Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2014/29 E. 2015/107 K. 14.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2014/29
KARAR NO : 2015/107
KARAR TARİHİ : 14.04.2015

Sanık C.. S..’ın hakaret suçundan beraatine, tehdit suçundan 5237 sayılı TCK’nun 106/2-b, 62, 51 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 hapis cezası ile cezalandırılmasına, ertelemeye ve hak yoksunluğuna ilişkin, Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.02.2012 gün ve 273-17 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı, katılan ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 29.04.2013 gün ve 33336-12927 sayı ile;
“1-Katılanın şikâyetinden hemen sonra postaneye giderek oradaki kamera görüntülerine el koyan ve tuttukları tutanakta kamera kayıtlarının saatinin yerel saate göre 1 saat ileri olduğunu bildiren polis memurları ….tanık olarak dinlenmeden ve postane görevlisinin para makinesinden mektupları geçirdiği kamera saati ile saat 10.28.20’den tekrar makineyi kullandığı 11.13.28’e kadar geçen zaman diliminde postaneye gelen kimselerin gönderdikleri zarfların niteliği kamera kayıtlarından işin uzmanı tarafından incelettirilerek, sanık dışında orada bulunan başka bir şahıs tarafından suça konu mektupların teslim edilme olasılığının bulunup bulunmadığı araştırılmadan, yine suç tarihinde, Fatsa’dan sanığın baldızlarının oturduğu, Ankara/Çankaya, Çanakkale/Merkez, Balıkesir/Edremit ve İzmir/Buca adreslerine mektup gönderilip gönderilmediği ve katılana kaç adet gönderi olduğu sorulmadan, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle karar verilmesi,
2- Kabule göre de;
a)-TCK’nun 53. maddesinin 3. fıkrasının ikinci cümlesindeki ‘Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir’ hükmünün yalnızca 53. maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde sayılan bir kamu kurumu ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek ve sanat yapan kimseler hakkında uygulanabileceği gözetilmeden, kamu görevlisi olan sanık hakkında (e) bendinin uygulanmamasına karar verilmesi,
b)-Erteli cezalarda denetim süresinin alt sınırının, TCK’nun 51. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi gereğince mahkûm olunan ceza süresinden az olamayacağının düşünülmemesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 13.09.2013 gün ve 133-171 sayı ile;
“…Katılanın ilk olarak kendisine gönderilen tehdit içerikli mektubu ve zarfını Ünye Savcılığına vererek ismini bilmediği kişiden şikâyetçi olduğu ve bu şikâyet üzerine başlatılan soruşturma sırasında mektubun gönderildiği Fatsa PTT ‘sinden mektubun gönderildiği saati de gösterir kamera kayıtlarının istendiği ve gönderilen kamera kayıtlarında sanığın dört adet mektup attığının görülmesi üzerine katılanın kendisine aynı gün ikinci mektubun da gönderildiğini fakat zarfını yırttığını söylediği hakaret içerikli mektubu da Cumhuriyet savcılığına vererek sanık hakkında şikâyetçi olması üzerine dosyanın sanık hakkında soruşturma yapılmak üzere Çarşamba Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği anlaşılmıştır.
Çarşamba Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından suça konu mektubun gönderildiği aynı gün Fatsa PTT’sinden Adalet Bakanlığına her hangi bir gönderi olup olmadığı araştırılmış ve alınan cevabi yazıda olay tarihinde Ünye Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan ve hakaret içerikli mektupta ismi geçen tanık M.. E.. hakkında ihbarı kapsayan isimsiz ve tarihsiz ihbar mektubu olduğu bildirilerek bu mektuba ilişkin zarf aslı dosyaya gönderilmiş ve incelendiğinde aynı tarih ve saatte Fatsa PTT’sinden postalandığı görülmüştür.
İddianamede PTT şubesindeki kamera saati ile yerel saat arasında ve yine ücret alma makinası arasında saat farkı bulunduğu anlatılmış olup, zaman farkı konusunda karışıklığa neden olacak şekilde bir anlatımda bulunulduğu anlaşılmış, sanık tarafından da bu husus ileri sürülerek kendisinin PTT binasında olmadığı bir zaman zarfında mektupların getirilip görevliye verildiği yönünde savunmada bulunulmuş olmakla, bu hususun özellikle açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Şöyle ki; ücret alma makinası ile güvenlik kamera saati arasında 7 dakikalık bir fark bulunmaktadır. Ücret alma makinasındaki saat 10.23 iken güvenlik kamera saati 10.16’dır. Güvenlik kamerasının saati kolluk tutanağına göre o günün saatine göre 1 saat ileridedir. Mektupların alınma saati ile ücret alma makinasından geçirilme saati arasında gişe görevlisinin de beyanına göre tahmini yarım saat kadar bir fark olduğuna göre; gerçek duruma göre, sanık tarafından mektuplar 10:36’da görevliye verilmiş ve 11.16’da (makina saatine uygun olduğunda 11:23) ücret alma makinasından geçirilmiştir.
Sanığın göstermiş olduğu tanıklar, kendilerine sanık tarafından yeğenlerinin fotoğraflarının gönderildiğini söylemişler ise de; esasında sanığın 4 adet zarf gönderdiğinin anlaşılması karşısında sanığın katılana gönderdiği zarf dışında tanıklara da içinde fotoğraf bulunan zarfları göndermiş olması sanığın atılı suçu işlemediğinin bir delili olarak değerlendirilmemiştir.” şeklindeki gerekçeyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığının 31.12.2013 gün ve 380861 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay tarihinde sanık C.. S..’ın Ünye Cumhuriyet Başsavcısı, katılan E. İ.’in Ünye Sulh Hukuk Mahkemesi zabıt kâtibi, katılanın eşi tanık N.nin Ünye Ağır Ceza Mahkemesi zabıt kâtibi, tanık M.. E..’in ise Ünye Cumhuriyet savcısı olarak görev yaptıkları, 2009 yılında adliyenin olağan teftişi sırasında müfettişlere M.. E..’in adı kullanılarak sanık hakkında bir kısım iddiaların bulunduğu ihbar mektubunun gönderildiği, bu sebeple sanık ile M.. E.. arasında husumetin doğduğu, ayrıca sanık ile katılanın lojmanda araç park yeri ile ilgili tartışma yaşadıkları ve katılanın eşi N. ile M.. E..’in duygusal olarak yakınlaştıklarına dair adliye içerisinde dedikoduların olduğu, 01.04.2010 günü Fatsa Postanesinden gönderilmiş, adres kısmı bilgisayarla yazılmış beyaz, kareye yakın şekildeki bir zarfın 02.04.2010 tarihinde katılana teslim edildiği, katılanın zarfın içerisinden “sen bizi yaktın, biz seni rahat mı ettirecez, en kısa sürede yeri ve zamanı geldiğinde kelleni kesip cesedini yakacağız, bunu bil her an bekle” şeklinde bilgisayarla yazılmış mektupla tehdit edildiğine dair Ünye Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunduğu, katılanın beyanının M.. E.. tarafından alındığı, soruşturma sırasında Fatsa PTT’sindeki güvenlik kamera kayıtlarının temin edildiği, kamera kayıtlarında sanık tarafından suça konu zarfın verildiği günde ve saat diliminde üç dört adet zarfın posta memuruna verildiğini gören katılanın, 04.06.2010 tarihinde C.Savcılığına yeni bir dilekçe vererek, tehdit mektubunu gönderen kişinin sanık C.. S.. olduğunu, 02.04.2010 tarihinde aslında kendisine iki adet zarf geldiğini, bu zarflardan birinde yine bilgisayarla yazılmış “E.. İ.., sen ne biçim adamsın! Karını hiç takip etmiyon mu? Karın M.. E..’in odasından hiç çıkmıyor. Savcı, odasının kapısını kapatıyor beşten sonra, içerde karın olduğu halde. Sen bunları hiç görmüyon mu, kör müsün bir de delikanlı geçiniyon ortalıkta. Karın durmadan cep telefonuyla konuşuyor, heç düşünmedin mi acaba kimle konuşuyor diye. Bak bunlara dikkat et, takip et ortalıkta boynuzlu gezme, herkesler bunları konuşuyor senin haberin yok mu? Karının telefon kayıtlarına bir bak, onu takip et, o zaman anlayacan boynuzlandığını, seni seven bir dost” şeklinde cümlelerin yer aldığı kağıdın çıktığını belirtip hakaret suçundan da şikâyet başvurusunda bulunduğu, hakaret suçuyla ilgili iddia üzerine M… başka bir savcıya devredilmek üzere soruşturma dosyasını başsavcılığa teslim ettiği, ardından yetkisizlik kararı ile dosyanın gönderildiği Çarşamba Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmaya devam edilip kamu davasının açıldığı,
Katılana gönderilen ve içerisinde tehdit içerikli mektubun çıktığı belirtilen zarfın üzerinde ücret alma makinesi tarafından vurulan damgada tarih ve saatin 01.04.2010-10.23 şeklinde işlenmiş olduğu,
Kamera görüntülerinde sanığın üç ya da dört zarf gönderdiğinin tespiti üzerine katılana gönderim tarihinde Adalet Bakanlığına da herhangi bir gönderim yapılıp yapılmadığının araştırılması sonucu, Fatsa PTT’si ücret alma makinesinden aynı gün saat ve dakikada geçen ve Ünye Cumhuriyet savcısı M.. E.. hakkında ihbarın bulunduğu isimsiz ve imzasız bir dilekçenin de Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderildiğinin belirlendiği, bu zarfın da adres kısmının bilgisayarla yazılmış olduğunun tespit edildiği,
PTT güvenlik kamerası ve bağlı olduğu bilgisayarın saati ile ücret alma makinesi saati arasında farklılığın olduğu, mektupların verildiği tarihten üç gün önce ileri saat uygulamasına geçildiği, kamera kayıtlarına el konulduğu anda düzenlenen tutanakta, bilgisayar saatinin güncel saate göre bir saat geride olduğu belirtilerek 08.30-11.00 saatlerini kapsayan görüntülerin alındığının belirtildiği, ancak alınan kayıtlarda görüntülerin 09.30-12.00 saatlerini kapsadığı, Fatsa Emniyet Müdürlüğünün 08.04.2010 tarihli tutanağına göre ise, 08.00-09.30 saatleri arasındaki görüntülerin tekrar istenildiği ancak bu saatlerin cihaza göre 09.00-10.30 saatlerine tekabül ettiğinin açıklandığı, Fatsa PTT Müdürlüğü ise 09.04.2010 ve 19.10.2010 tarihli cevabi yazılarında, kamera sistemi saatinin ücret alma makinesi saatinden 7 dakika geri olduğunun ifade edildiği,
Sanığın 30.03.2010 tarihinde Fatsa Özel Çınar Tıp Polikliniğinde burun ameliyatı olup 01.04.2010 tarihinde de kontrole gittiğine dair anılan hastane kayıtlarının dosya içinde mevcut olduğu,
Sanığın postaneden attığı dört adet zarfı baldızlarına gönderdiği şeklindeki savunmasına binaen yazılan müzekkereye Fatsa PTT Müdürlüğünce verilen 27.06.2011 tarihli cevapta, mektupların kayıtlı olarak gönderilmediği, kayıtsız gönderilen mektupların kimler adına, nasıl ve hangi tarihlerde gönderildiğinin, alıcıların eline ulaşıp ulaşmadığının tespitinin mümkün olmadığının açıklandığı,
Güvenlik kamerası görüntülerinin Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı Bilişim Teknolojileri İnceleme Laboratuvarı Amirliğince incelenmesi neticesinde düzenlenen raporda, görüntünün iyileştirilmesi amacıyla “Intergraph Video Analist” ve “Adobe Photoshop” yazılımları kullanılarak sırasıyla Rescale, Deblur, Contrast ve Sharpen süzgeçleri uygulanmasına rağmen çözünürlüğün 352*288 piksel seviyesinde düşük olması ve çekim yapan kameralar ile incelemesi yapılan yerin mesafenin uzak olması nedeniyle zarfların adres kısmının tespitine yönelik detay elde etmenin teknik olarak mümkün olmadığının ifade edildiği,
Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesince güvenlik kamerası görüntülerinin izlenmesine ilişkin tutulan 05.11.2010 tarihli tutanağa göre, sanığın 01.04.2010 günü güvenlik kamerası saatiyle saat 10.34’de postaneye girdiği, 10.35’de gişe memuruna suça konu zarflara renk ve boyut olarak benzer üç ya da dört adet zarf verdiği, parasını ödediği, yaklaşık 30-35 saniye sonra gişe önünden ayrılıp postaneden çıktığı, saat 11.14’de gişe memurunun, içerisinde sanığın verdiği zarfların da bulunduğu mektupları ücret alma makinasından geçirdiğinin anlaşıldığı,
Ünye PTT Merkez Müdürlüğünün 22.09.2010 tarihli yazısıyla, Ünye Adliyesi içindeki PTT şubesinin 01.04.2010 tarihi itibariyle faaliyette olduğunun belirtildiği
Anlaşılmaktadır.
Katılan 05.04.2010 tarihinde savcılıkta verdiği ifadesinde; kendisine 02.04.2010 tarihinde üzerindeki kaşeden Fatsa Merkez Postanesinden atıldığını anladığı beyaz bir zarfın geldiğini, içerisinde tehdit içeren cümlelerin yazılı olduğu bir kâğıdın çıktığını, bu olayla ilgili olarak şüphelendiği herhangi birisinin olmadığını söylemiş, 04.06.2010 günü savcılığa sunduğu dilekçede, tehdit içerikli mektubu daha önce ibraz ettiğini, aslında aynı gün kendisine bir zarfın daha geldiğini, bu zarfta ise “E.. İ.., sen ne biçim bi adamsın” diye başlayıp eşine iftira içeren mektubun çıktığını, zarfı açarken dışının yırtılması ve aile huzurunun bozulmasından endişe ettiği için o tarihte bu mektupla ilgili şikâyette bulunmadığını, soruşturma sırasında elde edilen kamera görüntülerini izlediğinde mektupları gönderen kişinin sanık olduğunu anladığını, sanığın adliyede çay hizmeti yapan bir mahkûm ile arasında geçen tartışmadan birkaç gün sonra bu mektupları göndererek zamanlamayı özellikte seçtiğini, böylece mektubun yeni tartıştığı kişiler tarafından gönderilmiş olabileceğini düşündürterek tartıştığı mahkum veya mektupta adı geçen savcı Mehmet Ali tarafından kendisine fiili eylem yapılacağını düşünmesini tasarladığını belirtmiş, mahkemede ise 02.04.2010 tarihinde posta görevlisi tarafından kendisine teslim edilen iki zarfı da açıp okuduğunu, birinde A-4 kâğıdından daha küçük bir kâğıda yazılmış ölüm tehdidi içerir yazı çıktığını, ardından diğer zarfı açtığını ondan ise, eşi ile tanık Mehmet Ali arasında ilişki olduğunu belirtir yazının çıktığını, araya hafta sonu girdiği için pazartesi günü ölüm tehdidi içeren zarfı Ünye Cumhuriyet Savcılığına teslim ettiğini, gönderen kişinin bulunmaması halinde boşu boşuna aile şerefinin zarar göreceği düşünerek hakaret içerikli ikinci mektubu savcılığa vermediğini, bir hafta sonra Fatsa PTT’sinden elde edilen kamera görüntülerini izlediğinde mektup atan kişinin sanık olduğunu anladığını, ancak C.Savcısı M.. E..’e görüntüdeki şahsı tanıdığını söylemediğini, ne yapacağını şaşırdığını, bir kaç gün sonra sanığın dosyayı savcılık kâtibinden isteyip incelediğini duyunca, Cumhuriyet Başsavcılığına tekrar bir dilekçe sunarak dosyada gizlilik kararı verilmesini istediğini ve hakaret içerikli mektubu da savcılığa teslim ettiğini, sanık ile olaydan önce aralarında doğrudan bir husumetin olmadığını, ancak daha önce lojmanın önüne park ettiğinde sanığın aracını kaldırması için kaloriferciyle haber göndermesi üzerine “arabayı kaldırmamı istiyorsa kendi gelsin söylesin” şeklinde cevap verdiğini, sanığın bir hafta sonra tekrar arabayı çekmesi için bu kez Cumhuriyet Savcısı Aslan Uslu’yu kendisine gönderdiğini, savcı Aslan beye de arabayı kaldırmayacağını söylediğini, yine bir soruşturma sırasında kendisinden söz eden sanığın “ben ona kıl oluyorum” şeklinde beyanda bulunduğunu öğrendiğini, sanığın bu mektupları göndermek suretiyle asıl zarar görmesini hedeflediği kişinin tanık M.. E.. olduğunu beyan etmiş,
Tanık E.. O..; Ünye Adliyesinde yazı işleri müdürü olarak görev yaptığını, olayla ilgili görgüye dayalı bir bilgisinin olmadığını, katılanın eşi ile M.. E.. arasında hissi bir bağ olduğuna dair dedikoduların personel arasında konuşulduğunu, yine tanık M.. E..’in başsavcıyı bakanlığa şikâyet etmesi nedeniyle sanık hakkında tahkikat yapıldığını duyduğunu ifade etmiş,
Tanık N.. İ..; Nisan ayının başında eşine iki adet mektup geldiğini, mektupların birinde tehdit, diğerinde ise hakaret içeren ibareler olduğunu, eşinin şikâyette bulunduğunu, kamera kayıtlarından mektupların sanık tarafından atıldığının tespit edildiğini, sanık ile herhangi bir husumetlerinin olmadığını, sadece lojman tahsisi sırasında istedikleri dairenin verilmemesi nedeniyle aralarında bir tartışma geçtiğini ancak daha sonra bu konunun tatlıya bağlandığını, eşinin neden tehdit edildiği hususunda bilgi sahibi olmadığını, bu olay nedeniyle eşinin psikolojik tedavi gördüğünü, boşanma aşamasına geldiklerini, adliyedeki itibarlarının zedelendiğini, olay öncesinde ağır ceza mahkemesinde zabıt kâtibi olarak çalıştığını, C.Savcısı M.. E..’in de ağır ceza mahkemesinin duruşmalarına çıktığını, mahkeme başkanının mütalaaların çok uzun olup vakit kaybına yol açtığını söyleyerek mütalaaların önceden yazılı olarak verilmesini istediğini, bu nedenle zaman zaman hazırlanan mütalaaları yazmak üzere mesai saatleri içerisinde savcı M.. E..’in odasına gittiğini belirtmiş,
Fatsa Özel Çınar Hastanesi doktoru tanık N.. K..özetle; sanığı hastası olması nedeni ile tanıdığını, 30 Mart 2010 tarihinde burnundan ameliyat ettiğini, daha sonra da 01.04.2010 tarihinde sabah ilk hastası olarak kontrolünü yaptığını, kontrol saatini tam olarak hatırlamadığını, hastane evraklarının mevcut olduğunu söylemiş,
Tanıklar …… benzer ifadelerinde özetle; sanığın baldızları olduklarını, Nisan’ın ilk yarısında içinde yeğenlerinin stüdyoda çekilmiş fotoğrafları bulunan zarfı teslim aldıklarını, söz konusu zarfların Fatsa Postanesinden gönderildiğini ancak zarfları muhafaza etmediklerini ifade etmişler,
Tanık B.. Ö.. özetle; olay günü Fatsa PTT Merkez Müdürlüğünde posta alımında görevli olduğunu, almış olduğu zarfları yazıcı ile ücret alma makinesi arasına bıraktığını, boş olduğunda da bu postaları ücret alma makinesinden geçirdiğini, kamera kayıtlarından izlediği kadarı ile ismini bilmediği bir beyefendiden aldığı zarfları boş alana bıraktığını, yarım saat kadar sonra da ücret alma makinesinden geçirdiğini, gönderilen mektupların kime gönderildiği hususunda bilgi sahibi olmadığını beyan etmiş,
Tanık M.. E..; 2006-2010 yılları arasında Ünye Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptığını, sanığın da 2007 yaz kararnamesinde Ünye Cumhuriyet Başsavcısı olarak atandığını, 2009 yılı Eylül ayına kadar sanıkla sıkıntı yaşamadıklarını, 2009 yılı Eylül ayında teftiş sırasında adı kullanılarak müfettişlere gönderilen şikayet dilekçesindeki iddialarla ilgili sanık hakkında inceleme başlatılması üzerine sanığın kendisine husumet duymaya başladığını, katılanın ve eşinin çalışkan, dürüst kişiler olduğunun herkesçe bilindiğini, Ünye Adliye Lojmanları 2009 yaz aylarında tamamlanıp teslim edildiğinde bazı eksikliklerin söz konusu olduğunu, bu eksiklikleri katılanla birlikte sanığa ilettiklerini, bundan memnun olmayan sanığın katılana ve kendisine hasmane tutumla yaklaştığını, ayrıca katılanın lojmanda aracını park etmesine, çocuklarını bina önünde oynatmasına, aracını bina önünde yıkamasına, gelip gitmesine, neredeyse her şeyine sanığın müdahale ettiğini, yine bildiği kadarıyla katılanın adliyenin çay ocağında görevli bir mahkum ile çay getirme meselesi yüzünden tartıştığını, mahkumun katılandan şikayetçi olmadığını belirtmesine rağmen olaydan haberdar olan sanığın kendisinin de bulunduğu bir ortamda nöbetçi savcıyı arayarak mutlaka katılan hakkında yasal işlem başlatılması ve mahkumun şikayetçi olarak dinlenmesi yönünde talimat vererek katılana yönelik hasmane tutumunu yansıttığını, sanığın hem katılana hem de şahsına olan husumeti ve kini sebebiyle muhtemelen katılandan ve kendisinden kurtulmak ve kendilerini birbirlerine düşürmek amacı ile asılsız iddialar içeren mektubu yazıp katılana gönderdiğini, katılanın agresif bir insan olması sebebiyle kendisine saldıracağını ve bu sebeple disiplin soruşturması açılacağını, sonrasında da Ünye Adliyesinden bu sebeple uzaklaştırılacağını düşünerek böyle bir işe kalkıştığını, çünkü 30 Mart 2010 tarihinde tayin taleplerine ilişkin sürenin dolmasından sonra her nasılsa 1 Nisan 2010 tarihinde hem katılana, hem de Adalet Bakanlığına kendisi hakkındaki mektupların gönderildiğini, katılanın şikayetiyle başlatılan soruşturma dosyası kendisine düştüğü için gerekli tahkikatı yaptığını, soruşturma sırasında sanığın katip aracılığıyla dosyayı istediğini öğrenince yanına gidip bu dosyayı neden istediğini, kendisinin bilmediği herhangi bir şey olup olmadığını sorduğunu, sanığın sert ve kızgın bir ifade ile, dosyadan niçin haberdar edilmediğini belirtip kendisini ve katılanı kastederek “seni de, onu da yakacağım” şeklinde sözler söylediğini, sanığın bu dosyayla ilgili olmasına başta bir anlam veremediğini, daha sonra güvenlik kamerası görüntülerini seyrettiğinde mektupların atıldığı gün ve saatte sanığın yalnız ve telaşlı olarak Fatsa Postanesine girip elinde bulunan dört adet zarfı postane görevlisine verdiğini ve yine şüpheci ve telaşlı bir şekilde Fatsa Postanesinden ayrıldığını görünce dosyayla niye ilgilendiğini anladığını, sanığın koruması, şoförü ve hizmetlisi olmaksızın neredeyse hiç bir yere gitmediğini ve bütün özel işlerini de bu kişilere yaptırdığını, ayrıca Ünye Adliyesinin alt katında PTT şubesinin bulunduğunu, tüm bunlara rağmen Fatsa’ya gidip oradaki postaneden herhangi birine mektup göndermesinin normal olmadığını ifade etmiş,
Sanık ise aşamalarda özetle; katılana karşı bir husumetinin olmadığını, katılanın savcılıkta çalışmaması nedeniyle aralarında selamlaşma dışında hiçbir münasebetinin bulunmadığını, sadece birkaç kez lojmanda aracını diğer araçların geçişini engelleyecek şekilde park etmesi nedeniyle kendisini uyardığını, katılan hakkında üç ayrı disiplin ve birçok da ceza soruşturmasının mevcut olduğunu, ayrıca geçici olarak çalıştığı Fatsa Adliyesinde hâkimler ………..hakkında da benzer iddialarda bulunarak soruşturma geçirmelerine neden olduğunu, katılanın adliyede çalışan hâkim ve savcıları da bu işe karıştırarak diğer hâkim ve savcılar hakkında sanki ihbar mektubu gönderilmiş izlenimini yaratmaya çalıştığını, bakanlık yazılarında böyle bir şeyin olmadığının ortaya çıktığını, Cumhuriyet Savcısı M.. E.. ile de arasında herhangi bir husumetin bulunmadığını, olaydan birkaç gün önce Fatsa Çınar Hastanesinde burun ameliyatı olduğunu, olay günü doktorunun isteği üzerine kontrol için aynı hastaneye gittiğini, giderken eşinin kendisine bu zarfları baldızlarına göndermesi için verdiğini, bu nedenle zarfları Fatsa Postanesinden baldızlarının ikamet ettiği adreslerine gönderdiğini, zarfların üzerini eşinin doldurduğunu, içerilerinde çocuklarının stüdyoda çekilmiş fotoğraflarının bulunduğunu, Fatsa Postanesine ait güvenlik kamerasındaki saat ile mektup atma makinası saati arasında sadece yedi dakikalık bir farkın mevcut olduğunu, PTT’nin her iki yazısında da bu durumun açıkça belirtildiğini, 53 dakikalık fark iddiasının bir varsayımdan ibaret olduğunu, güvenlik kamerasındaki saate göre 10.34 sıralarında postaneye girdiğini, 10.35’de 4 adet zarfı görevliye teslim ettiğini, 10.36’da ise postaneden ayrıldığını, yani suça konu zarfların henüz kendisi postaneye gitmeden önce atıldığını, verdiği zarflar ile görevliye daha önceden başkası tarafından verilen suça konu zarfların aynı anda saat 11.14 sıralarında ücret alma makinesinden geçirildiğini, 53 dakikalık fark olsa bile posta makinasından mektupların geçirilme saatinin 11.16 olduğu sonucunun çıktığını, hâlbuki verdiği zarflarla birlikte diğer vatandaşlarca verilen zarfların 11.14’te makinadan geçirildiğini, ayrıca kamera kayıtları teslim alındığı sırada düzenlenen tutanağa göre güvenlik kamerası saatinin güncel saate göre bir saat geri olduğunun belirtildiğini, bu durumun da iddianamedeki iddianın aksine savunmasını doğruladığını, isnat edilen suçları işlemediğini savunmuştur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Özel Dairece, kamera görüntülerine el koyan polis memurlarının tanık olarak dinlenilmemesi, kamera saati ile saat 10.28.20’den 11.13.28’e kadar geçen zaman diliminde postaneye gelen kişilerin gönderdikleri zarfların niteliğinin kamera kayıtlarından işin uzmanı tarafından incelettirilmemesi ve suç tarihinde Fatsa’dan sanığın baldızlarının oturduğu adreslere mektup gönderilip gönderilmediğinin ve katılana kaç adet gönderi olduğunun sorulmaması gerekçeleriyle eksik araştırmayla hüküm kurulduğundan bahisle bozma kararı verilmiş ise de; kamera görüntülerinin bilirkişi görevlendirilmesine ihtiyaç duyulmaksızın mahkemece bizzat incelenerek saat 10.21.20’den 11.15.25’e kadarki süre zarfında posta görevlisine kimlerin hangi renk ve şekildeki zarfları verdiklerine ilişkin dökümün yapılmış olması, Fatsa Emniyet Müdürlüğünün 08.04.2010 tarihli, Fatsa PTT Müdürlüğünün ise 09.04.2010 ve 19.10.2010 tarihli cevabi yazılarıyla, güvenlik kameralarının bağlı olup otomatik olarak yaz saatine geçen bilgisayar ile henüz yaz saati güncellemesi yapılmayan ücret alma makinesi arasında 53 dakikalık fark olduğunun açıklığa kavuşması sebebiyle 05.04.2010 tarihli tutanak tanıklarının dinlenmelerinin sonuca bir etkisinin olmayacağının anlaşılması, Fatsa PTT Müdürlüğünün 27.06.2011 tarihli yazısında belirtildiği üzere, sanık tarafından gönderilen postaların “kayıtlı posta” statüsünde olmayıp “adiyen posta” niteliğinde bulunması nedeniyle mektupların kimler adına, nasıl ve hangi tarihlerde gönderildiğinin, alıcıların eline ulaşıp ulaşmadığının tespitinin mümkün olmaması, dolayısıyla sanığın baldızlarına mektup gönderip göndermediğinin veya katılana kaç adet zarf geldiğinin belirlenememesi karşısında, eksik araştırma ile hüküm kurulması söz konusu değildir.
Bu itibarla, yerel mahkeme hükmündeki direnme gerekçesinin isabetli olduğuna ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Öte yandan yerel mahkemece, kabule göre yapılan bozmalara da direnilmiş ise de; kabule göre bozmalar dosyanın mevcut durumuna göre uyarıcı, öğretici ve yol gösterici nitelikte olup direnmeye konu olmaları mümkün olmadığından Ceza Genel Kurulunca bu bozma nedenlerine ilişkin ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesinin 13.09.2013 gün ve 133-171 sayılı hükmündeki direnme gerekçelerinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.04.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.