YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/65
KARAR NO : 2014/422
KARAR TARİHİ : 14.10.2014
Mahkemesi : İZMİR 9. Ağır Ceza
Günü : 24.01.2013
Sayısı : 454-6
Kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanık B.. T..’un 5237 sayılı TCK’nun 81, 35/2, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri gereğince 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.12.2009 gün ve 235-363 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 22.11.2012 gün ve 3914-8622 sayı ile;
“…Oluşa ve dosya içeriğine göre; sanığın, babasına ait tavukların mağdurun ekili bahçesine girip zarar vermesi nedeniyle mağdurun sinkaflı küfürler etmesi üzerine çıkan tartışma sırasında ele geçirilemeyen keserin künt kısmı ile mağdurun kafa kısmına bir kez vurarak, sağ pariatel bölgede 1,5 cm çapında çökme kırığı oluşturacak şekilde mağduru yaraladığı, çökme kırığı nedeniyle mağdurun hayati tehlike geçirdiği olayda, ciddi bir engel olmaksızın tek darbe ile yetinerek eylemine son verdiği, bu şekilde öldürme kastıyla hareket ettiğinin sabit olmadığı anlaşılmakla, sanığın TCK’nun 61. maddesi uyarınca suçun işleniş biçimi, suç kastının yoğunluğu, yaralanmanın boyutu ve niteliği dikkate alınarak kasten yaralama suçundan asgari hadden uzaklaşılarak cezalandırılması gerektiği gözetilmeden suç niteliğinde hataya düşülerek öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 24.01.2013 gün ve 454-6 sayı ile;
“…Sanık B.. T..’un olayda kullanmış olduğu, niteliği herkesce bilinen keserin öldürme suçu yönünden elverişli vasıta oluşu, darbenin bilinçli olarak başın hedef seçilerek yapılmış olması, yaranın niteliği, vurulan darbenin şiddeti, aldığı darbe ile katılanın yere düşmesi, katılanın raporundaki açıklamalar, katılanın ekili taşınmazına zaman zaman sanığın babasına ait kümes hayvanlarının girerek zarar vermesi nedeni ile iki aile arasında önceye dayalı anlaşmazlığın bulunması birlikte nazara alındığında sanık B.. T..’un katılan C.. A..’a yönelik eylemi öldürmeye teşebbüs olarak kabulü gerekir. TCK’nun 36. maddesinde irade olarak vazgeçme halinde teşebbüs hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiş ise de, sanık katılanın yere düşüşünden sonra katılana herhangi bir yardımda bulunmamış, katılan geçirdiği başarılı bir ameliyat sonucu yaşama döndürülmüştür. Kastını gerçekleştirdiğini düşünerek katılanın yere düşüşünü gören ve böylece onu kendi haline terk eden sanığın sonuç aldığını düşünerek olay yerinden uzaklaşmış oluşu da nazara alındığında sanığın TCK’nun 36. maddesinden yararlanması mümkün değildir. Sanık B.. T..’un elinde bulunan keser ile başka vücut bölgelerini hedef alarak hareket etme olanağı mevcut iken öyle yapmayıp, özellikle katılan C.. A..’un başının hedef alınması, hedef alınan bölgeye elverişli vasıta olan keserin direkt olarak şiddetli biçimde vurulması olguları birlikte nazara alındığında sanığın açığa çıkan kastı katılanı öldürmeye yöneliktir” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli 21.01.2014 gün ve 103498 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın sabit kabul edilen eyleminin kasten yaralama suçunu mu, yoksa kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay yeri tespit tutanağına göre, yaralama olayının meydana geldiği yönündeki ihbar üzerine belirtilen adrese gidildiğinde, katılanın hastaneye kaldırılmış olduğu, suçta kullanılan keserin bulunamadığı,
Adli Tıp Uzmanı tarafından düzenlenen raporda katılanla ilgili olarak; “sağ parietal vertekste yaklaşık 5 cm’lik kesi ile bu bölgede açık çökme fraktürü tespit edilerek acil operasyona alındığı, serbest kemik fragmanları temizlenerek 2 gün sonra taburcu edildiği, bu yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye soktuğu, basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikte olmadığı, çökme kırığının şahsın hayat fonksiyonlarını 5. derecede etkileyecek nitelikte olduğu”, sanıkla ilgili olarak ise; “sol parietal bölgede 2 cm’lik cilt kesisi saptandığı, bu yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebileceği ve yaşamını tehlikeye sokmadığı” bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan; sanığın evinin yanındaki tarlasına tavukların girdiğini görünce sanığın babasına tavukları çıkarmaları gerektiğini söylediğini, bir süre sonra sanık ve iki kardeşinin önünü kestiğini, kardeşi ile tartışırken sanığın keserle kafasına vurduğunu, yere düşünce diğer kardeşinin de tekme attığını, kendisinin kimseye vurmadığını ifade etmiş,
Sanığın babası olan tanık Rüstem; evde iken dışardan sesler gelince çıktığında oğlu olan sanık ile katılanı kavga ederken gördüğünü, hemen yanlarına giderek ayırmaya çalıştığını, katılanın sanığa taş atmaya çalıştığını ve kafasının kanadığını söylemiş,
Sanığın kardeşleri olan tanıklar Yakup ve Selahattin; sesler gelmesi üzerine olay yerine gittiklerinde sanık ile katılanın kavga ettiklerini, yanlarına giderek ayırdıklarını, katılanın taş atmaya ve küfür etmeye devam ettiğini, komşuları olan Remzi’nin gelerek katılanı götürdüğünü beyan etmişler,
Tanık Sevim; evinin bahçesinde bulunduğu sırada sanık ile katılanın kavga edip birbirlerine vurduklarını, boğuşarak yerde yuvarlandıklarını, kendisinin ikaz etmesi üzerine ayrıldıklarını, her ikisinin üzerinde kan gördüğünü, ellerinde keser fark etmediğini, katılanın yürüyerek uzaklaştığını, kavganın başlangıcını görmediğini, olay yerinde sadece katılanı ve sanığı gördüğünü ifade etmiş,
Tanık Remzi; evinin önünde iken bağırma sesleri üzerine dışarı çıktığında üç kişinin katılanı dövdüğünü, ayırmak için Rüstem ile beraber yanlarına gittiklerini, 20 metre yaklaştığında sanığın başını tutarak kendisine doğru gelirken diğer iki kişinin katılanı dövmeye devam ettiğini, birinde keser diğerinde taş olduğunu, katılanın elinde de taş olduğunu, katılanı alarak olay yerinden uzaklaştırdığını söylemiş,
Sanık aşamalarda; inşaatta çalışırken evin yanından sesler gelmesi üzerine baktığında katılanı gördüğünü, ne olduğunu sorunca “bu tavuklara neden bakmıyorsunuz, tarlama giriyor” dediğini, kendisinin de “tamam ben kovalarım” dediği sırada katılanın hakaret ederek elindeki sopayla üzerine saldırdığını, boğuşurken yere düştüklerini, katılanın belinde takılı olan inşaat keserini alarak başına vurduğunu, babası ve kardeşlerinin kendilerini ayırdığını, katılana keserle vurmadığını, yere düşmesi esnasında başından yaralandığını savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Suça teşebbüs” başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü yer almaktadır.
Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kastolunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna sübjektif unsur denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315.)
Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.06.1990 gün ve 101-156 sayılı kararında da; “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır” şeklinde açıklanmıştır.
Kasten yaralama suçu ile kasten öldürme suçuna teşebbüs arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayandığından, çözülmesi gereken konu sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
5237 sayılı TCK’nun 21/1. maddesine göre, suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.
İlkeleri Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.07.2003 gün ve 196-212, 30.09.2003 gün ve 226-229, 08.07.2008 gün ve 88-184 ile 31.03.2009 gün ve 248-82 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında açıklandığı şekilde, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesi sırasında; fail ile mağdur arasındaki husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânının olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmaktadır.
Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken kıstaslar farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın ailesine ait tavukların katılanın ekili bahçesine girip zarar vermesi nedeniyle çıkan tartışma sırasında sanığın ele geçirilemeyen keserin künt kısmı ile katılanın kafasına bir kez vurarak sağ pariatel bölgede çökme kırığı oluşturacak şekilde yaraladığı ve bu yaralanma nedeniyle katılanın hayati tehlike geçirdiği sabit olan olayda, sanıkla katılan arasında öldürmeyi gerektirecek boyutta ciddi bir husumetin bulunmaması, olayın ani gelişmesi, katılandaki yaralanmanın sayısı ve niteliği, suçta kullanılan keserin öldürme eylemini gerçekleştirmeye elverişli olmasına rağmen sanığın tek darbeyle yetinmesi ve önemli bir engel bulunmamasına rağmen kendiliğinden eylemine son vermesi hususları birlikte göz önüne alındığında, sanığın eyleminin kasten yaralama olarak kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.01.2013 gün ve 454-6 sayılı direnme hükmünün, sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.10.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.