Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/386 E. 2017/455 K. 07.11.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/386
KARAR NO : 2017/455
KARAR TARİHİ : 07.11.2017

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Günü : 20.06.2012
Sayısı : 785-1271

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık …’nun, TCK’nun 179/2-3 ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve 5271 sayılı CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin, Afyonkarahisar 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 30.12.2008 gün ve 785-1271 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle dosyayı ele alan Afyonkarahisar 1. Sulh Ceza Mahkemesince duruşma açılmaksızın dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 20.06.2012 gün ve 785-1271 sayı ile CMK’nun 231/11. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasına, sanığın TCK’nun 179/2-3, 62, 50/1-a ve 52/4. maddeleri uyarınca 3.000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verilmiş, hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 03.12.2013 gün ve 31122-27700 sayı ile;
“5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 11. fıkrasında, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde mahkemece hükmün açıklanacağı belirtilmiş olup bu iki hâlin gerçekleştiğinin saptanması durumunda, mahkemece yapılacak işlem, önceden verilen ancak, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu olması nedeniyle hukuki varlık kazanmayan hükmün açıklanmasından ibarettir. Bu iki şarttan birine aykırılık nedeniyle hükmün açıklanması hâlinde mahkemece, uygulanmasında yasal zorunluluk bulunduğu hâlde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi nedeniyle uygulanamayan yasal hükümler hariç olmak üzere önceki hükümde bir değişiklik yapılmayacağından, yeniden kurulan hükümde önceden verilen hükmün infazını sağlamaya yöneliktir. Yeniden hüküm verilmesi ise yalnızca sanığın ‘kendisine yüklenen yükümlülüklerin yerine getirilememesi’ hâlinde mümkündür. Bu şart gerçekleştiğinde, sanığa yeni bir imkan sağlamayı düşünen yasa koyucu, yükümlülüğün yerine getirilememesi hâline münhasır olarak mahkemeye, sanığın durumunun değerlendirilmesi suretiyle, cezanın kısmen infazına ya da önceki hükümde yasal zorunluluk nedeniyle tartışılamayan erteleme veya seçenek yaptırımlara çevirme kurumlarının değerlendirilmesi suretiyle yeniden hüküm kurması imkanını sağlamıştır. Bu son hâlde dahi mahkeme, sübut ve nitelendirmenin değiştirilmesi veya önceki uygulamadan dönme yönünden bir imkâna sahip olmamakta, yalnızca önceki hükmün varlığı kabullenilerek, belirli bir kısmının infaz edilmemesi ya da önceki hükümde değerlendirilemeyen TCK’nun 50 veya 51. maddelerinin uygulanması yetkisine sahip olabilmektedir. Kural olarak hükümlerin açıklanması, duruşma açılmak ve taraf teşkili sağlanmak suretiyle yapılmak zorunda ise de, denetim süresi içinde kesinleşmiş bir yargı kararıyla kasten yeni bir suç işlediği sabit olan sanık hakkında, yapılan işlem önceki hükmün açıklanmasından ibaret olduğundan ve bu şartın gerçekleşmesi hâlinde kesin yargı hâlini almış bir hükmün varlığı nedeniyle başkaca araştırılacak bir husus bulunmadığından, duruşma açılmaması da hakkın özünü zedelemeyeceği” açıklaması ve “Afyonkarahisar Sulh Ceza Mahkemesince, sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 179/2-3 ve 62/1. maddeleri gereğince 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231/5. maddesi gereğince sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, aynı maddenin 8. fıkrası uyarınca 5 yıllık denetim süresine tâbi tutulmasına karar verilmiş, sanığın denetim süresi içinde işlediği kasten yaralama suçundan 30.04.2012 tarihinde Afyonkarahisar 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesi üzerine, mahkemesine hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının değerlendirilmesi için yapılan ihbar üzerine, dosya yeniden ele alınarak önceki hüküm açıklanması ile yetinilmesi gerekirken, sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 179/2-3, 50/1-a, 52/4. maddeleri gereğince 3.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır” eleştirisiyle onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 21.02.2014 gün ve 205828 sayı ile;
“Yüksek Dairenin kararının yerinde olmadığı değerlendirilmiştir. Zira sanığın, hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararından sonra deneme süresi içinde yeniden bir suç işlemesi hâlinde önceki dosyasındaki hükmün açıklanması sırasında duruşma açılmadan karar verilebileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Esasında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231/11. fıkrasında yer alan ‘Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması hâlinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir’ seklindeki düzenleme dikkate alındığında, mahkemece duruşma açılmasını müteakip sanığın uyarılı davetiye ile duruşmaya davet edilmesi, varsa diyecekleri sorulup anılan fıkra uyarınca değerlendirme yapıldıktan sonra hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, sanık için herhangi bir uyarılı davetiye çıkarılmadan ve savunması alınmadan karar verilmesi, sanığın savunma hakkını kısıtlamaktadır.” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 25.03.2014 gün ve 6728-7402 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen sanık hakkında denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi nedeniyle CMK’nun 231/11. maddesi gereğince hüküm açıklanırken duruşma açılmaksızın ve sanığa ihtaratlı davetiye gönderilmeksizin dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda karar verilip verilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Afyonkarahisar Sulh Ceza Mahkemesince 30.12.2008 gün ve 785-1271 sayı ile trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık …’nun TCK’nun 179/2-3 ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, 5271 sayılı CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıllık denetim süresine tâbi tutulmasına karar verildiği, bu kararın 22.01.2009 tarihinde kesinleştiği, kararın kesinleşmesinden sonra sanığın 22.02.2011 tarihinde işlediği kasten yaralama suçundan Afyonkarahisar 4. Asliye Ceza Mahkemesince 30.04.2012 gün ve 266-411 sayı ile mahkûmiyetine karar verilerek 5 yıllık denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlediği gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen dosyaya ihbarda bulunulduğu, bunun üzerine Afyonkarahisar 1. Sulh Ceza Mahkemesince duruşma açılmaksızın dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu 20.06.2012 tarih ve 785-1271 sayı ile sanık hakkındaki hükmün açıklanmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ceza muhakemesinde duruşma devresinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nun “Duruşmanın sona ermesi ve hüküm” başlıklı 223. maddesinin birinci fıkrası; “Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür”,
“Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 231. maddesi;
“(1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.
(3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir.
(4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.
(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir. Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
(7) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması hâlinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi hâlinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması hâlinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması hâlinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
(9) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler hâlinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.
(10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması hâlinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.
(13) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi hâlinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
(14) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz.” şeklindedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkrayla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanunun 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik sonucu, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, maddenin 8. fıkrasına hüküm tarihinden sonra 28.06.2014 gün ve 29044 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 72. maddesiyle “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasına karar verilemez” cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesi uyarınca düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise CMK’nun 231/11. maddesi gereğince hüküm açıklanacak, ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilecektir.
Duruşma devresinin değerlendirilmesine gelince;
Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinde ise;
“1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir…

3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;

c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak…” hükümlerine yer verilmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 175 ila 181. maddelerinde duruşma hazırlığında yapılacak işlemler belirtilerek bu kapsamda; duruşmada hazır bulunacak kişilerin çağrılacağı, iddianamenin sanığa tebliğ edileceği, sanığın savunma delillerinin toplanmasını isteyebileceği, çağrılması reddedilen tanık veya uzman kişinin doğrudan mahkemeye getirilebileceği, çağrılan tanıkların ad ve adreslerinin sanığa ve savcıya bildirileceği, tanık ve bilirkişinin naip ile veya istinabe yoluyla dinlenebileceği ve bu kişilerin dinleneceği günün taraflara bildirileceği hüküm altına alınmıştır.
Görüldüğü üzere Anayasanın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, 5271 sayılı CMK’nda duruşmaya hazırlık aşamasında yapılması gereken işlemler düzenlenmiş, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde de, niza yahut suçlamanın aleni surette dinlenilmesi, yani davanın tarafların huzurunda yapılacak açık duruşma ile görülmesi kurala bağlanmış, yargılamada sanığa tanınması gereken asgari haklar belirtilerek adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmiştir.
Adil yargılama, sanık ile katılana tüm haklarını tamamen kullanma imkânı sağlanarak sözlülük, doğrudanlık ve yüz yüzelik ilkelerinin geçerli olduğu bir yargılamanın en az giderle ve makul zamanda sonuçlandırılmasıdır.
O hâlde adil yargılama, yargılamanın en önemli devresi olan ve yetkili mahkemenin muhakeme sujeleri ile birlikte kesintisiz, aleni ve sözlü olarak yürüttüğü, delillerin ikame edilmesini ve tartışılmasını sağlamak suretiyle maddi gerçeğe ulaşmaya çalıştığı duruşma aşamasında gözetilmesi gereken en önemli insan haklarındandır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok davada (Piroğlu ve Karakaya/Türkiye, no:36370/02; Dağlı/Türkiye, no:28888/02; Karahanoğlu/Türkiye, no:74341/01; Mevlüt Kaya/Türkiye, no:1383/02; Taner/Türkiye, no:38414/02; Yeşilyurt ve Tutar/Türkiye, no:8296/05; Oyman/Türkiye, no:39856/02; Nurhan Yılmaz/Türkiye, no:16741/04; Akbulut/Türkiye, no:7076/05) benzer nitelikteki başvuruları inceleyerek; “Başvurana, davasını gören mahkemeler önünde kendisini bizzat ya da avukatı vasıtasıyla savunma imkânı tanınmamıştır. Bu nedenle mahkeme, başvuranın cezai kovuşturmaya aktif olarak katılamadığı kanaatindedir… Yukarıda belirtilenler ışığında mahkeme, adli merciler tarafından uygulanan usulün başvuranın savunma haklarını tam olarak kullanmasını engellediği ve dolayısıyla yargılamayı adil olmayan bir hâle getirdiğine karar vermiştir” gerekçeleriyle AİHS’nin 6/1. maddesinin ihlal edilmiş olduğuna karar vermiştir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Anayasanın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğunun öngörülmesi, Anayasanın 90. maddesi uyarınca iç hukuk kuralı hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1 ve 6/3-a-c maddelerinde davanın tarafların huzurunda yapılacak açık duruşma ile görülmesi ve sanığa kendisini bizzat savunma veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanma haklarının tanınması, CMK’nun 231/1. maddesinde tutanağa geçirilen hüküm fıkrasının okunup gerekçesinin ana çizgileriyle anlatılması gerektiğinin hüküm altına alınması ve hükmü açıklayacak mahkemenin hükmün açıklanmasını gerektiren koşulların oluşup oluşmadığını değerlendirme zorunluluğunun bulunması karşısında; yerel mahkemece duruşma açılarak savunmaya ilişkin haklarını kullanmak üzere sanığa ihtaratlı davetiye ile duruşma gün ve saatinin bildirilmesinden sonra hükmün açıklanması koşullarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerekirken ceza muhakemesindeki doğrudanlık, alenilik ve sözlülük ilkelerine aykırılık teşkil edecek ve savunma hakkının kısıtlanıp adil yargılama hakkının ihlali sonucunu doğuracak şekilde dosya üzerinden yapılan inceleme ile hükmün açıklanması usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün duruşma açılmaksızın ve sanığa ihtaratlı davetiye gönderilmeksizin dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda CMK’nun 231/11. maddesi gereğince hükmün açıklanmasına karar verilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 03.12.2013 gün ve 31122-27700 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Afyonkarahisar 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 20.06.2012 gün ve 785-1271 sayılı hükmünün, duruşma açılmaksızın ve sanığa ihtaratlı davetiye gönderilmeksizin dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda CMK’nun 231/11. maddesi gereğince hükmün açıklanmasına karar verilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.11.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.