Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/765 E. 2015/138 K. 28.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/765
KARAR NO : 2015/138
KARAR TARİHİ : 28.04.2015

Taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanık D.. K..’ın 5237 sayılı TCK’nun 89/4, 22/3 ve 53/6. maddeleri uyarınca 1 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı süre ile sürücü belgesinin geçici olarak geri alınmasına ilişkin Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 26.01.2010 gün ve 969-16 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 12.06.2012 gün ve 16820-14830 sayı ile;
“Hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın, 5237 sayılı TCK’nun 51. maddesi uyarınca ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilip edilmediği ile suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemeye kanaat gelip gelmediği hususlarının değerlendirilmesi gerektiği, sanığın sabıkasız olduğu, mahkemenin sanığın söylem ve davranışları, inkarcı tutumu, kusurun oranı, bir daha aynı nitelikli bir trafik kusurunu işlemeyeceği ve pişmanlık duyduğu yönünde vicdani kanının oluşmadığı, trafikte kusurlu eylemlerin yarattığı sosyal etki nedenleri şeklindeki yasal olmayan gerekçelerle hükmolunan cezanın ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesince 15.11.2012 gün ve 472-781 sayı ile;
“Sanığın bütün aşamalara ve savunmasına yansıyan söylem ve davranışları, inkarcı tutum ve bakış açısı göz önüne alınarak atfedilen eylemin (bilinçli) taksirli olması, bir daha aynı nitelikli bir trafik kusurunu işlemeyeceği ve pişmanlık duyduğu yönünde vicdani kanaatin oluşmaması, trafik kusurlu eylemlerin yarattığı sosyal etki nedenleri ile verilen cezanın ertelenmesinin ve hakkında hüküm açıklaması geri bırakılmasının düşünülmediği ve uygun görülmediği ayrıca yargılama süresinde sanık lehine takdiri indirim nedeni olabilecek bir hususun tespit edilemediği ve bu yönde bir eğilimin oluşmadığı, sanığın son duruşma sırasında söylediği pişmanlığına ait sözlerin, bozma kararı öncesindeki söylem ve tavırlarının aksine, bozma kararının içeriğine göre ceza almaktan kurtulabilme ihtimali kalmayınca Yargıtay bozma kararının lehine değerlendirilebilmesini sağlama gayretine yönelik iyi niyetli olmayan bir tavır olarak değerlendirildiği,
Yargıtay bozma kararındaki “yasal olmayan gerekçe” nedeninin isabetli olmadığının düşünüldüğü zira; eylemindeki trafik kusurunu kabul etmeyerek inkarcı bir tutum ve bakış açısı sergileyen, olayın meydana gelmesine sebebiyet veren araç manevrasını yapar iken dönüş yasağı trafik işaret tabelasını görmediğini söyleyen sanığın bir daha aynı nitelikli trafik kusuru içerisinde bulunmayacağını düşünebilmenin ve buna ihtimal verebilmenin mümkün görülmediği” gerekçesiyle direnerek önceki hükümde olduğu gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyizi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.11.2013 gün ve 322789 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkemece sanık hakkında taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan hükmolunan hapis cezasının ertelenmemesine yönelik olarak gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yüksekokul mezunu ve ilaç tanıtım mümessili olan sanığın olay tarihinde Cumhuriyet Bulvarını takiben şehir merkezi istikametine seyri sırasında, yasak olmasına rağmen sola dönüş yapmak istediği sırada, şehir merkezi istikametinden gelip sanayi kavşağı istikametine seyreden ve kendisine yeşil ışık yandığı için yoluna devam eden katılan A.. Ç..’in idaresindeki motosiklete çarpması neticesinde, motosiklette yolcu olarak bulunan İ.. E..’nun hayati tehlike geçirecek, motosiklet sürücüsü A.. Ç..’in ise basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ve vücudunda oluşan kırığın hayat fonksiyonlarını ağır derecede etkileyecek şekilde yaralandıkları,
18.09.2008 tarihli kaza tespit tutanağına göre, sanığın trafik işaret ve levhalarına uymadığından %70, katılan A.. Ç..’in ise aracının hızını kavşaklara girerken azaltmamak suretiyle %30 oranında kusurlu olduğu, kovuşturma aşamasında trafik polisi bilirkişinin dosya üzerinden düzenlemiş olduğu raporda, sanığın trafik işaret levhalarına uyma kuralını ihlal ettiğinden tam kusurlu olduğu, katılan A.. Ç..’in ise kusurunun bulunmadığının belirtildiği,
Adli sicil kaydında herhangi bir sabıkası bulunmayan ve tüm celselere katılan sanığın aşamalarda; olay günü kendisine ait araç ile seyir halinde olduğunu, kavşağa geldiğinde kırmızı ışık yandığını, yolun solunda beklediğini, yeşil ışık yanınca aracı ile sola dönüş yaptığını, karşı istikametten motosikletli sürücünün aracının sağ orta kısmından çarptığını, kendisinin hemen ambulansı aradığını, olay yerinde sola dönüş yasağı olduğunu bilmediğini, trafik tabelasını da fark etmediğini; bozma kararı sonrasında ise, isteyerek ve bilerek böyle bir olay içinde olmadığını, pişman olduğunu beyan ettiği,
Yerel mahkemece sanığın cezasının ertelenmemesine ilişkin olarak; “bütün duruşma aşamalarına ve savunmasına yansıyan söylem ve davranışları, inkarcı tutumu, olayın meydana geliş şekli ile sanığa ait trafik kusurunun niteliği ve oranı göz önüne alınarak atfedilen eylemin bilinçli taksirli olması, bir daha aynı nitelikli trafik kusurunu işlemeyeceği ve pişmanlık duyduğu yönünde vicdani kanaatin oluşmaması, trafik kusurlu eylemlerin yarattığı sosyal etki” şeklinde gerekçe gösterildiği,
Anlaşılmaktadır.
Erteleme 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 51. maddesinde;
“İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir, bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır, ancak erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, gerekir…” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezasının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olanlar bakımından ise bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi,
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Şartlarına bağlanmıştır.
Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyet, hapis cezasının ertelenmesine kanuni engel oluşturmaktadır. Bu durumda ayrıca kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının değerlendirilmesine gerek olmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hallerde ise, cezanın ertelenmesine karar verilebilmesi için kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Anılan kanun maddesi uyarınca, yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup, hapis cezasından çevrilen veya doğrudan verilen adli para cezalarının ertelenmesi imkanı bulunmamaktadır.
07.06.1976 gün ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu karara uyum gösteren Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere, “erteleme” cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir şahsileştirme kurumudur. Cezanın ertelenmesine veya ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken mahkemece gerekçe gösterilmeli ve bu gerekçe dosyada bulunan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır. Gerekçenin bu niteliği keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşır.
Zira kanuni, yeterli ve dosya kapsamıyla uyumlu bulunmayan bir gerekçeye dayanılarak erteleme talebinin reddine karar verilmesi kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, cezanın kişiselleştirilmesi ilkesine de aykırı olup, uygulamada keyfiliğe yol açabilecektir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sabıkası olmayan, yargılama boyunca yapılan tüm celselere iştirak eden ve son celse pişman olduğunu dile getiren, pişmanlık göstermediğine ilişkin bir söz ya da olumsuz kişiliği dosyaya yansımayan sanığın, kusurunun bulunmadığına yönelik savunmasının pişman olmadığı anlamına gelmeyeceği gözetilmeden yerel mahkemece sanık hakkında cezasının ertelenmemesine ilişkin olarak; “bütün duruşma aşamalarına ve savunmasına yansıyan söylem ve davranışları, inkarcı tutumu, olayın meydana geliş şekli ile sanığa ait trafik kusurunun niteliği ve oranı göz önüne alınarak atfedilen eylemin bilinçli taksirli olması, bir daha aynı nitelikli trafik kusurunu işlemeyeceği ve pişmanlık duyduğu yönünde vicdani kanaatin oluşmaması, trafik kusurlu eylemlerin yarattığı sosyal etki” şeklinde gösterilen gerekçenin yasal olmadığı gibi dosya kapsamı ile de örtüşmediği kabul edilmelidir.
Bu itibarla; isabetli bulunmayan yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 15.11.2012 gün ve 472-781 sayılı direnme hükmünün, sanığa hükmolunan cezanın yasal ve dosya içeriğine uygun olmayan gerekçeyle ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.04.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.