olayda, mahkemece adli para cezasının taksitlendirilmesi konusunda bir takdir hakkı kullanılmıştır. Ancak, kanunda öngörülen asgari taksit sayısına ilişkin kural açıkça ihlâl edilmiş ve 5275 sayılı Kanun ile Cumhuriyet savcısına tanınan taksitlendirme yetkisi de elinden alınmıştır.
Bu şekilde, takdir yetkisinin kullanılmasıyla hiçbir şekilde ilgisi olmayan açık bir hukuka aykırılığı, kanun yararına bozma yoluyla gidermek yerine; işten el çekmiş olan mahkemeden, 5275 sayılı Kanun’un 98. maddesi uyarınca(!) kesinleşmiş olan kararını değiştirmesini istemek ya da Cumhuriyet savcısından kesinleşmiş olan mahkeme kararını yok hükmünde sayıp, kendisinin taksitlendirme yapmasını beklemek doğru değildir. Sözü edilen her iki uygulamada mahkeme kararlarının bağlayıcılığını olumsuz yönde etkiler ve hukuk güvenliğini zedeler.
Açıklanan nedenlerle, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin kanun yararına bozma talebinin reddine ilişkin kararının yerinde olmadığı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazının kabulü gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.” görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Ceza Genel Kurulu üyesi de; benzer düşüncelerle karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline iade edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.11.2017 tarihinde yapılan ilk müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından 28.11.2017 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.