Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/308 E. 2016/68 K. 16.02.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/308
KARAR NO : 2016/68
KARAR TARİHİ : 16.02.2016

Mahkemesi : … Asliye Ceza
İmar kirliliğine neden olma suçundan sanık …’in 5237 sayılı TCK’nun 184/1, 62, 51. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin, … Asliye Ceza Mahkemesince verilen … gün ve … sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay … Ceza Dairesince … gün ve … sayı ile;
“… Başkaca nedenler yerinde görülmemiştir, ancak;
1- Yapı tatil ve tespit zaptının aslı ya da onaylı örneğinin getirtilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
2- Sanığın sabıka belgesinde yer alan … Asliye Ceza Mahkemesinin … sayılı ilamı getirtilerek elektrik hırsızlığına ilişkin olduğunun saptanması durumunda 6352 sayılı Kanunun 82. maddesi ile elektrik hırsızlığının suç olmaktan çıkarılması hususu gözetilerek, CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca mahkemece hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için; sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması, mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması ve suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekmektedir. Anılan maddenin 6/c fıkrasında belirtilen zarar kavramından, YCGK’nın 03.02.2009 gün ve 2008/250-2009/13 sayılı kararında belirtildiği üzere, yalnızca basit bir araştırma ile belirlenecek maddi zararların anlaşılması gerekmektedir. Anılan zarar, ölçülebilir, belirlenebilir (somut) maddi zarara ilişkin olup manevi nitelikte zararı kapsamamaktadır.
Sanığın kendisine ait taşınmaza ruhsatsız olarak bina yapması eyleminde sanık tarafından ödenmesi gereken somut, maddi bir zarar bulunmamaktadır.
Öte yandan TCK’nın 184/5. maddesinde yer alan etkin pişmanlık ve CMK’nun 231. maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulama olanağının, birbirinden bağımsız olarak ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Biri diğerinin ön koşulu sayılamayacağı gibi uygulanmasına engel de oluşturmamaktadır.
Mahkemece, sanık hakkında yargılama sürecindeki tutum ve davranışları nedeniyle TCK’nun 62. maddesi uygulanmasına karşın ‘müştekinin ve kamunun uğradığı zararın tam olarak karşılanmaması ve kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları nedeniyle yeniden suç işlemeyeceği hususunda yeterli kanaat oluşmaması’ şeklinde çelişkili ve yasal olmayan gerekçelerle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise … gün ve … sayı ile;
“Dosyanın incelenmesinde Yüksek Yargıtay 4. Ceza Dairesinin bozma kararının yerinde olmadığı görülmüştür. Yüksek Dairenin (1) numaralı bozma düşüncesine, sanık 03.06.2009 tarihli oturumdaki savunmasında ‘… ruhsatsız bina inşaatına başladım, henüz su basmanında iken görevlilerce tutanak tutuldu, tutanak tarihinden sonra ben inşaata devam ettim, zemin artı 2 katlı olarak binayı kısmen bitirdim, zemin katında oturmaya başladım….’ şeklindeki savunması ile yine aynı oturumda kendisine okunan yapı tatil ve tespit tutanağı için bir diyeceğinin olmadığını belirtmesi, ayrıca 12.06.2009 tarihinde yapılan keşif sonrası alınan bilirkişi raporunda 02.11.2007 tarihli yapı tespit ve tatil tutanağı değerlendirmiş ve bilirkişi raporunda buradaki verileri de esas alarak değerlendirmiştir. Sanık … tarihli oturumda bilirkişi raporuna da bir diyeceğinin olmadığını beyan etmiştir. Yüksek Daire’nin (2) numaralı bozma düşüncesine de mahkeme kararın gerekçe bölümünde ‘…sanığın atılı suç sebebi ile müdahil belediye başkanlığınca çıkarılan para cezasını ödemediği beyan etmiş ise de sanığın suça konu ruhsatsız bina inşaatını imar kanunu uyarınca ruhsata uygun hale getirmediği, eski hale de getirmediği sanığın sebebiyet verdiği imar kirliliği suçu nedeniyle müşteki kurumun ve kamunun uğradığı zararın tam olarak tazmin edilmediği anlaşılmakla sanık hakkında 5271 sayılı CMK 231. maddesi kapsamında hükmün açıklanmasının ertelenmesi koşullarının oluşmadığı,’ hüküm fıkrasında ise atılı suçun işleniş şekli, müştekinin ve kamunun uğradığı zararın tam olarak tazmin edilmemesi, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak koşulları oluşmadığından 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararı verilmesine yer olmadığına’ biçiminde açıklamanın yazılmış olduğu, bu duruma göre sanık hakkında TCK’nın 62. maddesinin ‘Sanığın yargılama sürecindeki tutum ve davranışları göz önüne alınarak 5237 sayılı TCK’nun 62. maddesi uyarınca sanığın cezası takdiren 1/6 oranında indirilerek’ şeklindeki gerekçeyle uygulanmasının sanık hakkında kanunda var olan bütün lehe hükümlerin uygulanması gerektiği anlamına gelmeyeceği açıktır. Böyle bir durumun kabulünün bir an sanığın lehine olduğu düşünülse dahi yerel mahkemeleri lehe olan hükümlerin tamamının uygulanması gerektiği gibi bir düşünceye sevkederek hiçbirinin uygulanmamasını netice verme ihtimalide göz ardı edilmemelidir. Ayrıca böyle bir durumda mahkemeler takdire dayalı kanun hükümlerini uygulamakta ve uygun gerekçe bulmakta zorlanacaklardır.
Kaldı ki CMK’nun 231. maddesinin 6 fıkrası da ‘Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekir’ şeklindedir. Kanunun bu maddesinin sanık hakkında uygulanmaması için bu üç koşulun aynı anda var olması gerektiğine dair bir kayıt bulunmamaktadır. Yerel mahkemede CMK’nın 231. maddesini sanık hakkında uygulamasına yer olmadığına karar verirken ‘Mahkememizce, atılı suçun işleniş şekli, müştekinin ve kamunun uğradığı zararın tam olarak tazmin edilmemesi, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak koşulları oluşmadığından 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararı verilmesine yer olmadığına’ biçiminde hüküm kurmuştur. Kanaatimizce bu gerekçe hükmün açıklanmasının geri bıralkılmasının uygulanmaması için yeterlidir. Sanık yapı tespit ve tatil tutanağı düzenlendikten sonrada yapı yapmaya devam etmiştir bu durum sanığın suç işleme eğilimi ve kişiliği için mahkemeye yeterli kanaatın gelmesi için yeterlidir ayrıca sanığın savunması, alınan bilirkişi raporu ile kendisine okunan yapı tespit ve tatil tutanağı ile bilirkişi raporuna bir diyeceğinin olmadığını belirtmesi ve bunların sahteliği konusunda bir savunmada bulunmaması ile temyiz dilekçesinde de böyle bir itirazının bulunmaması karşısında Yüksek Daire’nin bozma gerekçelerine katılmak mümkün değildir.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Dairesince … gün ve … sayı ve oyçokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı,
2- Sanık hakkında CMK’nun 231. maddesinin uygulanmama gerekçesinin yasal ve yeterli olup olmadığı noktalarında toplanmakta olup ikinci uyuşmazlık bakımından öncelikle 5237 sayılı TCK’nun 184/5. maddesinde yer alan düzenleme karşısında 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinin uygulanmasının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
02.11.2007 tarihli yapı tatil tutanağına göre, sanık tarafından belediye sınırları içinde plan dışı alanda, hisseli kadastral parsel üzerinde ruhsatsız ve kaçak olarak temel demirlerinin ve kalıplarının yapıldığı tespit edilerek inşaatın mühürlendiği,
06.11.2007 tarihli encümen kararı ile 3194 sayılı Kanuna aykırı olarak yapılan binanın yıkılmasına, süresinde yıkılmaması durumunda belediye tarafından yıkılacağına ve suç duyurusunda bulunulacağına karar verildiği, katılan belediye vekili tarafından 07.03.2018 havale tarihli yazı ile yapı sahibi olan sanık hakkında Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulduğu, suç duyurusu ekinde yapı tatil ve tespit tutanağının onaysız örneğinin yer aldığı,
Yapının imar planına uygun hale getirilmediği, bu hususun belediyenin 14.04.2009 tarihli cevabi yazısından anlaşıldığı,
Yerel mahkemece yapılan keşif sonrasında düzenlenen 01.05.2009 tarihli bilirkişi raporunda da; dava konusu binanın ruhsatının olmadığının, imar kanununa ve yönetmeliklere aykırı olarak kaçak yapıldığının belirtildiği,
Sanığın aşamalarda özetle; 02.11.2007 günü inşaata başladığını, su basmanını yaparken belediye görevlilerinin gelip tutanak tuttuklarını inşaatı mühürlediklerini ancak kendisinin inşaata devam ettiğini kabul ettiği, duruşmada okunan yapı tatil tutanağına bir diyeceğinin olmadığını beyan ettiği,
Yerel mahkemece gerekçe bölümünde; “sanığın suça konu ruhsatsız bina inşaatını imar kanunu uyarınca ruhsata uygun hale getirmediği, eski hale de getirmediği sanığın sebebiyet verdiği imar kirliliği suçu nedeniyle müşteki kurumun ve kamunun uğradığı zararın tam olarak tazmin edilmediği”, hüküm bölümünde de “atılı suçun işleniş şekli, müştekinin ve kamunun uğradığı zararın tam olarak tazmin edilmemesi, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak koşulları oluşmadığından” şeklindeki gerekçelerle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
1-Eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının değerlendirilmesinde;
Ceza yargılamasının amacı, somut gerçeğin ortaya çıkarılması olup bunun için başvurulan ispat araçlarından biri de belgelerdir. Yargılama makamları suç isnadı nedeniyle oluşan uyuşmazlığı çözümlerken kendiliklerinden getirttikleri ya da iddia ve savunma doğrultusunda sunulan belgelerin güvenilirliğini denetlemek durumundadırlar. Güvenilirliğin denetlenebilmesi için, belgenin aslının veya bunun mümkün olmaması halinde aslına uygunluğu yetkili makam veya kişilerce onaylanmış örnek ya da kopyalarının dosyaya konulması gerekir. Bununla birlikte davanın esasına müessir olmayan ve hükme de dayanak yapılmayan veya işin esasının başka delillerle de çözülebildiği durumlarda onaysız fotokopi belgelerin bulunması gerçeğe ulaşma sonucunu da etkilemeyecektir.
Bu bilgiler ışığında birinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yapı tatil zaptının aslı veya onaylı örneği dosya arasında bulunmamakla birlikte Belediye Başkanlığınca gönderilen suç duyurusu yazısı ekinde fotokopisinin yer alması, yerel mahkemece mahallinde yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporu ile içeriğinin doğrulanması sanığın tüm aşamalardaki tutanağın varlığını ve içeriğini kabul etmesi karşısında; maddi gerçeğe ulaşılması bakımından farklı bir katkı sağlamayacağı, toplanan diğer delillerle tutanak içeriğinde belirtilen hususların doğruluğunun çözümlenebildiği anlaşılmakla, Özel Dairece yapı tatil zaptının aslı ya da onaylı örneğinin getirtilmesi gerektiğinden bahisle hükmün bozulmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmiştir.
2- Sanık hakkında CMK’nun 231. maddesinin uygulanmama gerekçesinin yasal ve yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, öncelikle 5237 sayılı TCK’nun 184/5. maddesinde yer alan düzenleme karşısında 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinin uygulanmasının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesinde;
5237 sayılı TCK’nun “İmar kirliliğine neden olma” başlıklı 184. maddesi;
“(1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır.
(5) Kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.
(6) İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, 12 Ekim 2004 tarihinden önce yapılmış yapılarla ilgili olarak uygulanmaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Türk Ceza Kanununun 184. maddesinin 5. fıkrası, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul Görüşmeleri (26.09.2004) sırasında verilen bir önerge ile maddeye eklenmiş olup, bu değişiklik önergesinin gerekçesi; “imar kirliliğine aykırı davranışların ortaya çıkardığı sonuçların ortadan kaldırılmasının sağlanması amaçlanmıştır” biçiminde açıklanmıştır.
İmar mevzuatında belirlenen usul ve şartlara aykırı olarak inşa faaliyetinde bulunmak, maddede suç olarak tanımlanmıştır. Maddenin 5237 sayılı TCK’nun “Topluma Karşı İşlenen Suçlar” kısmının, “Çevreye Karşı Suçlar” bölümü içinde yer aldığı dikkate alındığında, korunan hukuki değerin çevre olduğu anlaşılmaktadır.
Kanunun 184. maddesinin beşinci fıkrasına göre kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar plânına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde kamu davası açılmayacak, açılmış olan kamu davası düşecek ve mahkûm olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkacak, diğer bir ifadeyle fail, anılan fıkra uyarınca etkin pişmanlık hükmünün gereklerini yerine getirdiği takdirde hakkında cezaya hükmolunmayacaktır.
TCK’nun 184. maddesi ile korunan hukuki değerin, çevrenin korunması olması ve bu suçun işlenme sıklığı ve yoğunluğu ile sosyal ve toplumsal bir sorun olması gerçeği karşısında, kanun koyucunun faili cezalandırmaktan daha çok, suçun olumsuz etkilerini ortadan kaldırma ve suçun yeniden işlenmesini önleme amacını esas aldığı, bu amacı gerçekleştirmeye yönelik olarak da kamu davasının açılmaması, açılmış davanın düşmesi veya mahkum olunan cezanın bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasını amaçladığı görülmektedir.
TCK’nun 184. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan düzenleme onarıcı adalet anlayışına bağlı olarak ortaya çıkan, bir çeşit etkin pişmanlık hali olup, hukuka aykırı eylemin doğurduğu sonuçların suçtan önceki hale getirilmesi şeklinde nitelendirmek mümkündür. Onarıcı adalet anlayışına uygun olarak düzenlenen 184/5. madde ile fail ıslah edilmekte, mağdur ve toplumun gördüğü zararlar giderilmekte, ayrıca sorumluluk üstlenerek mağdur ve topluma verdiği zararı kabul etme ve bunları telafi etme için faile imkân sağlanmakta ve böylece suçun olumsuz etkileri yok edilmektedir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmünün de değerlendirilmesi gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkra ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı kanunun 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
Başlangıçta yalnızca yetişkin sanıklar yönünden şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, maddeye 6545 sayılı Kanunla “denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” hükmü eklenmiştir.
5560, 5728, 5739 ve 6008 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
c- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
d- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Görüldüğü üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine ilişkin bir beyanının olmaması ile suça ve sanığa ilişkin bütün objektif şartların gerçekleşmiş olması yeterli değildir. Ayrıca mahkemenin, kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışlarını göz önünde bulundurarak sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda olumlu bir kanaate uluşması da gerekmektedir. Böylece kanun koyucu suça ve faile ilişkin tüm objektif şartları taşıyan herkes için mutlak surette hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini kabul etmeyip, hakime belirli ölçüler içerisinde bir takdir hakkı tanımıştır.
CMK’nun 231. maddesinin uygulanma şartları ile TCK’nun 184/5. maddesi karşılaştırıldığında, imar kirliliğine neden olma suçuna özgü olarak düzenlenen 184/5. maddesi ile fail açısından daha lehe sonuçlar öngörülmüştür. Nitekim fail hakkında hükmolunan ceza kesinleşse dahi, suça konu binanın imar planına veya ruhsatına uygun hale getirilmesi halinde bir süre şartı aranmaksızın ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkacak, açılmış olan kamu davasının yine süre şartı aranmaksızın düşmesine karar verilecektir. CMK’nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmünün uygulanması ise objektif şartların yerine getirilmesi ve mahkemece sanığın yeniden suç işlemeyeceğine ilişkin kanaate ulaşılması halinde mümkün olacak, açılmış olan kamu davasının düşmesine karar verilebilmesi için ise, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra sanığın beş yıllık denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlememesi gerekecektir.
Bu nedenle, imar kirliliğine neden olma suçunda ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirerek TCK’nun 184/5. maddesindeki özel düzenlemeden yararlanma imkânı bulunan fail hakkında CMK’nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
Buna göre, daha lehe hükümleri kapsadığı konusunda tereddüt bulunmayan ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmüne göre özel bir düzenleme olan 5237 sayılı TCK’nun 184/5. maddesinin gereğini yerine getirmeyen sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde düzenlenmiş olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmünün uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin ayrıca bir değerlendirme yapılması gerekmediğinin kabulü zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
… Belediyesi sınırları içerisinde plan dışı alanda hisseli kadastral parsel üzerinde ruhsatsız ve kaçak olarak bina yaptığı tutanakla tespit edilen sanığın yapılan ihtara rağmen 3194 sayılı İmar Kanunu hükümleri gereğince ruhsat almadığı, suça konu yerdeki müdahaleyi sonlandırarak imara uygun hale getirmediği gibi binayı yıkarak eski hale de getirmediği anlaşılmaktadır. İmar kirliliğine neden olma suçunu işleyen sanık 5237 sayılı TCK’nun 184/5. maddesindeki özel düzenlemeden yararlanma imkanı bulunduğu halde bunu yapmayarak anılan maddedeki özel düzenlemeden yararlanmamış olup, bu durumda 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde düzenlenmiş olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarını yerine getirip getirmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek bulunmamaktadır. Bu nedenle, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmünü uygulamamak suretiyle sonucu itibariyle doğru olan yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından bozulmasına karar verilmesi isabetsizdir.
Bu itibarla, itirazın değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir.
Sonuç olarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kısmen değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, sonucu itibariyle isabetli olan yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kısmen değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay … Ceza Dairesinin … gün ve … sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Sonucu itibariyle doğru olan … Asliye Ceza Mahkemesinin … gün ve … sayılı hükmünün ONANMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.02.2016 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık yönünden de oybirliğiyle karar verildi.