Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/698 E. 2016/135 K. 15.03.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/698
KARAR NO : 2016/135
KARAR TARİHİ : 15.03.2016

Mahkemesi : …. Asliye Ceza
Yangın çıkarmak suretiyle genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan sanıkların beraatlerine ilişkin, …. Asliye Ceza Mahkemesince verilen … gün ve …-… sayılı hükmün katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay … Ceza Dairesince … gün ve …-… sayı ile;
“İddianamede sanıkların sigorta bedelini almak maksadıyla kasten yangın çıkardıklarının iddia olunması karşısında, eylemin TCK’nun 158/1-k madde, fıkra ve bendine aykırılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın 5235 sayılı Yasanın … maddesi uyarınca ağır ceza mahkemesinin görevi kapsamında bulunduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise … gün ve … sayı ile;
“Sanıkların eyleminin TCK’nun 170/1-a madde ve fıkrasında belirtilen ‘genel güvenliği tehlikeye sokacak şekilde kasten yangın çıkarma’ ve 158/1-k madde ve fıkrasında belirtilen ‘sigorta bedelini almak maksadıyla nitelikli dolandırıcılık’ suçlarını oluşturacağı, gerçek içtima kuralı gereğince, subut halinde iki ayrı suçtan mahkumiyete gidilmesi gerekeceği, eylemin iki ayrı suç oluşturması nedeniyle birbirine dönüşmeyeceği ve buna göre uygulama yapılmasının gözetilmesi gerekmektedir.
Sanıklar hakkında TCK’nun 170/1-a madde ve fıkrasında belirtilen ‘Genel güvenliği tehlikeye sokacak şekilde kasten yangın çıkarma’ suçundan dava açılmış, ancak; TCK’nun 158/1-k madde ve fıkrasında belirtilen ‘sigorta bedelini almak maksadıyla nitelikli dolandırıcılık’ suçundan dava açılmamıştır. TCK’nun 158/1-k madde ve fıkrasında belirtilen ‘sigorta bedelini almak maksadıyla nitelikli dolandırıcılık’ suçundan zamanaşımına kadar her zaman dava açılarak yargılama yapılabileceğinden ve sanıkların eylemi iki ayrı suç oluşturduğundan Yüksek Yargıtay 8. Ceza Dairesinin ‘İddianamede, sanıkların sigorta bedelini almak maksadıyla kasten yangın çıkardıklarının iddia olunması karşısında, eylemin TCK’nun 158/1-k madde, fıkra ve bendine aykırılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın 5235 sayılı Yasanın 11. maddesi uyarınca ağır ceza mahkemesinin görevi kapsamında bulunduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulmasına’ ilişkin bozma kararının kaldırılarak mahalli mahkeme kararının esastan incelenmesi gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay … Ceza Dairesince … gün ve … sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçe ile karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yangın çıkarmak suretiyle genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan kurulan hükmün, “eylemin sigorta bedelini almak amacıyla nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delillerin değerlendirilmesinin üst dereceli ağır ceza mahkemesine ait olduğu” gerekçesiyle bozulmasının isabetli olup olmadığı, bu bağlamda nitelikli dolandırıcılık suçundan açılmış bir kamu davası bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanıklar hakkında düzenlenen iddianamede yargılama konusu suç adının “kasten yangın çıkarma” olarak gösterildiği, anlatım kısmında ise; “Şüphelilerden …, çektiği ekonomik sıkıntıyı hafifletmek amacıyla işyerini yakarak sigortadan para almayı düşünmüş ve bu düşüncesini diğer şüpheliye açarak ondan yardım istemiştir. Her iki şüpheli bu konuda anlaşmışlar ve birkaç kez işyerini yakma girişiminde bulunmuşlarsa da başarılı olamamışlardır. Olay günü şüpheliler; işyerinin ardiye olarak kullanılan kısmına yanar halde bir mum bırakmışlar bu mumun etrafını da kolayca tutuşabilecek malzemelerle beslemişler ve daha sonra işyerinden ayrılmışlardır. Gecenin ilerleyen saatlerinde yanık bırakılan mumun çevresindeki malzemeleri tutuşturması sonucunda yangın çıkmıştır. Çıkan yangın itfaiye görevlileri tarafından söndürülmüştür. Yangın sonucunda müştekilere ait işyerleri zarar görmüştür.” şeklinde açıklamalara yer verildiği, sevk maddelerinin ise TCK’nun 170/1-a, 53 ve 58 olarak gösterildiği, yapılan yargılama neticesi sanıkların “Kasten yangın çıkarma suçundan eylemlerine uyan TCK’nun 170/1-a ve 53. maddeleri gereğince cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davasının mahkememizce yapılan yargılaması neticesinde; sanıkların üzerine atılı suçu işlediği sabit bulunmadığından, sanıkların CMK 223/2-e maddesi gereğince atılı suçtan ayrı ayrı beraatine” karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nun 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi ayrık hükümler bulunmakla birlikte, kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Anılan Kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; “iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” düzenlemesine yer verilmiştir.
CMK’nun 225. maddesinde yer alan; “hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir” şeklindeki düzenleme gereğince de hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6/3-a maddesine göre de; “bir suç ile itham edilen herkesin kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek” hakkı bulunmaktadır. İsnadın sebebi yargılama konusu fiildir, mahiyeti ise hukuki vasıflandırılmasıdır. İsnat hem yargılamanın konusunu hem de sınırını teşkil etmektedir.
Anılan bu düzenlemeler uyarınca iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması yasaya açıkça aykırılık oluşturacaktır.
Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuksal çözüme kavuşturacaktır.
Bu bağlamda davasız yargılama olmaz ilkesinin bir anlam ifade edebilmesi için isnadın dava açan belgede açıkça ve etraflıca açıklanması ve mahkemenin de dava açan bu belgedeki fiil ve fail ile bağlı olması gerekir. Aksi takdirde davasız yargılama olmaz ilkesinin ihlal edilerek dava konusu yapılmayan bir fiil ve fail hakkında yargılama yapılıp karar verilmesi durumunda iddia edenle yargılayan aynı makamda birleşmiş olacağından yapılan yargılamanın adil bir yargılama olduğundan da söz edilmemez.
Ceza Muhakemesi Kanunun 226. maddesi ile de; “sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.
Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır” hükmü getirilmiştir.
Ancak kanun koyucu bu düzenlemeyle; iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olmakla birlikte, o eylemin hukuksal niteliğinde değişiklik olmasını anılan ilkeye aykırı görmemiş, bu gibi hâllerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre hüküm kurulmasına imkan sağlamıştır. Bu düzenlemenin bir sonucu olarak mahkeme, eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin iddianamede hırsızlık olarak nitelendirilen eylemin, suç eşyasının kabul edilmesi suçunu oluşturacağı görüşünde olan mahkeme, sanığa ek savunma hakkı vermek suretiyle suç eşyasının kabul edilmesi suçundan hüküm kurabilecektir. İddianamede anlatılan olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması halinde de gerekli görüldüğünde her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidebilecektir.
Öte yandan uyuşmazlığa konu suçlardan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu 5237 sayılı TCK’nun 170. maddesinde;
“(1) Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;
a) Yangın çıkaran,
b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan,
c) Silâhla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,
Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde metninde, genel güvenliği kasten tehlikeye sokan fiiller, suç olarak tanımlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasında, bu suçu oluşturan seçimlik hareketler, yangın çıkarmak; bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olmak; silâhla ateş etmek veya izinsiz patlayıcı madde kullanmak olarak sayılmış olup suç, somut tehlike suçu olarak düzenlenmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, bir soyut tehlike suçu tanımına yer verilmiştir. Bu hükümde, yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olmak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Buna göre bu fıkrada düzenlenen suçun oluşabilmesi için somut bir tehlikenin meydana gelmesi gerekmemektedir.
Sigorta bedelini almak maksadıyla dolandırıcılık suçu ise TCK’nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde;
“Sigorta bedelini almak maksadıyla, işlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Maddenin bu bölümüne ilişkin gerekçesinde; “Failin sigorta edilen veya sigorta bedelini alacak kimse olması şart değildir. Keza sigorta edilen riskin türü de önemli değildir” açıklamalarına yer verilmiştir. Kanun koyucu hangi tür sigorta olursa olsun, ayrım yapmadan sigorta bedelinin alınması amacıyla dolandırıcılık yapılmasını nitelikli hal olarak kabul etmiştir. Bu nitelikli halin uygulanması için, sigorta şirketine hakkı olmayan bedeli almak için bir başvuru yapılmış olması ve hakkı olmayan bir sigorta bedelinin kısmen veya tamamen alınmış olması gerekir. Aksi halde sigorta bedelini almak için şirkete başvuruncaya kadar yapılan hareketler icrai hareket olmayıp, hazırlık hareketi niteliğinde olduğundan sigorta bedelini almak maksadıyla dolandırıcılık suçu oluşmayacaktır.
Uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
İddianamede yargılama konusu fiilin “…olay günü şüpheliler işyerinin ardiye olarak kullanılan kısmına yanar halde bir mum bırakmışlar bu mumun etrafını da kolayca tutuşabilecek malzemelerle beslemişler ve daha sonra işyerinden ayrılmışlardır. Gecenin ilerleyen saatlerinde yanık bırakılan mumun çevresindeki malzemeleri tutuşturması sonucunda yangın çıkmıştır. Çıkan yangın itfaiye görevlileri tarafından söndürülmüştür. Yangın sonucunda müştekilere ait işyerleri zarar görmüştür. Toplanan deliller incelendiğinde; şüphelilerin kasten yangın çıkarma suçunu işledikleri tespit edilmiştir…” şeklinde anlatıldığı, suç adının kasten yangın çıkarma, sevk maddesinin de buna uygun biçimde 5237 sayılı TCK’nun 170/1-a madde ve fıkrası olarak gösterildiği olayda; iddianamede tarif edilen ve cezalandırılması istenen eylem yangın çıkarmak suretiyle genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması olup yerel mahkemece de bu suçtan hüküm kurulmuştur. Özel Daire bozma ilamında, iddianamede sanıkların sigorta bedelini almak maksadıyla kasten yangın çıkardıkları, bu eyleme ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın ağır ceza mahkemesinin görevi kapsamında bulunduğundan görevsizlik kararı verilmesi gerektiği belirtilmiş ise de, iddianamede nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturabilecek bir anlatıma yer verilmediği görülmektedir. Bu nedenle iddianamede nitelikli dolandırıcılık suçuna ilişkin bir anlatım ve bu suçtan açılan bir dava bulunmadığından Özel Dairece genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan kurulan hüküm esas yönünden incelenmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, hükmün esasının incelenmesi için dosyanını Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Genel Kurul Üyesi; “itirazın reddi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin … gün ve …-… sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.12.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.