Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/506 E. 2015/165 K. 26.05.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/506
KARAR NO : 2015/165
KARAR TARİHİ : 26.05.2015

İtirazname: 2014/177214
Mahkemesi : BURSA 3. Ağır Ceza
Günü : 01.12.2011
Sayısı : 411-538

Uyuşturucu madde ticareti suçundan sanık Ş.. D..’ın 5237 sayılı TCK’nun 188/3, 43/1, 62, 52/2, 53 ve 58/6. maddeleri uyarınca 5 yıl 2 ay 15 gün hapis ve 100 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve hapis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 01.12.2011 gün ve 411-538 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 30.10.2013 gün ve 19770-9448 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.06.2014 gün ve 177214 sayı ile;
“…Yüksek Dairenin onama kararının yerinde olmadığı değerlendirilmiştir. Zira TCK’nun 43. maddesinin uygulanmasına ilişkin yerel Mahkemenin kabulü yerinde değildir. ‘Gizli soruşturmacı’ 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 139. maddesi ile Ceza Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’in 23-28. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu hükümlere göre; soruşturmacı, faaliyetlerini izlemekle görevlendirdiği örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak ve bu örgütün faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili delilleri toplamakla yükümlüdür. (CMK 139/4., Yönetmelik 27/1) Gizli soruşturmacının görevi, soruşturma konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmiş ise işleyenin kim olduğunu belirlemek ve bu konudaki delilleri toplamaktır. Gizli soruşturmacı bu görevini yerine getirirken suç işleyemez, başkasını suç işlemeye azmettiremez.
Devletin temel görevlerinden biri de ‘suç işlenmesini önlemektir.’ Devlet görevlisinin bir kişinin daha fazla ceza almasını sağlamak için onu bazı hareketleri yapmaya yönlendirmesi ve ona bunun için fırsat vermesi kabul edilemezsi halde gerek Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan ‘Hukuk Devleti’ ilkesi, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde öngörülen ‘adil yargılama’ hakkı ihlal edilmiş olur. Esas olan gizli soruşturmacı olan görevlinin bir suç işlendiğini tespit ettiğinde, suç işleyeni yakalayıp, yargı önüne çıkarmasıdır. Oysa somut olayda, gizli soruşturmacı 28.04.2011 tarihinde 2,0 gram esrar satın almıştır. Böylece sanığın ‘satmak için uyuşturucu ve uyarıcı madde bulundurma’ suçu belirlenmiş ve delili elde edilmiştir. Buna karşın gizli soruşturmacının sanığı yakalamayıp, 06.05.2011 tarihinde 0,9 gram, 21.05.2011 tarihinde tekrar 0,9 gram esrar satın alması sanığı adeta suç işlemeye teşvik etmektir. Görevi kapsamında da değildir. Öte yandan, gizli soruşturmacının asıl amacı uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak değil, suçu ve failin belirlemek, suçla ilgili delilleri elde etmekten ibarettir. Bir an gizli soruşturmacının bir örgütün yapılanmasını, hiyerarşik yapısını, devamlılığını ve organizasyonlarını tespite ilişkin deliller elde etmek için bu çalışmaları sürdürdüğü varsayılsa bile somut olayda bir örgütün olmadığı ve örgüt kurmak ve yönetmek ile örgüt faaliyeti çerçevesinde suç işlemek suçundan açılmış bir kamu davasının bulunmadığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Bu şekilde bir uygulamanın kabul edilmesi durumunda suç işlendiği anda suçlunun yakalanmaması bu kişinin yakalanana kadar yeni suçlar işlemesine imkân tanımış olmak anlamına gelecektir. Bu durumda zaten uyuşturucu ticareti yaptığı saptanan Bir kişinin insan sağlığı ve toplumun geleceği için büyük zararları olan bir maddenin bir süre daha ticaretinin yapılması sağlanmış olacaktır. Bu durumun suçun önlenmesi açısından kabul edilmesi mümkün değildir. Ayrıca bir Devletin bu şekilde tekrar suç işlenmesini kendi kontrolünde sağlaması vatandaşın Devlete olan inancını da temelden sarsacaktır. Bu uygulamanın hukuk devletinde kabulü de mümkün değildir. Yukarıda açıklanan nedenlerle gizli soruşturmacı tarafından sanıktan üç kez esrar alınması ayrıca suç oluşturmayacağından, zincirleme suç hükümleri uygulanarak sanığa fazla ceza verilmesi yerinde olmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak sanık hakkındaki onama kararının kaldırılmasına ve hükmün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 10. Ceza Dairesince 14.07.2014 gün ve 4841-5431 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında uyuşturucu madde kullanmak suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, uyuşturucu madde ticareti suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; uyuşturucu madde ticareti suçundan sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tespitine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Bursa Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan ihbarlar ve kolluk görevlilerinin istihbari çalışmaları sonucu elde edilen bilgilerde; Bursa İli, ….. Mahallelerinde ikamet eden ve daha önceki tarihlerde uyuşturucu madde ticareti suçundan haklarında yasal işlem yapılan şahısların cezaevinden çıktıktan sonra da başka şahıslarla birlikte uyuşturucu madde ticaretine devam ettikleri, şahısların uyuşturucu madde satarken aldıkları tedbirler nedeniyle bu faaliyetlerinin diğer yol ve yöntemlerle hukuka uygun şekilde tespitinin imkansız hale geldiği belirtilerek, uyuşturucu madde ticareti yaptığı değerlendirilen şahısların yaptıkları satışların tespiti ve suç unsuru uyuşturucu maddelerle birlikte yakalanabilmeleri için talepte bulunulması üzerine, Bursa 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 27.04.2011 gün ve 818 sayılı kararıyla CMK’nun 139. maddesi uyarınca; SKG 217 sorumluluğunda ……. kod numaralı görevlilerin gizli soruşturmacı olarak görevlendirildiği,
Bursa 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nce 27.04.2011 gün ve 806 sayı ile sanık Ş.. D.. ile birlikte 96 kişinin CMK’nun 140. maddeleri uyarınca dört hafta süre ile teknik araçlarla gizli olarak izlenmelerine, ses ve görüntü kayıtlarının alınmasına, Bursa 5. Sulh Ceza Mahkemesince 25.05.2011 gün ve 1036 sayı ile belirtilen tedbirin dört hafta süre ile uzatılmasına karar verildiği,
Gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin talep yazısı ve gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararda; uyuşturucu madde ticareti suçunun, suç işlemek için kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiğine ilişkin bir ibare olmadığı gibi, iddianamede de bu konuda bir iddianın ileri sürülmediği,
28.04.2011 günü saat 18.50 sıralarında, mahkeme kararı ile görevlendirilen, alıcı rolündeki kolluk görevlileri Yıldırım İlçesi Beyazıt Mahallesi, Kartal Sokakta yürüdükleri sırada, sanığın görevlilere “gelin” diyerek yürümeye başladığı, görevlilerinde sanığın arkasından gittiği, sanığın görevlilere “kaçlık” diye sorduğu, görevlilerin “onluk” dediği, sanığın elini uzatması üzerine, görevlinin sanığa 10 Lira verdiği, sanığın da çizgili beyaz defter yaprağına sarılı esrar maddesini görevlilere teslim ettiği, alıcı görevlilerin yeni deliller elde etmek için herhangi bir müdahalede bulunmadıkları,
06.05.2011 günü saat 18.40 sıralarında aynı sokağa giden görevlileri gören sanığın el işareti yaparak görevlileri yanına çağırdığı, görevliye “ver” dediği, görevlinin verdiği 10 Lirayı alarak yürümeye başladığı ve bir evin önünde durduğu, görevlilere “şöyle takılın” diyerek eve girdiği, bir süre sonra görevlilerin yanına gelerek kareli beyaz defter yaprağına sarılı esrar maddesini görevlilere verdiği, alıcı görevlilerin yine yeni deliller elde etmek amacıyla sanığı yakalamadıkları,
Alıcı rolündeki kolluk görevlilerinin 21.05.2011 günü saat 17.51 sıralarında tekrar sanığın bulunduğu mahalleye gittikleri, görevlileri gören sanığın “gel” diye seslendiği, yanına gelen görevlilere “kaçlık” diye sorduğu, görevlilerin “onluk” demesi üzerine birlikte yürümeye başladıkları, bir süre sonra sanığın görevlilere “siz burada durun” diyerek dosyası yaşının küçük olması nedeniyle tefrik edilen Neslihan Demirkıran’ın yanına gittiği ve ondan aldığı çizgili beyaz defter yaprağına sarılı esrar maddesini getirip görevlilere verdiği, alıcı görevlilerin yeni deliller elde etmek için sanığa herhangi bir müdahalede bulunmadıkları,
Görevlilerin tüm bu alışverişleri gizli kamera ile kaydettiği ve sanıktan satın aldıkları uyuşturucu maddeleri tutanakla teslim ettikleri,
Bursa Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nün 18.05.2011 tarih ve 2011/4418 sayılı raporunda, 28.04.2011 tarihinde ele geçen ve net ağırlığı 2,0 gram gelen hint keneviri bitkisine ait parçalardan elde edilebilecek esrar miktarının 1.0 gram olarak hesaplandığı,
Bursa Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nün 01.06.2011 gün, 2011/4857 ve 2011/4854 sayılı raporlarında ise; net ağırlıkları 0,9 gram gelen hint keneviri bitkilerinden madde miktarı az olduğundan elde edilebilecek esrar miktarının hesaplanamadığı bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Sanık; suçlamayı kabul etmediğini, kimseye uyuşturucu madde satmadığını, mahallede gördüğü bir kişinin gelip kendisine uyuşturucu sormuş, belki para da uzatmış olabileceğini, fakat kendisinin “ben senin paranı alıp da zengin mi olacağım” dediğini, sadece kendi içeceği kadar olduğunu söylediğini, uyuşturucu kullandığını, bunu da bırakacağını, pişman olduğunu, çekilen resimde görünen paranın kendi elinde olmadığını, kendisine uzatıldığını, ancak eliyle ittirdiğini, hiçbir olayda uyuşturucu vermediğini, Neslihan Demirkıran’ın kardeşi olduğunu, içeceği esrarı babası kızdığı için onun üstüne bıraktığını, ondan aldığı sırada fotoğraf çekilmiş olabileceğini beyan etmiştir.
Uyuşmazlığın esasına geçmeden önce, somut olayda sanıktan uyuşturucu madde satın alan kolluk görevlilerinin statülerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanununun “Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi” başlıklı 139. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan hali;
“1) Soruşturma konusu suçun işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka surette delil elde edilememesi halinde, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı kararı ile kamu görevlileri gizli soruşturmacı olarak görevlendirilebilir
2) Soruşturmacının kimliği değiştirilebilir. Bu kimlikle hukukî işlemler yapılabilir. Kimliğin oluşturulması ve devam ettirilmesi için zorunlu olması durumunda gerekli belgeler hazırlanabilir, değiştirilebilir ve kullanılabilir.
3) Soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karar ve diğer belgeler ilgili Cumhuriyet Başsavcılığında muhafaza edilir. Soruşturmacının kimliği, görevinin sona ermesinden sonra da gizli tutulur.
4) Soruşturmacı, faaliyetlerini izlemekle görevlendirildiği örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak ve bu örgütün faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili delilleri toplamakla yükümlüdür.
5) Soruşturmacı, görevini yerine getirirken suç işleyemez ve görevlendirildiği örgütün işlemekte olduğu suçlardan sorumlu tutulamaz.
6) Soruşturmacı görevlendirilmesi suretiyle elde edilen kişisel bilgiler, görevlendirildiği ceza soruşturması ve kovuşturması dışında kullanılamaz.
7) Bu madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
2. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
3. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315).
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar” şeklindedir.
06.03.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürülüğe giren 6526 sayılı Kanunun 13. maddesi ile CMK’nun 139. maddesinin birinci fıkrası “soruşturma konusu suçun işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka surette delil elde edilememesi hâlinde kamu görevlileri gizli soruşturmacı olarak görevlendirilebilir. Bu madde uyarınca yapılacak görevlendirmeye ağır ceza mahkemesince oy birliğiyle karar verilir. İtiraz üzerine bu tedbire karar verilebilmesi için de oybirliği aranır” şeklinde değiştirilmiş, altıncı fıkrasına ise “suçla bağlantılı olmayan kişisel bilgiler derhâl yok edilir” cümlesi eklenmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından kanuna eklenen madde gerekçesinde “Kışkırtıcı ajan kullanılmasının hukuk devleti ilkesi bakımından büyük sorunlar yaratması karşısında, batı ülkelerinde giderek artan ve buna paralel olarak da toplum hayatında tamiri kabil olmayan yaralar açan organize suçlulukla mücadelede gizli soruşturma yapan bir görevliden yararlanma düşüncesi ortaya çıkmıştır. Gizli soruşturmacı, kışkırtıcı ajan değildir. Bunun kışkırtıcı ajandan en önemli farkı, gizli soruşturmacının hiç bir zaman azmettiren durumunda bulunamamasıdır.
Gizli soruşturmacı, görevi sırasında suç işlemeyecektir.
Gizli soruşturmacının, içine girdiği örgüt içerisinde uzun süre kalabilmesi, onun ‘uydurma kimlik’ sahibi olması ve bu kimlik altında bazı işlemlerde bulunabilmesine de bağlıdır.
Karşılaştırmalı hukukta, bu tedbirler vasıtasıyla bireyin temel hak ve özgürlüklerine ağır biçimde müdahale edilmesi nedeniyle, tedbire karar verme yetkisi konusunda özel yetki kuralları öngörülmüştür” denilmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin “Tanımlar” başlıklı 4. maddesinin (ç) bendinde gizli soruşturmacının; “gerektiğinde örgüt içine sızmak, gözetlemek, izlemek, örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak ve örgütün işlediği suçlarla ilgili  iz, eser, emare ve delilleri toplamak ve muhafaza altına almakla görevlendirilen kamu görevlisini” ifade ettiği belirtilmiştir.
CMK’nun 139. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları ile Ceza Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 4. maddesinin (ç) bendi içeriği birlikte değerlendirildiğinde gizli soruşturmacının sadece CMK’nun 139. maddesinin yedinci fıkrasında belirtilen suçların, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmeleri şartıyla görevlendirilebileceği kabul edilmelidir. Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmeyen suçlar için gizli soruşturmacı görevlendirilemez.
Nitekim öğretideki hakim görüş de CMK’nun 139/7. maddesinde belirtilen suçların ancak bir örgüt faaliyeti kapsamında işlenmesi halinde gizli soruşturmacı kullanılabileceği yönündedir. (Necati Meran, İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Takibin Hukuki Boyutu, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, 2. Bası, s. 362-364; Ersan Şen, Türk Hukukunda Telefon Dinleme-Gizli Soruşturmacı-X Muhbir, SeçkinYayınevi, Ankara, 2013, 6. Bası, s. 236; Bahri Öztürk-Behiye Eker Kazancı-Sesim Soyer Güleç, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2013, 1. Bası, s. 244; Veli Özer Özbek, Türk Hukukunda Gizli Soruşturmacının Ceza Sorumluluğu, Ceza Hukuku ve Kriminoloji Dergisi, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, Cilt. 2, Sayı.1-2, s. 147-148)
Ancak kolluk görevlisinin 5271 sayılı CMK’nun 160 ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda ve genel yetkileri ile görevleri kapsamında, suç ve failini belirlemek ve suçla ilgili delil toplamak için alıcı rolüne girerek, suça azmettirmeden veya teşvik etmeden şüpheliden uyuşturucu madde satın alması mümkündür.
Bu durumlarda adli kolluk görevlisinin CMK’nun 139. maddesi gereğince değil, aynı kanunun 160 ve devamı maddeleri uyarınca görevlendirilmesi yeterlidir. (Yener Ünver- Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku Ders Kitabı, 9. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 474,)
Gizli görevlinin işlenen veya işlenmek üzere olan suçu ortaya çıkarabilmek amacıyla şüpheliyle temas kurup suçüstü yakalanmalarını sağlaması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun bulunmuştur. (AİHM Ludi/İsviçre, 15.06.1992 gün ve 12433/1986 sayılı kararı) Ancak görevlinin suç işlemeye niyeti olmayan kişileri suç işlemeye teşvik ve azmettirmesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlali olarak kabul edilmiştir. (AİHM’nin Teixeira de Castro/Portekiz, 09.06.1998 gün ve 25829/94 sayılı kararı)
Somut olayda; sanığa isnat olunan uyuşturucu madde ticareti suçunun bir örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmemiş olması nedeniyle, mahkemece 5271 sayılı CMK’nun 139. maddesi uyarınca “gizli soruşturmacı” görevlendirilmesine karar verilmesi isabetli bulunmayıp, alıcı rolüne girerek sanıktan uyuşturucu madde satın alan görevlinin gizli soruşturmacı değil “gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi” olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Bu görevlinin ancak suça azmettirmeden veya teşvik etmeden elde ettiği deliller hukuka uygun olacaktır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununa hakim olan ilke gerçek içtimadır. Bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına 5237 sayılı TCK’nun “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Zincirleme suç, 765 sayılı Kanunun 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır” şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesinin ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde zincirleme suç hükümlerine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, … ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK’nun 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
43/1. maddenin düzenlemesinden anlaşılacağı üzere zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hallerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli miktarda arttırılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2. maddesinde, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir” hükmü yer almakta olup, hukuk devleti; insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan, bağımsız yargı denetimine açık olan devlettir. Yargı organları da yargılama yaparken hukuk devleti ilkelerine dolayısıyla anayasa ve kanunlara uygun olarak hareket etmelidirler.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin altıncı maddesinde hüküm altına alınan “adil yargılanma hakkı” kişilerin hukuk devleti kuralları içinde yargılanmasını öngörür. Bu kurala aykırılık, işlemin adil olmasını engeller.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen kararlarda da; ajan veya polis memurlarınca, uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin olarak kişiyi suça azmettirme veya teşvik etme yoluyla elde edilen delillerin kullanılması “adil yargılama hakkının ihlali” olarak kabul edilmiştir. (Burak Hun/Türkiye, 15.12.2009 gün ve 17570/04; Sepil/Türkiye, 12.11.2013 gün ve 17711/07 sayılı kararları)
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Adli kolluk görevlilerince 28.04.2011 tarihinde sanıktan esrar satın alınmasından sonra tekrar mahalleye gidilerek 06.05.2011 ve 21.05.2011 tarihlerinde olmak üzere ikinci ve üçüncü kez sanıktan yeniden esrar satın alınmıştır.
Adli kolluk görevlilerinin amacı, uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak değil sanığın bulunduğu mahalde uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapan kişileri tespit edip, bu suça ilişkin delilleri toplamak olup, aldıkları uyuşturucu maddeyi devralma ve mal edinme iradeleri olmadığından somut olayda gerçek alım satım sözkonusu olmayıp, gerçekleştirilen eylem sanıkların suçlarını delillendirme işlemidir.
Kolluk görevlilerince, öncelikle suç işlenmesinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması, suç işlenmesinden sonra işlenmiş olan suçun tespit edilerek, bu konudaki delillerin toplanması ve suç işlediği belirlenen kişilerin başka bir suç işlemeye yönlendirilmeden yakalanıp adalet önüne çıkarılması gerekirken, şüphelilerin ceza sorumluluğunu arttıracak şekilde davranışlarda bulunmaları halinde gerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ikinci maddesinde düzenlenen “hukuk devleti” ilkesi, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan “adil yargılanma” hakkı ihlal edilmiş olacaktır.
Adli kolluk görevlilerince şüphelinin suç ortağı ya da ortaklarının olup olmadığı veya başka bir yerde gizlediği uyuşturucu veya uyarıcı madde bulunup bulunmadığını tespit etmek gibi nedenlerle, şüphelinin ilk alımdan sonra yakalanmayarak görevlilerce birden fazla alım yapılması durumunda da, esasen tek bir alım olayı ile şüphelinin satmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma suçu ve bu suçun delilleri ortaya çıktığından, şüphelinin sonraki alımlara konu uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi önceki alımlardan sonra temin ettiğine ilişkin delil bulunmadığı ahvalde, satmak amacıyla uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurmanın temadi ettiği kabul edilip, hareketin en ağırına göre ceza verilecek, birden fazla alım bulunduğundan bahisle TCK’nun 43. maddesi gereğince ayrıca zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır.
28.04.2011 tarihinde kolluk görevlilerince sanıktan esrar maddesi satın alınması üzerine, sanığın “satmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma” suçu ve bu suça ilişkin delilleri tamamen ortaya çıkmıştır. Adli kolluk görevlilerinin ikinci ve üçüncü kez aldıkları esrar maddesini, sanığın ilk satıştan sonra temin ettiğine ilişkin bir delil de bulunmamaktadır. Olayda adli kolluk görevlileri ile sanık arasında gerçek anlamda bir alım satım sözkonusu olmadığından ve adli kolluk görevlilerince sanıktan yapılan ilk alımlarla sanığın “satmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma” suçuna ilişkin olarak delillendirme işlemi yapıldığından, sanıktan yapılan sonraki alımların TCK’nun 43. maddesi kapsamında ayrı suç oluşturmasının kabulü mümkün değildir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 28.04.2015 gün ve 848-136 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün, uyuşturucu madde ticareti suçundan sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartları bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, ayrıca yerel mahkeme hükmünün Özel Dairece onanması üzerine sanık hakkındaki hükmün kesinleştirilerek infaz için Cumhuriyet savcılığına gönderilmesi nedeniyle, sanık hakkında bu suçtan dolayı infaza başlanılmış olması halinde infazın durdurulmasına, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için yazı yazılmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 30.10.2013 gün ve 19770-9448 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 01.12.2011 gün ve 411-538 sayılı hükmünün, uyuşturucu madde ticareti suçundan sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartları bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Yerel mahkeme hükmünün Özel Dairece onanması üzerine sanık hakkındaki hükmün kesinleştirilerek infaz için Cumhuriyet savcılığına gönderilmesi nedeniyle, sanık hakkında bu suçtan dolayı infaza başlanılmış olması halinde infazın DURDURULMASINA, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde derhal salıverilmesinin temini için YAZI YAZILMASINA,
5- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.05.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.