YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/68
KARAR NO : 2014/411
KARAR TARİHİ : 30.09.2014
Mahkemesi : KAHTA Asliye Ceza
Günü : 30.11.2006
Sayısı : 25-11
Sanıklar Y.. C.. ve M.. C..’in görevi yaptırmamak için direnme suçundan 5237 sayılı TCK’nun 265/2 ve 265/3. maddeleri uyarınca 4 yıl hapis, hakaret suçundan ise aynı kanunun 125/1, 125/3-a, 125/4 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Kahta Asliye Ceza Mahkemesince verilen 30.11.2006 gün ve 25-11 sayılı hükmün sanıklar müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 14.11.2011 gün ve 16733-21014 sayı ile;
“1) Sanıklar Y.. C.., M.. C.., A.. C.. ve Abdülkadir Celahir’in görevi yaptırmamak için direnme, sanık A..C..’in hakaret suçlarından hükümlülük kararlarının incelenmesinde;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Sanıklara yükletilen görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemlerin sanıklar tarafından işlendiğinin Yasaya uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve Yasada öngörülen suç tiplerine uyduğu,
Cezaların yasal bağlamda uygulandığı,
Anlaşıldığından sanıklar Y.. C.., M.. C.., A.. C.. ve Abdülkadir Celahir müdafiinin ileri sürdüğü temyiz iddiaları yerinde görülmemiş olmakla tebliğnameye uygun olarak temyiz davasının esastan reddiyle hükümlerin onanmasına,
2) Sanıklar Y.. C.., M.. C.. ve A.. C..’in hakaret suçlarından hükümlülük kararlarının incelenmesine gelince;
08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren ve TCY’nın 7/2 madde ve fıkrası uyarınca sanıklar yararına olan 5728 sayılı Yasanın 562. maddesinin 1. fıkrası ile CYY’nın 231/5. madde ve fıkrasında öngörülen, hükmolunan cezanın geri bırakılması sınırının iki yıla çıkarılması ve söz konusu 562. maddesinin 2. fıkrası ile de CYY’nın 231/14 madde ve fıkrasındaki, suçun soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olması koşulunun kaldırılması karşısında, 6008 sayılı Yasa değişikliği de göz önüne alınarak mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının tartışılması zorunluluğu” nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiş,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 01.12.2012 gün ve 49250 sayı ile;
“Mağdur Cumhuriyet savcısı G..K… tarafından yürütülmekte olan başka bir soruşturma dolayısıyla keşif mahallinde düzenlenen tutanağın mağdur Cumhuriyet savcısı tarafından imzalandığı, tutanakta isimleri yazılı diğer kişilerce henüz imzalamadığı aşamada; sanık A.. C..’in mağdur Cumhuriyet savcısına, ‘bu işin başı sensin, seni de öldüreceğiz’ diye söylemesinden dolayı sanık Ahmet’in gözaltına alınması hususunda güvenlik görevlilerine talimat veren mağdur Cumhuriyet savcısına bu defa sanık A.. C..’in ‘…bizler Celayerleriz, kimse bizi gözaltına alamaz’ diye söylemesi ve mağdur Cumhuriyet savcısının sanık A..C..’in de gözaltına alınması hususunda talimat vermesinden sonra sanık M.. C..’in mağdur Cumhuriyet savcısının yanına gelerek, mağdura keşif mahallinin güvenli olmadığı hususunda iyiniyetli olarak uyarıda bulunduğu ve bir süre konuştuktan sonra mağdurun yanından 2 metre kadar uzaklaştığı, bu sırada topluluk içinden mağdura yönelik yapılan protestolar üzerine tekrar mağdur Cumhuriyet savcısının yanına gelerek söz söylemeksizin mağdurun yüzüne kafa attığı ve mağduru yere düşürdüğü, sanık Y.. C..’in de yere düşen mağdura tekme attığı olayda; mağdura yönelik tehdit ve hakarette bulunmayan sanıklar Y.. C.. ve M.. C..’in yakınları olan A.. ve A.. C..’in gözaltına alınmalarını engellemek veya olay yerinde keşif yapılmasını engellemek amacıyla değil, mağdur Cumhuriyet savcısının yerine getirdiği görevinden dolayı onu basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladıklarının anlaşılması karşısında; sanıklar Y.. C.. ve M.. C..’in münhasıran yaralama suçundan TCK’nun 86/2-3-c maddeleri uyarınca cezalandırılmaları ve üzerlerine atılı bulunan ‘görevi yaptırmamak için direnme, tehdit, hakaret’ suçlarından mevcut delil durumuna göre beraatlerine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile sanıklar Y.. C.. ve M.. C..’in yazılı şekilde TCK’nun 265/2-3, 125/1-3a-4. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına dair verilen kararın Yüksek Yargıtay 4. Ceza Dairesince, sanıklar Y.. C.., M.. C.. hakkındaki görevi yaptırmamak için direnme suçlarından verilen hükümlülük kararlarının ‘onanmasına’, hakaret suçlarından verilen hükümlülük kararlarının 5728 ve 6008 sayılı Kanunlarla değişik CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca başkaca yönleri incelenmeksizin ‘bozulmasına’ karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 02.12.2013 gün ve 28110-30387 sayı ile, sanıklar M.. ve Y.. C..’in üzerine atılı görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret suçlarının sübut bulduğu belirtilerek, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Sanık A.. C.. hakkında görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret suçları ile sanık A.. C.. hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmesi, sanık A.. C.. hakkında hakaret suçundan kurulan ve Özel Dairece bozulmasına karar verilen mahkumiyet hükmüne yönelik de bir itirazın olmaması nedeniyle inceleme, itirazın kapsamına göre sanıklar Mustafa ve Y.. C.. haklarında görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret suçlarından kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1) Sanıklar Mustafa ve Y.. C..’in mağdur Cumhuriyet savcısına karşı gerçekleştirdikleri eylemlerinin görevi yaptırmamak için direnme suçunu mu yoksa kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten yaralama suçunu mu oluşturduğu,
2) Sanıkların üzerine atılı hakaret suçunun sabit olup olmadığı,
Noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay tarihinde Besni Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan mağdurun, bir gün önce meydana gelen silahla yaralamaya teşebbüs olayı ile ilgili olarak keşif yapmak için olay yerine gittiği, kalabalık olan olay yerinde çoğunlukla silahla yaralamaya teşebbüs olayının müştekisi olan A.. C..’in yakınlarının bulunduğu, keşif tutanağının mağdur tarafından imzalanmasından sonra, orada bulunan şahısların tanık dinletmek istemesi ve keşif tutanağının istedikleri gibi düzenlenmediğini iddia etmeleri nedeniyle taşkınlıklar ve tacizlerin başladığı, inceleme dışı sanıklar A..ve A..’in mağdura tehdit içeren sözler söylemesi ve hakaret etmeleri üzerine, mağdurun bu şahısların gözaltına alınması talimatı vermesinden sonra taşkınlıkların daha da arttığı, kalabalıktan mağdura yönelik hakaret ve tehdit içeren sözlerin gelmeye devam ettiği, bu sırada olay yerinde bulunan sanık Mustafa’nın mağdurun yanına gidip bir şeyler söylediği, akabinde yakasından çekerek kafa attığı, yere düşen mağdura sanıklar M.. ve Y..’un vurmaya başladıkları, olay yerine gelen polislerin havaya ateş etmeleri üzerine mağdurun sanıkların elinden kurtarıldığı ve takviye kolluk ekiplerinin olay yerine gelmesiyle olayların yatıştırıldığı,
Keşif tutanağının mağdur G.. K..tarafından imzalandığı, başkaca imzalayan olmadığı, keşif zaptının tamamlanamadığına ilişkin tutanak tutulduğu,
Mağdurun olay nedeniyle; burun dorsalinde sıyrık, ekimoz, sırtta sol kürek kemiğinde ekimoz, cilt lezyonu, sol kalçada ekimoz, cilt lezyonu oluşacak şekilde yaralandığı,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur soruşturma aşamasında verdiği ilk ifadesinde bütün sanıkların kendisine sinkaflı şekilde küfürler ettiğini, tehdit içeren sözler söylediğini ve vurduğunu, A..ve A..’in gözaltına alınması için talimat verdikten sonra Yunus’un “şerefsiz, o… çocuğu, seni öldüreceğiz, bizim adamlarımızı göz altına alamazsınız” şeklinde sözler sarfettiğini, beyan etmiş,
Kovuşturma aşamasında verdiği ayrıntılı ifadesinde ise inceleme dışı sanıklar A..ve A..’in tehdit ve hakaret ettiğini, sanıklar M..ve Y..’un vurduğunu, ancak hakaret ettiklerini duymadığını söylemiş,
Olay tarihinde zabıt katibi olarak görev yapan E.. A…aşamalarda; mağdurun sanıklar A..ve ..’in gözaltına alınması talimatı vermesinden sonra kalabalıktan birinin “savcı bey gözaltına aldığınız şahsı bırakın yoksa olaylar daha da büyüyecek” dediğini, mağdurun talimat vermesi üzerine tam gidecekleri sırada M..’nın gelerek mağduru çekip, kafa attığını, mağdurun yere düşmesi üzerine orada bulanan şahısların hep birlikte darp ettiklerini ifade etmiş,
Tanık olarak dinlenen bir kısım polisler de; olay yerinin kalabalık olduğunu, kargaşa çıktığını, sanıkların da olay yerinde olduğunu ve taşkınlık yaptıklarını, kalabalıktan sinkaflı küfürler geldiğini, gözaltına alınması için talimat verilen sanıkların zorluk çıkardığı yönünde beyanlarda bulunmuş,
Tanık olarak dinlenen polisler A..K.., B.. Ö.. ve İ.. K.. da soruşturma aşamasında sanıklar Mu.. ve Y..’un da olay yerinde olduğunu, mağdur Cumhuriyet savcısına sinkaflı küfürler sarfettiklerini söylemişler, bu tanıklardan sadece A..K.. kovuşturma aşamasında dinlenmiş ve eski beyanlarını tekrar etmiştir.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1) Sanıklar M.. ve Y.. C..’in mağdur Cumhuriyet savcısına karşı gerçekleştirdikleri eylemlerinin görevi yaptırmamak için direnme suçunu mu yoksa kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesi;
5237 sayılı TCK’nun “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde, “Görevini Yaptırmamak İçin Direnme” başlığı ile düzenlenen 265. maddesi;
“(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” şeklindedir. Hakaret suçunu oluşturacak eylemler bu suçun içine alınmadığından, suçun işlenmesi sırasında görevlilere hakaret edilmesi durumunda fail ayrıca kamu görevlisine hakaret suçundan da cezalandırılacaktır. Seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenen bu suçun oluşabilmesi için; kamu görevlisine, yerine getirdiği görevini yaptırmamak amacıyla cebir veya tehdit veyahut her ikisinin birden kullanılması gerekir.
Bu suçla korunan hukuki yarar, kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişi olup, bu suçta, kamu faaliyetlerine kişilerin saygı göstermelerinin sağlanması ve kamu görevlerinin yerine getirilmesi dolayısıyla da kamu görevini yerine getirenleri engellemeye yönelik fiillerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. 765 sayılı TCK’nun yürürlüğü sırasında Ceza Genel Kurulunun 26.11.2002 gün ve 279-406 sayılı kararında; “Bu suç ile korunan hukuki yarar, kamu idaresi organlarının görevlerini herhangi bir engelleme ile karşılaşmadan yapmasını sağlamak suretiyle kamu idaresinde sürekliliği güvence altına almaktır” denilmek suretiyle bu husus vurgulanmıştır. Öte yandan, kendisine verilen görevi yerine getirmekte olan kamu görevlisine karşı cebir ve/veya tehdit fiili gerçekleştirilmiş bulunduğundan bu suçla aynı zamanda kişi özgürlüğü ve beden bütünlüğü de korunmaktadır. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen- A.Caner Yenidünya, TCK Şerhi, 2. bası, 5. cilt, Ankara, 2014, s.7645; Osman Yaşar – Hasan Tahsin Gökcan –Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 2. bası, 6. cilt, Ankara, 2014, s.7956-7957)
Uyuşmazlık konusuyla ilgili diğer suç olan kasten yaralama suçu TCK’nun 86. maddesinde;
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur
(3 Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun tanımı yapılmış, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranış, yaralama olarak kabul edilmiş, madde gerekçesinde bu husus açıkça vurgulanmıştır.
Kasten yaralama suçunda korunan hukuki yarar, kişinin vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğüdür. Suçun konusu, mağdurun acı verilen veya bozulan bedeni veya ruhsal varlığıdır. Failin yaptığı hareket sonucu, maddede belirtilen sonuçlardan biri meydana gelirse, kasten yaralama suçunun oluşacağında tereddüt bulunmayıp, bu sonucu doğurmaya elverişli olan tüm hareketlerle, kasten yaralama suçunun işlenmesi mümkündür.
Diğer taraftan 5271 sayılı CMK’nun “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesinde yer alan; “(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür” şeklindeki düzenlemeyle, ihbar ya da başka bir suretle bir suçun işlendiğine ilişkin bir halin öğrenilmesi üzerine maddî gerçeğin öğrenilmesi ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için hemen araştırmaya başlanılması ve adli kolluk aracılığı ile şüphelinin lehine ve aleyhine olan bütün delillerin toplanması ve muhafaza altına alınması gerektiği hususları Cumhuriyet savcısının görevi olarak belirtilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Mağdurun kendisine hakaret eden ve tehdit içerikli sözler söyleyen sanıklar A.. ve A..in gözaltına alınması talimatı vermesi üzerine, diğer sanıklar Y.. ve M..’nın da gözaltı talimatına engel olmak amacıyla mağdura müdahale ettikleri, sanık M..’nın keşif aracı içerisindeki mağduru tutup aşağı çekerek kafa attığı, akabinde yere düşen mağdura sanıklar Y.. ve M..’nın vurmaya başladıkları, olay yerinde bulunan ve takviye olarak gelen polislerin müdahaleleri ve havaya ateş açılması sonucu saldırının bastırıldığı olayda, sanıkların inceleme dışı sanıklar A.. ve A..’in gözaltına alınması ve keşfin yapılmasını engellemek amacıyla mağdura vurdukları anlaşıldığından, sanıkların kamu görevlisi olan mağdurun görevini yapmasını engellemeye çalıştıklarının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı bu uyuşmazlık yönünden yerinde görülmemiştir.
2) Sanıklar M..ve Y.. C..’e atılı hakaret eylemlerinin sabit olup olmadığının belirlenmesine gelince;
5237 sayılı TCK’nun “Hakaret” başlıklı 125. maddesinde; “(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
C) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır” hükmü yer almaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında hakaret suçunun temel şekli, üçüncü ve dördüncü fıkralarında ise nitelikli halleri düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde de; “Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır” şeklinde açıklama yapılmıştır. Buna göre, suçun konusu kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, somut bir fiil veya olgu isnat etme ya da sövme suretiyle kişilerin onur, şeref ve saygınlığına saldırma eylemi hakaret suçunu oluşturacaktır.
Ceza Genel Kurulu’nun 31.10.2012 gün ve 850-1828, 26.06.2012 gün ve 419-247, 27.10.2009 gün ve 196-248, 14.10.2008 gün ve 170-220 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda, 765 sayılı Türk Ceza Kanundaki hakaret ve sövme suçu ayrımı kaldırılmıştır. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olduğundan bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Mağdurun soruşturma aşamasında olayın hemen sonrasında alınan ifadesinde tüm sanıkların kendisine hakaret ettiğini beyan etmesi, polis memuru olan tanıklar A.. K.., B.. Ö..ve İ..K..’nın soruşturma aşamasında sanıklar M.. ve Y..’un mağdura sinkaflı küfürler ettiğini söylemeleri, tanık A..K..’ın kovuşturma aşamasında da eski beyanlarını tekrar etmesi karşısında, mağdura karşı sinkaflı sözler söyledikleri sabit olan sanıkların üzerlerine atılı hakaret suçunun sübuta erdiğinin kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı bu uyuşmazlık yönünden de isabetsizdir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve oniki Kurul Üyesi; “Cumhuriyet savcısı olan mağdurun ilk aşamada sanıklar Y.. ve M..’nın da kendisine hakaretlerinin olduğunu belirtmiş ise de, daha sonra kendisine vuran ve hakaret eden sanıkların atılı suçlarını ayrı ayrı değerlendirip, kendisine kimin hakaret edip, kimin vurduğunu yargılama aşamasında hükme esas olacak şekilde ayırarak tavsif etmiştir. Cumhuriyet savcısı olan katılanın ifadesine itibar edilmelidir” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Sonuç olarak; her iki uyuşmazlık konusu açısından da yerinde olmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazın reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki uyuşmazlık yönüyle de REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, birinci uyuşmazlık konusuyla ilgili olarak 23.09.2014 tarihinde yapılan birinci müzakerede oybirliğiyle, ikinci uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak 23.09.2014 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanmadığından, 30.09.2014 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.