Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/349 E. 2017/441 K. 31.10.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/349
KARAR NO : 2017/441
KARAR TARİHİ : 31.10.2017

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 01.06.2011
Sayısı : 137-336

Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçundan sanık …’ın TCK’nun 256/1. maddesi delaletiyle aynı Kanunun 86/1, 86/3-d, 62 ve 51/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hapis cezasının ertelenmesine ilişkin İzmir 19. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 19.06.2008 gün ve 91-388 sayılı hükmün, sanık müdafii, Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 13.12.2010 gün ve 7720-20143 sayı ile;
“Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı konusu; sanığın suç işleme hususundaki eğilimi ile birlikte daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi şartları ile birlikte değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerektiği düşünülmeden şartları oluşmadığından denilmek suretiyle, yeterli görülmeyen gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkemece 01.06.2011 gün ve 137-336 sayı ile; sanığın ilk hükümdeki gibi mahkûmiyetine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiş, bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 29.05.2013 gün ve 24300-22193 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.03.2014 gün ve 369897 sayı ile;
“…Yüksek Dairenin ilâmı Cumhuriyet Başsavcılığımıza gelmiş olmakla, aşağıda arz ve izah edilen sebeplerle itiraz edilmesi düşünülmüştür.
İtirazlarımız;
1- Sanık …’ın müdafiiliğini yapan Av. …., 29.06.2011 tarihinden itibaren serbest avukatlık hizmetini bırakarak İzmir Emniyet Müdürlüğü Hukuk İşleri ve Soruşturma Şube Müdürlüğünde 657 sayılı Kanuna tabi olarak devlet memurluğuna başladığı halde, hükmü temyiz de etmeyen bu müdafie yapılan tebliğnamenin tebliği işlemi sonucunda sanığın savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilmesi gerektiğine,
2- Sanığa isnat edilen ve mahkemece de oluşumu kabul edilen suçu işlediği hususunda dosya kapsamı itibarıyla yeterli delil bulunmadığından beraatına karar verilmesi gerektiğine yöneliktir.
Şöyle ki;
Yasal mevzuatımız incelendiğinde;
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasanın 8. maddesi uyarınca yürürlükte olan 1412 sayılı Ceza Yargılamaları Usulü Yasasının 316. maddesine, 4778 sayılı Yasanın 2. maddesiyle eklenip, 19.03.2003 gün ve 4829 sayılı Yasanın 20. maddesiyle değiştirilen 3. fıkrasında; ‘Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname, hükmü temyiz etmeleri veya aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi halinde sanık veya müdafii ile müdahil, şahsi davacı veya vekillerine dairesince tebliğ olunur. İlgili taraf tebliğden itibaren yedi gün içinde yazılı olarak cevap verebilir’ hükmüne yer verilmiştir.
Anayasamızın 90. maddesi uyarınca bir iç hukuk normu hâline gelen AİHS’nin 6. maddesindeki adil yargılanma ilkesiyle ilgili olan bu hüküm, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 09.11.2000 günlü Göç/Türkiye kararı ile 1412 sayılı Usul Kanununda pozitif bir norm olarak düzenlenmiş, aynı hükme 5271 sayılı CYY’nın 297. maddesinde de yer verilmiştir. Gerek uluslararası hukuk metinlerinde gerekse ulusal kanunlarda, adil yargılanma hakkının gereği olarak yer verilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere; hükmü temyiz etmeleri halinde veya aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi halinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamenin, sanık veya müdafii ile katılan veya vekiline tebliğ olunacağı, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 1412 sayılı CYUY’nın 316. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmiş, 5271 sayılı CYY’nın 297. maddesinde de aynı hükme yer verilmiştir. Adil yargılanma hakkı ve savunma hakkı ile ilgili bulunan bu hüküm buyurucu nitelikte olup, uyulması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık … hakkında 13.02.2008 havale tarihli iddianame ile zor kullanma yetkisinin aşılması suretiyle kasten yaralama suçundan kamu davası açılmış, mahkûmiyetine dair verilen hüküm sanığın tayin ettiği vekaletnameli avukatları olan …. ve … tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtayca 13.12.2010 tarihinde bozularak mahkemesine iade edilmiş, sanığın avukatı olan ….’ya bozma ilamı ve duruşma günü tebliğ edilmesine rağmen duruşmalara katılmamıştır. Yargılamayı sanığın diğer avukatı olan … takip etmiş, yargılama sonucunda yeniden verilen mahkûmiyet hükmü de sadece Av. … tarafından temyiz edilmiştir. Yukarıda arz edilen yasal mevzuat ışığında sanık vekiline tebliğ edilmesi gereken tebliğname, duruşmaları takip etmeyen ve tebliğ tarihi olan 11.03.2013 tarihinde yaklaşık iki yıldır serbest avukat olarak çalışmayan, dosya içerisinde itiraz dilekçesi ekinde sunulan İzmir Emniyet Müdürlüğünün yazısına göre 29.06.2011 tarihinden itibaren 657 sayılı Yasa kapsamında Hukuk İşleri ve Soruşturma Şube Müdürlüğünde görevlendirilen Av. ….’ya tebliğ edilmiştir. Bu itibarla yapılan tebligat geçersizdir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 11.06.2012 tarihli tebliğnamenin onama istekli olup sanık aleyhine olduğu, sanık vekiline usulüne uygun bir tebligat yapılmadığı halde Yargıtay 3. Ceza Dairesince inceleme yapılarak yerel mahkeme hükmünün 29.05.2013 tarihinde onanması nedeniyle anılan kararın kaldırılıp, tebliğnamenin tebliğinden sonra temyiz incelemesi yapılarak bir karar verilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan sanığın isnat edilen eylemi gerçekleştirdiği hususunda yeterli delil bulunmadığından beraatına da karar verilmesi gerekmektedir. Şöyle ki;
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 13.02.2008 gün ve 2008/3924 sayılı iddianamesi ile; sanık hakkında zor kullanma yetkisinin aşılması suretiyle kasten yaralama suçundan cezalandırılması için kamu davası açılmıştır.
Sanık aşamalarda suçlamayı kabul etmemiştir.

Yerel mahkeme, poliste beyanı bulunmayan ancak Cumhuriyet savcılığında tanıklığına başvurulan Volkan Alpay’ın ifadelerine dayanarak mahkûmiyet hükmü kurmuştur. Yerel mahkeme gerekçesinde ‘…sanığın inkara dayalı suçtan kurtulmaya yönelik savunmasına itibar edilmeyerek yine dinlenen zabıt düzenleyicilerinin ifadelerinin kendi aralarında ve tanık Volkan Alpay’ın beyanına göre birbiri ile çelişik olup ve sanığın amirleri olması sebebiyle yanlı ifade verdikleri kanaatine varıldığı…’ diyerek aslında kendi içerisinde çelişkiye düşmüştür. Dinlenen tutanak düzenleyicilerinin ve tanık Osman Yamak’ın beyanlarına sanığın amirleri olması nedeniyle tarafsız olmayacakları kanaatine varmış ancak beyanlarını hükme esas aldığı tanık Volkan’ın da müştekinin arkadaşı olduğu hususunu göz ardı etmiştir. Kaldı ki bu şekildeki kabul ile görevli memurların sahte tutanak tuttukları varsayılmıştır.
Ayrıca duruşmada bilirkişi olarak dinlenen adli tıp uzmanı Zafer Karadeniz, mağdurda meydana gelen yaralanmanın başın bir yere çarpmasından ziyade bu bölgeye uygulanacak künt travma sonucu meydana gelmiş olabileceği, başın öne, sağa, sola vurmakla oluşmasının fennen pek mümkün olmadığı kanaatini bildirmişse de bu görüşün kesin kabul olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp gerektiğinde Adli Tıp Kurumundan görüş sorularak bir sonuca ulaşılması gerekirdi. Tanık beyanlarına göre müştekinin emniyete götürülmek istenirken, hem araç içerisinde hem de nezarette iken başını sağa sola vurarak kendine zarar verdiği görülmüştür. Tüm bunların yanında sanığın da basit tıbbi müdahale ile iyileşebilecek şekilde yaralanmış olduğu gözetildiğinde mahkûmiyetine yeterli delil bulunmadığı, bu itibarla da beraatine karar verilmesi gerektiğinden Yüksek 3. Ceza Dairesinin onama kararının yerinde olmadığı…” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 07.05.2014 gün ve 13712-17939 sayı ile;
“…Sanığın eyleminin sabit olmaması nedeniyle verilen kararın bozulması yönündeki itirazla ilgili yeniden değerlendirme yapılmak üzere dosya Dairemize gönderilmekle yapılan incelemede;
Dairemizin anılan kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmaması nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.03.2014 tarih ve 2013/369897 karar düzeltme sayılı yazısı ile istemi yerinde görülmemiş olduğundan itirazın reddine” karar verilerek Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamenin, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 316. maddesinin üçüncü fıkrasına uygun olarak sanık müdafiine tebliğ edilip edilmediğinin,
2- Sanığa atılı suçun sabit olup olmadığının,
Belirlenmesine ilişkin ise de; öncelikle 5271 sayılı CMK’nun 308. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca itiraz üzerine dosyanın gönderildiği Özel Dairece (1) numaralı itirazın kabulü veya reddi konusunda bir karar verilmeden Ceza Genel Kurulunca inceleme yapılmasının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Olağanüstü kanun yolları arasında yer alan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nun 308. maddesinde; “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz” şeklinde düzenlenmiş olup, 05.07.2012 gün ve 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile,
“(2) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir” şeklinde iki fıkra maddeye eklenmiştir. 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna 6352 sayılı Kanunun 101. maddesi ile, “Ceza Muhakemesi Kanununun 308 inci maddesinde yapılan değişiklikler, bu Kanunun yayımı tarihinde Yargıtay Ceza Genel Kurulunda bulunan ve henüz karara bağlanmamış dosyalar hakkında da uygulanır” şeklindeki geçici madde eklenmek suretiyle de kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Ceza Genel Kurulunda bulunan dosyaların da itiraz konusunda bir karar verilmek üzere Dairelere gönderilmesi gerektiği belirtilmiştir.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesine 6352 sayılı Kanunla eklenen fıkralar birlikte değerlendirildiğinde; Özel Daire kararlarına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz edildiğinde dosyanın itiraz konusunda bir karar verilmek üzere öncelikle Özel Daireye gönderilmesi gerekmekte olup, en kısa sürede itirazı inceleyecek olan Özel Dairenin itirazı yerinde gördüğü takdirde kararını düzeltmesi, aksi takdirde itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle itiraz konusunda bir karar verilmek üzere dosyayı Ceza Genel Kuruluna göndermesi gerekmektedir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Özel Dairenin 29.05.2013 gün ve 24300-22193 sayılı onama kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan itiraz üzerine dosyanın gönderildiği Özel Dairece; “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamenin serbest avukatlık hizmetini bırakan ve hükmü de temyiz etmeyen sanık müdafiine tebliğ edilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanmasına yol açıldığına” ilişkin (1) numaralı itiraz nedeninin yerinde olup olmadığı yönünde herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın, sadece sanığa atılı suçun sübutuna ilişkin (2) numaralı itiraz nedenine yönelik inceleme yapılarak, bu itirazın reddine ve dosyanın Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiş olup, 5271 sayılı CMK’nun 6352 sayılı Kanunla değişik 308. maddesi uyarınca (1) numaralı itiraz nedeninin yerinde görülüp görülmediği konusunda öncelikle Özel Dairece karar verilmesi gerektiğinden, dosyanın bu itiraz konusunda da karar verilmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
5271 sayılı CMK’nun 6352 sayılı Kanunla değişik 308. maddesi uyarınca, öncelikle (1) numaralı itiraz nedeninin yerinde olup olmadığı konusunda karar verilmesi için dosyanın Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.10.2017 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.