Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/671 E. 2015/118 K. 21.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/671
KARAR NO : 2015/118
KARAR TARİHİ : 21.04.2015

Sanık U.. Ö.. hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda eylemin kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı TCK’nun 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 29, 31/3, ve 62. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Tokat Ağır Ceza Mahkemesince verilen 21.02.2012 gün ve 198-43 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 31.03.2014 gün ve 98-2025 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 23.09.2014 gün ve 266885 sayı ile;
“…Sanık U.. ile tanık H.. arasında tartışma çıktığı, mağdur T..’ın tanık H..’dan yana çıkarak sanık U..’a müdahale ettiği, sanık U..’un, mağdur T..’a ‘sen karışma, seninle işim yok’ şeklinde sözler söylediği, mağdur T..’ın sanık U..’a kafa atarak sanığı basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralaması nedeni ile, sinirlenen sanık U..’un, ani olarak gelişen bu olay nedeni ile, silahtan sayılan bıçak ile, mağdura tek bir bıçak vurarak sol akciğerde pnömotoraksa ve hayati tehlike geçirmesine neden olduğu olayda, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülen TCK’nun 86/1. maddesinin uygulanması sırasında mağdurda meydana gelen zararın, fiilin ağırlığı, darbenin tek oluşu ve eylemine kendiliğinden son vermesi gibi hususlar dikkate alındığında, alt ve üst sınırlar arasında makul bir ceza tayini yerine, daha vahim hallerde uygulanacak şekilde 3 yıl hapis cezası verilerek fazla ceza tayini kanuna aykırı olup, hükmün bozulması yerine onanması yasaya aykırıdır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Dairesince 14.10.2014 gün ve 4803-4450 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kasten yaralama suçundan sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 86/1. maddesi uyarınca temel cezanın en üst hadden tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
13.09.2011 günü saat 18.00 sıralarında tanık H.. G.. ve arkadaşlarının mahalle arasında top oynadıkları sırada alışverişten evlerine dönen sanık U.. Ö..’ın kız kardeşi S.. Ö.. ve kuzeni S.. Ç..’nın top oynanan yerin yanından geçtikleri, sanık H..’un üzerlerine doğru top atacakmış gibi yapıp onları rahatsız ettiği, kardeşi ve kuzeninin arkasından gelmekte olan ve bu durumu gören sanık U.. Ö..’ın H.. G..’a kızıp tokat attığı, H..’un da aynı şekilde karşılık verdiği, S.. Ö.. ve S.. Ç..’nın sanık U..’u kolundan tutup H.. G..’un yanından uzaklaştırdıkları,
Aynı gün saat 19.30 sıralarında sanık U.. Ö..’ın yanına arkadaşları tanıklar Y.. Y.. ve A.. Ş..’ı da alarak tanık Y.. A.. ile haber gönderip H.. G..’u kavga etmek için olay yerine çağırdığı, sanık U..’un elinde sopa, Y.. ve A..’in üzerlerinde ise bıçak olduğu, H.. G..’un da arkadaşları tanık S.. E.. ve mağdur T.. K.. ile olay yerine geldiği, S.. E..’ın üzerinde bıçak olduğu,
H.. G..’un sanık U..’un elinde sopa olduğunu görünce tanık S.. E..’dan bıçağını istediği, H..’un bıçak aldığını gören sanık U..’un da elindeki sopayı bırakarak Y.. ve A..’ten bıçaklarını istediği, bu şekilde sanık U..’un elinde iki bıçak H.. G..’un da elinde tek bıçak olduğu halde karşılıklı küfür ederek birbirlerinin üzerlerine yürüdükleri ve ellerindeki bıçakları birbirlerine sallamaya başladıkları,
Olay yerinde bulunan tanıkların, tarafları ayırmaya çalıştıkları, H..’un yanında olay yerine gelen ancak sanığı da tanıyan mağdur T.. K..’nin “ayrılın lan!” diyerek sanığın üzerine yürüdüğü, sanığın mağdura “benim seninle işim yok, sen git” dediği, mağdur T..’ın yüzüne kafa atarak sanığı basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı, sanık ile mağdurun boğuşmaya başladıkları, sanığın bu sırada elinde tuttuğu sap kısmı 10 cm, namlu kısmı ise 8 cm olan bıçakla mağduru tek darbe ile kalbe yakın olduğu anlaşılan sol göğüs bölgesi 3-4 interkostal aralıktan göğüs duvarında midklaviküler hatta 1 cm’lik açık giriş yarası oluşturacak şekilde yaraladığı, darbenin akciğerde veya başkaca bir organda yaralanmaya neden olmadığı, ancak oluşan açık yaranın %30 pnömötoraksa sebep olduğu, sanık ile mağdurun birlikte yere düştükleri, daha sonrada tanıklar tarafından birbirlerinden uzaklaştırıldıkları,
Tanık M.. K..’ın H.. G..’dan, tanık A.. Ş..’ın da sanığın elinden bıçağı aldığı, daha sonra da tanık M.. Y..’ın bu bıçakları onlardan alıp suçta kullanılan bıçağı yakındaki bir çöp konteynırına attığı, H.. G..’a ait bıçağı ise düşürdüğünü beyan ettiği, olaydan sonra yer gösterme sonucu polis memurlarının çöp konteynırının içinde üzerinde kan lekesi olan bıçağı bulup zapt ettikleri,
Mağdurun yaralandığının anlaşılması ve nefes alamadığını söyleyip yere düşmesi üzerine sanığın tanık A.. E.. ile birlikte mağduru yoldan çevirdikleri bir araçla hastaneye götürdüğü, yolda sanık ile mağdurun görevlilere ağaçtan düşme sonucu yaralandığını söyleme konusunda anlaştıkları, nitekim mağdurun doktorlara önce ağaçtan düştüğünü, bu sırada ağaçtaki bir çivinin göğsüne battığını söylediği, ancak hastaneye gelen polis memurlarının yaranın şekline bakıp buna inanmamaları üzerine mağdurun gerçeği anlattığı, ameliyata alınmadan önce yapılan ön görüşmede “sanığın her iki elinde bıçak olduğu halde kendisine rastgele savurduğunu, vücuduna bıçakla vurdukça bu bir, bu iki, bu üç diye saydığını, bıçak darbelerinin birinin sol göğsüne geldiğini, diğerinin sol karın boşluğunu sıyırdığını, diğerinin ise üzerindeki tişörtüne geldiğini” söylediği ancak daha sonra alınan ifadelerinde kızgınlıkla ve olayın heyecanıyla bu şekilde beyanda bulunduğunu, sanığın “bu bir, bu iki, bu üç” şeklinde sözler söylemediğini, sanığın boğuştukları sırada istemeden kendisini bıçakladığını düşündüğünü belirttiği,
Mağdurun adli muayenesinde başka bir kesiden bahsedilmediği, muayeneyi yapan doktor Kadir Ceberut’un tanık olarak dinlenildiği, onun da mağdurun vücudunda tek bir kesi tespit ettiğini yeminli beyan ettiği, düzenlenen adli raporlarında göğüs sol üst kısımda bulunan ve pnömotoraksa neden olan yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olup yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olduğunun açıklandığı,
Sanığın tüm aşamalarda mağdur kendisine kafa atınca boğuştukları sırada yere düşerken istemeden mağduru bıçakladığını, esasında mağdurla arkadaş olduklarını, aralarında bir husumet bulunmadığını savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Sanığın sabit kabul edilen kasten yaralama suçu 5237 sayılı TCK’nun 86/1. maddesinde 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve adli para cezasını gerektirecek şekilde yaptırıma bağlanmış, temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise 5237 sayılı TCK’nun 61/1. maddesinde, 765 sayılı TCK’nun 29. maddesine benzer olarak;
“(1) Hakim, somut olayda,
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler” şeklinde düzenlenmiştir
5237 sayılı TCK’nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki, “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçenin TCK’nun 61/1. maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın bir başkasıyla yaptığı kavga sırasında kavgayı ayırmak için araya giren mağdurun kendisine kafa atması üzerine sinirlenerek onu tek bıçak darbesiyle sol göğüs üst kısmından 1 cm.lik açık giriş yarası oluşturacak şekilde yaraladığı, darbenin akciğerde veya başkaca bir organda yaralanmaya neden olmadığı ancak oluşan açık yaranın pnömötoraksa ve mağdurun hayati tehlike geçirmesine sebep olduğu somut olayda; hedef alınan bölge ve suçta kullanılan aletin niteliğine göre sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesi doğru bir uygulama ise de, sanığın tek darbe ile yetinmesi, kendiliğinden eylemine son vermesi, darbenin şiddeti ve sadece göğüs duvarında yaralanmaya ve pnömötoraksa neden olup akciğer dâhil başkaca bir organ yaralanmasına neden olmaması göz önüne alındığında meydana gelen zararın ve kasta dayalı kusurunun ağırlığına göre özellikle birden çok darbe ve nitelikli yaralanmaların söz konusu olduğu daha vahim olaylar düşünüldüğünde en üst oranda 3 yıl hapis cezası tayini adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmamaktadır
Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazın kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün sanık hakkında kasten yaralama suçundan temel hürriyeti bağlayıcı cezanın, işlenen fiil ile orantılı olmayacak şekilde en üst oranda belirlenmesi isabetsizliğinden bozulmasına, itiraz kabul edilerek Özel Daire onama kararının kaldırılıp yerel mahkeme hükmünün bozulmuş olması nedeniyle sanığın cezasının infazının durdurulmasına ve tahliyesine, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için yazı yazılmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi; “itirazın reddine karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 31.03.2014 gün ve 98-2025 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Tokat Ağır Ceza Mahkemesinin 21.02.2012 gün ve 198-43 sayılı hükmünün sanık hakkında kasten yaralama suçundan temel hürriyeti bağlayıcı cezanın, işlenen fiil ile orantılı olmayacak şekilde en üst oranda belirlenmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazın kabul edilerek Özel Daire onama kararının kaldırılıp yerel mahkeme hükmünün bozulmuş olması nedeniyle cezanın İNFAZININ DURDURULMASINA ve TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için YAZI YAZILMASINA,
5- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.04.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.