Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/659 E. 2017/432 K. 24.10.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/659
KARAR NO : 2017/432
KARAR TARİHİ : 24.10.2017

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Günü : 09.12.2009
Sayısı : 91-179

Sanık …’nin tehdit suçundan TCK’nun 106/1-1. cümle ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası; kasten yaralama suçundan aynı Kanunun 86/2 ve 62. maddeleri uyarınca 3 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, her iki suç açısından da TCK’nun 53 ve 58/6. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna ve cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Dursunbey (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince verilen 09.12.2009 gün ve 91-179 sayılı hükümlerin, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 20.11.2013 gün ve 12781-29019 sayı ile; kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün onanmasına, tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün ise;
“Sanığın çay doldurma meselesi nedeniyle tartıştığı mağdurun arkasından ‘seni öldürürüm’ diye koşarak iki eliyle boğazından sıkıp koğuşa kadar getirmesi eyleminde, yaralama kastıyla hareket ettiği ve tehdit suçunun oluşmadığı gözetilmeden tehdit suçundan da mahkûmiyet kararı verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.01.2014 gün ve 114817 sayı ile;
“…Dursunbey K Tipi Cezaevinde hükümlü olarak bulunan sanık … ile katılan … arasında kahvaltı esnasında çay doldurma meselesi yüzünden tartışma çıktığı, tartışmanın büyümesi sebebiyle sanığın katılan …’a ‘pislik’ dediği, onun da sanığa ‘sensin pislik’ diyerek cevap verdiği, bunun üzerine sanığın …’ı ‘seni öldürürüm’ diyerek elleriyle boynundan sıkıca tutup havaya kaldırmak suretiyle basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek derecede yaraladığı, kavgayı ayırmak isteyen mağdur …’un sanığa müdahale ettiği, ancak sanığın …’a kafa attığı, bu esnada diğer mahkûmların kavgayı ayırdıkları, ancak sanığın eline bu defa kırık çay bardağı aldığı ve herhangi bir eyleminin bulunmadığı şeklinde gerçekleşen eylemde,
Sanığın önce katılan …’a yönelik olarak ‘seni öldürürüm’ şeklinde sözlerle saldırdığı ve katılanı takip ederek boğazını sıktığı ve eylemlerin tek eylem olmayıp iki ayrı eylem niteliğinde bulunduğu ve TCK’nun 44. maddesi kapsamında olmadığı, sanığın eylemlerinin TCK’nun 106/3. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, sanığın kendisine kötü davranan ve sarf ettiği sözlerle kendisini kızdıran katılana duyduğu tepki sonucunda eylemi gerçekleştirdiği, amacının yaralama olmayıp katılanın kendisine düzgün davranmasını sağlamak için tehditte bulunmak şeklinde olduğu göz önüne alındığında, sanık … hakkında her iki suçtan ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiği” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 18.09.2014 gün ve 4375-26303 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında katılana yönelik kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle; mağdur ….’a yönelik kasten yaralama suçundan verilen düşme hükmü ve katılana yönelik hakaret suçundan verilen ceza verilmesine yer olmadığına dair karar ise temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme; sanık hakkında tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kasten yaralama suçunun yanında tehdit suçunun da oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin olup, tehdit suçunun oluştuğunun kabulü halinde; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz tarihinden sonra yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nun 253. maddesinde yapılan değişiklik uyarınca “uzlaştırma” işlemi yapılması gerekip gerekmediğinin de ayrıca değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
İncelenen dosya kapsamından;
Dursunbey K-1 Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince düzenlenen 08.05.2009 tarihli tutanakta; bu kurumun 2. koğuşunda hükümlü olarak bulunan sanığın, aynı gün saat 11.45 sıralarında katılan … ve mağdur …’a saldırdığının görülmesi üzerine infaz koruma memurlarınca koğuşa girilerek müdahale edildiğinin belirtildiği,
Katılan hakkında 08.05.2009 tarihinde düzenlenen adli raporda; patolojik bir bulgunun saptanmadığının ifade edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan … aşamalarda; hükümlü olarak bulunduğu koğuşta çay doldururken, aynı koğuşta bulunan sanık …’in kendisinden çay istediğini, fakat sadece kendi bardağına çay doldurduğunu, bahçeye çıkmak üzereyken sanığın kendisine “pislik” demesi üzerine “pislik sensin” şeklinde cevap verdiğini, bahçedeyken yanına gelen sanığın “seni öldürürüm” diyerek boğazına sarıldığını ve iki eliyle boğazını sıkıp kendisini havaya kaldırınca koğuştaki arkadaşlarının sanığa müdahale ettiklerini,
Mağdur … aşamalarda; koğuşta kahvaltı yaptıkları sırada sanığın katılanın boğazından sıkarak ayaklarını yere temas ettirmeksizin bahçe kapısından koğuşa doğru getirdiğini, bu sırada katılana “seni öldürürüm” dediğini, kendisinin de katılanı sanığın elinden kurtarmaya çalıştığını,
Tanık … aşamalarda; sanığın, koğuşta kahvaltı yaparken çay döken katılana “temizlesene burayı pislik herif” demesi üzerine, katılanın da aynı şekilde cevap verdiğini ve bahçeye çıkan katılanın arkasından giden sanığın, boğazından tutup havaya kaldırdığı katılanı koğuşa getirdiğini, boğazını sıkarken “seni öldüreceğim” dediğini,
Soruşturma aşamasında tanık … ile benzer ifade veren tanık … kovuşturmada önceki anlatımlarından farklı olarak; sanığın katılanı tehdit ettiğini duymadığını,
Tanık …..aşamalarda; sanığın, boğazından tutup havaya kaldırdığı katılanı bahçeden koğuşa getirdiğini, boğazını sıkarken de ona “seni öldüreceğim” dediğini ve kurtarmak için olaya müdahale ettiklerini,
Tanık … aşamalarda; koğuşta kahvaltı yaptıkları sırada sanığın, boğazından tutup havaya kaldırdığı katılanı koğuşa getirdiğini, kurtarmak için müdahale ettiklerini, sanığın katılanı tehdit ettiğini duymadığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık … aşamalarda; kahvaltı yaparken çay doldurduğu sırada katılanın kendisine omuz atması üzerine eline çay döküldüğünü, katılanı uyardığında kendisine hakaret edip boğazına sarıldığını, kendisinin de katılanın boğazını sıktığını fakat katılanı havaya kaldırmadığını ve tehdit etmediğini savunmuştur.
Tehdit suçu 5237 sayılı TCK’nun 106. maddesinde;
“(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Tehdidin;
a) Silahla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu; söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır. (M.Emin Artuk, A.Gökcen, A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 6. bası, s.100).
Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır. (MAJNO, Ceza Kanunu Şerhi, Sevinç Matbaası, Ankara 1978, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s.517 ve 873)
Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar 5237 sayılı TCK’nun 106. maddesinin gerekçesinde; “tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat, tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir” şeklinde açıklanmıştır.
TCK’nun 106. maddesinin üçüncü fıkrasında tehdit suçuyla ilgili özel bir içtima kuralına yer verilmiş, bu fıkraya ilişkin madde gerekçesinde; “…tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya mala zarar verme suçunun işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı cezaya hükmedileceği belirtilmiştir. Kişi tehdidinin ciddiliğini vurgulamak için, bir başkasını öldürmüş veya yaralamış ya da malına zarar vermiş olabilir. Bu gibi durumlarda gerçek içtima hükümleri uygulanarak ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmedilmelidir” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Fail, tehdidin ciddiliğini göstermek için bir başkasını öldürebilir, yaralayabilir ya da malına zarar verebilir. Bu gibi durumlarda fail sadece gerçekleşen bu araç suçlardan değil, gerçek içtima hükümlerince hedef suç olan tehditten dolayı da cezalandırılacaktır. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Bası, Ankara, 2015, s.362) Örneğin; A, komşusu B’nin evini kendisine satmak üzere boşaltmasını istemektedir. Bu nedenle korkup kaçsın diye av tüfeğiyle evin duvarlarına ve pencerelerine ateş etmiştir. Bu durumda fail hem silahla tehdit suçundan, hem de mala zarar verme suçundan cezalandırılacaktır. Yine bir kimse, geceleyin mağduru korkutmak için evine ateş ettiğinde hem mala zarar verme, hem de silahla tehdit suçlarını işlemiş olacaktır. Aynı durum, tehdit amacıyla topuktan vurma olaylarında da uygulanacak, eylemin tehdit amacıyla gerçekleştirildiği ispat edilirse fail kasten yaralama suçunun yanı sıra silahla tehdit suçundan da cezalandırılacaktır. (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s.3580)
Uyuşmazlık konusu olayda suçun maddi unsurunu oluşturan eylemin ne olduğu konusunda bir tereddüt bulunmadığına göre; tespit edilen eylemin tehdit suçunu oluşturup oluşturmadığının belirlenebilmesi için, manevi unsurun, bir başka deyişle suç kastının açıkça ortaya çıkartılması gerekmektedir.
TCK’nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan kast, kişinin iç dünyası ile ilgili bir kavram olduğundan, kastın açıkça ifade edilmediği durumlarda, iç dünyaya ait bu olgunun dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak belirlenmesi gerekir. Kişinin eyleminin, bir suçu oluşturup oluşturmadığının veya hangi suçu oluşturduğunun saptanması için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil; eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonrasındaki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ile katılan arasında çay doldurma meselesinden çıkan tartışma sonrasında koğuş bahçesine çıkan katılanın arkasından giden sanığın, “seni öldüreceğim” diyerek katılanı boğazından tutup havaya kaldırırak koğuşa getirdiği, katılanı kurtarmak için koğuştaki diğer hükümlülerin sanığa müdahale ettikleri olayda; sanığın, tehdidinin ciddiyetini vurgulamak amacıyla boğazından sıkmak suretiyle katılanı yaralaması karşısında, 5237 sayılı TCK’nun 106. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca eyleminin, kasten yaralama suçunun yanı sıra tehdit suçunu da oluşturduğunun kabulünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Sanığın eyleminin tehdit suçunu da oluşturduğu sonucuna ulaşılması karşısında, bu suçun uzlaştırma kapsamında olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma; bu kapsama giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak, devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 73. maddesinin 8. fıkrasında, “Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir” hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nun 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması halinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 2. maddesiyle, 5237 sayılı TCK’nun 73. maddesinin başlığında yer alan “uzlaşma” ibaresi metinden çıkarılmış, 45. maddesiyle de aynı maddenin 8. fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMK’nun 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiştir. Yapılan bu düzenlemeye göre uzlaştırmanın bir ceza muhakemesi kurumu olduğu açık ise de, birey ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi nedeniyle maddi ceza hukukunu da ilgilendirdiği tartışmasızdır.
5271 sayılı CMK’nun 5560 sayılı Kanunun 24. maddesi ile değiştirilen ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 253. maddesinde uzlaşmanın kapsamı;
“(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239)
suçları.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez” şeklinde belirlenmiş iken, suç tarihinden sonra 09.07.2009 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanunun 8. maddesiyle CMK’nun 253. maddesinin üçüncü fıkrasına “Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz” cümlesi eklenmiş,
02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile yapılan değişiklikle madde başlığı “Uzlaştırma” olarak değiştirilmiş ve;
“(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
5. Hırsızlık (madde 141),
6. Dolandırıcılık (madde 157),
7. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
8. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
suçları.
c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz…” şeklinde maddenin kapsamı genişletilmiştir.
Görüldüğü gibi, 6763 sayılı Kanun ile uzlaştırma kapsamındaki suçların sayıları artırılmış, TCK’nun 106. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen tehdit, aynı Kanunun 141. maddesinde düzenlenen hırsızlık ve 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçları uzlaştırma kapsamına alınmış, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlara ilişkin sınırlama kaldırılmıştır. Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar yönünden ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına dahil edilmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK’nun “Mahkeme tarafından uzlaştırma” başlıklı 254. maddesi;
“(1) Kamu davasının açılması halinde, uzlaşmaya tâbi bir suç söz konusu ise, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen usule göre, mahkeme tarafından da yapılır.
(2) Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde davanın düşmesine karar verilir” şeklinde iken,
19.12.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 25. maddesi ile;
“(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre, mahkeme tarafından yapılır.
(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def’aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır” biçiminde yeniden düzenlenmiş,
02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 35. maddesi ile CMK’nun 254. maddesinin birinci fıkrası;
“Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir.” şeklinde değiştirilmiştir.
Bu düzenlemeler göz önüne alındığında, gerek 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce, gerekse 5560 ve 6763 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikler sonrası uzlaştırma asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem ise de; her ne suretle olursa olsun uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde kovuşturma aşamasında da mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde uzlaştırmanın uygulanması gerekmekte olup uzlaşma başarıyla gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verilecektir.
Öte yandan ceza hukukunda genel kural, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanunun uygulanmasıdır. Sonradan yürürlüğe giren bir kanunun, yürürlük tarihinden önce işlenen suçlara tatbik edilebilmesi, ancak lehe sonuçlar doğurması durumunda mümkündür. Önceki ve sonraki kanunlara göre hükmedilecek cezalar ve güvenlik tedbirleri aynı ise, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren kanunun uygulanmasına imkân bulunmamaktadır.
5237 sayılı TCK’nun “zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesi, 765 sayılı Kanunun 2. maddesine benzer şekilde düzenlenmiş olup, her iki maddede de; ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, “failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması”, “geçmişe etkili uygulama” veya “geçmişe yürürlük” ilkesine de yer verilmiştir.
Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında; sanığın eyleminin TCK’nun 106/1-1. cümlesinde düzenlenen tehdit suçunu oluşturması ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazından sonra 02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile CMK’nun 253. maddesinde yapılan değişiklik sonucu TCK’nun 106/1-1. cümlesinde düzenlenen tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması karşısında, mahkemece CMK’nun 223. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca durma kararı verilerek, aynı Kanunun 253 ve 254. maddelerinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının sanığın eyleminin tehdit suçunu da oluşturduğuna ilişkin itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün, hükümden sonra yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun ile CMK’nun 253. maddesinde yapılan değişiklik sonucu TCK’nun 106/1-1. cümlesinde düzenlenen tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması karşısında, mahkemesince CMK’nun 223. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca durma kararı verilerek, aynı Kanunun 253 ve 254. maddelerinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 20.11.2013 gün ve 12781-29019 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dursunbey (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesinin 09.12.2009 gün ve 91-179 sayılı tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, hükümden sonra 02.12.2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile CMK’nun 253. maddesinde yapılan değişiklik sonucu TCK’nun 106/1-1. cümlesinde düzenlenen tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması karşısında, mahkemesince CMK’nun 223. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca durma kararı verilerek, aynı Kanunun 253 ve 254. maddelerinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.10.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

.