YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/441
KARAR NO : 2014/421
KARAR TARİHİ : 14.10.2014
Mahkemesi : İZMİR 4. Ağır Ceza
Günü : 03.04.2013
Sayısı : 64-93
Sanık V.. G..’ün kasten öldürme suçuna teşebbüsten 5237 sayılı TCK’nun 81/1, 35/1-2, 62/1, 53, 54, 63 ve 58. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis, konut dokunulmazlığının ihlali suçundan aynı kanunun 116/4 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis, 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan aynı kanunun 13/1 ve 5237 sayılı TCK’nun 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis ve 740 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, zoralıma, mahsuba ve hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.11.2011 gün ve 203-378 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 24.01.2013 gün ve 2798-382 sayı ile;
“Gerekçeli kararın Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nun 34, 230 ve 232. maddelerinde belirtilen nitelikleri taşıması gerektiği, gerekçe bölümünde iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin açıkça gösterilmesi, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, Yargıtay denetimine imkan verecek biçimde ayrı ayrı gösterilmesi ve hangisinin hangi sebeple diğerine üstün tutulduğunun belirtilerek, ulaşılan kanaat ve sanıkların suç oluşturduğu sabit görülen fiilleri ve bunların nitelendirilmesi ile buna göre hüküm kurulması gerektiği düşünülmeyerek, yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 03.04.2013 gün ve 64-93 sayı ile;
“…İddia, mütalaa, katılanın şikayeti, sanık ve sanık müdafiinin savunma ve ek savunmaları toplanan deliller ile birlikte değerlendirilmiştir.
Delillerden olay nedeni ile tanzim olunan tutanaklara, katılan hakkında alınan kesin raporlara, tanıklar M.. G.., Nusret Gümüş, B.. G.. ve S.. G..’ün duruşmada alınan yeminli ifadelerine, sanığın sabıkasına konu ilam örneklerine, ekspertiz raporuna, olay yerine ilişkin dosya içinde bulunan fotoğraflara, bu deliller ile örtüşen katılanın duruşmada alınan ifadesine ve iddiaya itibar olunarak olayın aşağıdaki şekilde oluştuğunun kabulü gerekmiştir.
Sanık ile müştekinin akraba oldukları, olaydan önce aralarında bir nişan konusu geçtiği, bilhare bu hususun bitirildiği, yine sanığın bir kısmı sabıka kaydında belirlenen suçlar ve çevreden suçlu kişilik olarak tanınması nedeniyle müştekinin sanığın evine gelip gitmesini istemediği, sanığın bu duruma içerlediği, olay günü müştekinin avlu içindeki evinden dışarı çıktığı, gece saat 03:00 sıralarında merdivenlerden indiği, hayvanlara ot vermek için gittiği sırada karanlık noktadan çıkan sanığın ele geçirilemeyen ancak boş fişeklerden 6136 sayılı yasa kapsamında bulunduğu anlaşılan tabancası ile müştekiye bir el ateş ettiği, müştekinin göğsünden isabet aldığı, sanığın üzerine yürüdüğü, sanığın geri geri çekilerek müştekiye üç el daha ateş ettiği, bu atışların müştekinin boynuna, sol gözünün kenarına ve sol koluna isabet ettiği, müşteki ile aynı evde oturan oğlu tanık Murat’ın silah seslerini duyarak dışarı çıktığı, sanığın olay mahallinden koşarak uzaklaştığı, müştekinin aldığı isabetler sonucu yere düştüğü, oğulları Murat ve Nusret’in yardımıyla hastaneye götürüldüğü, ameliyata alındığı, tedavi sonucu yaşama döndürüldüğü, alınan rapora göre müştekinin aldığı isabetler sonucu yaşamsal tehlike geçirdiği, yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte olduğu, vücutta ağır (4) derecede kemik kırığına sebebiyet verdiği anlaşılmıştır.
Mahkemece kabul edilen oluşa göre; olay günü sanığın gece 03.00 sıralarında olay mahallindeki avlu içinde bulunan müştekiye ait evin avlusuna rıza hilafına girmek suretiyle geceleyin konut dokunulmazlığı suçunu işlediği, müştekiye öldürmeye elverişli tabanca ile etkili mesafeden 4 kez ateş etmek suretiyle onu yaşamsal tehlike geçirecek şekilde, 4. derecede kemik kırığı oluşturacak şekilde basit tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte göğsünden, kolundan, boynundan ve göz altından yaraladığı, olayda yasak niteliğe haiz tabancanın sanık tarafından ruhsatsız olarak taşındığı, sanığın eylemlerinin sırasıyla TCK’nun 116/1. maddesi yollaması ile TCK’nun 116/4, 81/1, 35/1-2, 6136 sayılı Kanunun 13/1. maddesinde tanımlanan suç tipine uyduğu anlaşılmıştır.
Sanığın olay sırasında kullandığı tabancanın niteliği, atış mesafesi, atış sayısı, isabet bölgesi, müştekinin mevcut yaralanması dikkate alındığında eylemin kasten insan öldürmeye teşebbüs niteliğinde olduğu, sanığın eylemini tamamladığı, müştekinin hastaneye götürülerek ameliyat olması sonucu şifa bulduğu, bu şekilde sonucun meydana gelmediği, sanığın eylemine uyan TCK’nun 81/1. maddesi gereğince müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, suçun teşebbüs aşamasında kaldığı anlaşıldığından sanığa verilen cezada TCK’nun 35/1-2. maddesi gereğince meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığına göre indirim yapılarak sanığın takdiren 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanığın sadece duruşmadaki iyi hali lehine takdiri indirim nedeni kabul edilerek cezasında TCK’nun 62/1. maddesi gereğince takdiren 1/6 oranında indirim yapılarak bu suçtan sonuç olarak sanığın 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanığın İzmir 20. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2009/266-518 sayılı ilamı ile sabıkalı olduğu, yasal süre içerisinde yeniden suç işlediği anlaşıldığından, sanığa verilen cezanın TCK.nun 58/6-7 maddeleri gereğince mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, sanığın üzerine atılı suç niteliği, verilen ceza miktarı dikkate alınarak kaçma şüphesi dikkate alındığından itiraz yasa yolu açık olmak üzere hükümle birlikte tutuklu halinin devamına karar verilmesi gerekmiştir.
Oluşa göre olay günü gece saat 03.00 sıralarında sanığın olay mahallinde bulunan evin ayrılmaz parçası niteliğindeki avlu içine girmek suretiyle müştekinin konut dokunulmazlığını bozduğu, eylemin TCK’nun 116/1. maddesi yollaması ile TCK’nun 116/4. maddesinde tanımlanan suç tipine uyduğu anlaşılmakla, sanığın sabit görülen suçtan eylemine uyan TCK’nun 116/4. maddesi gereğince suçun işleniş şekli ve özellikleri, sanıktaki suç kastının yoğunluğu dikkate alınarak eyleme uyan yasa maddesinin takdiren asgari haddinden uzaklaşılarak teşdiden 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanığın sadece duruşmadaki iyi hali lehine takdiri indirim nedeni kabul edilerek cezasında TCK’nun 62/1. maddesi gereğince takdiren 1/6 oranında indirim yapılara sanığın 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanığın yasal süre içerisinde yeniden suç işlediği anlaşıldığından cezasının TCK’nun 58/6-7. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, sanığın sabıkalı kişiliği, suç işleme hususundaki eğilimi, suç sonrası davranışları, koşullarının bulunmaması ve bir daha suç işlemeyeceği yönünde hakkında olumlu kanıya varılamamış olması nedenleri ile TCK’nun 50,51 ve CMK’nun 231. maddelerinin takdiren uygulanmamasına karar verilmesi gerekmiştir.
Sanığın olay günü yasak niteliğe haiz tabancayı ruhsatsız olarak taşıdığı, başka olaylarda kullandığı anlaşılmakla, sanığın sabit görülen ruhsatsız tabanca taşımak suçundan eylemine uyan 6136 sayılı Kanunun 13/1. maddesi gereğince suçun işleniş şekli ve özellikleri, sanıktaki suç kastının yoğunluğu dikkate alınarak takdiren ve teşdiden 1 yıl 6 ay hapis ve 45 gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına, sanığın mahkemedeki iyi hali lehine takdiri indirim nedeni kabul edilerek cezasında 62/1. maddesi gereğince takdiren 1/6 oranında indirim yapılarak bu suçtan sonuç olarak sanığın 1 yıl 3 ay hapis ve 37 gün karşılığı 740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, sanığa verilen hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK’nun 58/6-7. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
İtibar olunan deliller karşısında suçtan ve cezadan kurtulmaya yönelen savunma inandırıcı görülmemiş, olayda tahrik bulunmadığı, sanığın sabit görülen suçlardan aşağıdaki şekilde cezalandırılması gerektiği kanaatine varılmıştır…” gerekçesi ile ilk hükümde direnilmesine karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli 21.05.2014 gün ve 199869 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkeme hükmünün gerekçesinin Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nun 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
T.C. Anayasasının “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” şeklinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Kararların gerekçeli olması” başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında; “Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir”,
“Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar” başlıklı 230. maddesinde de; ” (1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir”,
“Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar” başlıklı 232. maddesinde ise; “(1) Hükmün başına, ‘Türk Milleti adına’ verildiği yazılır.
(2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
Yazılır.
(3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
(4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
(5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bu lunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
(6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun Maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
(7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir”,
Hükümlerine yer verilmiştir.
Buna göre, Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşıoy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup, hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşmalıdır. “Başlık” bölümünde, hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hakimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt katibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanuni temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, “sorun” bölümünde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, “gerekçe” kısmında mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve sonuç bölümünde açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, “sonuç (hüküm)” kısmında ise CMK’nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı kanunun 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nun 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkanının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercii tereddüte yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının “gerekçe” bölümü üzerinde durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nun 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, bunun nitelendirmesinin yapılması ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da, geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkan sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Öte yandan, hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308/7 ve 5271 sayılı CMK’nun 289/1-g maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hallerinden birini oluşturacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın kasten öldürme suçuna teşebbüs, konut dokunulmazlığının ihlali ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarından mahkûmiyetine ilişkin hükmün gerekçesinde, yerel mahkemece öncelikle iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ayrıntılı olarak gösterilmiş, “deliller” bölümünde tanık ifadelerine yer verildikten sonra adli rapor ile ekspertiz raporuna değinilmiş, “delillerin tartışılması ve gerekçe” olarak belirtilen bölümde; delillerden olay nedeni ile tanzim olunan tutanaklara, katılan hakkında alınan kesin raporlara, tanıklar M.. G.., N.. G.., B.. G.. ve S.. G..’ün duruşmada alınan yeminli ifadelerine, sanığın sabıkasına konu ilam örneklerine, ekspertiz raporuna, olay yerine ilişkin dosya içinde bulunan fotoğraflara, bu deliller ile örtüşen katılanın duruşmada alınan ifadesine ve iddiaya itibar olunduğu belirtilerek kabul edilen oluş açıklanmış, ardından dört paragraf halinde kabul edilen oluşa göre suç nitelendirilmesi, cezanın belirlenmesi ile uygulamaya ilişkin takdir ve dayanaklarına yer verilmiş olduğundan, hükmün Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nun 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içerdiği kabul edilmelidir. Bu nedenle, hükmün yeterli gerekçeyi içermediğinden bahisle sair yönler incelenmeksizin bozulmasına ilişkin Özel Daire kararı isabetsizdir.
Bu itibarla, yerel mahkeme kararındaki direnme nedenleri isabetli olduğundan, hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 03.04.2013 gün ve 64-93 sayılı kararındaki direnme gerekçelerinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.10.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.