Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/301 E. 2014/551 K. 09.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/301
KARAR NO : 2014/551
KARAR TARİHİ : 09.12.2014

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi :İcra Ceza
Günü : 25.03.2014
Sayısı : 661-121

Ticareti terk suçundan sanığın beraatine ilişkin, İstanbul 9. İcra Ceza Mahkemesince verilen 20.12.2011 gün ve 239-568 sayılı hükmün, şikayetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 23.10.2013 gün ve 20198-15181 sayı ile;
“1- Şikayetçi vekilinin 07.06.2011 tarihli şikayet dilekçesine eklediği belgelerden, ….. Yatçılık Ltd. Şti temsilcisinin Murat Selim Sussa olduğunun belirli olmasına karşın, bu sanık yönünden karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde tüzel kişilik hakkında hüküm kurulması,
2- Ayrıntıları, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.02.2012 gün ve 505-28, 513-29 ve 509-30 sayılı kararlarında da açıklandığı üzere, İİK’nun 337/a maddesinde düzenlenen ‘ticareti usulüne aykırı terk etmek’ suçunun ticaret şirketleri müdür ve yetkililerince de işlenmesinin mümkün olduğu cihetle; ticaret şirketi yetkilisi olan sanığa isnat edilen suçun oluşabilmesi için tacirin fiili olarak ticareti terk etmesi, bu durumu onbeş günlük süre içerisinde kayıtlı olduğu ticaret siciline bildirmemesi, bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini içeren bir mal beyannamesi vermemesinin gerekmesi nedeniyle, borçlu şirketin ticareti terk edip etmediği yönünde zabıta araştırması yaptırılarak ve kayıtlı olduğu vergi dairesi müdürlüğünden mükellefiyetinin devam edip etmediğinin tespitinden sonra hukuki durumunun takdir edilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İstanbul 9. İcra Ceza Mahkemesi ise 25.03.2014 gün ve 661-121 sayı ile;
“Ceza hukuku açısından fail, eylemi gerçekleştiren kimsedir. Bu kimsenin cezalandırılabilmesi onun eylemi gerçekleştirmesi koşuluna bağlıdır. Konumuz açısından failin kim olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. İcra İflas Kanununun 44. maddesi aynı Kanunun 337/a maddesindeki eylemin failinin kim olduğunun belirlenmesinde merkezi bir rol üstlenir. Bu maddeye göre somut olayda mal beyanı ödevinden kaçınan ya da kabaca ticareti terk ettiği iddia edilen kimse tüzel kişidir. Tüzel kişinin, mal beyanında bulunma ödevinden yoksun olması ya da 44. madde çerçevesinde kendisine atfedilecek bir sorumluluktan yoksun olması, onun temsilci, yönetici veya ortaklarının mal bildiriminde bulunmalarını önlemektedir. Dolayısıyla 44. madde kapsamı dışında kalan özü itibarıyla tasfiye ve infisah hükümlerine tabi bir tüzel kişinin yönetici veya sorumlularının, 44. maddenin buyruklarını yerine getirmediklerinden 337/a maddesinin uygulanmasında fail olarak addedilmelerine imkan bulunmamaktadır. Dolayısıyla burada tüzel kişinin ortağı ve temsilcisi olan sanığın kanunen sorumlu tutularak 337/a maddesine istinaden cezalandırılması olanaksızdır” şeklindeki gerekçeyle direnerek, ilk hükümde olduğu gibi sanığın beraatına karar vermiştir.
Bu hükmün de şikayetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.05.2014 gün ve 147235 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçeyle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; 1- Ticareti terk suçundan verilen dava dilekçesinde sanık olarak sadece şirketin gösterilmesi ve dilekçede gösterilmeyen şirket temsilcisinin ise dilekçeye eklenen belgelere göre tespit edilebilmesi durumunda, şirket temsilcisi hakkında hüküm kurulmasının mümkün bulunup bulunmadığı,
2- Şirketin fiilen ticareti terk edip etmediği hususunda zabıta araştırması yaptırılmadan ve vergi mükellefliğinin devam edip etmediği de belirlenmeden hüküm kurulmasının isabetli olup olmadığı,
Noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya kapsamından;
Dosyada onaysız örneği bulunan icra dosyasına göre, 16.06.2009 tarihinde şikâyetçi şirket tarafından, dava dilekçesinde sanık olarak gösterilen şirket hakkında 25.000 Lira bedelli bir çek dolayısıyla kambiyo senetlerine dayalı haciz yoluyla icra takibine başlanıldığı,
Ödeme emrinin, şirketin ticaret sicilinde yer alan adresine 23 Haziran 2009 tarihinde tebliğ edildiği,
Söz konusu şirket ve yetkilileri tarafından herhangi bir şekilde mal beyanında bulunulmaması üzerine, şikayetçi vekilinin talebiyle talimat gönderilen icra müdürlüğü tarafından 05.05.2011 tarihinde haciz işlemi için şirket adresine gidildiğinde, şirketin yaklaşık iki sene önce taşındığının ve adreste başka birisinin ikamet ettiğinin tutanakla tespit edildiği,
Şikâyetçi vekilinin 07.06.2011 tarihli dava dilekçesinde sanık olarak sadece ….. Yatçılık Limited Şirketinin gösterildiği, bu şirketin temsilcisinin isim ve kimlik bilgilerine dilekçede yer verilmediği, ancak dilekçede sanığın hapis cezası ile cezalandırılmasının istenildiği, dilekçe ekinde ibraz edilen ticaret sicilinin internet çıktısı olarak alınmış belgelere göre Murat Selim Sussa’nın söz konusu şirketin 200.000 Liralık toplam sermayesinin 160.000 Liralık bölümüne sahip ortağı olduğu, aynı zamanda “müdür” sıfatıyla “münferiden” şirketi temsile yetkili olduğu, bu dilekçede “borçlu şirket ticareti terk ettiği halde, İcra İflas Kanununun 44. maddesine aykırı olarak keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmediği gibi mal beyanında da bulunmadığı” iddiası ile ticareti terk suçundan dava açıldığı,
Yerel mahkemece yapılan tensipte, “5237 sayılı TCK’nun 20 ve 60. maddeleri ile İcra İflas Kanununun 345. maddelerinin tüzel kişiliğin sorumluluğunu kaldırmakla tüzel kişiyi suç tarihinde temsile yetkili kişi ya da kişilerin tanınmasına yarayacak kimlik bilgilerinin … tespiti ile dayanaklarıyla birlikte mahkememize sunulması, …bu ödeve riayet edilmemesi halinde, yargılanacak öznenin belirsizliğinden ötürü TTK’nun 20. maddesi hükmü de gözetilerek mevcut bilgiler referans alınarak karar ittihazına” şeklinde bir karar alındığı, bu karar uyarınca ticaret sicili memurluğuna yazılan yazı üzerine, memurluk tarafından 12.12.2008 tarihli ticaret sicili gazetesi örneği ile şirket temsilcisi Murat Selim Sussa’nın nüfus ve ikamet bilgilerinin mahkemeye gönderildiği,
Söz konusu şirketin ticareti fiilen terk edip etmediği hususunda bir araştırma yaptırılmadığı ve ilgili vergi dairesinden de vergi mükellefliğinin devam edip etmediğinin sorulmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
1- Ticareti terk suçundan verilen dava dilekçesinde sanık olarak sadece şirketin gösterilmesi ve dilekçede gösterilmeyen şirket temsilcisinin ise dilekçeye eklenen belgelere göre tespit edilebilmesi durumunda, şirket temsilcisi hakkında hüküm kurulmasının mümkün olup olmadığı;
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu, bu kanun kapsamında çıkan hukuksal sorunların en kısa ve basit bir şekilde çözümlenmesi yöntemini benimsemiş ve buna bağlı olarak da, kanunda düzenlenen suçlara ilişkin 346 ila 354. maddeleri arasında farklı bir yargılama usulü öngörmüştür.
Kanun koyucu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5358 ve 06.03.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5582 sayılı Kanunlarla İİK’nun çeşitli maddelerinde değişiklik yapmasına karşın, bu özel yargılama usulünü bazı küçük değişiklikler dışında aynen korumuştur.
5237 sayılı TCK’nda, cürüm-kabahat ayrımı ve buna bağlı olarak da yaptırım sisteminde yer alan ağır-hafif hapis ayrımına son verilmesi üzerine, kanunda kabahat olarak öngörülen bir kısım eylemler 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ile idari yaptırımı gerektiren eylemler olarak düzenlenmiş, bir kısım eylemler ise suç haline getirilmiştir. Bu sistem ve yaptırım değişikliğinin zorunlu sonucu olarak, özel yasalardaki yaptırım sisteminin de 5237 sayılı Kanuna uyarlanması amacıyla 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe konulan 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 7. maddesi ile kanunlarda, yaptırımı hafif hapis ve hafif para cezası olarak öngörülen eylemler ve buna bağlı olarak, İcra ve İflas Kanunu’nda, yaptırımı hafif hapis olarak öngörülen eylemler idari para cezası gerektiren kabahatlere dönüştürülmüştür.
Ancak, bu genel uyarlama hükmünün yetersiz olduğunu gören kanun koyucu, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5358 sayılı Kanun ile İcra ve İflas Kanunu’nun 16. bab kapsamındaki fiilleri ikili bir ayrıma tabi tutarak, bir kısım eylemleri suç olarak, diğer bir kısım eylemleri ise, kabahat olarak düzenlemiştir. Bazı suçların re’sen takibi öngörülmüşken, bazı suçların ise takibi şikayet şartına bağlanmış, bu husus da suç tanımının yer aldığı maddelerde, “bu suçlar alacaklının şikayeti üzerine takip olunur”, “alacaklının şikayeti üzerine”, “ilgilinin şikayeti üzerine”, “zarar gören alacaklının şikayeti üzerine” ibareleriyle açıkça belirtilmiştir.
İcra ve İflas Kanununun 337/a. maddesinde; “44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.
Borçlunun, iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır” şeklinde düzenlenmiş bulunan “ticareti terk” suçu da kovuşturması şikâyete tâbi olup dava açma yöntemi, İİK’nun 349. maddesinde;
“Şikâyet dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılır. Dilekçeyi veya dava beyanını alan icra mahkemesi duruşma için hemen bir gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alır ve maznuna celpname gönderir. Şahit gösterilmişse o da celbolunur.
İki taraf tayin olunan gün ve saatte icra mahkemesinin huzuruna gelmeğe veya vekil göndermeğe mecburdurlar.
İcabında merci, tarafların bizzat hazır bulunmasını emredebilir.
Maznun başka yerde ikamet ediyorsa istinabe yoluyla sorguya çekilir.
Maznun, şikâyeti alan veya istinabe edilen icra mahkemesinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermezse yahut bizzat bulunmasına lüzum görülürse zabıta marifetiyle getirilir. Bu suretle de bulundurulamazsa muhakeme gıyabında görülür.
Şikâyetçi muayyen zamanda gelmez ve vekil de göndermezse şikâyet hakkı düşer.
Gelmeyen şahitlere yapılacak muamele ile borçlunun gıyabında verilen karara karşı eski hale getirme talebi hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yazılı hükümler tatbik olunur” şeklinde açıkça gösterilmiştir.
Şikâyet, aynı kanunun 346 ve 347. maddeleri uyarınca yetkili kılınan icra ceza mahkemesine “fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl” içinde yapılmalıdır.
Görüldüğü gibi, kanun koyucu bu suça ilişkin olarak, 5271 sayılı CMK sisteminden farklı bir yöntem benimsediğinden, CMK hükümleri değil, İİK hükümleri uygulanmalıdır. Nitekim bu husus Ceza Genel Kurulunun 13.02.2007 gün ve 16-28 ile 22.06.2010 gün ve 114-154 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Dava açan belge olması nedeniyle müşteki tarafından icra ceza mahkemesine verilecek olan şikâyet dilekçesinin, şüpheli veya şüphelilerin isimleri ve şikâyet konusu olaya ilişkin bilgileri taşıması zorunlu olmakla birlikte, bu dava dilekçesinin 5271 sayılı CMK’nun 170. maddesinde belirtilen iddianamenin bütün şekil şartlarını içermesi zorunluluğu da bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, 2004 sayılı İİK’nun 345. maddesinde; “Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil veya vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükolunur” hükmü yer almaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Müşteki vekili tarafından, yerel mahkemeye sunulan 07.06.2011 tarihli şikâyet dilekçesinde şüphelinin ismi yazılmamış, ancak yerine “….. Yatçılık Limited Şirketi” ibaresi yazılmış, dilekçenin içeriğinde şüphelinin hapis cezası ile cezalandırılması talep edilmiş, bununla da yetinilmeyerek sanık Murat Selim Sussa’nın anılan limited şirketin 200.000 Liralık sermayesinden 160.000 Liralık bölümüne sahip ortağı ve “müdür” sıfatıyla “münferiden” şirketi temsile yetkili olduğunu gösteren ticaret sicil gazetesinin internet çıktısı dilekçeye eklenmiştir. Ayrıca yerel mahkemece verilen tensip kararı uyarınca, istenilmesi üzerine ticaret sicili memurluğu tarafından sanığın münferiden şirketi temsile yetkili olduğunu gösteren 12.12.2008 tarihli ticaret sicili gazetesi örneği ile sanığın nüfus ve ikamet bilgileri dosyaya gönderilmiştir.
Bu durum karşısında, şikâyet dilekçesi eklerinden sanığın kimliği hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlaşıldığından, dilekçede sanığın isminin bulunmadığını söylemek mümkün değildir. Dilekçede sanığın isminin yazılmaması bir eksiklik ise de, yukarıda açıklanan şekilde dilekçenin içeriği, dilekçe ekindeki belgeler ve tensip kararı ile bu eksiklik giderilmiştir.
Bu nedenle, hükmün ticari şirket temsilcisi hakkında kurulması gerekirken, gerekçeli karar başlığında ticari şirket ismine yer verilerek hükmün ticari şirket hakkında kurulmasında isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, sanık olarak ticari şirket hakkında hüküm kurulmasına ilişkin yerel mahkeme direnme hükmünün bu yönden bozulmasına karar verilmelidir.
2- Şirketin fiilen ticareti terk edip etmediği hususunda zabıta araştırması yaptırılmadan ve vergi mükellefliğinin devam edip etmediği de belirlenmeden hüküm kurulmasının isabetli olup olmadığı;
İİK’nun “Ticareti Terk Edenler” başlıklı 44. maddesi;
“Ticareti terk eden bir tacir onbeş gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.
Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.
Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez.
Üçüncü şahısların zilyetlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar (bu derece dâhil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.
Mal beyanını alan merci, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de bildirilir.
Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin 9’uncu maddede yazılı bir bankaya depo edilmesine karar verilebilir” şeklinde olup, belirtilen yükümlülüklere aykırı davranmak, aynı kanunun 337/a maddesinde “ticareti terk edenlerin cezası” başlığı altında;
“44’üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.
Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır” biçiminde yaptırıma bağlanmıştır.
İİK’nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacir açısından muhatapların kanuni haklarını korumaya yönelik bir takım yükümlülükler getirilmiş, yükümlülüklere aykırı hareket etmenin yaptırımı da aynı kanunun 337/a maddesinde gösterilmiştir.
06.06.1965 tarihinde yürürlüğe giren 538 sayılı Kanunun 22. maddesiyle değiştirilen İİK’nun 44. maddesinin gerekçesinde de; “Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek, kaçınılması imkânsız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerindeki malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır” denilmektedir.
Takibi şikâyete bağlı olan seçimlik hareketli bu suçun oluşabilmesi için;
1- İİK’nın 44. maddesine göre mal beyanında bulunulmaması,
2- Mal beyanında mevcudun eksik gösterilmiş olması,
3- Aktifte yer alan mal veya onun yerine kaim olan değerin, haciz veya iflas sırasında gösterilmemesi,
4- Mal beyanından sonra, beyan edilen bu mallar üzerinde tasarruf edilmesi,
Gereklidir.
Kanun maddesinde gösterilen bu seçimlik hareketlerin herhangi birisinin işlenmesiyle, diğer şartların da gerçekleşmesi halinde ticareti terk suçu oluşacaktır.
44. maddeye uygun bir biçimde mal beyanında bulunulduğundan söz edebilmek için, borçlunun ticareti bıraktıktan sonra onbeş gün içinde durumu ticaret siciline bildirmesi, bütün aktif ve pasifleri ile alacaklıların isim ve adreslerini içerecek şekilde mal beyanında bulunması gerekir. Ayrıca suçun oluşabilmesi için borçlunun fiilinden dolayı alacaklının zarar görmesi de gerekmektedir. 337/a maddesinin ikinci fıkrasındaki; “birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez” hükmü uyarınca, alacaklının zarar görmediğini ispat etme zorunluluğu borçluya aittir.
Bunun yanında ticareti terk eden borçlunun ayrıca tacir sıfatı taşıması gerekmektedir. Türk Ticaret Kanununun 14. maddesinde gerçek kişi tacir; “bir ticari işletmeyi, kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimse” olarak tanımlandıktan sonra, aynı kanunun 18. maddesinde; “ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar” denilmiş, 136. maddesinde ticaret şirketleri; “kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketleri” olarak sayılmıştır.
Bu aşamada ticareti terk kavramı üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır. Öğreti ve uygulamada; “ticari işletmeyi kendi adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak ya da dağıtmak” olarak tanımlanan ticareti terk fiilinin, mevzuatta belirlenen hukuki yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması şeklinde ortaya çıkması mümkün olduğu gibi, ticari işletme hukuki olarak varlığını devam ettirmekle birlikte, fiili olarak sona erdirilmesi şeklinde gerçekleşmesi de imkân dâhilindedir.
Sanığın, ortağı ve temsile yetkili olduğu şirketin limited şirket olması nedeniyle, anılan ticari şirkete ilişkin kanuni hükümlerin de incelenmesi gerekmektedir. TTK’nun 503. maddesinde; “iki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup, ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan şirkete limited şirket denir” tanımına yer verilmiş, aynı kanunun 540. maddesinde ortakların birlikte müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkili olabilecekleri gibi, şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortaklarından biri veya birkaçının da müdür olarak belirlenebileceği, 541. maddesinde ise şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortak olmayan kişilerin de müdür olarak seçilebileceği hüküm altına alınmıştır.
TTK’nun 549 ve 550. maddelerinde limited şirketlerin tüzel kişiliğinin sona ermesine ilişkin “infisah” düzenlemesine yer verilmiştir. 552. maddesindeki yollama nedeniyle de anonim şirketin tasfiyesine ilişkin kurallar limited şirketler hakkında da uygulanacaktır.
İcra İflas Kanununda düzenlenen suçların tüzel kişilerin faaliyetleri sırasında işlenmesi halinde kimlerin sorumlu olacağı, “hükmi şahısların muamelelerinde kimlerin ceza göreceği” başlıklı 345. maddesinde; “bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur” şeklinde hüküm altına alınmış olup, limited şirket müdürlerinin ve yetkili temsilcilerinin de bu kapsamda olduğu açıktır.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.02.2012 gün ve 513-29, 27.05.2014 gün ve 100-278 ile 23.09.2014 gün ve 99-398 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçunun oluşabilmesi için, gerçek kişi tacir ya da ticaret şirketi müdür veya yetkili temsilcilerinin fiili olarak ticareti terk etmesi ve bu durumu onbeş gün içerisinde kayıtlı bulundukları ticaret sicili memurluğuna bildirmemesinin gerekmesi karşısında; sanığın ortağı ve temsilcisi olduğu limited şirketin ticareti gerçekten terk edip etmediği yönünde zabıta araştırması yaptırılıp, vergi mükellefliğinin devam edip etmediği de belirlenerek, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik araştırmaya dayalı olarak beraat hükmü kurulması yerinde değildir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünde bu uyuşmazlık yönünden de isabet bulunmamaktadır.
Sonuç olarak, yerel mahkeme direnme hükmünün her iki uyuşmazlık yönünden de bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İstanbul 9. İcra Ceza Mahkemesinin 25.03.2014 gün ve 661-121 sayılı direnme hükmünün, dava dilekçesi içeriğinden ve ekindeki belgelerden hakkında dava açıldığı anlaşılan ticari şirket yetkilisi sanık Murat Selim Sussa yerine tüzel kişi olan ticari şirket hakkında hüküm kurulması ve ticari şirket ortağı ve temsilcisi olan sanığın ticareti terk suçunun faili olabileceği gözetilmeden, eksik araştırmaya dayalı olarak beraat kararı verilmesi nedenleriyle BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilebilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.12.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.