Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/369 E. 2014/425 K. 14.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/369
KARAR NO : 2014/425
KARAR TARİHİ : 14.10.2014

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 26.02.2013
Sayısı : 440-38

Sanık …’un nitelikli cinsel saldırı suçundan 5237 sayılı TCK’nun 102/2, 102/3-a, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 8 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 26.02.2013 gün ve 440-38 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 30.10.2013 gün ve 7635-10666 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.03.2014 gün ve 93074 sayı ile;
“Dosya kapsamında, Mersin Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin 24.01.2013 tarih ve 4 sayılı raporuyla, mağdure Kadriye Yılmaz’a ait adli ve tıbbi belgelerin incelenmesi ve yapılan muayeneleri sonucunda hastada ‘orta derecede mental retardasyon’ olduğu, mental reterdasyon nedeni ile ruh sağlığının bozulup bozulmadığının net olarak değerlendirilemeyeceği, mağdurede olan zeka geriliğinin uzman olmayan kişiler tarafından görüşmeler esnasında anlaşılabileceği, mevcut mental retardasyon nedeni ile mağdurenin beyanlarına itibar edilemeyeceği tıbbi kanaatine varıldığı belirtilmiş olmasına karşın, ilk derece mahkemesinin kararında anılan rapor kısmen hükme esas alınmış, ancak ‘mevcut mental retardasyon nedeni ile mağdurenin beyanlarına itibar edilemeyeceği’ne dair teknik bilgiyi gerektiren görüş değerlendirme dışı bırakılarak, mahkemenin aksi yöndeki kanaati doğrultusunda mağdurenin beyanına itibar olunarak usul ve yasaya aykırı biçimde mahkûmiyet hükmü verilmiştir.
Mersin Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin 24.01.2013 tarih ve 4 sayılı raporunun tıbbi kanaatinin mahkemece yeterli ve doyurucu bulunmaması karşısında ‘mağdurede mevcut mental retardasyon nedeni ile mağdurenin beyanlarına itibar edilip edilemeyeceği’ hususunda Adli Tıp Kurumundan görüş alınarak sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, bu yerine getirilmeksizin eksik incelemeyle karar verilmiştir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 17.04.2014 gün ve 4107-5278 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Mersin Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından düzenlenen raporda, orta derecede zeka geriliği nedeniyle beyanlarına itibar edilemeyeceği belirtilmiş olan nitelikli cinsel saldırı suçunun mağduresinin beyanlarına itibar edilip edilemeyeceği hususunda bir kez de Adli Tıp Kurumundan görüş sorulması gerekip gerekmediğinin, bu anlamda sanık hakkındaki mahkûmiyet kararının eksik araştırma ile verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Suç tarihinde 22 yaşında olan sanık …’un, orta derecede mental retardasyonu bulunan 30 yaşındaki katılan … ile aynı sitenin farklı bloklarında ikamet ettikleri, 31.07.2012 tarihinde gerçekleşen olaydan iki gün sonra mağdurenin olayı annesine anlatması ve bir sonraki gün babasıyla birlikte polise başvurması üzerine soruşturmanın başlatıldığı,
Katılan …’nin genital ve beden muayenesine ilişkin olarak Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp bölümünce düzenlenen 03.08.2012 tarihli raporda; “Perivajinal beyaz renkli akıntı olduğu, perivajinal hiperemi bulunduğu, annüler yapıda olan kızlık zarının fevhasının 1,5 cm çapında olduğu, saat kadranına göre 3 hizasında himenin ön yüzünde 0,3×0,3 cm’lik hiperemik alanının mevcut olduğu, bu hiperemik alanların cinsel organ veya başka bir cisim sürtünmesiyle oluşabileceği gibi hijyen bozukluğuna bağlı olarak da ortaya çıkabileceği, bu hususun adli tahkikatla aydınlatılmasının yerinde olacağı ve herhangi bir eski veya yeni yırtık saptanmadığı,
Diz dirsek pozisyonunda yapılan anal muayenede anal sfinkter tonusu ve mukozal pililerinin doğal olduğu akut/kronik fiili livatanın tıbbi bulgularına rastlanmadığı,
Genel vücut muayenesinde, sağ ön kol ön yüz distal, medialde birkaç adet, üzeri kurutlu lineer sıyrık, sternum üst kısmında 0,5 cm’lik üzeri kurutlanmaya başlamış lineer sıyrık (02.08.2012 tarihinde Yalçın’ın kendisine tecavüz ederken olabileceğini ifade ediyor) saptandığı” bilgilerine yer verildiği,
Aynı birim tarafından hazırlanan 07.09.2012 tarihli ek raporda da; “Ruh bakımından kendini savunabilecek durumda olmadığı, anal frotti örneğinde sperm saptanmadığı, vajinal yaymanın ise sperm açısından şüpheli olduğu” ifade edilerek, moleküler genetik inceleme yapılabileceğinin belirtildiği,
Ankara Polis Kriminal Laboratuvarınca yapılan incelemede, mağdureden alınan svaplarda erkek DNA profiline rastlanmadığı tespitinin yapıldığı,
Mersin Devlet Hastanesi Sağlık Kurulu tarafından suç tarihinden önce 12.08.2010 günü verilen raporda, “mağdurenin hafif mental retardasyonu nedeniyle % 50 oranında özürlü olduğu” kanaatine yer verildiği,
Mersin Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi hekim heyetince 22.01.2013 tarihli muayene sonrası hazırlanan 24.01.2013 tarihli raporda; “mağdurede ‘orta derecede mental retardasyon’ olduğu, bu mental retardasyon nedeni ile ruh sağlığının bozulup bozulmadığının net olarak değerlendirilemeyeceği, mağdurede olan zeka geriliğinin uzman olmayan kişiler tarafından gürüşmeler esnasında anlaşılabileceği ve mağdurenin beyanlarına itibar edilemeyeceği” tıbbi kanaatinin dile getirildiği,
Katılan …’nin kollukta beyanının alınması sırasında hazır bulunan sosyal hizmet uzmanının, katılan ile yaptığı ön görüşmedeki ifadesi ile kolluk görevlilerine verdiği beyanların örtüştüğünü, fiziksel gelişimi yaşıtları düzeyinde iken zihinsel olarak yaşıtlarından geri olduğunu, renkleri tanımadığını, 3’e kadar sayıları bildiğini, okuma yazmasının olmadığını, kendisini rahat olarak ifade edebildiğini belirttiği,
Duruşmada hazır bulunan psikoloğun da, zihinsel gelişimi yaşıtları ile uyumlu olmasa da ayrıntılı olarak olayları anlatabildiğini ve ifade verebilir durumda olduğunu, kendi cümleleri ile olayları anlattığı için herhangi bir baskı ve yönlendirmenin olmadığı düşüncesine ulaştığını, mevcut zeka geriliğinin uzman olmayan kişiler tarafından da anlaşılabileceğini beyan ettiği,
Telekominikasyon İletişim Başkanlığından alınan iletişimin tespiti listesine göre, 24.07.2012-01.08.2012 tarihleri arasında, 7 günlük süre içerisinde katılan …’nin telefonundan sanığın telefonuna yönelmiş 115 kez arama ve 30 kez mesaj gönderme kaydının bulunduğu, bu aramaların bir kısmının 1608, 871, 476, 257, 181, 172, 142, 123, 122, 103 saniyelere ulaşan görüşmeler olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Katılan … kollukta, salı günü evde yalnızken sanığın geldiğini, daha önceden de marketin önünde onunla konuştuğunu, kendisine evlilik teklif ettiğini, eve gelerek kendisini öpüp göğsünü ellediğini, olay günü de kendisiyle görüşmeye geldiğini düşünerek içeri aldığını, ona “ailene söyle beni istesin” dediğini, onun da ‘söylerim’ diyerek zorla kıyafetlerini çıkardığını, göğsünü ellediğini, cinsel organını ağzına soktuğunu, almak istemediği halde zorla soktuğunu, sonra cinsel organını fıstığına soktuğunu, cinsel organını tükürükleyip iki kez poposuna soktuğunu, “akşam olunca kimseye bir şey söyleme” diyerek gittiğini, yolun karşısında oturan Müzeyyen teyzeye anlattığında annesine söylemesini istediğini, akşam da annesine anlattığını söylemiş,
Mersin Üniversitesinin Adli Tıp bölümünde muayene edildiği sırada, Yalçın ile ara sıra görüştüklerini, Yalçın’ın “seninle evlenmek istiyorum” dediğini, 02.08.2012 tarihinde evde tek olduğunu, bu sırada kapının çaldığını, açınca Yalçın’ı gördüğünü, “sana bir şey soracağım” dediğini, sonra içeri girdiğini, yüzüne bir tokat attığını, kendisini soyduğunu, Yalçın’ın da soyunduğunu, önden ve arkadan ilişkiye girdiğini, önden ilk seferinde olmadığını ancak ikinci seferinde tam ilişki olduğunu, önden kanaması olduğunu, kendisine zorla oral seks yaptırmaya çalıştığını, sonra başka birisine söylememesi için kendisini tehdit ettiğini, akşamleyin komşusu Müzeyyen’e bahsettiğini, bugün de babasına durumu anlattıklarını, sonra da karakola giderek şikayetçi olduklarını belirtmiş,
Beyanının soru cevap şeklinde alındığı duruşmada, kimlik tespiti sırasında, babasının adının Özkan olduğunu söylediği, doğum tarihi sorulduğunda, kafasını yukarı kaldırmak ve “cıks” demek suretiyle bilmediğini ifade ettiği, günlerden ne olduğu ve yaşı sorulduğunda, “bilmiyorum” diye cevap verdiği, kaç kardeş oldukları sorulduğunda “1” diye işaret yaptığı (nüfus kaydına göre katılan …’nin bir erkek kardeşi bulunmaktadır), oturduğu adres sorulduğunda “Mezitli” dediği, cadde ve sokak bilmediğini beyan ettiği, sanığın komşusu olduğunu, evlerine saat bir sıralarında geldiğini, arkasından soktuğunu, kız arkadaşı Cennet’in evine götürüp orada da öpmeye kalktığını, suç tarihinde de arkadan ve önden soktuğunu, “polislere söyleme hapse ikimiz de gireriz” dediğini, o güne kadar ilişkiye girmediklerini, o tarihte üstündekileri tamamen çıkarttığını, önce önden sonra arkadan girdiğini, önden soktuğunda acıttığını, arkadan cinsel organını tam olarak soktuğunu, önündeki şeyi sallayıp ağzına soktuğunu, bu olayın kendi evlerinde olduğunu, babaannesinin Kur’an okumaya gittiğini, diğerlerinin işte olduğunu, evde kimsenin olmadığını, annesine söylediğinde onun ağladığını, Müzeyyen isimli komşularının haberinin olmadığını, başkalarıyla cinsel ilişkiye girmediğini, okuma yazma bilmediğini, telefon ile bazen kız arkadaşının bazen de teyzesinin yardımıyla arayıp konuştuğunu, sanıkla telefonla görüşmediğini, onun aradığını, kendi kullandığı telefonun numarasını bilmediğini ifade etmiş,
Dosya arasında bulunan Telekominikasyon İletişim Başkanlığının yazısı ekindeki görüşme kayıtları okunarak sorulduğunda; okunan 0534 6… nolu telefonun kendisine ait olduğunu, ancak Yalçın’ı telefonla arayıp görüşmediğini, görüşmeleri kimin yaptığını bilmediğini, evde Yalçın ile görüşen başka kimsenin olmadığını, kendi telefonunu kullanan başka kimsenin de olmadığını, sadece Yalçın’ı erkek kardeşinin tanıdığını, kendisine “bu çocuk iyi değil” dediğini, Yalçın’ın kendisine evlilik teklif ettiğini, ancak sonra almayacağını söylediğini, cinsel ilişki sırasında da evleneceğim diye herhangi birşey söylemediğini, cinsel ilişki sırasında alt tarafında etek olduğunu, eşofman olmadığını, hazırlıkta onu yanlış yazdıklarını, zorla cinsel organını ağzına soktuğunu, bir gün sonra ekmek alıp geldiği sırada “polislere söyleme hapse gireriz” dediğini beyan etmiş,
Katılan …’nin annesi …; kendisinin 2002 yılında kızı Kadriye’ye vasi tayin edildiğini, sonradan kızının malül olması nedeniyle maaş bağlandığını, babası tarafından açılan vesayet davasında karar verildiğini, ancak henüz kızının maaşını alamadığını, sanığı aynı sitede oldukları için tanıdığını, bu olaylar ortaya çıkmadan yaklaşık 1 hafta 10 gün öncesinde kızı Kadriye’nin sanığı kastederek “benimle evlenmek istiyor” dediğini, “evlenmek istiyorsa gelsin ailesi istesin” diye cevap verdiğini, kızının da “ailesi ile konuşacakmış” dediğini, aradan 2-3 gün geçince kızının tekrar “Yalçın’ın ailesinin kendisini istemediğini” söylediğini, kendisi işteyken kızının telefonla yanında babaannesi de olduğu halde kendisini aradığını, “Yalçın beni almayacakmış” diyerek ağladığını, kızının anlattığına göre kendisine tecavüz ettiğini, Ramazan olduğu için kızının kayınvalidesinin evinde kaldığını, kayınvalidesinin Kur’an-ı Kerim okumaya gittiğini, kızının evde yalnız kaldığında bu olayın olduğunu, kızının eğitilebilir özürlüler okuluna kaydolduğunu ancak 1 ay dahi devam etmediğini, okuma yazması olmadığını, tek başına bazı zamanlarda gidip gezdiğini, kendilerini pek dinlemediğini telefonla birini arayacağı sırada numaraları tek tek çevirdiğini, evde kızının telefonunu kullanan başka kimse olmadığını, kızının başka bir arkadaşının da olmadığını, Cennet’in kızının arkadaşı olduğunu, onun yanına arada sırada gidip geldiğini, kızının vesayet altında olsa da kendilerini dinlemediğinden dolayı aralıklarla dışarıya çıktığını, kendisini kilitli tutmadıklarını anlatmış,
Kadriye’nin babası katılan …; sanıkla aynı sitede oturdukları halde tanışıklıklarının olmadığını, kızıyla görüştüğünden haberinin olmadığını, kızının annesine anlatması üzerine öğrendiğini, kızının sanığın evini gösterdiğini, ailecek babası ile görüştüklerini, “nereye isterseniz şikayet edin oğlum evlenemez” diye cevap verdiklerini, kızının bir süre özürlüler okuluna devam ettiğini, okuma yazmasının olmadığını, özürlü raporunun bulunduğunu, kızının kendi halinde birisi olduğunu, başkaları ile ilişkisi olduğunu da duymadığını, doktorların “üzerine gitmeyin” dediklerini ifade etmiş,
Kadriye’nin kardeşi tanık Mustafa; olayı sonradan öğrendiğini, sanıkla ablası arasında arkadaşlık olup olmadığını ve sanığın evlerine gelip gittiğini bilmediğini, sanığı 7-8 yıldır tanıdığını, ablasının olaydan önce sanıktan dolayı “benimle evlenecek” dediğinde kendisine “onun ailesi seni almaz, onunla görüşme” dediğini belirtmiş,
Katılan …’nin arkadaşı Cennet, mağdurenin Viranşehir’den beri yaklaşık 10 yıldır arkadaşı olduğunu, sanık …’ı ise bir kez evlerine gelmiş olması nedeniyle bildiğini, önce Kadriye’nin geldiğini, arkasından sanığın geldiğini yaklaşık 10-15 dakika kaldıklarını, bu sürede aralarında cinsellik anlamında herhangi bir öpüşme kucaklaşma olmadığını, sadece sigara içip evden ayrıldıklarını, Kadriye’nin sanığı sevdiğini söylediğini, aralarında cinsel ilişki olup olmadığı konusunda bilgisi olmadığını, ancak telefonla görüştüklerini açıklamış,
Sanık özetle, atılı suçlamayı kabul etmediğini, katılan …’nin zorla ırzına geçmediğini, kendisi ile herhangi bir şekilde rızaen bile ilişkisi olmadığını, hergün katılanın kendisini arayıp gezmek istediğini, onun attığı mesajların bile olduğunu, annesinin de “sen bununla evleneceksin” dediğini, hatta Kadriye’nin kendisine “gel seninle sahile gidelim, çay içelim” dediğini, bunları kabul etmediğini, poliste heyecanlandığı için arkadan yaptığını söylediğini, böyle birşey olmadığını söylemiş,
Katılan …’nin annesinin duruşmadaki beyanı üzerine de, annesinin kendisini telefonla arayıp kızını istemesini, kızına “sigara içme, saçlarını boyatma” gibi sözler söylemesini istediğini savunmuştur.
Katılan … hakkında düzenlenen bir raporda dile getirilen “beyanlarına itibar edilemeyeceği” yönündeki kanaatten dolayı ortaya çıkan uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde sonuçlandırılabilmesi bakımından ceza muhakemesi hukukumuzda bilirkişilerle ilgili düzenlemeleri incelemekte fayda bulunmaktadır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Bilirkişinin Atanması” başlıklı 63. maddesi;
“(1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re’sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.
(2) Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması, hâkim veya mahkemeye aittir. Birden çok bilirkişi atanmasına ilişkin istemler reddedildiğinde de aynı biçimde karar verilir.
(3) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı da bu maddede gösterilen yetkileri kullanabilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanununa Göre İl Adlî Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinde bilirkişi; “Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü ya da yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya tüzel kişi” biçiminde tanımlanmıştır. Bu tanımdan da hareketle denilebilir ki, sahip bulunduğu uzmanlık bilgisiyle mahkemeye bir ispat sorununda yardımcı olan ve raporu delil değerlendirmesi aracı olarak kullanılan bilirkişiye başvurmanın amacı, “çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde görüş alınmasıdır”.
Ceza muhakemesinde bir sorunun çözümünün uzmanlığı ya da özel veya teknik bir bilgiyi gerektirip gerektirmediğine, bilirkişi görevlendirmekle yetkili olan Cumhuriyet savcısı veya hâkim karar verecek, bilirkişi kendiliğinden bir rol üstlenemeyecektir. Esasen incelenen davanın bilirkişisi, hâkim veya Cumhuriyet savcısının kendisi olup kural olarak bilgisi, kültürü ve müktesebatı ile önüne gelen bir konuyu çözmek yeteneğine sahiptir. İhtisasla ilgisi bulunmayan hallerde bilirkişinin mütalaasına başvurulmasında kanuni bir zorunluluk bulunmamaktadır. CMK’nun 63. maddesinde de bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına “karar verilebileceği” belirtilmek suretiyle bilirkişiye başvurma zorunlu kılınmamıştır.
Bununla birlikte maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinen ceza muhakemesinde bazı durumlarda işin niteliği gereği bilirkişiye başvurulması zorunluluk gösterebilmektedir. Kanun koyucunun uzmanlığa, özel veya teknik bir bilgiye ihtiyaç bulunduğunu baştan kabul ettiği, örneğin; CMK’nun 73. maddesi uyarınca sahte para ve değerler üzerinde inceleme yapılması, 74. maddesi uyarınca şüpheli veya sanığın akıl sağlığının incelenmesi, 75 ve 76. maddeleri uyarınca beden muayenesi ve vücuttan örnek alınması, 78. maddesi uyarınca moleküler ve genetik incelemeler yapılması, 86 ve 87. maddeler uyarınca ölünün adli muayenesi ve otopsi, 89. maddesi uyarınca zehirlenme şüphesi üzerine yapılacak işlemlerde bilirkişi incelemesi yapılması zorunludur. Kanun koyucu bu durumlarda bilirkişi incelemesi yaptırılması zorunluluğunu kendisi belirlemiş ve böylece bilirkişi incelemesi yaptırmaya yetkili olan merciin, sorunun çözümünün özel ve teknik bilgiyi gerektirip gerektirmediği konusundaki takdir yetkisini ortadan kaldırmıştır.
Öte yandan, CMK’nun 63. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesinde bilirkişiye başvurmanın yasak olduğu hâl, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözülmesi mümkün konular olarak belirtilmiş olup, hukuki sorunun çözümüne ilişkin konularda bilirkişiye başvurulamayacaktır.
Görüldüğü üzere, hukuki sorunun çözümüne yönelik konularda bilirkişiye başvurulmayacak, buna karşın CMK’nun yukarıda örneklerine yer verilen delillerin değerlendirilmesine ilişkin olarak bilirkişi incelemesi yaptırılması zorunlu olacak, mahkemelerce genel kültür bilgisi ya da hukuki bilgi ile çözülemeyecek diğer konularda ise somut olayın özelliği ve delil durumuna göre gerektiğinde bilirkişiye başvurulabilecektir.
Ceza Genel Kurulunun 27.04.2010 gün ve 174–92 sayılı kararında; çözümü ancak uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren konularda bilirkişiye başvurulması gerektiği, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi gereken konularda, bilirkişiye başvurulmasına gerek olmadığı, 25.03.2014 gün ve 9-138, 13.05.2014 gün ve 1-256 ile 09.10.2007 gün ve 139-202 sayılı kararlarında da; 1412 sayılı CMUK’nun 66 ve benzer düzenlemeyi içeren 5271 sayılı CMK’nun 63. maddeleri uyarınca, hâkimin genel ve hukuki bilgisiyle çözemeyeceği, çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi görüşüne başvurulmasının zorunlu olduğu vurgulanmıştır.
Bu konuda öğretide de; hâkimin ancak ve yalnız özel ve uzmanlık bilgisi gerektiren durumlarda maddi gerçeğe ulaşma görevini kolaylaştırmak üzere bilirkişiye başvurabileceği, bilirkişinin ceza muhakemesi organlarının bilgi eksikliklerini tamamlama amacına hizmet ettiği ve bilirkişiye başvurmanın kural olarak zorunlu olmadığı görüşlerine yer verilmiştir. (Ahmet Caner Yenidünya- Zafer İçer, Ceza Muhakemesi Hukukunda Bilirkişilik, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, s.11; Yener Ünver- Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 8. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.365; Nur Centel- Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Bası, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2013, s.265; Yüksel Ersoy, Türk Ceza Hukukunda Bilirkişilik ve Uygulamadan Doğan Sorunlar, Hukuk Kurultayı, 16.01.2000, s. 429 vb.)
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Mersin Üniversitesi Sağlık Uygulama Merkezinde oluşturulmuş bir hekim heyeti tarafından katılan … hakkında verilen ve bilirkişi raporu olması itibariyle hakimi bağlayıcı niteliği bulunmayan raporda, “mağdurede ‘orta derecede mental retardasyon’ olduğu…, bu nedenle mağdurun beyanlarına itibar edilemeyeceği” şeklinde değerlendirmeye yer verilmiş ise de, mental reterdasyonu ileri düzeyde olmayıp orta derecede bulunan katılanın, aşamalarda alınan beyanlarında olayı istikrarlı olarak ve ana hatlarıyla benzer şekilde anlatması, kısmen genital raporla desteklenen bu anlatımlarının katılanın annesi ve arkadaşı Cennet tarafından da doğrulanması, katılanın soruşturmada alınan ifadesinde hazır bulunan sosyal hizmet uzmanının, “öngörüşme ile ifade sırasında olayı aynı şekilde anlattığını, kendisini rahat olarak ifade edebildiğini” belirtmesi, duruşmada beyanı alınırken görevlendirilen psikoloğun, “ayrıntılı olarak olayları anlatabildiğini, kendi cümleleri ile olayları anlattığı için üzerinde baskı ve yönlendirme olmadığını, ifade verebilir durumda olduğunu” ifade etmesi, sanığın katılan …’nin anlatımlarını doğrular şekilde anal yoldan cinsel ilişkide bulunduklarına ilişkin sonradan kabul etmediği kolluk beyanı ve kişinin beyanına itibar edilip edilemeyeceği hususunun çözümünün uzmanlığı gerektiren bir durum olmayıp, her somut olayda deliller değerledirilmek suretiyle hakime ait olması, birlikte değerlendirildiğinde, katılan …’nin beyanlarının oluşa uygun olduğu ve tanık beyanları ile doğrulanmış bulunduğu anlaşılmakta olup, katılan …’nin beyanlarına itibar edilemeyeceği yönündeki bilirkişi görüşü isabetli olmadığı gibi bu hususta yeniden rapor alınmasına da gerek bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, “mağdurenin beyanlarına itibar edilemeyeceği” yönünde görüş açıklanmış olan bilirkişi raporunu hükme esas almayan ve dosyadaki mevcut delillerle sonuca giden yerel mahkemece verilen mahkûmiyet hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararı isabetli olduğundan, itirazın reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.10.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.